proje yönetiyorum. ayrıca satış ve pazarlama konusunda eğitim veriyorum. ama bir arkadaş bana civciv böyle bir iş yapıyoruz acayip paralar kazanıyoruz derse işi çok sorgulamam, direkt olarak o işe başlarım. seçici biri değilim.

buradan şirket sahibi arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. elime bir kalem verirseniz onun geceleri uçak haline geldiğini karşı tarafa inandırabilir, modern dolandırıcılık yapabilir, daha gözü açılmamış gencecik insanlara her arayan ile hemşeri olmayı öğretebilir, şirketinize çok para kazandırabilirim. ancak rahatıma çok düşkün olduğum için tam zamanlı sürekli çalışmam. proje bazlı çalışırız beraber. 2 ay çalışır 2 ay tatil yaparım.

hadi bakalım. iş tekliflerini bekliyorum. zaten sözlüklerde herkes şirket sahibi ve maaşı 20 bin değil midir? bin mi? pardon. 20k. ahaha haspamlar ya.
devamını gör...

peşin edit: durumu olmayan okumasın.
not: bu hikayedeki kişi ve kurumlar hayal ürünüdür, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur.


son günlerde kendimde bi halsizlik hissettim ve doktora gittim. ilaç yazıp ''istirahat edin'' dedikten sonra geri yolladı. kullandım ilaçları bitene kadar ama nafile. bir türlü iyileşmiyorum. tekrar gittim ve 2 hafta önce de geldiğimi, üzerimdeki kırgınlığın bir türlü geçmediğini söyledim. bana tekrar ilaç yazıp yolladı ve bu defa 3 gün rapor da ekledi.

aradan neredeyse 1 ay geçmesine rağmen durumumda herhangi bir değişim olmayınca başka doktora gidip anlattım şikayetimi. bir sürü tahlil, röntgen, muayene ama herhangi bir rahatsızlık yok. ben ise günde 13-14 saat uyumama rağmen hep yorgun ve uykusuzum. kolumu kaldıracak takatim yok, sendeleye sendeleye yürüyorum hatta. iş yerinde ara sıra sohbet ettiğim gizem (kod adı) durumu farketti ve sordu neyin var senin diye. anlattım derdimi ve onların mahallesindeki ''cinci hoca'' ya gitmemi söyledi. kabul etmedim tabi.

aradan bir iki hafta daha geçti ama ben hala aynıyım. enteresan bir şey var hissediyorum ciddi bir rahatsızlığım olsa neredeyse 2,5 ay oldu bir şey olurdu diyorum ama olmuyor. durumum kötüleşmiyor da iyileşmiyor da öyle sürünme hali devam ediyor. hem ufaktan kıllanmamdan hem de gizemin ısrarından dolayı cinci hocaya gitmeyi kabul ettim.

iş çıkışı hocaya doğru giderken bir yandan da düşünüyorum ben ne yapıyorum, ne işim var benim cinde hocada diyorum. baktığında ateistim, inanmam cine büyüye ama yapacak başka da bir şeyim yoktu. çok geçmeden vardık bu hocanın evine, bahçede bir sürü kadın toplanmış bekliyorlar. kimisi kuran okuyor, kimisi tespih çekiyor, kimi duyamadığım bir şeyler mırıldanıp sağa sola sallanıyor. gizem indi arabadan ama ben emin değilim içeri girip girmemekte. hadisene tarzında bir şeyler söyledi gizem ve madem geldik girelim bakalım dedim. arabadan indim. bahçeye girdiğimizde hala şüphelerim vardı ve gizeme ''ben gelmesem mi'' dedim. elimden tuttuğu gibi içeri doğru sürümeye başladı beni. aralarından geçerken korkmadım desem yalan olur. bu ruh halleri beni hem endişelendirdi hem de hacıdan hocadan medet umacak kadar salak oldukları için kızdırdı.

içeri girdiğimizde yaşlıca bir kadın karşıladı bizi, gizem hemen eline yapışıp öptü, kadın da onunkini öptü. sonra değişik bir selamlaşma ritüeli oldu aralarında elleri avuç içine alıp ısıtma hareketi yapmalar, dua toplamışta amin der gibi yüzüne götürmeler, bilek öpmeler(!) dedim bunlar sevişecek herhalde birazdan.

bu ön sevişmeleri bitince gizem lafa girdi; ''abla bahsettiğim arkadaş'' diye beni gösterdi ve ekledi ''ayşe hoca müsait mi?''
bir an etrafa göz gezdirdim evdeki tek erkek bendim. bir tane çocuk olarak bile erkek yoktu. baştaki o selamlaşma ritüelini de hatırlayınca bir çeşit seks tarikatında olduğumu düşünmeye başladım. ben bunları düşünürken de kadının cevabı geldi; '' müsait, sizi bekliyor''

içeri girdiğimde yaşlıca bi ihtiyar görmeyi umuyordum. böyle başörtülü, hafif şişman, bakımsız, dişlerinden bazıları eksik bir koca karı beklerken masmavi gözlü, beyaz tenli taş çatlasa 22 yaşında bir kadın bana bakıyordu. gözleri o kadar etkileyiciydi ki kilitlenip kaldım onlara. sanırım o da benim hasta olduğumu düşündüğünden o da bana kilitlenmiş bir şekilde izliyordu. kapıdan girip karşısındaki mindere dizlerimin üstüne oturana kadar göz kontağımız hiç kopmadı. gizem de hemen yanımdaydı öncesinde benden bahsetmiş olacak ki hiç konuşma ihtiyacı hissetmeden o da gelip hemen yanıma dizlerinin üstüne oturdu. bir süre hiçbir şey düşünmedim, yüzümde tek bir mimik bile kıpırdamadığına da eminim. o da tam karşımda gözlerini gözlerime dikmiş aynı şekilde ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu. gizem ''hocam bahsetmiştim dün, o arkadaş işte bu'' dedi. o ana kadar sanki ikimizde nefesimizi tutmuş bir çeşit trans hali ile birbirimizi izlerken uykudan uyanmış gibi derin bir nefes alıp verdik aynı anda. gözlerimiz bir kaç saniye başka yöne kaysa da yine buluştu ve tekrar kilitlendik birbirimize. bu sefer ilkinden farklı olarak düşünüyordum ve aklımdan ayşenin ne kadar güzel olduğu geçiyordu. gözleri o kadar parlak maviydi ki insan içinde kaybolur. aramızda belki 1,5-2 metre vardı ama oradan bile kokusunu duyuyordum teninin. gözlerim yavaşça dudaklarına kaydı. o kadar inceydi ki sanki dudakları yok gibi, belirli belirsiz pembe bir çizgi vardı ağzında. gözlerim tekrar gözlerine geldiğinde onun da gözleri yukarı doğru çıktığını gördüm. onun da beni süzdüğünü düşünüp biraz daha aşağıya kaydırdım gözlerimi. beyaz gerganından göğüslerine geldiğimde keşke dedim elbisesinin bir düğmesi açık olsaydı da ucundan görseydim göğüslerini. beline geldiğimde elbisenin potundan üzerine bol geldiğini düşündüm. ince belliydi, oturuşundan hafif yayvanlaşan kalçalarının ölçüsünü almakta da çok zorlanmadım.

tüm bu tepeden tırnağa süzmem bittiğinde gözlerine doğru çıktı gözlerim ve tam gözlerine geldiğinde yine kilitlendi bakışlarımız. bir an hayal etmeye başladım. ona doğru yaklaştığımı, eğilip o dudaklarından öptüğümü, kendime doğru çektiğimi, kalçalarından tutup kucağıma aldığımı düşündüm. başındaki bandanaya benzer türbanını çıkarttığımı, ellerimi saçlarının arasında gezdirdiğimi, boynundan gerdanından öptüğümü ve elbisesini yukarı doğru sıyırıp mindere yatırdığımı hayal ediyordum gözlerine bakarken. o kadar zevkliydi ki hayal kurması bile heyecandan kalbimin atışı hızlanmıştı. sakinleşmeliydim, derin bir nefes almaya başladığımda o da tam karşımda aynı şekilde derin bir nefes çekti ve dudaklarını aralayıp benimle aynı anda aynı ritimde verdi. dikkatimi başka yöne kaydırmalıydım artık, bu sessiz bakışmalar gizemin de dikkatini çekmişti ki bir bana bir ona bakıyordu. bir nefes daha alıp lafa girecek oldum.

-ben....
+giz....

aynı anda girmiştik lafa. ikimizde tam aynı hecede durmuş ve ''buyur sen söyle'' der gibi sağ elimizle birbirimize müsade etme hareketi yapmıştık. giderek aynı şeyi düşündüğümüzü, bir çeşit zihinsel bağ olduğunu düşünmeye başladım aramızda. iki farklı beden sanki tek bir zihin gibi davranıyorduk. düşüncelerimiz belki kişiseldi ama hareketler tamamen tek bir merkezden çıkıyor gibiydi göz kontağında olduğumuz süre boyunca. sonra ben başımı gizeme doğru çevirdim ve ayşe lafa tekrar girdi; '' bizi biraz yalnız bırakır mısın, arkadaşın çekiniyor olabilir anlatmakta.'' dedi. tüm o sessiz bekleyişimiz, zihnimde geçen o sevişme ve onun da benimle benzer hissettiğine yönelik düşüncelerim gitmiş yerine bana yardım etmeye çalışan genç ve güzel cinci kadın gelmişti.

gizem odadan çıktığında ayağa kalktı, minderini alıp tam karşıma koydu ve üzerine oturdu. biraz daha gelse dizlerimiz değecekti birbirine ama oturduğum şekilde ona ulaşmakta çok zor değildi. karşıma oturduğunda her zamanki gibi gözlerimiz kilitlendi birbirine ve elini kalbime götürüp dinlemeye başladı; ''çok hızlı atıyor'' dedi. o kadar yumuşaktı ki elleri az önce kurduğum hayale geri döndürdü beni. giderek nefes alış verişim hızlanmaya, ona karşı bakışlarım değişmeye başladı. bahsettiğim o zihin bağlanmasının bir sonucu o da aynı tepkileri veriyordu. içimdeki heyecan büyüdü büyüdü ve sonunda karşı koyamayacağım bir hal alınca ona doğru eğilmeye başladım.

her hareketime aynı anda aynı şekilde karşılık vermesinden aldığım cesaretle iyice yaklaştık birbirimize. tutamadım kendimi ve dudaklarına yapıştım. bahsettiğim tüm o aynı şekilde yanı hareketi yapma, benzer şeyleri düşünme o kadar yoğundu ki aramızda sanki hiçbir konuda zıt davranamayacak gibiydik. hayalini kurduğum o sevişme başlamıştı artık ve sıradaki hamlelerimi anlatmamayı tercih ediyorum. (bkz: yine mi seks hikayesi yazıyorsun feridun abi)

bacakları belime dolanmış, elbise desen dağılmış ve adeta zevkten kendimizden geçtiğimiz o anda üzerine yığılıp kalmışken birden kasıldı ve ellerini enseme götürüp minderden yukarı kaldırdı kafasını. ben sevişmenin devam ettiğini ve boynumu öpeceğini sanırken kulağıma fısıldamaya başladı. '' seni seven biri sana büyü yapmış, ölüm büyüsü. tüm bedenin ölüm kokuyor, hastalığının nedeni o. normalde ölmeliydin ama seni seven bir cadının duası var üzerinde. ölmemeni ona borçlusun. merak etme bundan sonra sana hiçbir şey olmasına müsade etmem. artık seni seven iki cadı var.''

seks güzeldi ama işin içine cadıların girmesi olayı fantastik bir hale getirdiğinden haliyle ciddiye alamadım. salem değildi sonuçta yaşadığımız coğrafya bildiğin anadolu. bozkırın ortasında neyin cadısına inanayım ki. elimi belinden sırtına götürüp bacakları belime dolanmış bir şekilde kucağıma aldım, başındaki bandanayı çıkarttım. saçları o kadar sarıydı ki sanırsınız targeryan hanedanlığının kayıp kızı. tam bu esnada elini gömleğimden sırtıma soktu ve akabinde bir acı hissettim sırtımda. ne yaptığını soracakken elini alnıma götürdü bir süre bekledi ateşimi ölçer gibi, sonra da omuzlarımdan bastırdı ve sırtüstü yatırdı beni. yüzüm ellerinin arasındaydı ve daha 2 dakika önce sevişmiş olmama rağmen öyle iştahlı öpüyordu ki dudaklarımı tekrar sertleştim. gömleğimin neredeyse tüm düğmelerini açtı, ellerini omuzlarıma götürdü ve sırtımdaki acının aynısını omuzlarımda hissettim. garip bir şekilde enerjimin düştüğünü hissetmeye başladım. o hasta halimden daha fena bir hale doğru gidiyordum ve o kadar sert öpüyordu ki dudaklarımı karıncalanmaya başlamıştı artık. üzerimde doğruldu ve başını havaya kaldırdı. ben ise öleceğimi düşünmeye başladım. panik haliyle silkelenip doğruldum ve saçlarından tuttuğum gibi altıma almaya, kontrolü ele geçirmeye çalıştım ama izin vermedi. tekrar omuzlarımdan bastırıp beni yatırdı ve öncekinden daha da sert bir şekilde öpmeye başladı. takadim giderek düşüyordu. artık bayılacak gibi hissediyordum. bir süre sonra tekrar doğruldu üzerimde ve bu defa gözlerini gözlerime dikmiş bakıyor bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu. kurtulmalıyım diye düşünüp son bir gayret kolumu salladım ama sanırım ağzına denk gelmesiyle üzerimden inmesi bir oldu. çıtı pıtı bir kadındı zaten kolumun ağırlığı bile ona fazla gelmiş olabilirdi. biraz rahatlamış biraz da tedirgin olmuştum. çok geçmeden tekrar üzerime geldi ve yine dudaklarıma yapıştı. her öpüşünde ruhumu da emiyordu sanki. bu sefer kan tadı da vardı üstelik. tüm bu düşünceler içinde bile tekrar boşaldım ve nasıl desem sanki son direnişimmiş gibi daha fazla dayanamadım ve kendimden geçtim.


uyandığımda hava kararmış ama kapalı perdelerin ardından odaya girmeye çalışan bir ışık var gibi oda alacakaranlıktı. üzerimdeki çarşafı açıp baktığımda komple çıplaktım ve vücudumun çeşitli yerlerinde garip semboller vardı. bu semboller birbirine bağlanmış gibiydi ve sanki bir çeşit büyü denenmiş gibiydi üzerimde. kıyafetlerimi ararken yeni alınmış bir slip don takıldı gözüme üzerinde etiketiyle. herhalde beni soyarken çeviremedi de kesip çıkarttı diye düşünüp giydim hemen. pantolun olarak bana aşırı bol gelen kumaş bir pantolon gömlek olarak bildiğin kısa kollu dayı gömleği vardı. kısa kollu olmasına rağmen dirseklerime kadar geliyordu kolları. giyinip kapıya yöneldim. buzlu camın arkasında bir ışık vardı belirli belirsiz. kapıyı açıp odaya girdiğimde tavan çok alçak geldi gözüme. girerken farketmemiştim bu ayrıntıyı ama çokta üzerinde durmadım. salon ise bomboş gibi hatırlıyordum ama herhalde o kalabalık sığsın diye sabahtan kenara çekiliyordu kanepeler sehpalar, akşamına tekrar aynı düzene getiriliyordur dedim. mutfaktan gelen ışığa doğru gittiğimde mutfak masasında yemek yiyen 2 çocuk gördüm. biraz daha yaklaşınca da ocakta yemek pişiren ve görmeye geldiğim cadıyı. bana doğru baktı, gülümsedi. az önceki çocuklardan kız olan ona doğru yürüdü ve onu kucağına balıp bana bakarak ''iyi misin hayatım?'' dedi.

afallamış nerede olduğumu, çocukları, evi her şeyi düşünür ve geri geri oradan kaçmaya çalışırken takılıp düştüm. o halim herhalde komik gelmiş olacak ki kahkaha attı görünce. ben ise çıkış kapısına yöneldim ve bahçeden çıktığım gibi koşmaya başladım. az önce duyduğum kahkaha sanki hala duyuyordum. sanki hemen yanımda atıyor gibi geliyordu kulaklarıma ve o kadar korktum ve rahatsız oldum ki ellerimle kulaklarımı kapadım. bir an peşimden gelip gelmediğini düşündüğümde bir ürperti kapladı içimi, dizlerimin bağı çözüldü adeta sanki nefesi ensemde gibi hissettim ama paranoya da olabilir diye usulca kafamı çevirmemle göz göze gelmemiz bir oldu. onu öptüğüm mesafedeydi ve az önce attığı kahkahayı atıyordu yine. gözlerimi sımsıkı kapadım ve boşluğa bıraktım kendimi.

uyandığımda beyaz florasana bakıyordum. boğazımda bir şey vardı yutkunmamı engelleyen sanki böyle küçük dilime değip beni kusturacak gibi bir şey. hafif doğrulup baktığımda sedyedeydim ve etrafım perde ile kapatılmıştı. vücudumda o semboller gitmiş yerlerine bir sürü elektrot gelmişti. burnumdaki kaşıntının sebebi ise ufak bir hortumdu. kendi başıma çıkarabilir miyim acaba diye kafamı yukarı kaldırdığımda boğazıma daha da bir giriyor gibi hissettim ve vazgeçtim. buraya nasıl geldiğimi düşünürken perde açıldı ve hemşire geçmiş olsun dedi.
-nerdeyim ben?
+hastanedesiniz?
-ne oldu?
+nasıl ne oldu, hatırlamıyor musunuz?... peki... size araba çarpmış ve kafatasınız ayrılmış. o an şans eseri doktor hanım da oradaymış ve sizi görüp müdahale etmiş. onun sayesinde kurtuldunuz. az önce de başarılı bir ameliyattan çıktınız.

elimi başıma götürdüğümde sarılıydı, göğsüme dokunduğumda ise acıyordu. sol kolum omuzdan itibaren sarılıydı ama alçı değildi. sağ koluma baktığımda ise omzumda tırnak izini gördüm. o olanlar bir rüya değilmiş diye düşündüm ama kazayı bir türlü hatırlayamadım.

+hasta bakıcı gelir birazdan, sizi odanıza götürür.
-peki teşekkürler.

40-45 yaşlarında ton ton bir hasta bakıcı babacan bir şekilde '' geçmiş olsun yeğenim. valla verilmiş sadakan varmış. seni buraya getirdiklerinde kafan karpuz gibi yarıkmış ama doktur hanım sayesinde kurtulmuşsun. herkeşler seni konuşuyor hastanede.'' dedi. hatırlayamamamı kazaya bağladım ve iyi olduğuma sevinirken sağ omzumdaki izin hesabını oradan çıkar çıkmaz soracağım diye iç geçirdim.

sabah olduğunda ameliyat sonrasında gördüğüm hemşireyi gördüm tekrar. günaydınlar dedikten sonra doktor hanımın beni görmeye geleceğini, ona teşekkür etmemi, çok iyi bir insan olduğunu falan söylüyordu. benim aklım ise hala o cadıdaydı. hemşire gitti ve o gittikten 10-15 dakika sonra geri gelip ''müsaitsen doktor hanım geldi, seni görmek istiyor. tüm gece aklı sende kalmış'' dedi. doktorun hastadan izin istediğine hiç şahit olmadım. hem mesleki hem de karakter olarak çok iyi bir doktor sanırım diye düşündüm ve kafamla onay verdim.

-günaydın, nasılsınız?

başımı kaldırmamla gözlerimin fal taşı gibi açılması bir oldu. cadı karşımdaydı ve onu ilk gördüğümden tek farkı üzerindeki beyaz önlük ve boynundaki steteskoptu. elbisesi, baş bandı, mavi gözleri her şeyiyle karşımdaydı. hemşire kazayı hatırlamadığımı belirtti ona ve ekledi ''kaza yüzünden mi acaba?''

-gerçekten hatırlamıyor musunuz kazayı? koşa koşa gidiyordunuz caddede ve size araba çarpı. baya bi savurdu sizi ve yere çok kötü düştünüz. tabi ben hemen koştum size doğru ama o halde kalkıp koşmaya devam ettiniz. herhalde canınız çok acıyordu eskisi gibi hızlı değildiniz sizi yakalamam zor olmadı. tam yakaladım kendime çevirdim, bayıldınız.'' dedi.

sonra hemşire dönerek '' kaza sonrası şok yüzünden olabilir, ben de o esnada arkasından baya bağırdım ama duyuyor gibi değildi hatta elleriyle kulaklarını kapattı. ameliyat iyi geçti ama yine de bir mr çekelim.'' dedi. ben ise yatağa çivilenmiş bir halde şaşkınlıkla korkuyla ona bakıyordum. o halimi görünce bana yaklaştı, elini alnıma koydu sanki ateşimi ölçer gibi, önlüğün cebinden o ışıklı kalemi gözlerime tuttu ve onu öptüğüm ilk an mesafesinde tam da o an baktığı gibi baktı bir süre gözlerime. hemşire odadan çıkarken yemek dağıtanlardan biri girdi içeriye. bizim cadı da doğruldu üzerimden ve kadınla biraz sohbet etti. sonra iki tane çocuk girdi içeriye. o akşam o evde mutfakta yemek yiyen çocuklardı ve yemek dağıtan kişi çocuklara dışarı çıkmasını söyledi. cadı ise ''siz çıkın ben getiririm bunu'' dedi ve kız olanı kucağına aldı. sonra tıpkı sokağa fırladığım akşam gibi yüzüme gülümseyerek baktı ve şu cümle döküldü dudaklarından ''iyi misin hayatım?''

korkudan titremeye başladım yatağımda ve gözlerimi sımsıkı kapattım. ardından cadının sesini duydum '' hemşire hanım, epilepsi nöbeti geçiriyor hasta'' diye bağırdı. hemşire geldi başımda bir şeyler yapıyordu ve epilepsi olmadığını söyleyip bana seslenmeye başladı. ''kaan bey (kod adı) kaan bey.'' duyuyordum tüm söylenenleri ama gözümü açamıyordum korkudan. açtığımda yine burnumun ucunda cadıyı görmek istemiyordum. bir süre kaskatı bi şekilde yattıktan sonra artık gevşemek istediğimde de gevşeyemiyordum. o kadar kasılmıştım ki hemşirenin sesi bile gelmiyordu kulağıma. hissediyordum ama vücuduma dokunup beni sarsıyordu, kulaklarımda muhtemelen onun bana seslenişlerinin çınlaması vardı ama karabasan hali gibi bir haldeydim ve kıpırdayamıyordum, nefes alamıyordum. artık boğulacak gibi olduğum anda kulaklarımda yankılandı ''kaan!''

derin bir nefes alarak gözlerimi açtığımda arabanın ön koltuğunda oturuyordum. gizem acıyan gözlerle bana bakıyor hadi geldik diye evi gösteriyordu. bense kabustan az önce uyanmış bir halde üzerimi yokluyordum. rüya olmasının verdiği rahatlamayla biraz olsun sakinleşiyordum. tabi benim nefes alma molam bu kadardı ve kafamı kaldırıp baktığımda tam karşımda duruyordu her şeyin başladığı o lanet ev. gözlerimi ovalayıp rüyada olup olmadığımı kontrol etmeye çalıştım. arabadan inmeden önce gizeme bir iki soru sormam gerekiyordu. emin olmalıydım bu anın rüya olmadığına.

-neredeyiz gizem?
+sana bahsettim ya, bizim mahalledeki cinci hocadayız.
-adı ne bu kadının?
+ayşe. de sen kadın olduğunu nerden bildin?
-20 li yaşlarında mavi gözlü ince bir kadın mı bu ayşe?
+tanıyor musun. bak ölümü gör bensiz mi geldin yoksa?
-yok, ilk kez geliyorum ama içeriye girmeyeceğim.
+saçmalama, kadına senden bahsettim seni bekliyor. söz veriyorum para pul bir şey istemeyecek. erkek olsa ırzıma geçmeyeceği ne malum diyeceğinden sana kadın cinci hoca buldum sen yine de şikayet mi ediyorsun?
-görüşürüz gizem.

arabadan indiğim gibi koşmaya başladım. kaçıyordum o evden, o yöreden. başıma geleceklerin hepsini görmüştüm çünkü işten buraya kadarki geçen sürede. hiçbir güç beni o evden içeri sokamazdı artık. özgürdüm ve öyle de kalacaktım. arkama baktım gelen giden yok. köşeyi dönünce koşmayı bıraktım. hızlı hızlı adımlarla korkuyla karışık heyecanla yürürken birden cadıyı gördüm karşı kaldırımda. olduğum yere mıhlanmış gibi kalakaldım. beni henüz farketmemişti ve hala kaçabilirdim. hemen geldiğim yöne geri koşmaya başladım. çıktığım arayı es geçip bir sonraki aradan ana caddeye çıkacaktım. ilk köşeyi dönerken cadının beni farkedip etmediğini kontrol etmek için başımı çevirdim ve göz göze geldik. o mesafeden baktı tam gözlerimin içine. yüzünde o rahatsız edici ama bir yandan da güven verici gülümsemesiyle.

tam köşeyi dönerken arabanın kaputunda buldum kendimi. ayaklarım yerden kesilmişti ve uçarken ayaklarımın üstüne düşmek için çok çabaladım ama olmadı. kafamın sol yanı ve sol omzum vurdu yere ve bir kaç metre sürüklendim. kendime geldiğimde o korkuyla içim içime sığmıyor hissettiğim hiçbir acıyı umursamıyordum. adrenalin patlaması yaşıyordum adeta ve kaçmalıydım. ayağa kalktığımda ardımdan seslendiğini duydum. bağırıyordu o cezbedici ses tonuyla ve bir çeşit büyü yapacağı korkusuyla ellerimle kulaklarımı kapadım. sonrasında kafamı çevirmemle cadıyla burun buruna gelmem bir oldu ve gözlerimi kapatarak kendimi boşluğa bıraktım.

uyandığımda başımda ıslak bez vardı. üzerim sıkı sıkıya ötrülü, başımda annem bekliyordu. elini tuttum ve ne olduğunu sordum. ''boşver, sen bi iyi ol da konuşuruz bunları'' dedi. yattığım yatak, baktığım tavan çok tanıdık geldi. doğrulup baktığımda evimdeydim. hemen fırladım yataktan pencereden baktığımda evin yanındaki ağaçları gördüm. masamda öss denemeleri. elimi başıma götürdüm ve bozulan sinirlerim yüzünden ağlamaya başladım. hıçkıra hıçkıra çöktüm halının üzerine ağlıyordum ve annem de beni görünce ağlamaya başladı. ''kaan, hayatın sonu değil, boşanan ilk çift biz değiliz.'' bir an şaşırdım. ona sarılmayı bırakıp gözlerine baktım. evet karşımdaki annemdi ama bi tuhaflık vardı. hemen banyoya koşup üzerimi çıkarttım. omuzlarımda cadının tırnak izleri duruyordu. sıtımda da vardı aynı izden. bedenim lisedeki halindeydi, tüysüz ve çelimsiz ama izler dünden kalmaydı. oturup histeri krizleri eşliğinde düşündüm. neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. bir döngü yaşıyordum ve her şey o evden kaçmamla hayır hayır girmemle başlıyordu. çıktığımdan beri de cadının izi omuzlarımda kendisi de her an her yerden fırlayıp giriyordu hayatıma. bu defa onu beklemeyecek ben ona gidecektim.

sabah olup evden çıkarken tam yolun karşısında bana bakıyordu. üzerinde onu gördüğüm elbise ve elinde kitaplarıyla. ona doğru yaklaştım ve benden ne istediğini sordum. şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve ekledi; ''iyi misin hayatım?''

o an kafamın içinde şimşekler çaktı. bana büyü yapanla cadı aynı kişiydi. şu an farklı bir zamandaydık ve biraz daha genç bir ifadeyle tam karşımda endişeli gözlerle bana bakıyor. elini tırnaklarını geçirdiği omzuma koymuş ''iyi olacaksın merak etme'' diyordu. bir an çok güçlü bir şehvet hissettim ve ''seviş benimle'' dedim. ince bir kahkaha patlattı, tüm sokak bize bakıyordu ve bu kahkaha kaçtığım evdeyken attığı kahkahanın aynısıydı. kızarmış bir yüzle bana ''bu gece bize gel, evde kimse olmayacak'' dedi ve yanağımdan öperek kaçtı gitti. arkasından şaşkın bakarken birden aklım başıma geldi ve bağırdım ''sizin ev neredeydi?''

okula gittiğimde sınıfa benimle birlikte girdi. sıraya birlikte oturduk. tüm gün göz gözeydik ve yüzü hep kızarıktı. o kadar tatlı ve konuşkandı ki onu tanıdıkça sevmeye başladım. bu kadından mı kaçıp durdum ben diye kendi kendime iç geçirmeye başladım. akşam için evinin adresini aldım ve gece 11 gibi geleceğimi söyledim. eve gittiğimde her zamanki gibi saçlarımı jöleye buladım, parfüm şişesini üstüme boşalttım ve beklemeye başladım. saat 9 10 gibi çıktım evden ve biraz dolandım. saat tam 11 de evinin önündeydim. bahçeli müstakil bir evleri vardı. ev müstakil de olsa öyle elimi kolumu sallaya sallaya içeri giremeyeceğimi düşünüp evin etrafında bir tur atmaya karar verdim. tam yan duvarı geçecekken bahçeden bana seslendi. ''kaan, gelsene buraya nereye gidiyorsun?'' hemen atladım duvarın üstünden ve kıkırdaya kıkırdaya içeri girdik. salona baktığımda dehşet içindeydim. kaçtığım o evdeydim. alçacık tavanı, ve mutfağın yeri bile yerli yerindeydi. ben dona kalmış bir şekilde etrafı incelerken o ise mutfaktan bir şey isteyip istemediğimi sordu. ''ben odana geçiyorum sen gelirsin'' dedim ve doğruca 15 sene sonra üzerimde sembollerle çıktığım o odaya geldim. aynı perde ve aynı içeriye girmeye çalışan ışık, içerisi alacakaranlık. etrafa göz gezdirmeye başladığımda koltuğun arkasında, kenarı görünen bir poşet ilişti gözüme. aldım içindekilere baktığımda ise dayı gömleği, kumaş pantolon ve etiketi üzerinde slip don. ''biraz sonra burada bir sevişme olacak, ben bayılacağım ve uyandığımda bunları giymem beklenecek'' diye düşündüm. poşetin ağzını kapatıp aldığım yere geri koydum ve vakit kaybetmeden soyunmaya başladım. ayşe geldiğinde doğrudan konuya girmek istiyordum. ne olacaksa bir an önce olmalıydı çünkü 15 sene sonraki hayatımdaki değişimleri merak ediyordum.

üzerimdeki tşörtü yeni çıkartmıştım ki içeri ayşe girdi elinde bir bardak kolayla. beni gördü, hafif bir gülümsedi utangaç bir edayla. sonra ışığı açtı ve elinde tuttuğu kola bardağını yere bıraktı. gözleri omuzlarımdaki izlere kitlendi ve gözleri doldu. ''sen beni aldattın mı?'' diye sordu. bu izleri onun yaptığını söylemek istedim ama bir an durdum. bu karşımdaki ayşeyle 15 sene sonra seviştiğim kadının farklı kadınlar olduklarını anladım. bu durumda şu an bana ölüm büyüsü yapacak olan kadınla karşı karşıyaydım ve az önce onunla sevişme fırsatını cadının tırnakları sayesinde kaybetmiştim. hemen tişörtümü alıp üzerime geri giydim ve kapıya doğru yöneldim. salonun oradan geçerken peşimden gelip gelmediğini kontrol etmek için baktığımda elinde bir vazoyla çıktı odadan ve çıkar çıkmaz bana doğru fırlattı. o kadar isabetli ve kuvvetli bir atıştı ki bu, bakmasam kafamdaydı o vazo. tabi vazodan kaçmaya çalışırken halıya takılıp tam da olması gerektiği gibi yere düştüm. düğüm çözülüyordu artık. büyücüden de büyüsünden de kurtuluyordum sadece evden çıkmam yeterliydi. kapıyı açtım, bahçeden geçtim ve sokağa çıktığımda koşmaya başladım. birden o gün koşarken bu sokakta bayıldığımı hatırladım ve durdum. sakince yürümeye başladım. arkama baktım gelen giden yok. sessiz ve sakince eve vardım. içeri girip yattım.

sabah uyandığımda koşa koşa aynaya bakmaya gittim. ergen değil koca adamdım yine. hemen üzerimi çıkarttım ve omuzlarıma baktım. tek bir çizik yoktu. halsizlik iştahsızlıkta gitmişti. derin bir nefes alıp ''ohh be dedim'' hazırlanıp işe giderken gizemi gördüm. arabasıyla aldı beni işe kadar götürdü. yol boyunca şen şakrak sohbetler muhabbetler, içime sığmak bilmeyen bir neşe vardı. genelde iş yerinde bu kadar coşmam ben ama o gün çok farklı hissediyordum kendimi. heyecanlı heyecanlı gizeme tüm rüyamı anlatmaya karar verdim. öğle arası oturduk tam lafa girecekken benden önce davrandı '
-maşallah, halsizim kırgınım diyordun da bu gün g.tünde kurt var gibi. hayırdır neye borçluyuz?
+bilmiyorum gizem, mutluyum işte. sana bir rüyamı anlatmak istiyorum tüm öğle arasında, biraz erotikliği de var ama olsun. bence dinlemelisin.
-olur dinlerim. bu arada gördüğün gibi doktorların yapamadığını ayşe hoca yaptı. inanmaz hor görürsün bir de.

o an ayşe hoca dediği an ağzımdaki köfte, dudağımdaki salça, elimdeki çatal, oturduğum sandalye, dirseğimi dayadığım masa...

-bide aklıma gelmişken söyleyeyim sana sitem ediyor ayşe hoca. aramamışsın onu o günden sonra.
devamını gör...

çocukları olduğu halde hala bakire olan, kocası cengiz le de cinsel hayatını ihmal ettiği için kameralar önünde tartışan yürekli kadın.

yazar olanı da hoş gelmiş.
devamını gör...

sağlam siyaset yapmak: halka çay fırlatmak, yol yapmak, yol yaptık demek ve bunu 18 sene boyunca tekrarlamak.

tanım: siyasi bir parti.
devamını gör...

aynı sorunu kendimde yaşıyorum.
devamını gör...

ay canım greenlandım
bu övgü semaya taşır illiyetilezilyetini
bu sefer uyak kafiye arama..
en yakın zaman da senin için yazicam şiirimi..
devamını gör...

seçenek kalmamış belliki,sevecekle yakacağın kötüsü olmaz demiştir..
devamını gör...

kars çıldır gölü
buradan
devamını gör...

penguenlerin duygusal hayvanlar olduğunu gösteren naif bir detaydır. erkek penguenlerin, evlenme teklifi için dişi penguenlere taş hediye etmelerini hatırlattı bana.
devamını gör...

"görüyorum ki çaresizliği tatmamışsınız hayatınızda."
ah ki ahh!
devamını gör...

bir gün gelecek, yazarların en sevdiği fotoğrafları diye bir başlık açılacak. ve o gün artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. *
devamını gör...

hill of crosses, kryzių kalnas.
litvanyanın kuzeyinde 150 bin nüfuslu 4. büyük sanayi şehri olan siauliai* kırsalında bulunan, hristiyanların inanç ve fedakarlık sembolü olarak gördüğü, yaklaşık 200 binin üzerinde haç ile doldurulmuş tepecik.

litvanyanın ulusal haç merkezi olarak anılan bu tepe barışçıl direncin en önemli örneklerinde kabul edilir. avrupada en son hıristiyan olan ülke olan litvanyanın sovyet rusyaya karşı göstermiş olduğu direncin sembolüdür.

şehir 1236 yılında kurulmuş ve 14. yüzyılda alman şövalyelerden oluşan teutonic şövalyeleri* tarafından işgal edilmiş sonrasında 1975 de rusyanın himayesine geçmiştir. 1918 yılında litvanyaya geri verilen şehir üzerinde rusyanın tacizerinin devam etmesinden dolayı 1931 yılında polonyalılar ve litvanyalılar ruslara karşı ayaklanmıştır. bu ayaklanmada ölen binlerce litvayalının mezarlarının bile olmaması sonucu, ölenlerin aileleri tarafından bu bölgedeki ufak tepeciğe haçlar dikilmeye başlanmış ve ölenler için gelip dua ettikleri bir yer haline gelmiş.

2. dünya savaşında almanya tarafından işgal edilen şehir savaşın sonunda tekrar rusyanın yönetimine geçti. bu süreçlerde sürekli yakıp yıkılıp zarar gören şehir litvanyalılar tarafından tekrar tekrar ayağa kaldırıldı. şehir rusyanın yönetimindeyken bu tepedeki haçlar üç kez talan edildi fakat hırs tepeciği haline gelen bu sembolik yeri yaşatmak adına litvanyalılar bu geleneği sürdürdüler.

1993 yılında papa 2. john paul tepeyi ziyaret etmiş ve litvanyalılara teşekkür etmiştir. papanın ziyaretinden sonra hristiyan cemaati tarafından daha fazla rağbet gören yer günümüzde halen popüler olan bir turizm yeri haline gelmiştir. gelenlerin geleneği devam ettirmesinden dolayı günden güne artan haç sayıları şimdilerde 400 bine yaklaşmıştır. 1,5 mt. ve daha büyük haçlar için özel izin alınması gerekmektedir.
devamını gör...

(bkz: pamuk şeker ticareti)
devamını gör...

kadın ya. hemen beden üzerinden siyaset yap. başka ne yapabilirsin ki erkek olarak. kapasite bu kadar.
devamını gör...

eğer üzülüp ağlayamıyorsan kendini salmamandan kaynaklanıyordur. ciddi bir meseledir ağlayamamak. insanın bıçaklanıp vucudundan kan akmamasına benzer. ağlayamayan arkadaşların bir doktora görünmesi gerekir. eğer üzülüp ağlayamıyorsa.
devamını gör...

evet beyin hediye etmesi etmesi gerekiyordu böyle düşünene, aşırı elit bir hareket.
devamını gör...

cankurtaran istanbul

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

seri a tarihinin gelmiş geçmiş en soğukkanlı forvetlerinden biriydi.

çok daha büyük bir yıldız olabilme kapasitesine sahipken, çoğunlukla uyumsuz biri olması üst düzey bir kariyeri olmamasında önemli bir etken oldu.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

malum son zamanlarda sözlüğe yeni üyeler katılıyor. yığınla anket ve gündem başlığı sol tarafta çatışma halinde. hal böyleyken aramıza yeni katılan arkadaşların, pek çok değerli yazarı es geçmesi, fark etmemesi ve onların kaliteli yazılarını görmemesi olası. bu sebeple 10pele'nin adının altını kalınca çizmekte fayda var. okuyacak düzgün içerik arayan arkadaşlar biraz profilinde gezinirlerse oradan gülümseyerek çıkacaklardır diye düşünüyorum.

canım, cicim, kuzum değil tanım canavarıdır kendisi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim