kızılırmak boylarında bir şehir
sözü ve müziği sevgili ihsan güvercin'e ait bir yas, bir matem, bir isyan türküsüdür. sevgili tarık sönmez'in öncülüğünde bir proje halinde 36 sanatçımızla birlikte çok güzel icra edilmiştir. ülkede yaşayan alevi kökenli vatandaşları akıllarınca sindirmeye çalışan karanlık beyinler ve onların maşası din tüccarı, alçak, şerefsiz gerici yobazların 2 temmuz 1993 te sivas madımak otelinde yaptıkları katliamda yaşamını yitiren 33 canımız için yazılmış ve bestelenmiştir. dini, dili, rengi fark etmeksizin yüreğinde bu acıyı hisseden herkese selam olsun..
devamını gör...
gecenin bir yarısı gel seninle kelle paça gömek diyen flört
'kokoreç yesek olmaz mı be?' diyerek karşılık verirdim.
kelle paça sevmiyorum nabayım.
kelle paça sevmiyorum nabayım.
devamını gör...
aristoteles
aristoteles (mö 384 – 322) veya kısaca aristo, antik yunanistan'da klasik dönem aralığında yaşamını sürdürmüş olan yunan filozof ve bilgedir.
platon ile düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olan aristo, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, astronomi, metafizik, etik, estetik, ruh, psikoloji, dilbilim, ekonomi, siyaset ve retorik gibi pek çok disiplinde çoğu o disiplinin kurucusu olan eserler vermiş, eserleri 16. ve 17. yüzyılda modern bilim gelişene kadar avrupa ve islam coğrafyasındaki bilimsel faaliyetin temelini oluşturmuştur.
mö 343 ‘de makedon ıı. filip‘in isteğiyle makedonya sarayında (bkz: büyük iskender)‘e hocalık yapmıştır. sekiz yıl süren bu eğitim, daha sonra aristo’yu “cihan imparatorunu yetiştiren üstat” unvanıyla büyük bir şöhrete kavuşturmuştur.
klasik kaynaklarda aristo’ya izâfe edilen birçok mektup yer almaktadır. bunlar mahiyet itibariyle siyaset ve ahlâk konularında iskender’e hitaben yazıldığı iddia edilen öğütlerdir.
eskiçağ yunan ilmi ve felsefesi ulaşabileceği en yüksek noktaya aristo ile ulaşmıştır. aristo keskin zekâsı, tecrübeci ve eleştirici karakteriyle çağının bilinen bütün ilimlerini sistematize etti ve geriye yüze yakın eser bıraktı. eserleri eflâtun’unkiler gibi diyalog şeklinde olmayıp sistematik ve didaktiktir.
aristo’dan bazı sözler…
çok süslenenlere bakın; hepside gizlenmek istiyordur.
iyi rejimler arasında demokrasi en kötüsüdür, ancak kötülerin en iyisidir.
kimilerinin gerçekten özgür olabilmesi için ötekilerin köle olması gerekir.
kahraman, çevresine ölüm yaymaz, ama ölüme meydan okur.
kişiler başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.
kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir.
zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler. güçlülerse bunların hiçbirini takmaz.
insanlar bir açıdan iyi, pek çok açıdan kötüdür.
erdem ve kabiliyet yönünden üstün olan kimselerin arkasından gitmek ve onlara uymak doğrudur.
herkesin haksız olması, senin haklı olduğunu göstermez.
hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır.
en büyük suçlar, gerekli olanı değil de, fazla olanı elde etmek için işlenir.
yanlış yoldan gitmenin birden çok yolu vardır. ama doğruyu yapmanın tek bir yolu bulunur. yanlış yapmak bu yüzden kolay, doğruyu bulmak ise bu yüzden zordur.
akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür.
yetinmesini bilenler mutludur.
boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz osunuz.
bilim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir sığınak ve iyi bir yol göstericidir.
platon ile düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olan aristo, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, astronomi, metafizik, etik, estetik, ruh, psikoloji, dilbilim, ekonomi, siyaset ve retorik gibi pek çok disiplinde çoğu o disiplinin kurucusu olan eserler vermiş, eserleri 16. ve 17. yüzyılda modern bilim gelişene kadar avrupa ve islam coğrafyasındaki bilimsel faaliyetin temelini oluşturmuştur.
mö 343 ‘de makedon ıı. filip‘in isteğiyle makedonya sarayında (bkz: büyük iskender)‘e hocalık yapmıştır. sekiz yıl süren bu eğitim, daha sonra aristo’yu “cihan imparatorunu yetiştiren üstat” unvanıyla büyük bir şöhrete kavuşturmuştur.
klasik kaynaklarda aristo’ya izâfe edilen birçok mektup yer almaktadır. bunlar mahiyet itibariyle siyaset ve ahlâk konularında iskender’e hitaben yazıldığı iddia edilen öğütlerdir.
eskiçağ yunan ilmi ve felsefesi ulaşabileceği en yüksek noktaya aristo ile ulaşmıştır. aristo keskin zekâsı, tecrübeci ve eleştirici karakteriyle çağının bilinen bütün ilimlerini sistematize etti ve geriye yüze yakın eser bıraktı. eserleri eflâtun’unkiler gibi diyalog şeklinde olmayıp sistematik ve didaktiktir.
aristo’dan bazı sözler…
çok süslenenlere bakın; hepside gizlenmek istiyordur.
iyi rejimler arasında demokrasi en kötüsüdür, ancak kötülerin en iyisidir.
kimilerinin gerçekten özgür olabilmesi için ötekilerin köle olması gerekir.
kahraman, çevresine ölüm yaymaz, ama ölüme meydan okur.
kişiler başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.
kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir.
zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler. güçlülerse bunların hiçbirini takmaz.
insanlar bir açıdan iyi, pek çok açıdan kötüdür.
erdem ve kabiliyet yönünden üstün olan kimselerin arkasından gitmek ve onlara uymak doğrudur.
herkesin haksız olması, senin haklı olduğunu göstermez.
hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır.
en büyük suçlar, gerekli olanı değil de, fazla olanı elde etmek için işlenir.
yanlış yoldan gitmenin birden çok yolu vardır. ama doğruyu yapmanın tek bir yolu bulunur. yanlış yapmak bu yüzden kolay, doğruyu bulmak ise bu yüzden zordur.
akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür.
yetinmesini bilenler mutludur.
boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz osunuz.
bilim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir sığınak ve iyi bir yol göstericidir.
devamını gör...
tuvalet yerine lavaboya gidiyorum demek
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük…
ama öyle, ebeveynleri ortalıktan her kaybolduğunda fırsatı değerlendiren abiniz/ablanız tarafından, türk aile yapısının zaruri sorumluluklarından ‘küçük kardeş korkutma’ eylemi başarıyla gerçekleştirilmiş ve küçük kardeş olarak, salya sümük ağlamışsınız gibi bir günaydın değil elbet…
açgözlü abiniz/ablanız ile, en sevdiğiniz yemeği ve tatlıyı sipariş etmişsiniz, abiniz/ablanız müthiş ve görkemli bir hızla ana yemeği gömüp tatlıya saldırırken siz ağırdan almışsınız, o açgözlü büyüğünüz tatlıyı iki koca kaşıkla afiyetle gömdükten sonra, öldürücü hamleyi yapmak üzere poşete uzanmış, tatlınızı yavaşça poşetten çıkarmış, ve onun gözlerinin içine bakarak yavaş yavaş, onun canını çektire çektire, onun ağzının suyunun aktığını görerek ve bundan sadistçe bir keyif alarak yemişsiniz gibi bir günaydın…
(bu tasvirdeki aç gözlü abi hep bendim, oradan biliyorum…)
ama öyle, ebeveynleri ortalıktan her kaybolduğunda fırsatı değerlendiren abiniz/ablanız tarafından, türk aile yapısının zaruri sorumluluklarından ‘küçük kardeş korkutma’ eylemi başarıyla gerçekleştirilmiş ve küçük kardeş olarak, salya sümük ağlamışsınız gibi bir günaydın değil elbet…
açgözlü abiniz/ablanız ile, en sevdiğiniz yemeği ve tatlıyı sipariş etmişsiniz, abiniz/ablanız müthiş ve görkemli bir hızla ana yemeği gömüp tatlıya saldırırken siz ağırdan almışsınız, o açgözlü büyüğünüz tatlıyı iki koca kaşıkla afiyetle gömdükten sonra, öldürücü hamleyi yapmak üzere poşete uzanmış, tatlınızı yavaşça poşetten çıkarmış, ve onun gözlerinin içine bakarak yavaş yavaş, onun canını çektire çektire, onun ağzının suyunun aktığını görerek ve bundan sadistçe bir keyif alarak yemişsiniz gibi bir günaydın…
(bu tasvirdeki aç gözlü abi hep bendim, oradan biliyorum…)
devamını gör...
kopya çekerken yaşanan talihsizlikler
ön sırada oturuyordum ve küçük kopya kağıtlarım ayağa kalkmamla etrafa saçılmıştı.*
devamını gör...
mağdur suçlayıcılığı
"hırsızın hiç mi kabahati yok" gibi bir cümleye sahip olduğumuzu hesaba katarsak, mağduru suçlamanin kökü bizde çok eskiye gider. sokakta dayak yiyen çocuğu bir de anne babanın dövmesinden başlarız, "o saate orada ne işi varmış" a kadar gideriz.
yani bu biraz da suçun olaganlastiginin isaretidir. suç zaten oradadır. o halde, mağdur bunu bile bile önlem almadığı için kabahatlidir.
haliyle mağduru sucluyorsak eğer şunu deriz. "bizim mahalle zaten hırsızdır. sen kapını kilitlemekle mesulsun". ya da deriz ki kadına "bizim erkeğimiz, tacizcidir, tecavüzcüdür. buna yapacağımız bir şey yok. sen mini etek giymemekle sorumlusun."
bu sakat mantığın altında ya suçluyu korumaya çalışmak vardır ya da suç karşısında çaresizlik. ıki durumda da bitmis bir toplumsal ahlaka işaret eder.
yani bu biraz da suçun olaganlastiginin isaretidir. suç zaten oradadır. o halde, mağdur bunu bile bile önlem almadığı için kabahatlidir.
haliyle mağduru sucluyorsak eğer şunu deriz. "bizim mahalle zaten hırsızdır. sen kapını kilitlemekle mesulsun". ya da deriz ki kadına "bizim erkeğimiz, tacizcidir, tecavüzcüdür. buna yapacağımız bir şey yok. sen mini etek giymemekle sorumlusun."
bu sakat mantığın altında ya suçluyu korumaya çalışmak vardır ya da suç karşısında çaresizlik. ıki durumda da bitmis bir toplumsal ahlaka işaret eder.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bu tanım karamsarlık ve azıcık bilgi barındırır.
oooooof of. duygu karmaşası yaşıyorum. en son günaydın sözlük başlığında bir haber beklediğimi söylemiştim, geldi. çok sevindim, çok mutlu oldum. yarım saat falan sürdü çünkü mutluluk yerini planlama aşamasına bıraktı. oha dedim, bugün bir dönüm noktası ve bir end of an era.
planlamaya devam:
ulan dedim şu saat evde olamayacağım bir eğitime başlıyorum. şimdi bile sorumluluklarıma zar zor yetişirken, sevdiğim şeyleri yapmayı bırakmak zorunda kalacağım. yıllardır yazar olma hayallerini taşıdım içimde. bu platforma da o yüzden sıkı sıkı tutunuyorum belki. içimde beni engelleyen bir şey var.
çok şey yapmak isteyip hiç bir şey yapamamak başlığına da yazmıştım:
evinde mutlaka kirli bir köşe vardır, orayı temizle rahatlarsın diye. lanet olası bir terzi de değilim ama kendi söküğümü dikemeyenim. anlayacağın üzere çok şey yapmak geliyor içimden ama evimi bok götürüyor ve benim kılımı kıpırdatasım yok. rezil bir başak burcuyum.
maratonun sonu bataklık:
hakikaten öyle sanırım. koştum, koştum, çok çabaladım, didindim, bugünümdeki huzuru elde edebilmek için büyük savaşlar verdim. yoruldum, aniden sigaradan çökmüş ciğerlerimin maduru oldum ve yıkıldım yere.
metaforu, hayalleri, alt satırdaki ince mesajı kenara bırakayım, dümdüz: bıktım.
korkuyorum psikoloğa gitmekten. mühim bir teşhis koyarsa çocuklarımı elimden alabilecek bir sistem var avrupa’da. ottan foktan sebepler yüzünden ailelerin yaşadığı mağduriyetler okudum gazetelerde. canımı sıkıyor bu durum ve daha bir çok durum.
kendimden de soğudum. tam bir aptalım. uyutmuyor düşüncelerim ve çocuklarım. peşpeşe hasta oluyorlar kreşte. onlardan bana, benden tekrar onlara geçen, corona olmayan bir eziyetten yeni kurtuldum. toparlandık ama her düzen gibi uyku düzenimiz de alt üst oldu. sürekli başım ağrıyor. düşünmek mi ağrıtıyor, korkularımın ağırlığı mı, az su içmek kadar dandik bir sebep mi? hepsi birden de olabilir, bilmiyorum.
canım sıkkın:
gerçekleşen bir hayalin sevincini kursağımda bırakmama, terzi olmayıp kendi söküğümü dikemeyişime, onca hastalığa, derdine derman olsun diye psikoloğa bile gitmeye çekinmeye, ebeveynler için intiharı lüks bulduğum halde aklıma geldimi tüm gün sümük gibi beynimin bir köşesine yapışmasına, ne için yaşıyorum ki, hayat mı bu, öperler ameneke düşüncelerimin olmasına, çocuklarıma yetememe korkusunun içimi yemesine, sokakta gördüğüm bebenin sigara içmesiyle dünyanın çöküşünün bilincine varmama, kendime az kalmama canım sıkkın.
oooooof of. duygu karmaşası yaşıyorum. en son günaydın sözlük başlığında bir haber beklediğimi söylemiştim, geldi. çok sevindim, çok mutlu oldum. yarım saat falan sürdü çünkü mutluluk yerini planlama aşamasına bıraktı. oha dedim, bugün bir dönüm noktası ve bir end of an era.
planlamaya devam:
ulan dedim şu saat evde olamayacağım bir eğitime başlıyorum. şimdi bile sorumluluklarıma zar zor yetişirken, sevdiğim şeyleri yapmayı bırakmak zorunda kalacağım. yıllardır yazar olma hayallerini taşıdım içimde. bu platforma da o yüzden sıkı sıkı tutunuyorum belki. içimde beni engelleyen bir şey var.
çok şey yapmak isteyip hiç bir şey yapamamak başlığına da yazmıştım:
evinde mutlaka kirli bir köşe vardır, orayı temizle rahatlarsın diye. lanet olası bir terzi de değilim ama kendi söküğümü dikemeyenim. anlayacağın üzere çok şey yapmak geliyor içimden ama evimi bok götürüyor ve benim kılımı kıpırdatasım yok. rezil bir başak burcuyum.
maratonun sonu bataklık:
hakikaten öyle sanırım. koştum, koştum, çok çabaladım, didindim, bugünümdeki huzuru elde edebilmek için büyük savaşlar verdim. yoruldum, aniden sigaradan çökmüş ciğerlerimin maduru oldum ve yıkıldım yere.
metaforu, hayalleri, alt satırdaki ince mesajı kenara bırakayım, dümdüz: bıktım.
korkuyorum psikoloğa gitmekten. mühim bir teşhis koyarsa çocuklarımı elimden alabilecek bir sistem var avrupa’da. ottan foktan sebepler yüzünden ailelerin yaşadığı mağduriyetler okudum gazetelerde. canımı sıkıyor bu durum ve daha bir çok durum.
kendimden de soğudum. tam bir aptalım. uyutmuyor düşüncelerim ve çocuklarım. peşpeşe hasta oluyorlar kreşte. onlardan bana, benden tekrar onlara geçen, corona olmayan bir eziyetten yeni kurtuldum. toparlandık ama her düzen gibi uyku düzenimiz de alt üst oldu. sürekli başım ağrıyor. düşünmek mi ağrıtıyor, korkularımın ağırlığı mı, az su içmek kadar dandik bir sebep mi? hepsi birden de olabilir, bilmiyorum.
canım sıkkın:
gerçekleşen bir hayalin sevincini kursağımda bırakmama, terzi olmayıp kendi söküğümü dikemeyişime, onca hastalığa, derdine derman olsun diye psikoloğa bile gitmeye çekinmeye, ebeveynler için intiharı lüks bulduğum halde aklıma geldimi tüm gün sümük gibi beynimin bir köşesine yapışmasına, ne için yaşıyorum ki, hayat mı bu, öperler ameneke düşüncelerimin olmasına, çocuklarıma yetememe korkusunun içimi yemesine, sokakta gördüğüm bebenin sigara içmesiyle dünyanın çöküşünün bilincine varmama, kendime az kalmama canım sıkkın.
devamını gör...
ağladıktan sonra gelen sakinlik
duygu boşalımından sonra oluşan hiçlik hissidir. hele de uzun ve anlamlı bir ağlayıştıysa ardında bıraktığı boşluk, hiçlik ve sakinlik hissi de o kadar büyük oluyor. pek bir şey yapılmaz genelde bunu geçirebilmek için ya da ben henüz bilmiyorum. sadece uyumayın derim, uyandığınızda daha berbat bir hal alabiliyor. o anınızı kabullenin ve kendinize sarılın, sanırım yapılabilecek en doğru hareket bu olur.
devamını gör...
trump'ın son anda 73 kişiye af çıkarması
giderayak nanik yapmış dedirten harekettir.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
tarihteki en ilginç savaş, 1788 yılında sebeş savaşı’nda 10 bin kişilik avusturya ordusu kendi askerlerini osmanlı askeri sanıp öldürmüş. osmanlı daha savaş alanına gelmeden savaşı kazanmıştır.
-güler misin ağlar mısın? ben üzülmekle beraber o zamanlar nasıl bir savaş stratejisine sahip olduklarını merak etmiş bulunmaktayım.
-güler misin ağlar mısın? ben üzülmekle beraber o zamanlar nasıl bir savaş stratejisine sahip olduklarını merak etmiş bulunmaktayım.
devamını gör...
türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu
şener şen.
devamını gör...
prusya mavisi
diğer adıyla berlin mavisi.
alman boya imalatçısı johan jacob diesbach yeni bir kırmızı renk bulmak üzere çalıştığı esnada malzemelerde kullandığı kalya taşı hayvan kanına bulaşıyor. sonuç olarak daha kırmızı değil, daha mavi renk ortaya çıktı. siyaha yakın mavi renk diyebiliriz.
alman boya imalatçısı johan jacob diesbach yeni bir kırmızı renk bulmak üzere çalıştığı esnada malzemelerde kullandığı kalya taşı hayvan kanına bulaşıyor. sonuç olarak daha kırmızı değil, daha mavi renk ortaya çıktı. siyaha yakın mavi renk diyebiliriz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
devamını gör...
elfen lied
"elfen lied" almancadır ve elf'in şarkısı anlamına gelir.
2004'te yayınlanmaya başlamasıyla birlikte o yıl çok konuşulan ve ses getiren animelerden biriydi, elfen lied.
konuya bakacak olursak;
yeni bir türün ilk bireyleri yavaş yavaş dunyaya adım atmaya başlamıştır, öyle ki bu daha tam olarak çıkmamış olan türün insan ırkının sonunu getireceği bile düşünülmektedir. bu yeni türün insanlara yaşatabileceği vahşetin kapasitesi gun geçtikçe açığa çıkarken uzmanlar, bilim insanları bu tür üstünde deneylerine başlamıştır bile, devlet de arkasındadır.
bu bahsedilen yeni türün, sırtlarından çıkan 'vektör' adı verilen 2 metre boyutunda elleri ve kafalarının üzerinde küçük bir çift boynuzları bulunmaktadır, fakat insanlar 'vektör' denen elleri goremezler. ayrıca bu turdekiler genelde kırmızı gözlere ya da pembemsi saçlara sahip olurlar. aynı zamanda bu 'vektör'lerin başka bir insana teması o virüsün yayılmasını sağlar, virüsün bulaştığı kişilerin doğacak çocukları da diclonius adı verilen yeni türe dahil olur.
tabi her ne kadar insanlığı "tehdit " edici olsalar da, animeler bu türün uzerinden işlenir, suçsuz olmasına rağmen işkencelere, acımasız deneylere maruz kalan, dışlanılan, sevilmeyen, masum küçük bir çocuk olsa dahi günah kecisi ilan edilen bu yeni türlerden.
öncelikle animenin kendisi kadar ünlü olan açılış müziği ile başlayayım, çünkü animedeki duyguyu gerçekten çok iyi aktarıyor. ayrıca klipteki görselleri de gustav klimt'in eserlerinden yola çıkarak yapmışlar. bunlarla birlikte latincenin güzelliği de olaya dahil edilince mükemmel bir opening çıkmış.
dinlemek için buradan
şimdi senaryoya gelecek olursak;
bir gün bu lablardan kaçmayı başaran bir diclonius, insanların arasına karışır. adı lucy olan bu diclonius, kaçarken başına aldığı bir kurşun darbesiyle hafızasını kaybetmiş ve kişiliği bölünmüştür...
sabaha karşı denizi izlemeye gelen iki kuzen yuka ve kouta, sadece "nyuu" diyebilen iki boynuzlu çıplak bir kızla karşılaşırlar. nyuu'yu evlerine götürürler ve onunla yaşarlar. ama nyuu'nun hafızası zaman zaman yerine gelir ve o zaman acımasız katil lucy'ye dönüşür,
ve insanlığın yok olmasını engellemek isteyen bilim insanları lucy'yi öldürmek zorundadırlar...
onu evine alan kouta'nın ise babası ve kız kardeşi öldürüldüğünden sonra aklı dengisi bozulmuştur, hastanede yattığı sırada aldığı ilaclar nedeniyle de geçmişini hatırlayamamaktadır. ve lucy ile zaman içerisinde unuttuğu bazı şeyleri hatırlayacaktır...
animenin konusu, senaryosu gayet güzel. lakin işleyiş konusunda da aynı şeyi diyemem, bolca mantık hatası ve boş sahne var.
öyle ki ana karakter ve mantıken animenin onun etrafında dönmesi gereken lucy, aksine nadir karşımıza çıkıyor. peki biz napıyoruz? 13 bölüm boyunca salak iki kuzenin (kouta ve yuka) hayatını, aşklarını, hiç durup düşünmeden sokakta görüp eve aldıkları kızları,cinsiyetler arasında yaşanan cinsel gerilimin yarattığı komiklikleri(!), ve gereksiz çıplaklığı izliyoruz. sonra son iki üç bölümde anime birden yine lucy'e odaklanıyor, allam lütfen sonu kötü bitmesin!!1!1! diye şükrediyoruz..
ama sonu da çok havada kalmıştı diyebilirim. yarıda kesilmiş gibiydi, gerçi animenin manga ile bir süre sonra yolları ayrılıyordu. yine de oradada benzer bir son vardı diye hatırlıyorum, gerisi spoiler, ona da gerek yok...
( japonya da kuzen ilişkisi normal karşılanıyormus bu arada, bunu da öğrenmiş olduk..)
mantık hataları da bolca var, ama benim kafama en çok takılan ve gözüme çarpan şey boynuzlardı. iyi tamam, evrim geçiriyorlar sonuçta, falan filan.. ama neden boynuz- daha doğrusu kedi kulağına benziyor- çünkü bizim gibi primat ailesine mensup olanların boynuzlarının olmamasının bir nedeni vardır, evrim geçiriyorlar ise, neden böyle birşeye ihtiyaç duyup da geçiriyorlar? animedeki çoğu şey ile birlikte bu soru da havada kalmıştı...
fakat bu animeye "duygu sömürüsü" demek yanlış. böyle diyen birçok kişi var. anime ilk bölümden, hayatın tüm acı gerçeklerini yüzünüze vuruyor. tüm mantık hatalarına ya da gereksiz sahnelere rağmen izlenilesi bir anime.
kısaca animede bolca dram var. acı, kan, vahşet, dehşet, kıskançlık, nefret, aşk, yalnızlık, travma. çok hassas iseniz, izlemenizi en başından önermiyorum. ama bunun dışında yine ne olursa olsun, izlenmeye değer bir anime diye düşünüyorum, öyle ki, sadece bir kaç dakikalık sahneleri için bile izlenir. bittikten sonra gerçekten üzerinizde bir etki bırakıyor, zaten izlerken de o hissi çok iyi yaşatıyor. isteyerek ya da istemeyerek sizi o havaya sokuyor. hiç değilse, sadece lucy'nin hikayesi için izleyin...
başka anime eleştirilerinde görüşmek üzere...
2004'te yayınlanmaya başlamasıyla birlikte o yıl çok konuşulan ve ses getiren animelerden biriydi, elfen lied.
konuya bakacak olursak;
yeni bir türün ilk bireyleri yavaş yavaş dunyaya adım atmaya başlamıştır, öyle ki bu daha tam olarak çıkmamış olan türün insan ırkının sonunu getireceği bile düşünülmektedir. bu yeni türün insanlara yaşatabileceği vahşetin kapasitesi gun geçtikçe açığa çıkarken uzmanlar, bilim insanları bu tür üstünde deneylerine başlamıştır bile, devlet de arkasındadır.
bu bahsedilen yeni türün, sırtlarından çıkan 'vektör' adı verilen 2 metre boyutunda elleri ve kafalarının üzerinde küçük bir çift boynuzları bulunmaktadır, fakat insanlar 'vektör' denen elleri goremezler. ayrıca bu turdekiler genelde kırmızı gözlere ya da pembemsi saçlara sahip olurlar. aynı zamanda bu 'vektör'lerin başka bir insana teması o virüsün yayılmasını sağlar, virüsün bulaştığı kişilerin doğacak çocukları da diclonius adı verilen yeni türe dahil olur.
tabi her ne kadar insanlığı "tehdit " edici olsalar da, animeler bu türün uzerinden işlenir, suçsuz olmasına rağmen işkencelere, acımasız deneylere maruz kalan, dışlanılan, sevilmeyen, masum küçük bir çocuk olsa dahi günah kecisi ilan edilen bu yeni türlerden.
öncelikle animenin kendisi kadar ünlü olan açılış müziği ile başlayayım, çünkü animedeki duyguyu gerçekten çok iyi aktarıyor. ayrıca klipteki görselleri de gustav klimt'in eserlerinden yola çıkarak yapmışlar. bunlarla birlikte latincenin güzelliği de olaya dahil edilince mükemmel bir opening çıkmış.
dinlemek için buradan
şimdi senaryoya gelecek olursak;
bir gün bu lablardan kaçmayı başaran bir diclonius, insanların arasına karışır. adı lucy olan bu diclonius, kaçarken başına aldığı bir kurşun darbesiyle hafızasını kaybetmiş ve kişiliği bölünmüştür...
sabaha karşı denizi izlemeye gelen iki kuzen yuka ve kouta, sadece "nyuu" diyebilen iki boynuzlu çıplak bir kızla karşılaşırlar. nyuu'yu evlerine götürürler ve onunla yaşarlar. ama nyuu'nun hafızası zaman zaman yerine gelir ve o zaman acımasız katil lucy'ye dönüşür,
ve insanlığın yok olmasını engellemek isteyen bilim insanları lucy'yi öldürmek zorundadırlar...
onu evine alan kouta'nın ise babası ve kız kardeşi öldürüldüğünden sonra aklı dengisi bozulmuştur, hastanede yattığı sırada aldığı ilaclar nedeniyle de geçmişini hatırlayamamaktadır. ve lucy ile zaman içerisinde unuttuğu bazı şeyleri hatırlayacaktır...
animenin konusu, senaryosu gayet güzel. lakin işleyiş konusunda da aynı şeyi diyemem, bolca mantık hatası ve boş sahne var.
öyle ki ana karakter ve mantıken animenin onun etrafında dönmesi gereken lucy, aksine nadir karşımıza çıkıyor. peki biz napıyoruz? 13 bölüm boyunca salak iki kuzenin (kouta ve yuka) hayatını, aşklarını, hiç durup düşünmeden sokakta görüp eve aldıkları kızları,cinsiyetler arasında yaşanan cinsel gerilimin yarattığı komiklikleri(!), ve gereksiz çıplaklığı izliyoruz. sonra son iki üç bölümde anime birden yine lucy'e odaklanıyor, allam lütfen sonu kötü bitmesin!!1!1! diye şükrediyoruz..
ama sonu da çok havada kalmıştı diyebilirim. yarıda kesilmiş gibiydi, gerçi animenin manga ile bir süre sonra yolları ayrılıyordu. yine de oradada benzer bir son vardı diye hatırlıyorum, gerisi spoiler, ona da gerek yok...
( japonya da kuzen ilişkisi normal karşılanıyormus bu arada, bunu da öğrenmiş olduk..)
mantık hataları da bolca var, ama benim kafama en çok takılan ve gözüme çarpan şey boynuzlardı. iyi tamam, evrim geçiriyorlar sonuçta, falan filan.. ama neden boynuz- daha doğrusu kedi kulağına benziyor- çünkü bizim gibi primat ailesine mensup olanların boynuzlarının olmamasının bir nedeni vardır, evrim geçiriyorlar ise, neden böyle birşeye ihtiyaç duyup da geçiriyorlar? animedeki çoğu şey ile birlikte bu soru da havada kalmıştı...
fakat bu animeye "duygu sömürüsü" demek yanlış. böyle diyen birçok kişi var. anime ilk bölümden, hayatın tüm acı gerçeklerini yüzünüze vuruyor. tüm mantık hatalarına ya da gereksiz sahnelere rağmen izlenilesi bir anime.
kısaca animede bolca dram var. acı, kan, vahşet, dehşet, kıskançlık, nefret, aşk, yalnızlık, travma. çok hassas iseniz, izlemenizi en başından önermiyorum. ama bunun dışında yine ne olursa olsun, izlenmeye değer bir anime diye düşünüyorum, öyle ki, sadece bir kaç dakikalık sahneleri için bile izlenir. bittikten sonra gerçekten üzerinizde bir etki bırakıyor, zaten izlerken de o hissi çok iyi yaşatıyor. isteyerek ya da istemeyerek sizi o havaya sokuyor. hiç değilse, sadece lucy'nin hikayesi için izleyin...
başka anime eleştirilerinde görüşmek üzere...
devamını gör...
ikili yönetim
orta asya türk devletleri'nde uygulanan bir yönetim biçimidir.
devlet, doğu ve batı olmak üzere iki kola ayrılmıştır.
devletin baş yöneticisi olan kağan, doğu kanadını yönetir.
devletin ikinci dereceden yöneticisi olan yabgular (genellikle kağan'ın kardeşi olurlar) ise batı kanadını yönetir.
devlet, doğu ve batı olmak üzere iki kola ayrılmıştır.
devletin baş yöneticisi olan kağan, doğu kanadını yönetir.
devletin ikinci dereceden yöneticisi olan yabgular (genellikle kağan'ın kardeşi olurlar) ise batı kanadını yönetir.
devamını gör...
uzak durulması gereken insanlar
sizin fikirlerinize saygı duymayan, sürekli kendini haklı zanneden, psikolojik şiddet uygulayan, sizi eleştiren veya aşağılayan insanlardan direkt kaçın.
devamını gör...
insanı en sakin anında bile sinir eden şeyler
anlamayan birine laf anlatmaya çalışmak.
devamını gör...

