banko
sistem kuponlarında yer verildiğinde ikramiye oranını artıran seçenek. ama banko yatarsa kupon p*ç oluyor.
devamını gör...
kurt bekçi köylü oyunu
modern ismi among us olan oyundur. fakat arkadaşlarla oynanan vampir köylü kadar eğlenceli değildir.
devamını gör...
bir ömer hayyam rubaisi bırak
bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben;
şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken.
kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi,
niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.
şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken.
kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi,
niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.
devamını gör...
amcasının tecavüzüne uğrayan kız
artık bunlara öyle yaptırımlar verilmeli ki, böyle bir şeyi bırak başkalarına yaşatmayı düşündüklerinde bile korkmaları gerek.
(bkz: küfürsüz yazılması zor başlıklar)
(bkz: küfürsüz yazılması zor başlıklar)
devamını gör...
maraşlı
diziyi üç kelime ile özetlersem: bayan,burak deniz ve burak deniz'in kirpikleri.
devamını gör...
bilinen en şaşırtıcı tarihi bilgi
bir zamanlar pepsi isimli meşrubat markasının en güçlü donanmalardan birine sahip olması bendeki en ilginç tarihi bilgidir.
--- alıntı ---
pepsi nasıl zamanının en büyük 6. donanmasına sahip oldu?
soğuk savaş yıllarında, abd başkanı eisenhower’ın, sovyet vatandaşlarına, kapitalizmin komünizmden daha iyi olduğunu anlatmak için bir proje araması sonucu olarak 1959 yılında, amerikan hükümeti, moskova’da “amerikan ulusal fuarı” açmaya karar verdi. o zamanlar başkan yardımcısı olan richard nixon’ı bu işle görevlendirip rusya’ya yolladı. nixon, fuar esnasında sscb başkanı khrushchev ile muhabbet ederken, yanlarında bulunan pepsi’nin pazarlama müdür yardımcısı olan donald m. kendall, rus başkanın sıcaktan terlediğini fark etti ve ona bir bardak pepsi sundu. yukarıdaki fotoğraf o andan alınan bir karedir. ve o zamanlar için, pepsi adına büyük bir pr başarısına damga vurmuştur.
aradan yıllar geçti. donald kendall artık pepsi’nin başkanıydı. nixon’da abd’nin başkanı olmuştu. kendall, nixon ile arkadaşlıklarını kullanarak sovyetler birliğinde pepsi satmanın yollarını arıyordu. 1972 yılında sovyetler ve pepsi arasında anlaşma neredeyse imzalanmak üzereydi. pepsi, sovyetler birliği’nde satılan ilk batı ürünü olacaktı, fakat rusların ruble harici bir parası yoktu ve ruble ulusalarası piyasalarda geçerli bir para birimi değildi. bunun üzerine trampa yaparak pepsi’ye ödemeyi para ile değil votka ile yapacaklardı. ülkede satılan votkanın büyük kısmı zaten hükümet tarafından üretiliyordu ve stolichnaya votkası ile ödeme yapılmasına karar verildi.anlaşma sonucu pepsi, sovyetler birliği’nde satılan ilk batılı ürünü oldu.ellerinde çok fazla miktarda votka olan pepsi abd’de alkollü içkiler pazarına girdi, çünkü artık elinde satacak çok miktarda votka bulunuyordu.
1989 yılında,sovyet halkı pepsi’yi sevmişti fakat ilk anlaşmanın süresi bitmek üzereydi iki taraf da anlaşmayı yenilemek istiyordu ama yine bir sorun vardı, pepsi 3 milyar dolarlık bir pazara ulaşmıştı ama rusların elindeki votka bu parayı ödemeyi karşılamıyordu.
ruble uluslararası piyasalarda geçerli olmadığı için ruslar soğuk savaştan birikmiş askeri malzemeler ile ödeme yapmayı teklif etti. pepsi anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı çünkü sovyetlerin ellerinde önerebilecek başka bir teklifleri yoktu. anlaşma sonucunda sovyetler, pepsi’ye 17 dizel deniz altı, 1 krüvazör, 1 destroyer, 1 fırkateyn verdi ve bunun sonucunda pepsi bir anda dünya’nın en büyük 6. donanmasına sahip oldu. daha sonra bu gemiler isveç’e götürülüp hurda parasına satıldı.
bu durum üzerine pepsi başkanı donald kendall, abd ulusal güvenliğine “gördüğünüz gibi rusları sizden daha iyi silahsızlandırıyoruz”diye açıklama yaptı.
buradan.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
pepsi nasıl zamanının en büyük 6. donanmasına sahip oldu?
soğuk savaş yıllarında, abd başkanı eisenhower’ın, sovyet vatandaşlarına, kapitalizmin komünizmden daha iyi olduğunu anlatmak için bir proje araması sonucu olarak 1959 yılında, amerikan hükümeti, moskova’da “amerikan ulusal fuarı” açmaya karar verdi. o zamanlar başkan yardımcısı olan richard nixon’ı bu işle görevlendirip rusya’ya yolladı. nixon, fuar esnasında sscb başkanı khrushchev ile muhabbet ederken, yanlarında bulunan pepsi’nin pazarlama müdür yardımcısı olan donald m. kendall, rus başkanın sıcaktan terlediğini fark etti ve ona bir bardak pepsi sundu. yukarıdaki fotoğraf o andan alınan bir karedir. ve o zamanlar için, pepsi adına büyük bir pr başarısına damga vurmuştur.
aradan yıllar geçti. donald kendall artık pepsi’nin başkanıydı. nixon’da abd’nin başkanı olmuştu. kendall, nixon ile arkadaşlıklarını kullanarak sovyetler birliğinde pepsi satmanın yollarını arıyordu. 1972 yılında sovyetler ve pepsi arasında anlaşma neredeyse imzalanmak üzereydi. pepsi, sovyetler birliği’nde satılan ilk batı ürünü olacaktı, fakat rusların ruble harici bir parası yoktu ve ruble ulusalarası piyasalarda geçerli bir para birimi değildi. bunun üzerine trampa yaparak pepsi’ye ödemeyi para ile değil votka ile yapacaklardı. ülkede satılan votkanın büyük kısmı zaten hükümet tarafından üretiliyordu ve stolichnaya votkası ile ödeme yapılmasına karar verildi.anlaşma sonucu pepsi, sovyetler birliği’nde satılan ilk batılı ürünü oldu.ellerinde çok fazla miktarda votka olan pepsi abd’de alkollü içkiler pazarına girdi, çünkü artık elinde satacak çok miktarda votka bulunuyordu.
1989 yılında,sovyet halkı pepsi’yi sevmişti fakat ilk anlaşmanın süresi bitmek üzereydi iki taraf da anlaşmayı yenilemek istiyordu ama yine bir sorun vardı, pepsi 3 milyar dolarlık bir pazara ulaşmıştı ama rusların elindeki votka bu parayı ödemeyi karşılamıyordu.
ruble uluslararası piyasalarda geçerli olmadığı için ruslar soğuk savaştan birikmiş askeri malzemeler ile ödeme yapmayı teklif etti. pepsi anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı çünkü sovyetlerin ellerinde önerebilecek başka bir teklifleri yoktu. anlaşma sonucunda sovyetler, pepsi’ye 17 dizel deniz altı, 1 krüvazör, 1 destroyer, 1 fırkateyn verdi ve bunun sonucunda pepsi bir anda dünya’nın en büyük 6. donanmasına sahip oldu. daha sonra bu gemiler isveç’e götürülüp hurda parasına satıldı.
bu durum üzerine pepsi başkanı donald kendall, abd ulusal güvenliğine “gördüğünüz gibi rusları sizden daha iyi silahsızlandırıyoruz”diye açıklama yaptı.
buradan.
--- alıntı ---
devamını gör...
john singer sargent
1856-1925 yılları arasında yaşamış, amerikalı portre ressamı. özellikle ingiltere'de, önemli kişilerin portrelerini çizdiği eserleriyle ünlendi. 900 kadar yağlı boya ile 2000'den fazla sulu boya eseri bulunuyor. çizmiş de çizmiş kendisi.
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.
portrait of madame x (1884) x-ray ışınlarıyla görüntülenmiş orijinal hali(solda) ve düzeltilmiş hali (sağda).
fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).
a dinner table at night (1884)
benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.
portrait of madame x (1884) x-ray ışınlarıyla görüntülenmiş orijinal hali(solda) ve düzeltilmiş hali (sağda).fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).
a dinner table at night (1884)benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.
''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
devamını gör...
ocağına incir ağacı dikmek
bir rivayete göre.
incir ağacı yaprakları geniş ve koyu bir ağaçtır. hele dikildiği yeri sevdi mi değmeyin keyfine. gelişir, büyür, büyür, büyür ve devasa bir gölgelik alan oluşturur.
meyvesi de bol olur genellikle. kuşlar bol bol sebeplenir meyvesinden. öyle ki olgunlaşıp düşenleri bile haşere, sinek ve kurtlara rızık olur. gelip geçilen bir yerdeyse insanlar da istifade eder.
işte bu sebeple mezarlıklara çokça dikilir. mezara gölge, yapmasının yanında meyvesiyle de mezarlığa gelenlere yarar. mezarlığa dikilen ağaçların gölgesi haliyle mezar doludur.
üşte bu nedenle farkında olarak veya olmayarak birine zarar verdiğinizde o kişi size sitem ederken bu deyimi kullanır.
burada kişi karşısındakine; beni öldürdün ocağımı mezarlığa çevirdin demek amacındadır.
tabii böylesi söylemler zamanla kalıplaşır. hikayesi bilinmese de anlamı ve kullanım nedeni bilinir.
herkesin kullandığı ve toplumda kendine yer bulmuş deyimi kullanması mümkün ancak herkesin bu kalıbın hikayesini bilmesi mümkün değildir elbette.
seviyorum ben böyle hikayeleri. çünkü yaşanmışlıklar ve anlamlar ayrı bir güzellik katıyor dile. hem öyle yoğurdun kaymağı gibi yüzeysel olmuyor.
anlam derinliği çok güzel bir şey. tavsiye ederim.*
incir ağacı yaprakları geniş ve koyu bir ağaçtır. hele dikildiği yeri sevdi mi değmeyin keyfine. gelişir, büyür, büyür, büyür ve devasa bir gölgelik alan oluşturur.
meyvesi de bol olur genellikle. kuşlar bol bol sebeplenir meyvesinden. öyle ki olgunlaşıp düşenleri bile haşere, sinek ve kurtlara rızık olur. gelip geçilen bir yerdeyse insanlar da istifade eder.
işte bu sebeple mezarlıklara çokça dikilir. mezara gölge, yapmasının yanında meyvesiyle de mezarlığa gelenlere yarar. mezarlığa dikilen ağaçların gölgesi haliyle mezar doludur.
üşte bu nedenle farkında olarak veya olmayarak birine zarar verdiğinizde o kişi size sitem ederken bu deyimi kullanır.
burada kişi karşısındakine; beni öldürdün ocağımı mezarlığa çevirdin demek amacındadır.
tabii böylesi söylemler zamanla kalıplaşır. hikayesi bilinmese de anlamı ve kullanım nedeni bilinir.
herkesin kullandığı ve toplumda kendine yer bulmuş deyimi kullanması mümkün ancak herkesin bu kalıbın hikayesini bilmesi mümkün değildir elbette.
seviyorum ben böyle hikayeleri. çünkü yaşanmışlıklar ve anlamlar ayrı bir güzellik katıyor dile. hem öyle yoğurdun kaymağı gibi yüzeysel olmuyor.
anlam derinliği çok güzel bir şey. tavsiye ederim.*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
günümüzde hemen hemen herkesin şiir yazdığını ve yazabildiğini gösteren başlık. sanat mı? belki evet. peki kim için?
devamını gör...
elveda sözlük
sözlükten ayrılan arkadaşların kullandığı kelime. ben veda ederken "bir kupkuru merhaba kaldı senden onu da almam" yazacağım.
devamını gör...
yazarların olmak istediği şiir
en sevdiğim şiir olan atilla ilhan'dan 'ben sana mecburum' şiiri olurdu. ama eğer sevdiğimin benim için yazdığı bir şiir varsa en önce o.
devamını gör...
torna
ağaç ve metalleri şekillendirmek, saat parçalarını işlemek, pirinç veya çelik malzeme yapımı gibi çok çeşitli amaçlarla kullanılabilen alet. genel olarak bu tür işlere tornalama, bunun yapıldığı alete de torna ya da torna tezgâhı denir.
devamını gör...
güne psikolojik bir tespit bırak
dünyada yalnız ve çaresiz gibi hissediyorsunuz ya ha işte o tam isabet bir tespit. isabet olmayan bir tek sizin böyle hissettiğinizi sanmanız.
devamını gör...
bilim bir gün tanrının varlığını somut olarak ispatlarsa olabilecek şeyler
bilim daha somut ve denklemsel gerçeklere açıklık getirebildiği için imkansız diyemesem de bana bir tık hayali gelen bir konu. tabii eğer olabilecek sonuçlar hakkında fikir yürütmem gerekirse, dünyaya kaos hakim olur gibime geliyor. o ana kadar inanmayan kimse bilimin tek sözüyle mutlak gücün varlığına hem fikir olamaz diye düşünüyorum.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
benimdir. çünkü kendimi seviyorum. saçımdaki beyazları, yüzümdeki lekeleri, burnumu her şeyi seviyorum. insanların kendisini sevmeyi öğrenmesi çok zaman alıyor. bunu başarabilince kapı girişine bile kocaman portrenizi koymak istiyorsunuz .
ekleme: hani şu aranıyordur, ateşli bir gece istiyordur cart curt tarzı tanım girenler var ya ; sizin ben kafanızı duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkarayım, olmayan beyninize kadar yansın. canına yandığımın özgüvenine bak sen. görsün beğensin diye fotoğraf bırakıyoruz sanmış. yerim ya hayal dünyanı.
ekleme: hani şu aranıyordur, ateşli bir gece istiyordur cart curt tarzı tanım girenler var ya ; sizin ben kafanızı duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkarayım, olmayan beyninize kadar yansın. canına yandığımın özgüvenine bak sen. görsün beğensin diye fotoğraf bırakıyoruz sanmış. yerim ya hayal dünyanı.
devamını gör...
selamsız bandosu
nesli çölgeçen'in 1987 yapımı filmidir. filmin lokomotifi şener şen olsa da, uğur yücel, ali uyandıran ve üstün asutay da filmi tabiri caizse oyunculukları ile bir üst noktaya taşırlar. hikayeler mühimdir hele ki mizahi/taşlama bir film yapıyorsanız hikayenin işlenişi ve konu örgüsü daha da önem kazanır. işte selamsız bandosu'nun hikayesi de böyle. sizi acı acı güldüren cinsten. kahkaha attığınız yerler olduğu kadar, içlendiğiniz ve hüzünlendiğiniz çokça yer mevcut.
selamsız, allah'ın bile adını hatırlamadığı bir bedeldir ve cumhurbaşkanın trenle yapacağı yurt gezisinde selamsızdan geçeceği öğrenilince, belediye başkanı bu fırsatı ıskalamaz istemez. ancak köyde ne tren istasyonu ne de cumhurbaşkanını karşılayabilecek bir bando vardır...
tabi buradan sonrası biraz ipucu içerecek o yüzden filmi izlememiş olanlar aşağıdaki iki paragrafı okumasın derim * neden mi spoiler penceresini kullanmıyorum? sevmiyorum. açılıyor, kapanıyor falan bildiğiniz gıcık oluyorum. netice olarak üzerime düşeni yaptım mı? yaptım. * ha bu arada okusanız dahi filmden alacağınız tat değişmez diye düşünüyorum, öyle de keyifli bir filmdir.
efendim, selamsızın belediye başkanı latif * adı gibi latif bir zat. bir siyasetçi de olmaması gereken meziyetlere sahip. adam her şeyden evvel selamsıza adamış kendisini. sürekli selamsız için kafa yoruyor. kişisel ikbal falan yok gözünde. cumhurbaşkanı mevzusu ortaya çıkınca da, bir fırsat görüyor kendince ve değerlendirmek istiyor. biraz da hayalperest bir karakter, nahif bir adam anlayacağınız. psikoloğa gitse seni üzmüşler denilecek tarzda bir nahifliği var. atom karınca gibi beldesinin açıklarını kapamaya çalışıyor. işe de ilk olarak bando kurmakla başlıyor. malum cumhurbaşkanı karşılanacak. öyle lay lay lom olmaz bu işler. bu işin belirli bir protokolü var. e hal böyleyken bandoyu yönetecek bir şef de lazım. veriyor gazeteye ilanı. ilanı okuyup gelen 1 kişi var. yani adamın elinde başka seçenek de yok. adam ordudan atılmış eski bir bando şefi. ufakta bir kusuru var; bildiğiniz alkolik. kanımca filmdeki en enteresan karakterlerden birisidir murat şef *. onun gelgitlerini, yıkılışını, tekrar ayağa kalkışını izlemek keyiflidir. neden sonra çalışmalar başlar. bando bir anda cazibe merkezi haline gelir. selamsız ahalisi beldenin kurtuluşunu bando da görmektedir ve işte zurnanın zırt dediği yerde burasıdır. zira futbol takımının başkanı ve latif'in belalısı tahir * bu duruma çok bozulur. o andan itibaren de futbol takımı, bando gerginliği başlar. başkan latif, murat şefin tekrar içkiye başlamaması için 40 bin takla atarken bu olayların yaşanması hiç de iyi olmamıştır. yaşanan gerginlikler şefin şişenin dibini görmesine neden olur. böylece selamsızın umudunu bağladığı bando, şefinden yoksun şekilde çalışmalarına devam eder. hatırladığım kadarı ile murat şef bir akşam üzeri yine yıkılmış ve bezgin bir haldeyken başkanla birlikte selamsız sokaklarında yürümektedir. artık başkan da bunalmıştır. selamsızdan ayrılacağını falan söyler. sarılacağı son ümit kırıntısı alkol şişesinin dibini boylamıştır ona göre. murat şef o esnada evlerden gelen enstrüman seslerini duyunca ve ahalinin bando için hala çabaladığını anlayınca fikrini değiştirir. hoş sahnedir bu anlattığım sahne içinde güzel ayrıntılar barındırır. şef insanları yüzüstü bırakmak istemez ve yeniden bandonun başına geçer. bu arada bando, futbol takımının maçına gidip marşlarla takıma destek verince bu küçük belde en nihayetinde kenetlenir ve büyük güne hazır hale gelir. sayılı gün de gelip geçmiştir zaten.
tren yavaşça yaklaşır. herkes tam kadro oradadır. trenden selamlama minvalinde süleyman demirel'in şapkasına benzer bir şapka sallanır .bu esnada musa * tren duracak ümidiyle sürekli halıyı taşımakla meşguldür. ama tren geçer gider. işte o anda musa'nın trenin peşinden koşması, tüm umutlarını yitiren ahalinin bandonun çaldığı mastikaya, çekingen bir şekilde eşlik etmeye başlaması iç burkar. o sahne insanın kabine bıçak gibi saplanır. onca emek, onca hazırlık bir el sallama ve şapkayı görmek için olmuştur.
selamsız bandosu türk sinema tarihinde eleştirel mizah anlamında önemli bir yere sahiptir. günümüzde insanların sadece argo konuştuğu, adam gibi bir konusu ve olay örgüsü olmayan filmlerin komedi filmi olarak nitelenip, baş tacı edildiği şu dönemde selamsız bandosu, zübük, züğürt ağa ve benzeri filmler hak ettiği değeri görmediği gibi yenileri de çekilmiyor artık. bu da toplumun gerek algısının, gerekse ilgisinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. aynı zamanda izleyicinin beğenisinin de günümüzde bu tabloya bakarak basitleştiğini/basitleştirildiğini söyleyebiliriz. toplumsal dönüşüm işte böyle bir şey. sizi bir kere kalitesize alıştırdılar mı? kaliteyi hatırlamak zor olduğu gibi talep etmek de imkansız hale geliyor. kaliteli mizahın mazide değil ati de olduğu günleri görmek temennisi ile...
izlemeyenler içinde amme hizmeti yapayım. buyurun efendim açın izleyin.
selamsız, allah'ın bile adını hatırlamadığı bir bedeldir ve cumhurbaşkanın trenle yapacağı yurt gezisinde selamsızdan geçeceği öğrenilince, belediye başkanı bu fırsatı ıskalamaz istemez. ancak köyde ne tren istasyonu ne de cumhurbaşkanını karşılayabilecek bir bando vardır...
tabi buradan sonrası biraz ipucu içerecek o yüzden filmi izlememiş olanlar aşağıdaki iki paragrafı okumasın derim * neden mi spoiler penceresini kullanmıyorum? sevmiyorum. açılıyor, kapanıyor falan bildiğiniz gıcık oluyorum. netice olarak üzerime düşeni yaptım mı? yaptım. * ha bu arada okusanız dahi filmden alacağınız tat değişmez diye düşünüyorum, öyle de keyifli bir filmdir.
efendim, selamsızın belediye başkanı latif * adı gibi latif bir zat. bir siyasetçi de olmaması gereken meziyetlere sahip. adam her şeyden evvel selamsıza adamış kendisini. sürekli selamsız için kafa yoruyor. kişisel ikbal falan yok gözünde. cumhurbaşkanı mevzusu ortaya çıkınca da, bir fırsat görüyor kendince ve değerlendirmek istiyor. biraz da hayalperest bir karakter, nahif bir adam anlayacağınız. psikoloğa gitse seni üzmüşler denilecek tarzda bir nahifliği var. atom karınca gibi beldesinin açıklarını kapamaya çalışıyor. işe de ilk olarak bando kurmakla başlıyor. malum cumhurbaşkanı karşılanacak. öyle lay lay lom olmaz bu işler. bu işin belirli bir protokolü var. e hal böyleyken bandoyu yönetecek bir şef de lazım. veriyor gazeteye ilanı. ilanı okuyup gelen 1 kişi var. yani adamın elinde başka seçenek de yok. adam ordudan atılmış eski bir bando şefi. ufakta bir kusuru var; bildiğiniz alkolik. kanımca filmdeki en enteresan karakterlerden birisidir murat şef *. onun gelgitlerini, yıkılışını, tekrar ayağa kalkışını izlemek keyiflidir. neden sonra çalışmalar başlar. bando bir anda cazibe merkezi haline gelir. selamsız ahalisi beldenin kurtuluşunu bando da görmektedir ve işte zurnanın zırt dediği yerde burasıdır. zira futbol takımının başkanı ve latif'in belalısı tahir * bu duruma çok bozulur. o andan itibaren de futbol takımı, bando gerginliği başlar. başkan latif, murat şefin tekrar içkiye başlamaması için 40 bin takla atarken bu olayların yaşanması hiç de iyi olmamıştır. yaşanan gerginlikler şefin şişenin dibini görmesine neden olur. böylece selamsızın umudunu bağladığı bando, şefinden yoksun şekilde çalışmalarına devam eder. hatırladığım kadarı ile murat şef bir akşam üzeri yine yıkılmış ve bezgin bir haldeyken başkanla birlikte selamsız sokaklarında yürümektedir. artık başkan da bunalmıştır. selamsızdan ayrılacağını falan söyler. sarılacağı son ümit kırıntısı alkol şişesinin dibini boylamıştır ona göre. murat şef o esnada evlerden gelen enstrüman seslerini duyunca ve ahalinin bando için hala çabaladığını anlayınca fikrini değiştirir. hoş sahnedir bu anlattığım sahne içinde güzel ayrıntılar barındırır. şef insanları yüzüstü bırakmak istemez ve yeniden bandonun başına geçer. bu arada bando, futbol takımının maçına gidip marşlarla takıma destek verince bu küçük belde en nihayetinde kenetlenir ve büyük güne hazır hale gelir. sayılı gün de gelip geçmiştir zaten.
tren yavaşça yaklaşır. herkes tam kadro oradadır. trenden selamlama minvalinde süleyman demirel'in şapkasına benzer bir şapka sallanır .bu esnada musa * tren duracak ümidiyle sürekli halıyı taşımakla meşguldür. ama tren geçer gider. işte o anda musa'nın trenin peşinden koşması, tüm umutlarını yitiren ahalinin bandonun çaldığı mastikaya, çekingen bir şekilde eşlik etmeye başlaması iç burkar. o sahne insanın kabine bıçak gibi saplanır. onca emek, onca hazırlık bir el sallama ve şapkayı görmek için olmuştur.
selamsız bandosu türk sinema tarihinde eleştirel mizah anlamında önemli bir yere sahiptir. günümüzde insanların sadece argo konuştuğu, adam gibi bir konusu ve olay örgüsü olmayan filmlerin komedi filmi olarak nitelenip, baş tacı edildiği şu dönemde selamsız bandosu, zübük, züğürt ağa ve benzeri filmler hak ettiği değeri görmediği gibi yenileri de çekilmiyor artık. bu da toplumun gerek algısının, gerekse ilgisinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. aynı zamanda izleyicinin beğenisinin de günümüzde bu tabloya bakarak basitleştiğini/basitleştirildiğini söyleyebiliriz. toplumsal dönüşüm işte böyle bir şey. sizi bir kere kalitesize alıştırdılar mı? kaliteyi hatırlamak zor olduğu gibi talep etmek de imkansız hale geliyor. kaliteli mizahın mazide değil ati de olduğu günleri görmek temennisi ile...
izlemeyenler içinde amme hizmeti yapayım. buyurun efendim açın izleyin.
devamını gör...
ali erbaş'ın yağmur duası için antalya'ya gitmesi
varsa bir kerameti, bizzat uçarak gitsin.
devamını gör...
evlilik
girerken han kapısı, çıkarken iğne deliğidir.
devamını gör...
interdisipliner yaklaşım
ortak bir proje için, belirli bir branşa farklı branşların katkıda bulunması amacı ile tüm branşların birlikte çalışıp oluşan fikirleri proje üstünde birleştirilmesi durumudur.
bir mühendisin bir sosyolog ile birlikte çalışması interdisipliner bir yaklaşımdır.
tüm uzmanlar sürece proje merkezli yaklaşarak kendi branşları açısından çözüm önerileri üretirler ve bir etkileşim içerisine girerek sınırları zorlarlar. bunun sonucu olarak projeye yönelik inovatif olgular oluştururlar.
farklı meslek gruplarının birlikte çalışması ile tanışma ve tartışma imkanı sağlayan bu yaklaşım meslekler arası çatışmayı ortadan kaldırmaktadır.
bir mühendisin bir sosyolog ile birlikte çalışması interdisipliner bir yaklaşımdır.
tüm uzmanlar sürece proje merkezli yaklaşarak kendi branşları açısından çözüm önerileri üretirler ve bir etkileşim içerisine girerek sınırları zorlarlar. bunun sonucu olarak projeye yönelik inovatif olgular oluştururlar.
farklı meslek gruplarının birlikte çalışması ile tanışma ve tartışma imkanı sağlayan bu yaklaşım meslekler arası çatışmayı ortadan kaldırmaktadır.
devamını gör...
