yani kitaplarına göre gerektiğinde kadınlar dövülebiliyor. siz düşünün gerisini.
devamını gör...

emevi hanedanına karşı halifeliğini ilân eden sahabi. babası cennetle müjdelenen 10 sahabi'den olan hz. zübeyr bin avvam'dır. yezid bin muaviye halife olunca, medine valisi velîd bin utbe'ye bir mektup yazarak, hz. hüseyin, hz. abdullah bin zübeyr ve hz. abdullah bin ömer'den zorla biat almasını istedi. kerbelâ faciası'ndan sonra, hz. abdullah, yezîd'e karşı muhalefetin lideri haline geldi. ama beklemeyi tercih etti. yezid buna kızdı ve medine valisi amr bin saîd'e, hz. abdullah'ın üzerine bir ordu göndermesini söyledi. ve o da, hz. abdullah'a düşman olan kardeşi amr bin zübeyr kumandasında bir kuvvet gönderdi.

bu arada amr bin zübeyr, hz. abdullah bin zübeyr'in baba bir kardeşidir. ama aralarında anlaşmazlık vardı. amr âni bir baskına uğrayarak hapsedildi.

yezid öldükten sonra hz. abdullah bin zübeyr, emirü'l-mü'minîn unvanıyla halifeliğini ilan etti. husayn bin nümeyr kendisine eğer dımaşk'a gelirse halife olarak tanınacağını söyledi. ama hz. abdullah bin zübeyr bu teklifi kabul etmedi. suriyeliler daha sonra ii. muaviye sonra da mervan bin hakem'e biat ettiler. humus, filistin ve kınnesrîn ordugâhları hz. abdullah bin zübeyr'e biat etmeye hazırlanmışken, mervan kısa sürede durumu ele aldı.

haccâc kendisinin başını kesmiş ve suriye'ye göndermiştir. cesedi bir süre darağacında asılı kalmıştır. defnine annesinin ricası üzerine izin verilmiştir.

hz. abdullah bin zübeyr'in, haccac kendisini harem'de muhasara ettiği günlerde bile kalkıp namaza durduğu, mancınıktan atılan taşların önüne ve arkasına düştüğü halde asla namazını bozmadığı rivayet edilir.

allah hz. abdullah bin zübeyr'e rahmet etsin.
devamını gör...

hoşgeldiniz buyurun buyurun geçin içeri edasıyla hareket eden yazardır.

içinden akıyor bu akşam maşallah diyordur.
devamını gör...

sivas katliamında “ hiçbir zarar görmeyen” halkımızdan biri değildir. o zarar görmeyen halkımız oteldeki insanları diri diri yakmak için orta çağ azmi ile saldırmış ve başarılı da olmuştur.

şimdilerde herkesin tonton dede olarak gördüğü, kurtarıcılardan bir gözüyle baktığı temel karamollaoğlu o dönem belediye başkanıydı. bu olaydan utanç duyup duymadığı sorulduğunda “insanların ölmesi için böyle bir şey yapıldığı kanaatinde değilim" diyerek otelin yakılmasının deneysel bir çalışma olabileceğini düşündürmüştür bizlere.

hasret ise adı gibidir. çok özlenir. arif sağ, “hasret sağ olsa hepimiz evde otururduk” diyerek ne kadar büyük bir yetenek olduğunu anlatmıştır özetle.

yine de hasret orda kendini yakanlardan daha büyük bir ateş yakmış olan güzel insanlardan biridir. ve sen de unutma insanlığını kaybetmemiş okur : derman sendedir.
devamını gör...

asya
asiye
alper
ali

sonra robin* gibi sizi karşıma alıp iyi ki doğmadınız diyeceğim.
devamını gör...

haydi et yememeyi anladım ama hiç peynirsiz, sütsüz, yoğurtsuz bir hayat da düşünülebilir mi?
devamını gör...

kısa zamanda dönmesini temenni ettiğim maziden dost. *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çizimlerimi paylaştığım instagram hesabımdan daha fazlasını görebilirsin sevgili sözlük: @silagundogduu
devamını gör...

bugün karşıma böyle bir haber çıktı. habere göre, kafa sözlük 2013 yılında yayın hayatına başlamış. şaşkınım.


kafa sözlük yayın hayatına 2013 yılında başlamış olan interaktif bir platformdur. 2019 yılına kadar yaşanan bir takım teknik aksaklıklardan ötürü zaman zaman yayın hayatını durdursa da, bilinen en eski ve köklü sözlük sitelerinden birisi olarak kabul görmektedir. 

buradan
devamını gör...

satranç isimli kitaptır. kısaydı ve hikaye kitabı gibiydi. sürükleyiciydi. zorluk çıkarmadı.
devamını gör...

mahlasıyla birebir uyuşan yazar. sözlüğü de tıpkı bir güneş gibi ışıl ışıl parlatıyor. onun ışığıyla aydınlanıyoruz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

tanımlarını okurken kelimelerin akışında kendimi kaybediyorum. seve seve okuyorum tanımlarını. karalama defterine yazdığı güzel tanımlar bana çok şey hissettirdi. iyi ki var dediğim yazarlardan biri. iyi ki varsınız efenim.*


güneş deyince aklıma gelen bu güzel mor ve ötesi şarkısı da benden size gelsin. keyifli sözlükler.*
devamını gör...

herşeyi geçtim, başlığın devamlı yukarda olmasını geçtim, kardeşim nerde lan bu kızıl nelson? şimdiye gelip mikserleme görevini ifa etmeliydi arkadaş. kendisini gören bilen varsa en yakın adli merciiye ihbar etsin.
devamını gör...

bugün doğum günü olan yazarımızdır. kendisiyle kısa bir konuşma sonrası kaliteli ve iyi biri olduğunu düşündüğüm kişidir. doğum gününü ilk kutlayan kişi oldum bu arada. yeni yaşında tüm dileklerinin gerçekleşmesini dilerim. ayrıca doğum günü kimse tarafından hatırlanmamış ama yıkılmamış bir yazarımızdır. yıkılmadı ayakta. yola devam.
devamını gör...

ben ikisini de yapan tipim. okuduğum bir kitabın filmi varsa izler, izlediğim bir filmin kitabı varsa da okurum.
hayal gücü sınırsız. kişileri, mekanı, dekoru kendi kurma hakkım var ama diğer türlü sadece birinin bakış açısıyla gördüğümü izliyorum. ilk okuyup sonra da izlemeyi daha çok severim. ayrıca kitapta olan çoğu ayrıntıya da yer verilemiyor.
devamını gör...

bu konuyu kadın veya erkek olarak ayrım yapmadan açıklamak istiyorum. güzellik göreceli bir kavramdır. yani her insanın güzellik anlayışı farklıdır. bana göre güzel gelen bir şey başkasına göre çirkin olabilir. kimse güzel veya çirkin değildir. güzellik ve çirkinlik sadece bir algıdır. bir insana onun çirkin olduğunu söylemek doğru değildir, başkasına göre o insan çok güzel olabilir. ama illa bir şey söylemek istiyorsanız "benim güzellik algıma uymuyorsun" denilebilir.
devamını gör...

teorik fizikçi brian greene tarafından tanımlanan çoklu evren modellerinden biri.

bunu anlamak için şöyle bir örnek düşünebilirsiniz;
farz edin ki alışveriş yapmayı seven ölümsüz birisiniz. 500 tane pantolonunuz, 500 tane tişörtünüz ve 500 çift ayakkabınız var. sonsuz hayatınız boyunca, her gün bunları farklı şekilde kombinasyonlarla giydiğinizi farz edin. gün gelecek, tüm kombinasyonları mutlaka en az 1 kez giymiş olacaksınız ve o günden itibaren yapacağınız her kombinasyon, öncekilerin tekrarı olmaya başlayacak.

yani elinizde sınırlı sayıda "parçacık" ve sonsuz bir "evren" olsaydı, bu evrende oluşturacağınız, parçacıkların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan her kombinasyon, yani her cisim, bir yerden sonra birbirinin tekrarı olurdu. sonuçta elinizde, sonsuz sayıda tekrar eden belirli sayıda evrenler olurdu.

kapitone dediğimiz şey normalde bir kumaş ve dikiş çeşididir:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı

burada bahsi geçen evrenleri de, bu dikişteki yuvarlak düğmeler gibi düşünebilirsiniz. her bir düğme, bir evreni sembolize ediyor. evrenin tamamını göremediğimiz ve birçok şey bizim kozmik ufkumuzun ötesinde kaldığı için bu şekilde bir yapıya ilişkin herhangi bir gözlem yapma şansımız yok. bu evrenler arasında iletişim kurmak da pek mümkün değil. greene'e göre mümkün olabilecek tek iletişim, sadece herhangi 2 evrenin birbirine en yakın olan bölgelerinde mümkün olabilir.
devamını gör...

yunan mitolojisinin en acıklı fakat felsefesi derin hikayelerinden biri birazdan anlatacaklarım.

girit kralı minos tahta geçince poseidon’a yalvarıp kendisine kraliyetinin sembolü olarak kar beyazı bir boğa göndermesini, bunu da tanrısına adayacağını söyler. istediği gibi bir boğa gelir fakat minos boğanın güzelliğine dayanamayıp kurban etmekten vazgeçer. bu hikayede gökten koç inmiyor ne yazık ki. tanrı poseidon, minos’un cüretkarlığına çok kızıp unutamayacağı bir ceza planlar. minos’un karısı pasiphaë’yi beyaz boğaya aşık eder. kraliçe pasiphaë, dönemin usta zanaatkarlarından daedalus efendiyi çağırtıp meramını anlatır, “bana tahtadan bir boğa yap ki beyaz boğayı kandırayım, benimle birlikte olabilsin” der. daedalus kraliçenin isteğini gerçekleştirir, boğayla kraliçenin bir çocuğu olur, fakat tövbestağfurullah ecinni gibi bir şey çıkar ortaya. insan desen insan değil, boğa desen boğa değil, “ee ad vericez ki lan buna” diye düşündüren bir şey çıkmıştır ortaya. şehrin zekilerinden biri çıkıp “beyler biz minoslu değil miyiz (minoan civilization)? burası minos şehri değil mi? e şehrin adını verelim gitsin, minoslu boğa diyelim, ne diyonuz?” diye sorar. ahali tabi alkış kıyamet, fikri çok beğenir, minos ve taurus kelimelerini harmanlayıp minotaur ismini üretirler.

bu sırada kraliçe pasiphaë yavrusunu besler, büyütür, fakat hayvan (?!) büyüdükçe insani duygulardan yoksun olduğunu görür. merhamet duygusu yoktur. öldürme güdüsü baskındır. garip de bir yaratık olduğu için neyle besleyeceklerini de bilemezler, açlıktan iyice gözü dönen minotaur insan öldürüp kendine ziyafet çekmeye başlar (otçul boğayı da insan yiyen canavara çevirmeleri ilginç bir detay olmuş). kral minos, karısı kraliçe için tahta boğayı yapan adamı çağırtır, “bu belayı başımıza sen açtın, sen temizleyeceksin. şu yaratığı hapsedebileceğimiz bir hapishane yap” der, peşine de “yıkıl karşımdan” diye ekler. daedalus ve oğlu ikarus bir labirent yapar, minotaur da bu labirentin merkezinde hapis tutulur der efsane. hatta derler ki, daedalus o kadar mükemmel bir labirent yapmış ki neredeyse kendisi bile içerde yolunu kaybedecekmiş.

tam “işler bitti, hadi biz ödemeyi alıp yolumuza gidelim sayın kralım” diyecekken minos “bi’ dakka durun bakalım. bu labirentin varlığından haberdar olan, girişini çıkışını bilen, dahası içinde kraliçenin bizzat kendi doğurduğu boğa adamın varlığını bilen sadece siz varsınız. bu bilgilerle sizi salamam. muhafızlar! kapatın bunları kuleye” der ve baba oğulu kuleye hapsettirir.

daedalus bakar ki kral minos’un ordusu gün geçtikçe daha da büyüyor, kral da daha sert davranmaya başlamış; “bize karadan kaçış yok” diyerek gözünü denize dikmiş. bakmış ki donanma da o biçim, ondan da vazgeçmiş. umudunu kaybetmek üzereyken kulenin tepesine gelip giden kuşları fark etmiş. kuşların tüylerini balmumuyla tahta bir iskelete tutturarak kanat yapan daedalus, bir çiftini oğluna verir diğer çifti kendi alır. uçmadan önce oğlunu sıkı sıkıya tembihler, “ey oğul” der. “sakın denize çok yakın uçma, kanatlarındaki tüyler ıslanır, boğulursun”. baba ya bu, nasihatlere devam eder. yine “ey oğul” der. “güneşe de çok yakın uçma, kanatların erir, çakılırsın”. ikarus tabi uçan ilk insan olacak, gencecik çocuk, heyecandan yerinde duramıyor. “he baba he” deyip babasıyla birlikte kulenin penceresinden bırakır kendini boşluğa.

piyuuuu… hezarfen uçmazdan yıllaaar yıllar önce ikarus uçmuş. o kadar uçmuş ki, sanki yıllardır uçuyormuş gibiymiş. kuşlarla yarışa tutuşmuş, bir yukarı bir aşağı dala çıka uçmaya başlamış. kendini özgürlüğün büyüsüne o kadar kaptırmış ki yükseldikçe yükselmiş. “bir fani bu kadar yükselerek bana nasıl saygısızlık edebilir” diyerek küplere binen güneş tanrısı helios, yakıvermiş ikarus’un kanatlarını. tüylerini bir arada tutan balmumu eriyince olanca hızıyla suya çakılmış, oracıkta boğularak can vermis ikarus. o günden sonra ikaria adasına ve çevreleyen denize ikarus’un ismini vermişler.

şimdi gelelim hikayenin ana fikrine. çok yüksekten uçmak (kendine çok güvenmek) ve çok alçaktan uçmak (fazla uysal olmak), ikisi de tehlikelidir. ikarus, korkularımızın (en azından bir kısmının) sezgisel olduğunu ve yeterli cesaretle üstesinden gelinebileceğini temsil eder. yüksekten, ya da düşmekten korkmanın yerine bugün konfor alanından çıkıp riskli bir girişimde bulunmayı da koyabiliriz (parayı dolara yatırmak gibi, borsaya girmek gibi, “ben bu işi başarırım ya ne var ki” gibi).

“limitlerimizin farkında olmak” sonucu da çıkartılabilir. ölçülü olmak, yerine göre davranmak falan gibi şeyler. mesela rains of castamere şarkısında der ki “and who are you, the proud lord said, that i must bow so low? (peki siz kimsiniz ki, dedi gururlu lord, ben önünde yerlere kadar eğileceğim?)”, bence anlatmak istediğimi çok güzel anlatıyor. saygıyı elden bırakmadan dişlerini gösteren lannister lordunun gözünden bu “kendini ezdirmemek ama çizgiyi de aşmamak” düsturunu ben görebiliyorum yani, umarım size de görünür. zorlarsak belki büyüklere, yaşlılara, tecrübelilere vs saygı, hürmet falan gibi sonuçlar da çıkarılabilir (ama hiç benim çıkartacağım sonuç değil heheh).
son olarak bahsetmezsem çarpılırım dediğim bir konu var. eskiden sakin diye bir grup vardı, bu konu üzerine bir şarkıları var.

ikarus’un (eğer başarsaydı) güneşe ulaşan ilk ölümlü olması üzerine bir şarkı. “birden susarsa bütün yenilgiler // tekil hayatlar da bir gün devrim yapar ya” der, sanki o istediğin hedefe ulaşınca geçmişteki bütün yenilgilerin kaybolacağını, hayatının ihtilalini gerçekleştireceğini, zincirlerini kıracağını söyler.

ya da ben çok fazla anlam yüklüyorum. bilemedim.

bruegel'in landscape with the fall of icarus isimli tablosunda mesela ikarus'un düştüğünü sağ altta görebilirsiniz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ya da daha modern çalışmalarda şu şekilde de resmedildiği oluyormuş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel ya da böyle
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

örnek verebilirim ama üşürüm diye korkuyorum. zira bazı ilçelerin bazı kapalı mekanları çok soğukmuş. canım ülkem.
devamını gör...

değil mustafa kemal, peygamber gelse yine olmaz.
devamını gör...

takipçilerimin takip etmediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. mesela birinin gönderisini beğeniyorum sonra o kişi gelip benim son 3 ya da 4 gönderimi beğeniyor. okumadan beğendiklerine yemin edebilirim ama kanıtlayamam.*.
instagramda da vardı aynı olay ben senin fotoğrafını beğendim sen benimkini beğenmedin. şimdi bakıyorum burda da aynı çukura düştüm. beğeniyorsam okuyorumdur. takip ediyorsam beğeniyorumdur.
illa takipçi mi istiyorsunuz, son gönderileri beğen takip et, dönerse senindir dönmezse hiç senin olmamıştır.
sevgili yazarlardan ricamdır, ben beğeniyorum diye dönüp beğenmek zorunda değilsiniz. bırakın ben 3-4 beğeni ile de mutluyum. *
sözüm asla bazı yazarlara değildir. sözüm gerçekten meclisten dışarıdır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim