(bkz: kızların ayıp olmasın diye erkeklerin her esprisine gülmesi)

böyle böyle erkekleri esprili zannedilmesi durumu ortaya çıkmaktadır.
devamını gör...

tanımı zar zor giriyoruz, ne kulübü.
devamını gör...

keşke maaşımızı dolarla alsaydık. en azından her gün daha az maaş almazdık. **
devamını gör...

her şarkısı güzel bir müzik grubu.
fuck u
you make me feel
devamını gör...

biz lise okurken neyin hayalini kurduysak bu pandemi dönemde hepsi gerçekleşti. kafana göre sınava gir ya da girme, istediğin notu kendin seçme, 2 gün okul 5 gün tatil falan ama böyle olmamalıydı be.
devamını gör...

cb. erdoğan'ın uzay programına dair açıklaması. şu an cnn ve bilimum kanallarda canlı olarak konuşuyor.

bu arada (bkz: göbeklitepe yakınlarında bulunan monolit)'i de arka fonda gösterdiler. belli ki monolit bu açıklama için konulmuş.

edit: detaylar için
devamını gör...

asabı bozuk olanların kurduğu bir partidir. parti kurucusu besim tibuk böyle niteler.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
979 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek çağlayanıdır. venezuela'da bulunuyor.

unesco dünya mirası listesinde bulunan bu şelale, canaima milli parkı'nda bulunuyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

16. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen ispanyollar şelaleyi fark etmemişlerdir. ilk olarak 1912'de venezuelalı ernesto sanchez la cruz tarafından keşfedildi. ancak kâşif şelaleden kimseye bahsetmemiştir. 9 ekim 1937 tarihinde abd'li pilot jimmie angel, eşi ve arkadaşlarıyla birlikte arıza sonucu bölgeye düşer. 11 gün boyunca yaşam mücadelesi veren ekip bu balta girmemiş ormandan kurtulmayı başarır. ekip bu mücadele içinde şelaleyi de fark eder. yerlilere durumu anlattığında kimse inanmaz. daha sonra hep birlikte şelaleyi görmeye gittiklerinde hayran kalırlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

velet zippo kardeşi ile podcast konusu tartışırken.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

büyüğe saygıyı bilmeyen, küçüğüne merhamet etmeyen nesiller yetişiyor ve nedense hep aynı klişe kullanılıyor yok kişiliğe zarar verir yok psikolojisi bozulur. ne yani hepimiz delirdik mi? annemin tek bakışı ile bütün evin elini öperdim beee ne oldu kişiliğim mi zedelendi.. yapmayın allah aşkına. sevgiyi, saygıyı, merhameti unutturmayalım. el öpün öptürün.
devamını gör...

jose saramago’nun devam kitabıdır.

görmeye başlamak yeniden; bembeyaz bir körlükten kurtulup yeniden tüm renkleriyle dünyayı seyredalabilmek değildir aslında. saramgo’nun körlük romanında bir anda körlük salgınına tutulan şehre geri döneriz ancak “demokrasi”nin rafa kaldılırıldığı, anarşinin hüküm sürdüğü o dönemin üzerinden dört yıl geçmiştir.şehir olağan durumuna dönmüştür, hatta demokrasinin bizlere sunduğu en büyük “özgürlük”lerden biri olan seçim zamanı bile gelmiştir.

kör olduktan sonra yeniden görmeye başladığı yanılgısına kapılan şehir sakinleri asıl uyanışı bu seçim esnasında yaşayacaktır. şehrin hala bir ismi yoktur, bilinmeyen bir kentin başkentidir orası ve doktorun karısı hala orada yaşamaktadır. seçim günü bastıran ve muson yağmurlarını andıran şiddetli yağmur oy sandıkları başında bekleyen insanları önce sıradan bir doğa olayının etkileyeceği kadar etkiler.

ama saatler ilerledikçe ve oy kullanmaya bir avuç insandan fazlsı gelmeyince arada bir görevlilerden biri kafasını uzattıp merak ve endişeyle gelip giden var mı diye bakmak için kapıya yönelir ancak gelen yoktur. saat 4 olduğunda, yani sandıkların kapanmasına 1 saat kala insanlar oy kullanmaya gelir ve merak ve endişe böylelikle giderilmiş olur.

ancak bu rahatlama sadece oy sayımı başlayana kadar süre zira kullanılan oyların %70’i boş çıkmıştır. hükümet, devlet aciln toplantılar yapar ve bunun bir komplo olduğuna hükmettikleri için de seçimleri yenilerler ancak bu sefer alınan sonuç daha vahimdir, zira oyların %83’ü boş çıkmıştır.

bunun üzerine önce sorumlular aranmaya başlanır ve şüphelilerin başında 4 sene önce kör olmayan tek kişi olan doktorun karısı vardır. sorguya alınır ancak 4 sene önce kargaşa esnasında olanlarla ilgili yapılan tehditlere rağmen bir sonuç çıkmaz. hiçbir sonuç elde edemeyeceğine inanan hükümet kenti yalnız bırakmaya karar verir. bu, şehrin sonu olacak ve anarşiyle başa çıkamayan şerhir yola girecektir. manasızlığı kendinden menkul bir olağanüstü hal ilan edilir. medya her zaman yaptığı gibi çarptırılmış haberler sunar. suç yaratarak kendine durumdan vazife çıkartan polis ve asker şehri terk etme hazırlıklarına başlar. hükümetin bir gece yarısı sessizce şehri terk etme planı şehir sakinlerinin “ışıkları” ile sekteye uğratılsa da şehirden ayrılmayı başarırlar.

ancak umdukları olmaz ve şehir devlet ve hükümet olmadan da kendi kendini idare etmeye devam eder hem de eskisinden daha iyi bir şekilde.

saramago,devleti, hükümetleri, polisi, askeri ve medyayı, yani iktidarın elebaşlarını bize umut verecek şekilde ve alabildiğine sertçe eleştirir bu romanında ve bizler anlarız ki körlükten kurtulmanın yolu sadece görmek değildir, körlük illeti ancak ve ancak “görmek”le alt edilebilir.
devamını gör...

her devletin yaptığını bizimkiler de yapmış, kendi çıkarlarımız doğrultusunda kendi askerimizi riske atmak yerine yobaz davar sürülerini eline silah verip sahaya sürmüş. (kusura bakmayın ama burada hümanizma falan kasamam)
gazeteci de görevini yapmış, bunu açığa çıkarmış. habercilik değeri açısından bakıldığında bir gazetecilik başarısı.
film burada kopuyor zaten. yaptığın işin sorumluluğunu almak ve diplomasi yoluyla gelen tepkileri yumuşatmak yerine, gazeteciyi hain ilan etmeye kalkarsan buna kim inanır, kadir inanır.
uluslararası diplomasiyi iyi bilen yetişmiş kadrolarını monşer ilan edip kızağa çekersen, yerlerine gelen liyakatsiz ve ehliyetsiz adamlardan daha fazlasını bekleyemezsin zaten. kendin çalar kendin oynarsın, içeride de tüm yargı kurumlarını kendine bağladığını cümle alem bilmezmiş gibi, hukuk tiyatrosu sahnelersin. olan yine güzel ülkemin güzel insanlarına olur.
devamını gör...

büyüklü küçüklü 7 bin adadan oluşan bir asya pasifik ülkesidir.* başkent manila'da toplumsal ayrım yüzüne bir tokat gibi çarpar. ülkenin en zengin semti olan makati ve fakir malate yan yana bulunur. yalnız malate bölgesinde bindiğiniz motorlu bisikletler ile makati'ye giremezsiniz. makati sınırlarına girdiğiniz an, tebrikler! new york'tasınız.! inanılmaz gökdelenler, temiz sokaklar, lüks oteller ve büyükelçiliklerin merkezindesiniz.

ülkede jeepney denilen, amerikan sömürgesi zamanından kalma askeri jeep'ler var. ülke halkı kalan bu askeri jeep'leri rengarenk boyayıp minibüs olarak kullanmaya başlamışlar. akşam vakitlerinde jeepney'lere doluşmuş insanlar evlerine giderler. ülke genel olarak fakirdir. sokaklarda evsizlerin üzerinden atlayarak geçmek zorundasınız.! amerikanlar oldukça zengin yaşarlar burada.

başkent manila'da bulunan rizal park, bir nefes bölgesi olarak işlev görür. yeşillik ve sosyal bir yerdir. bu parkın yakınında devasa bir mason anıtı bulunur.

birçok batı'lı için filipinler hem yaşamak hem de gezmek için oldukça rağbet görmeye başlamıştır.

resimde bir jeepney görüyorsunuz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: the killing) sigaraya özendiren dizidir. o kadar çok sigara içerler ki dizi de insanı sigaraya bile başlatabilir. polisiye seven insanlara tavsiyemdir.
devamını gör...

deri kanseri riski artmaktadır, lütfen güneş kremlerinizi sürün.
mümkünse 50 faktörlü olanlardan tercih edin.
devamını gör...

her dakka konuşabilecek, sebepli sebepsiz gülebilecek, yerli yersiz bozulabilecek cinsin olmaması demek.
siyah beyaz bir dünya olurdu ortalık muhtemelen. yazarken bile sıkıldım.
devamını gör...

alman yazar, şair ve çevirmen paul heyse tarafından sappho ve gabriele reuter motifi kullanılarak yazılmış olan eser. roman heyse'nin edebi gelişimini incelemek için de oldukça önemli bir noktada. heyse'nin eserleri çoğunlukla apolitik bir kavramı, sanatsal bir idealizmi temsil eder. sanat parlatılmalı, soylulaştırmalı, zamansal olanı ebedi olanın ışığında temsil etmelidir. eserlerinde erdemli, entelektüel ve duyarlı karakterler yaratır fakat zwei gefangene heyse'nin bu belirli özelliklere sahip karakterleri için kırılma noktalarından biridir aynı zamanda. clara bir bakıma bu soylu ruh'u temsil etse de eserin diğer ayağı olan josef heyse'nin yaratmayı hedeflediği o 'kahraman'dan oldukça uzaktadır çünkü esere de ismini vermiş olan bu mental ve zihinsel zincirlerini kıran iki mahkumun ilerledikleri yolda josef bir kahramandan ziyade clara'yı trajik bir sona doğru götüren faktör rolünü üstlenir. heyse'nin l'arrabbiata'sında da kendine yer bulan aşk yoluyla kendini gerçekleştirme teması zwei gefangene'de de tekrarlanır ki l'arrabbiata'da laurella üzerinden verilen bu tema bu romanda clara üzerinden aktarılmaktadır. clara'nın kendi özgürlüğü olarak gördüğü josef'in ihanetinden sonra kendisini kısıtlayıcı bir etken olarak görerek yaşamına son verme isteği çok ince bir şekilde işlenmiş heyse trajedisidir ki heyse eserde bunu bir cömertlik olarak sunmaktan kaçınmaz.


gezogen und unterhielt sich leise und eifrig mit dem kinde. dabei brildte fie von zeit zu zeit ihre überquellenben augen gegen das weiche haar und das rosentränzchen, bas die kleine trug. aber niemand bekümmerte sich darum, der am wenigsten, bem biese verftohlenen thränen galten. jener lange, tabellos gefleidete junge mann mit bem bitn nen blonden haar am scheitel mußte ber bräutigam fein. er benahm sich, auf einem der sophas ausgestreckt, die ei garre zwischen den weißen zähnen, mit einer möglichst füh len, gönnerhaften herablaffung gegen ein paar fleinstädtisch geschmiegelte bettern, die vor ihm standen und jeden feiner bişe mit unmäßigem lachen honorirten. dazwischen gähnte der gegenstand ihrer bewunderung völlig zwanglos unb machte endlich den vorschlag, ob sie sich nicht ins neben zimmer flüchten und einen tarok spielen wollten. erst als ber keltere der bettern, während der jüngere die bee capital" fand, die besorgniß äußerte, die alten damen würden diese absonderung vielleicht noch übler nehmen als bie jungen, verzichtete der bräutigam auf seinen ein fall, erklärte aber, von tanzen könne für ihn gleichwol feine rebe sein, er sei viel zu groß für seine kleine frau und tanze überhaupt nur mit fremben weibern. p.11
devamını gör...

farkına varanın canını acıtan farkına varmayanın da banane deyip geçtiği. mutlu olmanın belli ekonomik şartlara bağlı olduğunu gösteren en net somut örnek.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

arapça görünen, bilinen anlamında olan 'şar' kökünden türemiş bir kelimedir. farkındalık* anlamında ki arapça kelime hissetmekle ilgilidir. ince duygu, anlayış ve bilgi sahibi olmalarından dolayı bazı insanlara şair denilmesi de aynı kök ile alakalıdır. şair, şuur sahibi anlamındadır.

günümüzde sosyologlar ve psikologlar tarafından, kişilerin kendi şahsiyetlerini, varoluş nedenlerini ve çevresini; algılamasından, kavramasından ve anlamasından sonra bu bilgiler doğrultusunda davranış ve eylemlerde bulunması hali olarak tanımlanır.

şuur kısaca kişinin varlığının farkına vardığı ve bu varlığın neler yapıp yapamayacağı hakkında düşünme sürecine girdiği bir uyanıklık halidir. toplumsal bir olgu olan şuur insanların yaşama biçimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar ve kişilerin yaşama biçimini yansıtır.

terminolojide 'bilinç' olarak ifade edilen kelimenin 'şuur'un ne anlamıyla ne de türkçe grameriyle bir alakası yoktur. basitçe bilmek kökünden bilinç diye yeni bir kelime türetip bunu şuur gibi çok geniş kapsamlı bir kavramı ifade etmek için kullanmak yetersiz ve hatalıdır. aynı zamanda nörologlar ve fizyologların ifade ettiği gibi sadece bir 'uyanıklık durumu' olarak ifade etmek de yetersiz olmaktadır. içine uyanıklık halini de alan, kişinin kendi durumu, bilgisi, çevreden gelen informasyonlar ve bunların değerlendirilmesi ile kendi karar ve düşüncelerinden haberdar olması keyfiyeti olup son derece geniş bir ruhi faaliyeti gerektirir.

yıllarca 'bilinç' olmaktan ileriye gidememiş 'şuur', william james'in psikolojiyi şuurluluk halinin incelenmesi bilimi olarak tanımlamasıyla ve freud'un şuurun derinliklerini keşfetmesiyle daha geniş bir anlama hasıl olduğu anlaşılmıştır. freud'a göre şuur 3 seviyeden oluşuyordu;
1- aktif şuurluluk.
2- relatif şuurluluk.
3- tam şuursuzluk.

refleksçiler bütün şuurlu davranışları birer şartlı refleks olarak ileri sürüp, kişinin iradesini reddetmişlerdir. john broadus watson ise uyarılara verilen gelişmiş ve farklılaşmış cevaplar olarak tarif etmiştir. bu iki yaklaşımda şuuru inkar etmektedir ancak insan ve hayvan davranışlarını birbirinden ayırmada şuur'un baş rolde olması bu yaklaşımları geçersiz kılmıştır.

şuur, psikofizyolojik açıdan ele alındığında 3 temel şartın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
1- uyanıklık.
2- merkezi sinir sisteminin sağlam olması ve dışardan gelen uyarıların beyin tarafınan idrak edilmesi.
3- idrak edilen duyumların kalitelerinin ve değerlerinin belirlenmesi.
bu 3 temel şart gerçekleştiğinde kişi kendisinden ve çevresinden haberdar olur.
alfred fessard* kişilerin şuurlu sayılabilmesi için bu 3 şartın yanında, ' haberdar olduklarından haberdar olma durumu' olarak tanımladığı 4. bir şartın da mecburi olduğunu belirtmiştir.

tekrar edecek olursak şuur, ne tek başına bir 'uyanıklık' durumu ne de basitçe bir 'bilinç' değildir..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim