leptospiroz
leptospira cinsi bakterilerin yol açtığı bir hastalık, bu hastalık enfekte olmuş hayvanın idrarıyla kirlenmiş su veya toprağa temas edilmesiyle bulaşabilmektedir. hasta hayvanın idrarının bulaştığı yerde bakteri haftalarca hatta aylarca canlı kalabilir. yabani ve evcil hayvanlar bu bakteriyi taşıyabilirler.
leptospirozis hastalığı iki evreden oluşmaktadır:
1.evre de hastaların genel semptomları (ateş, titreme, baş ağrısı, kas ağrıları, kusma, ishal ) görülür. hasta kısa bir süreliğine iyileşse de belirtiler tekrar başlar.
2.evreye geçerse hastalık daha da ağırlaşır. bu evre de hastada karaciğer ve böbrek gibi organ yetmezlikleri ve menenjit gelişebilir. bu duruma weil hastalığı denilmektedir. iyileşme birkaç gün, 3 hafta veya daha uzun olacak şekilde sürebilir. tedavisiz iyileşme ise aylarca sürebilmektedir.
tedavi olmayan leptospirozlu hastalarda böbrek hasarı, menenjit, karaciğer yetmezliği, solunum sıkıntısı gelişebilir ve hatta ölümle sonuçlanabilir.
leptospirozis hastalığı iki evreden oluşmaktadır:
1.evre de hastaların genel semptomları (ateş, titreme, baş ağrısı, kas ağrıları, kusma, ishal ) görülür. hasta kısa bir süreliğine iyileşse de belirtiler tekrar başlar.
2.evreye geçerse hastalık daha da ağırlaşır. bu evre de hastada karaciğer ve böbrek gibi organ yetmezlikleri ve menenjit gelişebilir. bu duruma weil hastalığı denilmektedir. iyileşme birkaç gün, 3 hafta veya daha uzun olacak şekilde sürebilir. tedavisiz iyileşme ise aylarca sürebilmektedir.
tedavi olmayan leptospirozlu hastalarda böbrek hasarı, menenjit, karaciğer yetmezliği, solunum sıkıntısı gelişebilir ve hatta ölümle sonuçlanabilir.
devamını gör...
apolitik olmak
yıllardır apolitik olduğumu zanneden ben başlık sayesinde ne olduğumu öğrendim: ikiyüzlü, tanımsız, mümkün olmayan bir adammışım. vay be helal olsun bana.
devamını gör...
çok fena cehaletin döndüğü düşünülen yerler
emekli boomer tayfanın takıldığı bütün kahvehanelerdir.
devamını gör...
judas priest
metal müziğin tanrıları olarak anılan, 1968'de kurulan, solistliğini rob halford'ın yaptığı ingiliz heavy metal müzik grubudur. metal müziğe deri kıyafetler giyme alışkanlığını öğreten gruptur.
en sevilen şarkıları breaking the law, living after midnight, painkiller'dır. ama benim favorim her zaman hellrider'dan yana olmuştur.
en sevilen şarkıları breaking the law, living after midnight, painkiller'dır. ama benim favorim her zaman hellrider'dan yana olmuştur.
devamını gör...
adolf hitler
kendisi her ne kadar alman ırkını savunsa da teknik olarak alman değildir, almanya da değil avusturya'nın braunau am inn adlı bir kasabasında doğmuştur. babası gümrük memurudur ve hitlerin annesi, babasının yakın dereceden kuzenidir. böyle çarpık bir ilişkiden hitler gibi bir şahsın doğmasına şaşmamak gerek. kendisine saygı duyarım ama sevmem, nazi almanyasında sevilecek birisi varsa o da erwin rommel dir. bir adam düşünün; 1.dünya savaşından tamamen yenik çıkmışsın üstüne büyük buhran gelmiş ekonomik olarak çökük durumdasın,1933 ten 2. dünya savaşının başladığı 1939 yılına kadar şahlandırmış dünyanın süper gücü yapmıştır. bir ülke düşünün savaş sonrası bütün genç ve okumuş kesimi kaybetmiş, uluslararası alanda yenik statüde. 6
yıl gibi kısa sürede okuma yazma oranı %90 lara çıkmış, eksilerde olan ekonomi artılara geçmiş, silah endüstrisi çökmüş olan ülke dünyanın en hızla silahlanan ülkesi olmuştur.
eh belki de bunları yapabilmek için sadece akıllı olmak gerekmiyormuş azıcık deli olmakta lazımmış. en büyük hatası olarak rusya'ya saldırması görülebilir. keza berlin’e ilk girenler ruslardır. bunun dışında hitler almanya'nın başına belki de o yıllardaki en demokratik şekilde başa gelmiştir. mecliste hiçbir zaman ezici üstünlüğe sahip olamamıştır.
yıl gibi kısa sürede okuma yazma oranı %90 lara çıkmış, eksilerde olan ekonomi artılara geçmiş, silah endüstrisi çökmüş olan ülke dünyanın en hızla silahlanan ülkesi olmuştur.
eh belki de bunları yapabilmek için sadece akıllı olmak gerekmiyormuş azıcık deli olmakta lazımmış. en büyük hatası olarak rusya'ya saldırması görülebilir. keza berlin’e ilk girenler ruslardır. bunun dışında hitler almanya'nın başına belki de o yıllardaki en demokratik şekilde başa gelmiştir. mecliste hiçbir zaman ezici üstünlüğe sahip olamamıştır.
devamını gör...
fleabag
kara mizah ve "mockumentary" severlerin kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm, kendisini bir çırpıda izleten, adeta şeytan tüyüne sahip dizi.
künyesini pas geçiyorum. ne hakkında olduğuna dair sağda solda bir şeyler okumadan, direkt olarak balıklama dalınması gereken bir dizi bence fleabag. bunun birkaç sebebi var. ilki, derdini daha ilk birkaç dakikadan anlatabiliyor. olayların ve diyalogların akıcılığı kadar, izleyici olarak bizleri de birer karakter haline getirmesinden kaynaklı bence bu. dizi boyunca gerçek adını asla duymadığımız fleabag, kendisini sürekli takip eden izleyiciye olanı biteni anlatmak, kameraya ara sıra haylaz bakışlar atmak ya da hiçbir kelimesine gerek kalmadan ne hissettiğini anlamamızı sağlayacak şekilde mimikler kullanmak suretiyle bizi dizinin içine çekiyor. adeta orada olan ama fleabag hariç kimsenin bunu bilmediği bir avatar gibi dolanıyoruz etrafta.
ikinci sebep ise, sadece bir ya da birkaç konuya saplanıp kalmaması yahut gerçek hayata bir ya da birkaç konuyla özetlenemeyecek kadar fazla kökle bağlanmış olması. 12 bölüm boyunca kendimizi aşkı, seksi, aileyi, sanatı, kariyeri, dini, felsefeyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, psikolojiyi aynı zaman parçacıklarında anlamlandırmaya, bunlara dair zincirleme sorgular yapmaya dalmışken buluyoruz. her bir karakter o kadar incelikli ve duyarlı yazılmış ki, sahnelerin birçoğu en az iki karakterin herhangi bir sebeple kutuplaşması üzerine kurulu olsa da, bir haklı ya da haksız atayamıyoruz çünkü her iki tarafı da anlayabiliyor, özümseyebiliyoruz. dizinin kurgusu ve mimarisi buna izin veriyor. başarılması çok zor bir şey bu: bir kurgu içinde gerçek hayatı, gerçek hayatı yaşayan birilerine anlatmak. hissetmesini, merak etmesini, düşünmesini, sorgulamasını, empati yapmasını sağlamak. özellikle bir mini dizi için, harikulade bir başarı.
birçok detay var hoşuma giden ama, fleabag ve claire arasındaki abla-kardeş ilişkisinde her iki tarafın da kendilerinden en beklenmedik anlarda özverili davranabilmesi, dizi boyunca herkesin elinden geçen heykelin fleabag'in karakter gelişimini yansıtır şekilde oradan oraya savrulması ve aslında fleabag'in annesinden esinlenilmesi, fleabag'in bizimle konuştuğunu bir tek aşık olduğu rahibin duyması çünkü fleabag'i gerçekten can kulağıyla dinleyen tek karakterin o olması, kredi başvurusu için mülakata girdiği bankacıyla sürdürdükleri sessiz sakin ama samimi dostluk sanırım hafızamda kalıcı yer edinenlerden.
künyesini pas geçiyorum. ne hakkında olduğuna dair sağda solda bir şeyler okumadan, direkt olarak balıklama dalınması gereken bir dizi bence fleabag. bunun birkaç sebebi var. ilki, derdini daha ilk birkaç dakikadan anlatabiliyor. olayların ve diyalogların akıcılığı kadar, izleyici olarak bizleri de birer karakter haline getirmesinden kaynaklı bence bu. dizi boyunca gerçek adını asla duymadığımız fleabag, kendisini sürekli takip eden izleyiciye olanı biteni anlatmak, kameraya ara sıra haylaz bakışlar atmak ya da hiçbir kelimesine gerek kalmadan ne hissettiğini anlamamızı sağlayacak şekilde mimikler kullanmak suretiyle bizi dizinin içine çekiyor. adeta orada olan ama fleabag hariç kimsenin bunu bilmediği bir avatar gibi dolanıyoruz etrafta.
ikinci sebep ise, sadece bir ya da birkaç konuya saplanıp kalmaması yahut gerçek hayata bir ya da birkaç konuyla özetlenemeyecek kadar fazla kökle bağlanmış olması. 12 bölüm boyunca kendimizi aşkı, seksi, aileyi, sanatı, kariyeri, dini, felsefeyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, psikolojiyi aynı zaman parçacıklarında anlamlandırmaya, bunlara dair zincirleme sorgular yapmaya dalmışken buluyoruz. her bir karakter o kadar incelikli ve duyarlı yazılmış ki, sahnelerin birçoğu en az iki karakterin herhangi bir sebeple kutuplaşması üzerine kurulu olsa da, bir haklı ya da haksız atayamıyoruz çünkü her iki tarafı da anlayabiliyor, özümseyebiliyoruz. dizinin kurgusu ve mimarisi buna izin veriyor. başarılması çok zor bir şey bu: bir kurgu içinde gerçek hayatı, gerçek hayatı yaşayan birilerine anlatmak. hissetmesini, merak etmesini, düşünmesini, sorgulamasını, empati yapmasını sağlamak. özellikle bir mini dizi için, harikulade bir başarı.
birçok detay var hoşuma giden ama, fleabag ve claire arasındaki abla-kardeş ilişkisinde her iki tarafın da kendilerinden en beklenmedik anlarda özverili davranabilmesi, dizi boyunca herkesin elinden geçen heykelin fleabag'in karakter gelişimini yansıtır şekilde oradan oraya savrulması ve aslında fleabag'in annesinden esinlenilmesi, fleabag'in bizimle konuştuğunu bir tek aşık olduğu rahibin duyması çünkü fleabag'i gerçekten can kulağıyla dinleyen tek karakterin o olması, kredi başvurusu için mülakata girdiği bankacıyla sürdürdükleri sessiz sakin ama samimi dostluk sanırım hafızamda kalıcı yer edinenlerden.
devamını gör...
komagene
beni senden ayrı komagene .
devamını gör...
kur'an'daki saçma ayetler
ego kokan başlık .bir şeyi anlamıyorum o halde saçmadır çünkü ben dünyanın en akıllı insanıyım. demez ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir belki ben anlamamış olabilirim ama yok. ister ateist ol ister deist ister müslüman ister budist ama şu kafa var ya aslında yok.
devamını gör...
artık hiçbir şeye şaşırmamak
bazen başıma öyle şeyler gelir ki kendimi "artık başıma gelen hiçbir şeye şaşırmam bundan sonra" demekten kendimi alıkoyamam. fakat ne zaman böyle desem evren her seferinde beni daha çok şaşırtacağı şeyler bulur. ancak hayat tecrübeniz arttıkça bazı şeyler sizi daha az şaşırtır olur. çünkü bir şeyler görüp geçirdikçe bu dünyada her şeyin olabileceğini bilirsiniz. ancak umut da öyle bir şeydir ki bütün bunlara karşı bir mücadele içindedir. olsun belki bu sefer öyle olmaz, der her seferinde. bazen dünyada öyle kötülükler oluyor ki bir yandan şaşıramıyorum, bir yandansa her seferinde benim aklımın hayalimin almayacağı bu kötülükleri dünyada bir yerlerde bazı insanların yaptığını düşününce şaşırmaktan kendimi alamıyorum. bilmekten ziyade bakış açısından kaynaklı sanırım.
devamını gör...
800 tanım giren 101. kişi olmak
jübile maçında sakatlanan futbolcudan farksızdır.
devamını gör...
en güzel sesli sözlük kızı
hanımının olmadığı yerde istisnasız kuzguncuktaki vişne, net, kati, değişmez!
devamını gör...
sanat kulübü
“bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar.’’ - charles darwin
merhaba sevgili yazarlar!
sanat-bilim kulübünün başkanı olarak kulübümüzün açılışı için kurdeleyi kesmek adına buradayım ve pek sevinçliyim.
sanat mı yoksa bilim mi? hangisi daha üstündür, daha önemlidir? en çok tartışılan konulardan biri. sanat ve bilim birbirinden ayrılamaz, birbiriyle iç içedir ve kıyaslanamaz. sanat da bilim de hayatı keşfetmemiz için gereklidir, hayatımızı kolaylaştırır, ruhumuzu besler ve bize öğretir.
biz de hayatımıza anlam katan ve yön veren bu iki alan hakkında bilgilerimizi paylaşmak ve öğrenmek için bu kulübü kuralım istedik. sanat ve bilim kapsamı çok geniş olan kavramlar, kulübümüze şu an için sanat ve bilimin yanında tarih, arkeoloji ve mitolojiyi de dahil ettik. şu an için bilim adına sosyal bilimlere odaklanıyor olsak da kulübümüz büyüdükçe sizin de katkılarınızla daha çok bilim konuşmak istiyoruz.
peki kulübümüzde neler yapacağız? belirlediğimiz konular üzerinde konuşabileceğimiz kulüp toplantıları düzenleyeceğiz. sanat ve bilim sohbetleri yapabileceğimiz bir ses kanalımız olacak. ilgi alanımız dahilinde sanat ve bilimle ilgili her türlü konuda yazılar hazırlayıp yollayabilecek, ilgi duyduğumuz her konuda paylaşım yapabilecek, sohbet edecek ve tartışacağız.
daha yolun başındayız ve tüm fikir ve tavsiyelerinize açık olduğumuzu bilmenizi isteriz. kulübümüzün kültür, sanat ve bilimin her dalında fikirlerimizi dile getirebileceğimiz, beraber vakit geçirerek öğrenebileceğimiz ve dünyanın keşmekeşinden uzak, özgür bir alan olmasını istiyoruz.
katılmak için buradan
hayat kısa, sanat ve bilim uzun. öğreneceğimiz ve konuşacağımız çok şey var. görüşmek üzere!
merhaba sevgili yazarlar!
sanat-bilim kulübünün başkanı olarak kulübümüzün açılışı için kurdeleyi kesmek adına buradayım ve pek sevinçliyim.
sanat mı yoksa bilim mi? hangisi daha üstündür, daha önemlidir? en çok tartışılan konulardan biri. sanat ve bilim birbirinden ayrılamaz, birbiriyle iç içedir ve kıyaslanamaz. sanat da bilim de hayatı keşfetmemiz için gereklidir, hayatımızı kolaylaştırır, ruhumuzu besler ve bize öğretir.
biz de hayatımıza anlam katan ve yön veren bu iki alan hakkında bilgilerimizi paylaşmak ve öğrenmek için bu kulübü kuralım istedik. sanat ve bilim kapsamı çok geniş olan kavramlar, kulübümüze şu an için sanat ve bilimin yanında tarih, arkeoloji ve mitolojiyi de dahil ettik. şu an için bilim adına sosyal bilimlere odaklanıyor olsak da kulübümüz büyüdükçe sizin de katkılarınızla daha çok bilim konuşmak istiyoruz.
peki kulübümüzde neler yapacağız? belirlediğimiz konular üzerinde konuşabileceğimiz kulüp toplantıları düzenleyeceğiz. sanat ve bilim sohbetleri yapabileceğimiz bir ses kanalımız olacak. ilgi alanımız dahilinde sanat ve bilimle ilgili her türlü konuda yazılar hazırlayıp yollayabilecek, ilgi duyduğumuz her konuda paylaşım yapabilecek, sohbet edecek ve tartışacağız.
daha yolun başındayız ve tüm fikir ve tavsiyelerinize açık olduğumuzu bilmenizi isteriz. kulübümüzün kültür, sanat ve bilimin her dalında fikirlerimizi dile getirebileceğimiz, beraber vakit geçirerek öğrenebileceğimiz ve dünyanın keşmekeşinden uzak, özgür bir alan olmasını istiyoruz.
katılmak için buradan
hayat kısa, sanat ve bilim uzun. öğreneceğimiz ve konuşacağımız çok şey var. görüşmek üzere!
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur
gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur.
gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur.
devamını gör...
yazarların en türk özelliği
iyileşmeye yüz tutan yaranın kabuğunu koparmak.
devamını gör...
bursa tabip odası'nın hasta ve ölüm sayıları açıklananın çok üzerinde iddiası
yahu neyi saklıyorsunuz arkadaş! sakladıkça bitmeyecek bu kabus bir tane iq seviyesi bunu anlayacak yetkili birey yok mu? kaybedip kaybedin bananee bananee saymam işte diye tepinen çocuk tavırlarını bir seneyi aşkın süredir devam ettirmenin manası nedir?
devamını gör...
taşı toprağı altın şehir
1978 yapımı, köyden kente göç eden bir ailenin dağılmasını anlatan orhan aksoy filmi. levent kırca'nın nadir sinema filmlerinden olup, başrolünü ayşegül atik'le paylaştığı yapımdaki yan roller hayli zengin. erol taş'tan hüseyin baradan'a, hulusi kentmen'den feri cansel'e, kayhan yıldızoğlu'ndan turgut özatay'a yok yok, henüz 14 yaşındaki cem davran da kadrodaki bir diğer isim. ayrıca müzikleri de özdemir erdoğan yapmış olup, orhan veli'nin bedava yaşıyoruz şiirine yaptığı beste de duyulmaktadır.
[[spoiler]]
"taşı toprağı altın" istanbul'a para kazanıp köylerine bir traktör götürmek üzere gelen uyanık ailesi, ailenin annesi fatma'nın amcası* tarafından karşılanır. amca onlara ev tutar, galeriden traktör için kayıt yaptırır ve işler ayarlar: fatma'ya* bir gazino şarkıcısının evinde hizmetçilik, kocası ökkeş'e* o yıllarda unkapanı'nda olan sebze halinde hamallık, ökkeş'in kardeşine bir müteahhidin yanında amelelik, evin küçük oğlunun ilkokula yazdırılamaması üzerine ona da bir çaycı çıraklığı.
filmin gelişme bölümüyse aile fertlerinin dürüstçe çalışarak gittikleri süpermarketteki fiyatları görünce şoka uğramalarıyla başlar. kentte para yetmemektedir, mecburen aile de gözlerini açar, parayı daha çok kazanmaya bakar. köylü kadını fatma, patroniçesinin* elbiseleri ve makyajını taklide çalışır, onun çapkınlığına şaşırsa da alışır. küçük oğlan mehmet, çay taşıdığı bir sigara kaçakçısının* çetesine katılarak daha iyi para kazanmaya başlar. grevcilerin linç etmeye çalıştığı müteahhidi* solculardan koruyan bıçkın kardeş cemal, bunun karşılığında müteahhidin kaçakçılık yaptığı depoya koruma olur, silahıyla caka satmaya başlar. bir tek ökkeş dürüstlükte direnmektedir. kasa kasa malları denize dökerek fiyatların düşmesini engelleyen patronuna* karşı çıkar, polise şikayet edilen kabzımalları denetleyen müfettişlere patronunu ele verir ve hamallıktan atılır. el mahkûm el arabasıyla zerzevat satmaya başlar, burada da iş yaptırmak için mecburen zabıtalara rüşvet verir.
bunca yozlaşmanın üstüne sonuç bölümüyse ailenin felaketini içerir. çeteye giren çocuk haraç isteyen reisi bıçaklar ve ıslah evine girer. patronunun deposuna polis baskın yaptığı zaman "cesedimi çiğnersiniz cart curt" diye bağırıp çatışmaya giren bıçkın kardeş polis tarafından öldürülür. patroniçesinin yanında gazinoda söylemeye başlayan fatma, gazino patronuyla beraber olmaya başlar. tüm ailesini kaybeden ökkeş nihayet traktörünü alır, ama plaka taktırmak üzere trafik şubede beklerken traktörü çalınır, polisler "plakası yok ruhsatı yok, bulamayız bunu" derler. ökkeş hiçbir şeyi olmadan, evden kaçmış bir kadın, hapiste bir çocuk, bir cenaze ve tüm parasını yiyip üstüne kaybolan bir traktörle el elde baş başta kalır...
[[/spoiler]]
[[spoiler]]
"taşı toprağı altın" istanbul'a para kazanıp köylerine bir traktör götürmek üzere gelen uyanık ailesi, ailenin annesi fatma'nın amcası* tarafından karşılanır. amca onlara ev tutar, galeriden traktör için kayıt yaptırır ve işler ayarlar: fatma'ya* bir gazino şarkıcısının evinde hizmetçilik, kocası ökkeş'e* o yıllarda unkapanı'nda olan sebze halinde hamallık, ökkeş'in kardeşine bir müteahhidin yanında amelelik, evin küçük oğlunun ilkokula yazdırılamaması üzerine ona da bir çaycı çıraklığı.
filmin gelişme bölümüyse aile fertlerinin dürüstçe çalışarak gittikleri süpermarketteki fiyatları görünce şoka uğramalarıyla başlar. kentte para yetmemektedir, mecburen aile de gözlerini açar, parayı daha çok kazanmaya bakar. köylü kadını fatma, patroniçesinin* elbiseleri ve makyajını taklide çalışır, onun çapkınlığına şaşırsa da alışır. küçük oğlan mehmet, çay taşıdığı bir sigara kaçakçısının* çetesine katılarak daha iyi para kazanmaya başlar. grevcilerin linç etmeye çalıştığı müteahhidi* solculardan koruyan bıçkın kardeş cemal, bunun karşılığında müteahhidin kaçakçılık yaptığı depoya koruma olur, silahıyla caka satmaya başlar. bir tek ökkeş dürüstlükte direnmektedir. kasa kasa malları denize dökerek fiyatların düşmesini engelleyen patronuna* karşı çıkar, polise şikayet edilen kabzımalları denetleyen müfettişlere patronunu ele verir ve hamallıktan atılır. el mahkûm el arabasıyla zerzevat satmaya başlar, burada da iş yaptırmak için mecburen zabıtalara rüşvet verir.
bunca yozlaşmanın üstüne sonuç bölümüyse ailenin felaketini içerir. çeteye giren çocuk haraç isteyen reisi bıçaklar ve ıslah evine girer. patronunun deposuna polis baskın yaptığı zaman "cesedimi çiğnersiniz cart curt" diye bağırıp çatışmaya giren bıçkın kardeş polis tarafından öldürülür. patroniçesinin yanında gazinoda söylemeye başlayan fatma, gazino patronuyla beraber olmaya başlar. tüm ailesini kaybeden ökkeş nihayet traktörünü alır, ama plaka taktırmak üzere trafik şubede beklerken traktörü çalınır, polisler "plakası yok ruhsatı yok, bulamayız bunu" derler. ökkeş hiçbir şeyi olmadan, evden kaçmış bir kadın, hapiste bir çocuk, bir cenaze ve tüm parasını yiyip üstüne kaybolan bir traktörle el elde baş başta kalır...
[[/spoiler]]
devamını gör...
z kuşağı bir kanser türüdür
her nesilde olduğu gibi z kuşağında da iyi ve kötü kitleler var. bunu inkar edemeyiz ama bunu sadece z kuşağına indirgemek de doğru olmaz dostlar. her kuşağın, her dönemin kendine göre zorlukları, iyi yönleri, kötü yönleri vardi. bütün suçu z kuşağına yüklemeyelim zira daha önümüzde yeni kuşaklar da var.*
devamını gör...
fahrettin altun'un tweet'lerini rt'leyen hesaplar

şahsen kendisini ve çalışmalarını pek beğendiğim, görüntü olarak da inanılmaz yakışıklı bulduğum hatta daniel radcliffe'e benzettiğim sayın fahrettin altun beyfendinin attığı bir tweet'i beğenen hesaplardır. hesapları bir hayırsever vatandaşımız incelemiş ve profil fotoğraflarının buyer network adlı sosyal paylaşım sitesindeki kullanıcılara ait olduğunu tespit etmiş. başkalarının profil fotoğrafıyla hesap açmak ve etkileşime girmek kul hakkına girmez mi?
twitter.com/farkob/status/1...
devamını gör...
ajan portakal
sözlüğümüzün renginde olan ajandır, şaka şaka.
orjinal adı ile agent orange, abd'nin vietnam savaşı sırasında vietnam'da viet congluların gizleyebileceği orman alanlarını yok etmek, aynı zamanda gıda kaynağı olabilecek bitkileride öldürmek için hazırdıkları 1962'den 1971'e kadar vietnam'da alçaktan uçurulan uçaklarla havadan püskürttükleri bitki öldürücü ilaçtır. adını saklandığı varillerin üzerinde olan portakal rengi şeritlerden alır. ayrıca beyaz, mor, mavi, pembe ve yeşil ajanlarda savaş sırasında püskürtülmüştür, ancak en meşhuru ajan portakaldır.
karışımında bulunan dioxin denen madde nedeniyle daha sonra vietnamlılarda hamilelerde çok yüksek oranda düşük, cilt hastalıkları, kanser, doğan bebeklerde anormalliklere sebep olmuştur. topraktaki ve sudaki etkisi onlarca yıl daha geçmeyecektir. ikinci dünya savaşında iki atom bombası atan ve dünyada bu konuda tek olan abd, vietnam savaşındaki utançlarından birisine daha bu şekilde imza atmayı başarmıştır.
vietnam savaşında çarpışan abd, avustralya ve yeni zelanda askerlerinin savaş sonrası yaşadıları kanser vakalarında da bir numaralı suçludur. vietnam gazileri daha sonra abd hükümetine bunun için dava açmış ve tazminat kazanmışlardır.
konu ile ilgili kısa sayılabilecek belgesel:
orjinal adı ile agent orange, abd'nin vietnam savaşı sırasında vietnam'da viet congluların gizleyebileceği orman alanlarını yok etmek, aynı zamanda gıda kaynağı olabilecek bitkileride öldürmek için hazırdıkları 1962'den 1971'e kadar vietnam'da alçaktan uçurulan uçaklarla havadan püskürttükleri bitki öldürücü ilaçtır. adını saklandığı varillerin üzerinde olan portakal rengi şeritlerden alır. ayrıca beyaz, mor, mavi, pembe ve yeşil ajanlarda savaş sırasında püskürtülmüştür, ancak en meşhuru ajan portakaldır.
karışımında bulunan dioxin denen madde nedeniyle daha sonra vietnamlılarda hamilelerde çok yüksek oranda düşük, cilt hastalıkları, kanser, doğan bebeklerde anormalliklere sebep olmuştur. topraktaki ve sudaki etkisi onlarca yıl daha geçmeyecektir. ikinci dünya savaşında iki atom bombası atan ve dünyada bu konuda tek olan abd, vietnam savaşındaki utançlarından birisine daha bu şekilde imza atmayı başarmıştır.
vietnam savaşında çarpışan abd, avustralya ve yeni zelanda askerlerinin savaş sonrası yaşadıları kanser vakalarında da bir numaralı suçludur. vietnam gazileri daha sonra abd hükümetine bunun için dava açmış ve tazminat kazanmışlardır.
konu ile ilgili kısa sayılabilecek belgesel:
devamını gör...
deney kontrol grubu
ing: experimental and control group.
artık bu kelimeleri özellikle final ödevimden dolayı bir süre görmek istemesem de kendimi tanım yaparken buluyorum. araştırmacı, deney grubuna tedavi ya da test, anket artık gönlü ne isterse uygularken, kontrol grubu bundan mahrum kalır. diğer konularda (ön test, son test) eşit olsalar da bu x tedavisi, araştırmacı için belirleyici bir faktördür.
hemen örnek verecek olursam: arkadaşımla, hayvanlardan oluşan bir videonun kişinin öfke seviyesini belirleyip belirlemediği ile ilgili bir deney yapmak istedik. deney grubuna 5, kontrol grubuna 5 kişi olmak üzere rastgele atama gerçekleştirdik. iki gruba da önce klinik öfke ölçeği sorularını verdik ve puanlarını kaydettik. daha sonrasında ise deney grubuna videoyu izlettik fakat kontrol grubuna izletmedik. son olarak iki gruba da aynı testi yaptık ve aralarındaki farkı inceledik. ve merak edeceğinizi düşündüğüm şeyi açıklayacak olursam: evet! o tatlış hayvanların videosu, katılımcılarımızın öfke seviyesini büyük bir fark olmasa da düşürdü.
yani özetle, deney grubu x tedavisine/deneyine maruz kalırken kontrol grubu buna maruz kalmaz. aralarındaki farklılık ve belirleyicilik buradan gelir.
artık bu kelimeleri özellikle final ödevimden dolayı bir süre görmek istemesem de kendimi tanım yaparken buluyorum. araştırmacı, deney grubuna tedavi ya da test, anket artık gönlü ne isterse uygularken, kontrol grubu bundan mahrum kalır. diğer konularda (ön test, son test) eşit olsalar da bu x tedavisi, araştırmacı için belirleyici bir faktördür.
hemen örnek verecek olursam: arkadaşımla, hayvanlardan oluşan bir videonun kişinin öfke seviyesini belirleyip belirlemediği ile ilgili bir deney yapmak istedik. deney grubuna 5, kontrol grubuna 5 kişi olmak üzere rastgele atama gerçekleştirdik. iki gruba da önce klinik öfke ölçeği sorularını verdik ve puanlarını kaydettik. daha sonrasında ise deney grubuna videoyu izlettik fakat kontrol grubuna izletmedik. son olarak iki gruba da aynı testi yaptık ve aralarındaki farkı inceledik. ve merak edeceğinizi düşündüğüm şeyi açıklayacak olursam: evet! o tatlış hayvanların videosu, katılımcılarımızın öfke seviyesini büyük bir fark olmasa da düşürdü.
yani özetle, deney grubu x tedavisine/deneyine maruz kalırken kontrol grubu buna maruz kalmaz. aralarındaki farklılık ve belirleyicilik buradan gelir.
devamını gör...