bilkent üniversitesi'nin kopyayı engellemek için ayna göndermesi
          üniversite yönetiminin işin biraz cılkını çıkardığını gösteren olay. boş eylem.
online eğitim verimsiz olduğu halde kopya çekilmesin diye sınavları %100 zorlaştırdı çoğu üniversite. bununla yetinmemeleri kalitesizliklerini göstermiş oldu. o çocuk kamera açsa da bilgisayara takılı kulaklığından kopyasını yine de çekebilir, yan sekmeden istediğini aratabilir, notların fotoğrafını açıp bi yandan da sınavını çözebilir. bu yöntemlerin sonu yok.
  online eğitim verimsiz olduğu halde kopya çekilmesin diye sınavları %100 zorlaştırdı çoğu üniversite. bununla yetinmemeleri kalitesizliklerini göstermiş oldu. o çocuk kamera açsa da bilgisayara takılı kulaklığından kopyasını yine de çekebilir, yan sekmeden istediğini aratabilir, notların fotoğrafını açıp bi yandan da sınavını çözebilir. bu yöntemlerin sonu yok.
devamını gör...
görülen rüyaların aslında paralel evrenlerde yaşanan olaylar olması
          o evrende çok karışık, arada geçerken sarı yağmurluklu çocuğuda görüyorum.
(bkz: dark)
  (bkz: dark)
devamını gör...
en sevilen ressam ve eseri
          en sevilen yazdığı için çok stres oldum hangi birini seçeyim. 

frederic edwin church - aurora borealis (1865)
ayrıca (bkz: en sevilen tablolar)
  
frederic edwin church - aurora borealis (1865)
ayrıca (bkz: en sevilen tablolar)
devamını gör...
yazarların en sevdiği ağaç türü
          servi ve kavak. 
bu vesile ile:
vincent van gogh , "wheat field with cypresses", 1889.

gustav klimt, "the large poplar", (1903).
 
      
  bu vesile ile:
vincent van gogh , "wheat field with cypresses", 1889.

gustav klimt, "the large poplar", (1903).
 
      devamını gör...
zeynep bastık'ın eşinin olay video hakkındaki yorumları
          olay çıkarsa bu sefer de kadına şiddet diyecektiniz. salın yahu insanları herkes sizin ilişki anlayışınıza göre mi yaşamak zorunda?
      
  devamını gör...
ingilizce bilmenin faydaları
          alanında en kaliteli akademik yayınlara rahatça erişebilmek, ingilizce bilmenin sağladığı en büyük faydalardan biridir.
      
  devamını gör...
sözlük yazarlarının yetenekli olduğu konular
          çok kırıldığım halde hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorum. 
hatta "yok bee buna takılır mı insan hiç" falan diyebiliyorum.*
  hatta "yok bee buna takılır mı insan hiç" falan diyebiliyorum.*
devamını gör...
unutulmak mı isterdiniz yoksa hatırlanmak mı sorusu
          aslında ben de başlığa entry girmiş yazarlarla aynı noktadayım biraz.** daha net bir cevap için soruyu biraz özele indirgemek gerektiğini düşünüyorum. mesela, yaşarken hatırlanmak veya unutulmak mı yoksa ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak mı? öte yandan nasıl hatırlanacağı da var. nitekim iyi de hatırlanabilir insan, lanetler de yağdırılabilir arkasından. yani sanıyorum ki kolay kolay kimse kötü hatırlanmak istemez, öyle değil mi? nasıl hatırlanacağı umurunda olmayabilir ama yine de bu, kötü hatırlanmak istediği anlamına gelmez diye düşünüyorum. aynı şekilde ben de ne yaşarken ne de ölümümden sonra kötü hatırlanmak istemem. kötü hatırlanmaktansa bir hiç olmayı tercih edebilirim. zaten biraz da yaşarken de bir hiçiz, ölümümüzden sonra neden olmayalım? işte, biraz ne alâkadır fakat şükrü erbaş'ın 'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabının ismi dahi başlı başına çok derin gelir bana bu yüzden. aslında birçoğumuz yaşıyoruz işte sessizce. bir hiçiz. öyle çok da önemli değiliz. hatta hiç önemli değiliz.
sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
  sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
devamını gör...
sezai karakoç
          leyla köşesi
bir de bakalım leyla köşesinden
aşkın kadın adlı penceresinden
bırakmıştı kendini yazılmış olana
susmak ve konuşmamak denen cana
evlenmişti ve görünüşte mutlu
şimdiden memnun ve gelecekten umutlu
fakat bir eksiklik ufacık bir nokta
kalbi kurcalıyordu hala
mecnun ne olmuştu neredeydi
nasıldı ne yapıyordu hali neydi
geceleri loş gölgeler arasında
kum tepelerinde ay yarasında
mecnuna benzeyen hayaller olurdu
bu anlarda sanki kalbi dururdu
bitmiş olan bir daha mı başlayacak
ne çare başlayan başlamamış
bitmiş bitmemiş olacak
gibi gelirdi ona
ürküntü geçmiş ama erememişti huzura
karanlık bitmiş fakat erememişti huzura
ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu
gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu
gün kırmıştı siyah çerçevesini
yarmıştı ışıkta ötesini berisini
baskın korkusuyla ürperen çadırların
bugün düzen ve güven, ama yarın!!
yarına bir güvence olmayan
neye yarar böyle bir şimdiki zaman
acıyla da olsa dopdolu olan hayat
boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat
gibi. dönmüştü bomboş bir kagıda
agızdaki tad benzemiyor eski tada
ırmak kurumuş rüzgar esmiyor
yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor
arzu ve korku iki karanlık duygu
yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu
ya bir gün geri dönerse mecnun
yine altüst olursa ortalık bütün
daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu
bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu
sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini
kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini
eski oldu diyelim ama neydi yeni
ve nasıl eskitmeli eskimiyeni
nasıl öldürmeli ölmeyeni
nasıl diri sayarsın ölü olanı
eski bir zehirdi belki ama yeni
andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi
beklemek neyi bekledigini bilmeden
gün günü ay ayı kovalarken
beklemek bir vaktin dolusunu
öç alan kaderin zalim oyunu
her şey akılla kurulu akılla düzgün
ama aklın içinde olmalı baharat gibi
bir parça delilik
oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş
kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş
arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet
yetmez olur insana bir gün elbet
insan hep birşey umar bekler
ne oldugunu bilmez fakat
fakat sonradan duruldu leyla
tevekkülle huzuru buldu leyla
ruhta kopan fırtınalar dindi
gökten gönle sükunet indi
anladı ki acı tatlı soguk sıcak
geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak
hep aynı varoluşun dönüşümleri
aydınlanışları ve sönüşümleri
her şey havada döner durur
sonunda tanrı varlıgında yok olur
ruh hürdür vücut esir
ruh baldır beden zehir
ruh hürdür tanrı aşkıyla
baglı degil yer ve zaman kaydıyla
farketmez gelse gelmese kays (mecnun) ona
gitse gitmese ona leyla
tanrı katında buluşmuşlardır
hakikat yurduna kavuşmuşlardır
sezai karakoç
  bir de bakalım leyla köşesinden
aşkın kadın adlı penceresinden
bırakmıştı kendini yazılmış olana
susmak ve konuşmamak denen cana
evlenmişti ve görünüşte mutlu
şimdiden memnun ve gelecekten umutlu
fakat bir eksiklik ufacık bir nokta
kalbi kurcalıyordu hala
mecnun ne olmuştu neredeydi
nasıldı ne yapıyordu hali neydi
geceleri loş gölgeler arasında
kum tepelerinde ay yarasında
mecnuna benzeyen hayaller olurdu
bu anlarda sanki kalbi dururdu
bitmiş olan bir daha mı başlayacak
ne çare başlayan başlamamış
bitmiş bitmemiş olacak
gibi gelirdi ona
ürküntü geçmiş ama erememişti huzura
karanlık bitmiş fakat erememişti huzura
ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu
gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu
gün kırmıştı siyah çerçevesini
yarmıştı ışıkta ötesini berisini
baskın korkusuyla ürperen çadırların
bugün düzen ve güven, ama yarın!!
yarına bir güvence olmayan
neye yarar böyle bir şimdiki zaman
acıyla da olsa dopdolu olan hayat
boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat
gibi. dönmüştü bomboş bir kagıda
agızdaki tad benzemiyor eski tada
ırmak kurumuş rüzgar esmiyor
yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor
arzu ve korku iki karanlık duygu
yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu
ya bir gün geri dönerse mecnun
yine altüst olursa ortalık bütün
daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu
bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu
sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini
kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini
eski oldu diyelim ama neydi yeni
ve nasıl eskitmeli eskimiyeni
nasıl öldürmeli ölmeyeni
nasıl diri sayarsın ölü olanı
eski bir zehirdi belki ama yeni
andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi
beklemek neyi bekledigini bilmeden
gün günü ay ayı kovalarken
beklemek bir vaktin dolusunu
öç alan kaderin zalim oyunu
her şey akılla kurulu akılla düzgün
ama aklın içinde olmalı baharat gibi
bir parça delilik
oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş
kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş
arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet
yetmez olur insana bir gün elbet
insan hep birşey umar bekler
ne oldugunu bilmez fakat
fakat sonradan duruldu leyla
tevekkülle huzuru buldu leyla
ruhta kopan fırtınalar dindi
gökten gönle sükunet indi
anladı ki acı tatlı soguk sıcak
geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak
hep aynı varoluşun dönüşümleri
aydınlanışları ve sönüşümleri
her şey havada döner durur
sonunda tanrı varlıgında yok olur
ruh hürdür vücut esir
ruh baldır beden zehir
ruh hürdür tanrı aşkıyla
baglı degil yer ve zaman kaydıyla
farketmez gelse gelmese kays (mecnun) ona
gitse gitmese ona leyla
tanrı katında buluşmuşlardır
hakikat yurduna kavuşmuşlardır
sezai karakoç
devamını gör...
18 mart 1915 çanakkale zaferi
          başta gazi mustafa kemal atatürk olmak üzere ülkemiz için canını ortaya koyan bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun. bu vatan sayenizde ilelebet payidar kalacaktır.
      
  devamını gör...
nicolas bruno
          amerikalı fotoğraf sanatçısı.
fotoğraflarının temasını 15 yaşından beri muzdarip olduğunu uyku felci görülerinden alıyor. uyku felci veya bizde ki adıyla karabasan esnasında gördüğü imgeleri okültizm ve 19.yüzyıl romantizmi gibi kompozisyonlar ile gerçeğe döküyor.

en son çalışması ise kendi yarattığı bu kompozisyon ile tarot kartlarını yeniden yorumlamak.
buradan
  fotoğraflarının temasını 15 yaşından beri muzdarip olduğunu uyku felci görülerinden alıyor. uyku felci veya bizde ki adıyla karabasan esnasında gördüğü imgeleri okültizm ve 19.yüzyıl romantizmi gibi kompozisyonlar ile gerçeğe döküyor.

en son çalışması ise kendi yarattığı bu kompozisyon ile tarot kartlarını yeniden yorumlamak.
buradan
devamını gör...
doğru eşi bulma yöntemi
          hormonlarınızı takip edin ama her hormonu değil üreme hormonları başınıza bela açacak gibi dursa bile aslında işin temelinde biraz bu hormonlar var onun harici mutluluk hormonları olan serotonin, endorfin, adrenalin sizi zaten doğru insana yönlendirecektir yalnız adrenalin hormonuna pek kulak asmayın yanlış kişilere yönlendirirse olay bdsm, mazoşizm gibi fetişlere kayabilir.
erkekler, siz bişey denemeyin zaten biz seçici değil seçileniz zalım atalar kadın kısmına dinazor falan öldürdüğü için farkında olmadan bizi seçilenler yaptı.
  erkekler, siz bişey denemeyin zaten biz seçici değil seçileniz zalım atalar kadın kısmına dinazor falan öldürdüğü için farkında olmadan bizi seçilenler yaptı.
devamını gör...
portakal çiçeği
          narenciye veya turunçgiller olarak adlandırılan üst sınıfın, portakal meyvesinin çiçeğidir.
nisan ayı yaklaşıyor. biz daha geçen kışın portakallarını bitirmeden tabiat ana yenilerinin çiçeklerini burnumuza dayamak için pusuda. nisan ayı ile birlikte tomurcuklanıp açmaya başlayacak çiçekler ege, akdeniz ’in tamamı ve özellikle çukurova bölgesi ’ndeki bahçelerde inanılmaz güzel görüntülere gebe şimdilerde.
kendi adıma erzin – dörtyol – payas – iskenderun sahil şeridinde sıkça şahit olduğum bir güzelliktir portakal çiçekleri. otoyol boyu sıralanan portakal bahçeleri gelin gibi beyaza bürünür, gözünüzü alamazsınız izlerken. aracınızın penceresini açtığınızda inanılmaz temiz, ferah bir koku ciğerlerinizi doldurur. üstünüze mükemmel bir rahatlama hissi ve huzur yoğunluğu çöker. yaklaşık 3 hafta kadar devam eder bu süreç. hayalinizdeki en hoş, rahatlatıcı, huzur veren parfümden daha güzel bir kokunun bütün şehri kapladığını düşünün, işte odur portakal çiçeğinin kokusu.
mevsiminde toplanıp kurutulan çiçekler kışın bitki çayı olarak ta tüketilebilir. faydaları; spazm gidermesi, damar sağlığı, grip, soğuk algınlığı, sinir bozukluğu ve yorgunluk önleme, bağışıklığı güçlendirme, toksinlerden arınmaya yardımcı olmasıdır.
(link: )
)
      
  nisan ayı yaklaşıyor. biz daha geçen kışın portakallarını bitirmeden tabiat ana yenilerinin çiçeklerini burnumuza dayamak için pusuda. nisan ayı ile birlikte tomurcuklanıp açmaya başlayacak çiçekler ege, akdeniz ’in tamamı ve özellikle çukurova bölgesi ’ndeki bahçelerde inanılmaz güzel görüntülere gebe şimdilerde.
kendi adıma erzin – dörtyol – payas – iskenderun sahil şeridinde sıkça şahit olduğum bir güzelliktir portakal çiçekleri. otoyol boyu sıralanan portakal bahçeleri gelin gibi beyaza bürünür, gözünüzü alamazsınız izlerken. aracınızın penceresini açtığınızda inanılmaz temiz, ferah bir koku ciğerlerinizi doldurur. üstünüze mükemmel bir rahatlama hissi ve huzur yoğunluğu çöker. yaklaşık 3 hafta kadar devam eder bu süreç. hayalinizdeki en hoş, rahatlatıcı, huzur veren parfümden daha güzel bir kokunun bütün şehri kapladığını düşünün, işte odur portakal çiçeğinin kokusu.
mevsiminde toplanıp kurutulan çiçekler kışın bitki çayı olarak ta tüketilebilir. faydaları; spazm gidermesi, damar sağlığı, grip, soğuk algınlığı, sinir bozukluğu ve yorgunluk önleme, bağışıklığı güçlendirme, toksinlerden arınmaya yardımcı olmasıdır.
(link:
 )
)
      devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
          uzun süre sonra sözlüğe girip, ilk defa sözlüğün radyo yayınına katılıyorum, gerçekten çok güzel bir fikir olmuş, yayınlarınızın ve sözlüğün gidişhatı için  başarılar dilerim.
yalnızlık hakkında 2 kelam etmek istedim, insanın kendini en özgür ve en ferah hissettiği an yalnız olduğu andır en azından benim için.
zaten milyonlarca zorunlu ya da keyfi ihtiyaçlara muhtacız, insan faktörü aradan çekildiği zaman en azından mecburluğumuz azalır.
zaten yalnızlık denilen kavram, ebedi de değildir kanımca, dünya denilen gezegen büyük, insanlar oldukça fazla.
  yalnızlık hakkında 2 kelam etmek istedim, insanın kendini en özgür ve en ferah hissettiği an yalnız olduğu andır en azından benim için.
zaten milyonlarca zorunlu ya da keyfi ihtiyaçlara muhtacız, insan faktörü aradan çekildiği zaman en azından mecburluğumuz azalır.
zaten yalnızlık denilen kavram, ebedi de değildir kanımca, dünya denilen gezegen büyük, insanlar oldukça fazla.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
          bazı eski üzücü tanımları beğendiğim halde beğenmiyorum, yani oylamıyorum. yazara bildirim gidince tekrar anımsar üzülür diye yarasını deşerim korkusuyla. 
sonra beni kırıyorlar falan...
  sonra beni kırıyorlar falan...
devamını gör...



