kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

anonimci yazarlar birliği üyelerinin yakışıklılıkları hakkında methiye düzmeye geldiği başlık.
devamını gör...

psikiyatr oldukları halde psikiyatrinin bir tür sahte-bilim olarak iş gördüğünü dillendirenlerin sayısı hayli fazladır. anti-psikiyatri ekolü: psikiyatrinin, tıbbın diğer alanlarında geçer akçe olan “biyolojik determinizm” ilkesini göz ardı ettiğini ve yoluna hiçbir ahlaki ve etik sınır çizmeden devam ettiğini söyler. bu karşı çıkışı, basite indirgeyerek açıklamaya çalışalım.
sözgelimi, bir enfeksiyon kaptınız ve vücudunuzda olağandışı birtakım gelişmeler oldu. ateşiniz yükseldi, öksürmeye başladınız, burnunuz akmaya başladı vb.
bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurduğunuzda, uzman önce sizin öykünüzü dinler (anamnez) ardından sizi muayene eder ve sizi hasta eden bakterileri yok edecek bir antibiyotik reçete eder. yazdığı antibiyotiği, enfeksiyonun türüne göre belirler. işte burada “biyolojik determinizm” ilkesi göz önünde bulundurulur aslında. ortada hasta bir insan var ve bu insanın hasta olmasına neden olan birtakım zararlı oluşumlar var. bu zararlı oluşumları ortadan kaldırabilecek etken maddeleri barındıran ilaç marifetiyle, hastalık da ortadan kaldırılmış olur.

farmakolojide amaçlanan şey: hastalanmış bir kişiyi tedavi edecek ilacı ya da ilaçları üretmek ve bu ilaçların kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek farklı komplikasyonları mümkün mertebe engellemeye çalışmaktır. yani size ‘tonsilit‘ teşhisi konuyor ve bir antibiyotik reçete ediliyor; siz tonsiliti ortadan kaldırsın diye alıyorsunuz ilacı fakat bu sefer de böbrekleriniz iflas ediyor. bu durumda ilaç, yarar sağlamaktan ziyade zarar vermiş oluyor. (bazı kronik hastalıklardan muzdarip olanlar, organ transplantasyonu geçirmiş olanlar, hamileler, belirli bir yaşın üstünde olanlar ve çocuklar için uyarılar yapılıyor halihazırda).

yapılmaya çalışılan şey, üretilen ilacı kullanacak olan hastalarda hiçbir yan etkinin ortaya çıkmamasını sağlamak ya da ortaya çıkacak olan yan etkilerin hafifletilmesini sağlamaktır.
işte anti-psikiyatri ekolü de, psikiyatrların önerdikleri antidepresanların ve antipsikotiklerin kahir ekseriyetinin kişiye bir fayda sağlamadığı görüşünde... mevzubahis ilaçlar fayda sağlamadığı gibi kullananlarda ortaya çıkan ağır komplikasyonlar nedeniyle kalıcı hasarlara da yol açabilir diyorlar. yani antidepresanlar, antipsikotikler henüz neden ortaya çıktıkları bilinmeyen kimi mental rahatsızlıkların ortadan kaldırılması maksadıyla kullanıldığı için beklenen etkiyi gösteremiyor onlara göre. hatta pek çok ilacın, gerekli deneme aşamalarından bile geçirilmediğini söylüyor, kendisi de bir farmakolog ve psikiyatr olan moncrieff. mental rahatsızlıkların ortaya çıkış nedenleri tam olarak belirlenemediğinden, bu rahatsızlıkları düzeltmek ereğiyle üretilen ilaçlar da kısmi etkiler gösteriyor.
inanılmaz bir hızla büyüyen psikiyatri sektörünün zarar görmemesi için her şey toz pembe gösteriliyor.
devamını gör...

kokpit fotoğrafı, kapak fotoğrafı ve nicki arasındaki uyum ile dikkat çeken şimdinin çaylağı geleceğin yazarı. hoş gelmiş, umarım tez zamanda yazar olur.
devamını gör...

ölmeden önce ölme durumunu ve allah yolunda yok olma anlamını ifade eden tabir. kimi görüşe göre ise kişinin kendine dair farkındalık yolcuğudur.
kelimenin oluşumunu incelediğimizde fena+fi+allah şeklinde çözümleme yapar ve bunu şöyle açıklayabiliriz*:
| arapçada yok olma anlamına gelen fena kelimesi,
| ismin önüne gelip o isme yönelme ya da birliktelik anlamı katan harfler* fi,
| son olarak allah ile birleşince kulun allah'ın varlığında yok olması anlamına gelir.
aynı zamanda denilen odur ki, sofiler bu makam için dünyevi her şeyi terki diyar eylerler.

kaynak için tık tık.
devamını gör...

başrollerinde kirk douglas, jean simmons, laurence olivier, charles laughton, peter ustinov, john gavin ve tony curtis'in yer aldığı 1960 yapımı stanley kubrick filmi.

film en iyi yardımcı erkek oyuncu ,en iyi görüntü yönetmeni, en iyi sanat yönetmeni
en iyi kostüm tasarımı dallarında oscar ödülü almıştır.

film 1960 yılında çekilmiş olmasına rağmen çok başarılı bir dönem filmi olmuş. o dönemi için çok büyük bi prodüksiyona sahip zaten. roma dönemini gerçekten çok güzel anlatmışlar. sırıtan bir sahne yoktu neredeyse.

bazı beğenmediğim noktalara gelicek olursak film beni duygu olarak fazla içine alamadı. yani çok fazla etkilenmedim film sonunda. birde film çok uzundu ya. 3 saat 15 dakika aşırı fazla. üç beş oturuşta izleyebildim filmi. sonra filmde kan olan sahneler çok kötüydü. kanı hiç yapamamışlar. kanın boya olduğu renginden dolayı aşırı belli oluyordu. son olarak bence filmin müzikleri de filmin epik havasıyla çok uymulu olmamış. daha iyi olabilirdi bence.

filmle ilgili bazı ilgimi çeken notları da paylaşmak isterim:


-görüntü yönetmeni russell metty, yönetmen stanley kubrick'in işini yapmasına izin vermediğinden şikayet ederek setten ayrıldı. metty, yönetmenlerin çok az gözetimle kendi çekimlerini yapmasına izin vermesine alışmıştı, kubrick ise önceki filmlerinden bazılarını kendi başına çekmiş profesyonel bir fotoğrafçıydı. daha sonra, kubrick sinematografi çalışmalarının çoğunu kendi yaptı. metty, filmin çıkışına kadar bundan şikayet etti ve hatta bir noktada adının jeneriklerden çıkarılmasını istedi. ancak, jeneriğinde adı geçtiği için, bu film en iyi görüntü yönetmeni akademi ödülü'nü kazandığında, aslında çoğunu çekmemiş olsa da, metty'ye verildi.

-bu film yönetmen stanley kubrick'in çekimlerde ve post prodüksiyon aşamasında yetkinin tam olarak kendisinde olmadığı son filmdi. bundan sonraki yönetmenlik yaptığı filmlerin hepsinde filmdeki en küçük detay bile kendi kontrolündeydi.

-spartacus'ü oynayan kirk douglas, prodüksiyonun çoğu zamanında mutsuzdu. orijinal yönetmen anthony mann ile büyük bir anlaşmazlığın ardından, üç yıl önce paths of glory'de (1957) iyi işbirliği yaptığı stanley kubrick'ten filmi yönetmesini istedi. ancak, kubrick ile çalışırken aynı derecede zor zamanlar geçirdi, çünkü kubrick'le birçok sanatsal seçim konusunda sık sık çatıştılar. anlaşmazlıklar o kadar kötüleşti ki, her iki adamın da birlikte terapiye gittiği bildirildi. yapımdan sonra douglas, kendisine fırsat verilirse kubrick ile bir daha işbirliği yapmayacağını iddia etti. douglas sık sık mann'in filmden kovulmasından pişman olduğunu söyledi ve kendisine the heroes of telemark (1965) teklif edildiğinde, mann'ın yönetmen olarak işe alınması şartıyla bu rolü üstlenmeyi kabul etti.

-kitabın ve filmin gösterdiğinin aksine, tarihi spartaküs, günümüz yunanistan, bulgaristan ve türkiye arasında bölünmüş bir bölge olan trakya'da özgürce doğdu. trakya ordusunda veya makedonya'daki roma ordusunda görev yapmış olabilir. roma, mağlup ettiği orduların askerlerini sık sık kendi ordusuna kattı. ya savaşta yakalandığı ya da orduyu terk ettiği ve daha sonra yakalanıp köle olarak satıldığı düşünülüyor.

-film 10.500 kişilik bir oyuncu kadrosuna sahipti.

-stanley kubrick, varinia'yı audrey hepburn'ün oynamasını istedi.

-sanat yönetmeni eric orbom, yapım sırasında ölümcül bir kalp krizi geçirdi. bu filmle ölümünden sonra en iyi sanat yönetimi dalında oscar kazandı.
devamını gör...

belirsizliktir.

en kötü olasılık bile bilindiği müddetçe bertaraf edilebilir ancak bilinmeyen her zaman sizden güçlüdür. önlem alamaz, elimine edemezsiniz. sürekli bir ayak bağı olarak kalır önümüzde. en kötüsü bile olsa bilmek en iyisidir.
devamını gör...

dün misafir olduğum evde inci (4) ve giray (3) ile girdiğim diyalogdur.

rastrel: hadi limonatanızı bitirin.

giray: bira istiyorum ben.

rastrel: çocuklar bira içmez. hem acı. hadi limonata...

inci: biz manyak olduğumuz için bira seviyoruz.

o an ne bira var ne de bahsi geçmiş değil. canı bira çeken çocuk mu olur? yeni bir alkolik büyüyor.
devamını gör...

sonradan görme, görgüsüz tavırlar. insanı bu kadar alçaltan bir hareket olamaz ya.
devamını gör...

bakın inanç açısından değil, oyle bir güzelliği çope atmak gunahtır. ben aşurenin konulduğu kabı bile yiyebilecek insanım. mert olun, delikanlı olun, yiğit olup kendinizi belli edin ve ben almayayım diye söyleyin.
millet aç aç.
devamını gör...

(bkz: heyecanlıyız)
devamını gör...

goooolllll. adımın geçtiği başlıktır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dertler derya olmuş ben de bir sandal, simsiyah gecenin koynundayım başım duman.

olmak ya da olmamak işte bütün mesafe bu. yüz kilometre hızla gidersek olmak tarafına mı yakın oluruz yoksa olmamak tarafına mı? ha bir de kaç zamanda?

kaçmalı zamandan... öyle bir geçer zaman ki. e buyursun geçsin, biz hala yüz kilo litredeyiz. bardaktaki bitsin geliriz.

ezgi günlüğüne ayşe'yi yazmış. "ayşoşum minik kuşum, sen uçtun ben vuruldum." aman uçurtmayı vurmasınlar anne! görecek daha çok gökyüzü var.
devamını gör...

şartlar ayrı düşürmeseydi 20 yaş farkla gerçekleşecek olandı. o kadar özlüyorum ki onu her mecrada yazıyorum bunu sanki bir yerlede denk gelip okuyacak anlayacak ve tekrardan beni bulacak. büyük bir özlemle bekliyorum seni ihtiyar.
devamını gör...

o mio babbino caro(amira'dan özellikle dinleyiniz, pişman olmayacaksınız)

hazır operadan bahsetmişken maria callas'ı hatırlamamak yakışık almaz elbette. ne de olsa kendisi operanın kraliçesi,asla unutulmayacak divasıdır
devamını gör...

cumhuriyet tarihinin en büyük katliamıdır. ışid tarafından gerçekleştirilmiştir ve devletin açık ihmali vardır. barış için haykirmaya giden onlarca arkadaşımız öldü orada. içimiz hâla ilk günkü gibi yangın yeri. size söz; er ya da geç barış gelecek.
devamını gör...

insan organizmasında
yüzde doksan su var,
paganini'de belki
yüzde doksan aşk!

ayrıca, bir istisna olarak
kalabalık eziyorsa sizi,
insan tutumunda
yüzde doksan iyilik...

yüzde doksan müzik
külfet olsa bile,
içimdeki çer çöpe rağmen,
yüzde doksan sen.

en sevdiğim şiiridir andrey voznesenski'nin.
devamını gör...

bir eric fennel kitabıdır.

altıkırkbeş yayınlarının bilim kurgunun altın çağı serisinin bir diğer kitabıdır. daha önce tersine gezegen isimli kitabına bir tanım yazmıştım ve dört kitaplık bu serinin ikinci kitabına de bir tanım yazma gereği hissetim.

kızıl gezegen mars aslında kendi halinde bir gezegendir. mars sakinleri - ki biz onlara rahatlıkla marslılar diyebiliriz ve bu andan itibaren eğer bir daha onlardan bahsedersek öyle diyeceğiz- kendi halinde yaşayıp gitmektedir.

ta ki mars sömürü şirketi askerlerine gravinol isimli bir uyuşturucu içirip gördükleri bütün marslıları - böylelikle yukarıda verdiğim sözü tutmuş oldum- öldürme emri verene kadar. dünyalılar mars gezegenini sömürmeye ve taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamaya yeminli gibidir.

ancak nick tinker gravinol etkisinden çıkar ve bu bağımlılıktan kurtulur ve yavaş yavaş dünyalıların nasıl canavarlar olduklarını anlamaya başlar. nick artık bir asker kaçağıdır ve marslılarla işbirliği yapmaya karar verir. elbette ki bu çok zor bir durumdur. mars’ta birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz ve dış mihrakların saldırılarına maruz kaldığımız bir zamanda kimseye güvenmemek gerekir.

yayınevinin tedirginlikle sunduğu bu kitabı huzur içinde okuyabilirsiniz.
devamını gör...

her şeyden önce stres yapmayın. heyecan elbette olacaktır ama stres sadece hata yapma riskinizi arttırır. evet hayatınızın geri kalanı için çok önemli bir sınav ama dünyanın sonu değil. sınava seneye bir kez daha girme şansınız olur ama stresten yıpranan zihinleriniz bir ömür sizinle durur. sakin olun, kendinize güvenin. başarı haberleriniz beklenmekte..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim