tarihte bugün
1861 - amerikan iç savaşı, güney carolina'da patlak verdi.savaş sonunda toplam 620 bin kişi öldü.
1932 - türk tarihi tetkik cemiyetinin kuruluşu.
1955 - dr. jonas salk tarafından geliştirilen çocuk felci aşısının güvenli ve etkili olduğu açıklandı.
1963 - martin luther king, alabama'da sivil haklar yürüyüşüne öncülük ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
1969 - sonradan atatürk kültür merkezi adını alacak istanbul kültür sarayı, aida operası ve çeşmebaşı balesi ile açıldı.
1991 - ateşkes antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle körfez savaşı resmen sona erdi.
1991 - istanbul genelevi işletmecilerinden matild manukyan istanbul'da vergi rekortmeni oldu.
1993 - türkiye internet'e bağlandı.
2008 - tandoğan'da yaklaşık 300.000 kişinin katılımıyla "ulusal egemenlik mitingi" yapıldı.
2011 - mısır'ın devrik cumhurbaşkanı hüsnü mübarek, bir soruşturma çerçevesinde sorgulanırken kalp krizi geçirmesi üzerine hastaneye kaldırıldı ve yoğun bakıma alındı.
kaynak
1932 - türk tarihi tetkik cemiyetinin kuruluşu.
1955 - dr. jonas salk tarafından geliştirilen çocuk felci aşısının güvenli ve etkili olduğu açıklandı.
1963 - martin luther king, alabama'da sivil haklar yürüyüşüne öncülük ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
1969 - sonradan atatürk kültür merkezi adını alacak istanbul kültür sarayı, aida operası ve çeşmebaşı balesi ile açıldı.
1991 - ateşkes antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle körfez savaşı resmen sona erdi.
1991 - istanbul genelevi işletmecilerinden matild manukyan istanbul'da vergi rekortmeni oldu.
1993 - türkiye internet'e bağlandı.
2008 - tandoğan'da yaklaşık 300.000 kişinin katılımıyla "ulusal egemenlik mitingi" yapıldı.
2011 - mısır'ın devrik cumhurbaşkanı hüsnü mübarek, bir soruşturma çerçevesinde sorgulanırken kalp krizi geçirmesi üzerine hastaneye kaldırıldı ve yoğun bakıma alındı.
kaynak
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının takipçi sayıları
62, tavşan yapayım mı sizden sevgili takipçilerim?
devamını gör...
normal sözlük’te çok fazla meriç olması
meriç: 'kuş iskeleti' anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...
otostopçunun galaksi rehberi
çocukluğumun ve gençliğimin en güzel yıllarını 42 kapı nolu evde geçirmiş olmam...
hayatımın aşkıyla tanıştığım ve aynı zamanda en b.ktan günlerimi geçirdiğim yerin 42 plaka nolu şehir olması.
bu şehirde küllerimden doğup , 07 plakaya sahip şehirde hayata yeniden başlamam.
7 sayısına da başka bir entryde değiniriz artık.*
hayatımın aşkıyla tanıştığım ve aynı zamanda en b.ktan günlerimi geçirdiğim yerin 42 plaka nolu şehir olması.
bu şehirde küllerimden doğup , 07 plakaya sahip şehirde hayata yeniden başlamam.
7 sayısına da başka bir entryde değiniriz artık.*
devamını gör...
starbucks
kahve çekirdeğini kavurup da sürekli aynı lezzeti elde etmek çok zor olduğundan, standardı yakalamak maksadıyla çekirdekleri daha fazla kavuran kahve zinciri. bu sayede ürünlerini dünyanın neresinde içerseniz için aynı tadı alırsınız. tabi bu nitelikli kahve tüketicilerinin pek hoşuna gitmeyen bir durumdur. ayrıca türkiyedeki fiyatları, diğer muadil kahvecilerle kıyaslandığında -sanılanın aksine- daha ucuzdur.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
okuması dert, yazması ayrı dert,
nedir bu mcarynk, bilemem ama üslubu sert,
oldu mu şimdi bu bana dert,
onu boş ver de sarının yanına pek bir yakışıyor lacivert
nedir bu mcarynk, bilemem ama üslubu sert,
oldu mu şimdi bu bana dert,
onu boş ver de sarının yanına pek bir yakışıyor lacivert
devamını gör...
sevgilisine kahvaltı hazırlayan erkek
jest ya da lütuf gibi görülmemesi gereken, gayet doğal bir durumdur.
esasen böyle konuların tartışmaya açılması bile ülkemizdeki durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
esasen böyle konuların tartışmaya açılması bile ülkemizdeki durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
devamını gör...
quo fata ferunt
tanımlarını gayet açıklayıcı bir biçimde sunan, düşüncelerini yazdıklarıyla uyumlu şekilde birleştirebilen ve sözlüğe katkı veren başarılı bir yazarımızdır. var olsun efendim...
devamını gör...
eski sevgilinin çatır çutur sevişiyor olduğu gerçeği
askerde iken komutanımızın aşk acısı yüzünden bayrak direğine çıkan er kişisine yanıtını unutamam.
-sen burada ağlıyorken, elin oğlu duvardan duvara vurup s*viyor sevdiceğini...
-sen burada ağlıyorken, elin oğlu duvardan duvara vurup s*viyor sevdiceğini...
devamını gör...
am ile pm'i karıştırmak
şimdi yapacağım ufak açıklamadan sonra çözebileceğiniz problemdir. am, "ante-meridiem" için bir kısaltma ve bu söz latincede "öğleden önce" anlamına geliyor. pm ise "post-meridiem"in kısaltması ve tahmin edersiniz ki "öğleden sonra" anlamına geliyor. "post" zaten ingilizcede de "sonra" anlamına işaret eden bir ön ek olduğu için oradan da akla getirilebilir. tebrikler, artık karıştırmıyorsunuz.*
devamını gör...
konuşan kişinin dudağına bakmak
sonunda öpmeyecekseniz bakmayın kardeşim sizin benim umudumu kırmaya hakkınız yok.
devamını gör...
kapatılmayan parantezin verdiği tamamlanmamışlık duygusu
nitelikli, düzenli ve benim gibi takıntılı okurların baş etmekte zorlandığı duygudur. belki bu parantez takıntısı yüzünden hayatı da yarım yamalak yaşamak zorunda kalıyorum, küçük aliterasyonlar yardımıyla.
anlatmak istediğim şu; büyük öykücü anton çehov’un da söylediği gibi “eğer bir paragrafta parantez açılmışsa paragraf bitmeden önce o parantez mutlaka kapatılmalıdır.” tamam, haklısınız doktor çehov böyle bir şey söylemedi ama söyleyebilirdi, hatta söylemeliydi.
tam hevesle, büyük bir keyifle, bir şehvetle bir kitabı okumaya başladığımda yazar cümlenin orta yerinde bir parantez açar. diyelim ki bu parantez kitabın onuncu sayfasındadır ve yine diyelim ki kitap da üç yüz on dört sayfadır. başlarda, bir iki cümle boyunca yani, parantezin varlığı bir gerginlik yaratmaz bende. parantezdir sonuçta kendisiyle ne gibi bir ideolojik sorunum olabilir?
ama yazar kapatmaz parantezi. bir paragraf biter, parantez hala açık. sayfa biter, hala açık bir parantez. yavaş yavaş kendimi açık bir kapı ve açık bir pencere arasında cereyanda kalmış gibi hissetmeye başlarım. sayfalar devam eder ama parantez hala açıktır. bu andan itibaren yazarın ne anlatmaya çalıştığı ya da bunu nasıl yaptığı umrumda bile olmaz.
artık derdim gücüm o arsız parantezin bir yerde kapanmasıdır. kalan üç yüz dört sayfa boyunca parantezin bir yerde kapanacağı umuduyla bekler dururum. sanki aşti’de sevgilimi getirecek otobüsü bekler gibi. öyle bir heyecanla, otobüs gara girdiğinde duyduğum o mutluluk bu parantezin kapanmasının vereceği mutluluğun yanında hiçbir şeydir aslında.
ama kapanmaz parantez, kitap heba olur gider. ben savaştan çıkmış bir asker gibi halsiz. üç yüz sayfa boyunca bir parantezin peşinden koşmuş olmanın verdiği ruhsal çöküntü. ve asıl sorun; kapatılmayan parantezin hayatıma kattığı yeni eksiklik hissi, o lanet tamamlanmamışlık duygusu.
işte hayatımı da böyle yaşadığımı hissediyorum bazen. eksik, tamamlanmamış ve sanki ölüm bile tamamlamaya yetmeyecekmiş gibi. hayatım densiz bir yazarın açtığı ve kapatmayı unuttuğu bir parantezin içinde ( içinde de denmez aslında ama o kadar eksiğim işte.
anlatmak istediğim şu; büyük öykücü anton çehov’un da söylediği gibi “eğer bir paragrafta parantez açılmışsa paragraf bitmeden önce o parantez mutlaka kapatılmalıdır.” tamam, haklısınız doktor çehov böyle bir şey söylemedi ama söyleyebilirdi, hatta söylemeliydi.
tam hevesle, büyük bir keyifle, bir şehvetle bir kitabı okumaya başladığımda yazar cümlenin orta yerinde bir parantez açar. diyelim ki bu parantez kitabın onuncu sayfasındadır ve yine diyelim ki kitap da üç yüz on dört sayfadır. başlarda, bir iki cümle boyunca yani, parantezin varlığı bir gerginlik yaratmaz bende. parantezdir sonuçta kendisiyle ne gibi bir ideolojik sorunum olabilir?
ama yazar kapatmaz parantezi. bir paragraf biter, parantez hala açık. sayfa biter, hala açık bir parantez. yavaş yavaş kendimi açık bir kapı ve açık bir pencere arasında cereyanda kalmış gibi hissetmeye başlarım. sayfalar devam eder ama parantez hala açıktır. bu andan itibaren yazarın ne anlatmaya çalıştığı ya da bunu nasıl yaptığı umrumda bile olmaz.
artık derdim gücüm o arsız parantezin bir yerde kapanmasıdır. kalan üç yüz dört sayfa boyunca parantezin bir yerde kapanacağı umuduyla bekler dururum. sanki aşti’de sevgilimi getirecek otobüsü bekler gibi. öyle bir heyecanla, otobüs gara girdiğinde duyduğum o mutluluk bu parantezin kapanmasının vereceği mutluluğun yanında hiçbir şeydir aslında.
ama kapanmaz parantez, kitap heba olur gider. ben savaştan çıkmış bir asker gibi halsiz. üç yüz sayfa boyunca bir parantezin peşinden koşmuş olmanın verdiği ruhsal çöküntü. ve asıl sorun; kapatılmayan parantezin hayatıma kattığı yeni eksiklik hissi, o lanet tamamlanmamışlık duygusu.
işte hayatımı da böyle yaşadığımı hissediyorum bazen. eksik, tamamlanmamış ve sanki ölüm bile tamamlamaya yetmeyecekmiş gibi. hayatım densiz bir yazarın açtığı ve kapatmayı unuttuğu bir parantezin içinde ( içinde de denmez aslında ama o kadar eksiğim işte.
devamını gör...
pencere (yazar)
şiiri ve nazım hikmeti seven,* kibar, bilgili, hem tanımlarını hem kendisini sevdiğim yazar.
devamını gör...
ikizdere'de eylem yapanlar marjinal gruplar
başıma bir şey gelmeyecekse iyi ki de yapılmış dediğim açıklamadır. solcular barışçıl eylem yaparken aynı kişiler “bunlar amerika maşası, terörist, fetöcü, din düşmanı” gibi iftiralar atmış mıydı? evet. anadolu insanımız kanmış mıydı? evet. reislerine bağlı kalmaya devam etmiş miydi? evet. biraz da onların başına gelsin bakalım sırf onlardan olmadığımız için yok sayılmak, iftiralara maruz kalmak.
devamını gör...
korku ve titreme (soren kierkegaard)
(korku ve titreme) soren kierkegaard'ın en ünlü eseridir. kierkegaard estetik, etik ve iman kavramlarını ishak ve ibrahim'in hikayesi üzerinden yorumlar. ibrahim oğlunu kurban ederken absurdün inayetine ve oğlunun bir şekilde ölmeyeceğine inanır. bu imanın gücüdür. etikle çeliştiği ve imanın özünde paradoksal bir yapısı olduğu bu şekilde ifade edilir. dinsel öğeler, dini yerler ve mitler insanlarda ürpermeye ve titremeye sebep olur. bunun esas nedeninin kutsala duyulan korku olduğu ileri sürülür. kierkegaard için tanrıya inanmak basit bir karar değildir hatta karanlığa adım atmayı gerektirir ve inanca dayanarak karar almak ne yapmamız gerektiğini söyleyen geleneksel etiğe ters düşebilir. bunu sıçrayış olarak nitelendirir. imandaki paradoksu bu şekilde açıklar. öyle bir paradoks ki cinayeti tanrıyı memnun eden kutsal bir eyleme dönüştürüyor yine aynı paradoks hiç bir düşüncenin kavrayamayacağı şekilde ibrahime oğlunu geri veriyor ve imanın başladığı yerde düşünme biter diyor kierkegaard. bu şekilde toplumsal görevlerin bazen en yüksek değerde olmadığını ifade ediyor ( bir babanın oğlunu koruması), tanrıya iman etmesi bazen bütün görevlerin üstüne çıkar ve insan etiği artık anlamını kaybeder. kierkegaard'ın üç aşamalı varoluş anlayışını ( etik, estetik, dinsel varoluş) adım adım takip edebileceğimiz okuması keyifli felsefe metni.
- ishakı boğazından yakalayıp yere fırlattı ve ona şöyle dedi: " aptal çocuk, senin baban ben miyim sanıyorsun? ben bir putperestim. bu tanrının emri mi sanıyorsun? hayır , bu benim arzum." ishak titreyip dehşet içinde yalvardı. : " ey yüce rabbim, bana merhamet et. ibrahim'in rabbi, bana merhamet et. eğer yeryüzünde bir babam yoksa sen benim babam ol!" ve ibrahim kendine fısıltıyla şöyle söyledi: " ey yüce rabbim, sana şükürler olsun. sana olan imanını yitireceğine benim bir canavar olduğuma inansın, böylesi onun için daha hayırlı." sy 21
- ama herkes kendi yolunca ve sevdiğinin büyüklüğünce büyüktü. çünkü kendini seven, kendisi kadar büyüktü ve diğerlerini seven, herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı; ama herkes bekleyişi kadar büyüktü. biri olabilecek olanı beklediği için, diğeri ebedi olanı beklediği için büyüktü; oysa imkansızı bekleyen herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı; ama hepsi mücadele ettiği şeyin büyüklüğü kadar büyüktü. sy 26
- bir insan bu vaizin ortaya koyduğu çelişkiyi nasıl açıklar? bu çelişkinin kökeni, ibrahim'ın yaptığı her şeyi şanlı kılan bir " büyük adam" olma icazetinin bulunması ve aynı şeyi bir başka yaptığında bunun günah, iğrenç bir günah sayılması mıdır? bu durumda ben böylesine pervasız bir övgüye katılmaz istemezdim. eğer iman kişinin oğlunu katletmesini mübarek kılmıyorsa, bırakın aynı mahkumiyet kararı, herkese olduğu gibi, ibrahim'e de çıkarılsın. eğer kişinin, bir düşünceyi başından sonuna dek taşıyacak ve ibrahim'in bir katil olduğunu söyleyecek cesareti yoksa, hak edilmiş övgüler üzerinde zaman yitireceğine bu cesareti bir an evvel kazanması daha yeğdir. ibrahim'in yaptığının ahlaki ifadesi şudur: o ishak'ı katledecekti. dini ifadesi ise şudur: o ishak'ı kurban edecekti. sy 41
- ibrahim hiçir durumda trajik bir kahraman değildir, bambaşka biridir, ya bir katildir ya bir mümin. sy 77
- imandaki paradoks budur, birey, evrenselden yücedir; birey (şimdilerde pek seyrek duyulan dogmatik bir ayrımı anımsayacak olursak) evrenselle ilişkisini mutlak olanla ilişkisine göre belirler, mutlakla ilişkisini evrenselle ilişkisine göre değil. paradoks, tanrıya karşı mutlak görev vardır diyerek de ifade edilebilir; çünkü bu görev ilişkisinde kişi birey olarak mutlakla mutlak ilişkidedir. böylece, bu ilişkide, tanrıyı sevmenin bir görev olduğu söylendiğinde, daha önce söylenenlerden farklı bir şey söylenmiş olur; çünkü bu görev mutlak ise, etik olan, bir görelilik konumuna indirgenmiş demektir. böyle olması etik olanın ortadan kaldırılmasını gerektirmez gerçi; fakat tamamen farklı bir ifade, paradoksal bir ifade kazanır - öyle ki örneğin, tanrı sevgisi iman erinin komşu sevgisine, etik açıdan görevinin gerektirdiği ifadeye zıt bir ifade vermesine sebep olabilir. sy 94
- sessizliği, hiçbir şekilde ishak'ı kurtarmak niyeti taşımıyordu, ve onun, ishak'ı kendi adına ve tanrı uğruna kurban etme görevi, estetiğe bir saldırıdır; çünkü estetik gayet iyi anlamıştır ki kendimi kurban edebilirim ama kendi uğruma başkasını kurban edemem. estetik kahraman sessizdir. oysa etik onu mahkum eder, çünkü estetik kahraman, kazara oluşan tikelliği nedeniyle sessizdir. sessiz kalmasını karara bağlayan şey, onun insanı önsezisidir. bu etiğin bağışlayacağı bir şey değildir, bu türden insanı seziler birer yanılsamadır sadece; etik sonsuz bir hamle gerektirir, açığa vurma gerektirir. o halde estetik kahraman konuşabilir, fakat konuşmaz. sy 148
- her şeyi söyleyebilir ama bir şeyi söyleyemez, yani başka birinin anlayabileceği şekilde söyleyemez, demek ki ibrahim konuşmamaktadır. konuşmadaki ferahlık, konuşmanın beni evrenselin diline çevirmesidir. ibrahim ishak'ı nasıl sevdiğini, bir dilin sahip olduğu en güzel ifadelerle anlatabilir. ama yüreğindeki sözler bunlar değil, onu kurban edeceğinin - çünkü bu bir sınamadır- derin düşüncesidir. bunun bir sınama olduğunu hiç kimse anlayamaz, bu yüzden ishak'ı kurban etme eylemini herkes sadece yanlış anlayabilir. sy 149
- ishakı boğazından yakalayıp yere fırlattı ve ona şöyle dedi: " aptal çocuk, senin baban ben miyim sanıyorsun? ben bir putperestim. bu tanrının emri mi sanıyorsun? hayır , bu benim arzum." ishak titreyip dehşet içinde yalvardı. : " ey yüce rabbim, bana merhamet et. ibrahim'in rabbi, bana merhamet et. eğer yeryüzünde bir babam yoksa sen benim babam ol!" ve ibrahim kendine fısıltıyla şöyle söyledi: " ey yüce rabbim, sana şükürler olsun. sana olan imanını yitireceğine benim bir canavar olduğuma inansın, böylesi onun için daha hayırlı." sy 21
- ama herkes kendi yolunca ve sevdiğinin büyüklüğünce büyüktü. çünkü kendini seven, kendisi kadar büyüktü ve diğerlerini seven, herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı; ama herkes bekleyişi kadar büyüktü. biri olabilecek olanı beklediği için, diğeri ebedi olanı beklediği için büyüktü; oysa imkansızı bekleyen herkesten büyüktü. hepsi anımsanacaktı; ama hepsi mücadele ettiği şeyin büyüklüğü kadar büyüktü. sy 26
- bir insan bu vaizin ortaya koyduğu çelişkiyi nasıl açıklar? bu çelişkinin kökeni, ibrahim'ın yaptığı her şeyi şanlı kılan bir " büyük adam" olma icazetinin bulunması ve aynı şeyi bir başka yaptığında bunun günah, iğrenç bir günah sayılması mıdır? bu durumda ben böylesine pervasız bir övgüye katılmaz istemezdim. eğer iman kişinin oğlunu katletmesini mübarek kılmıyorsa, bırakın aynı mahkumiyet kararı, herkese olduğu gibi, ibrahim'e de çıkarılsın. eğer kişinin, bir düşünceyi başından sonuna dek taşıyacak ve ibrahim'in bir katil olduğunu söyleyecek cesareti yoksa, hak edilmiş övgüler üzerinde zaman yitireceğine bu cesareti bir an evvel kazanması daha yeğdir. ibrahim'in yaptığının ahlaki ifadesi şudur: o ishak'ı katledecekti. dini ifadesi ise şudur: o ishak'ı kurban edecekti. sy 41
- ibrahim hiçir durumda trajik bir kahraman değildir, bambaşka biridir, ya bir katildir ya bir mümin. sy 77
- imandaki paradoks budur, birey, evrenselden yücedir; birey (şimdilerde pek seyrek duyulan dogmatik bir ayrımı anımsayacak olursak) evrenselle ilişkisini mutlak olanla ilişkisine göre belirler, mutlakla ilişkisini evrenselle ilişkisine göre değil. paradoks, tanrıya karşı mutlak görev vardır diyerek de ifade edilebilir; çünkü bu görev ilişkisinde kişi birey olarak mutlakla mutlak ilişkidedir. böylece, bu ilişkide, tanrıyı sevmenin bir görev olduğu söylendiğinde, daha önce söylenenlerden farklı bir şey söylenmiş olur; çünkü bu görev mutlak ise, etik olan, bir görelilik konumuna indirgenmiş demektir. böyle olması etik olanın ortadan kaldırılmasını gerektirmez gerçi; fakat tamamen farklı bir ifade, paradoksal bir ifade kazanır - öyle ki örneğin, tanrı sevgisi iman erinin komşu sevgisine, etik açıdan görevinin gerektirdiği ifadeye zıt bir ifade vermesine sebep olabilir. sy 94
- sessizliği, hiçbir şekilde ishak'ı kurtarmak niyeti taşımıyordu, ve onun, ishak'ı kendi adına ve tanrı uğruna kurban etme görevi, estetiğe bir saldırıdır; çünkü estetik gayet iyi anlamıştır ki kendimi kurban edebilirim ama kendi uğruma başkasını kurban edemem. estetik kahraman sessizdir. oysa etik onu mahkum eder, çünkü estetik kahraman, kazara oluşan tikelliği nedeniyle sessizdir. sessiz kalmasını karara bağlayan şey, onun insanı önsezisidir. bu etiğin bağışlayacağı bir şey değildir, bu türden insanı seziler birer yanılsamadır sadece; etik sonsuz bir hamle gerektirir, açığa vurma gerektirir. o halde estetik kahraman konuşabilir, fakat konuşmaz. sy 148
- her şeyi söyleyebilir ama bir şeyi söyleyemez, yani başka birinin anlayabileceği şekilde söyleyemez, demek ki ibrahim konuşmamaktadır. konuşmadaki ferahlık, konuşmanın beni evrenselin diline çevirmesidir. ibrahim ishak'ı nasıl sevdiğini, bir dilin sahip olduğu en güzel ifadelerle anlatabilir. ama yüreğindeki sözler bunlar değil, onu kurban edeceğinin - çünkü bu bir sınamadır- derin düşüncesidir. bunun bir sınama olduğunu hiç kimse anlayamaz, bu yüzden ishak'ı kurban etme eylemini herkes sadece yanlış anlayabilir. sy 149
devamını gör...
tahammül edilemeyen insan özellikleri
kaynağı id* olan ve kronikleşmiş bütün davranışların oluşturduğu özelliklerdir.
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
''yapraksız kaldın diye gövdeni kesme, bu işin baharı var''
(bkz: mevlana)
(bkz: mevlana)
devamını gör...
twitter'da fahrettin koca'yı taciz eden abla
artık istediğine ulaşmış olan kişidir. gündem olma isteğine yani. en azından şimdilik bu kadarını biliyoruz.
devamını gör...

