z kuşağının sözlüklerin kalitesini düşürmesi
y kuşağı olarak; "küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterelim." diyorum ve hayat garip tantanalar için çok kısa..!
devamını gör...
tek tarafı bozuk kulaklık
her kablolu kulaklığın başına gelecek hazin sondur, bu acıdan kurtulmak için kablosuz kulaklık tercih ettim umarım beni tek tarafı bozulan kablolu kulaklıklar kadar pişman etmez.
devamını gör...
maruz kalınmak istenmeyen sorular
okul daha bitmedi mi ?
biz şimdi neyiz?
bu iki soru beni gıcık ediyor benim okulumdan sanane , sen bizim ne olduğumuzu bilmiyorsan biz diye bir şey neden var ?
biz şimdi neyiz?
bu iki soru beni gıcık ediyor benim okulumdan sanane , sen bizim ne olduğumuzu bilmiyorsan biz diye bir şey neden var ?
devamını gör...
alt komşumun 2 araba büyüklüğünde kartopu yapması rezaleti
çocukların büyük bir sevinçle kar beklemeleri oynamak için, büyüklerin manzaram bozulmasın sevdası.
devamını gör...
sanatın içine siyaseti karıştırmak
dinlerim arkadaş istediğimi!
grup yorum da dinlerim, ahmet kaya da dinlerim. sanat gibi nadide bir hazinenin içine neden o kirli siyaseti karıştırır insanlar?
anlamıyorum... anlayamıyorum...
grup yorum da dinlerim, ahmet kaya da dinlerim. sanat gibi nadide bir hazinenin içine neden o kirli siyaseti karıştırır insanlar?
anlamıyorum... anlayamıyorum...
devamını gör...
sürü psikolojisi
toplumsal hareketleri baz alarak söyleyecek olursak gustava le bon'un klasik toplumsal hareketlerde öne sürmüş olduğu kavramın adıdır. insanlarin irrasyonel canlılar olmasından kaynaklı olarak duygularıyla hareket ettiğini söylemiştir düşünür. bunun yanında insanların birbirlerini de etkilediklerini söyleyebiliriz. asil vurucu nokta da insanların birbirlerini etkilemeleridir. aslında gustave le bon burada toplumsal hareketleri olumlamamakla beraber aşırı bir eleştiride de bulunmuştur çünkü ona göre bir toplumun zekasını o toplumdaki en düşük zekalı insanın zekasına eşittir.
gustava le bon un bunlari 1800lu yillarda söylediğini düşünecek olursak o dönemlerde var olan devlet yapılarının söz söyleyen insanların genelde üst sınıflarda yer alan insanların olduğunu söyleyebiliriz. ve bu insanların tabi ki devlete karsi ortaya çıkan hak iddialarında devletin yanında olamalari çok olasıdır. bununla beraber fransız ihtilali'nin ardindan ortaya çıkan uygulamalarından bu söylemi doğrulayacak yani vardır. fransız ihtilali'nin ardindan fransız sokaklarında kanlar akacağı boyutta giyotinle idamlar olmuştur bu da ihtilali yapan topluluğun zekasının gerçekten o toplumdaki insanların en düşük zekalısına eşit olduğunu göstermektedir.
yeni toplumsal hareketleri düşündüğümüzde ise durum daha farklıdır. insanların artık ciddi bir kimlik dertleri vardır, devletlerin yapısı da hala sınıfsal yapı devam etmekle birlikte bu sınıfsal yapı çok katmanlı hal almıştır. bu da insanlarin artık devletin ihlal ettiği haklara karşı bir arada yer aldıkları hareketleri ortaya çıkarmıştır. bunu daha sonra başka bir başlık (yeni toplumsal hareketler) altında inceyebiliriz.
gustava le bon un bunlari 1800lu yillarda söylediğini düşünecek olursak o dönemlerde var olan devlet yapılarının söz söyleyen insanların genelde üst sınıflarda yer alan insanların olduğunu söyleyebiliriz. ve bu insanların tabi ki devlete karsi ortaya çıkan hak iddialarında devletin yanında olamalari çok olasıdır. bununla beraber fransız ihtilali'nin ardindan ortaya çıkan uygulamalarından bu söylemi doğrulayacak yani vardır. fransız ihtilali'nin ardindan fransız sokaklarında kanlar akacağı boyutta giyotinle idamlar olmuştur bu da ihtilali yapan topluluğun zekasının gerçekten o toplumdaki insanların en düşük zekalısına eşit olduğunu göstermektedir.
yeni toplumsal hareketleri düşündüğümüzde ise durum daha farklıdır. insanların artık ciddi bir kimlik dertleri vardır, devletlerin yapısı da hala sınıfsal yapı devam etmekle birlikte bu sınıfsal yapı çok katmanlı hal almıştır. bu da insanlarin artık devletin ihlal ettiği haklara karşı bir arada yer aldıkları hareketleri ortaya çıkarmıştır. bunu daha sonra başka bir başlık (yeni toplumsal hareketler) altında inceyebiliriz.
devamını gör...
zaman yolculuğu
aile içinde çokça ''padişahlara nah çekip geri gitmek'' esprilerine konu olmuş bir bilim kurgu unsuru.
devamını gör...
sözlükteki hoşça kalın intihar ediyorum modası
öyle bir şey yazıyorsan intiharını paşa paşa et, bizi kandırma mı diyorsunuz, tam anlamadım. olayınız nedir yani? gerçekten o durumda olan insanlar niye zan altında kalsın ayrıca? zor durumda olan her bir insan için endişe etmek zorunda kaldınız, yoruldunuz, kusura bakmayın.
devamını gör...
tsundoku
japonca 'da istiflemek anlamına gelen tsunade kelimesi, kısa süreliğine terk etmek anlamına gelen oku kelimesi, okumak anlamına gelen doku kelimesi bir araya getirilmiş ve tsundoku kelimesi oluşturulmuş. oluşan bu kelime türkçeye kitap istiflemek şeklinde çevrilmiştir.
tsundaki sendromu ise insanların okuyamayacağı kadar kitap satın alıp, okumaya başlasa bile devam edememe durumunu, kitap satın alma hastalığını* anlatır.
tsundaki sendromu ise insanların okuyamayacağı kadar kitap satın alıp, okumaya başlasa bile devam edememe durumunu, kitap satın alma hastalığını* anlatır.
devamını gör...
bolu
ulkedeki asci kontenjanini dolduran, piyasaya surekli asci pompalayan sehir.
ayrica sehirler arasi otobuslerin mola duraklarindan biridir, sogugu keser. (bkz: dinlenme tesisi soğuğu)
ayrica sehirler arasi otobuslerin mola duraklarindan biridir, sogugu keser. (bkz: dinlenme tesisi soğuğu)
devamını gör...
kadınların hiç umutlarının tükenmemesi
kadınların umudu tükenirse her şeyin umudunun tükenir ve dünya umutsuz bir yer olur çünkü.
sabah erkenden kalkıp herkesi işine okuluna uğurlayan kadındır;
evdeki çiçekleri sulayan da,
kendi dahil herkesi süsleyen,
evdeki herkes yorulsa bile kendinde yorulma hakkı görmeyen,
çevresine mücadele gücü aşılayandır aynı zamanda.
kadınlar yaşamdır, özgürlüktür, mücadeledir; onların umudunu tüketmeyin.
sabah erkenden kalkıp herkesi işine okuluna uğurlayan kadındır;
evdeki çiçekleri sulayan da,
kendi dahil herkesi süsleyen,
evdeki herkes yorulsa bile kendinde yorulma hakkı görmeyen,
çevresine mücadele gücü aşılayandır aynı zamanda.
kadınlar yaşamdır, özgürlüktür, mücadeledir; onların umudunu tüketmeyin.

devamını gör...
ısrarın itici olması
kesinlikle itici bir şeydir. karşınızdaki kişi istemiyorsa sırf siz ısrar ettiniz diye onu bunu yapmaya mecbur bırakmak çok çirkin bir hareket. durumuna göre korkutucu bile olabilir hatta.
devamını gör...
sabrina the teenage witch
doksanlı yıllarda melissa joan hart adında sarışın bir genç kadının başrolünde oynadığı dizi. ki kendisini daha önce nickelodeon'da yayınlanan clarissa adlı dizide de başrolde görmüştük. türkiye'de atv'de yayınlanırdı. çok popüler olduğu için eğlenceli birkaç sinema ve tv filmi de çekilmişti. doksanlarda çocuk olmaya dair en eğlenceli ayrıntılardandır.
devamını gör...
sonsuzluğun mesajı
bir önceki kitabı ''bir çift yürek'' ile bizleri bambaşka bir serüvene çıkarmış, farklı bir konuya değinmiş ve adlarını daha önce hiç duymadığımız aborijinlerle tanıştırmıştı marlo morgan. kitapları her zaman başka bir bakış açısı yaratır yazarımızın. bu ikinci kitabı olan ve bir aborijin bilgeliği yazısıyla yayınlanan ''sonsuzluğun mesajı'' adlı kitabından bahsetmek istiyorum. (bkz: bir çift yürek)
sonsuzluğun mesajı yine bizi bambaşka bir evrene götürüp,derinlik kazandıran bir kitap oldu.
kitaptaki karakterimizin adı beatrice ve bir ikiz kardeşi var.ikiz kardeşi erkek. annesi doğum yaptıktan sonra ikisini de beyaz insanlar alıp bambaşka yerlere götürürler.
avustralya'nın gizli sakinleri olarak da adlandırılan aborijinler kendi tabirleriyle beyaz insanlar tarafından toprakları keşfedilince birçok zorluğa maruz kalmışlardır.
kitaptaki ikizlerimizin biri amerika'ya gönderilir bir diğeri de yetimhanede kalır. beatrice köklerini bulmaya girişir ve yolculuk da orada başlar çünkü ruhunda hissettiği kendi köklerine ulaşma ihtiyacından alıkoyamaz kendini ve aborijinlere kendi insanına ulaşmayı başarır. bilge aborijinlerle kurduğu diyaloglar,onların öğrettikleri hem beatrice'in hem de biz okuyucuların ruhunda sonsuzluğun mesajına doğru bir yolculuğa çıkartır.
yani bir aborijin bilgeliği romanı denmesinin hakkını sonuna kadar vermiş bir kitap. kitaptaki aborijin bilgelerinin söyledikleri adeta kendi ruhumuzda sanki hiç keşfetmemişiz gibi bir yolculuğa çıkarıyor. hislerimize dokundukça ruhumuzu arındırıp içimizdeki güzelliğin farkındalığını yaratarak kendimizi insanlığımıza iyi gelecek bir değişime uğramış olarak buluyoruz.o yüzden bana kattıkları özel olan bir kitap.
okumaktan keyif alacağınız ,okudukça huzur bulacağınız bir kitap.
şimdi size kitaptan birkaç kesit paylaşacağım.
''kafanın konuşması toplumun bir ürünüdür, kalbin konuşması sonsuzluktan gelir.''der kitapta. en sevdiğim cümlelerden biri oldu.
altını çizdiğim yerlerden biri de ölümle ilgili çok farklı bir bakış açısı kazandıran aşağıdaki paragraf oldu.sen kimseyi öldüremezsin aslında ya da kimse ölmez. ölen sadece bedendir ve ruh sonsuzdur yine sonsuzluğa gider der.
''değişime uğramış olanların,mutantların dünyasında dini bir ilke vardır.bu 'öldürme'dir. bu yeterince açıktır ama yine de onlar savaşlarda,ulaşımda,yapılan tıbbi deneylerde kendi mallarını ya da yaşamlarını korurken,kızgınken hatta yalnızca ödeşmek için bile birbirlerini öldürürler.basit 'öldürme' ilkesinin yorumu kişinin farklı koşullar altındaki düşüncelerini haklı çıkarmak için değiştirilir.eğer toplum bu biçimde düşünmeyi seçerse bu kabul edilir ama gerçek 'öldürme' değil 'öldüremezsin!'dir.bunun koşullarla ,izinle ya da yapılmış olan edimlerin incelenmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.sözler gayet açıktır.öldürmek olanaksızdır.o ruhu sen yaratmadın,onu sen öldüremezsin.insan biçimine son verebilirsin ama bu yalnızca ruhu sonsuzluğa geri gönderir.ruhlar durup başlamazlar,onlar süreklidir.ölüm bir sonuç değildir.ölüm sonsuzluk dünyasında değişik bir biçimde var olmaktır.bir yaşama son vermek kişiye kesinlikle sorumluluk getirir;yaşam çok değerli bir deneyimdir.''
bir diğeri de koşulsuz sevgiden bahsettiği kısımdır.
''bizim seçme şansımız vardır. bizim özgür irademiz vardır ve bizler bunun farkındayız. ne kadar disiplinli olacağımıza yalnızca biz karar veririz ve bundan dolayı sorumluyuz. bizler yaratıcı varlıklarız. sınırsız yaratıcılığa ulaşabiliriz. biz burada bir diğerimiz için, yardım etmek, geliştirmek, eğlendirmek, karşılıklı ilişkide bulunmak için bulunuyoruz. bizler burada bu gezegene bakmak için bulunuyoruz. enerjinin bilgisi ve bu bilginin idare edilmesi bilincimizle birlikte gelir. birçok duygumuz vardır ve bizler sonunda anahtarın çok basit olduğunu anlayacağız. bu anahtar yargısız, koşulsuz sevgidir. eğer bir şey karmaşık gibi görünüyorsa, bu, sevgi değildir; başka bir şeydir. sevgi, duruma göre hangi rol daha fazla yardımcı oluyorsa, yardım edici, verici ya da alıcı olabilir. insanlar bilgeliğe ulaşabilirler, ama diğer canlılara bu fırsat verilmemiştir. duygusal bilgeliğe ulaşmak bizim yeryüzündeki görevlerimizden biridir.''
(bkz: marlo morgan)
sonsuzluğun mesajı yine bizi bambaşka bir evrene götürüp,derinlik kazandıran bir kitap oldu.
kitaptaki karakterimizin adı beatrice ve bir ikiz kardeşi var.ikiz kardeşi erkek. annesi doğum yaptıktan sonra ikisini de beyaz insanlar alıp bambaşka yerlere götürürler.
avustralya'nın gizli sakinleri olarak da adlandırılan aborijinler kendi tabirleriyle beyaz insanlar tarafından toprakları keşfedilince birçok zorluğa maruz kalmışlardır.
kitaptaki ikizlerimizin biri amerika'ya gönderilir bir diğeri de yetimhanede kalır. beatrice köklerini bulmaya girişir ve yolculuk da orada başlar çünkü ruhunda hissettiği kendi köklerine ulaşma ihtiyacından alıkoyamaz kendini ve aborijinlere kendi insanına ulaşmayı başarır. bilge aborijinlerle kurduğu diyaloglar,onların öğrettikleri hem beatrice'in hem de biz okuyucuların ruhunda sonsuzluğun mesajına doğru bir yolculuğa çıkartır.
yani bir aborijin bilgeliği romanı denmesinin hakkını sonuna kadar vermiş bir kitap. kitaptaki aborijin bilgelerinin söyledikleri adeta kendi ruhumuzda sanki hiç keşfetmemişiz gibi bir yolculuğa çıkarıyor. hislerimize dokundukça ruhumuzu arındırıp içimizdeki güzelliğin farkındalığını yaratarak kendimizi insanlığımıza iyi gelecek bir değişime uğramış olarak buluyoruz.o yüzden bana kattıkları özel olan bir kitap.
okumaktan keyif alacağınız ,okudukça huzur bulacağınız bir kitap.
şimdi size kitaptan birkaç kesit paylaşacağım.
''kafanın konuşması toplumun bir ürünüdür, kalbin konuşması sonsuzluktan gelir.''der kitapta. en sevdiğim cümlelerden biri oldu.
altını çizdiğim yerlerden biri de ölümle ilgili çok farklı bir bakış açısı kazandıran aşağıdaki paragraf oldu.sen kimseyi öldüremezsin aslında ya da kimse ölmez. ölen sadece bedendir ve ruh sonsuzdur yine sonsuzluğa gider der.
''değişime uğramış olanların,mutantların dünyasında dini bir ilke vardır.bu 'öldürme'dir. bu yeterince açıktır ama yine de onlar savaşlarda,ulaşımda,yapılan tıbbi deneylerde kendi mallarını ya da yaşamlarını korurken,kızgınken hatta yalnızca ödeşmek için bile birbirlerini öldürürler.basit 'öldürme' ilkesinin yorumu kişinin farklı koşullar altındaki düşüncelerini haklı çıkarmak için değiştirilir.eğer toplum bu biçimde düşünmeyi seçerse bu kabul edilir ama gerçek 'öldürme' değil 'öldüremezsin!'dir.bunun koşullarla ,izinle ya da yapılmış olan edimlerin incelenmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.sözler gayet açıktır.öldürmek olanaksızdır.o ruhu sen yaratmadın,onu sen öldüremezsin.insan biçimine son verebilirsin ama bu yalnızca ruhu sonsuzluğa geri gönderir.ruhlar durup başlamazlar,onlar süreklidir.ölüm bir sonuç değildir.ölüm sonsuzluk dünyasında değişik bir biçimde var olmaktır.bir yaşama son vermek kişiye kesinlikle sorumluluk getirir;yaşam çok değerli bir deneyimdir.''
bir diğeri de koşulsuz sevgiden bahsettiği kısımdır.
''bizim seçme şansımız vardır. bizim özgür irademiz vardır ve bizler bunun farkındayız. ne kadar disiplinli olacağımıza yalnızca biz karar veririz ve bundan dolayı sorumluyuz. bizler yaratıcı varlıklarız. sınırsız yaratıcılığa ulaşabiliriz. biz burada bir diğerimiz için, yardım etmek, geliştirmek, eğlendirmek, karşılıklı ilişkide bulunmak için bulunuyoruz. bizler burada bu gezegene bakmak için bulunuyoruz. enerjinin bilgisi ve bu bilginin idare edilmesi bilincimizle birlikte gelir. birçok duygumuz vardır ve bizler sonunda anahtarın çok basit olduğunu anlayacağız. bu anahtar yargısız, koşulsuz sevgidir. eğer bir şey karmaşık gibi görünüyorsa, bu, sevgi değildir; başka bir şeydir. sevgi, duruma göre hangi rol daha fazla yardımcı oluyorsa, yardım edici, verici ya da alıcı olabilir. insanlar bilgeliğe ulaşabilirler, ama diğer canlılara bu fırsat verilmemiştir. duygusal bilgeliğe ulaşmak bizim yeryüzündeki görevlerimizden biridir.''
(bkz: marlo morgan)
devamını gör...
30 yaş üstü kadınların teyze olması
a aaa, teyze olmuşum. 29'dan çok farkı yok gibi gelmişti halbukisi. demeyin öyle şeyler minyon tipliyiz küçük duruyoruz. *
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının gördüğü en saçma rüya
dün gece cringe’lerden cringe’lere koştuğum rüyalardır. hatırladıkça bir gülme tutuyor beni. dedim olmayacak, en iyisi bir girdi yazayım da okuyanlar da benim yerime utansınlar azıcık. *
o zaman başlıyorum;
üniye gidiyorum, gitmişim ve gitmekteyim. her zamanki gibi en ön sol taraftaki sırada yerimi almışım. inek olduğumdan değil, gözüm görmüyor arka sıralardan. gelmiş ders arası çatmış. herkeslerde bir muhabbet bir goygoy. ben ise öyle garip garip tahtaya bakınıyorum. bu arada hemen sağımda iki sıra ötede bir hanım oturuyor ve içten içe vurulmuşum kendisine. gözlerimden kalp çıksa yeridir yani. gerçi hiç de belli etmiyorum ve soğuk soğuk takılıyorum. sıfır muhabbet, sıfır hareket. derken sınıfta bir şamatadır kopuyor ve bu hanım elindeki kitabı arkaya doğru fırlatıyor. arkadakinin kafasından “bonk” diye seken kitap benim önüme düşmesin mi…(fizik kuralları çöpte bu sırada)
beni bir heyecan basıyor, acele acele kitabın adına bakıyorum falan. kırmızılı kırmızılı.. en sevdiğim…
neyse efendim o an geliyor. önünde hiç yoktan bir adet kırmızı gül peydah oluyor. ben de romantik olacağım ya, hemen kimseciklere göstermeden gülden bir yaprak koparıyorum ve çevik bir hareket ile kırmızı kitabın arasına sıkıştırıyorum. akla bak, hanımefendi hemen farketmesin diye de kitap ayracının olduğu sayfanın çok çok ötesine koyuyorum. zeka fışkırıyor maşallah. çöpteki fizik hortluyor ve kendimi bir an için zeki bir birey olarak düşünüyorum. içimden diyorum ki “şimdi görmez, anca eve gidince fark eder, gülümserse ne mutlu, o bile bana yeter.”
ama kader ağlarını örmüş çoktan. bahse konu hanım alıyor kitabı ve başlıyor çevirmeye.. neden ki ey hanım, diyorum içimden. görüyor da gül yaprağını. şaşırıp soruyor; kim koydu ki bunu, diye. işte o anda arkada oturan be kitabın kafasından “bonk” diye sektiği yakın arkadaşım olaya giriyor ve sınıfın popüler çocuklarından birini işaret ederek; o koydu gülü, gördüm diyor… ben şok, ben bitik…
işbu popüler eleman da inkar etmiyor ve evet diyor. “ne eveti popüler çocuk ne eveti?!” diyorum içinden. olay burada bitse iyi. hanımefendi de gülmesin mi popi çocuğa. benim içimde ısıya duyarlı bir füze geziniyor ve kalbimde infilak ediyor sanki. velakin dışımdan çok neşeliyim, gülüyorum ve hatta şakalar yapıyorum konu ile alakalı. istemeden de olsa bir yuva kurmuş gibi de mağrurum aynı zamanda.
içime en çok oturan şey ise kitabın adını hatırlayamamak oluyor.
sen kim, romantik olup kitap aralarına gül koymak kim ey bubble. bak yine cringe oldum. *
o zaman başlıyorum;
üniye gidiyorum, gitmişim ve gitmekteyim. her zamanki gibi en ön sol taraftaki sırada yerimi almışım. inek olduğumdan değil, gözüm görmüyor arka sıralardan. gelmiş ders arası çatmış. herkeslerde bir muhabbet bir goygoy. ben ise öyle garip garip tahtaya bakınıyorum. bu arada hemen sağımda iki sıra ötede bir hanım oturuyor ve içten içe vurulmuşum kendisine. gözlerimden kalp çıksa yeridir yani. gerçi hiç de belli etmiyorum ve soğuk soğuk takılıyorum. sıfır muhabbet, sıfır hareket. derken sınıfta bir şamatadır kopuyor ve bu hanım elindeki kitabı arkaya doğru fırlatıyor. arkadakinin kafasından “bonk” diye seken kitap benim önüme düşmesin mi…(fizik kuralları çöpte bu sırada)
beni bir heyecan basıyor, acele acele kitabın adına bakıyorum falan. kırmızılı kırmızılı.. en sevdiğim…
neyse efendim o an geliyor. önünde hiç yoktan bir adet kırmızı gül peydah oluyor. ben de romantik olacağım ya, hemen kimseciklere göstermeden gülden bir yaprak koparıyorum ve çevik bir hareket ile kırmızı kitabın arasına sıkıştırıyorum. akla bak, hanımefendi hemen farketmesin diye de kitap ayracının olduğu sayfanın çok çok ötesine koyuyorum. zeka fışkırıyor maşallah. çöpteki fizik hortluyor ve kendimi bir an için zeki bir birey olarak düşünüyorum. içimden diyorum ki “şimdi görmez, anca eve gidince fark eder, gülümserse ne mutlu, o bile bana yeter.”
ama kader ağlarını örmüş çoktan. bahse konu hanım alıyor kitabı ve başlıyor çevirmeye.. neden ki ey hanım, diyorum içimden. görüyor da gül yaprağını. şaşırıp soruyor; kim koydu ki bunu, diye. işte o anda arkada oturan be kitabın kafasından “bonk” diye sektiği yakın arkadaşım olaya giriyor ve sınıfın popüler çocuklarından birini işaret ederek; o koydu gülü, gördüm diyor… ben şok, ben bitik…
işbu popüler eleman da inkar etmiyor ve evet diyor. “ne eveti popüler çocuk ne eveti?!” diyorum içinden. olay burada bitse iyi. hanımefendi de gülmesin mi popi çocuğa. benim içimde ısıya duyarlı bir füze geziniyor ve kalbimde infilak ediyor sanki. velakin dışımdan çok neşeliyim, gülüyorum ve hatta şakalar yapıyorum konu ile alakalı. istemeden de olsa bir yuva kurmuş gibi de mağrurum aynı zamanda.
içime en çok oturan şey ise kitabın adını hatırlayamamak oluyor.
sen kim, romantik olup kitap aralarına gül koymak kim ey bubble. bak yine cringe oldum. *
devamını gör...
yazarların normal sözlük'ü keşfettiği yerler
instagram sayfasından gördüm sonra linke tıkladım kapı açıktı (korkunç espri vol 2627)giriş o giriş sizin anlayacağınız bir daha çıkamadım bağlandım kaldım. böyle bir aşk hikayesi gibi oldu ama. *
devamını gör...
entel feridun
st. petersburg'dan moskova'ya giden bir trene biner.
köfte ekmek yedim der.
içindeki sanat aşkını öldürdükleri için adamı kemerle döver.
sebepsiz yere varoluşsal sancılar çeker.
şiddet pornosu diye "kurtlar vadisi ıııığğğrak" filmini eleştirir.
esasında entel görünmeye çalışıp da entel olmayan tipleri ağır bir şekilde hicveden en iyi (bkz: deep turkish web) karakteridir.
köfte ekmek yedim der.
içindeki sanat aşkını öldürdükleri için adamı kemerle döver.
sebepsiz yere varoluşsal sancılar çeker.
şiddet pornosu diye "kurtlar vadisi ıııığğğrak" filmini eleştirir.
esasında entel görünmeye çalışıp da entel olmayan tipleri ağır bir şekilde hicveden en iyi (bkz: deep turkish web) karakteridir.
devamını gör...
veda konuşması yapamadan gitmek
çok kalp kırıcı.
ağlarım ben buna mesela evi terk eden bir babam olsaydı ve bana veda etmeden çekip gitseydi onu hiç affetmezdi sonra onun ardından annem içkiye sarılırsa onu da affetmezdim.
biz vedalar da iyi değiliz ve hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz düzgün bir şekilde terke etmeyi.
"ama hafta sonlarında bana bebeğim diyebilirsin seni terk etsem bile yine hafta sonları için senin olacağım."
ağlarım ben buna mesela evi terk eden bir babam olsaydı ve bana veda etmeden çekip gitseydi onu hiç affetmezdi sonra onun ardından annem içkiye sarılırsa onu da affetmezdim.
biz vedalar da iyi değiliz ve hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz düzgün bir şekilde terke etmeyi.
"ama hafta sonlarında bana bebeğim diyebilirsin seni terk etsem bile yine hafta sonları için senin olacağım."
devamını gör...