yazarların itiraf köşesi
iki gündür daha önce yapmadığım bir şeyi yapıyorum. nevresimime burnumu siliyorum. önceleri bir sürü peçete harcardım yerler yatağım sümüklü peçete olurdu. şimdi yorganım sırılsıklam oldu ve beni üşütüyor ıslatıyor o derece. ağlayınca bu kadar sümüklü olan bi serenay sarıkaya bi de ben varımdır. tabi panik atak geçirildi o inleme nöbetleri sona erdi ve rahatlamayla yorgunluk arası ruh haline girildi. öyle yazıyorum bu satırları. yorganım yastığım ıslak. kendimden tiksiniyorum, takıntılıyım ayak tarafını da yukarı çeviremiyorum, uyuyamıyorum kısaca. uyut allahım.
devamını gör...
son görülmesi ve mavi tiki kapalı insan
alfa insandır,helal olsundur.
devamını gör...
31 mayıs 2021 okullarda yüz yüze eğitimin başlaması
7 haziranda okula 2 gün gidebileceği için kızımın sevinçten ağlaması....bunun kadar insanın içine koyan ne olabilir ki.......
devamını gör...
ülkeler sözlük yazarı olsaydı alacakları nickler
azerbaycan - noldu paşinyan
devamını gör...
ev ortamında sıkılmadan vakit geçirtecek şeyler
her şey bir yere kadar gidiyor malesef. karantşnanın ilk günler hep daha çok okudul daha çok izledik. kabak tadı verdi artık. pandemiden önce daha rahat okuyordum şimdi içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.
devamını gör...
duyulunca mutlu eden sözler
acıkmışsındır diye getirdim.
devamını gör...
tüm bebeklerin birbirine benzemesi
evett hepsi aşırı tombul, minik minik elleri ve ayakları olan dünya tatlısı şeyler. o kadar tatlılar ve masumlar kii*. hepsi birbirine benzesin gerçekten de o tatlılıkları hiiiç bozulmasın tam ısırmalıklar yaa*.
devamını gör...
karen horney
karen horney denilince bana göre bir anahtar kelimeyi aklımızda tutmalıyız: "güven"
horney, sakin ve huzurlu anne karnından uyarıcılarla dolu bir dünyaya doğmayı "doğum travması" olarak adlandırır. bu uyarıcılarla dolu dünya tehlikeli ve saldırgan bir yerdir bu nedenle insanın temel motivasyonu güven kurulumunu gerçekleştirmektir.
peki bu güven kurulumu nasıl gerçekleştirilir. aslında bu hayat boyu süren, farklı şekillerde gerçekleşen bir süreçtir. örneğin bir bebeğin algıladığı tehdit unsurları daha çok fizyolojiktir(aç kalmak, gazın olması) bunların giderilmesi o dönem için güvenlik kurulumunu sağlamaktadır. horney eğer bu ihtiyaçlar karşılanmazsa çocuğun bakım verenlere düşmanlık besleyeceğini ardından bunu bastırarak nevrotizme kayacağını söyler.
yaş ilerledikçe insanın güvenlik ihtiyacı fizyolojik olandan psikolojik olana kayar. horney bunlara nevrotik ihtiyaçlar olarak adlandırır(sevgi ve onay ihtiyacı, saygınlık ihtiyacı, başarı ihtiyacı, bağımsızlık ihtiyacı vb.). algısal olarak güvenlik kurulumunu sağlamada gerekli olan bu ihtiyaçlar herkes tarafından belli derecede karşılanmaya çalışır ama eğer bunları sağlamaya yönelik stratejiler sağlıksız ve yersiz şekilde kullanılırsa bu noktada nevrotizm başlar.
ayrıca horney'e göre bu ihtiyaçları ne ölçüde ve nasıl karşıladığımız kişiliğimizi oluşturmaktadır. başlıca üç stratejiye dayalı tarz olarak sınıflandırma yapar:
1)insanlara doğru yönelmek
2)insanlara karşı hareket etmek
3)insanlardan uzaklaşmak
bu üç tarz da güvenlik kurulumunu karşılamaya yöneliktir. insanlara doğru yönelme stratejisinde insanlar diğer kişilere daha çok sevgi ve onay amaçlı yaklaşır. yani temel hedef sevgi gösterip sevgi almaktır. insanlara karşı hareket etme tarzındaysa kişiler diğerlerinin üzerinde baskı ve tahakküm kurarak kendini güvende hissetmeye çalışır. insanlardan uzaklaşma tarzındaysa kişiler hem sosyal hem de duygusal anlamda ağırlıklı olarak kendini dışarıya kapatır, kendi kendine yetmeye çalışarak bağımsız kalmayı hedefler.
yani aslında hepimiz kimsesiz kaldığımız, evrenin derinliklerinde bir hiç olarak bırakıldığımız dünyada kendimizi biraz daha güvende hissedebilmek için yaparız bütün bunları. en sevgi pıtırcığı olanından, en saldırgan olanına veya en asosyal olanına hepimiz!
horney, sakin ve huzurlu anne karnından uyarıcılarla dolu bir dünyaya doğmayı "doğum travması" olarak adlandırır. bu uyarıcılarla dolu dünya tehlikeli ve saldırgan bir yerdir bu nedenle insanın temel motivasyonu güven kurulumunu gerçekleştirmektir.
peki bu güven kurulumu nasıl gerçekleştirilir. aslında bu hayat boyu süren, farklı şekillerde gerçekleşen bir süreçtir. örneğin bir bebeğin algıladığı tehdit unsurları daha çok fizyolojiktir(aç kalmak, gazın olması) bunların giderilmesi o dönem için güvenlik kurulumunu sağlamaktadır. horney eğer bu ihtiyaçlar karşılanmazsa çocuğun bakım verenlere düşmanlık besleyeceğini ardından bunu bastırarak nevrotizme kayacağını söyler.
yaş ilerledikçe insanın güvenlik ihtiyacı fizyolojik olandan psikolojik olana kayar. horney bunlara nevrotik ihtiyaçlar olarak adlandırır(sevgi ve onay ihtiyacı, saygınlık ihtiyacı, başarı ihtiyacı, bağımsızlık ihtiyacı vb.). algısal olarak güvenlik kurulumunu sağlamada gerekli olan bu ihtiyaçlar herkes tarafından belli derecede karşılanmaya çalışır ama eğer bunları sağlamaya yönelik stratejiler sağlıksız ve yersiz şekilde kullanılırsa bu noktada nevrotizm başlar.
ayrıca horney'e göre bu ihtiyaçları ne ölçüde ve nasıl karşıladığımız kişiliğimizi oluşturmaktadır. başlıca üç stratejiye dayalı tarz olarak sınıflandırma yapar:
1)insanlara doğru yönelmek
2)insanlara karşı hareket etmek
3)insanlardan uzaklaşmak
bu üç tarz da güvenlik kurulumunu karşılamaya yöneliktir. insanlara doğru yönelme stratejisinde insanlar diğer kişilere daha çok sevgi ve onay amaçlı yaklaşır. yani temel hedef sevgi gösterip sevgi almaktır. insanlara karşı hareket etme tarzındaysa kişiler diğerlerinin üzerinde baskı ve tahakküm kurarak kendini güvende hissetmeye çalışır. insanlardan uzaklaşma tarzındaysa kişiler hem sosyal hem de duygusal anlamda ağırlıklı olarak kendini dışarıya kapatır, kendi kendine yetmeye çalışarak bağımsız kalmayı hedefler.
yani aslında hepimiz kimsesiz kaldığımız, evrenin derinliklerinde bir hiç olarak bırakıldığımız dünyada kendimizi biraz daha güvende hissedebilmek için yaparız bütün bunları. en sevgi pıtırcığı olanından, en saldırgan olanına veya en asosyal olanına hepimiz!
devamını gör...
türkiye’de eğitim sistemini düzeltme yöntemleri
öğretmen olabilmek için eğitim fakültesini kazanmak yetmemeli. girişlerde psikolojik yeterliliğe de bakılmalı. aslında her bölüm için bu durum geçerlidir zira üniversite sınavı gibi ezber bir sınava çalışıp insan hayatını tehlikeye atan doktorlarımız mevcut. her alanın kendine göre ayrıca bir yeterlilik ölçütü olmalı.
apartman üniversiteleri tarzındaki adım başı, rant kapısı okulları kapatıp, nitelikli hocalardan nitelikli derslerle çıktı kalitesini arttırmalıyız.
ilkokuldan itibaren öğrenciler takip edilmeli, beceri ve yetenekleri araştırılmalı, uygun mesleklere yönlendirilmeli.
okullardaki psikolojik danışmanlık ve rehberlik servisleri bir işe yaramalı.
neticede diplomanın değil, bilenin işi yapacağı bir düzenin gelmesi gerekli. o yüzden devletin eğitime bakış açısının değişmesi gerekiyor.
apartman üniversiteleri tarzındaki adım başı, rant kapısı okulları kapatıp, nitelikli hocalardan nitelikli derslerle çıktı kalitesini arttırmalıyız.
ilkokuldan itibaren öğrenciler takip edilmeli, beceri ve yetenekleri araştırılmalı, uygun mesleklere yönlendirilmeli.
okullardaki psikolojik danışmanlık ve rehberlik servisleri bir işe yaramalı.
neticede diplomanın değil, bilenin işi yapacağı bir düzenin gelmesi gerekli. o yüzden devletin eğitime bakış açısının değişmesi gerekiyor.
devamını gör...
yazarların en son ağladığı zaman
ıki ay önce, bir tanıdığım öldüğünde.
çocuklarına baka baka ağladım, hâlâ da ara ara ağlıyorum.
çocukları büyüseydi biraz daha.
ama işte hayat öyle bir şey değil.
standartları yok.
çocuklarına baka baka ağladım, hâlâ da ara ara ağlıyorum.
çocukları büyüseydi biraz daha.
ama işte hayat öyle bir şey değil.
standartları yok.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
"adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?"
-joanne greenberg- sana gül bahçesi vadetmedim
-joanne greenberg- sana gül bahçesi vadetmedim
devamını gör...
karşı cinste dikkat edilen ilk şey
yüzünün tümü;
bakışları, gülümsemesi, mimikleri..
sonrasında da ses tonu.
bakışları, gülümsemesi, mimikleri..
sonrasında da ses tonu.
devamını gör...
winston churchill
bir siyasetçinin görevi nedir sorusuna “yarın, önümüzdeki ay, önümüzdeki yıl neler olacağını şimdiden söyleyip, zamanı gelince de neden gerçekleşmediklerini açıklamak" diyebilen vecizelerin adamıdır.
devamını gör...
grey’s anatomy
başlarken öylesine başladığım ve 10. sezon finalini de izledikten sonra en iyi drama tv serisi olduğu kanaatine vardığım dizi.
öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.
senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.
senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.
otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...
diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.
(bkz: cristina yang)
dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.
okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.
senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.
senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.
otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...
diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.
(bkz: cristina yang)
dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.
okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
devamını gör...
roman yazmak
emek ve çaba ister. hem cumleler akmalı hem de konu etkileyeci olmalıdır. konu etkileyeci olmasa dahi öyle bir kıyafet giydirilmelidir ki kelimelere üstüne düşünülmeli, konuşulmalıdır.
devamını gör...
sözlük kütüphanesi için ne dediler
-az önce 500 kitap taşımamışım gibi çek panpa!
yoldaş benjamin franklin*

sözlük kütüphanesi is rebuilding...
yoldaş benjamin franklin*

sözlük kütüphanesi is rebuilding...
devamını gör...
pavlov'un göbeği
hiç şaşmaz 2-3 günlük kısa aralıklarla nickaltı patlatılan moderatör-yönetici ya da her ne ise.
#1730121 burada görüyoruz ki yazar yapmaması gereken birşey yapmış, uyarılmış ardından ceza almış ve pavlov bunu ilk paragrafta güzelce açıklamış.
ya sonra? sonrası tam olarak şu. bu forum-sözlük var ya benim abimin abimin, burada benim borum öter, cezada veririm, verdiğim cezanın ardından her türlü göndermeyi de yaparım. yani net olarak bu anlaşılıyor sevgili pavlov.
hatırlayanlar bilirler, burada eskiden yönetici olan bir helios vardı, o falan cidden melaikeymiş. ona neler neler yapmadık ya biz burada, özelden ne tartışmalara girdik. eğer pavlov falan olsa kalıcı ban yermişiz yani o kadar olaya tartışmaya.
rica ediyoruz lütfen biraz daha kurumsal bir dil kullanılırsa sözlük açısından çok daha iyi olur. hani insanlar yazmaktan soğumasın, tanım sayıları falan düşmesin diye o da.
edit: #1730798 kral o nasıl bir tespit, o nasıl bir betimleme yeteneğidir? önünde saygıyla eğiliyorum.*
#1730121 burada görüyoruz ki yazar yapmaması gereken birşey yapmış, uyarılmış ardından ceza almış ve pavlov bunu ilk paragrafta güzelce açıklamış.
ya sonra? sonrası tam olarak şu. bu forum-sözlük var ya benim abimin abimin, burada benim borum öter, cezada veririm, verdiğim cezanın ardından her türlü göndermeyi de yaparım. yani net olarak bu anlaşılıyor sevgili pavlov.
hatırlayanlar bilirler, burada eskiden yönetici olan bir helios vardı, o falan cidden melaikeymiş. ona neler neler yapmadık ya biz burada, özelden ne tartışmalara girdik. eğer pavlov falan olsa kalıcı ban yermişiz yani o kadar olaya tartışmaya.
rica ediyoruz lütfen biraz daha kurumsal bir dil kullanılırsa sözlük açısından çok daha iyi olur. hani insanlar yazmaktan soğumasın, tanım sayıları falan düşmesin diye o da.
edit: #1730798 kral o nasıl bir tespit, o nasıl bir betimleme yeteneğidir? önünde saygıyla eğiliyorum.*
devamını gör...
mutluluk reklamı
vera grubunun 2019'da çıkarttığı karşının hikayesi albümünden bir şarkıdır. adı sosyal medyayı tanımlamak için çok uygun bence.
hikayeyi ekledi
ağustos’u etiketledi
bi mutluluk reklamından ibaretti resimleri
rujunu temizledi
bir otel odasında
bıraktı geçmişi, belli ki asfaltlara
o kadar güzel di ki
harap olursunuz
fısıldadı mahur o boşluğa
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
sesini unuttum dedi ama böyle yalan
olmaz olsun
hikayeyi ekledi
yalnızlığı güzelledi
bi mutluluk reklamından ibaretti gülüşleri
yüzünü temizledi
bir otel odasında
bıraktı geçmişi, belli ki asfaltlara
o kadar güzel di ki
harap olursunuz
fısıldadı mahur o boşluğa
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
yüzünü unuttum dedi ama böyle yalan
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
sesini unuttum dedi ama böyle yalan
olmaz olsun
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
yüzünü unuttum dedi ama öyle yalan
olmaz olsun, olmaz olsun
hikayeyi ekledi
ağustos’u etiketledi
bi mutluluk reklamından ibaretti resimleri
rujunu temizledi
bir otel odasında
bıraktı geçmişi, belli ki asfaltlara
o kadar güzel di ki
harap olursunuz
fısıldadı mahur o boşluğa
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
sesini unuttum dedi ama böyle yalan
olmaz olsun
hikayeyi ekledi
yalnızlığı güzelledi
bi mutluluk reklamından ibaretti gülüşleri
yüzünü temizledi
bir otel odasında
bıraktı geçmişi, belli ki asfaltlara
o kadar güzel di ki
harap olursunuz
fısıldadı mahur o boşluğa
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
yüzünü unuttum dedi ama böyle yalan
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
sesini unuttum dedi ama böyle yalan
olmaz olsun
aynaya baktı bi sigara yaktı
derdini kuşlar telefona yazdı
yüzünü unuttum dedi ama öyle yalan
olmaz olsun, olmaz olsun
devamını gör...

