devamını gör...

fatih altaylı'nın ilber ve celal hoca ile yaptığı programların hepsini izlediğim; aralarındaki dialog ve atışmalara alışık olduğumdan herhalde, bana çok doğal ve tatlış geldi.. ayrıca hanımın yerine ben olsam puhahahaha diye böğürürdüm*
devamını gör...

kısmet değilmiş, üzülme. vardır elbette bir hayır.
devamını gör...

chief kamachi ile başladığım ve 1 saat kadar buralarda olayacağım yayın.
devamını gör...

"hoşça kal! değerin çok yüksek, tutamam seni."

soneler-sone 87
devamını gör...

1905 yılında dalgaların parçacık özellikler gösterdiği keşfedildikten sonra 1924 yılında parçacıkların da dalga özelliği gösterdiği fikri öne sürülmüştür.

tanım ekseriyetle çok komik bir tanım, normal bir insan; "bu fizikçiler de beyinsiz, dalga parçacık özellik gösteriyorsa, parçacık da dalga özellik gösterecek tabi" şeklinde bir ifade kullanabilir, ki benim lisansta okuttuğum öğrenciler bile bu yanılgıya düşebiliyor. fakat bir fikri ileri sürmek; hiçbir zaman bir fikri deneysel verilerle gözlemeye benzemez.

louis de broglie de bu fikri ortaya attı. bir zamanlar einstein ve planck da deneysel sonuçlar ileri sürerek ışığın kuantumlu doğasını keşfetmişti ancak bilim insanlarından çokça tepki almıştı; ama de broglie daha şanslı bir bilim adamıymış. her neyse bu başka bir konu.

parçacığın momentumu ne kadar büyükse; dalga boyu o kadar kısadır. buna ek olarak hareketli cisimlerin dalga ve parçacık özelliklerinin aynı zamanada gözlenebilmesi olanaksızdır; yani ya dalga özelliklerini gözleyebileceğiz ya da parçacık görünümlerini gözleyeceğiz.

bu da karşımıza şu sonuçla geliyor; dalga ya da parçacık, hangisinin doğru bir betimle olduğu sorusunu sormak yanlış bir soru olacaktır. dahası bazı durumlarda bir dalga bazı durumlarda ise bir parçacıktır. hangi özelliğinin öne çıktığını gözleyebileceğiz ancak.

de broglie dalga boyu cismin ve cismin etkileştiği diğer cisimlerin boyutlarına göre, bağıl büyüklüğüne bağlıdır.

kendisinin başarısını anlattıktan sonra tanım vermek daha doğru olacaktır düşüncesiyle biraz da kendisinden bahsedelim:

tam adı louis-victor de broglie olan, 1892-1987 yılları arasında yaşamış bir fizikçi. "broglie" adını doğduğu kasabadan almıştır. soylu bir fransız ailesinin oğlu olan de broglie fransa'nın dieppe kentinde doğmuştur.

de broglie'nin abisi maurice adında çok ünlü olmasa da ünlü bir fizikçidir, abisi de broglie'nin fizikle ilgilenmesindeki en büyük etmendir. hatta de broglie ilk olarak tarih bölümünde okumuştur, bunu bitirdikten yaklaşık 5 yıl sonra ise fizik okumaya karar vermiştir.

çalışmalarını genellikle abisiyle kendi kasabalarında kurdukları labaratuvarlarda gerçekleştirmiştir. de broglie abisinin aksine; fiziğin teorik kısmıyla ilgilenmiş bunun yanında bilim felsefesi hakkında çalışmalar yapmıştır.

parçacık niteliği taşıdığı bilinen elektronun; dalga özellikleri de taşıyacağı ilk olarak de broglie tarafından düşünülmüştür. bu çalışma ayrıca onun tez çalışmasıydı.

de broglie'nin ortaya attığı bu fikir bir süre sahipsiz kalmış sonrasında önemi albert einstein tarafından anlaşılmıştır. daha sonra einstein'ın sayesinde bunu öğrenen erwin schrödinger bir kaç sene içerisinde dalga mekaniğini oluşturmuştur. bunun hemen ardında da 1927 yılında clinton davisson ve lester germer, o meşhur deney olarak bahsedilen; elektronlarla kırınım deneyi yaparak de broglie'nin tezini deneysel olarak doğrulamışlardır.

bu başarısı de broglie'ye 1929 ylında nobel ödülü kazandırmıştır.
devamını gör...

her zaman gerçekleştiremesem de, gerçekleştirdiğimde güne zinde başlıyorum.
devamını gör...

"gidiyorsa gitsin neyleyim
bitiyorsa bitsin neyleyim
halden anlamayan yari neyleyim

neyleyim beni ateşe atanı
neyleyim sözünü unutanı
kıranı dökeni, yüreğimi sökeni
gül sandım, dikeni neyleyim."
devamını gör...

mantıklı olan bir karar.
devamını gör...

çok güzel haber. her tanıma bir sanat eseri iliştirme vakti.*
devamını gör...

başlıklara "benim" yazmaktan hiç hoşlanmadığım halde, bu kez deli gibi çikolata veya herhangi bir türden tatlı yediğim halde 43 yaşla rekor kırdığım için benim diye tanımlayacağım tip.

maşallah deyin, en son bir yerde "asus iyi marka. nesini beğenmediğiniz? 8 yıldır kullanıyorum" dediğim gün pc kafayı yedi. nazar etmeyin, külahları değişmeyelim *
devamını gör...

benim efendim. bazı kaynaklara göre z kuşağı sayılmasam da ben z kuşağı olmaktan gurur duyuyorum. engelleyebilirsin.
devamını gör...

oo iki gözüm hoş geldin. sağlam bir yazar. buyursun.
devamını gör...

o üçlü ne güzel üçlü, bu üçlüyü sofraya koyan kadın ne mübârek kadındır. bir erkeğin kalbini fetheden yoldur, bir nesli peşinden sürükleyen üçlüdür bu.
devamını gör...

ciddiye alınmaması gereken saçma bir tahakküm kurma hevesidir.

türkiye’ye özel bir durum olmasa da biz şahit olduklarımızı gördüğümüz ve yaşadığımız için bunları anlatıp bitmesini sağlamamız gerekir.

öğretmenliğe yeni başladığım yıllarda okula sırt çantam ve bisikletimle giderdim. bir gün bir öğretmen arkadaş bana geldi ve “sana çok özeniyorum, keşke ben de yapabilsem” dedi. neden yapmadığını sorduğumda “ fakire bak bir araba bile alamamış” derler burda dedi bana. ilginçti ve sanırım fakir olan bendim.

yine aynı şehirde kafamda şapkam altımda şortumla gezerken sakallı bir amca bana “ şapka takmak günah” dedi. ilginç yanı ise şorta takılmamış olmasıydı. sanırım ona sıra gelmedi o ara.

mahalle baskısının ille de büyük olaylarda kendini göstermesi gerekmez. küçük olaylar daha çok can sıkar. sürekli kitap alan bir insan olduğum için öğretmen arkadaşların uyguladığı mahalle baskısı şöyle saçma bir şeydi. “ hocam, kitap karın doyurmaz. önce evini, arabanı al.” halbuki ben o satın aldığım kitapları şu anda kendime ait olan evimdeki kütüphaneme kendi arabamla götürüyorum.

demem o ki; kimseyi dinlemeyin. can sıkıntısı çeneye vurur çoğu zaman. kimsenin çene ishalinin sizin hayatınızı etkilemesine izin vermeyin.
devamını gör...

en sevilen animasyon filmlerden biri olan buz devri'nden en çok akılda kalan repliklerin yazıldığı bir başlıktır.

miskin sid;
- olamaaaaz, bir kaplaaan, imdaaat, imdaaat!
devamını gör...

karsu- bırak beni böyle
devamını gör...

maraş dondurmacısı kılıklı fesli deliyi üstad sanan, rte'nin kemalizme vurduğu her darbe ile orgazm olan yazar.
devamını gör...

eğitim sistemi ve onun kronikleşmiş sorunlarını bir kenara bırakarak başlıyoruz işe koyulmaya. herhangi bir dili öğrenmek için ciddi bir sebebimiz olmalı. söz konusu ingilizce olduğunda herkesin öyle veya böyle sebepleri vardır. benim açımdan öncelikle hayatım boyunca sadece türkçe konuşan insanlarla muhatap olmaya mecbur kalma fikri çok ürkütücüydü. bundan sonra ise ingilizce okuyabilmek, daha fazla kitaba erişebilmek ve dünyaya açılabilmekti. muhtemelen buradaki çoğu insandan daha kötü bir 12 yıllık ingilizce eğitimi görmüşümdür. hiçbir şey öğrenmedim diyebilirim bu süreçte. 3 yıl kadar önce bir kursa yazılmış bir iki kur gittikten sonra hiçbir şey öğrenmeden ayrılmıştım. aslında hep erteliyordum bu geçtiğimiz süreçte, nasıl olsa öğrenirim filan diyerek boşluyordum meseleyi. sonra işin ciddiyetinin farkına vardım ve 2 yıl önce başladım hakikaten çalışmaya. önce murat kurt'tu galiba ismi tam olarak hatırlamıyorum, gramer kitabını edinip ona çalıştım biraz. gramerin önemli olduğunu biliyordum ama açıkçası gramer çalışmak hem çok sıkıcı hem de ağır ilerleyen bir süreçti. sonra benim asıl öğrenme sürecim başladı. bu asıl öğrenme süreci dediğim şey okuyarak oldu. ilkokul seviyesindeki çocuklara yönelik hazırlanan resimli öyküler vardır, onları okuyarak başladım. eş zamanlı olarak da kelime öğrendim. yani okuma sürecinde öğrendiğim kelimelerin haricinde de günlük 5-10 kelimeyi not defterime yazdım. zamanla 40-50 sayfalık kitaplara geçtim, kadıköy'de filan sahaflara gidip 5 liraya kitaplar alıyordum. bu kitapları okuduktan sonra iki tanesini verip aynı sahaftan yeni bir kitap alıyordum. bu şekilde okuyarak ve adım adım seviye yükselterek ilerledim. bu arada ilave olarak tabii ki altyazılı dizi ve film izliyordum. sevdiğim şarkıları bir deftere yazıp bazılarını ezberliyor ve tekrar tekrar dinliyordum. agatha christie, arthur conan doyle, hemingway, truman capote filan derken şimdi david hume gibi filozofları okuyabilecek durumdayım.

edit: benim kişisel öğrenme sürecim konuşabilmek için pek etkili bir yol değil. çokça yazılmış, doğrudur, konuşabilmek için bu dili pratik etmeniz gerekir. birkaç yıla çok spesifik olmayan metinleri çevirebilecek duruma gelebilirim ama o masadan kalkma fırsatı bulamazsam konuşma konusunda hep sıkıntı yaşayacağım. imkânı olan kişinin yapacağı en doğru şey ingilizcenin konuşulduğu bir ülkeye kursa gitmektir.
devamını gör...

kovmuştur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim