bursa'ya gideceklere tavsiyeler
arabayatağı bölgesine muhakkak uğramanızı salık veririm, adeta bir kültür mozaiği.
devamını gör...
vücut geliştirme yapanların beyninin gelişememesi
hayatının büyük bir bölümü profesyonel sporcu olarak geçirmiş bir insan olarak vücut geliştirmeyi hiç bir zaman spor olarak görmedim saygı duymadım. akrabalarimdan var mesela, kendilerine ait salonları bile var sabah akşam pump, bana sitem ederler böyle deyince ama böyle. ama o pumplı kollar iki elleriyle benim kola asildiklari halde kolu oynatamazlar arada böyle de bir fark var. güreşçi farkı diyoruz. neyse, kim ne derse desin hiç bir şekilde spor kategorisine sokabilecek geçerli bir argümanı yoktur. rekabet kavramı kimin görselliği iyi çerçevesinde var olmuştur. mrs universe ler mrs galaxylerde de aynı mentalite onları da mi spor olarak alıyoruz.
fitness ı mesela insanlar bodybuilding sanar fitness çok genel bir terimdir. sokağa çıkıp formda kalmak için yaptığıniz koşular yolda buldugunuz taşı kaldırıp indirme hatta ulus haline gidip amelelik yapmanız bile fitness a girer, bir dövüşçünün ağırlık çalışması da fitness a girer, bu yüzden iki olguyu önce bir ayırın.
vücut geliştirme bodybuilding bir gosteridir sahnedir iluzyondur. en güzel en modifiyeli vücut kimin yarışmasıdır. amaç en yüksek kas oranını en estetik biçimde jüri karşısına sunmaktır. bunun için sağlığınızın yani içerden nasıl olduğunuzun hiç bir ehemmiyeti yoktur. çünkü amaç kaportadir. bu yüzden telaffuzunda zorlandığınız kimyasal ilaçlar bu sektörde su gibi kullanılır.
vücutları iş olduğu için bu insanlar narsist bigoreksik ayna karşısında kendisine bakıp bazen orgazm olan et kafalı andaval tipler gibi toplum arasında kabul görür. ki pek çok dini ve toplumsal sosyolojik öğretide de insanın fiziksel olarak kendine haddinden fazla çaba harcaması ve vakit ayırması aşağılık bir halet olarak kabul edilir. sıradan insanlardaki genel kanı budur.
bu yüzden bir şey diyemem. benim eleştirim yapılan işin benim nezdimde aşağılık bir şey olmasıdır yoksa kişilerle derdim yok, mesela bana göre mankenlik de aşağılıkca bir şeydir. kaldı ki arnold çok zeki bir adamdır öyle ki bilimsel ve kültürel birikim olarak aptal yetersiz diye eleştirenleri cebinden çıkartir kesinlikle aptal değildir ama yaptığı iş rezildir benim gözümde. fakat başlığı açan arkadaşın biraz kişilerle derdi var görünüyor. bu da tahminim ki büyük bir ihtimal kompleksli ufak tefek tıknaz biçimsiz yağlı vücuttan kaynaklı komik hasetli bir yapı, belki iri yapılılar tarafından hayatın belli evrelerinde biraz ezilmiş bir imaj veriyor yada onların dikkatini çekmeyi başaramamış. şaka yavrum, sen hadiseleri birbirine karıştırmışsin kafan accık karışmış. her gördüğün gym bro yu bodyci sanmışsın. makedon amcan doğru yolu sana gösterdi. ışığa yürü ve önce kendinle sonra gym brolarla barış.
alert! : bu yazı tamamen bu işi profesyonel yapıp bundan gelir elde edenler içindir yoksa her eline ağırlık alıp kendini ciddi ciddi fasulyeden nimet sanan gym bro lar kale alınarak yazılmış bir yazı değildir.
fitness ı mesela insanlar bodybuilding sanar fitness çok genel bir terimdir. sokağa çıkıp formda kalmak için yaptığıniz koşular yolda buldugunuz taşı kaldırıp indirme hatta ulus haline gidip amelelik yapmanız bile fitness a girer, bir dövüşçünün ağırlık çalışması da fitness a girer, bu yüzden iki olguyu önce bir ayırın.
vücut geliştirme bodybuilding bir gosteridir sahnedir iluzyondur. en güzel en modifiyeli vücut kimin yarışmasıdır. amaç en yüksek kas oranını en estetik biçimde jüri karşısına sunmaktır. bunun için sağlığınızın yani içerden nasıl olduğunuzun hiç bir ehemmiyeti yoktur. çünkü amaç kaportadir. bu yüzden telaffuzunda zorlandığınız kimyasal ilaçlar bu sektörde su gibi kullanılır.
vücutları iş olduğu için bu insanlar narsist bigoreksik ayna karşısında kendisine bakıp bazen orgazm olan et kafalı andaval tipler gibi toplum arasında kabul görür. ki pek çok dini ve toplumsal sosyolojik öğretide de insanın fiziksel olarak kendine haddinden fazla çaba harcaması ve vakit ayırması aşağılık bir halet olarak kabul edilir. sıradan insanlardaki genel kanı budur.
bu yüzden bir şey diyemem. benim eleştirim yapılan işin benim nezdimde aşağılık bir şey olmasıdır yoksa kişilerle derdim yok, mesela bana göre mankenlik de aşağılıkca bir şeydir. kaldı ki arnold çok zeki bir adamdır öyle ki bilimsel ve kültürel birikim olarak aptal yetersiz diye eleştirenleri cebinden çıkartir kesinlikle aptal değildir ama yaptığı iş rezildir benim gözümde. fakat başlığı açan arkadaşın biraz kişilerle derdi var görünüyor. bu da tahminim ki büyük bir ihtimal kompleksli ufak tefek tıknaz biçimsiz yağlı vücuttan kaynaklı komik hasetli bir yapı, belki iri yapılılar tarafından hayatın belli evrelerinde biraz ezilmiş bir imaj veriyor yada onların dikkatini çekmeyi başaramamış. şaka yavrum, sen hadiseleri birbirine karıştırmışsin kafan accık karışmış. her gördüğün gym bro yu bodyci sanmışsın. makedon amcan doğru yolu sana gösterdi. ışığa yürü ve önce kendinle sonra gym brolarla barış.
alert! : bu yazı tamamen bu işi profesyonel yapıp bundan gelir elde edenler içindir yoksa her eline ağırlık alıp kendini ciddi ciddi fasulyeden nimet sanan gym bro lar kale alınarak yazılmış bir yazı değildir.
devamını gör...
z kuşağının normal sözlük'e girişinin yasaklanması gerekliliği
hes koduyla da mı giremeyiz diye soru işaretlerinin oluşmasına neden olan başlıktır. ayrıca z kuşağını istemeyen kişilerin kafasındaki kuşak tanımını da aşırı merak etmekteyim. her z kuşağı sokak köşelerinde birbirinin boynunu kırarak tik tok çekmiyor. onlar özel bir seri, sınırlı sayıda...
devamını gör...
inci sözlük trolleri geldiği için yazar alımlarının kapatılması gerekliliği
hayır katılmadığım öneri. daha çok erken, en az 2021'nin yarısına kadar alımlara devam edilmeli. şuan yazar alımları kapatılırsa, insanlar gelmekten vazgeçebilirler. yazar olmak için 10 tanım gireyim, onaylansın, bekleyeyim moduna girmez. ayrıca burası daha yeni bir platform.
devamını gör...
spontane radyo yayını
bi süre “entry girme orucu”mu bozduran haber. süprizli, spontane gerçekten. radyoya, bana, bize, mahalleye, vatana millete, ahaliye, tüm dünyaya ve uzaylılara hayırlı olsun. eminim döktürceksiniz. hepimize iyi gelecek o aranan kan bulunmuş gibi hissediyorum. mikrofonunuza toz gelmesin efem. yarın görüşmek üzere.
devamını gör...
hayatın akışında başımıza gelen küçük mutluluklar
küçük kardeşimin bazı kelimeleri telaffuz edemeyişi beni kahkaha krizine sokuyor. mesela lunaparka 'lülüpark' diyor. ya da ismini bilmediği ev aletlerini ".. mıdır nedir?" deyip ona en çok benzettiği nesneyi kullanarak söylüyor.
bir de kahvemin köpüklü oluşu ve mutfağı tertemiz yaptıktan sonra ellerimi yıkayıp, havlu ile kurulamam.. ardından : "eserim bitti, harikayım yine." diyerek sigaramı yakmam.. bunlar aklıma geldi şimdilik.
bir de kahvemin köpüklü oluşu ve mutfağı tertemiz yaptıktan sonra ellerimi yıkayıp, havlu ile kurulamam.. ardından : "eserim bitti, harikayım yine." diyerek sigaramı yakmam.. bunlar aklıma geldi şimdilik.
devamını gör...
sessiz gemi
#43008 ve #344872 de bahsedilen yahya kemal beyatlı ile nazım hikmet'in annesi celile hanım arasındaki aşkın neticesinde yazılmış şiirdir, sanıldığı gibi ölüp giden insanlarla ilgili değil. orjinal kaynak aşağıdadır, linkin zamanla ölmesi ihtimaline karşı olduğu gibi aşağıya kopyalıyorum ki bulunsun, ne aşklar varmış be:
www.musikidergisi.net/?p=1615
linkte yazanlar biraz uzun, uyarayım:
nazım hikmet’in, annesiyle yahya kemal arasındaki aşkı farkettiği an… celile hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm istanbul’un diline destan bir kadındı… istanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı… 1900 yılında bu dillere destan güzellikte kadın osmanlı’nın meşhur valilerinden nazım paşa’nın oğlu hikmet bey ile evlendi… türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan nazım hikmet de bu beraberlikten doğacaktı… 1916’ya gelindiğinde celile hanım‘la eşi hikmet bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı…
o günlerde yahya kemal, bahriye’de okuyan genç nazım hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı…
nazım hikmet’in annesi celile hanım’la, yahya kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra celile hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı…
tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu…
o aşkın aktörleri sadece celile hanım ve ünlü şair yahya kemal değildi…
nazım hikmet, necip fazıl hatta celile’nin yeğeni oktay rıfat’ın, yani türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o…
***
heybeliada’da okuyan genç bahriyeli nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi…
yahya kemal o günlerde genç birer bahriyeli olan nazım hikmet ve necip fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi…
yahya kemal hafta sonları “genç nazım hikmet’e türkçe ile şiir dersleri” verirken, istanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam celile hanım’la yakınlaştı…
nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda celile hanım ile yahya kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı…
bir süre sonra bu ilişkinin kokusu nazım’ın ve necip fazıl’ın öğrencisi olduğu bahriye mektebinde duyuldu…
***
dedikoduların ayyuka çıkması üzerine yahya kemal bir süre okula gelmedi…
geldiğinde karşısına öğrencisi necip fazıl çıkacaktı…
hocası olan yahya kemal’e şöyle dedi:
“hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk… sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim…”
hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir deniz harp okulu öğrencisi bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı…
necip fazıl “bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle “kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda…
***
ne ki bu fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın celile ile yahya kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu…
olayı genç nazım hikmet de fark etmişti…
necip fazıl’dan sonra bir gün yahya kemal’in siyah pardösüsünün cebine bir not bıraktı…
kâğıtta yahya kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:
“hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz…”
bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu…
bir süre celile hanım’ın evine gelmedi…
genç nazım’la karşılaşmaktan çekindi…
celile hanım ise yahya kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün istanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet” demişti…
artık evlenmek istiyordu…
yahya kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu…
***
aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum…
bu kadın yazın adada otururdu…
ben de orada idim…
deli divane olmuştum…
sonbahar’da nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için istanbul’a inerdi…
1916 sonbaharı’nda yine istanbul’a iniyordu…
ben müthiş muzdariptim…
artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
o gidinceye kadar ada dopdolu idi…
gider gitmez benim için boşalıverirdi…
tam o günlerde berlin büyükelçisi hakkı paşa istanbul’a dönecek lafı çıktı…
hakkı paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve istanbul’a geldiğinde geceler düzenler, istanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı…
benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu…
hatta kendisine bu endişemi söylemiştim…
gitmeyeceğine yemin etmişti…
bir gece ada oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘berlin büyükelçisi bu gece davet veriyor… istanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum…
***
müthiş bir acıyla yerimden kalktım…
iskeleye doğru gittim… son vapur çoktan kalkmıştı…
sert bir lodos esiyordu… deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla maltepe’ye geçmeye karar verdim…
sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı…
çok para verince biri ikna oldu…
açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı…
denizde çalkalanıp duruyorduk… sandalcı bana küfretmeye başlamıştı…
ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum…
sırılsıklam maltepe’ye gelebildik…
hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım…
yoktu…
bunun üzerine maltepe’den bostancı’ya yürümeye karar verdim…
tren yoluna çıkarak koşmaya başladım…
maltepe-bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim…”
***
“kan ter içinde bostancı’ya geldim…
vakit hayli geçti…
karakola gittim. ‘bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim…
aradılar taradılar birini buldular..
yine bir sürü para verdim…
arabayla yola koyuldum…
kadıköy, oradan üsküdar… karşıya geçtim. doğru nişantaşı!.. sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘benimki evde mi’ diye sordum?
adam halime bakıp şaşırdı: ‘evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘ne diyorsun diye bağırdım?’ bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. eve kaçta geldiğini araştırttım…
sözüne inanamıyordum. ‘çık bir bak! evde mi?’ diye adamı zorladım…
adam çarnaçar çıktı. bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş… geldi haber verdi… sanki dünyalar benim oldu…
apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. orada sabaha kadar içtim…
sabahleyin, doğru eve çıktım… benim halim berbat. toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı… sarmaşdolaş olduk…”
***
yahya kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu…
belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç nazım hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..
o günlerde celile hanım, yahya kemal’e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
“bugün pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim…
gelmedin mahzun oldum…
verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi…
çok çok göreceğim geldi…
beni niye aramadın…
sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi… ben o günden beri yani salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum… evimiz için çalışıyorum…”
hiçbir zaman o evlilik olmadı…
yahya kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten…
uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden…
nazım hikmet büyük bir şair olmuştu…
sosyalistti…
dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu…
celile artık yaşlanmıştı…
o güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu…
oğlunun hapislerden kurtulması için galata köprüsü’nde açlık grevine başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği…
tuhaf bir rastlantı sonucu, celile açlık grevi yaparken, yahya kemal galata köprüsü’nden geçiyordu…
büyük aşkını gördü…
ama yanına gitmedi…
bir zamanlar “hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum” diyen genç nazım hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan celile’ye destek imzasını vermedi…
hızla uzaklaştı oradan…
***
öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı yahya kemal’in…
şöyle yazıyordu:
“bu zarfın içindeki hatıra, 19 ağustos 1930’da sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir… koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece paris’e giderken, sirkeci garı’nda vermişti yahya kemal’e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği…
sessiz gemi…
yahya kemal’in sessiz gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir…
oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi…
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri…
yahya kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan celile’sinin ada’dan gemiyle istanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır…
ölümdür elbette sessiz gemi’nin konusu…
ama aşkta aranan ölümdür ve celile’nin ardından ada limanında bakakalan yahya kemal’den esintiler içerir…
***
“artık demir almak günü gelmişse zamandan…
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol…
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol…
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli…
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli…
biçare gönüller!.. ne giden son gemidir bu…
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu…
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler…
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…
birçok gidenin her biri memnun ki yerinden…
birçok seneler geçti dönen yok seferinden…”
www.musikidergisi.net/?p=1615
linkte yazanlar biraz uzun, uyarayım:
nazım hikmet’in, annesiyle yahya kemal arasındaki aşkı farkettiği an… celile hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm istanbul’un diline destan bir kadındı… istanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı… 1900 yılında bu dillere destan güzellikte kadın osmanlı’nın meşhur valilerinden nazım paşa’nın oğlu hikmet bey ile evlendi… türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan nazım hikmet de bu beraberlikten doğacaktı… 1916’ya gelindiğinde celile hanım‘la eşi hikmet bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı…
o günlerde yahya kemal, bahriye’de okuyan genç nazım hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı…
nazım hikmet’in annesi celile hanım’la, yahya kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra celile hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı…
tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu…
o aşkın aktörleri sadece celile hanım ve ünlü şair yahya kemal değildi…
nazım hikmet, necip fazıl hatta celile’nin yeğeni oktay rıfat’ın, yani türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o…
***
heybeliada’da okuyan genç bahriyeli nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi…
yahya kemal o günlerde genç birer bahriyeli olan nazım hikmet ve necip fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi…
yahya kemal hafta sonları “genç nazım hikmet’e türkçe ile şiir dersleri” verirken, istanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam celile hanım’la yakınlaştı…
nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda celile hanım ile yahya kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı…
bir süre sonra bu ilişkinin kokusu nazım’ın ve necip fazıl’ın öğrencisi olduğu bahriye mektebinde duyuldu…
***
dedikoduların ayyuka çıkması üzerine yahya kemal bir süre okula gelmedi…
geldiğinde karşısına öğrencisi necip fazıl çıkacaktı…
hocası olan yahya kemal’e şöyle dedi:
“hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk… sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim…”
hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir deniz harp okulu öğrencisi bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı…
necip fazıl “bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle “kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda…
***
ne ki bu fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın celile ile yahya kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu…
olayı genç nazım hikmet de fark etmişti…
necip fazıl’dan sonra bir gün yahya kemal’in siyah pardösüsünün cebine bir not bıraktı…
kâğıtta yahya kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:
“hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz…”
bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu…
bir süre celile hanım’ın evine gelmedi…
genç nazım’la karşılaşmaktan çekindi…
celile hanım ise yahya kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün istanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet” demişti…
artık evlenmek istiyordu…
yahya kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu…
***
aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum…
bu kadın yazın adada otururdu…
ben de orada idim…
deli divane olmuştum…
sonbahar’da nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için istanbul’a inerdi…
1916 sonbaharı’nda yine istanbul’a iniyordu…
ben müthiş muzdariptim…
artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
o gidinceye kadar ada dopdolu idi…
gider gitmez benim için boşalıverirdi…
tam o günlerde berlin büyükelçisi hakkı paşa istanbul’a dönecek lafı çıktı…
hakkı paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve istanbul’a geldiğinde geceler düzenler, istanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı…
benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu…
hatta kendisine bu endişemi söylemiştim…
gitmeyeceğine yemin etmişti…
bir gece ada oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘berlin büyükelçisi bu gece davet veriyor… istanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum…
***
müthiş bir acıyla yerimden kalktım…
iskeleye doğru gittim… son vapur çoktan kalkmıştı…
sert bir lodos esiyordu… deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla maltepe’ye geçmeye karar verdim…
sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı…
çok para verince biri ikna oldu…
açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı…
denizde çalkalanıp duruyorduk… sandalcı bana küfretmeye başlamıştı…
ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum…
sırılsıklam maltepe’ye gelebildik…
hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım…
yoktu…
bunun üzerine maltepe’den bostancı’ya yürümeye karar verdim…
tren yoluna çıkarak koşmaya başladım…
maltepe-bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim…”
***
“kan ter içinde bostancı’ya geldim…
vakit hayli geçti…
karakola gittim. ‘bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim…
aradılar taradılar birini buldular..
yine bir sürü para verdim…
arabayla yola koyuldum…
kadıköy, oradan üsküdar… karşıya geçtim. doğru nişantaşı!.. sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. penceresini vurarak onu uyandırdım. ‘benimki evde mi’ diye sordum?
adam halime bakıp şaşırdı: ‘evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘ne diyorsun diye bağırdım?’ bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. eve kaçta geldiğini araştırttım…
sözüne inanamıyordum. ‘çık bir bak! evde mi?’ diye adamı zorladım…
adam çarnaçar çıktı. bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş… geldi haber verdi… sanki dünyalar benim oldu…
apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. orada sabaha kadar içtim…
sabahleyin, doğru eve çıktım… benim halim berbat. toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı… sarmaşdolaş olduk…”
***
yahya kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca korkmuştu…
belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten, belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç nazım hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..
o günlerde celile hanım, yahya kemal’e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
“bugün pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim…
gelmedin mahzun oldum…
verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi…
çok çok göreceğim geldi…
beni niye aramadın…
sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi… ben o günden beri yani salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum… evimiz için çalışıyorum…”
hiçbir zaman o evlilik olmadı…
yahya kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten…
uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden…
nazım hikmet büyük bir şair olmuştu…
sosyalistti…
dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu…
celile artık yaşlanmıştı…
o güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu…
oğlunun hapislerden kurtulması için galata köprüsü’nde açlık grevine başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği…
tuhaf bir rastlantı sonucu, celile açlık grevi yaparken, yahya kemal galata köprüsü’nden geçiyordu…
büyük aşkını gördü…
ama yanına gitmedi…
bir zamanlar “hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum” diyen genç nazım hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan celile’ye destek imzasını vermedi…
hızla uzaklaştı oradan…
***
öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı yahya kemal’in…
şöyle yazıyordu:
“bu zarfın içindeki hatıra, 19 ağustos 1930’da sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir… koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece paris’e giderken, sirkeci garı’nda vermişti yahya kemal’e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği…
sessiz gemi…
yahya kemal’in sessiz gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir…
oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi…
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri…
yahya kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan celile’sinin ada’dan gemiyle istanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır…
ölümdür elbette sessiz gemi’nin konusu…
ama aşkta aranan ölümdür ve celile’nin ardından ada limanında bakakalan yahya kemal’den esintiler içerir…
***
“artık demir almak günü gelmişse zamandan…
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol…
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol…
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli…
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli…
biçare gönüller!.. ne giden son gemidir bu…
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu…
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler…
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…
birçok gidenin her biri memnun ki yerinden…
birçok seneler geçti dönen yok seferinden…”
devamını gör...
yazarlardan kaliteli film tavsiyesi
müzikal film olarak:
-la la land

-the greatest showman

kitaplardan uyarlanan filmler:
-the great gatsby

-the book thief

-little women

-heidi

-the boy in the striped pajamas

- cruella (101 dalmaçyalı'dan)

düşündürücü filmler:
-tenet

-inception

-the help

eğlenceli, sıradan filmler:
-speed

-pretty woman

-crazy, stupid love

-easy "a"

türk filmleri:
-iki dil bir bavul

-ayla

-müslüm

biyografi ya da gerçekçi filmler:
-the theory of everything (stephen hawking'in hayatı)

-marriage story

-the ıntouchables

edit: film seçiminde afişlerin de etkileri olduğu için afişlerle bu tanım desteklenmiştir.
-la la land

-the greatest showman

kitaplardan uyarlanan filmler:
-the great gatsby

-the book thief

-little women

-heidi

-the boy in the striped pajamas

- cruella (101 dalmaçyalı'dan)

düşündürücü filmler:
-tenet

-inception

-the help

eğlenceli, sıradan filmler:
-speed

-pretty woman

-crazy, stupid love

-easy "a"

türk filmleri:
-iki dil bir bavul

-ayla

-müslüm

biyografi ya da gerçekçi filmler:
-the theory of everything (stephen hawking'in hayatı)

-marriage story

-the ıntouchables

edit: film seçiminde afişlerin de etkileri olduğu için afişlerle bu tanım desteklenmiştir.
devamını gör...
sözlük dergi yazılarını bekliyor
arayüzü falan güzel olmuş sitenin.. yazım direk dikkat çekiyor, gururlandım. elinize sağlık.. mükemmör bir çalışma.
devamını gör...
sedat peker'den gelen uyarı
kaos seviciler.
şu adamıda ağzımız açık dinliyoruz ya bir şey demiyorum.
herkes olayları kendi işine geldiği yere çekmeye bayılıyor gerçekten. zamanında soyunacaktı ülke fedailiğine o zaman bizde diyecektik ki vay be adam işte. bugün bu sözlerin, bu uyarıların hiç bir manası yok. azrail kapına dayanmadan beraber oyunlar oyna, gez dolaş, parmağınla kafası kopacakları işaret et kapına dayanınca da tü kaka de. yok öyle bir dünya. bizi ne yanınızda ne karşınızda göremezsiniz. kaos çıkarmaya çalışıp kaos tellallığı yapamazsınız. koca koca adamlar kendi hırsları uğruna ülke de ne oyunlar çevirmiş. sonra da işte kahraman ilan ediliyorlar güruhları tarafından. yok ya???
şu adamıda ağzımız açık dinliyoruz ya bir şey demiyorum.
herkes olayları kendi işine geldiği yere çekmeye bayılıyor gerçekten. zamanında soyunacaktı ülke fedailiğine o zaman bizde diyecektik ki vay be adam işte. bugün bu sözlerin, bu uyarıların hiç bir manası yok. azrail kapına dayanmadan beraber oyunlar oyna, gez dolaş, parmağınla kafası kopacakları işaret et kapına dayanınca da tü kaka de. yok öyle bir dünya. bizi ne yanınızda ne karşınızda göremezsiniz. kaos çıkarmaya çalışıp kaos tellallığı yapamazsınız. koca koca adamlar kendi hırsları uğruna ülke de ne oyunlar çevirmiş. sonra da işte kahraman ilan ediliyorlar güruhları tarafından. yok ya???
devamını gör...
hamile karısını uçurumdan atan insan evladı
insan olamaz böylesi. ahlak, şeref yoksunu bir mahlukat.
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
merhaba arkadaşlar,
bu geceki yayınımızda insanların oynadıkları oyunlar başlığından konuşacağız.
başlığa yazarak yayına katılabilirsiniz.
saat 00:00 da blog.kafasozluk.com/
bu geceki yayınımızda insanların oynadıkları oyunlar başlığından konuşacağız.
başlığa yazarak yayına katılabilirsiniz.
saat 00:00 da blog.kafasozluk.com/
devamını gör...
yalan
hayatın bir gerçeğidir. bazen bir kurtarıcıdır, bazen nefret edilesidir.
konuşacak pek bir konunuz olmadığı biriyle mecburi bir muhabbete girdiyseniz konuşmayı bitirmek için başvuracağınız yoldur ayrıca.
konuşacak pek bir konunuz olmadığı biriyle mecburi bir muhabbete girdiyseniz konuşmayı bitirmek için başvuracağınız yoldur ayrıca.
devamını gör...
normal sözlük moderasyonu
şeker gibi insanlar hepsi de. ellerinden geleni yapıyorlar.
eksik heryerde olabilir ama zamanla düzelecektir.
her türlü gelişmeyi bir anda beklemek haksızlık olur.
bizim yapabileceğimiz ise ancak danışılırsa yardımcı olmaktır.
eksik heryerde olabilir ama zamanla düzelecektir.
her türlü gelişmeyi bir anda beklemek haksızlık olur.
bizim yapabileceğimiz ise ancak danışılırsa yardımcı olmaktır.
devamını gör...
korkunç ivan
korkusuzluğu ve acımasızlığı ile ünlü rus çarı ıv.ivan'ın lakabıdır.
devamını gör...
imparator melek balığı
en görkemli balık türlerinden biri olan pomacanthus imperator balığı hint okyanusu, pasifik okyanusu ve kızıldeniz’de yaşar. neon sarısı ve neon mavisi şeritleriyle göze çarpar.
göz alıcı renkleri ve narin görüntüsü ile insanları kendilerine hayran bırakan emperor angelfish, melek balıklarının en güzelidir. harem balığı olarak da bilinen imparator melek balığının erkeği her gün dişilerini ziyaret edip onları mutlu eder. kıskanç olduğu için çevresindeki diğer erkeklere tahammülü yoktur.
"bu alemin tek imparatoru benim" diyerek diğer erkek imparator melek balıklarını kovalaması ile meşhurdur.
göz alıcı renkleri ve narin görüntüsü ile insanları kendilerine hayran bırakan emperor angelfish, melek balıklarının en güzelidir. harem balığı olarak da bilinen imparator melek balığının erkeği her gün dişilerini ziyaret edip onları mutlu eder. kıskanç olduğu için çevresindeki diğer erkeklere tahammülü yoktur.
"bu alemin tek imparatoru benim" diyerek diğer erkek imparator melek balıklarını kovalaması ile meşhurdur.
devamını gör...
bir demet tiyatro
hatırlıyorum bir demet tiyatro var diye saatlerimize filan bakıp, kadıköyü bırakıp eve giderdik, onu izliycez diye...
ilk aklıma gelen sahnelerden,
lütfiye, kapıda duran kişiye,
kışın soba yakılan bölümlerden biri
"kapıyı kapatıcam çünkü dışarısı ısınıyor"
gibi birşey söylüyordu.
*yılmaz erdoğan ve demet akbağın birlikte bir demet tiyatro izlediği bir video var youtube da tavsiye ederim
edit : o zamanlar o kadar izlendiğine göre, mizah anlayışı, güldüğümüz espriler, zakice, kaliteli, yazması da, gülmesi de zeka isteyen işlermiş diye de düşündürdü beni şimdi...
birde şimdiki dizilere bakın, özellikle trt dekiler, aman allahım, 0-6 yaş resmen, yanlışlıkla denk gelince bile izleyemiyorum, bilen bilir eski trt2 nin belgeselleri, sanat programları hala izlenir.
ilk aklıma gelen sahnelerden,
lütfiye, kapıda duran kişiye,
kışın soba yakılan bölümlerden biri
"kapıyı kapatıcam çünkü dışarısı ısınıyor"
gibi birşey söylüyordu.
*yılmaz erdoğan ve demet akbağın birlikte bir demet tiyatro izlediği bir video var youtube da tavsiye ederim
edit : o zamanlar o kadar izlendiğine göre, mizah anlayışı, güldüğümüz espriler, zakice, kaliteli, yazması da, gülmesi de zeka isteyen işlermiş diye de düşündürdü beni şimdi...
birde şimdiki dizilere bakın, özellikle trt dekiler, aman allahım, 0-6 yaş resmen, yanlışlıkla denk gelince bile izleyemiyorum, bilen bilir eski trt2 nin belgeselleri, sanat programları hala izlenir.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
küçükken güneşin derimi yakması beni fazlasıyla rahatsız ediyordu bu yüzden güneşi cehennem zannediyordum.
devamını gör...
tanrı var mı sorunsalı
dünyada yaşam nasıldır?
üst sınıf yaşar, orta sınıf şikayet eder, alt sınıf ise şükreder.
dünyada inanç nasıldır?
üst sınıf paraya, orta sınıf lidere, alt sınıf ise tanrıya tapar.
üst sınıf yaşar, orta sınıf şikayet eder, alt sınıf ise şükreder.
dünyada inanç nasıldır?
üst sınıf paraya, orta sınıf lidere, alt sınıf ise tanrıya tapar.
devamını gör...