kendimize hatırlatmamız gereken şahane düşüncelerimiz
kimseyi merak etmiyorum, kimsenin başarısını kıskanmıyorum. kimseyle kıyasa da girmiyorum, sadece kendi hayatımla ve sevdiklerimle ilgileniyorum. kendi halindeliğin getirdiği huzura bayılıyorum.
devamını gör...
yazmak
kolay gibi gözükse de aslında kolay olmayan bir eylemdir. hele ki nitelikli bir şekilde yazmak daha da zordur.
yazmak için önce bol bol nitelikli şeyler okunması gerekmektedir.
yazmak için önce bol bol nitelikli şeyler okunması gerekmektedir.
devamını gör...
hapşıran kişilere yerhamükellah demek
böyle boş yere kafa yormayın , kim nasıl isterse onu desin , çok yaşa , iyi yaşa, yırhamikallah der kim ne isterse onu söylesin, yeterki iyi dileklerini söylesin, hem öğrenmenin bir mahsuru yok öğrenmiş oluruz . kalp kırmayın ve boş işlerle uğraşmayın.
devamını gör...
kişinin eski fotoğrafına bakıp kendini özlemesi
herkese olur mu bilmiyorum. bahsettiğim şey şizofrenik gibi gelebilir ama değildir. eski fotoğraflarda kendimi görünce tuhaf bir his gelir tam başlıktaki gibi. o günkü saf, temiz, kirlenmemiş kendini özlersin. bu günkü halinden biraz mahcubiyet duyarsın. daha iyi olabilirdi lan dersin. sonuçta üzgünüm çocuk der yola devam edersin.
devamını gör...
flörtün sevgililiğe dönmeme sebepleri
sanırım kimsenin dertlerine dert edinmeye tahammülü kalmadı.
devamını gör...
türkiye'den defolup gitmek
gitmek isteyen insan, avrupa insanının medeniyet seviyesinde bir insan ise yolu, bahtı açık olsun ama türkiye'de yaptığı görgüsüzlükleri oralarda da yapmaya devam edecekse yolu açık falan olmasın.
devamını gör...
kafa izninde
(bkz: hoçça ğalın ğidiyom ben)*
devamını gör...
birçok yazarın siyasi başlıklara değinmemesi
bir tespit.
anladığım kadarıyla insanlar bıktı. düşünsenize; bazı haber kanallarında her akşam siyasi tartışmalar var. haberlerde genellikle benzer konular yer alıyor. okullarımızda, iş yerlerimizde, hatta futbolda bile siyasetin varlığı hissediliyor. kutuplaşma deseniz adım başı... konuşanların, tüm bunların değişmesine katkısı olmuyor, olamıyor... senelerdir laf anlatmaya çalıştığınız eş, dost, akrabanızın hâlâ aynı argümanlarla aynı noktada durduğuna, size aynı kişileri aynı aşkla savunduğuna tanık oluyorsunuz, gücünüz tükeniyor vesaire...
siyasette bir şeyler değiştirmek için konuşma, anlatma eşiği çoktan geçildi bence. icraat olmadıkça isterseniz sabaha kadar konuşun. bu ülkede yıllardır yapılan ve hiçbir çözüm üretmeyen şey de bu zaten. icraat dediğim öyle sokaklarda eylem yapmak falan değil. siyaset bilimleri mezunlarının, yani gençlerin artık siyasete el atması, bu işleri aynı kişilere muhtaçmışız algısıyla devam ettirenlere fırsat vermemesi lazım. ne yazık ki onun önü de "zengin olmayanın siyasette işi ne" türü bir durumla kesilmiş.
bir başka icraat da şu olabilir; insanların tek tek kapısına, ayağına giden, bazı şeyleri anlatıp gözlerini açmaya çalışan partilerden bağımsız bir ekip. bizimki gibi "ben başta olayım", "hayır, lider ben olmalıyım" kavgaları peşinde koşan tiplerin çoğunlukta olduğu ülkelerde öyle bir ekip kurma işi de yaş. yapacağı işe değil, kendi makamına, mevkisine bakıyor herkes.
ne kalıyor geriye? içimizden sövüp sayıp hayatımıza devam etmek, dışarıda denk geldiğimiz insanlara bazı konular hakkında -varsa- bildiklerimizi anlatıp onları uyandırmaya çalışmak. burada yazıp, bir şeylere değinip olan biteni değiştirebilecek olsak bu çoktan başarılmış olurdu diye düşünüyorum. ekşi'de, ulu'da ve başka sözlüklerde de senelerdir yazılıp çiziliyor çünkü. fakat gördüğünüz gibi hâlâ aynı noktadayız. yazan da, okuyan da hep aynı kesim.
bu konuda, başlıkta da yazıldığı gibi, birçok farklı düşünce türü var. hepsine de saygım var. ancak kendi adıma konuşmam gerekirse, siyasetten de, ister bizimkiler, ister yabancılar olsun siyasetçilerden de bıktım usandım. duymak bile istemiyorum artık hiçbirini. elimden bir şey gelmedikçe sinir küpü oluyorum çünkü.
anladığım kadarıyla insanlar bıktı. düşünsenize; bazı haber kanallarında her akşam siyasi tartışmalar var. haberlerde genellikle benzer konular yer alıyor. okullarımızda, iş yerlerimizde, hatta futbolda bile siyasetin varlığı hissediliyor. kutuplaşma deseniz adım başı... konuşanların, tüm bunların değişmesine katkısı olmuyor, olamıyor... senelerdir laf anlatmaya çalıştığınız eş, dost, akrabanızın hâlâ aynı argümanlarla aynı noktada durduğuna, size aynı kişileri aynı aşkla savunduğuna tanık oluyorsunuz, gücünüz tükeniyor vesaire...
siyasette bir şeyler değiştirmek için konuşma, anlatma eşiği çoktan geçildi bence. icraat olmadıkça isterseniz sabaha kadar konuşun. bu ülkede yıllardır yapılan ve hiçbir çözüm üretmeyen şey de bu zaten. icraat dediğim öyle sokaklarda eylem yapmak falan değil. siyaset bilimleri mezunlarının, yani gençlerin artık siyasete el atması, bu işleri aynı kişilere muhtaçmışız algısıyla devam ettirenlere fırsat vermemesi lazım. ne yazık ki onun önü de "zengin olmayanın siyasette işi ne" türü bir durumla kesilmiş.
bir başka icraat da şu olabilir; insanların tek tek kapısına, ayağına giden, bazı şeyleri anlatıp gözlerini açmaya çalışan partilerden bağımsız bir ekip. bizimki gibi "ben başta olayım", "hayır, lider ben olmalıyım" kavgaları peşinde koşan tiplerin çoğunlukta olduğu ülkelerde öyle bir ekip kurma işi de yaş. yapacağı işe değil, kendi makamına, mevkisine bakıyor herkes.
ne kalıyor geriye? içimizden sövüp sayıp hayatımıza devam etmek, dışarıda denk geldiğimiz insanlara bazı konular hakkında -varsa- bildiklerimizi anlatıp onları uyandırmaya çalışmak. burada yazıp, bir şeylere değinip olan biteni değiştirebilecek olsak bu çoktan başarılmış olurdu diye düşünüyorum. ekşi'de, ulu'da ve başka sözlüklerde de senelerdir yazılıp çiziliyor çünkü. fakat gördüğünüz gibi hâlâ aynı noktadayız. yazan da, okuyan da hep aynı kesim.
bu konuda, başlıkta da yazıldığı gibi, birçok farklı düşünce türü var. hepsine de saygım var. ancak kendi adıma konuşmam gerekirse, siyasetten de, ister bizimkiler, ister yabancılar olsun siyasetçilerden de bıktım usandım. duymak bile istemiyorum artık hiçbirini. elimden bir şey gelmedikçe sinir küpü oluyorum çünkü.
devamını gör...
hafızam silinse de tekrar izlesem denilen diziler
(bkz: sherlock)
devamını gör...
neden kaybederiz sorunsalı
herkes neden kaybedildigi hakkinda methiyeler duzmus,yalniz benim olayim onlardan hic biri degil... salakligimdan kaybettim hep, baska bir aciklamasi yok.
devamını gör...
düz dünya teorisi
dünyadaki eğitim sisteminin bizleri her şeyi olduğu gibi kabullenen kişiler yapmasından ötürü herkesin dalga geçerek ve alay ederek yaklaştığı, nesnel bakış açısıyla oturulup araştırılsa çoğu kişinin düşüncelerinin değişeceğine inandığım kuramdır. araştırmaya üşenenler ve önyargılarını baskılayamayanlar için kısaca söz edeyim: düz dünya kuramına göre dünya aşılması mümkün olmayan bir gökkubbeyle örtülüdür, düzdür ve hareketsizdir. bu kubbenin içinde birbirlerini izleyen hareketli güneş ile ay ve türlü yıldızlar yer alır. düz dünya kuramına göre dünyanın en ortası kuzey kutbudur. kubbe sistemli dünyanın dışı ise antarktika olarak bildiğimiz güney kutbuyla kaplıdır. bu nedenledir ki birçok ülke tarafından imzalanmış antarktika antlaşması bulunur (bu antlaşmaya göre antarktikada bir ülke kurulamaz ve kimse bu kıtayı derinlemesine gezemez). sanılanın aksine güneş dünyadan çok daha küçük olup ayla birlikte bu sistemin içinde dönmektedir. güneş izlediği yörüngeyle ekvator olarak bildiğimiz bölgeye dik açı yaparken kutuplar olarak bildiğimiz yerlere yine düşük açılı ışınlar yansıtmaktadır. ayrıca bu kurama göre bilmem kaç ışık yılı uzaklıkta galaksiler yoktur (bkz: nasa'nın yalanları). her şey bu kubbenin içinden ibarettir. yıldız olarak tanıdığımız şeylerse bilinenin aksine gezegenimsi cisimler değil, bir tür enerjidir buradan. dolayısıyla yıldızların enerjisi dünyamızı çeşitli yönlerden etkiler. düz dünya kuramının gerçek olduğunu işaret eden birkaç kanıt şunlardır: dünyanın küresel olmasından ötürü denizlerde görüş alanımızdan çıktığı varsayılan gemi gibi deniz taşıtlarının iyi zoom yapan kameralarla görünür olması ki dünya küresel olsaydı zoom ile ötesinin görünmemesi gerekirdi, gözümüzün görmemesi ise tamamen perspektif ile ilgilidir buradan. küresel şekilli ve eğimli olduğu sanılan dünyada uçakların kalkıştan sonra dümdüz hareket etmesi; kutup ve ekvator olarak adlandırdığımız bölgeler arasında dönüş hızı farkı olduğu bilinmesine karşın bu farkın hissedilmemesi ki en ufak hız değişimiyle eylemsisizlik kuvvetinden ötürü tepki veririz. ikna olmayanlar için şunu ekleyeyim: pusulaya göre sürekli batıya giden biri yeniden olduğu yere döner çünkü pusulanın kuzeyi gösteren ibresi kuzey kutbunu yani düz dünyanın ortasını gösterir ki yön kuzey yıldızına göre belirlendiğinden bu şaşmaz. ek olarak türk mitolojisinde dünyanın düz olduğuna, yerin ve göğün çeşitli katlarının olduğuna inanılır. yunan filozof sokrates'in döneminde de düz dünyaya inanılırdı. dahası “ey cin ve insan toplulukları! göklerin ve yerin uçlarından, bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” (rahman-33) ayeti de sanıldığının aksine "uzay"a gidildiğini yalanlıyor zira gökkubbenin aşılmaz olduğu açıkça belirtilmiş. düz dünya kuramına göre de gökkubbe aşılmazdır, kapalıdır ve tüm evren içinde yer alır. yani inanılanın tersine evrende bir kum tanesi değiliz, evren bizler için muhteşem bir biçimde düzenlenmiş bir sistemdir. (bkz: dünya sağlık örgütünün simgesinde düz dünya olması)
gökyüzünü izleyen insanlar, bu döngünün dışında, gökyüzüne hakim olduğunu düşündükleri ve sürekli görebilecekleri bir gökcismi aramışlardır. bu sebepten yerinden ayrılmayan kutup yıldızı türklerdeki evren algılayışının önemli simgelerinden biri olmuştur. türkler, kutup yıldızı’nı tıpkı bir çadırın tepesini havada tutan merkez direğine benzetmiş ve ona “göğün direği” ismini vermişlerdir. türklerdeki evren anlayışının ilk adımı olarak görülen kutup yıldızı’nın etrafında ayın, güneşin, diğer yıldızların döndüğüne inanılmıştır.
akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir
2023 sonrası değerlenecek buralar.
gökyüzünü izleyen insanlar, bu döngünün dışında, gökyüzüne hakim olduğunu düşündükleri ve sürekli görebilecekleri bir gökcismi aramışlardır. bu sebepten yerinden ayrılmayan kutup yıldızı türklerdeki evren algılayışının önemli simgelerinden biri olmuştur. türkler, kutup yıldızı’nı tıpkı bir çadırın tepesini havada tutan merkez direğine benzetmiş ve ona “göğün direği” ismini vermişlerdir. türklerdeki evren anlayışının ilk adımı olarak görülen kutup yıldızı’nın etrafında ayın, güneşin, diğer yıldızların döndüğüne inanılmıştır.
akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir
2023 sonrası değerlenecek buralar.
devamını gör...
güne kamyon arkası sözü bırak
ölüme gidelim dedin de, mazot mu yok dedik...
devamını gör...
zencefil bal
zencefilin toz değil taze zencefil olması elzemdir.
devamını gör...
kızıl nelson'un artı oylama yapmaktan elinin yorulması
ayrıca ucemak adlı yazar içinde böyle düşünülebilir.
devamını gör...
one
dalton trumbo'nun hem romanını yazıp, hem de filmini yönettiği johnny got his gun adlı eserinde, 1. dünya savaşında feci şekilde yaralanan bir gencin yaşadıkları anlatılır.
metallica'nın one isimli şarkısının ilham kaynağı ise bu kitapta olan aşağıdaki pasajdır:
"how could a man lose as much of himself as i have and still live? when a man buys a lottery ticket you never expect him to win because it's a million to one shot. but if he does win, you'll believe it because one in a million still leaves one. ıf i'd read about a guy like me in the paper ı wouldn't believe it, cos it's a million to one. but a million to (b: one always leaves one. i'd never expect it to happen to me because the odds of it happening are a million to one. but a million to one always leaves one. one." )
şarkının sözlerinde geçen şu kısımda, özellikle kitaba birebir gönderme yapılır:
darkness imprisoning me, all that i see, absolute horror
i cannot live, i cannot die, trapped in myself, body my holding cell
landmine has taken my sight, taken my speech, taken my hearing
taken my arms, taken my legs, taken my soul, left me with life in hell.
metallica konserlerinin master of puppets ile birlikte vazgeçilmezidir. bu şarkı için sahnede özel dev ekranlar kurulur ve şarkı aşağıdaki gibi başlar. başlangıcında duyulan sesler seyirciyi zaten havaya sokmaya yeterlidir.
ilham aldığı kitap için bkz: #403403
metallica'nın one isimli şarkısının ilham kaynağı ise bu kitapta olan aşağıdaki pasajdır:
"how could a man lose as much of himself as i have and still live? when a man buys a lottery ticket you never expect him to win because it's a million to one shot. but if he does win, you'll believe it because one in a million still leaves one. ıf i'd read about a guy like me in the paper ı wouldn't believe it, cos it's a million to one. but a million to (b: one always leaves one. i'd never expect it to happen to me because the odds of it happening are a million to one. but a million to one always leaves one. one." )
şarkının sözlerinde geçen şu kısımda, özellikle kitaba birebir gönderme yapılır:
darkness imprisoning me, all that i see, absolute horror
i cannot live, i cannot die, trapped in myself, body my holding cell
landmine has taken my sight, taken my speech, taken my hearing
taken my arms, taken my legs, taken my soul, left me with life in hell.
metallica konserlerinin master of puppets ile birlikte vazgeçilmezidir. bu şarkı için sahnede özel dev ekranlar kurulur ve şarkı aşağıdaki gibi başlar. başlangıcında duyulan sesler seyirciyi zaten havaya sokmaya yeterlidir.
ilham aldığı kitap için bkz: #403403
devamını gör...
yüze çarpan top
ıslaksa pek bi acıtır.
devamını gör...
allah'ın belalarını vermemesi rezaleti
"belki herhangi bir nedenden dolayı bizimkini vermiştir ve bu tipler bizim belamızdır." şeklinde bir açıdan bakarsanız, sinirlenmekten vazgeçebileceğiniz düşünce.
herkese bela istiyoruz da, acaba biz çok mu matah bireyleriz allah katında diye düşünmekten alamıyorum kendimi bazen.
şimdi biri çıkıp haklı olarak "yahu x kişinin şu yaptığıyla benim şu yaptığım kötülük bakımından bir mi!" diye sorabilir. elbette ona da birtakım cevaplar var ama inanan biliyor, inanmayan da sallamıyor o cevapları. o nedenle burada uzun uzun izaha gerek yok.
edit: düzeltme
herkese bela istiyoruz da, acaba biz çok mu matah bireyleriz allah katında diye düşünmekten alamıyorum kendimi bazen.
şimdi biri çıkıp haklı olarak "yahu x kişinin şu yaptığıyla benim şu yaptığım kötülük bakımından bir mi!" diye sorabilir. elbette ona da birtakım cevaplar var ama inanan biliyor, inanmayan da sallamıyor o cevapları. o nedenle burada uzun uzun izaha gerek yok.
edit: düzeltme
devamını gör...
karl marx
bilim kadar yaşamsal, yaşam kadar bilimsel bir teorinin kurucusudur. bundan 200 yıl önce çok muteber meslekler olarak sayılan, mimarlık, mühendislik, avukatlık gibi uğraşların zaman içinde proleterleşeciğini ön görmüştür. bugün benim bu meslek dallarını icraa edip, 12 saat çalışıp asgari ücret veya az üzerinde kazanan bir çok arkadaşım var.
marks bunu öngörmemiş fakat ben ekliyorum. yakında hekimlerimiz de bu şartlara mahkum edilecektir. ve halkımız hala dalga dalga dayatılan köleleşmeyi göremeyip, bütünü algılayamacaktır. egemenler tarafından 1 saate 20 hasta bakması dayatılan hekimlere gösterecektir kirli şiddetini. yine gidip kendisini bu yaşam şartlarına mahkum edenler oy verecektir.
marks bunu öngörmemiş fakat ben ekliyorum. yakında hekimlerimiz de bu şartlara mahkum edilecektir. ve halkımız hala dalga dalga dayatılan köleleşmeyi göremeyip, bütünü algılayamacaktır. egemenler tarafından 1 saate 20 hasta bakması dayatılan hekimlere gösterecektir kirli şiddetini. yine gidip kendisini bu yaşam şartlarına mahkum edenler oy verecektir.
devamını gör...