e-devlet alt-üst soy bilgisi sorgulama
bir izmirli olarak, büyük büyük dedemin isminin heredot, büyük büyük nenemin isminin de afrodit çıkmasıyla beni dumura uğratan sorgulamadır.*
neyse işin şakası bu tabii. zaten bildiğimiz kökenlerimizi resmî olarak da teyit ettiğimiz sorgulamadır. sadece isimlerini bilmediğimiz insanlar vardı, onları da öğrenmiş olduk. atalarımızdan hemen hemen herkes koskoca osmanlı imparatorluğunun çöküş döneminde kaybedilen vatan topraklarından buraya kopup gelmişler, ege'nin incisi izmir'de kavuşmuşlar. hüzünlendik, hepsini teker teker yâd ettik. sonra da yolumuza devam ettik. soy sop, bunların benim için hiçbir önemi yok. çok çok çok ama çok zor şartlar altında hayatta kalmayı başarabilmiş, nice badireler atlatmış insanların genlerini taşımak beni onurlandırdı. önemli olan da böyle bir onuru yaşamaktır kanımca.
yunanistan'ın kozana ilinin kayalar (ptolemaida) kasabasından gelenler varsa tanışmaktan müşerref olurum.
neyse işin şakası bu tabii. zaten bildiğimiz kökenlerimizi resmî olarak da teyit ettiğimiz sorgulamadır. sadece isimlerini bilmediğimiz insanlar vardı, onları da öğrenmiş olduk. atalarımızdan hemen hemen herkes koskoca osmanlı imparatorluğunun çöküş döneminde kaybedilen vatan topraklarından buraya kopup gelmişler, ege'nin incisi izmir'de kavuşmuşlar. hüzünlendik, hepsini teker teker yâd ettik. sonra da yolumuza devam ettik. soy sop, bunların benim için hiçbir önemi yok. çok çok çok ama çok zor şartlar altında hayatta kalmayı başarabilmiş, nice badireler atlatmış insanların genlerini taşımak beni onurlandırdı. önemli olan da böyle bir onuru yaşamaktır kanımca.
yunanistan'ın kozana ilinin kayalar (ptolemaida) kasabasından gelenler varsa tanışmaktan müşerref olurum.
devamını gör...
akp'ye sürekli çamur atan tip
türkiye'de yaşayan, genel kültür seviyesi en azından ortalama olan ve google'a "dolar" yazabilecek kadar okuma yazma bilen herkes
devamını gör...
take me to church
kalabalık sokaklarda slalom yaparak yürürken beynimin arka planında çalan harika bir şarkı.
devamını gör...
rum mübadiller
trabzon köylerindeki rumca, onlardan kalmıştır. çok becerikli insanlar olduğunu söylerdi, babaannem. emofe(güzel) insanlarmış.
trabzonda şehir merkezinde onlardan kalan çok hoş yapılar, bu gün bile dimdik ayakta durmaktadır. 20.yüzyılda evlerde kullanılan kalorifer tesisatı, sifon tesisatı şimdi ki evlerde yok. atatürk trabzona geldiğinde bu evlerden birinde konaklamış sonrada ev ona hediye edilmiştir. atatürk köşkü adını alan yapı içlerinde en çok bilinendir.
trabzonda şehir merkezinde onlardan kalan çok hoş yapılar, bu gün bile dimdik ayakta durmaktadır. 20.yüzyılda evlerde kullanılan kalorifer tesisatı, sifon tesisatı şimdi ki evlerde yok. atatürk trabzona geldiğinde bu evlerden birinde konaklamış sonrada ev ona hediye edilmiştir. atatürk köşkü adını alan yapı içlerinde en çok bilinendir.
devamını gör...
normal sözlük’te 6 kişi kalmak
6 yüksek bi rakam. sunuçta beşten büyük.
devamını gör...
sinirlendiğinde çok kırıcı olabilen insan
kontrol sorunu olan insan, görünce koşarak uzaklaştığım. bir insan neyi nerede konuşacağını bilemeyebilir, bu zamanla öğrenilir. kırıcı oluyorsan karşındakine saygını bir anlığına da olsa yitirmişsin demektir. bu yüzdendir ki kızdırmak, yeni tanışılan insanı tanımak için etkili bir yol. seçtiği kelimelerle cillop gibi karakter analizi yapılıyor. çok zevkli.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
suyduk, kıyıya soyunuyorduk
hiçbir şeye benzemiyordu gelişimizin ayak izleri
ve hiç’liği gidişimizin
militan bir duruşla küllenirken taze gece
yorgunduk
ölüyorduk hiç durmadan
ne kötü bir alışkanlıkla
her saç telimizde ihtiyar bir bayrak
beyaza sürüyorduk ellerimizi
secdeye duran esmer kentin
bitli kaldırımlarında çoğalırken sular
mutluyduk
ıslanıyorduk hiç durmadan
her çukurda biraz daha
akşamları arşınlayan sancılarla
kaygılı
kaygan düşlerde yıkılıyordu köprülerimiz
tüm sesleri elerken
hasta
sarhoş suskunluğumuzdan
sürgündük
ölüyorduk mütemadiyen
hiçbir şeye benzemiyordu gelişimizin ayak izleri
ve hiç’liği gidişimizin
militan bir duruşla küllenirken taze gece
yorgunduk
ölüyorduk hiç durmadan
ne kötü bir alışkanlıkla
her saç telimizde ihtiyar bir bayrak
beyaza sürüyorduk ellerimizi
secdeye duran esmer kentin
bitli kaldırımlarında çoğalırken sular
mutluyduk
ıslanıyorduk hiç durmadan
her çukurda biraz daha
akşamları arşınlayan sancılarla
kaygılı
kaygan düşlerde yıkılıyordu köprülerimiz
tüm sesleri elerken
hasta
sarhoş suskunluğumuzdan
sürgündük
ölüyorduk mütemadiyen
devamını gör...
teletext
181.sayfa hava durumu sayfasıydı galiba yanlış hatırlamıyorsam.
devamını gör...
her kafadan bir ses
kafa sözlük'ün sloganı olabilecek bir cümle.*
devamını gör...
diyanet işleri başkanlığı
ulu önder atatürk tarafından kurulan ve o zamanlar doğru dinin anlaşılması için oldukça faydalı çalışmalar yapan bir başkanlıktı.
şimdi ise başkanları milyonluk mercedes arabalara biniyorlar, milyonluk evlerde kalıyorlar ve ''bir hırka bir lokma'' felsefesini anlatarak halkı uyutuyorlar.
tanım: günümüzde, kurulma dönemindeki işlevini yitirmiş olan kuruluştur.
şimdi ise başkanları milyonluk mercedes arabalara biniyorlar, milyonluk evlerde kalıyorlar ve ''bir hırka bir lokma'' felsefesini anlatarak halkı uyutuyorlar.
tanım: günümüzde, kurulma dönemindeki işlevini yitirmiş olan kuruluştur.
devamını gör...
behzat ç. 78. bölüm
o kadar ciddi mevzunun arasinda hayaletin nonik nonik komsunun kizini elleme muhabbeti acmasi yaran bolumdur.
devamını gör...
bunalım
üzüntü,mutsuz düşünceler,ilgisizlik ve karamsarlık ile beliren duygusal durumdur.
devamını gör...
şarkı incelemesi
bazen şarkılarda verilen aralar bana tam da sigara yakmalık yer dedirtir. örneğin şarkımızı açıyoruz. eller, ayaklar ritim tutuyor hatta dans bile ediyoruz arada dimi. şimdi mesela bir bankta oturuyorum* tabi yürüyerek dans ettiğim de insanlar uzaylı ile karşı karşıyaymışcasına tepki verdikleri için sadece kafamda kulaklığımla hafif kafa sallayarak ilerliyorum, buna da tepki veriyorlar da neşemi bozmalarına müsade edemem şimdi.* hazır oturuyorum etrafı gözlemliyorum, şarkı 2.08’inci saniyeye geliyor 2.18’e kadar ki boşluk ne de güzel gaza getirip, sigara yaktırıp, kafa sallamaya müsait.
bu arada şarkıyı sarılamayacağın kadar uzak biri için dinlediğinde acı veriyor. aksi halde benim gibi dans ediyorsunuz.
kamu spotu:
sokakta dans etmeyiniz.
bu arada şarkıyı sarılamayacağın kadar uzak biri için dinlediğinde acı veriyor. aksi halde benim gibi dans ediyorsunuz.
kamu spotu:
sokakta dans etmeyiniz.
devamını gör...
yüksek lisans
lisanstan sonra uzunca bir süre iş bulamayanların ''bari boş durmayayım'' diyerek yaptıkları hede. zaten lisans mezunlarının iş bulamadığı bir memlekettik, şimdi tüm işsizlerin yüksek lisans mezunu olduğu ve yine iş bulamadığı tuhaf bir yer haline geldik. kolumuz kime çarpsa lisans üstü çıkıyor ama adam 6 yıldır işsiz.
devamını gör...
2002 doğumlu birini ciddiye almak
yaşından başka bir özelliği olmayan insan beyanıdır. yaşıyla, mesleğiyle, ırkıyla, diniyle ya da dinsizliğiyle, cinsel eğilimiyle vsvs insanları katagorize etme faslını geçmemiş miydik? cahiliye döneminde kalmıştı diye hatırlıyorum ben ama belki de katagorizerler hala o çağı içlerinde yaşıyordur kim bilir? ayrıca bir rahatsızlığa bile iğneleme de bulunulmuş... ciddiye alınmaması gereken asıl mevzu bu ve buna benzer insan beyanlarıdır. fakat yinede entry girmişimdir tarafımız belli olsun.
devamını gör...
hayattan çıkarılmış en önemli ders
yapmayı planladığın bir şeyi kesin olarak gerçekleşene kadar kimseye, hatta en yakınına bile söyleme.
devamını gör...
kadın
anadır, yardır, kardeştir, dosttur yüceltilmesi gerekilen varlıktır.
"kadın cinayetlerine ve kadına şiddete hayır" diyerek toplumsal farkındalık yaratalım.
"kadın cinayetlerine ve kadına şiddete hayır" diyerek toplumsal farkındalık yaratalım.
devamını gör...
rüzgar gibi geçti
amerikan sinemasının belki de en başarılı filmidir. ona bu sıfat yakışıyor; zira toplumsal ve siyasi konuları perdeye yansıtış şeklinde çok ciddi sorunlar ve tuhaflıklar olmasına rağmen yıllardır listelerin başını çeken, inanılmaz bir ticari getirisi olan, ve törenden 10 oscar ile dönen bir film tüm bunları başarmışsa, "en başarılı film" olmaması için de bir sebep yok benim bakışımla.
neden ciddi sorunları ve tuhaflıkları olduğu konusuna gelinirse...gone with the wind, bilindiği üzere planında iç savaş'ın işlendiği, yaklaşık dört saat uzunluğunda bir film. fakat film boyunca kölelik sistemi yanlısı güney, hak verilmesi gereken taraf olarak yüceltiliyorken; kölelik karşıtı kuzey resmen çarmıha geriliyor. savaşın yıkıcı etkilerinin sadece güney'in uğradığı yıkım ve şiddet üzerinden gösterilişi, filmin tarihi açıdan objektiflik kavramından hayli uzaklaşmasına sebep oluyor. iç savaş, karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler ve gelgitlerin arkasına yedirilmiş vaziyette; lakin savaşta verilen kayıplar, filmin romantik komedi unsurlarına yem edilmiş bir nevi. misal, scarlett'ın ashley'e nispet olsun diye evlenmiş olduğu charles'ın savaşta ölmesi, scarlett için sadece siyahlar giymek zorunda kalacağı önemsiz bir yas gününün sebebi olarak aktarılıyor.
en temel sorunlardan biri, ırkçılık. gone with the wind, margaret mitchell'ın kaleme aldığı romanın uyarlaması. ve roman, basıldığı ilk dönemde, içinde çokça ırkçı söylem bulunduğu için fazlasıyla tepki çekmişti. filmin yönetmenleri (ismen bir yönetmen geçmesine rağmen, filmde aslında iki yönetmen çalıştı. film yönetilmesi açısından bir "sinir krizi" olduğu için ilk ilk yönetmen bir yerden sonra bırakıp filmden çekilmişti ve ikincisi de çekilmek üzereydi) her ne kadar ırkçı yaklaşımları filmden uzak tutmaya çabalasa da, film bu etkiden tamamen sıyrılamamıştı. bir sahnede babası scarlett'a "alt sınıfa, bilhassa siyahilere karşı acımasız olman gerek" tavsiyesini veriyor. bir başka sahnede, siyahi bir hizmetçi scarlett'tan dayak yiyor. (salt filmde değil, ödül töreninde dahi siyahi ayrımcılığı yapılmıştı. hattie mcdaniel, mammy rolüyle oscar alan ilk siyahi oyuncu olmuştu; fakat törende rol arkadaşlarının yanında oturmasına müsaade edilmemişti.)
çıkarcı, yalancı, umarsız ve bencil bir karakter olan scarlett'ın, filmin sonuna dek dört ayağının üstüne düşmesi ve bunun hep bir başkasının ölümüyle, iflasıyla ya da yalnız kalmasıyla gerçekleşmesi seyirciyi biraz huzursuz etse de, final sahnesi çok tatmin edici. scarlett'ın bu tavırlarına, elindekinin kıymetini o gitmeden asla anlayamayan karakterine daha fazla dayanamayan rhett, evi terk eder. kapıdan çıkmak üzereyken, scarlett gözyaşları içerisinde onu durdurur ve o giderse kendisinin ne yapacağını sorar. aldığı cevap hala bile sinema tarihinin en ikonik repliklerinden biridir: frankly my dear, i don't give a damn! ayrıca bu sahnenin aynısı yahut çok benzerleri, pek çok yapımda yeniden canlandırılmış; bir nevi filme selam çakılmıştır.
filmi izlediğimde henüz lisedeydim, sinemayı yeni yeni keşfettiğim yıllardı. belki de bu yüzden -biraz da bir filmi okumak konusunda şimdiye kıyasla daha fazla olan cahilliğimden-pek sevmiştim şahsi olarak. moralim bozuk olduğunda yahut uyuyamadığımda soluğu bu filmde alırdım. benim için anlamı büyük olan bir film. müzikleri de çok hoştur. max steiner'ın bestelerini içeren albümü buradan dinleyebilirsiniz.
neden ciddi sorunları ve tuhaflıkları olduğu konusuna gelinirse...gone with the wind, bilindiği üzere planında iç savaş'ın işlendiği, yaklaşık dört saat uzunluğunda bir film. fakat film boyunca kölelik sistemi yanlısı güney, hak verilmesi gereken taraf olarak yüceltiliyorken; kölelik karşıtı kuzey resmen çarmıha geriliyor. savaşın yıkıcı etkilerinin sadece güney'in uğradığı yıkım ve şiddet üzerinden gösterilişi, filmin tarihi açıdan objektiflik kavramından hayli uzaklaşmasına sebep oluyor. iç savaş, karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler ve gelgitlerin arkasına yedirilmiş vaziyette; lakin savaşta verilen kayıplar, filmin romantik komedi unsurlarına yem edilmiş bir nevi. misal, scarlett'ın ashley'e nispet olsun diye evlenmiş olduğu charles'ın savaşta ölmesi, scarlett için sadece siyahlar giymek zorunda kalacağı önemsiz bir yas gününün sebebi olarak aktarılıyor.
en temel sorunlardan biri, ırkçılık. gone with the wind, margaret mitchell'ın kaleme aldığı romanın uyarlaması. ve roman, basıldığı ilk dönemde, içinde çokça ırkçı söylem bulunduğu için fazlasıyla tepki çekmişti. filmin yönetmenleri (ismen bir yönetmen geçmesine rağmen, filmde aslında iki yönetmen çalıştı. film yönetilmesi açısından bir "sinir krizi" olduğu için ilk ilk yönetmen bir yerden sonra bırakıp filmden çekilmişti ve ikincisi de çekilmek üzereydi) her ne kadar ırkçı yaklaşımları filmden uzak tutmaya çabalasa da, film bu etkiden tamamen sıyrılamamıştı. bir sahnede babası scarlett'a "alt sınıfa, bilhassa siyahilere karşı acımasız olman gerek" tavsiyesini veriyor. bir başka sahnede, siyahi bir hizmetçi scarlett'tan dayak yiyor. (salt filmde değil, ödül töreninde dahi siyahi ayrımcılığı yapılmıştı. hattie mcdaniel, mammy rolüyle oscar alan ilk siyahi oyuncu olmuştu; fakat törende rol arkadaşlarının yanında oturmasına müsaade edilmemişti.)
çıkarcı, yalancı, umarsız ve bencil bir karakter olan scarlett'ın, filmin sonuna dek dört ayağının üstüne düşmesi ve bunun hep bir başkasının ölümüyle, iflasıyla ya da yalnız kalmasıyla gerçekleşmesi seyirciyi biraz huzursuz etse de, final sahnesi çok tatmin edici. scarlett'ın bu tavırlarına, elindekinin kıymetini o gitmeden asla anlayamayan karakterine daha fazla dayanamayan rhett, evi terk eder. kapıdan çıkmak üzereyken, scarlett gözyaşları içerisinde onu durdurur ve o giderse kendisinin ne yapacağını sorar. aldığı cevap hala bile sinema tarihinin en ikonik repliklerinden biridir: frankly my dear, i don't give a damn! ayrıca bu sahnenin aynısı yahut çok benzerleri, pek çok yapımda yeniden canlandırılmış; bir nevi filme selam çakılmıştır.
filmi izlediğimde henüz lisedeydim, sinemayı yeni yeni keşfettiğim yıllardı. belki de bu yüzden -biraz da bir filmi okumak konusunda şimdiye kıyasla daha fazla olan cahilliğimden-pek sevmiştim şahsi olarak. moralim bozuk olduğunda yahut uyuyamadığımda soluğu bu filmde alırdım. benim için anlamı büyük olan bir film. müzikleri de çok hoştur. max steiner'ın bestelerini içeren albümü buradan dinleyebilirsiniz.
devamını gör...
an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
kulaklığım çalışmıyor. çalışması için uğraşıyorum. çıldırcam şimdi...
devamını gör...

