gelmiş geçmiş en büyük rekabetler
cristiano ronaldo - lionel messi.
devamını gör...
senden nefret ediyor olabilirim
sanırım şu sözlük camiasında kanımın en ısındığı yazarlardan biri bu çocuk. üslubü aslında hiç benlik değil ama "la vallahi haklı" dediğim enteresan bir tip. dikkatinizi çekerim, kime bulaşıyorsa ya bir nanesi ortaya çıkıyor, yada eleman uçuyor. tatlış mito'nun uçmasıyla durum artık daha da tastiklenmiş durumda. 6. hissi kuvvetli mi desem, insan sarrafımı desem bu çocukta var bir şeyler. bu arada kendisini övmeme falan bakmayın pek haz ettiğini benden söylenemez. en son "hastasın sen, senin cocukların falan olur korkunç bir şey" diyip sanıyorum engelledi. yani belki dediği gibi olduğumdan mı seviyorum onu bilemedim.
dipnot: kırıştırdığınız naneleriniz varsa bu çocuğa dikkat edin iyi geçinin. belki de sıra sizdedir?
dipnot: kırıştırdığınız naneleriniz varsa bu çocuğa dikkat edin iyi geçinin. belki de sıra sizdedir?
devamını gör...
yazarların zenginlik ölçütü
meyve diyen yazara katılmakla beraber sebzeleri de işin içine katıyorum. öyle bir hale geldik ki 10 liradan aşağı sebze kalmamış neredeyse. şu zamanda evine pazar alışverişi yapıyor olabilmek zenginlik ölçüsü benim için. zira bir hafta alabilse diğer hafta alamıyor memleketimin insanı.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'in sözlüğü bırakması
içerden aldığım bilgilere göre durumu ifşa etmemem gerekse de, dün sözlükte yaşanan olaylar sonucunda kendisi sözlüğü bırakmış. son lafı bu kadarı da fazla olmuş ve ne zaman geleceği de belli değilmiş.
sonunda admininizi de küstürdünüz ya bir şey demiyorum.
edit: paylaştığım kanıt moderasyon tarafından 'ifşa' sebebinden dolayı silinmiş. o yüzden yazıları silip tekrar paylaşıyorum ki kanıt isteyenler kanıt paylaşılamayacağını görsün.
sonunda admininizi de küstürdünüz ya bir şey demiyorum.
edit: paylaştığım kanıt moderasyon tarafından 'ifşa' sebebinden dolayı silinmiş. o yüzden yazıları silip tekrar paylaşıyorum ki kanıt isteyenler kanıt paylaşılamayacağını görsün.

devamını gör...
büyü ve sihirden korunmak için yapılması gerekenler
remus lupin den karanlık sanatlara karşı savunma dersi alabilirsiniz.
devamını gör...
tenet
az önce izleyip bitirdiğim nolan filmidir.
epik bir film diyemem. muhteşem de diyemem. ama gerçekten sağlam film. nolan mantık hatalarını gidermek için elinden geleni yapmış ama halen birkaç mantık hatası mevcut. ters akan bir entropide hiçbir canlının sağ kalması mümkün değil. her ne kadar zamanı tekil ve öznel olarak filmde ayırmışlarsa da, zamandaki akış özneldir bence. ya da okuduklarıma göre. yani ters akan bir zamanda düz ilerlemek, filmde denildiği gibi "rüzgara işemek" ile aynı şey. ters esen rüzgar, yaralanmasanız bile sizi param parça eder.
ama sağlam film tekrar diyorum. nolan güzel bir iş çıkartmış. daha güzel sahneler bekliyordum ayrıca. durum hikayelerine çok fazla dalmış nolan bu sefer. yani konuyu ve gidişatı anlatması zaten 1,5 saat sürdü.
edit: ayrıca filmdeki ana hikayenin en büyük kusuru da şudur. eğer geçmişte olacak bir şeyi biliyorsanız ve müdahale edebiliyorsanız, başka şeylere de edebilirsiniz. yani bu film hiç olmamalıydı. bu konu hiç yaşanmamalıydı. demek istediğimi anlarsınız filmi izleyince.
epik bir film diyemem. muhteşem de diyemem. ama gerçekten sağlam film. nolan mantık hatalarını gidermek için elinden geleni yapmış ama halen birkaç mantık hatası mevcut. ters akan bir entropide hiçbir canlının sağ kalması mümkün değil. her ne kadar zamanı tekil ve öznel olarak filmde ayırmışlarsa da, zamandaki akış özneldir bence. ya da okuduklarıma göre. yani ters akan bir zamanda düz ilerlemek, filmde denildiği gibi "rüzgara işemek" ile aynı şey. ters esen rüzgar, yaralanmasanız bile sizi param parça eder.
ama sağlam film tekrar diyorum. nolan güzel bir iş çıkartmış. daha güzel sahneler bekliyordum ayrıca. durum hikayelerine çok fazla dalmış nolan bu sefer. yani konuyu ve gidişatı anlatması zaten 1,5 saat sürdü.
edit: ayrıca filmdeki ana hikayenin en büyük kusuru da şudur. eğer geçmişte olacak bir şeyi biliyorsanız ve müdahale edebiliyorsanız, başka şeylere de edebilirsiniz. yani bu film hiç olmamalıydı. bu konu hiç yaşanmamalıydı. demek istediğimi anlarsınız filmi izleyince.
devamını gör...
atforvendetta
galiba ülkeyi dolaşma kararı aldı ama "olum bari parayı sadece gezmeye harcamayayım" diye düşündüğü için yazarları da etrafına toplayacak.
n'aptın başkan, ikramiye mi vurdu? *
n'aptın başkan, ikramiye mi vurdu? *
devamını gör...
hissizleşmek
belli olaylar yaşadıktan sonra, insanın hisleriyle ulaşabileceği en son yerdir hissizlik.
hissedememektir aslında. istemektir, başaramamaktır.
(bkz: iyi insanları kırmayın lan)
hissedememektir aslında. istemektir, başaramamaktır.
(bkz: iyi insanları kırmayın lan)
devamını gör...
tom bombadil
oxford'daki boldlean kütüphanesi'nde bulunan, tolkien belgeleri arasında, tom bombadil başlıklı, muhtemelen 1920'lerde yazılmış bir hikaye parçası bulunmaktadır. ne yazık ki, yalnızca üç paragraf sonra bu metin son bulur ya tolkien yazmayı bırakmıştır ya da geriye kalan müsveddeler eksiktir. bu sebeple tom bombadil orta dünyadaki gizemini korumaya devam ediyor. belki tolkien bu karalamalarını tamamlamış olsaydı veyahut kayıp nüshalar elimizde olsaydı, tom amca ile ilgili kafamızda hiç bir soru işareti kalmayacaktı. lakin geçmişini çok fazla bilmesek dahi yüzüklerin efendisinde kendisi ile karşılaştığımız kısım romanın en keyifli bölümlerinden birisidir. kendisinin okuyucuya verdiği bu keyifte doğal olarak insanda hatta tobağa da bile merak uyandıran bir hale gelir.
kimdir, nedir, necidir? diye soruları ardı arkasında sıralarız. kendimizce cevaplar bulmaya çalışırız.
elf'ler tarafından hem "yaşlı" hem de "babası olmayan" anlamlarına gelen iarwain ben-adar adıyla anılan -ki bunu elrond'da dile getiriyor- tom amca'nın bir ''maia'' olduğunu savunanlar var. olabilir mi? elbette olabilir.
ama asıl mevzu ''yüzüklerin efendisi''nde frodo'nun tom bombadil'e sorduğu soru ile başlar;
''siz kimsiniz efendim ?''
“hı ne?” dedi tom doğrularak ve gözleri kasvetin içinde parıldayarak. “daha benim adımı öğrenmedin mi? tek cevap o. sen bana söyle, sen kimsin, böyle tek başına sen olarak, isimsiz? ama sen gençsin, ben ise yaşlıyım. ben neyim biliyor musun, en yaşlı olanım. lafıma mim koyun dostlarım: tom, nehir ile ağaçlar henüz yokken buradaydı; tom ilk yağmur damlasıyla ilk meşe palamudunu hatırlıyor. o büyük ahali’den önce patikalar açtı ve küçük ahali’nin gelişini gördü. o, krallardan, mezarlardan ve höyüklü kişiler’den önce de buradaydı. denizler eğrilmeden elfler batıya geçtiklerinde, tom çoktan burada vardı. yıldızlar altındaki karanlığı, korkunun bilinmediği zamanları gördü o. karanlıklar efendisi dışarı’dan gelmeden önceki zamanları”
tom amca'nın cevabını okuduğumuzda ''en yaşlı olanım'' sözlerine ve devamına takılmamak mümkün değil. bu sözleri ile kast ettiği şey valar'dan önce orta dünya'ya geldiği şeklinde yorumlanabilir. o zaman asıl soru şu; valar'dan önce orta dünya'ya gelebilecek niteliğe sahip kişi kim?
arkasından malumunuz olduğu üzere yüzük meselesi geliyor. tom amca, bakmak için yüzüğü frodo'dan istiyor. frodo yüzüğü gayet rahat bir şekilde kendisine veriyor. ne bir gerginlik, ne bir kuşku, ne de üzerinde bir baskı hissetmiyor.
“derken tom yüzük’ü serçe parmağının ucuna taktı ve mum ışığına doğru tuttu. hobbitler önce bunda bir tuhaflık göremediler. sonra birden nefesleri tıkandı. tom’un ortadan kaybolduğu falan yoktu!''
yüzük tom amca'yı etkilememektedir. frodo'yu bir telaş kaplar. yüzüğün kendi yüzüğü/aynı yüzük olup olmadığı konusunda endişeye kapılır. denemek için yüzüğü takar ve hooop görünmez olmuştur. tam rahatlamıştır ve kapıya doğru yürümeye başlamıştır ki, tom amca'nın sesi ile irkilir;
“hop kardeş!” diye seslendi tom, parlak gözlerini gayet keskin bir bakışla ona çevirerek. “hop, frodo kardeş! uğur ola? ihtiyar bombadil daha o kadar körleşmedi. altın yüzüğünü çıkar parmağından!”
hoppala güç yüzüğünü takanı da görebiliyor. işte yüzüğün karşısında bu kadar nötr ve her şeyden azade oluşu muammanın çifte kavrulmuş haline dönüşmesine yol açıyor.
evvela en yaşlı. sonrasında ise yanında yüzüğün esamesi dahi okunmuyor. işte bu noktayı şöyle değerlendirenler var; tom bombadil eru'dur. tek olandır. oysa yanıldıkları nokta şu; eru asla arda'ya inmedi. ayrıca tom amca kendi çöplüğünün horozu. güçleri yaşlı orman ile sınırlı. eru olmadığına göre geriye iki seçenek kalıyor;
ya bağımsız bir maia veyahut da tolkien'in kendisi...
burada, frodo'nun ona ''siz kimsiniz efendim?'' sorusuna verdiği yanıtın sonuna dönelim. ne diyor orada? ''karanlıklar efendisi dışarı’dan gelmeden önceki zamanları.'' yani ''melkor''dan önce orta dünya'ya gelmiş olduğunu anlıyoruz.
arda'ya inen valar sayısı belli. maia'lar konusunda ise bir açıklık yok. bu sebeple kahir ekseriyet tom bombadil'in valar olamayacağını maia olduğunu savunuyor ki mantık çerçevesinden baktığımızda bu doğru olabilir. kendisi valar'dan emir almayan ve orta dünyada kalmış bir maia olabilir.
ama ''karanlıklar efendisi dışarıdan gelmeden önceki zamanları'' sözü de burada kafayı bulandıran nokta. onu da bir yere oturtmak lazım. işte burada benim naçizane düşüncem diğer tezlerden farklı olarak şu;
tom amca; tolkien'in orta dünyadaki yansımalarından birisidir. lakin bazılarının öne sürdüğü gibi tek yansıması değildir. kendisinin romantik yansıması beren'dir ki, karısı ile mezar taşlarında beren ve luthien yazar.
tom amca ise tolkien'in muzip karakterini ortaya koyarak mizahi açıdan kendisini orta dünya'ya entegre ettiği karakteridir.
her şeyden evvel oradadır. yüzük onu etkilemez. kendisini romanın bir bölümüne hapsedecek bir ormanın içerisinde güvenli bir alana çekmiş ve akışın dışında kalmıştır. ama her şeyin tanığı ve yaratıcısıdır. frodo ve hobbitler'le sohbeti bu yüzden hepimize çok sevimli, sıcak ve samimi geliyor olabilir. belki de bu yüzden, kendi yarattığı karakterlerle sohbetinde en tepe noktayı yakalıyor. kim bilir?
herkes tom amca hakkında bir şeyler söyleyecek, düşünecek ve yazacak. benim düşüncem ise bu ve değişmeyecek. zira senelerdir bu mevzuya kafa yorar ve tartışırız. geldiğim son nokta burası. benden daha fazlası çıkmaz. düşüncemi değiştirebilecek sağlam argüman ise yok gibi.
o zaman ne diyoruz;
lay lom! lay la lom!
gongu çal da gel! gongu çal!
zıpla gel! söğütler içinden!
tom bom, şen tom, tom bombadil!
kimdir, nedir, necidir? diye soruları ardı arkasında sıralarız. kendimizce cevaplar bulmaya çalışırız.
elf'ler tarafından hem "yaşlı" hem de "babası olmayan" anlamlarına gelen iarwain ben-adar adıyla anılan -ki bunu elrond'da dile getiriyor- tom amca'nın bir ''maia'' olduğunu savunanlar var. olabilir mi? elbette olabilir.
ama asıl mevzu ''yüzüklerin efendisi''nde frodo'nun tom bombadil'e sorduğu soru ile başlar;
''siz kimsiniz efendim ?''
“hı ne?” dedi tom doğrularak ve gözleri kasvetin içinde parıldayarak. “daha benim adımı öğrenmedin mi? tek cevap o. sen bana söyle, sen kimsin, böyle tek başına sen olarak, isimsiz? ama sen gençsin, ben ise yaşlıyım. ben neyim biliyor musun, en yaşlı olanım. lafıma mim koyun dostlarım: tom, nehir ile ağaçlar henüz yokken buradaydı; tom ilk yağmur damlasıyla ilk meşe palamudunu hatırlıyor. o büyük ahali’den önce patikalar açtı ve küçük ahali’nin gelişini gördü. o, krallardan, mezarlardan ve höyüklü kişiler’den önce de buradaydı. denizler eğrilmeden elfler batıya geçtiklerinde, tom çoktan burada vardı. yıldızlar altındaki karanlığı, korkunun bilinmediği zamanları gördü o. karanlıklar efendisi dışarı’dan gelmeden önceki zamanları”
tom amca'nın cevabını okuduğumuzda ''en yaşlı olanım'' sözlerine ve devamına takılmamak mümkün değil. bu sözleri ile kast ettiği şey valar'dan önce orta dünya'ya geldiği şeklinde yorumlanabilir. o zaman asıl soru şu; valar'dan önce orta dünya'ya gelebilecek niteliğe sahip kişi kim?
arkasından malumunuz olduğu üzere yüzük meselesi geliyor. tom amca, bakmak için yüzüğü frodo'dan istiyor. frodo yüzüğü gayet rahat bir şekilde kendisine veriyor. ne bir gerginlik, ne bir kuşku, ne de üzerinde bir baskı hissetmiyor.
“derken tom yüzük’ü serçe parmağının ucuna taktı ve mum ışığına doğru tuttu. hobbitler önce bunda bir tuhaflık göremediler. sonra birden nefesleri tıkandı. tom’un ortadan kaybolduğu falan yoktu!''
yüzük tom amca'yı etkilememektedir. frodo'yu bir telaş kaplar. yüzüğün kendi yüzüğü/aynı yüzük olup olmadığı konusunda endişeye kapılır. denemek için yüzüğü takar ve hooop görünmez olmuştur. tam rahatlamıştır ve kapıya doğru yürümeye başlamıştır ki, tom amca'nın sesi ile irkilir;
“hop kardeş!” diye seslendi tom, parlak gözlerini gayet keskin bir bakışla ona çevirerek. “hop, frodo kardeş! uğur ola? ihtiyar bombadil daha o kadar körleşmedi. altın yüzüğünü çıkar parmağından!”
hoppala güç yüzüğünü takanı da görebiliyor. işte yüzüğün karşısında bu kadar nötr ve her şeyden azade oluşu muammanın çifte kavrulmuş haline dönüşmesine yol açıyor.
evvela en yaşlı. sonrasında ise yanında yüzüğün esamesi dahi okunmuyor. işte bu noktayı şöyle değerlendirenler var; tom bombadil eru'dur. tek olandır. oysa yanıldıkları nokta şu; eru asla arda'ya inmedi. ayrıca tom amca kendi çöplüğünün horozu. güçleri yaşlı orman ile sınırlı. eru olmadığına göre geriye iki seçenek kalıyor;
ya bağımsız bir maia veyahut da tolkien'in kendisi...
burada, frodo'nun ona ''siz kimsiniz efendim?'' sorusuna verdiği yanıtın sonuna dönelim. ne diyor orada? ''karanlıklar efendisi dışarı’dan gelmeden önceki zamanları.'' yani ''melkor''dan önce orta dünya'ya gelmiş olduğunu anlıyoruz.
arda'ya inen valar sayısı belli. maia'lar konusunda ise bir açıklık yok. bu sebeple kahir ekseriyet tom bombadil'in valar olamayacağını maia olduğunu savunuyor ki mantık çerçevesinden baktığımızda bu doğru olabilir. kendisi valar'dan emir almayan ve orta dünyada kalmış bir maia olabilir.
ama ''karanlıklar efendisi dışarıdan gelmeden önceki zamanları'' sözü de burada kafayı bulandıran nokta. onu da bir yere oturtmak lazım. işte burada benim naçizane düşüncem diğer tezlerden farklı olarak şu;
tom amca; tolkien'in orta dünyadaki yansımalarından birisidir. lakin bazılarının öne sürdüğü gibi tek yansıması değildir. kendisinin romantik yansıması beren'dir ki, karısı ile mezar taşlarında beren ve luthien yazar.
tom amca ise tolkien'in muzip karakterini ortaya koyarak mizahi açıdan kendisini orta dünya'ya entegre ettiği karakteridir.
her şeyden evvel oradadır. yüzük onu etkilemez. kendisini romanın bir bölümüne hapsedecek bir ormanın içerisinde güvenli bir alana çekmiş ve akışın dışında kalmıştır. ama her şeyin tanığı ve yaratıcısıdır. frodo ve hobbitler'le sohbeti bu yüzden hepimize çok sevimli, sıcak ve samimi geliyor olabilir. belki de bu yüzden, kendi yarattığı karakterlerle sohbetinde en tepe noktayı yakalıyor. kim bilir?
herkes tom amca hakkında bir şeyler söyleyecek, düşünecek ve yazacak. benim düşüncem ise bu ve değişmeyecek. zira senelerdir bu mevzuya kafa yorar ve tartışırız. geldiğim son nokta burası. benden daha fazlası çıkmaz. düşüncemi değiştirebilecek sağlam argüman ise yok gibi.
o zaman ne diyoruz;
lay lom! lay la lom!
gongu çal da gel! gongu çal!
zıpla gel! söğütler içinden!
tom bom, şen tom, tom bombadil!
devamını gör...
alttaki veya üstteki yazara bir şey bırakma saçmalığı
eğleniyoruz işte yahu, illa hep ciddi mi olacağız? diyeceğim başlıktır.
devamını gör...
içine girilen şarkılar veri tabanı
devamını gör...
plepler
bir dönem roma imparatorluğu tarafından kullanılan (bkz: krallık) yönetiminde hiçbir siyasi ve sosyal hakkı olmayan halk kesiminin oluşturduğu sosyal sınıftır.
kaynak: tarih notlarım.
kaynak: tarih notlarım.
devamını gör...
cahil
bilmediğini bilmeyen insandır.
devamını gör...
ilkokul öğretmeninin unutulmayan özellikleri
gözlüklü ve kibar bir adamdı. ilkler unutulmazmış cidden adını bile hatırlıyorum. diğer örtmenlerimi hep unuttum.
devamını gör...
hayır diyebilmek
insana güç veren, sınırlarını çizmesine yardımcı olan ancak hayata geçirilmesi çok zor olan eylemdir. aslında bunun altında yatan en büyük nedenlerden biri çatışmadan kaçınmaktır. hayır dediğimizde genelde bu konunun üstüne gidileceğini biliriz, o yüzden bu çatışma ile uğraşmamak adına bu eylemi gerçekleştirmekten kaçınırız. dolayısıyla bazen bahaneler bulup aslında hayır demek istemediğimizi ancak zorunda kaldığımızı ifade ederiz, bazen de hiçbir cevap vermeyerek bu eylemin pasif halini gerçekleştirmiş oluruz.
aslında çocukken bu eylem bizi* hiç zorlamaz. biri oyuncağımızı almaya kalktığında rahatça 'hayır, o benim!' diyebiliriz. ancak büyüdükçe bu yeteneğimizi kaybederiz.
hayır diyememek, doğrudan başkalarından onay alma ihtiyacıyla bağlantılıdır. bu ihtiyaç da çoğunlukla, sadece kendimiz olarak sevgiye erişemeyeceğimizi hissettiğimiz bir çocukluktan kaynaklanır. her nasılsa, en iyi niyetlerine rağmen, ebeveynlerimiz veya bakıcılarımız, sevgilerini "kazanmak" için uyum sağlamamız veya performans göstermemiz gerektiğini hissettirirler. sonuç olarak bu çocuk zamanla, sevilmek için başkalarının onayına ihtiyacı olduğuna inanır.
hayır diyememek psikolojik olarak anksiyete, stres, kötü ilişkiler, kendi kişiliğini oluşturamamak gibi sonuçlar doğurur. örneğin kendi hedeflerinizi tamamlamak yerine birilerinin isteklerini yerini getirmek anksiyeteye yol açar. bu istekleri yerine getirdikçe kendinize ayırdığınız zaman azalır, bu da stresi doğurur. ve hep başkalarının isteklerini karşılama olayı kendinizi değersiz ve kötü hissetmenize sebebiyet verir, bu duruma da depresyon eşlik eder.
sırf bunları bile göz önüne aldığımızda bu eylemin ne kadar gerekli ve yaşamsal olduğunu anlayabiliriz. tabii ki her zaman hayır demek gerektiği anlamını çıkarmamalıyız buradan, yardım etmek güzel bir şey. ama başkalarını kendi isteklerimizin önüne koymak bize düşündüğümüzden çok daha fazla zarar veriyor.
kaynak 1, 2
aslında çocukken bu eylem bizi* hiç zorlamaz. biri oyuncağımızı almaya kalktığında rahatça 'hayır, o benim!' diyebiliriz. ancak büyüdükçe bu yeteneğimizi kaybederiz.
hayır diyememek, doğrudan başkalarından onay alma ihtiyacıyla bağlantılıdır. bu ihtiyaç da çoğunlukla, sadece kendimiz olarak sevgiye erişemeyeceğimizi hissettiğimiz bir çocukluktan kaynaklanır. her nasılsa, en iyi niyetlerine rağmen, ebeveynlerimiz veya bakıcılarımız, sevgilerini "kazanmak" için uyum sağlamamız veya performans göstermemiz gerektiğini hissettirirler. sonuç olarak bu çocuk zamanla, sevilmek için başkalarının onayına ihtiyacı olduğuna inanır.
hayır diyememek psikolojik olarak anksiyete, stres, kötü ilişkiler, kendi kişiliğini oluşturamamak gibi sonuçlar doğurur. örneğin kendi hedeflerinizi tamamlamak yerine birilerinin isteklerini yerini getirmek anksiyeteye yol açar. bu istekleri yerine getirdikçe kendinize ayırdığınız zaman azalır, bu da stresi doğurur. ve hep başkalarının isteklerini karşılama olayı kendinizi değersiz ve kötü hissetmenize sebebiyet verir, bu duruma da depresyon eşlik eder.
sırf bunları bile göz önüne aldığımızda bu eylemin ne kadar gerekli ve yaşamsal olduğunu anlayabiliriz. tabii ki her zaman hayır demek gerektiği anlamını çıkarmamalıyız buradan, yardım etmek güzel bir şey. ama başkalarını kendi isteklerimizin önüne koymak bize düşündüğümüzden çok daha fazla zarar veriyor.
kaynak 1, 2
devamını gör...
mihriban
içimde her bir satırına ayrı öyküler yazma isteği uyandıran şiirdir. ister şiir olarak oku, ister sayın musa eroğlu'ndan dinle; olmayan aşkın bile acısını çekersin.
devamını gör...
25 haziran 2023 genel seçimleri
aday olarak volkan öge'nin gösterilmesini temenni ettiğim seçimdir
devamını gör...
eski sevgiliye normal sözlük'te denk gelmek
işler karışır. çekirdek alıp geleyim diyeceğim başlık.
devamını gör...
avrupa'da ciddi maddi yoksunluk oranı en yüksek 2. ülke
başlığı okur okumaz cevap aklınıza geliyordur ama yine de yazalım. güzel ülkemiz türkiye.

kaynak: www.dogrulukpayi.com/bulten...

kaynak: www.dogrulukpayi.com/bulten...
devamını gör...