17 şubat 2021 uludağ'da intihar eden doktor
insanlar o kadar kaba, o kadar kendini bilmez, işinizi zorlaştırmaya çalışan, yeri gelince kıskanç ve bencil ki... ve bu huylarıyla öyle güzel övünüyorlar ki...
bu doktor ölmeyi düşünmedi, düşündürüldü. buna intihar demek güç, bu bir cinayet. hem de birden fazla katili olan bir cinayet.
6 sayfa ya, gitmeden önce içindekileri ve düşüncelerini dökebilmek için 6 sayfa harcamış. son yazısını 6 sayfalık yazmış. 1 sayfa değil, 2 değil, 3, 4, 5 değil. 6 sayfa! kalbi ne kadar kırıldıysa tam 6 sayfada bunu açıklamaya çalışmış.
bir intihar olunca 'bunalımdaymış' deyip geçiliyor. insan hiçbir şey yokken kolay kolay bunalır mı? biri intihar ediyor, 'zaten depresyondaymış' oluyor. kimse o kişiye neler yaşatıldığının peşine düşmüyor. çünkü biliyorlar, eğer düşerlerse bu intihar değil, cinayet olacak. katili de bir iki kişi değil, onlarcası çıkacak. hatta bir sır vereyim mi? yapılan her türlü baskıya göz yumdukları için yüzlercesi suçlu sayılacak.
eh, biz de aptal değiliz neticesinde. yüzlerce suçlusu olan bir cinayeti açığa çıkarmak istemeyip ismine ''intihar'' diyoruz. o kadar da aptal değiliz, o kadar da değil...
bu doktor ölmeyi düşünmedi, düşündürüldü. buna intihar demek güç, bu bir cinayet. hem de birden fazla katili olan bir cinayet.
6 sayfa ya, gitmeden önce içindekileri ve düşüncelerini dökebilmek için 6 sayfa harcamış. son yazısını 6 sayfalık yazmış. 1 sayfa değil, 2 değil, 3, 4, 5 değil. 6 sayfa! kalbi ne kadar kırıldıysa tam 6 sayfada bunu açıklamaya çalışmış.
bir intihar olunca 'bunalımdaymış' deyip geçiliyor. insan hiçbir şey yokken kolay kolay bunalır mı? biri intihar ediyor, 'zaten depresyondaymış' oluyor. kimse o kişiye neler yaşatıldığının peşine düşmüyor. çünkü biliyorlar, eğer düşerlerse bu intihar değil, cinayet olacak. katili de bir iki kişi değil, onlarcası çıkacak. hatta bir sır vereyim mi? yapılan her türlü baskıya göz yumdukları için yüzlercesi suçlu sayılacak.
eh, biz de aptal değiliz neticesinde. yüzlerce suçlusu olan bir cinayeti açığa çıkarmak istemeyip ismine ''intihar'' diyoruz. o kadar da aptal değiliz, o kadar da değil...
devamını gör...
insanın saçını ağartan şeyler
aile sevgisizliği, anlayışsızlığı
milli eğitim sistemi
saygıdeğer ülkemdeki vahşi, can alıcı, üzücü olaylar
narsist kişiler
tek atar. genç yaşta saçta beyazlıklar sebebidir. o beyazlığı yolarsanız daha da artacağı söylenir.
milli eğitim sistemi
saygıdeğer ülkemdeki vahşi, can alıcı, üzücü olaylar
narsist kişiler
tek atar. genç yaşta saçta beyazlıklar sebebidir. o beyazlığı yolarsanız daha da artacağı söylenir.
devamını gör...
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
asansörlerde bulunan aynalar; sanılanın aksine saçımızı başımızı düzeltelim diye değil; asansörün kapısını açtığımızda karşıda kendimizi görüyorsak, asansörün o katta olduğunu anlayalım diye vardır. böylelikle asansör boşluğuna düşme riskini ortadan kaldırmak istenmiştir.
devamını gör...
patronundan kalan parasını istemeye giden çocuğun işkenceye uğraması
eğer afyonlular adamsa bir daha o lokantaya kimse uğramaz, o 200 tl ye muhtaç olur o yaratık.
devamını gör...
ilkokulda süt yumurta üzüm fındık verilen nesil
seksenli yıllarda ilkokulda olanların yaşadığı durum.
ilk olarak, ilkokul ikide pastörize süt,
sonra kuru üzüm, sonra fındık en son beşinci sınıfta yumurta ile benim için son bulan, içinde olduğum nesil.
süt zamanı okula demir bir bardakla giderdik. öğretmenimiz büyük bardak getirin derdi. öğretmenimiz herkesin bardağına süt dökerdi.
yumurta zamanı, 4 kardeş de ilkokula gidiyorduk. beşer yumurtadan eve 20 yumurta ile dönmüştük. kendimizle baya baya gurur duymuştuk. kendimiz kazanmış gibi. sabah sabah aklıma geldi işte.
ilk olarak, ilkokul ikide pastörize süt,
sonra kuru üzüm, sonra fındık en son beşinci sınıfta yumurta ile benim için son bulan, içinde olduğum nesil.
süt zamanı okula demir bir bardakla giderdik. öğretmenimiz büyük bardak getirin derdi. öğretmenimiz herkesin bardağına süt dökerdi.
yumurta zamanı, 4 kardeş de ilkokula gidiyorduk. beşer yumurtadan eve 20 yumurta ile dönmüştük. kendimizle baya baya gurur duymuştuk. kendimiz kazanmış gibi. sabah sabah aklıma geldi işte.
devamını gör...
böyle giyinirsen bakarız diyen yaşlımsı
sizlere saygı duymak zorunda değiliz.
saygı hak edilen,kazanılan bir şeydir.
çürümüş beyinlerinizi alıp gitmeniz sizsiz bir dünyada yaşayabilmek dileğiyle.
saygı hak edilen,kazanılan bir şeydir.
çürümüş beyinlerinizi alıp gitmeniz sizsiz bir dünyada yaşayabilmek dileğiyle.
devamını gör...
sodomites
bana anlamsız gelen gaspar noé filmi.
bazıları için fazlasıyla rahatsız edici görüntüler içeren filmdir. pornografi içerir. o yüzden izlemeye kalkışmayabilirsiniz, öyle bildiğiniz pornografi de değil sonuçta. (bkz: sanat)
yani illaki bir anlam arayacaksak anlam bulunur. sembolizm de var üstelik filmde... ama öyle her şeye anlam katmanın da bir mantığı yok. sadece bir tencereyi çekerim buna da film derim, adım da tanınmışsa, alın size film. sonuçta zihnimden fikirler geçiriyor, onları süzüyorum. işliyorum ve yaratıyorum! fazlası neme gerek! *
iyi de efendim, bu filmde anlam niye arayayım ben? önemli olan anlamın yüzeysel bir şekilde görülebilmesi ve derinlere indikçe yüceliğinin artması değil midir? öyledir elbette. yani benim kanaatim bu yönde. o yüzden bu filme 5 üzerinden 1 buçuk veriyorum. o da yine bana anlamı düşündürttüğü için. film süresince mantıklı bir şey aradım. ama hatırlamıyorum. *
günün sonunda, vpn ile girip de izlemek zorunda kaldığım bu kısa filmden hiçbir şey kazanmadığımı fark ettim ayrıca. bazen quentin tarantino'yu özlüyorum böyle anlarda.
kısacası saçma, anlamsız ve olağan bir film idi. gaspar noe severim ama bu film pek mantıklı değildi.
hem beethoven böyle mi sanat yapıyordu? 9. senfoniyi dinleyince halen gözlerim yaşarıyor.
farklı kulvardalar ama aynı dünyadalar.
ayrıca bazı filmlerde anlam aramak yersiz olur diyebilirsiniz. bu mantıklı bir argüman olur. o zaman da cevabım şu ama: anlamsız olan bir film bile insanda anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırır. örneğin, david lynch'in mulholland drive (film) filmi.
tabii mulholland dr. çok ama çok muazzam bir filmdi. mesela bu filmde anlamı düşünüyorsun yine ama filmin sonuna gelince şöyle diyorsun: yahu ben izledim ama sanki film rüya gibiydi! (ya da kabus (kime göre neye göre)) yani film anlamsız gibiydi... cidden de öyleydi. gerçi anlam da yok gibi değil de neyse... ama mükemmel ötesi bir filmdi. nihayetinde anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırmıştır içimde. rüya görmek istedikçe açasınız gelir böylece. *
edit: yazıda nerede hata yaptım diye düşünüyordum uzun zamandır ve sonunda gözüme çarptı. dehşet verici bir hataydı gerçekten. düzeltildi.
bazıları için fazlasıyla rahatsız edici görüntüler içeren filmdir. pornografi içerir. o yüzden izlemeye kalkışmayabilirsiniz, öyle bildiğiniz pornografi de değil sonuçta. (bkz: sanat)
yani illaki bir anlam arayacaksak anlam bulunur. sembolizm de var üstelik filmde... ama öyle her şeye anlam katmanın da bir mantığı yok. sadece bir tencereyi çekerim buna da film derim, adım da tanınmışsa, alın size film. sonuçta zihnimden fikirler geçiriyor, onları süzüyorum. işliyorum ve yaratıyorum! fazlası neme gerek! *
iyi de efendim, bu filmde anlam niye arayayım ben? önemli olan anlamın yüzeysel bir şekilde görülebilmesi ve derinlere indikçe yüceliğinin artması değil midir? öyledir elbette. yani benim kanaatim bu yönde. o yüzden bu filme 5 üzerinden 1 buçuk veriyorum. o da yine bana anlamı düşündürttüğü için. film süresince mantıklı bir şey aradım. ama hatırlamıyorum. *
günün sonunda, vpn ile girip de izlemek zorunda kaldığım bu kısa filmden hiçbir şey kazanmadığımı fark ettim ayrıca. bazen quentin tarantino'yu özlüyorum böyle anlarda.
kısacası saçma, anlamsız ve olağan bir film idi. gaspar noe severim ama bu film pek mantıklı değildi.
hem beethoven böyle mi sanat yapıyordu? 9. senfoniyi dinleyince halen gözlerim yaşarıyor.
farklı kulvardalar ama aynı dünyadalar.
ayrıca bazı filmlerde anlam aramak yersiz olur diyebilirsiniz. bu mantıklı bir argüman olur. o zaman da cevabım şu ama: anlamsız olan bir film bile insanda anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırır. örneğin, david lynch'in mulholland drive (film) filmi.
tabii mulholland dr. çok ama çok muazzam bir filmdi. mesela bu filmde anlamı düşünüyorsun yine ama filmin sonuna gelince şöyle diyorsun: yahu ben izledim ama sanki film rüya gibiydi! (ya da kabus (kime göre neye göre)) yani film anlamsız gibiydi... cidden de öyleydi. gerçi anlam da yok gibi değil de neyse... ama mükemmel ötesi bir filmdi. nihayetinde anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırmıştır içimde. rüya görmek istedikçe açasınız gelir böylece. *
edit: yazıda nerede hata yaptım diye düşünüyordum uzun zamandır ve sonunda gözüme çarptı. dehşet verici bir hataydı gerçekten. düzeltildi.
devamını gör...
fıstıklı baklava vs cevizli baklava
fıstıklı baklavanın yanına dondurma da olursa asla cevizlinin kazanamayacağı versus.tabii baklava yemek de lüks oldu o ayrı konu.
devamını gör...
anne at 13 000 ft
kazid radwanski'nin yönetmenliğini yaptığı film. 44. toronto film festivali'nin platform bölümünde mansiyon ödülü kazanmıştır.
filmin konusunu kısaca özetleyecek olursak, bir anaokulunda çalışan ve ferah bir yaşama sahip gibi gözüken anne'nin, yakın arkadaşının bekarlığa veda partisinde paraşütle atlama deneyimden sonra hayata bakışının değişmesi olarak söylenebilir. konu her ne kadar bu şekilde anlatılabilir olsa da bence filmin garip bir şekilde önemsiz bir bölümünü oluşturuyor. burada paraşüt deneyimi belki yalnızca simgesel bir anlama sahip.
filmin güçlü taraflarından biri yönetmenin aşırı yakın çekimlerle sanki oradaki biriymişiz gibi bizi olaylara dahil etmesi olabilir. ayrıca bu aşırı yakın, güçlü çekimler anne rolüne hayat veren deragh campbell'in kendinden geçmiş anlarına ve duygu kırılmalarına çok yakıdan şahit olmamızı sağlarken bizi empati kurmaya da zorluyor. toplum baskılarından ve çevresindekilerin sorgulamalarından sıkılan karakterin kırılma anları, duygu patlamaları, ani ve uygunsuz kahkahaları oldukça etkileyici. hele annesiyle şömine önünde ettiği bir tartışma sahnesi var ki başlı başına bir filmdir. festivalci arkadaşların seveceğine inanıyorum.
filmin konusunu kısaca özetleyecek olursak, bir anaokulunda çalışan ve ferah bir yaşama sahip gibi gözüken anne'nin, yakın arkadaşının bekarlığa veda partisinde paraşütle atlama deneyimden sonra hayata bakışının değişmesi olarak söylenebilir. konu her ne kadar bu şekilde anlatılabilir olsa da bence filmin garip bir şekilde önemsiz bir bölümünü oluşturuyor. burada paraşüt deneyimi belki yalnızca simgesel bir anlama sahip.
filmin güçlü taraflarından biri yönetmenin aşırı yakın çekimlerle sanki oradaki biriymişiz gibi bizi olaylara dahil etmesi olabilir. ayrıca bu aşırı yakın, güçlü çekimler anne rolüne hayat veren deragh campbell'in kendinden geçmiş anlarına ve duygu kırılmalarına çok yakıdan şahit olmamızı sağlarken bizi empati kurmaya da zorluyor. toplum baskılarından ve çevresindekilerin sorgulamalarından sıkılan karakterin kırılma anları, duygu patlamaları, ani ve uygunsuz kahkahaları oldukça etkileyici. hele annesiyle şömine önünde ettiği bir tartışma sahnesi var ki başlı başına bir filmdir. festivalci arkadaşların seveceğine inanıyorum.
devamını gör...
akıllı telefon
bu teknolojik telefonlar birer mucize. gerçi bu nesneye artık telefon denmez. hem fotoğraf makinesi hem film kamerası hem müzik seti hem ansiklopedi hem gazete hem sinema... içinde yok yok.
bir tek zil çaldığı zaman kapıyı açamıyor. yakında onu da yaparlar.
bir tek zil çaldığı zaman kapıyı açamıyor. yakında onu da yaparlar.
devamını gör...
bir zamanlar anadolu'da
nuri bilge ceylan'ın en sevdiğim filmlerinden biri. ayrıca an itibari ile trt2 de yayınlanan film.
devamını gör...
yatakta kahvaltı etmek vs mutfakta kahvaltı etmek
yatakta kahvaltıyı yaptıktan sonra, dökülen kırıntıları falan ben toplayacağıma göre; ben mutfakta kahvaltıyı tercih ediyorum. türk kadını yer mi bunları beeee..
mümkünse elim hiç değmesin hazırlanmış olsun. bulaşıklar falan da toplansın. bak romantizm kokan bir başlığa bile bunları yazıyorum sözlük..*
kahvaltı hazırlamayı sevmeyen biri olarak, birileri hazırlasın da her türlü yerim diyeceğim başlıktır.
mümkünse elim hiç değmesin hazırlanmış olsun. bulaşıklar falan da toplansın. bak romantizm kokan bir başlığa bile bunları yazıyorum sözlük..*
kahvaltı hazırlamayı sevmeyen biri olarak, birileri hazırlasın da her türlü yerim diyeceğim başlıktır.
devamını gör...
kendimize hatırlatmamız gereken şahane düşüncelerimiz
'bu kısacık dünyada onurun, gururundan hiçbir şekilde taviz verme, kimseye kulluk etme.'
devamını gör...
mona lisa
çocuklar günlük hayatta karşılarına çıkan ve anlam veremedikleri görselleri sesleri duyguları kokuları vs. (yani bir başka deyişle uyarıcı çevreden aldıkları uyaranları ) anlamlı hale getirdiklerinde gerçek bir ogrenme olusturuyorlar. bir sonraki öğrenme için guduleniyor, hayal güçlerini geliştiriyorlar. bunu başarmanın en estetik yolu ise sanat. işte mona lisa güzel ,çirkin, eski, yeni, değerli, doğru,yanlış, dağınık, düzenli, mutlu, mutsuz, uzak, yakın ve daha pek çok kavramı konusabileceginiz bir konu.
kim ?
kim ?
devamını gör...
sözlüğe mobilden giren ezik
ezikmişiz. bugün de öğrendik kendimiz hakkında bir şeyler.
devamını gör...
varlık vergisi
bu hafta brezilya’da uygulanmaya başlanmış, türkiye’de de uygulanmasını bekleyen ve dillendiren ekonomistler vardır. saçmadır. kişinin bankadaki belirli bir mevduatının bilmem yüzde kaçına vergi getirilir. insanlar da parasını alır yastık altına koyar, ekonomi çarkında nakit akışı eksilir, hırsızlara da gün doğar.
devamını gör...
sonradan kaybedilen samimiyet
muhtemelen hiç olmamış olan samimiyettir. belki de ilişkilerde ideal insan portresi oluşturmaya çalışırken cebindeki kartları doğru oynayan, zamanla da artık oynamak istemeyen insandır. ya da gerçekten kaybetmiştir.
kaybedenlere benden bir sır: en son nerede ve kime kullandıysanız orada düşürmüş olmalısınız, iyice bakın oralara.
kaybedenlere benden bir sır: en son nerede ve kime kullandıysanız orada düşürmüş olmalısınız, iyice bakın oralara.
devamını gör...
gamzedeyim deva bulmam
sözleri tatyos efendi'ye ait uşşak makamında, sofyan usûlünde şarkı. barış manço,müzeyyen senar ve daha bir çok sanatçı bu eseri kendi yorumları ve tarzlarıyla seslendirmiştir.benim içinde yeri apayrıdır ruhu bir başkadır... eser hey heeey le başlar takat yetmiyor ile biter.
içteki serzenişin ruhun sukûnetini sağlaması bu olsa gerek. (bkz: müzik ruhun gıdasıdır)
içteki serzenişin ruhun sukûnetini sağlaması bu olsa gerek. (bkz: müzik ruhun gıdasıdır)
devamını gör...