meyve yiyebiliyorsam zenginimdir. erik 15 lira, çilek desen 10-20 lira.
devamını gör...

bir şarkı.

bir zamanlar denizimin öte tarafında bir şarkıcı varmış, adı eleni vitali. gün gelmiş bi' şarkı söylemiş kendi dilinde, şarkı aradaki denizi geçmiş buranın kıyılarının rüzgarları ile yayılmış, kulaklara ve / daha henüz / yaşayan kalplere girmiş, bir daha da çıkmamış.
rivayet odur ki; bu şarkıyı dinleyip sözlerinin bir gramını anlamasalar bile inceden de olsa bi' kalp sızısı geçirenler dünyanın en güzel ve en şanslı insanlarıymış.



sözlerini de bırakalım madem öyle:

önce elliniki

μου στέλνεις γράμμα και γραφή
πως τώρα πια δεν μ' αγαπάς
δική σου η επιλογή
καλή σου τύχη όπου κι αν πας
μου στέλνεις γράμμα και γραφή
πως τώρα πια δεν μ' αγαπάς
δική σου η επιλογή
καλή σου τύχη όπου κι αν πας
ρίξε μονάχα μια ματιά
σε όσα πίσω σου αφήνεις
ίσως σου κάνουν συντροφιά
όταν μονάχος σου θα μείνεις
ρίξε μονάχα μια ματιά
σε όσα πίσω σου αφήνεις
ίσως σου κάνουν συντροφιά
όταν μονάχος σου θα μείνεις
μου στέλνεις γράμμα και γραφή
πως σ' άλλη αγκαλιά πετάς
μέσα σε τόσες αγκαλιές
πως το μπορείς και αγαπάς?
μου στέλνεις γράμμα και γραφή
πως σ' άλλη αγκαλιά πετάς
μέσα σε τόσες αγκαλιές
πως το μπορείς και αγαπάς?
ρίξε μονάχα μια ματιά
σε όσα πίσω σου αφήνεις
ίσως σου κάνουν συντροφιά
όταν μονάχος σου θα μείνεις
ρίξε μονάχα μια ματιά
σε όσα πίσω σου αφήνεις
ίσως σου κάνουν συντροφιά
όταν μονάχος σου θα μείνεις

mealini de iliştirelim;

mektup ve yazı
bir mektup ve yazı göndermişsin bana
sevmiyormuşsun beni artık
seçim senin
iyi şanslar nereye gidersen de

sadece bir bak
arkada bıraktıklarına
belki sana yoldaş olurlar
yalnız başına kaldığında

bir mektup ve yazı göndermişsin bana
başka bir kucağa uçuyormuşsun
bunca kucak arasında
nasıl sevebiliyorsun?

sadece bir bak
arkada bıraktıklarına
belki sana yoldaş olurlar
yalnız başına kaldığında
devamını gör...

bir durum.

biraz uzun yazacağım. umarım okuyan ve üzerinde düşünen birileri olur.

ben başlığı açan arkadaş adına da, genel olarak burada "yobaz", "ışid'ci zihniyet" denilen kişiler adına da yahut başka herhangi bir müslüman adına da konuşmayacağım. söyleyeceklerim tamamen kendi adıma söylemek istediklerim.

kimseyi ilgilendirmese de elhamdülillah müslümanım ve bunu söyleme amacım biraz olsun farklı açıdan bakmanızı sağlayabilmek. bunu belirtmişken şunu da eklemek istiyorum; inançsız olanların yahut başka bir dine inanan insanların hakkında da aynı saygısızlıkların yapılmasına kesinlikle karşıyım.

***

birkaç yorumda haklı olarak "saygı çerçevesinde" istenilen her şeyin yazılabileceği söylenmiş. ancak ben bazı başlıklarda kesinlikle bu konulara saygı çerçevesinde yaklaşılmadığını görüyorum. yine aynı şekilde "siz de karşı argüman sunun" demişsiniz çok doğru olarak ama bazen öyle şeyler yazılıyor, öyle hakaretler ediliyor ki, tartışmak bile mümkün olmuyor bazı insanlarla. kaldı ki karşı argüman dediğiniz şey, bir argümana karşılık sunulur. hakarete, karşı argüman sunulamaz.

siz inançsız arkadaşlardan -çoğunuz belki bunu okumayacak ya da umursamayacak ama- benim bir ricam var: bir inanca sahip olan tüm insanları, her şeye at gözlüğüyle bakan, bilimden ilimden uzak olan, beyinsiz hatta can almaya meraklı vahşiler olarak görmekten vazgeçmeniz.

etrafınızdaki insanları düşünün; annelerinizi, babalarınızı, çok sevdiğiniz arkadaşlarınızı... bunların içerisinde hiç inançlı insan yok mu? yoksa lafım yok ama varsa içlerinde hiç iyi insan yok mu diye sorarım bu kez. "arkadaşlarınız"ı da dahil ettiğime ve insan arkadaşını kendisi seçtiğine göre, mutlaka vardır. o halde neden tüm inananları kötülüyorsunuz? lütfen yapmayın bunu. zira kendi halinde inanan, kimseyi kırmamak için elinden geleni yapan, bilimle uğraşan (enrty'lerime bakabilirsiniz genelde hangi konular hakkında yazdığımı bilmiyorsanız) ve bu ülkede din adına olduğu söylenip de insanlara zarar verecek şekilde yapılan her şeye, aynen sizin gibi karşı olan insanları incitiyorsunuz bunu yaptığınızda.

***

gelelim bizim tarafa... benimle dindaş olan birçok arkadaşın tartışma şeklini son derece yanlış buluyorum. bakın öncelikle şunu söyleyeyim: bir müslüman düzgün konuşur, ağzından kötü söz çıkmaz. siz kalkıp insanlara küfrederek, hakaret ederek onlara bir şey anlatmaya çalışırsanız, haklı olarak kimse sizi dinlemez. ayrıca burada nadiren de olsa din hakkında düzgünce yazılıp "neden bu böyle?" diye sorulan sorular var ateist yazarlar tarafından. bunların karşılığında, ufacık bir araştırma ile bile ulaşılabilecek cevaplar dururken, kalkıp bunu soran kişiye laf sokuşturmaya çalışmak, islâm adına hiçbir faydası olmayan bir iş. üstelik mantık dahilinde cevaplamadığınız tüm sorular yine yeni yeniden karşınıza çıkıyor.

eğer ki insanlar dinden, dindarlardan nefret etmesin istiyorsanız, öncelikle insanlarla güzel konuşun. sonra boş beleş ve basmakalıp laflar yerine düzgün karşı kanıtlar ya da argümanlarla gelin lütfen. siz dine daha büyük zararlar veriyorsunuz, insanların ondan kaçmasına neden olarak. unutmayın ki peygamberimizin yaşadığı dönemde insanların müslüman olmasının öncelikli nedeni, bu dinde kimsenin aşağılanmadığını, adaletin en öncelikli konu olduğunu görmeleri ve onları dine davet eden kişilerin düzgün ve ahlaklı hareketleriydi. cihat dediğiniz şey ille de fetihle olmaz. dini sevdirmek, yaymak, insanları ona inandırmak gibi bir amacınız varsa, onu insanların nefret edeceği bir şey haline getirmeyin.

sabredip okuyan herkese teşekkür ederim. entry girme işime geri dönüyorum. siz de lütfen kavga etmeyin, ayırmam *
devamını gör...

uykudayken ölmek..
tertemiz bir ölüm..
devamını gör...


severek dinlediğim müzik grubudur.
özellikle bıraktığım parça en sevdiğim eserlerindendir.
wake me up when september ends isimli parça sonbahar aylarında güzel gidiyor swh.
devamını gör...

bir emil mihai cioran kitabıdır.

insanlar bir kitabı okumaya başlamadan önce hacmine de bakıyor ister istemez. bu bir tercih meselesidir. ancak çok yanlış sonuçlara neden olabilir. aman da minicikmiş diye aldığınız bir kitap sizi ezim ezim ezebilir. cioran kitapları da böyle kandırmacalı kitaplardandır.

cioran’ın bu kitabı da bir aforizma kitabıdır. son yıllarda edebiyat artık iyiden iyiye ayağa düşmeye başladığı için ve aforizma yazmak kolaymış gibi göründüğü için herkeste bir aforizma yazma sevdası baş gösterdi.

aforizma kelime oyunları yapıp kısa kısa cümleler yazmak değildir. bir aforzima eğer iyi yazılmışsa, üzerinde uzun uzun düşünülmüşse hacimli bir kitaba bedeldir. cioran’ın aforizmalarının tamamı bir kitap yoğunluğunda.

bu kitabında yine farklı konulara değinerek insanı ve varoluşu anlatmış yazar kendi fikrince. ama okuyana ders verme, yol gösterme derdinde değil asla, o dünyayı kendi gördüğü şekliyle anlatma peşinde.

o yüzden ilk paragrafta söylediğim gibi eğer bu kitabı minicikmiş diye alıp okumaya kalkarsanız içinizde oluşacak ve sizi yerle bir edecek depremlerden yazar sorumlu olmayacaktır.

daha önce burukluk kitabına yazdığım tanımda alıntıladığım bir aforizma ile bitireceğim bu tanımı, varın gerisini siz düşünün:

bir virgül uğruna ölünecek bir dünya düşlüyorum.
devamını gör...

çinlilere karşı söylemek istediğim başlık.
devamını gör...

t: okuduğunuzda sizi bir şekilde daha çok sarsan veya kendinize dair daha çok şey bulduğunuz kitaplar.
benim için;
karamazov kardeşler - dostoyevski
martin eden - jack london
acımak - stefan zweig
devamını gör...

bebeklerdeki eksikliğinin yürüyememesine, ve kalıcı gelişim geriliğine sebep olduğunu öğrendiğimizde beynimizden vurulmuş gibi hissetmemize yol açan vitamindir kendisi. durumu tesadüfen ve neyse ki erken dönemde öğrenerek üstesinden geldik.

ilaçların, spreylerin işe yaramamasıyla bu vitamini anne sütünden alabileceğini ve bunun için de annenin de b12 sinin yükselmesi gerektiği bilgisine uzun araştırmalar sonucu ulaştık. anne sütü kesilince mecburen sık sık ve ömür boyu o iğneyle bir bağı olacak.
devamını gör...

antik döneme ait yazı türü.en bilineni mısır hiyeroglifleridir.
devamını gör...

an itibarıyla içinde bulunduğum iğrenç duygu durumu.

insana bir bok başaramayacağını hissettiriyor. çok kötü bir duygu dostlar.

zaten genellikle çok dikkatli ve her şeyi umursayan biri değilimdir. vitesi değiştirsem debriyaja basmayı unuturum, debriyajı bıraksam arabayı boşa almayı unuturum. ya kalkarken el frenini indirmeyi unuturum. neyse ki arabayı bırakırken el frenini imdirmeyi unutmuyorum en azından.

sanırım şu anda trafiğe çıkmaya hazır değilim ve diğer sürücülere de tehlike arz ediyorum. olur da ezkaza 4. sınavda geçersem de uzun süre araba kullanmayacağım o yüzden. tam bir hayal kırıklığı gerçekten.

duygularımı buraya tane tane dökmek istedim. artık sinirlenmiyorum da. yavşak arkadaşlarım zaten "beceriksiz" "elini ayağını seveyim" diye yeterince söylüyorlar.

sizden de oldukça brutal dalga geçmeler bekliyorum. içinde biraz hard facts de olsun lütfen. bari azcık güleyim heheh...
devamını gör...

çok severek yaptığım canım mesleğim.

yalnız sanırım yeterince anlaşılamıyor bir türlü. "google var ağğbiii, kütüphaneye ne gerek var"
onlarca kişinin kütüphanede sadece kullanıcılara ödünç/iade işlemi yapmak için bulunduğunu, ya da ortam sessizliğini sağlamak dışında bir görevi olmadığını falan düşünenler var. inanılmaz gerçekten. ya da çalıştığım kurumda, öğle yemeğinden sonra okuduğum kitap için, kurumda görevli bir başka çalışanın bana molalarınızda bile çalışıyor musunuz yaa, çok üzücü demişliği vardır. anlamadım tabi, sordum, kadının kütüphanedeki tüm kitapları okumak zorunda olduğumuzu düşündüğünü anlamamla sorduğuma soracağıma pişman oldum. ya geçtim, ben tam olarak anneme, babama anlatamadım işimi daha.

mesleki deformasyon; şöyle bir üzerinden geçeyim arkadaşlar.

teknik hizmetler ve sadece yayın bağlamında kütüphaneciler;

1- geçmiş dönemde üretilmiş,
2- anda üretilmekte olan,
3- gelecekte üretilecek olan,

basılı ve elektronik kaynakların sırasıyla;

a- uygun koşullarda korunup saklanmasını ve dağıtılmasını,
b- yayın üretimi esnasında ihtiyaç duyulan araştırma verisi, bilimsel çalışma, intihal tespiti, referans yönetimi vb. konularda araştırmacılara ihtiyaç duydukları hizmetlerin verilmesini, yayım sonrası, çalışmanın doğru kanallar aracılığı ile kurumsal akademik profile dahil edilip, atıf potansiyelini artırmasını,
c- araştırma alanlarının belirlenmesi hususunda, konu uzmanlığı perspektifinden araştırmacının doğru alana ve alana dair kaynaklara yönlenmesini, bireysel ve kurumsal akademik kazanımların sağlanmasına yönelik program ve tespitlerin yapılmasını, araştırmanın gerçekleşmesini sağlayacak ön çalışmanın yapılmasını mümkün kılan teknik personellerdir. ve, ve, vee...

geçmiş dönemde üretilmiş basılı ve elektronik kaynaklar, belli standartlara göre, doğru kodlarla, doğru sistemlerde kataloglanmaz ve örneğin cenevre'de yüzbinlerce frank harcanarak yapılan ve çıktıları 1 yılda doğrulanan bir lab deneyinin veri ve dahi sonuçları akademik dünya ile (ücretli ya da ücretsiz olarak) doğru şekilde paylaşılamazsa, bilim dünyasında çok ciddi bir yavaşlama ve kaynak israfı olur. bu kataloglama işini de kütüphaneler yapıyor işte. dağıtım dediğimiz bu. sadece teknik hizmetlerin ilk maddesini basitçe açıkladım. 1a yani. devamını istiyor musunuz gerçekten? :)
daha bunun okuyucu hizmetleri var, referans hizmetleri var, bunların alt kırılımları var, var oğlu var.

ez cümle; teknoloji ilerledikçe kütüphane ve yetişmiş kütüphaneciye olan ihtiyaç sanıldığının aksine artıyor. bilim dünyası için kütüphane(ci)ler geçmişte olduğu gibi bugün de olmazsa olmaz, gelecekte de bu böyle olacak.

neyse oldu olacak kendi kütüphanecilik sürecimden de bahsedeyim azıcık. meslek seçimim, lisede yüzünü 2 kez gördüğüm rehberlik hocam sayesinde olmuştu, sevgiyle anıyorum kendisini. ona meramımı ilk görüşmemizde anlatmış; para ile elimin kirlenmesini istemediğimi, çalışma ortamımdan çıktığımda iş düşünmek zorunda olmaktan kaçındığımı, mal değil, hizmet üretmenin odak noktam olduğunu, fayda gözeten bir iş yapmak istediğimi ve bunun gibi daha başka bir çok beklentimi anlatmıştım profesyonel yaşamdan. benden 1 hafta süre istedi. ikinci görüşmemizde ise bana bu öneriyle geldi. ne şahane kadınmış valla. hayatımı değiştirdi gerçekten.

bir şey satmıyorum.
bilime hizmet ediyorum.
kullanıcımla aramda para ilişkisi yok.
ama para kazanıyorum.

şam'da kayısı? yok canım almayayım.
devamını gör...

kasım ayından itibaren 200 lira, yurt dışına yerleştikten sonra her ay 100 euro olarak katılabilirim.
devamını gör...

eğer iki kişi de reşitse bırakın 10 yaşı 20,30 yaş bile olsa o iki kişiden başka kimseyi ilgilendirmez. eğer aralarında farklılıklar olacaksa da, o iliskiyi yasayan kişilerin düşünmesi gereken şeylerdir bunlar. evet kuşak farklılıkları falan filan tabii olacaktir. ama eğer bir ilişki yaşıyorlarsa bu farkliliklari göze almışlar demektir. geri kalanı da kimseyi ilgilendirmez.
devamını gör...

annemlere küstüğümde kardeşimi de alıp kendi odama gitmiştim ve "artık burda yaşayacağız onlara ihtiyacımız yok" demiştim.
devamını gör...

tabiki gazeteci şerif bey.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

düşünsene bir mağarada sın ve hayatında sadece sana yansıtılan nesneleri görerek hayatının sonuna kadar öyle yaşıyorsun, nasıl olurdu?
platon'un mağara alegorisi;
bu benzetmede insanların bir mağarada başlarını sağa sola hareket etmeyecek şekilde zincirlenmiş olan insanlardan bahsediyor. dış dünya ile ilgili habersiz bir yaşam sürdürmekte olan bu insanlardan bir tanesi bir gün bu zincirlerden kurtulur. ve gerçek dünya ile karşılaşır. hiç de bilmediği, görmediği şeyleri görür. gelip arkadaşlarına anlatır ancak arkadaşları buna inanmazlar çünkü doğduklarından beri mağarada olup sadece karşılarındaki duvarda onlara yansıtılan nesnelerin gölgelerini görmüşlerdi. bir rengi bile değil gölgeyi...

şu an toplumumuzda da böylesi bir durum vardır. doğup büyüdükleri ortamlarda onlara dayatılan fikirleri yaşamlarında sürdürürler ve asla bu düşüncenin aksi hareket etmezler. söylense bile hayatlarında yer edinmiş o fikirleri kedinin yavrusunu korumasındaki içgüdü gibi bir anlık bir refleksle sonuna kadar savunurlar.

platon ise bu alegorisinde, kendisine empoze edilen fikirleri ile yaşayan aklını kullanmayıp sorgulamasını bilmeyen ve kat'iyen
aksi fikirleri kabullenmeyen insanlar için benzetme yapmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkiye'nin umberto eco'su olarak bilinir. gerçek bir entelektüel ve son derece üretken bir yazarımızdır. 1997 yılında antalya'da opera isimli şiir kitabının konu edildiği enis batur şiir odalarında opera dönemi isimli bir sempozyum düzenlenmiştir. bu sempozyum bir şiir kitabını konu edinmesi bakımından türkiye'de ilktir. sempozyum içeriğini daha sonra bir kitabına* da dahil etmiştir.
ayrıca 2017'den bu yana kırmızı kedi yayınevi'nin genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.
devamını gör...

haluk levent'in mükemmel eserlerinden biri.
omzumda iz bırakma,
yüküm dünya'ya yakın...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim