doğa durumu; bireyin devletle olan ilişkisi, devletin kökeni ve temellendirilmesi, hukukun kaynağı gibi konuların anlaşılmasında kullanılan bir kavramdır. basit anlamıyla, bireyin henüz toplumsallaşmadığı, herhangi bir otorite veya yönetim altında yaşamadığı, belki daha ilkel bozulmamış* olduğu hali ifade eder. dolayısıyla devletin kökenini ve otoritenin gerekliliğini irdeleyen bir kavram olsa da aynı zamanda bireyin toplumla olan ilişkisine, doğal haklar gibi konulara de değinmiş olur.

thomas hobbes; egemenlik, özgürlük, toplum gibi kavramları anlayabilmemiz için önce insan doğasını anlamamız gerektiğini düşünür. ona göre siyaset ve devlet, doğa durumunun bir parçasıdır. tüm insanlar doğası gereği eşittir. ama bu durumda bile aynı şeyi isteyen iki farklı insan arasında çatışma ve düşmanlık meydana gelir. bu çatışmalar güvensiz bir ortam oluşturur, doğal bir sonuç olarak savaşları getirir. leviathan’da ifade ettiği gibi “savaş, herkesin herkesle savaşıdır.” savaş yalnızca fiziksel bir çatışmanın olduğu bir durum değildir. herhangi bir savaş çıkmayacağının güvencesinin alınmamış olması da savaşın doğası ile ilgilidir. güvenli bir ortamın sağlanması için yönetimin varlığına ihtiyaç vardır. devletin ortaya çıkışı bu şekilde gerçekleşir, insanlar bunu zorunlu olarak yapar, güvensiz ortamın sağladığı korkudan. sözleşmeler ile bireyler hayatlarının güvende olmasını garanti altına alır aynı zamanda uyulması gereken sözler verirler. verilen sözlerin uyulmasını sağlayan karşısındaki güçlü iktidar, yani yine korkular olacaktır. “kılıcın zoru olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir.”

(bkz: john locke)
(bkz: jean-jacques rousseau)
(bkz: insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ve temelleri üzerine)
(bkz: emile)
(bkz: toplum sözleşmesi)
devamını gör...

tutuyorsa allah kabul etsin tutmuyorsa gencecik adamsın niye tutmuyordu diyen kişidir.
devamını gör...

yunan edebiyatının ünlü yazarı nikos kazancakis, 1883 yılında osmanlı topraklarında doğmuştur. yazar, yunan yazarlar topluluğu tarafından nobel edebiyat ödülü için kurula tavsiye edilmiş fakat ödülü bir oy fark ile albert camus'a kaptırmıştır.
albert camus ödülü aldıktan sonra nikos kazancakis'in bu ödülü kendisinden daha fazla hak ettiğini söyleyecektir.
yazarın 1946 yılında yayımlanan ve filme de de uyarlanan” zorba” adlı eseri “özgürlük” kavramının irdelendiği felsefik bir kitap. olay örgüsünün kısa tutulduğu yapıtta anlatıcı yazar, kömür madenini işletmek ve buda ile düşüncelerini oturtmak için girit’e gider. hayatı kitap okumaktan ibaret olan bu “kâğıt faresi”, aleksi zorba adında ilginç bir adamla karşılaşır. onu da linyit madeninde işçi olarak çalıştırmak üzere yanına alır ve patron işçi ilişkisini aşan dostlukları başlar.
zorba, hayata dair tüm bildiklerini, patronuna anlatır. bizim kutadgu bilig’imiz gibi onun öğretileri de mutluluğun sırlarını verir. geçmişe takılmadan, gelecek kaygısı duymadan yaşadığı her anın tadını çıkaran zorba, kimseye minnet etmeden yaşamaktadır. ölümden ve hayatın zorluklarından korkmayan, hayatı olduğu gibi yaşayan, aynı yerde uzun süre kalamayan, kimseye bağlanmayan gezgin bir adamdır.zorba’ya göre özgür olabilmek için hayatın ve insanlığın dayattığı her şeyden kurtulmak gerekir.din, vatan, evlilik, çocuk...
“vatandan kurtuldum, papazlardan kurtuldum, paradan kurtuldum; silkiniyorum. silkindikçe de hafifliyorum. nasıl söyleleyim sana.kurtuluyorum insan oluyorum."

zorba, gönülden bağlı olduğu santurunu
canı isteyince çalar ve canı isteyince müziğin ritmine uyarak dans eder.dul kadın müptelası olan bu kaçkın adamın kadınlarla ilgili aykırı düşünceleri de bir kitabı dolduracak kadar fazladır.
“kadın korkunç bir sırdır, hiçbir zaman da kapanmayan bir yarası vardır. sen kulak asma, bütün yaralar kapanır ama, o yara kapanmaz."

halk hikâyeleri, efsaneler, etkileyici tasvirler ve bilge sözlerle bezeli roman insanın kendine dönmesini sağlayan başarılı bir klasik.

“dünyadaki pek çok insanın esas sorunu, henüz kendisiyle tanışmamış olmasıdır.”
devamını gör...

yedi ölümcül günahtan bir tanesi. kişisel cinsel ihtiyaçlara yönelik isteklerin tamamına şehvet denir. şehvet bir duygudan çok cinsel isteklerin genellemesine verilen bir addır. başa çıkmak bir erdemlik gerektirir
devamını gör...

kuşlar arasında beyinleri en çok gelişmiş türdür. baş kısımları büyük ve gagaları da alın kemiğine bağlı haldedir. tırnakları da besini tutup taşıyabilmelerini ve ağaç dallarına tutunabilmelerini sağlamaktadır. zaten duydukları insan sesini taklit etmeleri ve rengarenk tüyleri bu kuşun evlerde beslenmesinin başlıca sebebidir. farklı renklerde olsalar da genelde yeşil renklidir. çoğu kuş çeşidi gagalarının yarısını çalıştırabilirken, papağanlar kuşların aksine gagalarının tamamını çalıştırabilir. papağan ancak kafese tıkılıp tutsak hayatı yaşarsa o zaman insan seslerini taklit etmeyi öğrenir. o yüzden dünyada en popüler kuş olmaları da, insan gibi kelimeleri taklit etmesidir. bir papağan türü olan muhabbet kuşu da evlerde kedi ve köpeklerden sonra beslenen gözde evcil hayvanlardan olmuştur. papağanların insan sesini taklit yeteneğini ilk keşfedenler ise, tarihte antik romalılar olmuştur.
papağanların cinsiyetini anlayabilmek yumurtlama dönemi, ötüş şekli ve tüy yapılarına bakarak anlaşılabilir. bu yollar kesin sonuç vermeyebilir. bu durum ancak dna testi ile anlaşılabilir. dna testi, dişi ve erkek kuşların eşey kromozomlarına bakarak en net sonuca ulaşmaktadır.
devamını gör...

kurban bayramı'nda duydum.
o artık yok!
devamını gör...

dostum! biz dostuzzzz

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yerdeniz'in ikinci kitabı bize doğduğu anda kaderi yazılmış olan bir kız çocuğunu anlatıyor. ilk başlarda annesi tarafından çok kısa bir zaman diliminde sevilen ve biricik olan tenar kaderi doğrultusunda onu alan karanlık dünyanın içinde korkusuz olmaya zorlanan ve bunu da kısa zamanda benimseyen bir kadına dönüşüyor. bu küçük kadın, kaderini kolayca kabul ediyor çünkü zorunda kalıyor. yapayalnız kaldığı bu karanlık yerde baş rahibe unvanı -ki bu unvana zaten sahip olduğu, reenkarnasyon ile ölen baş rahibenin yerine geldiği söyleniyor- alıyor.

bu kitapta da bir anda tenar-arha oluyorum. onunla birlikte yalnızlaşıyor, korksam bile belli etmiyor, ailemi özlüyor ama hatırlamıyorum. gideceğim bir yer yok, kaderime razı gelip üzerime düşen ne varsa onu yapıyorum. ama içimdeki çocuk bazen bana sesleniyor, kadınlığımı, unvanımı bırakıp çocuk olmak istiyorum.

tabii bu kitapta da kim olmazsa olmazdı, tabii ki çevik atmaca-ged. onunla tanışıyor küçük tenar ve hikayemiz yeniden yazılıyor. karanlıktan aydınlığa çıkan bir yolculuğa dönüşüyor.

bu kitap bana ne kadar karanlıkta, çaresiz ve yalnız olursam olayım bir gün mutlaka aydınlığa çıkacağımı hissettiriyor.
devamını gör...
(tematik)

''her'' niceleyicisine evrensel niceleyici denir.

''''tüm'' anlamına gelir.
devamını gör...

eter kokladıktan sonra gerçekleşecek eylemin adı uyumak değil, bayılmaktır.
muhtemelen yarım saat kadar baygın kalır, sonrasında ayılırsınız.
vücut kendisini toplar pozisyona geçeceği için, muhtemelen, ayıldıktan sonra olan uykunuz da kaçacaktır.
devamını gör...

kilo mu aldın sen? diye soranlardan kaçın. kimse bozmasın moralinizi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

şampiyonluğunu bir fenerbahçeli olarak kutladığım takım. evet.
devamını gör...

fragmanı seyrettirseydin evvel.. inan gelmek istemezdim..
devamını gör...

depresyon
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir sirk cücesi olan hans’ın güzeller güzeli trapezci cleopatra’ya duyduğu imkânsız aşkın ve arzunun hikâyesini anlatan 1932 yapımı bu film, ilk dakikalarından son sahnelerine dek, “ötekilerin" ve "ayrımcılığın" ne olduğuna dair pek çok soruya ilham vermiştir.
freaks

sirk çığırtkanının, insanlarda merak uyandıran, ucubenin hikayesine bir giriş niteliğindeki konuşmasına kulak vermek ayrıca önemlidir: “bizde yalan yok dostlarım. elimizde canlı, nefes alıp veren hilkat garibeleri olduğunu söylemiştik. onlara güldünüz, onları görünce ürperdiniz. ama doğumda başınıza bir kaza gelmiş olsa, siz de onlar gibi olabilirdiniz.”


yönetmen tod browning, makyaj ve kostüm kullanmaktansa filmde görüntüleri son derece farklı olan insanları kullandı. kimi doğuştan getirdiği genetik özellikleri nedeniyle kimiyse uğradığı saldırılar sonucunda diğer insanlardan farklı görünüyordu.
filmde yer alan oyuncuların hepsi gerçek hayatlarında görüntüleri nedeniyle sirklerde çalışıyorlardı.
gösterildiği yıllarda seyirciler dayanamayarak sinemayı terketmiş, sonra da filmin sinemalarda gösterilmesi yasaklanmıştır.
sinema tarihinin en rahatsız edici filmlerinden biri olarak kabul edilir.
film adından da anlaşılacağı üzere ucube olarak nitelendirilebilecek insanların hikayesini anlatırken bir bakıyorsunuz ki gerçek ucubeler fiziksel tuhaflıkları nedeniyle diğerlerini ötekileştirilip aşağılayan ve her istediğini yapma hakkını kendinde gören "normal gözüken" insanlar.
devamını gör...

tüy toplama rulosu diye düşünüyorum..

benim gibi 9 tane kedi besleyen biriyseniz eğer sizin içinde en mantıklı icat bu olabilirdi.

benim vazgeçilmezim, hem kedilerimi seviyorum hem kıyafetlerimi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

stefan zweig'ın intihar etmeden önce yazdığı son kitabı. her zweig kitabında olduğu gibi detaylı psikolojik çözümlemeler görüyoruz fakat bu sefer ele aldığı karakter psikolojisi oldukça yıpranmış, oldukça travmaya maruz kalmış birisi. dolayısıyla anlatması oldukça zor bir karakter. fakat zweig bu işin altından başarıyla kalkıyor. kitapta yer verilen bir diğer karakter ise bir satranç şampiyonu, kitapta da belirtildiği gibi entellektüel cahil kavramının vücut bulmuş hali. yazar cahilliğin içindeki deha olarak tanımlıyor karakteri ve bu karakter gibi normalde tek bir cümle dahi kuramayan insanların sırf tek bir alanda uzmanlaşmış oldukları için bir dünya paraya ve şöhrete sahip olmalarının eleştrisi yapılıyor. bu iki karakter haricinde detaylı işlenen bir karakter yok kitapta, öyle ki kitabın baş anlatıcı hakkında bile doğru düzgün bilgi verilmiyor. kısacık kitap zaten

doktor b nin yaşadıkları hariç, yapılan birkaç satranç maçından sonra hemen bitiveriyor kitap


kitap 2. dünya savaşı zamanlarında, nazi almanyası döneminde geçiyor. zweig o dönemde yaşananlara birebir şahit olmuş biri olarak dönemi başarıyla aktarıyor.


doktor b nin mahkumiyeti sırasında geçirdiği nöbetler ve onu o noktaya getiren durumlar oldukça başarılı bir şekilde anlatılıyor. bu anlatma süreci sırasında freud'un etkisi oldukça hissediliyor, zaten zweig de karakterlerini bir psikolog edasıyla ele aldığı için ben şahsen çok şaşırmadım.


benim şahsen beğendiğim bir kitap oldu, okumak isyenlere de rahatlıkla öneririm. *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim