memlekette sorsan herkes sapyoseksüel zaten.
devamını gör...

kendim hakkinda degilde sevdiklerim hakkinda bunu yapip sonra cok kötü oldugum bi durum. biri disaridayken eve 1dk bile gec kalsa hemen basliyorum kafamda kurmaya. basina bisey mi geldi kotu bisey mi oldu vs vs.. kendimi o kadar kaptiriyorum ki telefonumun sesini son ses yapiyorum yanimdan ayirmiyorum. hani olur ya arar bana ulasamaz falan diye boyle dusunup duruyorum. ustelik sadece bu konuda degil baska bir suru seyde yapiyorum bunu..
devamını gör...

o günden beri oturduğum hiç bir sofradan doyarak kalkmadım.
küçük bir çocuktum ve aklımda kalan tek şey bana tebessüm edişi.
gülleri çok severdi mevsimi olduğu zaman gül eker onlarla konuşur o güllerde onu seviyormuşçasına dallarından fışkırırdı adeta.
şimdi hatırladım nedenini sözlük buraya yazınca bağlantıyı kurdum,ülke dışında askeri operasyonlarda bile kendime ufacık bir alan yapar orada gül ekerdim,rengarenk güller eker itina ile büyütürdüm,kan kırmızısı güller hiç kokmaz mesela bordo’ya çalan ama kirli beyaz gibi olanlar var işte en çok onlar kokar.
evimde arabamda illa ki gül suyu bulunur nedensiz bir şekilde,meğer ona olan özlemimmiş bilinç altından gelen bu gül düşkünlüğü.
koca adam oldum sözlük,şatolarda ağırlandım ama üstte de dediğimi şimdi hatırladım “ben o günden beri hiç bir sofradan doyarak kalkmadım”
devamını gör...

"formatın kutsal bir değer olduğu antik çağlardan beri" diyerek kaçtığım, noktalama faciası başlık.

edit: modlar el atmış.
devamını gör...

tırnağımı yerken gördüğüm başlıktır. her şeyi denedim, ama kendimi bildim bileli tırnağımı yiyorum ve bir türlü bırakamıyorum şu mereti.
devamını gör...

dün itibariyle sözlük dergisinde yazısı yayımlanan yazar.
bir solukta okudum.
aslanlı kaplanlı belgesel izlerken, esprilerine bayıldığım ata demirer'e maruz kalmış gibi oldum. gülsem mi, aslandan mı korksam, kaçsam mı bilemedim.
devamını gör...

bilinç kesinlikle. canlılar arasında hayattan spoiler yiyen tek canlıyız.
devamını gör...

ben de kamil sözü bırakayım.
bana kız mı yok?
kamil ve kezban ismini taşıyanlardan özür dilemek gerekir. ne anlamlar yaratıyoruz kendi içimizde.
devamını gör...

insanlar ne kolay gidiyor ben anlamıyorum. gönül bağı, alışkanlık denen şeyler var, tanıştığımız arkadaşlarımız, dostlarımız var. hergün beğeni yaptığımız ve bizi beğenen hiç tanışmadığımız kafadaşlarımız var. insan eskiyen terliğini, yırtılan tişörtünü bile atarken aklı kalıyor. aklı kalıyor, kalbi kalıyor ne bileyim ya. ben alışkanlıklarımdan kolay vazgeçebilen biri değilim. sevdiklerimden de sevenlerimden de kolay vazgeçemiyorum. buradayım, buralardayım.
devamını gör...

karl marx'ın fransa'daki sınıf mücadelesini ele eldığı fransız üçlemesinin ilk kitabı. dilimize fransa'da sınıf mücadeleleri ve/veya fransa'da sınıf savaşımları olarak çevrilmiş olan bu eser oldukça kısa ve marx'ın çıkardığı günlük bir gazete olan neue rheinische zeitung'un bir parçası olan politisch-ökonomische revu dergisinde yayımladığı 3 makaleden oluşuyor. esasında şubat devrimi hakkında 4 makale yazmayı planlıyor marx fakat dördüncü makale hiç yazılmıyor. eser ile ilgili ilgi çekici bir diğer nokta girişinin friedrich engels tarafından yazılmış olması çünkü daha sonra bu giriş engels'in oldukça canını sıkacak bir duruma dönüşüyor. engels'in yazdığı giriş kısmı almanya sosyal demokrat partisi tarafından açıkça fazla devrimci olduğu gerekçesi ile tartışmalara neden oluyor ve engels kendi kendisini sansürlemesi konusunda uyarı alıyor böylece mecburen bir çok önemli noktanın üzerini çizmek zorunda kalıyor. daha sonra bu metinde kullandığı ifadeler engels'in fikirlerini çarpıtmakta kullanılıyor. bu eseri sadece düz bir biçimde tarihi bir olayı okumak olarak değerlendirmemek gerekir çünkü mevcut olaylar üzerinden oldukça etkileyici bir çok çıkarım yapmış marx hatta sanıyorum eserin yazılış amacını giriş kısmında engels'in açıkladığı kadar net bir şekilde açıklamam da mümkün değil. şöyle diyor engels:


elinizde yeni baskısı bulunan bu çalışma, marx'ın, güncel tarihin bir kesitini, kendi materyalist anlayışıyla, verili iktisadi durumdan hareketle açıklamaya yönelik ilk girişimiydi. komünist manifesto'da tüm yakın tarihe geniş hatlarıyla uygulanan teori, marx'ın ve benim neue rheinische zeitung'daki makalelerimizde, o dönemdeki siyasal olayları yorumlamak için hep kullanılmıştı. buna karşılık, buradaki çalışmanın amacı, yıllar süren ve tüm avrupa için hem kritik önem taşıyan hem de tipik olan bir gelişmenin akışı içinde, bu gelişmenin nedensel iç bağlantılarını göstermek, yani, yazara göre, siyasal olayları, son çözümlemede iktisadi olan nedenlerin sonuçları olarak açıklamaktı.



die revolutionen sind die lokomotiven der geschichte. s.107 devrimler, tarihin lokomotifleridir

nur zu lyon kam es zu einem hartnäckigen, blutigen konflikt. hier, wo sich die industrielle bourgeoisie und das industrielle proletariat unvermittelt gegenüberstehen, wo die arbeiterbewegung nicht wie in paris von der allgemeinen bewegung eingefaßt und bestimmt ist, verlor der 13. juni im rückschlage den ursprünglichen charakter. wo er sonst in die provinzen einschlug, zündete er nicht - ein kalter blitz s.133

yalnızca lyon'da kararlı, kanlı bir çatışma yaşandı. 13 haziran, sanayi burjuvazisi ile sanayi proletaryasının dolaysız bir şekilde karşı karşıya geldiği, işçi hareketinin paris'te olduğu gibi genel hareket tarafından çevrelenip belirlenınediği bu kentteki yansımasında, başlangıçtaki karakterini yitirdi. görüldüğü diğer illerin hiçbirinde alevlenmedi; soğuk bir şimşek olarak kaldı.

der französische bauer, wenn er sich den teufel an die wand malt, malt ihn unter der gestalt des steuerexekutors. von dem augenblick an, wo montalembert die steuer zum gott erhob, wurde der bauer gottlos, atheist, und warf sich dem teufel in die arme, dem sozialismus. die religion der ordnung hatte ihn verscherzt, die jesuiten hatten ihn verscherzt, bonaparte hatte ihn verscherzt. der 20. dezember 1849 hatte den 20. dezember 1848 unwiderruflich kompromittiert. der "neffe seines onkels" war nicht der erste seiner familie, den die weinsteuer schlug, diese steuer, die nach dem ausdruck montalemberts das revolutionsunwetter wittert. der wirkliche, der große napoleon erklärte auf st. helena, daß die wiedereinführung der weinsteuer mehr zu seinem sturze beigetragen als alles andere, indem sie ihm die bauern südfrankreichs entfremdet habe. schon unter louis xıv. die favoritin des volkshasses (siehe die schriften von boisguillebert und vauban), von der ersten revolution abgeschafft, hatte napoleon sie 1808 unter modifizierter form wieder eingeführt. als die restauration in frankreich einzog, trabten vor ihr her nicht allein die kosaken, sondern auch die verheißungen von der abschaffung der weinsteuer. die gentilhommene <der adel> brauchte natürlich der gent taillable à merci et misericorde <dem auf gnade und ungnade steuerpflichtigen volk> nicht wort zu halten. 1830 versprach die abschaffung der weinsteuer. es war nicht seine art, zu tun, was es sagte, und zu sagen, was es tat. 1848 versprach die abschaffung der weinsteuer, wie es alles versprach. die konstituante endlich, die nichts versprach, machte, wie erwähnt, eine testamentarische verfügung, wonach die weinsteuer am 1. januar 1850 verschwinden sollte. und gerade 10 tage vor dem 1. januar 1850 führte die legislative sie wieder ein, so daß das französische volk ihr <82> beständig nachjagte, und wenn es sie zur türe hinausgeworfen hatte, sie durch das fenster wieder hereinkommen sah. s.154

fransız köylüsü şeytanı düşündüğünde, gözünde vergi tahsildan canlanır. montalembert'in vergiyi tanrı düzeyine yükselttiği andan itibaren, köylü tanrı inancını yitirdi, ateistoldu ve kendisini şeytanın, yani sosyalizmin koliarına attı. düzenin dini onu kaybetmişti, cizvitler onu kaybetmişti, bonaparte onu kaybetmişti. 20 aralık 1 849, 20 aralık 1848'i geri dönüşsüz şekilde lekelemişti. montalembert'in ifadesiyle devrim fırtınasının habercisi olan şarap vergisinin darbe vurduğu "amcasının yeğeni", ailesinde bu darbeyi alan ilk kişi değildi. gerçek ve büyük napoleon, st. helena'da, şarap vergisinin yeniden yürürlüğe sokulmasının, güney fransa köylülerini kendisinden soğutarak, düşüşüne başka her şeyden daha fazla katkıda bulunduğunu açıklamıştı. napoleon, daha xıv.louis döneminde halkın en fazla nefret ettiği şey olan (boisguillebert ile vauban'un yazılarına bakınız) ve birinci devrim tarafından kaldırılan şarap vergisini 1 808'de değiştiritmiş biçimiyle yeniden yürürlüğe sokmuştu. restorasyon fransa'ya
girerken, önünde yalnızca kazaklar değil, şarap vergisinin kaldırılacağı vaatleri de koşturuyordu. ama kuşkusuz, gentilhommerie {soylular}, gent taillable a merci et misericorde'a {kayıtsız şartsız vergi yükümlüsü olan halka} verdikleri sözleri tutmasa da olurdu. 1830, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü verdi. söylediğini yapmak ve yaptığını söylemekonun tarzı değildi. 1 848, her şey için söz verdiği gibi, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü de verdi. son olarak, hiçbir söz vermeyen kurucu meclis, değinilmiş olduğu üzere, şarap vergisinin ı ocak ısso'de kaldırılmasını öngören, vasiyet niteliğindeki bir karar aldı. ve ı ocak ısso'den tam ıo gün önce, yasama meclisi onu yeniden yürürlüğe soktu; fransız halkı sürekli şarap vergisini kovalıyor ve onu kapıdan dışarı attığında, bacadan yine içeri girdiğini görüyordu.


devamını gör...

insanlar neyi özlediyse ona hucum edecek. ama tabi eskiye nazaran çok daha büyük paralar ödeyecekleri kesin. bu günlerin acısı yine vatandaştan çıkacak.
devamını gör...

buz devri 3: dinazorların şafağı animasyon, çocuk, macera filmidir. carlos saldanha, mike thurmeier yönetmenliğini, michael berg, peter ackerman senaristliğini yapmıştır. 2009 yılında 3d olarak gösterime girmiştir.

serinin 3. filmi olan bu filmde artık hareketlilik ve kalite en üst seviyeye çıkmıştır. daha canlı renkler ve daha macera dolu sahneler eklenmiş ve diğer filmlerin bir tık üstüne çıkılmıştır. bunun aksine duygu bir tık altta kalmıştır. tabi benim kanaatim.

kahramanlarımız bu filmde çeşitli yaşamsal buhranlar yaşamış ve hayatı sorgulama eşiğine gelmiştir. özellikle diago gruptan ayrılma kararı almıştır. ellie bir önceki filmdeki yaramaz çocuk havasından sıyrılmış ve tam bir anne moduna geçiş yapmıştır. manny dünyaya gelecek olan çocuğu için endişelenip tüm dünyayı çocuğuna yaşanabilecek bir hale getirmeye çalışmıştır. sid kendini yalnız hissetmeye başlamış ve yeraltından bulduğu yumurtaları evlat edinip kendi sürüsünü kurmaya çalışmıştır. hepsi kendi içinde yaşam, rol çatışması yaşarken sid'i bir dinazorun kaçırmasıyla yine maceraya son sürat dalmışlardır.

ekibimize tırlatmış bir gelincik olan buck dahil olmuş ve sid'i bulma yolunda ekibe önderlik etmiştir. buck'un en büyük tutkusu rudyy'dir. ve bu uğurda kendini kaybetmiştir.

palamut peşinde koşan scrat bu seridede aynı hedef doğrultusunda koşmaktadır. fakat bu sefer palamutuna göz dikmiş bir başka sincap mevcuttur. scratte; zeki, çevik ve birazda kandırıkçıdır. scrat'ın aklını başından alır. scrat aşkı mı yoksa palamutu mu kovalayacak arada kalır.

bu seri diğerlerinden ekstra daha komedi ve macera ağırlıklıdır. bolca gülme ve macera garantilidir. animasyon severlere yine hitap etmiş ve beğenilerini kazanmıştır.

bu film bittiğinde kulakta tek yankılanan,
'hanim hanim bunlar benim yavrularim' cümledidir. hepiniz sid'in ağzından okuduysanız siz de bir sid sever olmuşsunuz demektir.

iyi seyirler...

seslendirme kadrosunu unutmayalım değil mi? hemen ekliyorum.
manny - ali poyrazoğlu, sid - yekta kopan, diego - haluk bilginer, buck - altan erkekli,
crash - ahmet taşar, eddie - umut tabak, ellie - ayça bingöl
devamını gör...

vefat eden sevdiğiniz.artık sadece rüyanızda görürsünüz ya da fotoğraflarına bakarsınız.
sağlık.gidince geri kazanmak için çok uğraşırsınız ama tam anlamıyla geri gelmez.artık sizi yöneten o hastalıktır.
devamını gör...

allah'ın gayreti. bu gayret, insanınkine benzer bir gayret değildir. allah'ın gayreti, çoğu zaman, günahta ve isyanda sınırı aşanlara cezalandırma şeklinde tecellî etmektedir. bundan ilave allah'ın gayreti, kullarına merhameti, hayır dilemesi de demektir.

hz. muhammed buyurmuştur ki;

allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. allah'ın kıskanması, mü'minin allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır. (buhârî, müslim, tirmizî)
devamını gör...

bol bol su için.
devamını gör...

duygusal ilişkiler bağlamında ilişkinin giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine göre ayrı ayrı tavsiyeler gelecek benden kendilerine. naçizane.

giriş bölümü için;

- umursamaz takılmayın, arkadaş ortamlarında sık bulunun ve mutlaka sohbet ettiğiniz arkadaşlarınıza onu takdim edin.
- sık aramayın ama ihmal da etmeyin, birçok erkek bunun dengesini kuramıyor, işin sırrı kendinizi özletmek ama unutturmamakta.
- onu dinleyin, anlattıkları ilginizi çekmese bile en azından dinliyormuş gibi yapın. özenli ve dikkatli olun. anlattığı bir konuya kayıtsız kalıp konuyu değiştirmeye çalıştığınızda kadın da erkek de kendisini salak gibi hissediyor arkadaşlar. aman diyeyim.
-bir gün programlayın, sıradan olmayan, buluşma yeri ve saatinden öteye giden bir program olsun. bugün için düşündüğüm, planladığım bir şeyler var, umarım senin de hoşuna gider şeklinde satın planınızı. yaptığınız program çok sıra dışı olmasa bile oturup düşündüğünüzü, emek verdiğinizi göreceğinden muhtemelen yanaklarınızı sıkmak isteyecektir. sonrasını bilemem.
- güzel kokun, temizlik önemli.

evet, geldik gelişme bölümü tavsiyelerine;

- arkadaşlarınızla arasındaki dengeyi düzgün kurun. arkadaşlarınızı asla ihmal etmeyin ancak arkadaşlarınızı ona tercih ettiğinizi düşünmesine de müsaade etmeyin, öyleyse bile durum bunu ona hissettirmeyin demek istiyorum, eğer siz oyunu kuralına göre oynarsanız sizin özel alanınıza müdahale etmeyecektir.

bu konuyu detaylandırmak istiyorum müsaadenizle.

şimdi duygusal ilişki dediğimiz müessese kurulum aşamasında, temelleri sağlam atılmış bir dostluğun, taşlar yerine oturduktan sonra ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla emek ve zaman isteyen bir yapı. haliyle bu yapının da hali yoluna koyulması için geçen ilk evresinde arkadaşlarınızla olan görüşmelerinizde bir seyrelme oluyor. bunun normalliğinde mutabık olmakta fayda var. bu süreç bittikten sonra, yani sevgilinizle bazı şeyleri yoluna koyduktan, ilişkinizi rayına oturttuktan sonra bir yol ayrımına geliyorsunuz, bu noktada dikkatli olmak lazım, çünkü uzunca bir süredir zamanınızın çoğunu sevgilinizle geçirdiğiniz için bu süreçte daha seyrek görüştüğünüz arkadaşınızı özlemiş olmanıza rağmen, birden sevgilime ayırdığım zaman azalırsa yanlış şeyler düşünebilir korkusunu duyuyorsunuz ve hayatınızın son dönemlerindeki akışında sürmesini tercih edebiliyorsunuz. arkadaşınıza -ben burada en yakın, tek bir dost örneği üzerinden gideceğim- daha çok güveniyorsunuz çünkü, o beni nasıl olsa çok iyi tanıyor, bendeki yerini, anlamını iyi biliyor, bundan şüphe duymaz nasıl olsa'nın arkasına sığınıyorsunuz. zaman geçmeye devam ediyor, eğer o yol ayrımında yanlış bir tercih yapmışsanız (az önceki satırlarda betimlenen) arkadaşınızın kendini ihmal edilmiş hissetme dönemi başlıyor, bunu hissediyorsunuz, siz hissedince sevgili de durumu anlıyor. bunun üzerine önce gizliden gizliye bir süre sonra da gayet aleni bir şekilde bir kutuplaşma yaşanıyor gözleriniz önünde. bir tarafta yanında mutlu olduğunuzu bildiğinden sevgilinizden çok hoşlanan arkadaşınız öbür tarafta sizi çok sevdiği her halinden belli olduğundan "çok tatlıymış ya, çok sevdim arkadaşını" diyen sevgiliyi görüveriyorsunuz. görüşler tam tersine dönüyor birden. arkadaşınız "kuzguna yavrusu" düsturundan hareketle sevgilinizi suçluyor sürekli, "o giriyor aramıza, o zorluyor seni" diyor, sevgiliniz "manasız bir çekememezlik bu" diyor vs vs.. ve olaylar gelişiyor...

şimdi yukarıda anlatılanda arada kalan kişiye müstahaktır yaşananlar, çünkü fitili kendisi ateşlemiştir, dengeyi iyi kuramamıştır. ve akıllı bu kutuplaşmada genelde sevgilisinin tarafını tutup arkadaşını anlayışsızlıkla suçlamayı seçer. sorunun kendinde olduğunu bile fark etmediğinden, arkadaşından kendisini uzaklaştırmak için sevgilinin somut bir şeyler yapmamış olduğunu bildiğinden... unutur hayata dair her şeyi paylaşabileceği bir sevgilisi olsa bile onunla yaşadığı sorunları ancak ve ancak arkadaşıyla paylaşabileceğini... arkadaşının kıymetini...

dikkat; bakın burası çokomelli.

devam ediyorum;

- sorunlarından, sıkıntılarından bahsediyorken onu sadece dinlemekle kalırsanız güçsüz biri olduğunuzu düşünecektir, bir şeyler yapmaya gayret gösterin, yollar arayın, bu yollarda da ona eşlik edin, alenen sizden yardım istemeyebilir ama aslında istiyor, bunu aklınızdan çıkarmayın.
- size güvenebileceğini bilsin, ama ona tam olarak teslim olursanız, dünyadaki tek kadınmış gibi davranırsanız çekiciliğinizi kaybedersiniz unutmayın.
- paylaşın, bu çok önemli, acı/tatlı, iyi/kötü başınıza gelen günlük olaylardan sık bahsedin. onunla konuşmaktan keyif aldığınızı hissettirin. kadınların çoğu iletişimin sürekliliğini/kesintisizliğini önemser.
- ciddi bir şeyler düşünüyorsanız bu evrede ailenizle tanıştırmanız gerekecektir, şayet tanıştırmazsanız ciddiyetinizden şüpheye düşmesi an meselesidir.
- o ne kadar yaparsa yapsın, ailesi, çok yakın arkadaşları, hele hele de eski sevgilisi ile ilgili olumsuz görüş beyan etmeyin, bu konularda sessiz kalmak, yalnızca dinlemek lazım. nefret dahi ediyor olabilir, siz kötü sözler söylemekten yine de uzak durun itici olmak istemiyorsanız.
- arada şaşırtın, monoton, sıkıcı bir adam olduğunuzu düşünmesine izin vermeyin, ama çok uçarı bir adam imajı çizerseniz yine uzaklaşacaktır sizden. dengeyi iyi kurmak lazım.
- çok klişe gelecek ama sürpriz yapın, onu sevdiğinizi söyleyin, yemeğe falan götürün ara ara. bunlar gerekli sahiden.

sonuç bölümü içinse söyleyeceklerim şöyle;

şimdi öncelikle sonuçtan kastettiğimiz ilişkinin sonlanması ya da bir üst level'a taşınması. o yüzden her ikisi için de ayrı ayrı konuşmak lazım.

1. ilişkinin sonlanması
a. sonlandırmak istiyorsanız,

- gidin ve bitti, ben artık sana karşı bir şey hissetmiyorum deyin. hissediyorsanız hala ama bir sebepten ayrılmak zorunda iseniz bile en kısa yol budur, böyle yapmanızı tavsiye ederim. anlar ve kabul ederse ne ala, şayet anlamazsa biriyle birlikte görünmeniz gerekecek gözüne. bir ilişki içinde değilseniz bile öyleymiş gibi görünün, böyle olursa sizden çabuk vazgeçecektir.

b. şayet ayrılık size acı veriyorsa, onu geri istiyorsanız,

- hayatında biri yoksa ısrarcı olun, ilişkiniz esnasında yaşanan duygusal anları hatırlatın sık sık, ve pişman olduğunuzu söyleyin, sizin bir hatanız yoksa bile ayrılığa sebep olabilecek, bunu söylemekte fayda var çünkü kadınların bir çoğu "en iyi erkek pişman erkektir" mottosuna inanır. kesin yol değildir, ama hemen hemen denenebilecek tek yol budur. şayet hayatında biri varsa, sessiz olmanızda fayda var, tek bir kere (ya da duruma bağlı olarak ara ara hatırlatılabilir) onu bekleyeceğinizi belirtin. eğer bıçkın anadolu delikanlısı pozları takınırsanız muhtemelen sizden nefret edecektir. gerçi hayatında biri olmasına rağmen siz onu hala istiyorsanız kendinize hakim olmanız zor olabilir hafiften sıyırmış olduğunuzdan da bilemedim ben, orası benim alanıma girmiyor...

2- ilişkinin bir üst level'a taşınması (nişanlanma, evlenme kararsı vs..)

- kadın delirecek, bridezilla olacak, düşünmeyin, he he deyip geçin. düşünürseniz kararınızdan vazgeçebilirsiniz ama karşınızda gördüğünüz kişinin takındığı tavır ve hareketlerinin gerçek karakterini yansıtmadığını bilerek umursamazsanız zafer sizin olacak, düğünden sonra sizin tanıdığınız tatlı sevdicek olacak yine.

ay sonrasını da başka bir gün yazayım. olur mu öyle?
çok eğleniyorum.

esen kalın millet.
devamını gör...

ünlü ressam vincent van gogh'un gustave doré tarafından yapılmış gravürünü referans alarak çizdiği yağlı boya tablosudur.
doré'nin gravürü:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
van gogh'un tablosu:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

öncelikle van gogh hakkında bir şeyler söyleyeyim. 1889 yılında kendi isteğiyle akıl hastanesine yatırılmış ve bu tabloyu 1890 yılında orada çizmiştir. yine 1890 yılında 37 yaşındayken intihar etmiştir.
hastanede olduğu süre boyunca resim yapması için uygun ortam sağlanmış fakat dışarı çıkmasına izin verilmediğinden o dönemde genelde diğer ressamların tablolarını yorumlayıp çizmiştir.
gelelim tabloya, denilene göre resmin ortasındaki, diğerlerinden daha farklı olan adam van gogh'un ta kendisi. hatta hastanenin avlusunu resmettiği de söylenenler arasında. dikkatli bakarsanız tablonun üstlerine doğru iki kelebek göreceksiniz. bu "her zaman bir umut olduğu"mesajı veriliyor şeklinde yorumlanmıştır.* tablodaki bir diğer detay da tam 37 tane adamın olması. hatırlarsanız intihar ettiği yaş da 37. buradan yola çıkarak her bir adamın bir yaşını temsil ettiği de söylenenler arasında.
devamını gör...

afrika'nın güneyinde bulunan namibya'nın başkentidir.
devamını gör...

devamını gör...

kırdım mı bacağını..?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim