the cafe terrace on the place du forum
vincent van gogh'un eylül 1888'de tamamladığı tablosu.**

sanatçı, tabloyu arles'da yaşadığı dönemde resmetti.
bu tablonun en önemli özelliği, van gogh'un çizdiği ilk yıldızlı gökyüzü olmasıdır. aynı ay çizdiği rhone üzerinde yıldızlı gece (1888) ve 1 yıl sonra tamamladığı yıldızlı gece (1889) tablolarıyla yıldızlı gökyüzü üçlemesini tamamlamış.
hepimizin en çok gördüğü tablolardan birisi zaten, biraz yakından bakalım.
''gecenin gündüzden daha canlı, daha zengin renklerle dolu olduğunu sık sık düşünmüşümdür zaten.'' diyor aynı ay theo'ya yazdığı mektubunda. eserde siyah rengini hiç kullanmamış, bunun yerine koyu tonlarla geceyi çizmiş: prusya mavisi gökyüzü ve sapsarı yıldızlar.

kafede oturan insanlar, sokakta yürüyenler, ışıkları yanan evler ve gökyüzüyle sakin bir akşam resmedilmiş. bunda sarı rengin baskın olmasının da etkisi var. van gogh denilince aklımıza sarı geliyor zaten.

tablonun sakin bir akşamı anlatışının yanında dini bir mesaj içerebileceği de düşünülüyormuş. ilginç buldum, hemen anlatıyorum.
kafede oturan 12 figür son akşam yemeği'ne bir gönderme olabilirmiş. ortada garson olarak görünen beyaz giyimli figür ile solda karanlıkta kalan figür* bu fikri destekliyor gibi. van gogh'un dindar olduğunu, bir süre vaizlik yaptığını da düşününce biraz daha anlam kazanıyor bu teori.
kaynak1 kaynak2

sanatçı, tabloyu arles'da yaşadığı dönemde resmetti.
bu tablonun en önemli özelliği, van gogh'un çizdiği ilk yıldızlı gökyüzü olmasıdır. aynı ay çizdiği rhone üzerinde yıldızlı gece (1888) ve 1 yıl sonra tamamladığı yıldızlı gece (1889) tablolarıyla yıldızlı gökyüzü üçlemesini tamamlamış.
hepimizin en çok gördüğü tablolardan birisi zaten, biraz yakından bakalım.
''gecenin gündüzden daha canlı, daha zengin renklerle dolu olduğunu sık sık düşünmüşümdür zaten.'' diyor aynı ay theo'ya yazdığı mektubunda. eserde siyah rengini hiç kullanmamış, bunun yerine koyu tonlarla geceyi çizmiş: prusya mavisi gökyüzü ve sapsarı yıldızlar.

kafede oturan insanlar, sokakta yürüyenler, ışıkları yanan evler ve gökyüzüyle sakin bir akşam resmedilmiş. bunda sarı rengin baskın olmasının da etkisi var. van gogh denilince aklımıza sarı geliyor zaten.

tablonun sakin bir akşamı anlatışının yanında dini bir mesaj içerebileceği de düşünülüyormuş. ilginç buldum, hemen anlatıyorum.
kafede oturan 12 figür son akşam yemeği'ne bir gönderme olabilirmiş. ortada garson olarak görünen beyaz giyimli figür ile solda karanlıkta kalan figür* bu fikri destekliyor gibi. van gogh'un dindar olduğunu, bir süre vaizlik yaptığını da düşününce biraz daha anlam kazanıyor bu teori.
kaynak1 kaynak2
devamını gör...
domestic hıyar
bırak sevmediği, çok sevip çok önemsediği kişilerin nickaltına bile 5 kere ( yazı ile beş ) yazmayan yazar.
bir yerde bir terslik olmalı ama anlamadım.
hayır bir de "bini bi kidir inimsimi" demiyorlar mı, bayılıyorum.
erkek erkeğe beş kere yazmaz hocam, sen dikkat et bence de senin adın çıkmasın.
beş demiş miydim?*
5
bir yerde bir terslik olmalı ama anlamadım.
hayır bir de "bini bi kidir inimsimi" demiyorlar mı, bayılıyorum.
erkek erkeğe beş kere yazmaz hocam, sen dikkat et bence de senin adın çıkmasın.
beş demiş miydim?*
5
devamını gör...
belçika'da cinsel ilişki rıza yaşının 14 olması
aynısı mardin ' de de var. alışıldıĝı için dikkat çekmiyor.
devamını gör...
kapitalizm
insanlığın tepesine çöken en kara lanetlerden biridir. zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan abd menşeili sömürü bilimidir.
devamını gör...
kütle vs ağırlık
fizikte, biri madde miktarı, diğeri kuvvet ölçüsü olan 2 kavram arasındaki farklılık. bir benzeri için (bkz: hız ve sürat farkı)
kütle, belirli bir maddenin miktarıdır. fizikte genellikle m harfi ile gösterilir. "50 kiloyum" gibi bir cümle kurduğunuzda bahsettiğiniz şey, sizin kütlenizdir. yani kilogram, gram gibi birimlerle ifade edilir kütle. eşit kollu terazi ile ölçülür.
ağırlık ise belirli bir kütledeki madde üzerine, üzerinde bulunulan gezegen tarafından uygulanan kuvvettir. dinamometre ile ölçülür.
***
newton'un meşhur 2. yasasındaki f = m.a formülü ile bu iki kavram arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilirsiniz.
az önceki 50 kg örneğinden gidelim. formülde a dediğimiz değer, yer çekimi ivmesidir. bu değer yaklaşık olarak 9.8 m/s^2 olarak ölçülür.
formülde kütlenizi ve a değerini yerine koyduğunuzda, üzerinize etkiyen kuvvet 490 newton olur. işte bu da dünya üzerindeki ağırlığınızdır.
***
"hangi gezegende kaç kilo gelirsiniz" temalı caps'ler, yukarıda yazdığım sebepten hatalıdır. nereye giderseniz gidin, sizi oluşturan maddenin miktarı, yani kütleniz değişmez. değişen şey, gittiğiniz gezegenin size uygulayacağı kuvvet, dolayısıyla ağırlığınızdır. bu nedenle soruyu "hangi gezegende ne kadar ağırsınız" şeklinde sormak ve sayıları kg ile değil newton ile ifade etmek gerekir.
kütle, belirli bir maddenin miktarıdır. fizikte genellikle m harfi ile gösterilir. "50 kiloyum" gibi bir cümle kurduğunuzda bahsettiğiniz şey, sizin kütlenizdir. yani kilogram, gram gibi birimlerle ifade edilir kütle. eşit kollu terazi ile ölçülür.
ağırlık ise belirli bir kütledeki madde üzerine, üzerinde bulunulan gezegen tarafından uygulanan kuvvettir. dinamometre ile ölçülür.
***
newton'un meşhur 2. yasasındaki f = m.a formülü ile bu iki kavram arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilirsiniz.
az önceki 50 kg örneğinden gidelim. formülde a dediğimiz değer, yer çekimi ivmesidir. bu değer yaklaşık olarak 9.8 m/s^2 olarak ölçülür.
formülde kütlenizi ve a değerini yerine koyduğunuzda, üzerinize etkiyen kuvvet 490 newton olur. işte bu da dünya üzerindeki ağırlığınızdır.
***
"hangi gezegende kaç kilo gelirsiniz" temalı caps'ler, yukarıda yazdığım sebepten hatalıdır. nereye giderseniz gidin, sizi oluşturan maddenin miktarı, yani kütleniz değişmez. değişen şey, gittiğiniz gezegenin size uygulayacağı kuvvet, dolayısıyla ağırlığınızdır. bu nedenle soruyu "hangi gezegende ne kadar ağırsınız" şeklinde sormak ve sayıları kg ile değil newton ile ifade etmek gerekir.
devamını gör...
selahattin demirtaş
aihm tarafından hakkında tahliye talebinde bulunulmasına rağmen, “tercüme” bahanesiyle bu talep reddedilmiştir. bu ne demek? kişi itham edilen suçu işlememiştir demek, boşu boşuna tutukludur demek. aihm bir karar verdiyse bu karar ülkede sorgusuz sualsiz yerine getirilmelidir, zorundalar. tabi türkiye’de hukukun yerinde yeller estiği için bu bize vız gelir tırıs gider.
hdp li değilim ama bir insanın hakkını savunmak için onunla aynı görüşte olmak gerektiğini düşünmüyorum.
ortada bir hukuksuzluk varsa vardır yoksa yoktur, ama o şöyle o böyle demenin bi manası yok.
hdp li değilim ama bir insanın hakkını savunmak için onunla aynı görüşte olmak gerektiğini düşünmüyorum.
ortada bir hukuksuzluk varsa vardır yoksa yoktur, ama o şöyle o böyle demenin bi manası yok.
devamını gör...
ebabil
sağangiller familyasından, latince ismi apus apus olan ebabil kuşu, genellikle kırlangıç kuşlarıyla karıştırılsa da daha uzun ve kavisli kanatları ve anatomik yapısı ile onlardan ayrılır. genellikleri sadece üremek için yere iner, bunun dışında sürekli havada olan bir kuş türüdür. omurgaları eğri olduğu için dik duramaz ve yere indiklerinde kolay kolay havalanamazlar. genellikle yalnızca yüksek binaların çatılarına ya da kayalıklara asılı kalarak durabilir, rüzgarın yardımıyla veya kendilerini yüksek bir yerden boşluğa bırakarak havalanıp günler boyu durmaksızın uçabilirler.
tek eşlidirler. sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar.
ağırlıkları yaklaşık 55 gr, boyları ise 16 cm civarındadır. kanatlarını açtıklarında kanat boyları 45 cm'i bulabilir.
uçarken uyuyabilen nadir kuş türlerinden biridir. genelde yere inmedikleri için beslenmeleri de uçuş sırasında avladıkları sinek ve böceklerdir.
bir ebabil kuşu yılda ortalama 200.000 km yol kateder. bu yolculuk süresince neredeyse hiç durmaz havada dinlenir, beslenir ve uyurlar.
20-25 yıl yaşadıklarına dair bilgiler mevcuttur.
ebabil kuşu ile ilgili kuran'da fil suresinde geçen bir hikaye vardır;
ebrehe ve ordusu kabe'yi yıkmak için mekke'ye geldiğinde binlerce ebabil kuşu gagalarındaki taşları ebrehe'nin ordusunun üstüne bırakarak kabe'yi korumuştur.
eğer yerde bir ebabil kuşu görürseniz önce yaralı olup olmadığından emin olup, yaralı değilse onu yüksek bir binadan ya da tepeden havaya doğru bırakırsanız havalanacak ve yoluna devam edecektir.
benim ebabil hikayem ise canımın içi tostos'umdur.
ona 2 yıl önce sıcak bir temmuz günü rastladım. minicikti, köşede öylece duruyordu, serçe sandım. çekine çekine bir peçete yardımıyla elime aldım, serçe değildi. tüyleri daha tam olarak çıkmamış hiç görmediğim, bilmediğim bir kuş, yakındaki veterinere götürdüm hemen ama kuşlarla ilgili bilgisi olan veteriner o anda orada olmadığı için başka bir kliniğe yönlendirdiler. oradaki veteriner yavru bir ebabil olduğunu söyledi bana. bir yarası vs yoktu ama bebekti, uçamıyordu daha ve bakım istiyordu. muhtemelen civardaki yüksek binalardan birisinden düşmüş öylece kalmıştı orada. protein oranı yüksek kaliteli bir mama verdiler ve bir de şırınga. o mamadan her gün sabah-akşam ıslatarak ağzını kendi ellerimle açıp yedirmemi ve suyu ağzından vermek zor olduğundan burun deliklerinden yavaş yavaş şırınga ile vermemi söylediler. ve bir koliye delikler açarak onu asılı şekilde bırakmamı. ilk zamanlar çok zorlandım, daha çok güçsüz olduğundan asılı duramıyor, düşüyordu çok incecik bir sesi vardı zaten ama ben geceleri düşünce o hemen uyanıp tekrar asıyordum onu ya da kıyamıyor bazen eğim vererek kolinin içinde bırakıyordum (bu arada benim ayrıca sultan papağanım var evde, allah'tan o çok fazla kıskanmadı). ama tostos çok azimliydi. çabuk öğreniyordu. mama zamanlarını anlayıp artık beni yormadan iştahla açıyordu ağzını. o dönem chernobyl dizisi yeniydi, oradaki sesle çok benzer bir sesi vardı bazen ona çernobil diyorduk. sanırım 1,5 ay kadar ona bu şekilde baktım. hiçbir yere gitmedim, işe gittiğimde acıkmış mıdır, susamış mıdır diye aklım sürekli ondaydı çünkü önüne koysanız da yiyemiyor öyle bir yetisi yok. bazen göğsümde asılı beraber uyuduk, bir çok kez üstüme pisledi sıpa ama aramızda öyle bir bağ oldu ki onunla kelime olarak karşılığını hala bulamıyorum. sanırım gerçekten anne olmadan anne olmayı bana ucundan hissettiren küçük bir mucizeydi o.
zamanla büyüdü tostos ve artık uçmak istiyordu, koliden kendini dışarı atmaya başladı. tekrar veterinerin yolunu tuttuk bir sorun mu var acaba diye. doğru düşünmüştük tostos artık gitmek istiyordu, özgür olmak. ama bu o kadar kolay değildi. açık bir alanda denedik uçuramadık, kahrolduk. sonra doğa koruma ve milli parklar genel müdürlüğü istanbul bölge ile iletişme geçtik. gelip aldılar.
o gün o kadar çok ağladım ki ondan ayrılırken halime üzülüp bana cep telefonu verdiler "yarın bizi arayın size bilgi verelim" dediler.
o gün nasıl sabah oldu, nasıl bekledim bilmiyorum. çok erken olmasın diye saatin 09:00 olmasını bekledim ama o ruh halim çok çok fenaydı. sonra aradım. dediler ki "sizin kuşunuzun kontrolleri yapıldı çok sağlıklıydı biz uçurduk. size video atalım."
defalarca sordum "ben çok üzüldüğüm için beni kandırmıyorsunuz değil mi o uçurduğunuz benim tostos'um?"
mutluluktan ağlamak tam olarak buydu benim için. videoyu da gönderdiler. uçurmuşlardı benim canımı.
ardından günlerce ağladım, yataklara düştüm neredeyse, çok özledim onu ama çok da mutlu oldum uçabildiği için. hala mama kabı durur arada gider koklarım, onun kokusu kalmadı ama burnumun diğeri sızlar özlemle.
benim tostos'um umarım çok mutlu şekilde havada uçuyor, uçmaya devam edecek. seni çok sevdim (böyle güzel bir şey sevilmez mi hiç) ben hayatıma giren en minik şey, hep de çok seveceğim. çok duygusal oldu ben de ağlıyorum zaten...
ilk gün

20 gün sonraki hali
tek eşlidirler. sürüler halinde, tiz çığlıklar atarak uçarlar.
ağırlıkları yaklaşık 55 gr, boyları ise 16 cm civarındadır. kanatlarını açtıklarında kanat boyları 45 cm'i bulabilir.
uçarken uyuyabilen nadir kuş türlerinden biridir. genelde yere inmedikleri için beslenmeleri de uçuş sırasında avladıkları sinek ve böceklerdir.
bir ebabil kuşu yılda ortalama 200.000 km yol kateder. bu yolculuk süresince neredeyse hiç durmaz havada dinlenir, beslenir ve uyurlar.
20-25 yıl yaşadıklarına dair bilgiler mevcuttur.
ebabil kuşu ile ilgili kuran'da fil suresinde geçen bir hikaye vardır;
ebrehe ve ordusu kabe'yi yıkmak için mekke'ye geldiğinde binlerce ebabil kuşu gagalarındaki taşları ebrehe'nin ordusunun üstüne bırakarak kabe'yi korumuştur.
eğer yerde bir ebabil kuşu görürseniz önce yaralı olup olmadığından emin olup, yaralı değilse onu yüksek bir binadan ya da tepeden havaya doğru bırakırsanız havalanacak ve yoluna devam edecektir.
benim ebabil hikayem ise canımın içi tostos'umdur.
ona 2 yıl önce sıcak bir temmuz günü rastladım. minicikti, köşede öylece duruyordu, serçe sandım. çekine çekine bir peçete yardımıyla elime aldım, serçe değildi. tüyleri daha tam olarak çıkmamış hiç görmediğim, bilmediğim bir kuş, yakındaki veterinere götürdüm hemen ama kuşlarla ilgili bilgisi olan veteriner o anda orada olmadığı için başka bir kliniğe yönlendirdiler. oradaki veteriner yavru bir ebabil olduğunu söyledi bana. bir yarası vs yoktu ama bebekti, uçamıyordu daha ve bakım istiyordu. muhtemelen civardaki yüksek binalardan birisinden düşmüş öylece kalmıştı orada. protein oranı yüksek kaliteli bir mama verdiler ve bir de şırınga. o mamadan her gün sabah-akşam ıslatarak ağzını kendi ellerimle açıp yedirmemi ve suyu ağzından vermek zor olduğundan burun deliklerinden yavaş yavaş şırınga ile vermemi söylediler. ve bir koliye delikler açarak onu asılı şekilde bırakmamı. ilk zamanlar çok zorlandım, daha çok güçsüz olduğundan asılı duramıyor, düşüyordu çok incecik bir sesi vardı zaten ama ben geceleri düşünce o hemen uyanıp tekrar asıyordum onu ya da kıyamıyor bazen eğim vererek kolinin içinde bırakıyordum (bu arada benim ayrıca sultan papağanım var evde, allah'tan o çok fazla kıskanmadı). ama tostos çok azimliydi. çabuk öğreniyordu. mama zamanlarını anlayıp artık beni yormadan iştahla açıyordu ağzını. o dönem chernobyl dizisi yeniydi, oradaki sesle çok benzer bir sesi vardı bazen ona çernobil diyorduk. sanırım 1,5 ay kadar ona bu şekilde baktım. hiçbir yere gitmedim, işe gittiğimde acıkmış mıdır, susamış mıdır diye aklım sürekli ondaydı çünkü önüne koysanız da yiyemiyor öyle bir yetisi yok. bazen göğsümde asılı beraber uyuduk, bir çok kez üstüme pisledi sıpa ama aramızda öyle bir bağ oldu ki onunla kelime olarak karşılığını hala bulamıyorum. sanırım gerçekten anne olmadan anne olmayı bana ucundan hissettiren küçük bir mucizeydi o.
zamanla büyüdü tostos ve artık uçmak istiyordu, koliden kendini dışarı atmaya başladı. tekrar veterinerin yolunu tuttuk bir sorun mu var acaba diye. doğru düşünmüştük tostos artık gitmek istiyordu, özgür olmak. ama bu o kadar kolay değildi. açık bir alanda denedik uçuramadık, kahrolduk. sonra doğa koruma ve milli parklar genel müdürlüğü istanbul bölge ile iletişme geçtik. gelip aldılar.
o gün o kadar çok ağladım ki ondan ayrılırken halime üzülüp bana cep telefonu verdiler "yarın bizi arayın size bilgi verelim" dediler.
o gün nasıl sabah oldu, nasıl bekledim bilmiyorum. çok erken olmasın diye saatin 09:00 olmasını bekledim ama o ruh halim çok çok fenaydı. sonra aradım. dediler ki "sizin kuşunuzun kontrolleri yapıldı çok sağlıklıydı biz uçurduk. size video atalım."
defalarca sordum "ben çok üzüldüğüm için beni kandırmıyorsunuz değil mi o uçurduğunuz benim tostos'um?"
mutluluktan ağlamak tam olarak buydu benim için. videoyu da gönderdiler. uçurmuşlardı benim canımı.
ardından günlerce ağladım, yataklara düştüm neredeyse, çok özledim onu ama çok da mutlu oldum uçabildiği için. hala mama kabı durur arada gider koklarım, onun kokusu kalmadı ama burnumun diğeri sızlar özlemle.
benim tostos'um umarım çok mutlu şekilde havada uçuyor, uçmaya devam edecek. seni çok sevdim (böyle güzel bir şey sevilmez mi hiç) ben hayatıma giren en minik şey, hep de çok seveceğim. çok duygusal oldu ben de ağlıyorum zaten...
ilk gün

20 gün sonraki hali
devamını gör...
bilimsel teori
olabilirliği kanıtlanmış, deney ve gözlemler yapılarak farklı şekillerde test edilen, bilimsel metod sayesinde elde edilen bilgiler ışığında yaşamın ve doğanın bazı gizlerinin açıklamasıdır. bütün bilimsel teoriler tümevarımsaldır. teorinin gücü, sonuçlandırabildiği durumların çeşitliliği, kavranabilirliği ve kolaylığı ile alakalıdır.
devamını gör...
14 şubat yalnızlığı
kaliteli yalnızlık tercihimdir.
devamını gör...
damat sıfatı başarısının önüne geçti
ulan adamın hangi deliğe girdiği belli değil.
ne kadar götürdüğü, nereye götürdüğü zaten meçhul, ve hala bunlara inanan bir kitle var içimizde şaka gibi.
daha bu halk bu kafa ile gittiği sürece bunlar ya da bunlar gibi adamlar başa gelmeye devam edecek.
bizde buralardan sesimizi duyurmaya çalışacağız işte, belki ihbar edileceğiz, kamera görünce dayanamayıp konuşup sonra savcı karşısına çıkarılacağız. yazık şu ülkenin geldiği duruma, çok yazık.
ne kadar götürdüğü, nereye götürdüğü zaten meçhul, ve hala bunlara inanan bir kitle var içimizde şaka gibi.
daha bu halk bu kafa ile gittiği sürece bunlar ya da bunlar gibi adamlar başa gelmeye devam edecek.
bizde buralardan sesimizi duyurmaya çalışacağız işte, belki ihbar edileceğiz, kamera görünce dayanamayıp konuşup sonra savcı karşısına çıkarılacağız. yazık şu ülkenin geldiği duruma, çok yazık.
devamını gör...
küçükken yanlış söylenen şarkılar
yıldız tilbe'nin delikanlım şarkısındaki "hafife alma aşk vurur insana" kısmını "hafize abla aşk vurur insana" diye anlamak.
devamını gör...
30 yaş üstü olduğunu tek cümle ile anlatmak
devamını gör...
kendini geliştirmek adına okunabilecek kitaplar
her kitap merdivendir gelişmeye. bazen bir basamak yükselirsin, bazen de kayan basamakları sayamazsın.
devamını gör...
normal sözlük'te anonim olmak
perdenin arkasında saklanırken alttan ayakları görünen çocuk gibi hissettirir bana. saklanmaya çalışsam da beni görün beni duyun; okuyorum, yazıyorum ben de varım, fark edin beni diyorum size çünkü
devamını gör...
albus dumbledore (yazar)
geldiği gibi tanışma fırsatı bulduğum yazar. tanımlarını mahlasıyla senkronize ederek ayrı bir tat katıyor. hızla yol alacağına inanıyorum, hoş gelmiş.
devamını gör...
bir şey sorulmadıkça asla konuşmayan kişiler
devamını gör...
merhaba
bazen güzel şeylere sebep olan , tebessüm ettiren bazen de kötü sonuçlara yol açıp söylediğinize pişman ettiren sesleniş , ünlem.
devamını gör...
okuduğu kitabın içeriğini unutmak
genellikle okuduğum kitapların içeriğini unuturum. sadece hissettirdiği duygu kalır. biri tavsiyede bulunmami isterse "şunu oku" derim. "aa ne anlatiyor" der. di di di diiii... 404 not found. "hatırlamıyorum ama çok güzeldi. ne kadar sevdiğimi ve ağladığımi hatırlıyorum". şaşkın bakışlar.. ve nedense insanlar her seferinde bu kadar güzel olsa ne anlattığını unutmazdı mantığı ile olaya baktıklarından tavsiye ettiğim kitabı okumak istemezler* sad story.. buna bir çare var mı arkadaşlar. yukarda bir arkadaş not almaktan bahsetmiş ama o da bir müddet sonra çok yorucu bir hal alıyor.
devamını gör...
yenge de erik gibiymiş kütür kütür
ömrümde gördüğüm en çirkin sözlerden biridir.
hakaret ve kızdırmak için söylüyorsan aptalsındır. iltifat olarak söylüyorsan başka bir şey de ne biçim laftır bu.
hakaret ve kızdırmak için söylüyorsan aptalsındır. iltifat olarak söylüyorsan başka bir şey de ne biçim laftır bu.
devamını gör...
