kişinin hak (beden, mal, ev, aile) sınırına izni olmadan yapılan saldırıdır. dünya üzerindeki en çirkin, en ahlaksız şeydir..
devamını gör...

empati yapmak
devamını gör...

(bkz: zülfü livaneli) 'nin az önce bitirdiğim son romanı. aslında bakarsanız balıkçı mustafa ve eşi mesude'nin hikayesi gibi; ancak içinde ülkenin, dünyanın ve konjonktürün bir çok önemli meselesi ve problemini barındırıyor. zülfü livaneli diğer bir çok romanında olduğu gibi yine toplumun önemli kanayan yaralarına, toplumsal sorunlara hem araştırmacı bir yazar olarak didaktik bilgilerle yaklaşıyor hem de bunu mükemmel diliyle ve anlatımıyla adeta içinde yaşıyormuşsunuz gibi hikayeleştiriyor.

mustafa bir ege köyünde yaşayan ve baba mesleği olan balıkçılıkla geçimini sağlayan bir egeli köylü. eşi mesude'de yine aynı köyde yaşayan girit göçmeni bir kadın. mustafa ve mesude'nin çocukları deniz bir gün babasıyla balığa çıktıklarında fırtınada kayığın alabora olması sonucu ölür. mustafa o günden sonra bir sessizliğe bürünür. bir gün yine kayığıyla balığa çıktığında denizde bir ceset bulur bir kadın cesedi, sonra bir ceset daha bulur bu da bir erkek cesedi. bunları kıyıya taşımaya çalışırken bir yunus balığının küçük bir botu kayığa doğru taşıdığını görür ve botun içinde bir bebek olduğunu fark eder. allah göndermiştir mustafa'nın deyimiyle bu bebeği. ancak bebek de diğer iki ceset gibi ege kıyılarından yunanistan'a kaçmak isteyen göçmenlerden biridir.

kitap boyunca göçmen meselesi ve yarattığı tahribatlar üzerinde uzun uzun duruyor yazar. suriye, afganistan, afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin türkiye üzerinden avrupa ve amerika'ya kaçma denemeleri. ve bu denemeler sırasında başlarına gelenler. hatta suriye'li olanlar dışındakilerin ülkelerine geri gönderildiği. afganistan'daki savaştan taliban'dan kaçan bir kadının geri dönerse öldürüleceğini (ailesindeki herkes gibi) bildiği için çocuğunu bu aileye (mustafa ve mesude) bırakması...
bunun dışında ege sahillerinin vahşi kapitalizme nasıl kurban olduğu üzerinde çok fazla durmuş yazar. açık denizde kurulması gereken balık çiftliklerinin koylara büklere nasıl yapıldığını ve denize ve deniz canlılarına hatta kuşlara bile nasıl zararlar verdiğini;
ormanların tahrip edilip oteller yapıldığını;
dağlarda siyanürle altın arama çalışmalarının yapıldığını ve daha bir çok toplumsal sorunu cesurca kaleme dökmüş yine yazar.
güzel kitap.
devamını gör...

doğduğum sene, deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan asılmış.
devamını gör...

altı yaşından beri kilo alıyorum her yıl. öncelikle en yakınlarım daha sonrasında çevrem, akranlarım ve toplumun geri kalanı tarafından sürekli dışlandım, alay edildim, kendilerinin bile uygulamadığı öğütleri dinlemek zorunda kaldım, diyetisyen kapılarında sürünen küçücük bir çocukken bana yasak edilen besinlerin akranlarımın önüne nasıl dizildiğini seyrettim.
iriydim, yaşıtlarıma göre o zamanlar uzundum. vücudum büyük görünüyor diye yaşıma uygun muamele göremedim. dokuz yaşındaysam on dört yaşında gibi davrandılar, on dört isem yirmi gibi davrandılar. eğitimli eğitimsiz, kötü niyetli iyi niyetli fark etmeksizin yıllarca insanların böyle davranışlarına maruz kaldım.
çocuk gibi hissedemedim. ergen oldum ergen gibi hissedemedim. liseye geçtiğim ilk yıl saçımı topuz yaptım hiç açmadım. sevmediğim, uğraşmak istemediğim ya da sadece sıcaktan dolayı açmadım zannediyordum bu yaşıma kadar ama öyle değilmiş. o yıl kapatmışım kendimi dünyaya. ınsanların dünyaya kendilerini kapatmaları için illa on saat yataktan çıkmamalarına, yemek yememelerine veya bileklerini kesmelerine lüzum yokmuş. bir saç bile ne kadar şey anlatabiliyormuş.
kiloluyum diye kendimi teyze gibi hissettim yıllarca.
kendimi beğenmezdim, beğenmediğim için sevmezdim de. kendime özen göstermezdim. hep eksik ve yetersiz bulurdum kendimi.
gel zaman git zaman hayatıma sosyal medya girdi.
hoşuma giden, paylaşımlarını iyileştirici bulduğum sayfaları ya da kişileri takibe aldım. uzun yazılarını, hoş videolarını izledim. alttaki yorumları okurdum hep yalnız olmadığımı görmek için. kimisi benim gibi kilosundan bahsederdi kimi zayıflığından kimi kısa boyundan kimi burnundan kimi bilmem neresinden...
meğer ne kadar çok insan kendinden memnun değilmiş. benim "ooff çok güzel yaa." dediğim insan bile burnu eğri diye şikayet edebiliyormuş.

bir sayfayı takip edip iki göndersini okuyunca birden aydınlanmadım tabii. zaman geçti üzerinden, belki bir yıl belki bir buçuk. başka sayfalar başka insanlar tanıdım. tanıdıkça penceremi git gide araladım.
ışıksız odam gün geçtikçe araladığım pencerem sayesinde güneş ışığıyla doldu. zaten çok efkarlı çok melankolik bir yapım da fazla olmayınca neşem daha da arttı. neşem arttıkça enerjim de arttı. kendimi her şeyimle kabullenmeyi ve sevmeyi öğrendim. dün kendim hakkında farkına vardığım şeyleri sıraladım hatta. güzel bir tanım oldu.
o çekingen, kendimi bir türlü sevemeyen, kabullenemeyen yanımı git gide susturuyorum.
aynaya baktığım zaman istediğim kadar kilolu veya zayıf olayım kendimi iyi hissediyorum. çok güzelim.
saçlarım kısa da olsa uzun da olsa bana çok yakışıyor. hafif dalgalı ve bazı yerleri lüle. saçlarım bile hayat dolu ayol. * yüzüm orantılı. bedenim de orantılı aslında. napıyım şimdi yağlıysa. bu halini de seviyorum artık. giydiğim kıyafetleri artık daha çok yakıştırıyorum.
hala bazen kendimi kötü yönde eleştiren iç sesim konuşuyor sinsi sinsi. hala bana kötü kötü şeyler fısıldıyor. bir kaç dakika duruluyorum sonra eski ritmime geri dönüyorum. "sıkıldım senden sus artık hadi işim var benim byyyyy." der gibi kaldığım yerden devam ettiğimi görmek mutlu hissettiriyor. kendimle gurur duyuyorum.
bu sürecin sonunda bedenim hakkında yerli yersiz yorumlar yapan, alay eden, kendimi kötü hissetmem için adeta çabalayan insanlara bu ruh halimle ve bu yaşımda tekrar baktım,inceledim. iç huzurlarının olmadığını fark ettim. ne kendilerini seviyorlar ne de başka bir canlıyı. her noktada bir kusur arama derdindeler. bu çok yorucu bir hayat olsa gerek diye düşünüyorum artık onlar için.

küçücüktüm herkes gibi kim ne derse ona inanırdım. hala çok büyük sayılmam ama dokuz yaşında da değilim. boş yere senelerce kendimi kapatıp kendimden nefret edecek hale gelmişim. hayat bir kabullenmeden ibaretmiş.
yeri gelince savaşılan, mücadele edilen yeri gelince de şefkatli kollara sarılmak istenen.
kilo benim için sağlık problemi. bunun için çabalıyorum. çabalarken kendime küfretmeyi değil düştüğüm yerde kendime elimi uzatmayı deniyorum.

kimsenin iltifatına, gaz vermesine, öğüt vermesine ihtiyaç duymuyorum artık. birilerinin standartlarına uymadan yaşamak öyle güzel ki.
bu yaz kolsuz giysiler giydim mesela. kollarım kalın diye utanırdım. ınsanlar bana bakacak diye tedirgin olurdum. baksa ne olacak sanki domates falan mı atacaklar yüzüme? korkulara hapis olmak böyle bir şey işte. giydim, gezdim. çok yakıştı doğrusu. ha bakanlar olmadı değil. noldu baktılar da? ne eksildi benden? özgürce yanlarından geçip gittim onlar da otuz saniye sonra unuttular beni.
kendimi sevmeyi öğrenemeseydim ışıksız odamın bir köşesinde hala birinin beni kurtarmasını bekliyor olurdum.
devamını gör...

sergen yalçın'dan daha başarılı bulduğum bir hocaydı.
devamını gör...

safranbolu-lokum.
devamını gör...

neredeyse fahişelere onur madalyası verecek insanlar bulunduran başlıktır. kimse ciddi ciddi açıklayamamıştır. vallahi komik. her neyse durum şudur;

insanlar, yaptıkları işlere, takındıkları tavırlara, sosyal statülerine göre " nadirlik" sıfatı baz alınarak değer kazanırlar. bir insan " özel " - " farklı" olabilme kapasitesine göre saygı ve sevgi görür. aynı zamanda kişinin " bilinemez" olması da yine cezbedicidir.

fahişelik bir kadının bedenini bir erkeğe para karşılığında kullandırtmasıdır. yani bir peçete gibi. bunun üstüne birde kenara atılmasıdır. açıkça aşağılanma karşılığında para alınmasıdır. aynı zamanda bu kadına onlarca erkek aynı şeyi yapmaktadır. dolayısı ile;

-özel olma, onurlu olma, önemsenmek, gizemlilik gibi karamlar yok edilmiş durumda. cansız bir varlığa dönüşüm söz konusu. bir insanın bir eşyaya dönüşmesi burada bam teli oluyor. üstüne bu eşyayı herkes kullanıyor.

peki fahişeliğin içine sadece bunlar mı giriyor. hayır dostlar. şu hususlarda fahişeliktir.

-cinsel anlamda kullanılmak amaçlı fotoğraflarını, videolarını yayınlayıp para elde etmek veya bu yolda destek sağlayacak insanları kendine çekmek.
-cinselliğini kullanarak statü elde etmek. buna evet evlilikte giriyor. yani siz sadece maddi güç olarak birisi ile evlenirseniz bu sizi de bu konuma sokar. toplumdaki çoğu insan sizi böyle görecektir.

şimdi bunlara bazı örnekler verelim. örneğin şu bile bir fahişeliktir;

-meme dekoltesi ile twitchte izleyici toplayıp üstüne bağış almak. günümüzün en büyük fahişelik örneklerindendir.
- influencerlık yapan kadınların büyük kısmı böyledir. cinsellik ile ilgi çekip daha sonra bir mal pazarlamaya çalışırlar.

fahişelik, her şeyin olduğu gibi sanal ortamda evrimleşmiş durumdadır.

onlyfans - memberme gibi sitelere artık bir çok kız üye olarak kendini pazarlamaktadır.
devamını gör...

yoldaş ne demiş? "ancak bazen yeniden doğabilmek için kendini yakman gerekir???? sözlük için ölmeli sözlük o zaman sözlük" demiş...
anka sözlük, simurg sözlük falan olabilir bence.
devamını gör...

sokak röportajlarındaki insanlar gerçekmiş lan

yapay zeka sanıyodum
devamını gör...

bir işi yapmaya alışmış kişi, onu her zaman yapmak ister ve bu alışkanlığı bağımlılık hali gibidir. alıştığı davranıştan vazgeçemeyen kişi, kudurmuştan daha azgındır ve o işi saldırırcasına yapar.
devamını gör...

yalın'ın gerçek adının hüseyin olması

bu bilginin bana kattığı o kadar çok şey olacak ki eminim buna* ama yine de bi şaşırmadım değil yani.
devamını gör...

al işte. sever misin (!) sabaha mı bırakırsın karar ver yani.
devamını gör...

sözlüğü sözlük mantığında kullanan az sayıdaki yazardan birisidir. bilgi içerikli tanımlarına kendi yorumlarını katıyor oluşu benim ve benim gibiler için önemli. bunun yanı sıra kişisel tecrübeleri ve anılarıyla harmanladığı tanımlarını da keyifle okuyorum. iyi bir okuyucu olduğu da aşikar. sözlükte bu özelliği haiz kişi sayısı malumunuz olduğu üzere az. o yüzden kendisine her şey dozunda yazarı diyebiliriz * kalemi daim olsun dilerim...
devamını gör...

öz disiplin problemi olan biri olarak, akademik hedefimi bu sorumsuzlukla başaramayacağımı fark ettim. ajanda yöntemine başvurdum, benim için olaylar oyunlaşmaya başladı. tik atmak hiç bu kadar zevkli olmamıştı. bu sayede o gün yapmam gereken işleri yazıyor ve bunları bitirene kadar çabalıyorum, çünkü biliyorum ki bugün bitiremediğim şey yarın yükümü arttıracak. bu sayede, çok düzene girdi hayatım. çağ atladım resmen, ilacım ajanda tutmak ve bunu aksatmadan uygulamakmış meğer. aynı problemden muzdarip arkadaşlara denemelerini öneririm.
devamını gör...

az önce liseli olduğumu öğrendiğim durum.
hababam sınıfındaki 30+ liseliler gibi hissettim kendimi, tuvalete sigara içmeye gidiyorum.
devamını gör...

cuma günü 1.dozunu olma ile içine dahil olduğum başlık.
bir gün kadar kolumda az ağrı oldu o kadar. tıpkı grip aşısı olduğum zamanlarda olduğu gibi.
grip olunca mahvolanlardan olduğum için 2000'li yıllardan beri her sonbahar grip aşısı olanlardanım.
sonrasında 3 evladım oldu. aşının, çocuk yapma potansiyeline bir etkisi olduğuna inanmıyorum.
ikinci dozumu da temmuz sonu olacağım inşallah. sonrası da aşı pasaportu ve
en yeni normal inşallah.
geç bit artık korona.
devamını gör...

(bkz: komiklikler şakalar)
devamını gör...

cevabı ölüm ve ölüm korkusu olan başlık.

"ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz." -epikür

not: bu sözü aslında sofist prodikos'un da söylediğine dair iddialar var. nitekim kendisi bir agnostik sayılabilirdi. insanın tanrılaştırma oyununu çok sevdiğini söylerdi. kendisi de boş inançlardan insanları korumaya çalışıyordu.
devamını gör...

zeki müren varken zeki müren dinlenir:

devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim