namaz
kılındığı taktirde nasıl olduğu bilinmeksizin hayatı düzen sokan sonsuz huzur veren ibadet türü
devamını gör...
insanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma
insanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma david hume'un fikirlerin kökeninden özgür iradeye nedensellik ilkesine dair şüphelerden, mucizelere kadar en ünlü argümanlarını formüle ettiği eserdir. ayrıca döneminde tanrının varlığına karşı en güçlü kanıt olarak gösterilen " akıllı tasarım" argümanına da bu eserinde ciddi eleştiriler getirmiştir.
- birisi çıkıp da bana ölü bir adamın hayata geri döndürüldüğünü söylese, ben hemen şöyle düşünürüm: bu insanın kandırıyor ya da kandırılıyor olması mı, yoksa aktardığı olgunun gerçekten yaşanmış olması mı daha mümkün? mucizeleri iki kefeye koyar tartarım ve ulaştığım üstünlüğe göre kararımı veririm, ama her zaman mucizelerden daha büyük olanını reddederim. eğer tanıklığının yanlışlığı aktardığı olaydan daha mucizeviyse, o zaman ama ancak o zaman beni inandırdığına ya da ikna ettiğine hükmedebilir. sy 115
- dini meselelerde farklı olan her şey aykırıdır ve antik yunanın, türkiyenin, siyamın ve çinin dinlerinin hepsinin birden sağlam bir temele dayanıyor olması imkansızdır. dolayısıyla bu dinlerin herhangi birinde gerçek olduğu iddiasıyla ortaya atılan her mucizenin ( ki hepsinde de mucizeden bol bir şey yoktur.) doğrudan amacı, parçası olduğu sistemi kabul ettirmek olduğundan; diğer tüm sistemleri yıkma konusunda da, daha dolaylı olmakla birlikte, aynı güce sahiptir. her din rakip bir sistemi yok ederken, o sistemin dayandığı bu mucizelerin inanılırlığını da yok eder; böylece farklı dinlerin tüm olağanüstü olayları aykırı olgular olarak, bu olağanüstü olayların delilleri de ister zayıf ister güçlü olsun birbirine karşıt görülmelidir. bu muhakeme yöntemine göre, muhammedin ya da haleflerinin herhangi bir mucizesine inandığımızda, birkaç barbar arabın tanıklığı delil olarak gösterilir. diğer yandan, titus lıvıusun, plutarkhosun, tacıtusun otoritesini, demem o ki belirli bir dinle ilgili mucize aktarmış olan yunan, çinli ve roma katolik tüm yazar ve tanıkların otoritesini değerlendirirken, bu tanıklara muhammedin mucizelerinden bahsettiklerinde nasıl yaklaşacaksak öyle yaklaşmamız gerektiğini ve aktardıkları bu mucizeye nasıl kesin bir şekilde karşı çıkıyorlarsa bizim de aynı kesinlikle bunlara karşı çıkmamız gerektiğini söylüyorum. bu argüman aşırı incelikli ve zekice görünebilir; ama birine karşı suç işlendiğini savunan iki tanığın güvenilirliğinin, bu suçun işlendiğini iddia ettiği sırada o kişinin iki yüz fersah uzakta olduğunu doğrulayan başka iki insanın tanıklığıyla yok olduğunu varsayan bir hakimin muhakemesinden farkı yoktur. sy 121
- insanların üçkağıtçılığı ve aptallığı o kadar sık görünen durumlardır ki, doğa yasalarının böyle alenen çiğnenmesini kabul etmektense, bu iki özelliğin bir araya gelmesinin en olağanüstü olayları doğurabileceğine inanırım. sy 128
- birisi çıkıp da bana ölü bir adamın hayata geri döndürüldüğünü söylese, ben hemen şöyle düşünürüm: bu insanın kandırıyor ya da kandırılıyor olması mı, yoksa aktardığı olgunun gerçekten yaşanmış olması mı daha mümkün? mucizeleri iki kefeye koyar tartarım ve ulaştığım üstünlüğe göre kararımı veririm, ama her zaman mucizelerden daha büyük olanını reddederim. eğer tanıklığının yanlışlığı aktardığı olaydan daha mucizeviyse, o zaman ama ancak o zaman beni inandırdığına ya da ikna ettiğine hükmedebilir. sy 115
- dini meselelerde farklı olan her şey aykırıdır ve antik yunanın, türkiyenin, siyamın ve çinin dinlerinin hepsinin birden sağlam bir temele dayanıyor olması imkansızdır. dolayısıyla bu dinlerin herhangi birinde gerçek olduğu iddiasıyla ortaya atılan her mucizenin ( ki hepsinde de mucizeden bol bir şey yoktur.) doğrudan amacı, parçası olduğu sistemi kabul ettirmek olduğundan; diğer tüm sistemleri yıkma konusunda da, daha dolaylı olmakla birlikte, aynı güce sahiptir. her din rakip bir sistemi yok ederken, o sistemin dayandığı bu mucizelerin inanılırlığını da yok eder; böylece farklı dinlerin tüm olağanüstü olayları aykırı olgular olarak, bu olağanüstü olayların delilleri de ister zayıf ister güçlü olsun birbirine karşıt görülmelidir. bu muhakeme yöntemine göre, muhammedin ya da haleflerinin herhangi bir mucizesine inandığımızda, birkaç barbar arabın tanıklığı delil olarak gösterilir. diğer yandan, titus lıvıusun, plutarkhosun, tacıtusun otoritesini, demem o ki belirli bir dinle ilgili mucize aktarmış olan yunan, çinli ve roma katolik tüm yazar ve tanıkların otoritesini değerlendirirken, bu tanıklara muhammedin mucizelerinden bahsettiklerinde nasıl yaklaşacaksak öyle yaklaşmamız gerektiğini ve aktardıkları bu mucizeye nasıl kesin bir şekilde karşı çıkıyorlarsa bizim de aynı kesinlikle bunlara karşı çıkmamız gerektiğini söylüyorum. bu argüman aşırı incelikli ve zekice görünebilir; ama birine karşı suç işlendiğini savunan iki tanığın güvenilirliğinin, bu suçun işlendiğini iddia ettiği sırada o kişinin iki yüz fersah uzakta olduğunu doğrulayan başka iki insanın tanıklığıyla yok olduğunu varsayan bir hakimin muhakemesinden farkı yoktur. sy 121
- insanların üçkağıtçılığı ve aptallığı o kadar sık görünen durumlardır ki, doğa yasalarının böyle alenen çiğnenmesini kabul etmektense, bu iki özelliğin bir araya gelmesinin en olağanüstü olayları doğurabileceğine inanırım. sy 128
devamını gör...
kendinden 10 yaş büyük erkekle birlikte olmak
o kadar mesele varken böyle konularda düşünmek israftır. fikirlerinizi israf etmeyiniz kıymetli yazarlar. sizi alakadar eden konulara ilginizi yönlendirin. yoksa sonunda yargıların parmaklık olduğu bir hapishane inşa edersiniz kendinize.
devamını gör...
x mahlaslı yazar size hafiften yanık bildirimi
millete ne bildirimler gidiyor dediğim başlık!
bizde beğeni bildirimi bile gelmesindi!
bizde beğeni bildirimi bile gelmesindi!
devamını gör...
bin muhteşem güneş
khaled hosseini'nin okuduğum ilk kitabı.
çok fazla beğendiğim ve alakasız bir yerde gözyaşı dökmeme neden olan kitap, öncelikle arkasında yazan "nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar." cümlesiyle hayli etkiledi. buradan konuyla alakalı birkaç bilgi almış oldum. hosseini çocukluğunda gördüğü, bildiği afganistan'ı anlatacaktı. daha sonra okumaya başladım ve ilk sayfada "harami" sözcüğüne rastladım. evlilik dışı olan bir çocuğun yaşayacağı zorlukların da böylelikle farkına vardım.
şimdi sıra sekizinci sayfada, sonlarda şu cümle var, hepimiz illa duymuşuzdur: "pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima mutlaka bir kadını gösterir."
burada yazar "bakın, bu kitapta suçlayıcı parmaklara maruz kalan kadınları anlatacağım!" dedi ve öyle de oldu.
nana'dan leyla'ya ismi geçen her kadın bir erkek yüzünden hayatından oldu. bilirsiniz birinin hayatını kaybetmesi için ölmesi gerekmez. bu kadınlar henüz ölmeden yaşamlarından oldular. sanırım tarık ve babi harici iyi erkek karakter sınırlıydı. raşit'in bitmek bilmeyen dayakları, istekleri, sövmeleri... celil salağının kızını eve almaması falan feminist olmaya yetecek sebepti resmen.
meryem henüz on beşindeyken evlendirildi. o yaşta vücudu kaldırmadığı için bebeklerini kaybetti ve yine kendisi suçlandı. babası diğer kızlarını okula gönderdi, 'meryem'e evlenmek için ideal yaştasın' dediler. raşit cıbıl cıbıl kadın fotoğraflarına baktı ama meryem'e 'burka (çarşaf türü bir şey) giymek zorunda olduğunu' söyledi. kim ne derse desin, bu hikâyenin asıl kaybedeni meryem co'ydu.
kitap okumaya doyurdu desem yanlış olmaz sanırım. edebiyatı, siyaseti, aşkı, terörü, hayatı yani kısaca, çok güzel anlatmıştı yazar. kesinlikle yatırım tavsiyesidir. ilk sayfalara bir göz atın, demek istediğimi anlayacaksınız.
-"bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur."
çok fazla beğendiğim ve alakasız bir yerde gözyaşı dökmeme neden olan kitap, öncelikle arkasında yazan "nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar." cümlesiyle hayli etkiledi. buradan konuyla alakalı birkaç bilgi almış oldum. hosseini çocukluğunda gördüğü, bildiği afganistan'ı anlatacaktı. daha sonra okumaya başladım ve ilk sayfada "harami" sözcüğüne rastladım. evlilik dışı olan bir çocuğun yaşayacağı zorlukların da böylelikle farkına vardım.
şimdi sıra sekizinci sayfada, sonlarda şu cümle var, hepimiz illa duymuşuzdur: "pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima mutlaka bir kadını gösterir."
burada yazar "bakın, bu kitapta suçlayıcı parmaklara maruz kalan kadınları anlatacağım!" dedi ve öyle de oldu.
nana'dan leyla'ya ismi geçen her kadın bir erkek yüzünden hayatından oldu. bilirsiniz birinin hayatını kaybetmesi için ölmesi gerekmez. bu kadınlar henüz ölmeden yaşamlarından oldular. sanırım tarık ve babi harici iyi erkek karakter sınırlıydı. raşit'in bitmek bilmeyen dayakları, istekleri, sövmeleri... celil salağının kızını eve almaması falan feminist olmaya yetecek sebepti resmen.
meryem henüz on beşindeyken evlendirildi. o yaşta vücudu kaldırmadığı için bebeklerini kaybetti ve yine kendisi suçlandı. babası diğer kızlarını okula gönderdi, 'meryem'e evlenmek için ideal yaştasın' dediler. raşit cıbıl cıbıl kadın fotoğraflarına baktı ama meryem'e 'burka (çarşaf türü bir şey) giymek zorunda olduğunu' söyledi. kim ne derse desin, bu hikâyenin asıl kaybedeni meryem co'ydu.
kitap okumaya doyurdu desem yanlış olmaz sanırım. edebiyatı, siyaseti, aşkı, terörü, hayatı yani kısaca, çok güzel anlatmıştı yazar. kesinlikle yatırım tavsiyesidir. ilk sayfalara bir göz atın, demek istediğimi anlayacaksınız.
-"bir toplumun, kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur."
devamını gör...
burçlarla ilgili az bilinenler
kimse söz etmez ama oğlaklar ve oğlak etkililer takıntılılardır.
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
allah ne renk diye soruyormuşum.yetmezmiş gibi allah'ın resmini çizsene demişim.zavallı necdet amca rastgele bir şey çiziyormuş.
devamını gör...
dublajı orijinalinden iyi olan yapımlar
(bkz: deadpool)
devamını gör...
dünya düzeninde değiştirmek istediğiniz şeyler
ben bu adaletsiz, hoşgörüsüz ve merhametsiz dünya düzenini hiç sevmedim. keşke kadınların katledilmediği ve mal gibi alınıp satılmadığı, sokaktaki hayvanların hepsinin ya devlet koruması altında olduğu ya da sahiplenildiği, her çocuğa eşit eğitim fırsatlarının sunulduğu, herkesin el ele verdiği ve fakirliğin mimimuma indiği, din ve düşünce özgürlüğün lafta değil icrahatta olduğu, kimsenin ne malına ne de canına kast edilmeyen bir dünya düzeninde yaşıyor olsaydık, ya da böyle bir düzen için çabalıyor olsaydık.
devamını gör...
dizilerdeki muhteşem ikililer
örnek verecek olursam barney ve ted karakteridir.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
bir kıyıdan baktım dünyaya
ellerimde tuz avucumda sedef
bir mavilik bir açıklık
özgürlük hasreti
yüreğime vuruyor
nerede nerede insanlar
dünyayı güzellik kurtaracak
bir insanı sevmekle başlayacak her şey
ellerimde tuz avucumda sedef
bir mavilik bir açıklık
özgürlük hasreti
yüreğime vuruyor
nerede nerede insanlar
dünyayı güzellik kurtaracak
bir insanı sevmekle başlayacak her şey
devamını gör...
etin yanında servis edilebilecek şeyler
-sade/sebzeli bulgur pilavı
-pirinç pilavı
-mevsim salata
-acılı ezme salata
-patlıcan veya kabak beğendi
-patates kızartması veya diyetteyseniz, az yağla fırınlanmış baharatlı patates dilimleri
-közlenmiş çeşitli sebzeler (domates, biber, patlıcan, soğan, mantar vb.)
-haşlanmış sebzeler, mesela brokoli, havuç, karnabahar vb. *
-pirinç pilavı
-mevsim salata
-acılı ezme salata
-patlıcan veya kabak beğendi
-patates kızartması veya diyetteyseniz, az yağla fırınlanmış baharatlı patates dilimleri
-közlenmiş çeşitli sebzeler (domates, biber, patlıcan, soğan, mantar vb.)
-haşlanmış sebzeler, mesela brokoli, havuç, karnabahar vb. *
devamını gör...
reddettiği erkeğe nasılsın diye mesaj atan kadın
yedekleme yapıyordur.
devamını gör...
diyalog katili
manidar beyanatıyla diyalogu katleden kişidir. diyalog katili, öyle bir neticesizlik doğurur ki üstüne ne söyleseniz / ne yazsanız anlamsızdır artık. boşluğa düşürür, uçsuz bucaksız evrenimizde çiğ tanesi kadar bile olmadığımızı hatırlatır.
örnek diyalog:
-burnumda tütüyorsun bir bilsen.
+durum bu. *
örnek diyalog:
-burnumda tütüyorsun bir bilsen.
+durum bu. *
devamını gör...
birinci nesil sözlük yazarı olmanın faydaları
hicbir sey. 3 aya kalmaz kafa sozluk diye bir sey kalmayacak. en iyi ihtimalle mayis haziran gibi kimsenin gitmedigi cinli koye donecek burasi. hadi bakim bol bol anket doldurun.
devamını gör...
don't fuck with cats
tam adı kedilere bulaşmayın : internette katil avı olan netflix yapımı belgeseldir.
kanadalı katil luka magnotta'nın nasıl bir manyak olduğunu anlatan 3 bölümden oluşan harika bir belgesel. izlerken çok keyif aldım. güzel bir belgesel güzel bir yapım olmuş.
belgesel 2019 yılında yayınlanıyor ve yönetmenliğini mark lewis üstleniyor.
izlerken acayip ürperdim. heyecanlanarak izledim. böyle bir olayın gerçekte yaşandığını hiç duymamıştım ve çok şaşırdım.
luka magnotta denen eleman internete kedi öldürüp video atıyor. bunu gören kesim internette grup kurup aramaya başlıyorlar. bu süreci gerçek kişilerle birlikte anlatmaya çalışmış bir yapım izliyoruz. tek eksik tarafı bazı kısımların gereksiz uzatılmasıydı. 2 bölüm olsa veya 2 saatlik bir tek bölüm olsaydı daha doyurucu olabilirmiş.
belgesel aslında bize sadece bir katili anlatmıyor sosyal medyanın yeri geldiğinde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. günümüzde adaleti twitterdan bulduğumuz için izlerken üzüldüm. ve kediler için o kadar endişelenen araştırma yapan kişileri görünce dünyaya dair umutlarım çoğaldı.
belgeselde izlediğimiz her şeyin gerçek olması seyirciyi ürpertiyor. korktum küfür ettim falan bazı yerlerde insanın içi kaldırmıyor.
ayrıca hayvanlara işkence yapanların ceza almasının ne kadar gerekli olduğu anlatılmış.
insan psikolojisi ve travmalar güzel anlatılmış. seyirciye sorular sorulmuş. özellikle belgesel biterken son sorulan soru çok önemliydi.
ayrıca belgeselde bir türk var. kritik bir yerde bir türk ortaya çıkıyor. ilginçti.
gerçek olay olduğu için spoiler olduğunu düşünmüyorum. ama bazı yazdıklarımın inatla spoiler olduğunu düşünecek kişiler vardır. portakal atabilirler.
tavsiye edebileceğim güzel bir belgesel. tavsiye ederim.
kanadalı katil luka magnotta'nın nasıl bir manyak olduğunu anlatan 3 bölümden oluşan harika bir belgesel. izlerken çok keyif aldım. güzel bir belgesel güzel bir yapım olmuş.
belgesel 2019 yılında yayınlanıyor ve yönetmenliğini mark lewis üstleniyor.
izlerken acayip ürperdim. heyecanlanarak izledim. böyle bir olayın gerçekte yaşandığını hiç duymamıştım ve çok şaşırdım.
luka magnotta denen eleman internete kedi öldürüp video atıyor. bunu gören kesim internette grup kurup aramaya başlıyorlar. bu süreci gerçek kişilerle birlikte anlatmaya çalışmış bir yapım izliyoruz. tek eksik tarafı bazı kısımların gereksiz uzatılmasıydı. 2 bölüm olsa veya 2 saatlik bir tek bölüm olsaydı daha doyurucu olabilirmiş.
belgesel aslında bize sadece bir katili anlatmıyor sosyal medyanın yeri geldiğinde ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. günümüzde adaleti twitterdan bulduğumuz için izlerken üzüldüm. ve kediler için o kadar endişelenen araştırma yapan kişileri görünce dünyaya dair umutlarım çoğaldı.
belgeselde izlediğimiz her şeyin gerçek olması seyirciyi ürpertiyor. korktum küfür ettim falan bazı yerlerde insanın içi kaldırmıyor.
ayrıca hayvanlara işkence yapanların ceza almasının ne kadar gerekli olduğu anlatılmış.
insan psikolojisi ve travmalar güzel anlatılmış. seyirciye sorular sorulmuş. özellikle belgesel biterken son sorulan soru çok önemliydi.
ayrıca belgeselde bir türk var. kritik bir yerde bir türk ortaya çıkıyor. ilginçti.
gerçek olay olduğu için spoiler olduğunu düşünmüyorum. ama bazı yazdıklarımın inatla spoiler olduğunu düşünecek kişiler vardır. portakal atabilirler.
tavsiye edebileceğim güzel bir belgesel. tavsiye ederim.
devamını gör...
yazarların küçükken söyleyemediği kelimeler
mutfak = muftak
biberon = müdevver diyordum alakasız bir şekilde. müdevver ne biber olur biboron olur da müdevver ne yani?
biberon = müdevver diyordum alakasız bir şekilde. müdevver ne biber olur biboron olur da müdevver ne yani?
devamını gör...
vizigotlar ostrogotlar gotlar
kim olduklarını bilmediğim, ilgilenmediğim yalnızca bu eğitim sisteminde yıllar yıllar önce kavimler göçü konusunda tuhaf bir biçimde kafama yazılan tekerlemeli topluluklardır. üçünü birlikte tek nefeste söylemek güzeldir.
devamını gör...
moral bozukluğundan sözlüğe tanım yazamamak
ülkede olup biteni şu gündemi gördükçe canım sıkılıyor inanın sözlük. kim haklı kim haksız kim derin kim uçurum kim yandaş kim yoldaş kim dindar kim kindar belli değil. bizim halimiz ne olacak belli değil. rezillik diz boyu.
devamını gör...
aşk ve gurur
orijinal ismi pride and prejudice (gurur ve önyargı) olmasına rağmen inatla kitabı bile zamanında aşk ve gurur diye çevirilmiş joe wright filmi. 2005 veya 2006 yılları olması gerek, o zamanlar izlemiştim ve kitap ile arasındaki fark beni dehşete düşürmüştü. farktan ziyade eksiklik demek daha doğru olacaktır çünkü film düpedüz eksik gelmişti yine de bütün kitap uyarlamalarının temel sorunu budur o yüzden görmezden gelinebilir düzeyde. mr.darcy rolüne matthew macfadyen'i ben baya yakıştırdım, elizabeth rolünde oynayan keira knightley'de kötü bir iş çıkarmamıştı hatırladığım kadarıyla. jane austen başarılı bulsam bile severek okuduğum bir yazar değil, bunun en temel sebebi yazdığı türün bana hitap etmiyor olması ama yine de okumamak büyük bir eksiklik çünkü gerek karakterler ve iç dünyaları gerek dönemin koşullarını oldukça güzel aktarıyor ve ben bu koşulları özellikle kadınları aşağılamak üzerine kurulmuş bir dönemde yazmaya başlayan bir kadının ağzından okumanın gerekliliğine inanıyorum. film ise facia olmasa bile izlenmese de olur denilebilecek bir durumdaydı yine de uyarlandığı kitap sayesinde adını izlenmesi gerekenler listesine almayı başardı.
--! spoiler !--
mr.collins'i oynayan oyuncu rolüne tam oturmuş, dönemin kadına bakış açısını yansıtan feci can sıkıcı ve rahatsız edici bir karakterdi tom hollander bunun altından o kadar iyi kalkmış ki izlerken karakterin suratına kusmak istiyorsunuz. elizabeth ve mr.darcy kendi içgüdüleri ve fikirleri arasında derin bir çatışmaya tutuşmuş birbirini yanlış anlamayı her fırsatta beceren iki karakter. elizabeth dönemin şartlarına boyun eğmekten nefret eden ve buna tümüyle olmasa bile bir nebze karşı çıkan bir figür ki bu bana jane austen acaba kendini elizabeth yerine mi koydu diye düşündürüyor. mr.darcy ise beni en şaşkına uğratan karakter olmuştu izlerken ve okurken çünkü geçirdiği karakter değişimi beni oldukça rahatsız etti. bu figür güçlü, kısmen kaba ve entelektüel bir adamın portresiyken aniden zavallı bir aşık konumuna sürüklendi ki bu beni aslında başından beri böyle bir adam olduğu düşüncesine itti. duygusal olmakta bir sorun yok elbette ama keskin çizgileri olan bir karakteri aniden bu konuma sürüklemek izleyicide rahatsız edici bir his uyandırıyor. kitap bu konuda daha başarılıydı elbette ve bu kaçınılmaz olan bir şey çünkü daha geniş bir zaman aralığına yayarak daha detaylı bir okuma fırsatı buluyoruz bundan ötürü mr.darcy karakterinin bu keskin çizgileri törpülemesi anlaşılır geliyor ama film bu konuda sınıfta kalmış. dekor, kostümler ve mekanlar dönemi çok iyi yakalamış bu konuda şikayet edebileceğim tek bir şey bile yok. mr.bingley ve jane'in o yapış yapış aşkı hakkında yorum yapmak istemiyorum.
elizabeth bennet: ı wonder who first discovered the power of poetry in driving away love.
mr. darcy: ı thought poetry was the food of love.
elizabeth bennet: of a fine, stout love it may. but if it is only a vague inclination ı'm convinced one poor sonnet would kill it stone dead.
mr. darcy: so what do you recommend, to encourage affection?
elizabeth bennet: dancing. even if one's partner is barely tolerable.
elizabeth bennet: you are last man ı will ever prevail to marry!
elizabeth bennet: and those are the words of a gentleman. from the first moment ı met you, your arrogance and conceit, your selfish disdain for the feelings of others made me realize that you were the last man in the world ı could ever be prevailed upon to marry
--! spoiler !--
--! spoiler !--
mr.collins'i oynayan oyuncu rolüne tam oturmuş, dönemin kadına bakış açısını yansıtan feci can sıkıcı ve rahatsız edici bir karakterdi tom hollander bunun altından o kadar iyi kalkmış ki izlerken karakterin suratına kusmak istiyorsunuz. elizabeth ve mr.darcy kendi içgüdüleri ve fikirleri arasında derin bir çatışmaya tutuşmuş birbirini yanlış anlamayı her fırsatta beceren iki karakter. elizabeth dönemin şartlarına boyun eğmekten nefret eden ve buna tümüyle olmasa bile bir nebze karşı çıkan bir figür ki bu bana jane austen acaba kendini elizabeth yerine mi koydu diye düşündürüyor. mr.darcy ise beni en şaşkına uğratan karakter olmuştu izlerken ve okurken çünkü geçirdiği karakter değişimi beni oldukça rahatsız etti. bu figür güçlü, kısmen kaba ve entelektüel bir adamın portresiyken aniden zavallı bir aşık konumuna sürüklendi ki bu beni aslında başından beri böyle bir adam olduğu düşüncesine itti. duygusal olmakta bir sorun yok elbette ama keskin çizgileri olan bir karakteri aniden bu konuma sürüklemek izleyicide rahatsız edici bir his uyandırıyor. kitap bu konuda daha başarılıydı elbette ve bu kaçınılmaz olan bir şey çünkü daha geniş bir zaman aralığına yayarak daha detaylı bir okuma fırsatı buluyoruz bundan ötürü mr.darcy karakterinin bu keskin çizgileri törpülemesi anlaşılır geliyor ama film bu konuda sınıfta kalmış. dekor, kostümler ve mekanlar dönemi çok iyi yakalamış bu konuda şikayet edebileceğim tek bir şey bile yok. mr.bingley ve jane'in o yapış yapış aşkı hakkında yorum yapmak istemiyorum.
elizabeth bennet: ı wonder who first discovered the power of poetry in driving away love.
mr. darcy: ı thought poetry was the food of love.
elizabeth bennet: of a fine, stout love it may. but if it is only a vague inclination ı'm convinced one poor sonnet would kill it stone dead.
mr. darcy: so what do you recommend, to encourage affection?
elizabeth bennet: dancing. even if one's partner is barely tolerable.
elizabeth bennet: you are last man ı will ever prevail to marry!
elizabeth bennet: and those are the words of a gentleman. from the first moment ı met you, your arrogance and conceit, your selfish disdain for the feelings of others made me realize that you were the last man in the world ı could ever be prevailed upon to marry
--! spoiler !--
devamını gör...