atatürk'e hakaretten ceza alan akademisyenin bunu şeref madalyası olarak görmesi
bu arkadaş lord eddard stark nickli ruh hastası arkadaş değil miydi ?
hiç şaşırmadım.
hiç şaşırmadım.
devamını gör...
an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
tavşanımı seviyorum, sizlere selamı var.
devamını gör...
oblivion
tron efsanesi, top gun: maverick gibi filmlere de yönetmenlik yapmış, yapmakta olan joseph kosinski'nin bilimkurgu filmi. tom cruise, morgan freeman, andrea riseborough, olga kurylenko, nikolaj coster-waldau gibi tanıdık simalar gördüğümüz film:
bir uzaylı istilasına uğramış dünya modeli üzerinde ilerliyor. apokaliptik tanımı uygun olabilir fakat öyle yıkılmış, mahvolmuş şehirlerden çok düzlükler içinde geçiyor filmimiz. bazı yıkık dökük harabeler olsa da gördüğümüz kadarıyla şehirler dümdüz edilmiş ve insanlık başka bir gezegene yolculuk yapma fikrini benimsemiş. çünkü istilacı uzaylılar ile yapılan savaş kazanılmasına rağmen dünya kaybedilmiş. film konu itibari ile güzel olduğu kadar ilginç bir şekilde ilerlemesi ile de dikkat çekiyor. biraz yavaş ilerliyor gibi gelse de filmin yarılarına doğru merak duygunuzun dürtüldüğünü anlıyorsunuz. kim? nerede? neresi? nasıl??
filmi sakin bir kafa ile ve dikkatle izlemeniz gerektiğini düşünüyorum çünkü gerçekten güzel bir şekilde oturtulmuş bir akış var filmde. sonlara doğru her şey yerli yerine oturuyor.
filmden çıkacak sonuçlardan biri de tabii ki tom cruise'un bu tür filmlere çok iyi gittiği. yarının sınırında filmi de benzer bir konseptin çok çok farklı bir yol izlenmiş hali idi. ilgililere bu filmle (oblivion) birlikte o da önerilir.
bir uzaylı istilasına uğramış dünya modeli üzerinde ilerliyor. apokaliptik tanımı uygun olabilir fakat öyle yıkılmış, mahvolmuş şehirlerden çok düzlükler içinde geçiyor filmimiz. bazı yıkık dökük harabeler olsa da gördüğümüz kadarıyla şehirler dümdüz edilmiş ve insanlık başka bir gezegene yolculuk yapma fikrini benimsemiş. çünkü istilacı uzaylılar ile yapılan savaş kazanılmasına rağmen dünya kaybedilmiş. film konu itibari ile güzel olduğu kadar ilginç bir şekilde ilerlemesi ile de dikkat çekiyor. biraz yavaş ilerliyor gibi gelse de filmin yarılarına doğru merak duygunuzun dürtüldüğünü anlıyorsunuz. kim? nerede? neresi? nasıl??
filmi sakin bir kafa ile ve dikkatle izlemeniz gerektiğini düşünüyorum çünkü gerçekten güzel bir şekilde oturtulmuş bir akış var filmde. sonlara doğru her şey yerli yerine oturuyor.
filmden çıkacak sonuçlardan biri de tabii ki tom cruise'un bu tür filmlere çok iyi gittiği. yarının sınırında filmi de benzer bir konseptin çok çok farklı bir yol izlenmiş hali idi. ilgililere bu filmle (oblivion) birlikte o da önerilir.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın yazarlar, güzel tanımlar yazmayı, bol beğeni ve fav. atmayı unutmadığınız bir gün olsun. okuyunuz, birikiniz sonra gelip buraya kusunuz efenim.
devamını gör...
böyle buyurdu zerdüşt
(bkz: böyle söyledi zerdüşt)
friedrich nietzsche'nin übermensch'a (üstinsan) ulaşma çabasında bizlere gösterdiği yol haritasıdır. nietzsche aslında tanrıyı öldürmez, aksine çağdaşının ruhunda onu ölü bulur. onun yerine koyduğu şey ise üstinsandır. sadece en dibe inecek cesareti olanların en yukarı çıkabileceğini idda eder. herkes için ve hiç kimse için bir kitap.
- zerdüşt yalnız kaldığında şöyle söyledi yüreğine: " olacak iş mi bu? bu yaşlı ermiş, ormanında henüz duymamış tanrının öldüğünü,"... sy 6
- şimdiye dek tüm varlıklar kendilerinden üstün bir şey yarattılar: ama siz bu büyük taşkının cezri olmak ve insanı aşmak yerine hayvana geri dönmek mi istiyorsunuz? sy 6
- nedir yapabildiğiniz en büyük şey ? büyük aşağılamanın saatidir. mutluluğunuzdan bile tiksindiğiniz saat, aynı şekilde aklınızdan ve erdeminizden.
"ne önemi var ki benim mutluluğumun ? yoksulluktan, pislikten ve sefil bir huzurdan ibarettir o. oysa benim mutluluğum, varoluşun kendisini haklı çıkarmalı!" dediğiniz vakit
" ne önemi var ki benim aklımın? bir aslanın yiyeceğini araması gibi arıyor mu ki bilgiyi? yoksulluktan, pislikten, sefil bir huzurdan başka bir şey değildir o!" dediğiniz vakit.
"ne önemi var ki benim erdemimin? henüz öfkelendirmedi beni. ne kadar usandım kendi iyimden ve kötümden. yoksulluktan, pislikten, sefil bir huzurdan başka bir şey değildir bütün bunlar!" dediğiniz vakit.
" ne önemi var ki benim adaletimin? bakıyorum da, ne közüm ben, ne de kömür. oysa köz ve kömürdür adil olan!" dediğiniz vakit
" ne önemi var ki benim merhametimin! merhamet, insanları sevenin gerileceği çarmıh değil midir? oysa benim merhametim çarmıha germe değildir!" dediğiniz vakit.
hiç böyle konuştunuz mu ? hiç böyle haykırdınız mı? ah, bir kez duysaydım böyle haykırdığınızı!
günahınız değil-kanaatkarlığınız haykırıyor göklere, günah işlerken bile cimri oluşunuz haykırıyor göklere!
peki, sizi diliyle yalayacak yıldırım nerede? sizi aşılayacak çılgınlık nerede?
bakın üstinsanı öğretiyorum size: işte bu yıldırımdır o, bu çılgınlıktır o! sy 7-8
- " şerefim üzerine dostum," diye yanıtladı zerdüşt, " sözünü ettiklerinin hiçbiri yok: ne şeytan var, ne de cehennem. ruhun bedeninden önce ölmüş olacak, hiç korkma artık!"
adam kuşkulu gözlerle baktı." eğer hakikati söylüyorsan," dedi sonra," hiçbir şey yitiriyor sayılmam yaşamımı yitirmekle. dayak ve birkaç lokma yiyecekle dans etmeyi öğrenen bir hayvandan daha fazlası değilim ben." sy 13
- bak şu iyilere ve adilere! kimden nefret ederler en çok? onların değer levhalarını yere çalandan, parçalayandan, yasaları çiğneyenden:- oysaki yaratandır o. sy17
- onların bilgeliği şu: iyi uyumak ve iyi uyanık olmak. yaşamın bir anlamı olmasaydı da anlamsızlığı seçmek zorunda kalsaydım eğer, anlamsızlıkların arasında en iyi seçenek bu olurdu doğrusu. insanlar bir zamanlar erdem öğretmenleri ararken, aslında aradıkları neydi, şimdi anlıyorum açıkça. iyi bir uyku ve üstüne afyonlu erdemlermiş aradıkları. tüm bu övülen kürsü bilgelerinin gözünde bilgelik düş görülmeyen bir uykuydu: yaşamın daha iyi bir anlamını bilmiyorlardı. sy 23
- böyle hayaletlere inanmak artık acı verir bana, bir eziyet olur iyileşene: artık bana acı verir ve beni küçük düşürür. böyle söylüyorum öte dünyacılara. acı ve yeteneksizlik- buydu tüm ötedünyacıları yaratan; ve mutluluğun o kısa cinneti, sadece en çok acı çekenlerin yaşadığı. bir sıçrayışta, bir ölüm sıçrayışıyla, sona ulaşmak isteyen yorgunluk, yoksul ve cahil bir yorgunluk, daha fazlasını istemek bile istemeyen o yarattı tüm tanrıları ve ötedünyaları. inan bana kardeşlerim! bedendi bedenden ümidi kesen - baştan çıkmış tinin parmaklarıyla yokladı son duvarları. inan bana kardeşlerim! bedendi yeryüzünden ümidi kesen - varlığın karnının kendisine seslendiğini duydu. bunun üzerine başını son duvarlardan öteye uzatmak istedi- sadece başını da değil- " öbür dünyaya " geçmek istedi. ne ki insanlardan iyi gizlenmiştir " öbür dünya" , insansızlaştırılmış ve insanlıktan çıkarılmış, göksel bir hiç olan o dünya; ve varlığın karnı asla konuşmaz insanla, meğer ki kendisi de insan olmaya! sy 25
- iyi bir dava, savaşı bile kutsallaştırandır diyorsunuz öyle mi? bende diyorum ki size: iyi bir savaş her davayı kutsallaştırır. sy 41
- devlet tüm soğuk canavarların en soğuğudur. soğuktur söylediği yalanlar da; ve şu yalan dökülür dudaklarından: " ben, devlet, halkın ta kendisiydim." yalandır bu! yaratıcılardı halkları yaratanlar ve onların üzerlerine birer inanç ve sevgi astılar: böylece, hizmet ettiler yaşama. birçokları için tuzaklar kuranlar ve bu tuzağı devlet diye adlandıranlar yok edicilerdir: bir kılıç ve yüzlerce hırs asarlar onların üzerine. nerede hala halk varsa, orada anlaşılmaz devlet ve uğursuzluk gözüyle bakılır ona, törelere ve yasalara yönelik bir günah olarak nefret edilir ondan. sy 43
- devlet diyorum, herkesin, iyilerin ve kötülerin zehir içtiği o yere: devlet, herkesin iyilerin ve kötülerin kendini kaybettiği yer: devlet herkesin yavaş yavaş intihar etmesine - "yaşam" adı verilen yer. sy 44
- bir köle misin? o halde bir dost olamazsın. bir tiran mısın? o halde dostların olamaz. çok uzun süredir bir köle ve bir tiran gizliydi kadında. bu yüzden kadın henüz yatkın değildir dostluğa: sadece aşkı bilir o. sy 51
- kendini yakmak istemelisin kendi ateşinde: nasıl yeniden doğmak isteyebilirsin ki önce kül olmadan? sy 59
- ahlakı yok edenler benim gözümde iyiler ve adillerdir: ahlak içermez benim öyküm. bir düşmanınız varsa, iyilikle karşılık vermeyin onun kötülüğüne: çünkü bu tavrınız onu utandırır. aksine ; onun da size iyi bir şey yapmış olduğunu kanıtlayın. utandıracağınıza öfkelenin! ve birisi size küfür ettiğinde hoşuma gitmez onun için dua etmeniz. siz de küfür edin biraz, daha iyi ! size büyük bir haksızlık yapıldığında derhal beş küçük haksızlık da siz yapın! korkunçtur haksızlığın altında yalnız ezileni görmek. bunu biliyor muydunuz? haksızlığı bölüşmek, haklılığı yarılamak demektir. ve ancak taşıyabilen almalı haksızlığı üzerine! küçük bir intikam daha insancadır hiç intikam alınmamasından. ve ceza, çiğneyip geçenler için bir hak ve bir onur olmadıkça, hoşlanmıyorum sizin cezanızdan da! haklılığını korumaktansa, kendini haksız görmek daha asildir, özellikle de haklı olunduğunda. ancak, yeterince zengin olmak gerekir bunun için.
- saygı duyuyorsunuz bana; ya günün birinde değişirse saygınız? dikkat edin de bir heykel devrilmesin üstünüze! zerdüşt'e inandığınızı söylüyorsunuz, öyle mi? ne önemi var ki zerdüşt'ün? siz benim müminlerimsiniz: ama ne önemi var ki, tüm müminlerin? henüz kendinizi aramamıştınız: bu sırada beni buldunuz. böyle yapar tüm müminler; bu yüzden değersizdir tüm inanışlar.
şimdi beni kaybetmenizi ve kendinizi bulmanızı istiyorum sizden; ancak hepiniz beni yadsıdığınızda yeniden döneceğim aranıza. sahiden, kardeşlerim, o zaman başka gözlerle arayacağım kaybolan çocuklarımı; başka bir sevgiyle seveceğim o zaman sizi. ve bir kez daha dostlarım olacaksınız benim; bir umudun çocukları olacaksınız: o zaman büyük öğle vaktini sizinle birlikte kutlamak için üçüncü kez aranızda olacağım. bu büyük öğle vaktinde, hayvan ile üstinsan arasındaki yolunun ortasında yer alır insan ve akşama giden yolunda en büyük umudunu kutlar: çünkü yeni bir sabaha giden yoldur bu. işte o zaman, batmakta olan kendini kutsayacaktır, öteye geçendir diye; ve bilgisinin güneşi tam tepededir o zaman.
"tüm tanrılar öldü: şimdi üstinsanın yaşamasını istiyoruz" - bu olsun büyük öğlede son dileğimiz! böyle buyurdu zerdüşt sy 73
- büyük iyilikler şükran borcu değil, intikam duygusu yaratırlar; ve küçük bir iyilik unutulmadığında kurt gibi kemirmeye başlar iyilik görenin içini. sy 84
- sonunda kendilerine karşı sahteleşene dek, güçlü sözlere, göstermelik erdemlere, parıltılı sahte başarılara bürünmüş bu şaşılar, bu gizlenmiş kurt yenikleri. çok dikkatli olun onlara karşı, ey siz daha yüce insanlar! çünkü dürüstlükten daha değerli ve daha az bulunur bir şey yoktur bugün benim gözümde. günümüz ayaktakımının günü değil mi ? ama ayaktakımı bilmez neyin büyük, neyin küçük, neyin doğru ve neyin dürüst olduğunu; masum bir eğrilik içindedir o: hep yalan söyler. sy 294
friedrich nietzsche'nin übermensch'a (üstinsan) ulaşma çabasında bizlere gösterdiği yol haritasıdır. nietzsche aslında tanrıyı öldürmez, aksine çağdaşının ruhunda onu ölü bulur. onun yerine koyduğu şey ise üstinsandır. sadece en dibe inecek cesareti olanların en yukarı çıkabileceğini idda eder. herkes için ve hiç kimse için bir kitap.
- zerdüşt yalnız kaldığında şöyle söyledi yüreğine: " olacak iş mi bu? bu yaşlı ermiş, ormanında henüz duymamış tanrının öldüğünü,"... sy 6
- şimdiye dek tüm varlıklar kendilerinden üstün bir şey yarattılar: ama siz bu büyük taşkının cezri olmak ve insanı aşmak yerine hayvana geri dönmek mi istiyorsunuz? sy 6
- nedir yapabildiğiniz en büyük şey ? büyük aşağılamanın saatidir. mutluluğunuzdan bile tiksindiğiniz saat, aynı şekilde aklınızdan ve erdeminizden.
"ne önemi var ki benim mutluluğumun ? yoksulluktan, pislikten ve sefil bir huzurdan ibarettir o. oysa benim mutluluğum, varoluşun kendisini haklı çıkarmalı!" dediğiniz vakit
" ne önemi var ki benim aklımın? bir aslanın yiyeceğini araması gibi arıyor mu ki bilgiyi? yoksulluktan, pislikten, sefil bir huzurdan başka bir şey değildir o!" dediğiniz vakit.
"ne önemi var ki benim erdemimin? henüz öfkelendirmedi beni. ne kadar usandım kendi iyimden ve kötümden. yoksulluktan, pislikten, sefil bir huzurdan başka bir şey değildir bütün bunlar!" dediğiniz vakit.
" ne önemi var ki benim adaletimin? bakıyorum da, ne közüm ben, ne de kömür. oysa köz ve kömürdür adil olan!" dediğiniz vakit
" ne önemi var ki benim merhametimin! merhamet, insanları sevenin gerileceği çarmıh değil midir? oysa benim merhametim çarmıha germe değildir!" dediğiniz vakit.
hiç böyle konuştunuz mu ? hiç böyle haykırdınız mı? ah, bir kez duysaydım böyle haykırdığınızı!
günahınız değil-kanaatkarlığınız haykırıyor göklere, günah işlerken bile cimri oluşunuz haykırıyor göklere!
peki, sizi diliyle yalayacak yıldırım nerede? sizi aşılayacak çılgınlık nerede?
bakın üstinsanı öğretiyorum size: işte bu yıldırımdır o, bu çılgınlıktır o! sy 7-8
- " şerefim üzerine dostum," diye yanıtladı zerdüşt, " sözünü ettiklerinin hiçbiri yok: ne şeytan var, ne de cehennem. ruhun bedeninden önce ölmüş olacak, hiç korkma artık!"
adam kuşkulu gözlerle baktı." eğer hakikati söylüyorsan," dedi sonra," hiçbir şey yitiriyor sayılmam yaşamımı yitirmekle. dayak ve birkaç lokma yiyecekle dans etmeyi öğrenen bir hayvandan daha fazlası değilim ben." sy 13
- bak şu iyilere ve adilere! kimden nefret ederler en çok? onların değer levhalarını yere çalandan, parçalayandan, yasaları çiğneyenden:- oysaki yaratandır o. sy17
- onların bilgeliği şu: iyi uyumak ve iyi uyanık olmak. yaşamın bir anlamı olmasaydı da anlamsızlığı seçmek zorunda kalsaydım eğer, anlamsızlıkların arasında en iyi seçenek bu olurdu doğrusu. insanlar bir zamanlar erdem öğretmenleri ararken, aslında aradıkları neydi, şimdi anlıyorum açıkça. iyi bir uyku ve üstüne afyonlu erdemlermiş aradıkları. tüm bu övülen kürsü bilgelerinin gözünde bilgelik düş görülmeyen bir uykuydu: yaşamın daha iyi bir anlamını bilmiyorlardı. sy 23
- böyle hayaletlere inanmak artık acı verir bana, bir eziyet olur iyileşene: artık bana acı verir ve beni küçük düşürür. böyle söylüyorum öte dünyacılara. acı ve yeteneksizlik- buydu tüm ötedünyacıları yaratan; ve mutluluğun o kısa cinneti, sadece en çok acı çekenlerin yaşadığı. bir sıçrayışta, bir ölüm sıçrayışıyla, sona ulaşmak isteyen yorgunluk, yoksul ve cahil bir yorgunluk, daha fazlasını istemek bile istemeyen o yarattı tüm tanrıları ve ötedünyaları. inan bana kardeşlerim! bedendi bedenden ümidi kesen - baştan çıkmış tinin parmaklarıyla yokladı son duvarları. inan bana kardeşlerim! bedendi yeryüzünden ümidi kesen - varlığın karnının kendisine seslendiğini duydu. bunun üzerine başını son duvarlardan öteye uzatmak istedi- sadece başını da değil- " öbür dünyaya " geçmek istedi. ne ki insanlardan iyi gizlenmiştir " öbür dünya" , insansızlaştırılmış ve insanlıktan çıkarılmış, göksel bir hiç olan o dünya; ve varlığın karnı asla konuşmaz insanla, meğer ki kendisi de insan olmaya! sy 25
- iyi bir dava, savaşı bile kutsallaştırandır diyorsunuz öyle mi? bende diyorum ki size: iyi bir savaş her davayı kutsallaştırır. sy 41
- devlet tüm soğuk canavarların en soğuğudur. soğuktur söylediği yalanlar da; ve şu yalan dökülür dudaklarından: " ben, devlet, halkın ta kendisiydim." yalandır bu! yaratıcılardı halkları yaratanlar ve onların üzerlerine birer inanç ve sevgi astılar: böylece, hizmet ettiler yaşama. birçokları için tuzaklar kuranlar ve bu tuzağı devlet diye adlandıranlar yok edicilerdir: bir kılıç ve yüzlerce hırs asarlar onların üzerine. nerede hala halk varsa, orada anlaşılmaz devlet ve uğursuzluk gözüyle bakılır ona, törelere ve yasalara yönelik bir günah olarak nefret edilir ondan. sy 43
- devlet diyorum, herkesin, iyilerin ve kötülerin zehir içtiği o yere: devlet, herkesin iyilerin ve kötülerin kendini kaybettiği yer: devlet herkesin yavaş yavaş intihar etmesine - "yaşam" adı verilen yer. sy 44
- bir köle misin? o halde bir dost olamazsın. bir tiran mısın? o halde dostların olamaz. çok uzun süredir bir köle ve bir tiran gizliydi kadında. bu yüzden kadın henüz yatkın değildir dostluğa: sadece aşkı bilir o. sy 51
- kendini yakmak istemelisin kendi ateşinde: nasıl yeniden doğmak isteyebilirsin ki önce kül olmadan? sy 59
- ahlakı yok edenler benim gözümde iyiler ve adillerdir: ahlak içermez benim öyküm. bir düşmanınız varsa, iyilikle karşılık vermeyin onun kötülüğüne: çünkü bu tavrınız onu utandırır. aksine ; onun da size iyi bir şey yapmış olduğunu kanıtlayın. utandıracağınıza öfkelenin! ve birisi size küfür ettiğinde hoşuma gitmez onun için dua etmeniz. siz de küfür edin biraz, daha iyi ! size büyük bir haksızlık yapıldığında derhal beş küçük haksızlık da siz yapın! korkunçtur haksızlığın altında yalnız ezileni görmek. bunu biliyor muydunuz? haksızlığı bölüşmek, haklılığı yarılamak demektir. ve ancak taşıyabilen almalı haksızlığı üzerine! küçük bir intikam daha insancadır hiç intikam alınmamasından. ve ceza, çiğneyip geçenler için bir hak ve bir onur olmadıkça, hoşlanmıyorum sizin cezanızdan da! haklılığını korumaktansa, kendini haksız görmek daha asildir, özellikle de haklı olunduğunda. ancak, yeterince zengin olmak gerekir bunun için.
- saygı duyuyorsunuz bana; ya günün birinde değişirse saygınız? dikkat edin de bir heykel devrilmesin üstünüze! zerdüşt'e inandığınızı söylüyorsunuz, öyle mi? ne önemi var ki zerdüşt'ün? siz benim müminlerimsiniz: ama ne önemi var ki, tüm müminlerin? henüz kendinizi aramamıştınız: bu sırada beni buldunuz. böyle yapar tüm müminler; bu yüzden değersizdir tüm inanışlar.
şimdi beni kaybetmenizi ve kendinizi bulmanızı istiyorum sizden; ancak hepiniz beni yadsıdığınızda yeniden döneceğim aranıza. sahiden, kardeşlerim, o zaman başka gözlerle arayacağım kaybolan çocuklarımı; başka bir sevgiyle seveceğim o zaman sizi. ve bir kez daha dostlarım olacaksınız benim; bir umudun çocukları olacaksınız: o zaman büyük öğle vaktini sizinle birlikte kutlamak için üçüncü kez aranızda olacağım. bu büyük öğle vaktinde, hayvan ile üstinsan arasındaki yolunun ortasında yer alır insan ve akşama giden yolunda en büyük umudunu kutlar: çünkü yeni bir sabaha giden yoldur bu. işte o zaman, batmakta olan kendini kutsayacaktır, öteye geçendir diye; ve bilgisinin güneşi tam tepededir o zaman.
"tüm tanrılar öldü: şimdi üstinsanın yaşamasını istiyoruz" - bu olsun büyük öğlede son dileğimiz! böyle buyurdu zerdüşt sy 73
- büyük iyilikler şükran borcu değil, intikam duygusu yaratırlar; ve küçük bir iyilik unutulmadığında kurt gibi kemirmeye başlar iyilik görenin içini. sy 84
- sonunda kendilerine karşı sahteleşene dek, güçlü sözlere, göstermelik erdemlere, parıltılı sahte başarılara bürünmüş bu şaşılar, bu gizlenmiş kurt yenikleri. çok dikkatli olun onlara karşı, ey siz daha yüce insanlar! çünkü dürüstlükten daha değerli ve daha az bulunur bir şey yoktur bugün benim gözümde. günümüz ayaktakımının günü değil mi ? ama ayaktakımı bilmez neyin büyük, neyin küçük, neyin doğru ve neyin dürüst olduğunu; masum bir eğrilik içindedir o: hep yalan söyler. sy 294
devamını gör...
rütbeni nickine monte et
bal yerine reçel yapan sevimli arı
ayy çok güzel oldu ya*
ayy çok güzel oldu ya*
devamını gör...
sadede gelmek
(bkz: boş yapma'dan havalı kelime grupları)
(bkz: boş yapma)
esas olaya gel demektir.
örnek:
-abi işte gidiyorum ceketimi giydim çıkıyorum arabaya yürüyorum araba bagajını açıyoruuumm açıyoruuuumm
+sadede gel kardeşim,gel sadede.
(bkz: boş yapma)
esas olaya gel demektir.
örnek:
-abi işte gidiyorum ceketimi giydim çıkıyorum arabaya yürüyorum araba bagajını açıyoruuumm açıyoruuuumm
+sadede gel kardeşim,gel sadede.
devamını gör...
lüzumsuz kadın
kitabı okumaya başlamadan önce yanınıza bir not defteri almayı unutmayın. öyle güzel kitapların sözü geçiyor ki insan hepsini okumak istiyor. karakterin en çok sözünü ettiği kitap ise huzursuzluğun kitabı. iyi kitaptan anlayan yazarlar daha bir seviliyor. sevdim seni lüzumsuz kadın. okunacak kitaplar listesini kabartmanın haricinde kitap akıcı bir dille yazılmış. biraz günümüzü biraz geçmişi okuyoruz. geçişleri çok güzel yapılmış, okurken hangi zamanda olduğumuzu kolaylıkla anlıyoruz.
aaliya. yüksekte olan, yukarıdaki demek. aaliya kitaplar ve onların büyülü dünyasıyla erken tanışan bir kadın. beyrut gibi bir yere göre çok kültürlü. küçük yaşta evlenince okuldan ayrılıyor ve buna çok üzülüyor. kocası olan adama burda değinmiyoruz. aaliya bir kitapçıda çalışıyor. yaşamak için para, para için de çalışmak lazım. bulabileceği en güzel iş onun için. aaliya'nın büyük bir tutkusu var. çeviri yapmak. bunu kendi için yapıyor. zaten insanlar arasında olmaktan rahatsız olan aaliya evinde kitaplarıyla çok mutlu. başka bir ülkede yaşasa nasıl bir hayatı olacağını çok merak ediyor. evden dışarı çıkıp ölmeden geri gelebilmeyi değil de avrupalılar gibi bohem dolu dertlere sahip olmanın nasıl bir şey olacağının hayalini kuruyor hep. bu karakterle kesinlikle sohbet etmek isterdim. çok sevdim. kitapta savaş, aile ile olan ilişkiler, dostluk ne ararsanız var. aaliya zamanının ötesinde bir kadın. onunla tanışmalısınız.
aaliya. yüksekte olan, yukarıdaki demek. aaliya kitaplar ve onların büyülü dünyasıyla erken tanışan bir kadın. beyrut gibi bir yere göre çok kültürlü. küçük yaşta evlenince okuldan ayrılıyor ve buna çok üzülüyor. kocası olan adama burda değinmiyoruz. aaliya bir kitapçıda çalışıyor. yaşamak için para, para için de çalışmak lazım. bulabileceği en güzel iş onun için. aaliya'nın büyük bir tutkusu var. çeviri yapmak. bunu kendi için yapıyor. zaten insanlar arasında olmaktan rahatsız olan aaliya evinde kitaplarıyla çok mutlu. başka bir ülkede yaşasa nasıl bir hayatı olacağını çok merak ediyor. evden dışarı çıkıp ölmeden geri gelebilmeyi değil de avrupalılar gibi bohem dolu dertlere sahip olmanın nasıl bir şey olacağının hayalini kuruyor hep. bu karakterle kesinlikle sohbet etmek isterdim. çok sevdim. kitapta savaş, aile ile olan ilişkiler, dostluk ne ararsanız var. aaliya zamanının ötesinde bir kadın. onunla tanışmalısınız.

devamını gör...
tavaf
hz. ibrahim peygamberin sünnetidir.
devamını gör...
her başlığın zaten açılmış olması
ona bakarsanız dünya üzerinde zaten yaşanmamış söylenmemiş bir şey yok. ama senin nasıl söylediğin benim nasıl söylediğim farklı.
devamını gör...
rte'nin kılıçdaroğlu için cinsi cibiliyeti bozuk demesi
bugün gerçekleşen über komik olay. ülke yöneticisi ülkenin en büyük muhalefet partisinin başkanına eşkıya diyor, sen adam değilsin diyor. ulan allah çarpsın endüstri meslek lisesi öğrencileri senden daha beyefendi. sen köy muhtarlığı yapamayacak adamdın getirdiler başımıza cumhurbaşkanı yaptılar. pü!
video linki
video linki
devamını gör...
üçüncü sayfa radyo yayını
her hafta gündemdeki ve geçmişteki bazı üçüncü sayfa haberlerinin konuşulacağı bu programda, haberler çeşitli açılardan ele alınacak, gerçek suç öyküleri kanınızı donduracak. ayrıca her hafta "üçüncü sayfa özel" bölümünde bir yazar konuk alınarak, haberlerle bağlantılı bir konuda dinleyicilerimizi bilgi sahibi etmeye ve konuyu farklı açılardan irdelemeye çalışacağız.
ilk bölümümüzde gündemdeki haberlerden biraz bahsettikten sonra konuğum sevgili supportgirl ile "çocuk istismarı" konusuna eğileceğiz. çocuk istismarının ne olduğundan ve türlerinden konuştuktan sonra, istismara uğramış bireylerin yaşadıkları korkunç deneyimleri ve bu acı dolu süreçten nasıl çıkarılabileceklerini ele alacağız. unutmayın; çocuk susar, ama siz susmayın!
yayın 17.30’da başlayacak, haberleri dinlemek istemeyip sadece sevgili supportgirl ile konuştuğum kısmı dinlemek isteyenler radyoyu 18.45’te açabilir. iyi dinlemeler!
ilk bölümümüzde gündemdeki haberlerden biraz bahsettikten sonra konuğum sevgili supportgirl ile "çocuk istismarı" konusuna eğileceğiz. çocuk istismarının ne olduğundan ve türlerinden konuştuktan sonra, istismara uğramış bireylerin yaşadıkları korkunç deneyimleri ve bu acı dolu süreçten nasıl çıkarılabileceklerini ele alacağız. unutmayın; çocuk susar, ama siz susmayın!
yayın 17.30’da başlayacak, haberleri dinlemek istemeyip sadece sevgili supportgirl ile konuştuğum kısmı dinlemek isteyenler radyoyu 18.45’te açabilir. iyi dinlemeler!
devamını gör...
terörist misin testi
ben ilk soruda elendim.
devamını gör...
(tematik)
patesi
sümerlerde rahip kral olarak görev yapan kişilere verilen sıfattır.
(bkz: ensi) olarak da bilinirler.
(bkz: ensi) olarak da bilinirler.
devamını gör...
varoluş sıkıntısı
bir cümleyle açıklamak gerekirse...
her kararımda alabileceğim başka kararları erteliyor ya da yok ediyor oluşum yeni kararlarımla ilgili az önce karar veriyor ya da verebiliyor olmanın hazzını elimden alıyor ve geride yalnız silik pişmanlık izleri bırakıyor küçük bir tebeşirle koca bir benlik yaratmak için çabalayan ben'e.
her kararımda alabileceğim başka kararları erteliyor ya da yok ediyor oluşum yeni kararlarımla ilgili az önce karar veriyor ya da verebiliyor olmanın hazzını elimden alıyor ve geride yalnız silik pişmanlık izleri bırakıyor küçük bir tebeşirle koca bir benlik yaratmak için çabalayan ben'e.
devamını gör...
18 nisan 2021 israil'in açık alanda maskeyi kaldırması
6 milyonluk nüfusuyla pandemi sürecinin ilk galibi olan ülke gibi duran israil'in aldığı karar.
düşünebiliyor musunuz? dışarıya çıkıyorsun ve maske yok!
kitlesel aşılamanın ardından israil'de açık havada maske zorunluluğu kalkıyor
aşılama dolayısıyla covid-19 vakalarındaki düşüşün ardından israil'de pazar günü itibariyle açık alanda maske zorunluluğu kalkıyor.
israil sağlık bakanı yuli edelstein, açık havada maske takmayı gerektiren covid-19 kısıtlamalarını kaldıran bir karara imza attı.
edelstein, "uzmanlar bunun artık açık alanlarda artık gerekli olmadığına karar verdikten sonra, zorunluluğu kaldırmaya karar verdim" dedi.
israil’in aşılama kampanyasındaki başarısına dikkat çeken bakan, bu kararın dayanak noktasının bu olduğu, ancak tedbirlerin elden bırakılmaması için sürekli uyanık olma çağrısında bulundu.
israil sağlık bakanı, maskelerin iç mekanlarda hala zorunlu olduğunu belirtti.
perşembe akşamı yayınlanan son israil sağlık bakanlığı verilerine göre, çarşamba günü 196 yeni koronavirüs vakası kaydedildi ve pandemi başladığından bu yana toplam 836 bin 699 vaka bildirildi.
ülkede toplan ölü sayısı 6 bin 314 olarak kaydedildi. 126'sı solunum cihazı kullanan ciddi durumdaki 209 hasta dahil toplam 2 bin 984 aktif vaka bildirildi. ülkede pazar günü gerçekleştirilen 55 bin 470 testin yüzde 0,4'ü pozitif çıktı.
bakanlık ayrıca 5 milyon 338 bin 967 israillinin en az bir koronavirüs aşısı dozu aldığını ve 4 milyon 961 bin 238 kişinin iki aşı dozunu da aldığını söyledi.
buradan
düşünebiliyor musunuz? dışarıya çıkıyorsun ve maske yok!
kitlesel aşılamanın ardından israil'de açık havada maske zorunluluğu kalkıyor
aşılama dolayısıyla covid-19 vakalarındaki düşüşün ardından israil'de pazar günü itibariyle açık alanda maske zorunluluğu kalkıyor.
israil sağlık bakanı yuli edelstein, açık havada maske takmayı gerektiren covid-19 kısıtlamalarını kaldıran bir karara imza attı.
edelstein, "uzmanlar bunun artık açık alanlarda artık gerekli olmadığına karar verdikten sonra, zorunluluğu kaldırmaya karar verdim" dedi.
israil’in aşılama kampanyasındaki başarısına dikkat çeken bakan, bu kararın dayanak noktasının bu olduğu, ancak tedbirlerin elden bırakılmaması için sürekli uyanık olma çağrısında bulundu.
israil sağlık bakanı, maskelerin iç mekanlarda hala zorunlu olduğunu belirtti.
perşembe akşamı yayınlanan son israil sağlık bakanlığı verilerine göre, çarşamba günü 196 yeni koronavirüs vakası kaydedildi ve pandemi başladığından bu yana toplam 836 bin 699 vaka bildirildi.
ülkede toplan ölü sayısı 6 bin 314 olarak kaydedildi. 126'sı solunum cihazı kullanan ciddi durumdaki 209 hasta dahil toplam 2 bin 984 aktif vaka bildirildi. ülkede pazar günü gerçekleştirilen 55 bin 470 testin yüzde 0,4'ü pozitif çıktı.
bakanlık ayrıca 5 milyon 338 bin 967 israillinin en az bir koronavirüs aşısı dozu aldığını ve 4 milyon 961 bin 238 kişinin iki aşı dozunu da aldığını söyledi.
buradan
devamını gör...
peşkeş çekmek
günümüz türkiyesi'nde özellikle fabrikalar için yapılan eylemdir.
devamını gör...
90'lı yıllara özgü problemler
bütün aydınların faili meçhul cinayetlerle öldürülüp ortadan kaldırılması. katillerden bir tanesi bile cezasını çekmedi.
devamını gör...
hoş geldin kadınım
bir nâzım hikmet şiiri*
yıl 1938. türk yazınının büyük ustalarından nâzım hikmet “orduyu isyana teşvik” suçuyla tutuklanmış ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. istanbul, ankara ve çankırı tutukevlerinde geçirilen yaklaşık 2 yılın ardından hayatının tam 10 yılını geçireceği bursa tutukevine nakledilir. bursa yılları, adına şiir denen şu incelikli sanatın en yüksek sanat düzeyine erişeceği yıllar olacaktır.
bursa tutukevinde sıradan bir gün, yıl 1948. nâzım'a bir ziyaretçi gelmiştir: yazar peride celal, fakat yalnız değildir, yanında nâzım'ın dayısının kızı münevver de vardır. münevver, nâzım'dan 15 yaş küçük, kumral saçlı, yeşil gözlü, her daim neşeli ve umut dolu bir kızdır. bir iki üç derken münevver devamlı gelir gider olmuştur cezaevine, nâzım'ın tutunacak dalı olmuştur adeta. ve nihayet aralarında bir aşk filizlenir, filizlenir filizlenmesine de bu aşkın önünde engeller vardır. nâzım'ın 13 yıllık bir evliliği vardır piraye'yle, tek engel de bu değildir üstelik, dayısının kızı münevver de evlidir ve iki tane de çocuğun annesidir.
yıl 1948. nâzım, bursa tutukevinde o şiiri kaleme alır
münevver'i için:
***
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
acıkmışındır;
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin...
***
nâzım'ın ayağını bastığı kırk yıllık beton çayır çimen olmuştur münevver sayesinde.
devamında ne mi olur?
tarih 15 temmuz 1950. nâzım, yaptığı açlık grevlerinin bedenini çok zayıf düşürmesi nedeniyle hastaneye kaldırılmıştır. avukatı gelir yanına bir gün "artık özgürsün" der, "af yasası yürürlüğe girdi".
tutukevinden tahliye edilen nâzım, tedavisi biter bitmez aşkı münevver ile buluşur. eşinden ayrılmıştır münevver, nâzım da bırakır cezaevinde her gece 9'dan sonra şiirler yazdığı piraye'sini. münevver ile birlikte yaşamaya başlarlar, aralarında nikah yoktur.
tarih 26 mart 1951. münevver ile nâzım'ın aşkından bir çocuk olur: memed*
nâzım cevaevinden çıkmıştır çıkmasına da polisler bir türlü bırakmazlar peşini, her yerde takip ederler, kitaplarının basımına ve tiyatro oyunlarının oynanmasına mâni olurlar. bu da yetmezmiş gibi askerlik şubesine çağırırlar nâzım'ı, askerlik yapmamış olduğunu ve hemen sevk edilmesi gerektiğini söylerler. nâzım, bahriye mektebini bitirdiğini güverte subaylığı yaptığını ve hastalığı dolayısıyla da çürüğe çıkarıldığını ifade eden bir dilekçe yazar askerlik şubesine.
aradan birkaç ay geçer, tekrar askerlik şubesine çağırılır nâzım, zara'ya* gitmek için acilen hazırlanması gerektiğini söylerler. nâzım sağlık kuruluna çıkmak istediğini söyler ve neticede haydarpaşa hastanesi'ne gönderilir. burada onu muayene eden doktorlardan biri bu halin normal olmadığını, bu işin sonunun iyi bitmeyeceğini hissettiğini fısıldar nâzım'ın kulağına.
tarih 17 haziran 1951. sabahın erken saatinde, askerlik işini düzeltmek amacıyla ankara'ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan şair, bir daha dönmez. nâzım hikmet'in 20 haziran 1951'de romanya'ya vardığını bükreş radyosu'ndan öğrenir hükümet yetkilileri ve elbette memed'inin annesi münevver.
sonradan yazılanlara göre, bir akrabasının kullandığı sürat motoruyla istanbul boğazı'ndan karadeniz'e açılmış, bulgaristan sahillerine çıkmayı amaçlarken, yolda rastladığı bir rumen şilebiyle* romanya'ya gitmiştir nâzım. oradan da moskova'ya geçmiştir.
nâzım hikmet, 25 temmuz 1951'de, bakanlar kurulu kararıyla türk vatandaşlığından çıkarılır.
münevver hanım ile oğlu memed ise polis tarafından yakından izlenmeye devam edilir. yurt dışına çıkmalarına ise kesinlikle izin verilmez.
münevver'in varlığı nâzım'ın başka kadınlarla birlikte olmasına engel olmadı. yurt dışında birçok sevgilisi oldu.
yıllar sonra stocholm barış konferansı'nda italyan bir delege olan joyce salvadori lussu, hayranı olduğu nâzım ile tanışma fırsatı buldu. zaman içinde de nâzım'la arkadaşlıkları ilerledi. nâzım, bu italyan delege aracılığıyla istanbul'da kalan eşi ve oğlu için para bile gönderiyordu. joyce salvadori, hayranı olduğu bu şairin tüm şiirlerini münevver için yazdığını düşünüyordu, ne vera'dan ne de piraye'den haberdardı. ve bir istanbul ziyaretinde münevver ile buluştu, o gün kafasına koydu, nâzım'la aşkı münevver'i buluşturacaktı. yasal yollardan bunu yapamayacağını anlayınca da zengin, italyan bir iş adamı sayesinde münevver ile oğlu memed'i deniz yoluyla önce yunanistan'a oradan da polonya'ya kaçırdı. bu sırada nâzım, dünya barış konseyi adına fidel castro'ya barış ödülü vermek üzere küba'daydı. döndüğünde polonya'nın başkenti varşova'da münevver ve oğlu memed ile buluştu, fakat bu buluşma pek sıcak geçmedi. zira münevver, nâzım'ın moskova'da başka bir kadınla* birlikte olduğunu biliyordu. aynı şekilde nâzım da münevver'in kendisini başka bir adamla aldattığını biliyordu.
şair oracıkta bir karar verdi ve oğlu ile münevver'i polonya'da dostlarına emanet edip moskova'ya, vera'sına döndü. böylece nâzım-münevver aşkı tamamen son buldu.
kişisel tavsiye: nâzım'ın münevver'den sonraki hikayesini (galina ve vera) okumak için iki sevda başlığındaki şu giriye göz atabilirsiniz: #439740
yıl 1938. türk yazınının büyük ustalarından nâzım hikmet “orduyu isyana teşvik” suçuyla tutuklanmış ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. istanbul, ankara ve çankırı tutukevlerinde geçirilen yaklaşık 2 yılın ardından hayatının tam 10 yılını geçireceği bursa tutukevine nakledilir. bursa yılları, adına şiir denen şu incelikli sanatın en yüksek sanat düzeyine erişeceği yıllar olacaktır.
bursa tutukevinde sıradan bir gün, yıl 1948. nâzım'a bir ziyaretçi gelmiştir: yazar peride celal, fakat yalnız değildir, yanında nâzım'ın dayısının kızı münevver de vardır. münevver, nâzım'dan 15 yaş küçük, kumral saçlı, yeşil gözlü, her daim neşeli ve umut dolu bir kızdır. bir iki üç derken münevver devamlı gelir gider olmuştur cezaevine, nâzım'ın tutunacak dalı olmuştur adeta. ve nihayet aralarında bir aşk filizlenir, filizlenir filizlenmesine de bu aşkın önünde engeller vardır. nâzım'ın 13 yıllık bir evliliği vardır piraye'yle, tek engel de bu değildir üstelik, dayısının kızı münevver de evlidir ve iki tane de çocuğun annesidir.
yıl 1948. nâzım, bursa tutukevinde o şiiri kaleme alır
münevver'i için:
***
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
acıkmışındır;
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin...
***
nâzım'ın ayağını bastığı kırk yıllık beton çayır çimen olmuştur münevver sayesinde.
devamında ne mi olur?
tarih 15 temmuz 1950. nâzım, yaptığı açlık grevlerinin bedenini çok zayıf düşürmesi nedeniyle hastaneye kaldırılmıştır. avukatı gelir yanına bir gün "artık özgürsün" der, "af yasası yürürlüğe girdi".
tutukevinden tahliye edilen nâzım, tedavisi biter bitmez aşkı münevver ile buluşur. eşinden ayrılmıştır münevver, nâzım da bırakır cezaevinde her gece 9'dan sonra şiirler yazdığı piraye'sini. münevver ile birlikte yaşamaya başlarlar, aralarında nikah yoktur.
tarih 26 mart 1951. münevver ile nâzım'ın aşkından bir çocuk olur: memed*
nâzım cevaevinden çıkmıştır çıkmasına da polisler bir türlü bırakmazlar peşini, her yerde takip ederler, kitaplarının basımına ve tiyatro oyunlarının oynanmasına mâni olurlar. bu da yetmezmiş gibi askerlik şubesine çağırırlar nâzım'ı, askerlik yapmamış olduğunu ve hemen sevk edilmesi gerektiğini söylerler. nâzım, bahriye mektebini bitirdiğini güverte subaylığı yaptığını ve hastalığı dolayısıyla da çürüğe çıkarıldığını ifade eden bir dilekçe yazar askerlik şubesine.
aradan birkaç ay geçer, tekrar askerlik şubesine çağırılır nâzım, zara'ya* gitmek için acilen hazırlanması gerektiğini söylerler. nâzım sağlık kuruluna çıkmak istediğini söyler ve neticede haydarpaşa hastanesi'ne gönderilir. burada onu muayene eden doktorlardan biri bu halin normal olmadığını, bu işin sonunun iyi bitmeyeceğini hissettiğini fısıldar nâzım'ın kulağına.
tarih 17 haziran 1951. sabahın erken saatinde, askerlik işini düzeltmek amacıyla ankara'ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan şair, bir daha dönmez. nâzım hikmet'in 20 haziran 1951'de romanya'ya vardığını bükreş radyosu'ndan öğrenir hükümet yetkilileri ve elbette memed'inin annesi münevver.
sonradan yazılanlara göre, bir akrabasının kullandığı sürat motoruyla istanbul boğazı'ndan karadeniz'e açılmış, bulgaristan sahillerine çıkmayı amaçlarken, yolda rastladığı bir rumen şilebiyle* romanya'ya gitmiştir nâzım. oradan da moskova'ya geçmiştir.
nâzım hikmet, 25 temmuz 1951'de, bakanlar kurulu kararıyla türk vatandaşlığından çıkarılır.
münevver hanım ile oğlu memed ise polis tarafından yakından izlenmeye devam edilir. yurt dışına çıkmalarına ise kesinlikle izin verilmez.
münevver'in varlığı nâzım'ın başka kadınlarla birlikte olmasına engel olmadı. yurt dışında birçok sevgilisi oldu.
yıllar sonra stocholm barış konferansı'nda italyan bir delege olan joyce salvadori lussu, hayranı olduğu nâzım ile tanışma fırsatı buldu. zaman içinde de nâzım'la arkadaşlıkları ilerledi. nâzım, bu italyan delege aracılığıyla istanbul'da kalan eşi ve oğlu için para bile gönderiyordu. joyce salvadori, hayranı olduğu bu şairin tüm şiirlerini münevver için yazdığını düşünüyordu, ne vera'dan ne de piraye'den haberdardı. ve bir istanbul ziyaretinde münevver ile buluştu, o gün kafasına koydu, nâzım'la aşkı münevver'i buluşturacaktı. yasal yollardan bunu yapamayacağını anlayınca da zengin, italyan bir iş adamı sayesinde münevver ile oğlu memed'i deniz yoluyla önce yunanistan'a oradan da polonya'ya kaçırdı. bu sırada nâzım, dünya barış konseyi adına fidel castro'ya barış ödülü vermek üzere küba'daydı. döndüğünde polonya'nın başkenti varşova'da münevver ve oğlu memed ile buluştu, fakat bu buluşma pek sıcak geçmedi. zira münevver, nâzım'ın moskova'da başka bir kadınla* birlikte olduğunu biliyordu. aynı şekilde nâzım da münevver'in kendisini başka bir adamla aldattığını biliyordu.
şair oracıkta bir karar verdi ve oğlu ile münevver'i polonya'da dostlarına emanet edip moskova'ya, vera'sına döndü. böylece nâzım-münevver aşkı tamamen son buldu.
kişisel tavsiye: nâzım'ın münevver'den sonraki hikayesini (galina ve vera) okumak için iki sevda başlığındaki şu giriye göz atabilirsiniz: #439740
devamını gör...