gençleştim bu kadar mı fark eder
başlığı okuduğumda içimden düzelttim. "resmen" yok, orjinali;
" gençleştim resmen, bu kadar mı fark eder?"
bizim gibi takıntılı insanları üzmeyin lütfen.
" gençleştim resmen, bu kadar mı fark eder?"
bizim gibi takıntılı insanları üzmeyin lütfen.
devamını gör...
14 şubat 2021 sözlük store indirimi
sevinemediğim indirimdir. sırtımda taş taşıdım, yemedim, içmedim biriktirdim. elite yazarlar gibi bir renkli mahlas alayım dedim dün gece, bu gece de %21 indirim gelmiş. bahtsızlığım, kör talihim, elmadan kalan sapım burada da peşimi bırakmadı.
talihsizlik diyince aklıma geldi. yıllar önce bir arkadaşım şanssızlıkla ilgili şöyle bir cümle kurmuştu; “ sesim güzel olsa pavyona düşerim. öyle bir şans.“ bende ki de böyle bir şans işte.
talihsizlik diyince aklıma geldi. yıllar önce bir arkadaşım şanssızlıkla ilgili şöyle bir cümle kurmuştu; “ sesim güzel olsa pavyona düşerim. öyle bir şans.“ bende ki de böyle bir şans işte.
devamını gör...
mutlu başlayan evliliklerin sona erme sebepleri
her ilişkinin dinamikleri farklı olacağından tek bir doğru cevabın olmadığı sorunsaldır.
devamını gör...
yağmura en çok yakışan şey
toprak kokusu
devamını gör...
hoşlanılan kadının koronavirüse karşı tek bir kozumuz var o da yakalanmamak demesi
hoşlanılan kızın fahrettin koca olması durumudur.
devamını gör...
getir'in röportaj veren kuryeyi işten çıkarması
sen artık türkiye pazarında ara sokaklarda kuryesi dolaşan bir marka değilsin ya.
avrupa pazarındasın, amerika sokaklarındasın.
ingiltere'de yaptıkların ortada.
iki hükumet baskısına niçin çalışanını işten çıkartıyorsun?
ne gerek var? az omurgalı duramıyor musun?
al şimdi sildim telefondan getiri, banabi, trendyol hemen var artık hayatımda.
mutlu musun şimdi?
avrupa pazarındasın, amerika sokaklarındasın.
ingiltere'de yaptıkların ortada.
iki hükumet baskısına niçin çalışanını işten çıkartıyorsun?
ne gerek var? az omurgalı duramıyor musun?
al şimdi sildim telefondan getiri, banabi, trendyol hemen var artık hayatımda.
mutlu musun şimdi?
devamını gör...
kadebostany
devamını gör...
hiç büyük kadın yazar olmaması
devamını gör...
medeni insanın özellikleri
yere çöp atmayan, tükürmeyen, trafik kurallarına uyan, çevresine, doğaya, hayvanlara ve farklı görüşlere saygılı, empati yapabilen, okuyan, araştıran duyarlı insandır.
devamını gör...
bir delinin hatıra defteri
(bkz: nikolay vasilyeviç gogol)'un kitabıdır. başlığa konu olan hikayeden hariç, merkezine makam konumlanmış 2 hikaye daha barındırır.
(bkz: burun)
(bkz: palto)
19. yy'da gogol'un yaşadığı dönemi bize memuriyet üzerinden anlatan bir eleştiridir aslında.
gerçeküstü bir anlatımla kaleme alınmıştır bu eser, fakat bu bir tercih değil, gogol için bir mecburiyettir. zira dönemin çarlık rusya'sı sansür ve denetim bakımından bir yazar için cehennem olduğundan, basılacak bir kitap yazmak düşündüğümüzde hiç de kolay değildir...
(bkz: bir delinin hatıra defteri)’nde sınıf ayrılığı, işlemiyor diyecek kadar ağır bir bürokrasi ve toplumsal eşitsizlik işlenmektedir.hikayede geçen kahramanımız ivanov ise hikayede eleştirilen bir çok sebebin üst üste gelmesi ile birlikte sonradan delirmiş bir memurdur.
19. yüzyılda anlatılmış bunlar ve tuhaftır ki 21.yy’dayız ve neredeyse değişen hiçbir şey yok yeryüzünde…
(bkz: palto) ‘’hepimiz gogol’un paltosundan çıktık’’ diyen dostoyevski sağ olsun, zamanının instagram fenomeni gibi bu sözü ile bugün bile bir çok okuru gogol’la buluşturmuştur. şunu da belirtmeliyim ki ayrıntı yayınları bu sözün (bkz: gorki) ye ait olabileceğini iddia ediyor. ben ikisini de şüpheli buluyorum. ayrıca gogol, hikayeyi yazdığı yıl en yakın arkadaşı puşkin’i kaybediyor. rusya’da ki popülerliği ise bu kayıptan sonra artıyor.
magazinel bilgileri bir kenara bırakıp, hikayemize gelecek olursak; kahramanımız akakiy akakiyeviç, özetle çok para vererek aldığı paltosunun çalınması üzerine bakandan yardım ister ve kalayı yer. yediği bu kalay onda çok derin izler bırakır ve hastalanıp ölene kadar da devam eder. kısa bir hikaye olduğundan daha da yazıp tat kaçırmak istemem… zira ağır eleştiriler bu hikayede de kendilerine çok güzel bir biçimde yer bulmuştur.
(bkz: burun) hikayemizde ise kahramanımız 8. dereceden bir memur olan kovalev’in bir sabah burnunu yerinde bulamaması, burnun berber ivan yakovleviç’in kahvaltıda kestiği ekmeğin içinden çıkması ve bir polis memurunun burnu bulup getirmesi üzerine kurulu bir hikayedir. bence bu üçleme arasında psikolojik tahlil ve sistem eleştirisi bakımından en dolu hikayesidir diyebilirim. hemen hemen kitapta yazılı olan her şey bir metafordur. bu hikaye özetle; ruh sıkıntılarının, toplumdaki özlem duyulan şeylerin, yanlışların, kimlik bunalımlarını, gelecek endişesini, çarpık düşünceleri ve daha bir sürü şeyi anlatan kıymetli bir hazinedir.
hala okumamış olanlarınız var ise, derhal dönsün bu ayıptan ve bu kitabı edinip muhakkak okusunlar…
dipnot: ayrıca bir delinin hatıra defteri tiyatro olarak da sahnelenen bir oyundur.
(bkz: genco erkal)’ın oyununu 2 yıl arayla iki kere, (bkz: erdal beşikçioğlu)’nun oyunu 1 kere izlemiş biriyim. genco erkal’ın izlediğim ikinci oyununda içim çok burulmuştu çünkü sahne geçişleri ilk oyuna göre daha ağır işliyordu. bu durumun, genco erkal’ın ilerleyen yaşından yahut o gün ki bir rahatsızlığından olduğunu düşünmüş, bu yüzden içim burulmuştu.
iki insan da aynı teksti oynuyorlar fakat çok acayip derecede farklı yorumlamışlar. ben erdal beşikçioğlu’nun performansını daha çok beğendim. yani adam vincin tepesinde oynuyor. her şeyi ile yeni bir anlayış seyirci oturma düzenine kadar yenilik getirilmiş bir durumdu, takdir edilesidir. ayrıca mimikleri gerçekten etkileyiciydi. yani erdal beşikçioğlu diye bir adam var, ivanov’u oynuyor demedim, erdal beşikçioğlu’nu unuttum yahu oynarken…
(bkz: burun)
(bkz: palto)
19. yy'da gogol'un yaşadığı dönemi bize memuriyet üzerinden anlatan bir eleştiridir aslında.
gerçeküstü bir anlatımla kaleme alınmıştır bu eser, fakat bu bir tercih değil, gogol için bir mecburiyettir. zira dönemin çarlık rusya'sı sansür ve denetim bakımından bir yazar için cehennem olduğundan, basılacak bir kitap yazmak düşündüğümüzde hiç de kolay değildir...
(bkz: bir delinin hatıra defteri)’nde sınıf ayrılığı, işlemiyor diyecek kadar ağır bir bürokrasi ve toplumsal eşitsizlik işlenmektedir.hikayede geçen kahramanımız ivanov ise hikayede eleştirilen bir çok sebebin üst üste gelmesi ile birlikte sonradan delirmiş bir memurdur.
19. yüzyılda anlatılmış bunlar ve tuhaftır ki 21.yy’dayız ve neredeyse değişen hiçbir şey yok yeryüzünde…
(bkz: palto) ‘’hepimiz gogol’un paltosundan çıktık’’ diyen dostoyevski sağ olsun, zamanının instagram fenomeni gibi bu sözü ile bugün bile bir çok okuru gogol’la buluşturmuştur. şunu da belirtmeliyim ki ayrıntı yayınları bu sözün (bkz: gorki) ye ait olabileceğini iddia ediyor. ben ikisini de şüpheli buluyorum. ayrıca gogol, hikayeyi yazdığı yıl en yakın arkadaşı puşkin’i kaybediyor. rusya’da ki popülerliği ise bu kayıptan sonra artıyor.
magazinel bilgileri bir kenara bırakıp, hikayemize gelecek olursak; kahramanımız akakiy akakiyeviç, özetle çok para vererek aldığı paltosunun çalınması üzerine bakandan yardım ister ve kalayı yer. yediği bu kalay onda çok derin izler bırakır ve hastalanıp ölene kadar da devam eder. kısa bir hikaye olduğundan daha da yazıp tat kaçırmak istemem… zira ağır eleştiriler bu hikayede de kendilerine çok güzel bir biçimde yer bulmuştur.
(bkz: burun) hikayemizde ise kahramanımız 8. dereceden bir memur olan kovalev’in bir sabah burnunu yerinde bulamaması, burnun berber ivan yakovleviç’in kahvaltıda kestiği ekmeğin içinden çıkması ve bir polis memurunun burnu bulup getirmesi üzerine kurulu bir hikayedir. bence bu üçleme arasında psikolojik tahlil ve sistem eleştirisi bakımından en dolu hikayesidir diyebilirim. hemen hemen kitapta yazılı olan her şey bir metafordur. bu hikaye özetle; ruh sıkıntılarının, toplumdaki özlem duyulan şeylerin, yanlışların, kimlik bunalımlarını, gelecek endişesini, çarpık düşünceleri ve daha bir sürü şeyi anlatan kıymetli bir hazinedir.
hala okumamış olanlarınız var ise, derhal dönsün bu ayıptan ve bu kitabı edinip muhakkak okusunlar…
dipnot: ayrıca bir delinin hatıra defteri tiyatro olarak da sahnelenen bir oyundur.
(bkz: genco erkal)’ın oyununu 2 yıl arayla iki kere, (bkz: erdal beşikçioğlu)’nun oyunu 1 kere izlemiş biriyim. genco erkal’ın izlediğim ikinci oyununda içim çok burulmuştu çünkü sahne geçişleri ilk oyuna göre daha ağır işliyordu. bu durumun, genco erkal’ın ilerleyen yaşından yahut o gün ki bir rahatsızlığından olduğunu düşünmüş, bu yüzden içim burulmuştu.
iki insan da aynı teksti oynuyorlar fakat çok acayip derecede farklı yorumlamışlar. ben erdal beşikçioğlu’nun performansını daha çok beğendim. yani adam vincin tepesinde oynuyor. her şeyi ile yeni bir anlayış seyirci oturma düzenine kadar yenilik getirilmiş bir durumdu, takdir edilesidir. ayrıca mimikleri gerçekten etkileyiciydi. yani erdal beşikçioğlu diye bir adam var, ivanov’u oynuyor demedim, erdal beşikçioğlu’nu unuttum yahu oynarken…
devamını gör...
yazarlardan riyakarlık örnekleri
ailelerin çocuklarının yanında ,çocuklar doğdu doğalı sigara içip büyüyünce de sigara içmek zararlı naralari atıp,sigara içince de kızmaları.
devamını gör...
boşanma aşamasındaki eşini öldüren adamın tezahüratla karşılanması
bu ülke de bosanilamiyor bile..
devamını gör...
metallica vs megadeth
biraz sonra enine boyuna anlatacağım versus. karşılaştırmak mantıklıdır. iki grup da aynı dönemde heavy metal, biraz daha özelleştirirsek thrash metal yapmaktadırlar.
şimdi, önce müzikaliteten gidelim. metallica'nın müziği daha kolay icra edilebilirdir.
ee master of puppets çalmak, üstüne söylemek kolay mı? derseniz cevabım hayır olur. ancak megadeth şarkılarını çalmak, üstüne söylemek daha zordur. mesela mop'tan gidelim hadi.
master of puppets'ın muadili olan holy wars'a bakabilirsiniz. gitar çalmaya uğraşan bir ergen olduğum için ikisini de çalmaya çalıştım. master of puppets'ın tablarına bakıp biraz uğraştım. introyu hallettim. ikinci riffi de mükemmel olmasa da çalabiliyorum. ancak gerisi zaten allahlık. bilmem anlatabildim mi?
bir de holy wars'un tablarına baktım. o kadar. sadece baktım. çalmak imkansız. aynı şeyi bazı iron maiden şarkılarında da yaşadım. çalmak için en az bir dave mustaine olmalısınız.
şimdi de biraz lirikaliteden bahsedelim. megadeth savaş karşıtı, anarşik sözler yazar. daha siyasidir. metallica'nın lirikleri de kötü değildir ancak bence o konuda bir megadeth değildir.
biraz da vokalden bahsetmek istiyorum. dave'in sesi hiç kötü değildir, özellikle go to hell'deki sesine hayranım. ancak papa het'in sesinin yanında hiç bir şeydir. daha iyi bir metal vokali bilmiyorum. bruce dickinson'dan bile daha iyi olduğunu düşünüyorum.
sololarda megadeth daha komplike ve anlaşılması güç sololar yazar. ancak metallica'nın soloları *daha akılda kalıcıdır. bu konuda oyumu metallica'ya veriyorum.
sahne konusunda bence berabere kalırlar. tabii kirk'ün yaptığı hataları* saymazsak. o kadar zor şarkıları çalmak tabii ki kolay değildir ama megadeth şarkılarını stüdyo kaydıyla neredeyse birebir çalar.
sonuç olarak, her ikisi de güzel grup. ancak megadeth daha güzel bir grup.*
şimdi, önce müzikaliteten gidelim. metallica'nın müziği daha kolay icra edilebilirdir.
ee master of puppets çalmak, üstüne söylemek kolay mı? derseniz cevabım hayır olur. ancak megadeth şarkılarını çalmak, üstüne söylemek daha zordur. mesela mop'tan gidelim hadi.
master of puppets'ın muadili olan holy wars'a bakabilirsiniz. gitar çalmaya uğraşan bir ergen olduğum için ikisini de çalmaya çalıştım. master of puppets'ın tablarına bakıp biraz uğraştım. introyu hallettim. ikinci riffi de mükemmel olmasa da çalabiliyorum. ancak gerisi zaten allahlık. bilmem anlatabildim mi?
bir de holy wars'un tablarına baktım. o kadar. sadece baktım. çalmak imkansız. aynı şeyi bazı iron maiden şarkılarında da yaşadım. çalmak için en az bir dave mustaine olmalısınız.
şimdi de biraz lirikaliteden bahsedelim. megadeth savaş karşıtı, anarşik sözler yazar. daha siyasidir. metallica'nın lirikleri de kötü değildir ancak bence o konuda bir megadeth değildir.
biraz da vokalden bahsetmek istiyorum. dave'in sesi hiç kötü değildir, özellikle go to hell'deki sesine hayranım. ancak papa het'in sesinin yanında hiç bir şeydir. daha iyi bir metal vokali bilmiyorum. bruce dickinson'dan bile daha iyi olduğunu düşünüyorum.
sololarda megadeth daha komplike ve anlaşılması güç sololar yazar. ancak metallica'nın soloları *daha akılda kalıcıdır. bu konuda oyumu metallica'ya veriyorum.
sahne konusunda bence berabere kalırlar. tabii kirk'ün yaptığı hataları* saymazsak. o kadar zor şarkıları çalmak tabii ki kolay değildir ama megadeth şarkılarını stüdyo kaydıyla neredeyse birebir çalar.
sonuç olarak, her ikisi de güzel grup. ancak megadeth daha güzel bir grup.*
devamını gör...
hevesi kırılmak
çok pis bişi, izi bazen o kadar uzun süre üzerinizde kalıyor ki, salt hevesinizin kırıldığı konuda değil hiç bir konuda parmak oynatma isteğiniz kalmıyor.
öylece durup bakıyorsunuz.
öylece durup bakıyorsunuz.
devamını gör...
kendini başkalarıyla kıyaslamak
gereksiz aktivite, mutsuzluk sebebi. herkesin yeteneği farklı aldığı eğitim farklı çevresi farklı vs. kendi içindeki cevheri ortaya çıkarmak yerine daha iyi olmaya çalışmak yerine kendini neden başkasıyla kıyaslar bir insan? bu kötülüğü neden yapar hep merak etmişimdir.
devamını gör...
çocukken kendinizi en havalı hissettiğiniz an
23 nisan'da "asereje" şarkısı eşliğinde dans etmiştik. en önde 1 kişi arkada 2 kişi sonra 3-4-5 şeklinde sıralanmıştık. en önde dans eden bendim. dans boyunca "en güzel ben dans ediyorum o yüzden öndeyim" diye aşırı havaya girmiştim. daha sonra en kısa olduğum için en önde olduğumu öğrendim.
devamını gör...
aynı evde yaşıyormuş gibi entryler
ya bulaşıklar dağ gibi olmuş sizin hizmetçiniz mi var burda kullandığınız şeyleri sudan geçirip makinaya koymak çok mu zor!.
devamını gör...
can yücel
kendisinin yaşadığı dönemde eski datça'da bulunan muhtarın yerinde arkadaşlarıyla sohbetler ettiği söylenir. aynı mekan adeta bir can yücel müzesidir; şiirler, anılar, fotoğraflar, objelerle doludur. kızının evi belli zamanlarda ziyarete açılır, kapı açık olmadığı sürece ziyarete kapalı olduğu anlamına gelir. datça halkından kendisiyle ilgili pek bilinmeyen şeyler de öğrenebilirsiniz.
kabri, çok sevdiği datça'dadır. yıllar önce bazı kişilerce mezar taşı parçalanmış, sonrasında yeniden yapılmıştır. mezarında kendi sözü, "ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi" yazar. mezar taşını yapan heykeltıraş mehmet aksoy:
"can yücel mezarında bile dik duran, hiçbir zaman umudunu yitirmeyen bir insandı. hayat doluydu. ve yalansız yaşadı. bir onurun temsilcisiydi. iyiliğin ve güzelliğin bir zaman gelecek kazanacağına inanıyorum. ben umudumu yitirmedim. bugün de umuttan, güzelliklerden yanayım. bu düşüncelerle onun mezar taşını yaptım. burada can taşının içinden çıkan ışıklı çocuğu görüyorsunuz. her gün batımında bu görünecek. buradaki sutaşı da, can’ın hayatla olan bağlantısını anlatıyor." demiştir.
sutaşı içinde sigaralar görmek şaşırtıcı olabilir, hakaret olsun diye değil kendisini sevenler bırakır o sigaraları.
kabri, çok sevdiği datça'dadır. yıllar önce bazı kişilerce mezar taşı parçalanmış, sonrasında yeniden yapılmıştır. mezarında kendi sözü, "ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi" yazar. mezar taşını yapan heykeltıraş mehmet aksoy:
"can yücel mezarında bile dik duran, hiçbir zaman umudunu yitirmeyen bir insandı. hayat doluydu. ve yalansız yaşadı. bir onurun temsilcisiydi. iyiliğin ve güzelliğin bir zaman gelecek kazanacağına inanıyorum. ben umudumu yitirmedim. bugün de umuttan, güzelliklerden yanayım. bu düşüncelerle onun mezar taşını yaptım. burada can taşının içinden çıkan ışıklı çocuğu görüyorsunuz. her gün batımında bu görünecek. buradaki sutaşı da, can’ın hayatla olan bağlantısını anlatıyor." demiştir.
sutaşı içinde sigaralar görmek şaşırtıcı olabilir, hakaret olsun diye değil kendisini sevenler bırakır o sigaraları.
devamını gör...

