sigaranin zararli olduguna inanilmayan donemi akla getiren cumle.

sigaranin zararsiz hatta az icilirse yararli oldugu yalanlari sigara sirketlerinin cabalari ile uzun yillar boyunca dunyanin buyuk kesimine yutturuldu. sigaranin zararli olduguna inanmiyorum diyen kisilerin bir kismi sigaraya bagli hastaliklardan oldu.

abartildigini dusunebilrsiniz ama toptan inkar baska bir sey.
umarim inanmak icin yakinlarinizdan birini kaybetmek zorunda kalmazsiniz.
devamını gör...

hafif kapalı bir hava, iyi müzikler, sakin bir yol.
olursa sağı solu ormansa o yolun öff diyorum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çektiğim en güzel fotoğraflardan olduğunu düşünüyorum. an meselesiydi.
devamını gör...

en kestirme yolu sınıf arkadaşımın yaptığı gibi yüksek lisans yapıyorum demektir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tatlı mı tatlı sesiyle insanlığın kulaklarının pasını daha kim bilir kaç yıl daha silmeye devam edecek olan, sesiyle ölümsüzleşen, efsane vokalist.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yalan söyler. çünkü dışını sevmezsen içini merak etmezsin.
devamını gör...

bugün dw'nin haberinde denk geldiğim büyük insandır. ülkemizde sedat peker, futbol boş siyasetler konuşuluyor.* keşke çıksan da hep senin gibi güzel insanları dinlesek be güzel insan.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ilgili dw haberi
devamını gör...

çok içimden geldi, bir iki kelam da ben edeyim hakkında.

herkesin kalemi kuvvetli olmak zorunda değil. herkes gönlünden geçenleri dilediği gibi kağıda aktaramaz mesela. herkesin sözü doğru, dili tatlı, ufku geniş olmayabilir. herkes hitap edemez engin kitlelere. ama bal porsuğu, işte bütün bu meşreplere sahip bir doğa harikasıdır, ender rastlanan.

kafa sözlük'te muhteşem bir başlık listeleme aracı var: "takip". aktif şekilde sözlüğü okuyan herkesin takip listesinde bir şekilde var olmuştur ya da olacaktır bal porsuğu. naçizane, benim de listemin ilk göz ağrılarındandır. "dur bakalım ne yazmış ben yokken?" diye muhakkak açılır bakılır önce. ve kesinlikle edinirsiniz bir şeyler kendinize. ya yeni bir bilgi, ya yeni bir görüş ya da yeni bir haber öğrenmiş olursunuz. "vay be", dersiniz, "döktürmüş gene."

insanlara bu denli ilham verebilmek ne büyük meziyet!

var olsun. kağıdı yırtılmasın, kalemi de kırılmasın hiç.
devamını gör...

serin bir izmir sabahından herkese günaydın dostlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

görüyorum böyle insanları, işleri güçleri siyaset tartışmak.
ama komik olan şu ki ben de dahil ülkedeki çoğu insan koyu siyaset fanatiği değil, değiliz.
kim iyi hizmet verirse o geçer başa.

adama diyoruz ki her şehre uefa standartlarında stat yapıldı, her şehre tıp fakültesi kalitesinde olan ve 5 yıldızlı otel konforunda dizayn edilmiş şehir hastaneleri yapıldı, bunları görmeyelim mi diyoruz.

o da dalga geçtiğini sanarak yol yabdı, köprü yapdı, yağ kuyruğu falan filan diyor.

gözümün önünde şehir evrim geçirdi. gözlerimle gördüklerime mi inanıyım yoksa ideolojik sebeplerle ak parti düşmanlığı kasan birisine mi?
devamını gör...

eğer mobilde beğenmek için butonu denk getiremiyorsanız, entry’e iki kere üst üste tıklamanız yeterli.
instagram’daki gibi; tık tık
(bkz: amme hizmeti)
devamını gör...

şeker portakalı kitabıyla tanıdığımız zeze'nin, bu kitapta olgunlaşma çağına girmekte olan, başka bir ailenin yanına evlatlık verilmesiyle değişen hayatından kareler gördüğümüz, jose maruo de vancelos romanı.

zeze'nin değişimi kitapta karşımıza şöyle çıkıyor;
--- alıntı ---
-peki, ben sana nasıl sesleneyim? zeze mi diyeyim?

+lütfen, zeze yok artık. o budalanın tekiydi, geçmişte kaldı. bir sokak çocuğu adıydı. ben çok değiştim. gayet terbiyeli, uslu bir çocuğum ben.

-ve hüzünlü. hepsinden öte, hüzünlü. hatta belki de dünyanın en hüzünlü çocuklarından biri, ne dersin?
--- alıntı ---
(syf: 16)

okumakta olduğum bu kitap, yazarın diğer romanları kadar ilgi çekici. tavsiye ederim. *
devamını gör...

haluk tolga ilhan ve ali ekber kayış tarafından 2011 senesinde kurulmuş olan ve halk müziği yapan müzik grubudur.


ervah-ı ezelde, ozanca ve revan isimli üç albümleri bulunmaktadır. ilk albümlerinin yayınlanmasının ardından iki kurucu arasında çıkan anlaşmazlık sonucunda haluk tolga ilhan gruptan ayrılmıştır.

bence ozanca adlı albümlerindeki yorumlar ayrıca güzeldir.
(bkz: kirpiğin kaşına değdiği zaman)
(bkz: şifa istemem balından)
(bkz: bir ay doğar ilk akşamdan geceden)

dinlemek isteyenler için, grup abdal youtube kanalı
devamını gör...

yarın bir gün server parası için bize gelmede naparsan yap dediğim durum. vermem yani onu söylim.
devamını gör...

corona’nın bitmesi. eskisi gibi çayır çimen yatabilmek ya da leş gibi barlarda sabahlayabilmek.
devamını gör...

bir kafa sözlük yazarı isteğidir. özgün olabilmenin önemini kavrayan, ikinci sınıf imitasyon etkisi yaratan başlıklardan bıkmış her yazarın beni anladığını düşünüyorum. aynı duyguları farklı cümlelerle izah edebilecek kadar zengin bir dilimiz olduğuna inanıyorum.

ekleme : aşağıdaki yazar arkadaşın uyardığı gibi kastım sadece spesifik tanım içeren başlıklar içindir.

ekleme 2 : elbette aynı ülkede aynı gündemi yaşıyoruz. kastım tamamen aynı kelimeler ile başlık açılmamasıdır. gündemdeki bir olayı betimlerken ekşi’nin başlığı ile birebir aynı kelimeleri ihtiva eden başlık açılmaması, yazarın kendi özgün tarifini getirmesidir.
devamını gör...

t: türk dizi tarihinin kendi alanındaki en başarılı dizisi

zamanında, üçüncü sezon sonrası kendisi için bir yazı yazmıştım bir yerlerde. buraya aktarayım. biraz spoiler vardır, izlemeyenler ona göre aksiyon alırlarsa güzel olur.

leyla ile mecnun’u komedi dizisi sananlar…

yazı başlığından devamla, sanmaya devam edebilirler… fakat beklenti çıtalarını yüksek tutmamaları önemle rica olunur.

leyla ile mecnun’u neden şimdi yazıyorum bilmiyorum. üçüncü sezon finali olabilir mi? kendisini, etrafımdaki birçok kişinin aksine ilk bölümden beri takip ediyorum, hem de severek. ilk zamanlar ben de komedi, daha doğrusu “absürt” komedi olarak görüyordum kendisini. nasıl görmeyeyim? çölde leyla’sını ararken bulduğunu düşünüp neredeyse bir kutup ayısına sarılan mecnun vardı ortada. karşısına çıkan ak sakallı dedenin ağzından çıkan ilk sözler meşhur lost sayılarımızdı. gecesinde ise o rüyadaki dede mecnun’un odasında peyda oluyor ve kay azıcık şöyle kıçlı başlı yatalım diyordu. normaldi yani komedi kıvamında düşünmem kendisini.

fakat işin rengi başkaydı. yukarıda bahsedilen ve ilk bölümde absürt komedi sahnelerine yer veren dizi yine aynı bölümde mecnun’un “içim yanıyor be içim” sözünden sonra iskender’in dudaklarından şu cümleleri zerk ediyordu dertli bünyelere :

“yanar bilirim, yanar, yanar… bir gün biri çıkar karşına, bütün dünyan alt üst olur. ne diyeceğini, ne söyleyeceğini şaşırırsın. doğru düzgün düşünemezsin bile, bütün dünyan o olur. yanındayken bile bir gün çekip gidecek diye korkarsın. ne öpmeye kıyabilirsin, ne koklamaya. ne zaman onu düşünsen, sol kaburgan ağrır. ağlamak istersin, ağlayamazsın…”

bu cümlelerin etkisi ahmet mümtaz taylan’ın müthiş oyunculuğu ile birleşince birkaç kat daha artıyor. onunla beraber izleyenin de boğazı düğümleniyor. her ne kadar bir sonraki sahnede bizi ters köşeye yatırıp güldürse de leyla ile mecnun’un buram buram dram koktuğu ta ilk bölümden belliymiş. zaten ismindeki acıklı hikâye ile müsemma olmayacaksa bu dizi ne anlamı var ki mecnun’un mecnun olmasının, leyla sürekli yanı başındayken leyla’sızlığının. bu dizinin hamurunda leyla’sızlık, senaryosunda dram var.

kendisini özel yapan şey sadece absürt komedi gibi görünüp altında dram yatması da değil. çok özel bir yere sahip kendisi. karakterleri, oyunculukları, oyunculukların dibine kadar insanın zihnine işlemesi, zihnin onlarla bütünleşmesi, her gün akıp giden hayatta hepsinin birilerinin yerine konulması, bunların da ötesinde kendimizi bir karakterin yerine koymamız. shakespeare’den tiratlar, attila ilhan, oğuz atay ve nicelerinden göndermeler, şiirler. şiirler, kitaplar. filmlere, şarkılara, kişilere dokundurmalar. düzeni eleştirmeler, eleştireni eleştirmeler.

tabi bu eşsiz yapıtın arkasında sağlam kale olarak senaryo ve o senaryonun arkasındaki burak aksak var. piyasa şartlarında çok zor tutunacak bir eser ortaya çıkarıyor bana göre. trt’den başka bir kanalda yayımlanabileceğini de düşünmüyorum açıkçası. yönetmenlerimizin de hakkını yemeyelim, hepsinin yeri ayrı. fakat onur ünlü bir başka elbette. üç sezondur bekleyen yazı şimdi kotarılmaya çalışılırsa böyle olur işte, toparlaması güçleşir, uzadıkça uzar. bu nedenle yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum kendisinin ne olduğu ve ne olmadığı hakkındaki düşüncelerimi aktararak. onu seven çok seviyor, sevmeyen ise sevmiyor (nokta).

yazı uzayacak ama, zira ortada bir üçüncü sezon finali var. sonradan izlediğim için yorumlamak, daha doğrusu yapabildiğimin en iyisi olarak kendisinden bahsetmek ancak şimdi kısmet oluyor. leyla ile mecnun bu sezon finalinde yüksek ihtimalle kendisini tutabilenlerin boğazını düğümlemiş ve o düğümü şöyle sıkısından, kolayca açılmayanından atmış, kendisini tutamayanları ise salya sümüğe boğmuştur. hissettiriyordu esasında üç, dört bölümdür böyle olacağını. fakat bu kadarını kimse beklemiyordu sanırım. kızanı vardır, söveni vardır, takdir edeni, yereni vardır. bu kadar da olmaz, sıktı artık, bitmeli diyeni de çoktur. diyenleri anlayışla karşılar, iyi yolculuklar dileriz.

komedi dizisinden beklenen şeyler değil zaten bu sezon finalleri ya da dram yüklemeleri. kendisini işte tam da bu nedenle sevenleri çok seviyor. bu dönüm noktaları, hayal mi gerçek mi belli olmayan yanılsamaları , karakterlerin düştüğü bu içler acısı durumlar daha da bağlıyor kendisini bize. güneşli bir günde, masmavi bir gökyüzü altında, saçlarını yalayan denizden gelen serin rüzgâra rağmen mutsuz olanların dizisidir kendisi. melankolik olmayanların işi yok bu gemide…

şu noktadan sonra okumaya devam edenler olacaksa eğer mutlaka üçüncü sezon finalini izlemiş olsunlar. tek tek yazmak çok zor olan biteni, en azından hepsini. ben biraz ana karakterler etrafında dolanacağım. hemen aklınıza leyla ve mecnun gelmesin, onlar zaten hikâyede kendilerine biçilen rolü oynuyorlar. esas leyla artık yok, diğerleri ise birer yanılsamadan ibaret. mecnun ise dedemizin söylediği üzere kaderini yaşıyor, tercihini değil. görünen çöl bir bahane, mecnun için artık her yer çölün ta kendisi. yine dedemizin ifadesiyle o çölde hapis kendisi.

benim bahsedeceğim ana karakterler hırsız yavuz, erdal bakkal ve ismail abi. iskender de var elbette fakat diğer üçlümüz için daha ağır sınavlar vardı sezon finalinde. yavuz için alman pastasını bir daha yemek bir hayal mi sadece? sonbahar mevsimine veda mıdır bu? neredeyse bir sezon boyunca çocuğunu bekleyen erdal için “oglini” ve nurten’i aynı ayna kaybetmek nasıl bir sınavdır peki? o hastane sahnesi adeta balyoz etkisine sahip, cevapsız kalan iskender ve erdal’la birbirlerine sarılmaları. erdal’ın durumunun azıcık benzerini yaşayanlar için durum ne kadar zorsa, iskender’in cevapsızlığı benzerlerini yaşayanlar için de bir o kadar zordur. işte o anlarda kelimeler çıkıyor aradan…

ismail abi için ayrı bir paragraf gerekiyor. saflığın temsilcisi ismail abi. insanlar derde düştüğünde “abim” diye söze başlayan ismail abi. beklenen değil, hep bekleyen olan ismail abi. burak aksak’ın, cengiz aytmatov’un beyaz gemi’sinden esinlenerek yazdığı ismail abi. içinde zerre kadar kötülük barındırmayan, beyaz bir sayfa ismail abi. artık bir gidene daha tahammülü olmadığı için dayanamayıp mavi sulara gömülen ismail abi. mecnun için leyla ne ise, ismail abi için gemi odur. daha doğrusu gemi perdesi ile beklediği babası odur. gerçek gemi asla gelmeyecek, diğer gemiler ise sadece birer yanılsamadan ibaret. ismail abi için artık her yer denizin ta kendisi. o denizde mahkumdur kendisi.

güzel de çekilmiş kendisini denize bıraktığı sahne. handel’in sarabande’si eşliğinde ağır çekimle önce bir döndü ismail abi, sonra o güneşli havada, masmavi gökyüzü altında, esen rüzgâra karşı bıraktı kendisini denize. mutlu değildi elbette, yılgındı. gidenlerin dönmeyeceğini bilme yılgınlığıydı bu. “söyleme dönüp dönmeyeceğini” derken içimde bir umut kalsın demek istiyordu. gittiğini bildikleri ayrı, dönmeyeceklerini bildikleri ayrı, öldüğünü bildikleri ayrıdır insan için. bazı gidişler ölümden beterdir ya. ölüm bir süre üzer, beklemek, umut etmek, dönmeyeceğini bile bile beklemekse her gün. bir gemi düdüğü duyulur, bu sefer tepkisiz kalmak olmaz, serin sular bekliyordur.

sezon finali ile bir beklenti daha başladı. bir sonraki sezon muhtemelen bu leyla’mızla da vedalaşacağız. tabi bizi ara ara ters köşeye yatıran burak aksak başka şeyler planlıyorsa bilemem. bakalım mecnun’un serabı gerçekliğe dönüşte nasıl olacak.
devamını gör...

o şehirde kaybolmaktır.
devamını gör...

1931 ve 2013 yılları arasında yaşamış, çorum doğumlu bir deha. türk ressam, grafik sanatçısı, şair ve çevirmen. fransızca ve farsçayı aynı bünyede harmanlamış bir dahi. bedri rahmi eyüboğlu'nun resim atölyesinde ders almakla kalmamış onun edebi yeteneklerini de benimsemiş çocuk yaşta. henüz 19 yaşında varlık dergisinden charles baudelaire çevirisi ile ödül almış biri.
aziz nesin'in yakın arkadaşı olan sait maden, aziz nesin'in bir çok kitabının da kapağını tasarlamıştır. sekiz binin üzerinde kitap ve dergi kapağı tasarlamıştır.
fransızca, almanca, ispanyolca, rusça, ingilizce, farsça, arapça, osmanlıca hatta sümerce gibi dilleri kendi çabasıyla öğrendi.

ayrıca cemal süreya, şık derviş demiştir onun için. bu ifade hayatını anlatan belgesele ismini vermiştir.

kaynak : sait maden şık derviş belgeseli. izlemek için...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim