bal porsuğu (yazar)
          bir türlü kötü entry'sine denk gelemediğim bugün bu sefer ne yazdı diye merakıma ipotek koyan,bal porsuğundan çok sincabı hatırlatan, naif, dost canlısı  yazar.
      
  devamını gör...
haklıyken haksız çıkan insan
          kendini ifade etmeyi bilmiyordur ya da karşısında olan insan fazla zekidir ve sinsidir. haksız insanlarda genelde bağırarak suçlarını bastırmaya çalışsa da haklı olanlar ise ağlayabiliyor bu şekilde farklı bir algı yaratabiliyorlar.
      
  devamını gör...
bir insanı tanımak
          hepimiz kendimizi benzersiz, kusursuz, mükemmel vb. hissediyoruz ve herkesin bize karşı tamamen şeffaf olmasını beklerken, biz karşılığında gizemlerle dolu boşluklar verip üzerine de bu anlamsız gizemlerden bizi tanımasını, anlamasını bekliyoruz.
dahası kendimiz ile ilgili tahminlerimiz bile tutmuyor bazen! mümkün mü başka bir insanı gerçekten tanımak şu hayatta?
o insanın izin verdiği kadar tanırsınız sadece...
çok nadir karşılacağınız "içi-dışı bir" dediğimiz insanlar vardır hayatta; hasbelkader onlardan birisine rastladıysanız ömür boyu kaybetmemeye çalışın onu. *
içimi açtım sana.
içini açmak için.
birhan keskin *
  dahası kendimiz ile ilgili tahminlerimiz bile tutmuyor bazen! mümkün mü başka bir insanı gerçekten tanımak şu hayatta?
o insanın izin verdiği kadar tanırsınız sadece...
çok nadir karşılacağınız "içi-dışı bir" dediğimiz insanlar vardır hayatta; hasbelkader onlardan birisine rastladıysanız ömür boyu kaybetmemeye çalışın onu. *
içimi açtım sana.
içini açmak için.
birhan keskin *
devamını gör...
kınamak
          t: eski türkçe kın veya kıın veya kıyn veya kıny köküne dayanan kelimedir. 
kın sözcüğü "ceza" anlamındadır. kıyın şeklinde de geçer. kıymak fiili ile kökdeş olması muhtemeldir.
kelimenin ilginç bir anlam daralması serüveni var. nişanyan'ın aktardığı örneklere göre şu aşamalardan geçmektedir: *
1000'li yıllardan önce ve daha sonrasına kadar olan anlamı "işkence etmek",
1300'lerden sonra "cezalandırmak",
osmanlı döneminde "alay etmek ve ayıplamak",
günümüzde ise yalnızca "ayıplamak"
şiddetle kınamalarıyla meşhur olan bir devlet yöneticisinden cümle içinde kullanım örneği:
      
  kın sözcüğü "ceza" anlamındadır. kıyın şeklinde de geçer. kıymak fiili ile kökdeş olması muhtemeldir.
kelimenin ilginç bir anlam daralması serüveni var. nişanyan'ın aktardığı örneklere göre şu aşamalardan geçmektedir: *
1000'li yıllardan önce ve daha sonrasına kadar olan anlamı "işkence etmek",
1300'lerden sonra "cezalandırmak",
osmanlı döneminde "alay etmek ve ayıplamak",
günümüzde ise yalnızca "ayıplamak"
şiddetle kınamalarıyla meşhur olan bir devlet yöneticisinden cümle içinde kullanım örneği:
devamını gör...
schindler’s list
          karanlıktaysan, gölgen bile seni yalnız bırakır. repliğiyle akıllarda kalan, bir  ıı. dünya savaşı dönem kültüdür.
      
  devamını gör...
huriyle birleşmede kıl diplerine kadar herkes haz alacak
          eğer öbür taraf varsa, bu türlü hayallerle dinleri lekeleyen, kirli inançlarıyla kendinden ve inancından iğrendiren bütün insanların münasip bir yerlerine ateşli sopa sokulacak ve her defasında iliklerine kadar sonsuz bir haz duyacaklardır.
ey rabbim. sen bunların ölmeden evvel, tez vakitte cezasını kes de biraz da biz şenlenelim.
öbür taraf diye bir yer olduğuna ihtimal vermediğim için cezaların burada tecelli etmesini ümit ederim.
  ey rabbim. sen bunların ölmeden evvel, tez vakitte cezasını kes de biraz da biz şenlenelim.
öbür taraf diye bir yer olduğuna ihtimal vermediğim için cezaların burada tecelli etmesini ümit ederim.
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
          eksik
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
  10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
devamını gör...
intihara teşebbüs eden sözlük yazarları veri tabanı
          bir kötü anım var bu konuda ama öyle anlatmayacağım :
ünv.deyken yakın bir arkadaşım vardı, evlerine de giderdim.okuduğu şehirde otururdu ailesiyle..depresyona girdi.. ilaç kullandı vs.. bir gün kendisini odasına kilitleyip kimsenin de çağrılarına cevap vermemiş.. annesi beni aradı gel acil diye.. bir panik havası.. ben de bir torba bira alıp gittim.. çocuk kapıyı açtı bana.. başka kimseyi almadı odaya.. annesi bir şükür çekti.. neyse biz hem içip hem konuşuyoruz.. çocuk intihardan bahsettikçe beni de konunun içine iyice bir çekti.. o sıralar ben aynı zamanda ecza deposunda çalışıyorum.. kırmızı ve yeşil reçeteyle satılan ilaçları vs tanıyorum..baktım birayla psikiyatristinin yazdığı ilaçları içiyor..hani güya iyi arkadaşız ya, sen içersen ben de içerim dedim.. çok iyi arkadaş ki iç dedi.. içtim. gecenin sonunda ben kusmakla atlattım onun da midesini yıkadılar.. sabaha kadar da yanında refakatçi olarak kaldım.. intihar etmek isteyen birini vazgeçirecekken az daha intihar eden olacaktım..
  ünv.deyken yakın bir arkadaşım vardı, evlerine de giderdim.okuduğu şehirde otururdu ailesiyle..depresyona girdi.. ilaç kullandı vs.. bir gün kendisini odasına kilitleyip kimsenin de çağrılarına cevap vermemiş.. annesi beni aradı gel acil diye.. bir panik havası.. ben de bir torba bira alıp gittim.. çocuk kapıyı açtı bana.. başka kimseyi almadı odaya.. annesi bir şükür çekti.. neyse biz hem içip hem konuşuyoruz.. çocuk intihardan bahsettikçe beni de konunun içine iyice bir çekti.. o sıralar ben aynı zamanda ecza deposunda çalışıyorum.. kırmızı ve yeşil reçeteyle satılan ilaçları vs tanıyorum..baktım birayla psikiyatristinin yazdığı ilaçları içiyor..hani güya iyi arkadaşız ya, sen içersen ben de içerim dedim.. çok iyi arkadaş ki iç dedi.. içtim. gecenin sonunda ben kusmakla atlattım onun da midesini yıkadılar.. sabaha kadar da yanında refakatçi olarak kaldım.. intihar etmek isteyen birini vazgeçirecekken az daha intihar eden olacaktım..
devamını gör...
şok
          dolaşımdaki kan hacmi ile damar yolu arasındaki dengesizliğe bağlı olarak meydana gelen dolaşım yetersizliği ve organizmanın dokularının tümüyle oksijensiz kalmasıdır. dengesizlik, kan hacminin azalıp damar yolunun genişlemesi* şeklindedir.. damarlar, kan volümü normal olmasına rağmen yetersiz dolar; kan yetmezliği söz konusudur. kardiyak output'un azalması ile dolaşım yetersizliği meydana gelir, bu sebeple de şok olayı gerçekleşir.  
halk arasında da bilinen pek çok belirtileri vardır:
gerekli oksijeni sağlayabilmek için solunum hızı artar.
kan basıncı* düşer. sistolik kan basıncı* 90 mmhg'nın altına düşer.
cilt soğuk, soluk ve nemli olur.
beyine giden kan yetersizliğinden dolayı uykuya eğilim gözlenir. hastanın gerginliğine bağlı olarak bilinç düzeyi kaybolur. hatta öyle ki bayılma gerçekleşebilir.
böbrek fonksiyonu bozulur, idrar miktarında azalma gerçekleşir.
böbrekler yoluyla atılması gereken asit iyonları birikir ve aşırı bikarbonat iyonu kaybedilir.
şok, etken ve etkileri göz önünde bulundurularak 3 ayrı şekilde sınıflandırılır..
1- hemorajik şok (kanama): travma, yaralanma veya ameliyat sonrası iç ya da dış kanamalar, ağır yanıklar, şeker koması, vücudun sıvı elektrolit dengesinin bozulup fazladan su atması.. şeklinde yaşanır.
2-kardiyojenik şok: kalbin işlevini yerine getirememesi - yavaşlaması durumu. sol kalp yetmezliğinden kaynaklanır.
3- nörojenik şok ve vazojenik şok: her iki şok tipi de damar duvarındaki çizgisiz kasın gevşemesiyle damarın genişlemesi durumudur. böylece, kan akışı için daha fazla yer açılır, kan basıncı düşer.
nörojenik şok: sinir sisteminin tetiklenmesi ile gerçekleşir. kafa travması yaşanır.
vazojenik şok:
-anafilaktik şok: alerjik reaksiyonlar sonucu damar duvarının genişleyip kişinin ölümüne kadar gidebilen şoktur. "derhal" girişimde bulunmazsa hasta kısa süre içinde kaybedilebilir.
-septik şok: bakterilerin doğrudan kana karışarak damarları etkilemesi, damarın genişlemesidir. çok küçük çaplı, hacimli bakterilerin enfeksiyonu sonucu bile ortaya çıkabilir. ek olarak yalnız septik şokta cilt sıcak, kuru ve kırmızıdır.
  halk arasında da bilinen pek çok belirtileri vardır:
gerekli oksijeni sağlayabilmek için solunum hızı artar.
kan basıncı* düşer. sistolik kan basıncı* 90 mmhg'nın altına düşer.
cilt soğuk, soluk ve nemli olur.
beyine giden kan yetersizliğinden dolayı uykuya eğilim gözlenir. hastanın gerginliğine bağlı olarak bilinç düzeyi kaybolur. hatta öyle ki bayılma gerçekleşebilir.
böbrek fonksiyonu bozulur, idrar miktarında azalma gerçekleşir.
böbrekler yoluyla atılması gereken asit iyonları birikir ve aşırı bikarbonat iyonu kaybedilir.
şok, etken ve etkileri göz önünde bulundurularak 3 ayrı şekilde sınıflandırılır..
1- hemorajik şok (kanama): travma, yaralanma veya ameliyat sonrası iç ya da dış kanamalar, ağır yanıklar, şeker koması, vücudun sıvı elektrolit dengesinin bozulup fazladan su atması.. şeklinde yaşanır.
2-kardiyojenik şok: kalbin işlevini yerine getirememesi - yavaşlaması durumu. sol kalp yetmezliğinden kaynaklanır.
3- nörojenik şok ve vazojenik şok: her iki şok tipi de damar duvarındaki çizgisiz kasın gevşemesiyle damarın genişlemesi durumudur. böylece, kan akışı için daha fazla yer açılır, kan basıncı düşer.
nörojenik şok: sinir sisteminin tetiklenmesi ile gerçekleşir. kafa travması yaşanır.
vazojenik şok:
-anafilaktik şok: alerjik reaksiyonlar sonucu damar duvarının genişleyip kişinin ölümüne kadar gidebilen şoktur. "derhal" girişimde bulunmazsa hasta kısa süre içinde kaybedilebilir.
-septik şok: bakterilerin doğrudan kana karışarak damarları etkilemesi, damarın genişlemesidir. çok küçük çaplı, hacimli bakterilerin enfeksiyonu sonucu bile ortaya çıkabilir. ek olarak yalnız septik şokta cilt sıcak, kuru ve kırmızıdır.
devamını gör...
diyanet'in baldız fetvası
devamını gör...
bekaretin hala bir sorun olabilmesi
          kimseyi ilgilendirmez, özgür bir dünyada yaşıyoruz, isteyen ister, istemeyen istemez. yok istememek lazım, yok sen bakir misin de bakire istiyorsun tarzı oksimoron laflara gerek yok. duygusal zorbalık yapmayın, isteyen ister, istemeyen istemez... özgür bir dünya, demokrasi kültürü sonuçta. bu tip işlerle genelde kezbanlar uğraşıp duruyor, sanane yani,  milyon tane kadınla birlikte olurum ama gider köyümden bakire kızla evlenirim, size ne*
      
  devamını gör...
can bonomo
          bir hikayem var parçası saatlerce dinlenebilir cinstendir.
      
  devamını gör...
boşanmış bir kadınla evlenmek
          normal bir durumdur. ama şunu da belirteyim; kadınlar yapı gereği yuvalarına , düzenlerine sadıktır. bir kere vazgeçtiyse, ikincide kimseye eyvallahı olmayacaktır. o yüzden daha çok özen ve ilgi göstermeniz, hareketlerinize daha çok dikkat edip, daha çok sevmeniz gerekecektir. 
ilkinden , ilk yuvanın yıkılmasından güçlenerek çıkmıştır çünkü. cesaretlidir. cesur bir kadını ancak onu gerçekten seven bir erkek mutlu edebilir.
  ilkinden , ilk yuvanın yıkılmasından güçlenerek çıkmıştır çünkü. cesaretlidir. cesur bir kadını ancak onu gerçekten seven bir erkek mutlu edebilir.
devamını gör...
regl dönemindeki kadının istekleri
          regl ile ilgili en ufak bir şaka içeren başlık görmemek. 
oturduğun yerden yazmak kolay.
  oturduğun yerden yazmak kolay.
devamını gör...
yazarların asla yapmam dediği bir şey
          her an her şeyi yapabilirim. kendime ve başkalarına asla yapmam diyebileceğim bir sözüm yok.
      
  devamını gör...
türk dizilerinde mide bulantısı
          çeşitli felaketler ve doğal afetlerden sonra düzlüğe çıkmak için ya da beyni durmuş senaristin 'tutmazsa birine yanlışlıkla merdivenden yuvarlatırız, bebeği düşürtürüz nasılsa' diye senaryoya koyulan sahnedir.
      
  devamını gör...
okuduğun bir kitabı pudra şekerine uyarla
          tüfek, mikrop ve pudra şekeri.
      
  devamını gör...
tomris umay
          (bkz: şehnaz tango) diye bir dizi vardı bilir misiniz ? (bkz: perran kutman) oynardı başrollerinde. benim tahayyül ettiğim (bkz: tomris umay) şekli böyle. sürekli çalışan, üreten, yardım eden,vefakar, dirayetli ve romantik. biz de sehnaz'in akvaryumdaki balıklarıyız. bizi çok sever, akşamları bir kadeh şarap eşliğinde yemlerimizi ( güzel tanımlarını ya da beğeni ve favorilerini ) bırakır. kendisi oldukça genç, umutları, hayalleri ve planları olan bir kızçe de olabilir. eğer öyle ise; kendisine orhan veli siirleri gibi (yıllar geçtikçe değeri daha iyi anlaşılan neşeli nüktedan romantik ve bilge) bir ömür dilerim. 
gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.hele martılar, hele martılar,
her bir tüyünde ayrı bir telaş!gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur, başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi..
      
  gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.hele martılar, hele martılar,
her bir tüyünde ayrı bir telaş!gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur, başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi..
devamını gör...

