ideal meme büyüklüğü
bir erkekte o kadar büyük meme güzel durmaz ama yine de siz bilirsiniz.
devamını gör...
hoşlanılan kızın hemşiraanım serona kan yürüdü demesi
(bkz: hoşlanılan kızın google açtırması)
gittim google açtım ve anladım ki, hemşıraanım=hemşire hanım demekmiş. ben de kızın bir yeri sanmıştım.*
seron da, serum demek diye kendi aklımla buldum. bunda google'nin bir katkısı yok dostlar. böyle de zekiyimdir.
yani kızımıza, serum takılıymış, seruma kan gelmiş. bunu da hemşireye haber veriyor. yanındaki kendisinden hoşlanan birey de gelip bunun başlığını açıyor.
geçmiş olsun madem. her türlü.
gittim google açtım ve anladım ki, hemşıraanım=hemşire hanım demekmiş. ben de kızın bir yeri sanmıştım.*
seron da, serum demek diye kendi aklımla buldum. bunda google'nin bir katkısı yok dostlar. böyle de zekiyimdir.
yani kızımıza, serum takılıymış, seruma kan gelmiş. bunu da hemşireye haber veriyor. yanındaki kendisinden hoşlanan birey de gelip bunun başlığını açıyor.
geçmiş olsun madem. her türlü.
devamını gör...
sıcakta yapılmaması gerekenler
fön çekmek.
devamını gör...
burcuna göre sevgili seçme
borcuna göre sevgili seçmek diye okudum, ah şu fakirliğin gözü kör olsun. (bkz: lol)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
senin kollarını kestiler, benim gözlerimi oydular
onun elini tut dediler sana, gör dediler sonra bana
elini tutan kolsuz kadını gören kör adama
görme emri veren sesi duydum ben işte o an
ağlıyordu, zafer deyip sığındığı zavallılıkta.
onun elini tut dediler sana, gör dediler sonra bana
elini tutan kolsuz kadını gören kör adama
görme emri veren sesi duydum ben işte o an
ağlıyordu, zafer deyip sığındığı zavallılıkta.
devamını gör...
oynatmaya az kaldı
fatih erkoç'un ellerim bomboş adlı albümünde yer alan unutulmaz şarkısı.
"oynatmaya az kaldı doktorum nerde
bir güzel kız yüzünden çıldıracağım..."
"oynatmaya az kaldı doktorum nerde
bir güzel kız yüzünden çıldıracağım..."
devamını gör...
sürekli kaybedilen şeyler
silgiler. ne zaman ihtiyacım olsa buhar oluyor.
devamını gör...
çocukluk fotoğrafları
ben küçükken sarışındım diyenlerin ne kadar doğru söylediklerini anlamamızı sağlayan fotoğraflardır.
şahsen ben de çocukken sarışındım.
şahsen ben de çocukken sarışındım.
devamını gör...
bir gün sağcı bir gün solcu bir gün feminist bir gün komünist olan sözlük
(bkz: sen bir de ekşiyi gör)
devamını gör...
fakir büyümenin insanda yarattığı kalıcı alışkanlıklar
cevrenizde parası olan özenti insanlara bakarsanız fakir büyümenin insan uzerindeki etkilerini çok rahat görebilirsiniz.
devamını gör...
süngerbob'da patrick'in geçimini nasıl sağladığı sorunsalı
bikini bottom belediyesinde kadrolu çalışan olarak görünüyor ve hiç işe gitmeden maaş alıyor.
devamını gör...
güzellik algısı

*iç güzellik algımız, fiziken üstün bir güzellik taşımayan kadınlarda canayakın bir yön aramak iken, dış güzellik algımız ise orantılı ve estetik yüz hatlarına sahip kadınları çekici bulmaktır.
*estetik olana bağlanmak dürtüsel iken, estetik olmayanla kurulan bağ iletişime ve paylaşıma dayanır.
*güzel birine bağlanmak için onu tanımaya gerek yoktur, sadece bir resim dahi aklınızı başınızdan almaya yeter.
*estetik açıdan çekici olmayan biriyle, iletişim kurmadan ve ortak paydalar bulmadan bağ kurmak çok zordur.
*eğer güzel veya yakışıklıysanız çekici olmak için ekstra bir özelliğe ihtiyaç duymazsınız. güzelliğin yetersiz kaldığı yerde daha güzel olmak, en güzel olmak için rekabete girilmiş demektir. eğer başka bir yeteneğiniz yoksa güzel olmanıza rağmen daha çok makyaj yapmaya, süslü kıyafetlere ve kişisel bakıma yüklenirsiniz.
*eğer çekici bir güzelliğe sahip değilseniz dikkat çekmek için farklı yetenekler geliştirmeye yönelirsiniz. eğer fiziksel estetiğiniz sönükse bir şekilde ben buradayım demek için başka bir yönteme ihtiyaç duyarız.
peki neden?
*hayvanlar aleminde de bu durumun aynısını görebiliriz. çiftleşme dürtüsüyle kur yapan erkekler ve dişiler bir şeyler sergilemek zorundadırlar. eğer bir dişi çekiciyse ekstra bir şey yapmaya ihtiyacı yoktur ama değilse erkeklerin ilgisini çekmek için sesler çıkarır, danslar eder vs erkeklerde buna karşılık bir şeyler sergiler. bütün bunlar çiftleşmek içindir.
*insanlar alemine baktığımızda güzel kadın doğal bir afrodizyak iken, güzel olmayan kadın cinsel açıdan yeterince uyarıcı bulunmaz. iç güzellik uyarıcı değildir.
*eğer bir yerde iç güzellik mi yoksa dış güzellik mi diye bir soru varsa orda anlaşılması gereken bazı şeyler var demektir.
*kadın erkek ilişkileri tamamen sex üzerine kurulu değildir. bu sorunsalı ortaya çıkaran algı kesinlikle bu sanrıya dayanıyor.
*asıl sorun şu; her gördüğünde seni sadece azdırabilen birini mi istiyorsun yoksa hayatını birlikte geçirebileceğin, anlaşabileceğin birini mi arıyorsun? ilk cümleyi kadınlar için, sana her istediğini alabilecek birini mi istiyorsun, şeklinde değiştirebiliriz.
*iki insanı bir araya getiren şey sadece sex ise yada aşk adı altında sex ise, bu durum ileride bir çok sorunuda beraberinde getirir. çünkü hormonlarınızın kontrolündeyken karşınızdakini sağlıklı bir şekilde tanıma olasılığınız çok düşüktür.
*insanlar, hayvanlar gibi hayatlarını yiyip içip çiftleşmekle geçirmezler, sosyal varlıklardırlar aynı zamanda. birbirileriyle anlaşamadıklarında hayatı birbirilerine zehir edebilirler.
*hayatınızı birlikte geçirmek istediğiniz bir insanda aramanız gereken özellik iç veya dış güzelliği değil, ne kadar çirkinleşebileceği olmalıdır.
*önemli olan bir insanın öfkelendiğinde kendine ne kadar hakim olabildiği, sevdiği zaman ne kadar dengeli davranabildiği, ne kadar hırslı, ne kadar irade sahibi, ne kadar baskıcı olduğuyla ilgili bir fikriniz olmalı. güzel dediğiniz kadın, en ufak bir sorun karşısında size ihanet edebilir, içi güzel dediğiniz kadın sizden faydalanmaya çalışabilir. iç veya dış güzelliklerin hepsi yanıltıcı veya göstermelik olabilir.
*ideal olan tutum ise herkese bir şans tanıyıp, karşınızdaki insanı tanımaya çalışmaktır. insanlardan emin olmak için körükörüne güvenmek yerine onları küçük testlere tabi tutmanız size çok yardımcı olacaktır.
*her insanın kendine göre zaafları ve kusurları illaki vardır bunları keşfedip, artılarını eksilerini değerlendirip vardığınız sonucu kabullenmeden sağlıklı bir ilişki kuramazsınız.
*eğer seçim yapmak konusunda kontrollü davranmayı istiyorsanız en ince detayına kadar düşünmelisiniz. eğer dürtülerinize güvenecekseniz de en başından iç mi, dış mı diye sorgulamayacak her şeyi akışına bırakıp sonuçlarınada katlanacaksınız.
devamını gör...
gözün kenarını öpmek vs dudak kenarını öpmek
doymalara doyamadığım versus. sağ sol kroşe.. dudak kenarı 1-0 önde.
devamını gör...
öz güveni yüksek çocuk yetiştirmenin incelikleri
çocuk önce o ailede, o evde, bir "yer" inin olduğu, ihtiyaçlarının karşılanacağı, ve bunları onun "hak" kı olduğu için aldığını, bilecek, hissedecek.. şüphe duymayacak..
(anne babanın "verdiği" şeyleri telafuz etmesi çok sağlıksız, bence ahlaksız birşeydir, zaten çocuğun hakkıdır, o verilenler, çocuklar borçlu hissettirilmemelidir.. )
çocuğun "herşeyi" düşünmeye, fikrini söylemeye,,"sormaya" hakkı olduğunu, ona cevap vererek, bilgi vererek, anlamasını sağlayarak, gösterilmeli, hissettirilmeli.. yaşatılmalı.. aynı şekilde kendine ait alanın da onun hakkı olduğu, ve oraya onun izni dışında girilmeyeceğindende emin olmalı
çocuk varlığının görülür, ev halkı içinde +1 olarak eklenmiş, sayılan, değeri olan birşey olduğunu, hiçbirşey vermeden, ileride vermesi gerektiği ima edilmeden, zaten var olmakla hak ettiği, ve "hakettiğin" için, "bunlar senin hakkın" diyerek verilmiş imkanlarla büyüyor olmalı
bu imkanlar için çekilen sıkıntıları, istemeyerek yapılan mesaiyi "verilen" emeği anlatan anne baba da, çocuk yüzünden mutsuz olduğu mesajını, isteyerek/istemeyerek "verdiğini" bu durumdan memnun olmadıklarını, çocuğunun ihtiyacları için çalışmak zorunda kaldığını, yapılanların anne baba oldukları için değilde, isteyerek değilde, bir karşılığı olduğunu bilerek yaptıklarını, ve tabi bir beklentilerinin olduğunu da yerleştiriyorlar çocuğun kafasına bence..
komşumuzun 3. çocuğu olacak, tabiki önce diğer çocuklarla konuşulmadan.. varolan iki erkek çocuktan büyüğü demişki, 10 yaşında kendisi, üzülmüş filan, hatta ağlamış galiba, "ben şimdi babama birşey olursa bir kişiye daha nasıl bakacağım, ona birşey olursa hepinize benim bakmam lazım" demiş..
bu bakmak işi var ya..
yani çocuk ona bakıldığını düşünüyor, ona bakılmasının bir karşılığı olduğu öğretilmiş maşşallah, onu anlamış o güne kadar duyduklarından, karşılığını düşünmüş filan, borçlu hissediyor, onu nasıl yapacağının derdine düşmüş, yani annesini babasını kendine güvenen, kendine yetebilen, hayatını sürdürebilen birileri olarak tanımamış, ona ihtiyaç duyulacağı kesin ve o yükü bugünden taşımaya başlamış..
bilmiyorum bana normal gelmedi, 10 yaşındaki çocuğun bu yükle yaşıyor olduğunu böyle öğrenmek.. ama annesi çok duygulanmış... te allahım ya...
yıl olmuş 2020 dikkatinizi çekerim, evlerinde çocuklar için 1 oda var, her türlü teknolojik imkan var ama faydalı birşeye kullanacak zihniyet yok, vizyon zaten o apayrı bir konu...
varlığına "hakkı olduğu çin" saygı duyularak büyüyen çocuk, neye hakkı olduğunu, "görmüşse" öğrenmişse, haklarını rahatca almış ve kullanmışsa, başkalarının haklarınıda tanıyor, çalışınca o maaşı hakettiğininde farkında oluyor, yada zaten hakkettiği herhangi bir şey verildiğinde, hiçbirşey hakettiğini düşünmeyen insanlar gibi, aşırı teşekkür edip, sanki yaptığının bir değeri yokmuş gibi, ezik davranmıyor, işte bu özgüven buradan geliyor bence..
çocukken hiçbir hakkı karşılıksız verilmemiş biri, büyüyünce de hiçbirşey haketmediğini zannediyor, istemeyi bilmiyor, çünkü hiçbir hakkını görmemiş verilmemiş, zaten hakkı olduğu için verilmemiş hiçbirşey.. "
bunu sana ben veriyorum" ben "verdim" şu, şu kadar ediyor, bunun değeri bu kadar, bu kadarlık yere gönderdim diyerek veriliyor..
bir hesap bir muhasebe var, hesaplar çocuğa yansıtılmış.. işte bu yüzdendir, 50 yaşına gelmiş orda burada birşeyi başarsa bile buna inanamayan onu bile annesine veren güya hediye eden insanları görüyoruz, "niye sen almıyorsun kardeşim, niye kendine almıyorsun, karşılığında verdiğin senin emeğin, ödülüde senin hakkın" çünkü ödenmekle bitmeyen bir borcu var sanıyor" çünkü borçlu hissettirilmiş..
tabi kendi imkanlarını, şahsi ihtiyaçlarından vazgeçerek önceliği çocuğu olmuş ve çocuğuna kullanmış ve bunu yüzüne vurmamış anne babaları ayırıyorum..
(bihter ziyagilin meşhur "tabi siz... diye başlayam, uzun cümlesi gibi oldu :) bunlar özü iyi olan insanlar, hem çocuklarına hem çevrelerine karşı, heryerde iyiliği tercih eden insanlar..
ama imkanı olupta çocuğuna kullanmayan, kullandıklarınında, maddi karşılığını sürekli telafuz eden, ima eden, anne baba, çıkarcıdır, oportünisttir, bencildir, onlar heryerde öyledir, ve öyle herşeyde travmalar yüzünden olmuyor, bildiğin kötü olduğu için oluyor, anne baba olunca ne yaparsa yapsın o artık iyidir diye birşeyde yok bence, çocukları üzerinde psikolojik olarak egosunu tatmin etmek de sömürmektir, ben anneyim ben babayım diyerek, her istediklerinde susturmak kısıtlamak da haksız güç kullanmaktır, ve herşey cahillik de değildir, bazı şeyler "kötülük"tür...
birde, çocuğuna tapan her istediğini yapanlar var, onlarda çocuğa hak etmesede istediği herşeyi almayı/ alabileceğini öğretiyor, halbuki kendiside yapmak zorunda değil ama sevgisini gösterdiğini sanıyor, çook yakınımda bir örnek var çocukluk arkadaşım ve oğlu, resmen maymun ediyor annesini, çocukta zorba (yaşı 6), kalk diyor annesine vitrinde ne istediğimi bul, kadın tek tek veriyor, çocuk o arada boğulurcasına ağlıyor, çığlık atıyor, bir yandanda söylemiycem sen bulucaksın diyor.. anne tek tek o vitrindekileri eline alıp soruyor, bu bitince anne devam ediyor şimdi ne istiyorsun (şimdi haketmediğin ne istiyorsun? hakkın olmayan neyi alacaksın? neyi emredeksin? yaptıracaksın?) ben gittiğimde banada ordan kalk ben oturucam filan diyor, annesi babası diyorki istediğini yap nolur.. gerisini anlatmayım..
benim çocuğum yok bu arada.
bilinçli olarak çocuksuz olmak kararımdan sebep, yok. iyikide bugüne kadar olmamış, bunlar bugün bu yaşta (42) üzerine çok düşündüğüm için, kendi yaşadığım sorunları araştırırken farkettiğim şeyler, herşey bencil insanlardan duyduğum rahatsızlıkla başladı aslında, nasıl oluyorda diyordum herşeyi kendine hak görüyor, hakkı olmadığını bile bile istiyor birde, ve çekinmiyorda, haksızlık olduğunu biliyordur diyordum, sorun haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olmayan insanlar, herşeyi kendine hak gören insanlar.. (bakınız rte)
özgüven değil bu, özgüvenin altı dolu olur, adil olur, hani karizmatik dediğimiz insanlar var ya, hani çok yakışıklıda değil, ultra güzelde değil ama çok karizmatik deriz, empatiymiş bu insanların ortak özelliklerinden biri, empatid ve adaletle ilgilidir, bence bu insanlardaki özgüven de farkındalıklarından geliyor..
inşallah sonuna kadar okumuş ve beni anlamışsınızdır .
(anne babanın "verdiği" şeyleri telafuz etmesi çok sağlıksız, bence ahlaksız birşeydir, zaten çocuğun hakkıdır, o verilenler, çocuklar borçlu hissettirilmemelidir.. )
çocuğun "herşeyi" düşünmeye, fikrini söylemeye,,"sormaya" hakkı olduğunu, ona cevap vererek, bilgi vererek, anlamasını sağlayarak, gösterilmeli, hissettirilmeli.. yaşatılmalı.. aynı şekilde kendine ait alanın da onun hakkı olduğu, ve oraya onun izni dışında girilmeyeceğindende emin olmalı
çocuk varlığının görülür, ev halkı içinde +1 olarak eklenmiş, sayılan, değeri olan birşey olduğunu, hiçbirşey vermeden, ileride vermesi gerektiği ima edilmeden, zaten var olmakla hak ettiği, ve "hakettiğin" için, "bunlar senin hakkın" diyerek verilmiş imkanlarla büyüyor olmalı
bu imkanlar için çekilen sıkıntıları, istemeyerek yapılan mesaiyi "verilen" emeği anlatan anne baba da, çocuk yüzünden mutsuz olduğu mesajını, isteyerek/istemeyerek "verdiğini" bu durumdan memnun olmadıklarını, çocuğunun ihtiyacları için çalışmak zorunda kaldığını, yapılanların anne baba oldukları için değilde, isteyerek değilde, bir karşılığı olduğunu bilerek yaptıklarını, ve tabi bir beklentilerinin olduğunu da yerleştiriyorlar çocuğun kafasına bence..
komşumuzun 3. çocuğu olacak, tabiki önce diğer çocuklarla konuşulmadan.. varolan iki erkek çocuktan büyüğü demişki, 10 yaşında kendisi, üzülmüş filan, hatta ağlamış galiba, "ben şimdi babama birşey olursa bir kişiye daha nasıl bakacağım, ona birşey olursa hepinize benim bakmam lazım" demiş..
bu bakmak işi var ya..
yani çocuk ona bakıldığını düşünüyor, ona bakılmasının bir karşılığı olduğu öğretilmiş maşşallah, onu anlamış o güne kadar duyduklarından, karşılığını düşünmüş filan, borçlu hissediyor, onu nasıl yapacağının derdine düşmüş, yani annesini babasını kendine güvenen, kendine yetebilen, hayatını sürdürebilen birileri olarak tanımamış, ona ihtiyaç duyulacağı kesin ve o yükü bugünden taşımaya başlamış..
bilmiyorum bana normal gelmedi, 10 yaşındaki çocuğun bu yükle yaşıyor olduğunu böyle öğrenmek.. ama annesi çok duygulanmış... te allahım ya...
yıl olmuş 2020 dikkatinizi çekerim, evlerinde çocuklar için 1 oda var, her türlü teknolojik imkan var ama faydalı birşeye kullanacak zihniyet yok, vizyon zaten o apayrı bir konu...
varlığına "hakkı olduğu çin" saygı duyularak büyüyen çocuk, neye hakkı olduğunu, "görmüşse" öğrenmişse, haklarını rahatca almış ve kullanmışsa, başkalarının haklarınıda tanıyor, çalışınca o maaşı hakettiğininde farkında oluyor, yada zaten hakkettiği herhangi bir şey verildiğinde, hiçbirşey hakettiğini düşünmeyen insanlar gibi, aşırı teşekkür edip, sanki yaptığının bir değeri yokmuş gibi, ezik davranmıyor, işte bu özgüven buradan geliyor bence..
çocukken hiçbir hakkı karşılıksız verilmemiş biri, büyüyünce de hiçbirşey haketmediğini zannediyor, istemeyi bilmiyor, çünkü hiçbir hakkını görmemiş verilmemiş, zaten hakkı olduğu için verilmemiş hiçbirşey.. "
bunu sana ben veriyorum" ben "verdim" şu, şu kadar ediyor, bunun değeri bu kadar, bu kadarlık yere gönderdim diyerek veriliyor..
bir hesap bir muhasebe var, hesaplar çocuğa yansıtılmış.. işte bu yüzdendir, 50 yaşına gelmiş orda burada birşeyi başarsa bile buna inanamayan onu bile annesine veren güya hediye eden insanları görüyoruz, "niye sen almıyorsun kardeşim, niye kendine almıyorsun, karşılığında verdiğin senin emeğin, ödülüde senin hakkın" çünkü ödenmekle bitmeyen bir borcu var sanıyor" çünkü borçlu hissettirilmiş..
tabi kendi imkanlarını, şahsi ihtiyaçlarından vazgeçerek önceliği çocuğu olmuş ve çocuğuna kullanmış ve bunu yüzüne vurmamış anne babaları ayırıyorum..
(bihter ziyagilin meşhur "tabi siz... diye başlayam, uzun cümlesi gibi oldu :) bunlar özü iyi olan insanlar, hem çocuklarına hem çevrelerine karşı, heryerde iyiliği tercih eden insanlar..
ama imkanı olupta çocuğuna kullanmayan, kullandıklarınında, maddi karşılığını sürekli telafuz eden, ima eden, anne baba, çıkarcıdır, oportünisttir, bencildir, onlar heryerde öyledir, ve öyle herşeyde travmalar yüzünden olmuyor, bildiğin kötü olduğu için oluyor, anne baba olunca ne yaparsa yapsın o artık iyidir diye birşeyde yok bence, çocukları üzerinde psikolojik olarak egosunu tatmin etmek de sömürmektir, ben anneyim ben babayım diyerek, her istediklerinde susturmak kısıtlamak da haksız güç kullanmaktır, ve herşey cahillik de değildir, bazı şeyler "kötülük"tür...
birde, çocuğuna tapan her istediğini yapanlar var, onlarda çocuğa hak etmesede istediği herşeyi almayı/ alabileceğini öğretiyor, halbuki kendiside yapmak zorunda değil ama sevgisini gösterdiğini sanıyor, çook yakınımda bir örnek var çocukluk arkadaşım ve oğlu, resmen maymun ediyor annesini, çocukta zorba (yaşı 6), kalk diyor annesine vitrinde ne istediğimi bul, kadın tek tek veriyor, çocuk o arada boğulurcasına ağlıyor, çığlık atıyor, bir yandanda söylemiycem sen bulucaksın diyor.. anne tek tek o vitrindekileri eline alıp soruyor, bu bitince anne devam ediyor şimdi ne istiyorsun (şimdi haketmediğin ne istiyorsun? hakkın olmayan neyi alacaksın? neyi emredeksin? yaptıracaksın?) ben gittiğimde banada ordan kalk ben oturucam filan diyor, annesi babası diyorki istediğini yap nolur.. gerisini anlatmayım..
benim çocuğum yok bu arada.
bilinçli olarak çocuksuz olmak kararımdan sebep, yok. iyikide bugüne kadar olmamış, bunlar bugün bu yaşta (42) üzerine çok düşündüğüm için, kendi yaşadığım sorunları araştırırken farkettiğim şeyler, herşey bencil insanlardan duyduğum rahatsızlıkla başladı aslında, nasıl oluyorda diyordum herşeyi kendine hak görüyor, hakkı olmadığını bile bile istiyor birde, ve çekinmiyorda, haksızlık olduğunu biliyordur diyordum, sorun haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olmayan insanlar, herşeyi kendine hak gören insanlar.. (bakınız rte)
özgüven değil bu, özgüvenin altı dolu olur, adil olur, hani karizmatik dediğimiz insanlar var ya, hani çok yakışıklıda değil, ultra güzelde değil ama çok karizmatik deriz, empatiymiş bu insanların ortak özelliklerinden biri, empatid ve adaletle ilgilidir, bence bu insanlardaki özgüven de farkındalıklarından geliyor..
inşallah sonuna kadar okumuş ve beni anlamışsınızdır .
devamını gör...
dissosiyatif füg
dissosiyatif amnezidekinden daha yoğun bellek kayıpları bulunmaktadır. kişi bir anda yaşadığı hayatı bırakıp başka bir kimlik benimser. bu yeni kimlik üstlenme çok ayrıntılı olabilir. yeni bir isim, yeni bir iş, yeni bir evin yanı sıra yeni kişisel özellikler de edinilebilir; ancak kişi genel olarak geçmişini hatırlayamamasını sorgulamaz. genelde füg süreleri kısadır. çoğu zaman sosyal temas azdır ya da hiç yoktur.
devamını gör...
koyduğun yerdedir
bulamadığın herhangi bir eşyanı bir hevesle aynı ortamı paylaştığın başka bir canlıya sorduğunda alacağın beyin yakan cevaptır.
evliyseniz eşinizden, aileyle yaşıyorsanız ebeveynlerden, ev arkadaşınızla beraber kalıyorsanız ondan duyarsınız bu kültürel mirası.
evliyseniz eşinizden, aileyle yaşıyorsanız ebeveynlerden, ev arkadaşınızla beraber kalıyorsanız ondan duyarsınız bu kültürel mirası.
devamını gör...
vahşi güzel
2001 yılında akşam vakti kanal d tarafından yayınlanan dizi. dizinin ismi her ne kadar vahşi güzel olsa da biz onu milagros olarak söyledik hep.
ana karakterleri milagros(natalia oreiro) ve ivo di carlo (facundo arana) canlandırmıştır. arjantin menşeli dizi 80 ülkede yayınlanmıştır.
dizide evin mutfağında görev yapan kadının adı sokorro'dur.
aslında şarkıcı olan natalia oreiro'nun süper danslar ve cüretkar pozlar verdiği jenerik klibini ise her diziden önce hiç atlamadan izledik. buradan
ana karakterleri milagros(natalia oreiro) ve ivo di carlo (facundo arana) canlandırmıştır. arjantin menşeli dizi 80 ülkede yayınlanmıştır.
dizide evin mutfağında görev yapan kadının adı sokorro'dur.
aslında şarkıcı olan natalia oreiro'nun süper danslar ve cüretkar pozlar verdiği jenerik klibini ise her diziden önce hiç atlamadan izledik. buradan
devamını gör...
yazarların yaşadığı paranormal olaylar
tek başıma yaşadığım ara evde eşyaların yeri değişiyor, bazı eşyalarım kayboluyor, arada gölgeler gözüküyor ve ışıklar açılıp kapanıyordu. bir süre sonra çevremdekiler psikolojik sorunlarım olduğunu düşünmeye başladı. o evden taşındıktan bir süre sonra şans eseri oraya benden sonra taşınan kişiyle tanıştık. ev güzel ama bazen tuhaf şeyler oluyor, korkmaya başladım artık demişti.
devamını gör...