smith
diablo 2'de horadric malus'u koruma görevini üstlenmiş ruh hastası bir yaratık. tabi bu psikopatla karşılaşmanızın tek sebebi charsi'nin dikkatsizliği. arkadaş büyülü çekiç düşürülür mü? hadi düşürdün orada düşürülür mü? senin gibi işinin ehli demirci bir ablaya bu hata yakışıyor mu? monastery barracks'daki ilk maceram, smith denen bu rezil hergeleyi pek tanımadığım için tam bir kabusa dönüşmüştü. türlü türlü yaratığı alt ediyorsunuz ama iş çekici almaya gelince ortalık biraz karışıyor. mübarekte bir hız var tabiri caizse ışınlanıyor. o hantal vücutla usain bolt gibi arkanızdan depar atıyor. ''run forrest run'' repliği kulaklarınızda yankılanırken, vur kaç, vur kaç yapıyorsunuz ve resmen imanınız gevriyor. deyyus kolay kolay da ölmüyor. can takviyesi yapa yapa en sonunda yere yığıyorsunuz hergeleyi lakin siz de ekran başında yere yığılmaktan son anda kurtuluyorsunuz. tabi sonrasında iş kolaya biniyor. düşmanı tanıdığınız için böyle atraksiyonlara pek gerek kalmıyor. ama o ilk sefer yok mu? tam bir kâbus.
smith efendi bende ziyadesiyle yer etmiş bir karakter. diablo ile karşılaşmak bile beni bu kadar etkilememişti. * o yüzden bu ruh hastasının yeri ayrıdır bende. tabi diablo 1'den de the butcher abimizi asla unutmadık. unutursak kalbimiz kurusun! bunlar emekçi yaratıklar. saygımız sonsuz...
smith efendi bende ziyadesiyle yer etmiş bir karakter. diablo ile karşılaşmak bile beni bu kadar etkilememişti. * o yüzden bu ruh hastasının yeri ayrıdır bende. tabi diablo 1'den de the butcher abimizi asla unutmadık. unutursak kalbimiz kurusun! bunlar emekçi yaratıklar. saygımız sonsuz...

devamını gör...
kemal sunal
türk sinema tarihine gülüşü ile gönüllere taht kuran kemal sunal ın hep en sevilen filmlerde imzası vardır. 7den 70 e herkesin severek izlediği sinema ve tiyatro oyuncusudur. uzun yıllar geçmesine rağmen hala izlenilebilen, inek şaban, tosun paşa, kibar feyzo, davaro, sosyete şaban vb filmleri ile ne kadar değerli bir oyuncu olduğu görülmektedir.
devamını gör...
madrigal
rönesans döneminde ortayan çıkan, genellikle çoksesli koro için yazılan seküler müzik türü. rönesans döneminin aşk şarkıları denilebilir sanırım.
devamını gör...
sözlükte hep aynı yazarları görmek
aylar geçmiş başlık açılıp, serzenişte bulunalı ve fark ettim ki hiçbir şey değişmemiş. 3 kişi falanız sözlükte gibi geliyor bana da. ya bir de kendime kızıyorum, ciddi bir beğeni vermeme problemim var. okuyup içimden beğenip, geçiyorum. çok ayıp ediyorum. benim gibi ayıp etmeyin siz.
devamını gör...
nescafe sütlü köpüklü aşıkları derneği
o kahve değil olsa olsa kanserojen kahve benzeri bir içecek.
devamını gör...
arkeofili
‘herkes için arkeoloji’ diyerek 2014 yılının kasım ayında bir grup üniversiteli tarafından kurulmuştur. türkiye'den ve dünyadan arkeoloji haberlerini okuyucularıyla buluşturuyor.
en büyük hedefi ise arkeoloji kavramını daha çok insana ulaştırmak ve insanları tarihi eser algısı konusunda bilinçlendirmek.
meraklısı için buradan
en büyük hedefi ise arkeoloji kavramını daha çok insana ulaştırmak ve insanları tarihi eser algısı konusunda bilinçlendirmek.
meraklısı için buradan
devamını gör...
ofsayt
kötü anlatanlar yüzünden anlamayanların bolca bulunduğu futbol kuralı. bu kural anlatıldıktan sonra kuralın neden konduğu. amacı ve bu kural olmazsa futbolun nasıl içinden çıkılmaz bir hâle gelip, gol atmanın zorlaştığı anlatılarak pekiştirilmeli.
kuralı anlatayım; bir futbolcu kendi gerisindeki bir takım arkadaşından pas alırken, top arkadaşının ayağından çıktığı anda pası alan futbolcunun kendi hizasında veya önünde en az iki rakip futbolcu olmak zorundadır. şimdi bu tanımdan kafası karışmış olanlar varsa ''kendi hizasında'' kısmını çıkartıp cümleyi öyle okusun. hazır yazılmışı var; top arkadaşının ayağından çıktığı anda pası alan futbolcunun önünde en az iki rakip futbolcu olmak zorundadır. eğer olmazsa offside olmuş olur. ingilizce offside, adı üstünde off durumdaki yani pasif durumdaki alan. yani futbolcu oynanmayan alanda olduğu için oynayamaz.
bunu türkçe yazarken ofsayt yazarlar ben böyle bir başlık açmadım. gerek görmedim.
şimdi gelelim bu kuralın önemine; öncelikle oynamayanlar için şunu belirteyim aslında futbol sahası göründüğünden büyük bir alan. oynayanlar ya da sahaya çıkanlar bilirler bir taraftan diğer tarafa antremansız bir insanın koşması yorucudur. göbekli bir insan maç gibi bir stres anında koşarken kalp krizi bile geçirebilir. futbolcular ise sürekli antreman ve iyi beslenme ile bu alanları rahatça katederler. ama bu iki taraf için de geçerlidir. çıplak gözle izlediğiniz bir maçta savunma hattının kendi yarı sahasının ucuna kadar geldiğini görürsünüz. rakip savunmada açılmaktadır. bu savunma hattının arkasında kalan alan rakip için bir nevi gidilmesi yasak olan alandır. eğer gider ve pas alırsa offside'a düşmüş olur. yani futbol genelde görünen sahanın daha küçük bir yerinde oynanır. öne çıkan bu savunma hattı sayesinde daha fazla adamla hücum yapabilirsiniz. rakip savunması da açıldığı için boşluklar bulabilirsiniz. ama offside kuralı olmasaydı savunma hattı ileri açılamadığı için az adamla hücum yapardınız. bunun yanında savunmanın sağ ve sol kanadındakiler şimdiki futbolda hücuma belirli ölçülerde katılıyor. onlar da hücuma katılamaz olur. rakip savunma da kendi kalelerinin önünde çakılı duracağı için az adamla hücum yapar ve rakip sahada boş alan bulamazsınız. savunma oyuncuları sürekli oradadır. bu nedenle gol çok zor atılır. eğer futbol böyle olsaydı. ileride nasıl stratejiler izlenirdi. futbol ne hâle gelirdi bilmiyoruz. ama tatsız bir oyun olacağı kesin. son olarak. offside alanı rakip yarı sahada geçerlidir. rakip savunma açılarak sahayı ortadan bölen çizgiyi geçmişse savunma hattının arkasında kalan bölgenin sadece kendi yarı sahalarındaki alanı offside olur. bir futbolcu kendi yarı sahasında offside'a düşemez.
basketbolda'da bir kural var. kuralın adını bilmiyorum ama eğer o kural olmazsa basketbol olmaktan çıkar. oynanamaz. şöyle ki top rakip potaya doğru giderken inişe geçtiği sırada rakip oyuncu topu keserse o sayı alınır. yani biri potanın önünde bekleyip gelen tüm topları kesemez. eğer keserse oyun oynanamaz. bu kuralda savunma oyuncusuna sürekli kendi potanın önünde duramazsın deniliyor. offside kuralında ise sürekli rakip kalenin önünde duramazsın deniliyor. ikisi de oyunun oynanmasını devam ettirmek için çıkan kurallar. bu oyunlardan bu kuralları çıkarırsanız kriptonit tutulan süpermen gibi olurlar.
kuralı anlatayım; bir futbolcu kendi gerisindeki bir takım arkadaşından pas alırken, top arkadaşının ayağından çıktığı anda pası alan futbolcunun kendi hizasında veya önünde en az iki rakip futbolcu olmak zorundadır. şimdi bu tanımdan kafası karışmış olanlar varsa ''kendi hizasında'' kısmını çıkartıp cümleyi öyle okusun. hazır yazılmışı var; top arkadaşının ayağından çıktığı anda pası alan futbolcunun önünde en az iki rakip futbolcu olmak zorundadır. eğer olmazsa offside olmuş olur. ingilizce offside, adı üstünde off durumdaki yani pasif durumdaki alan. yani futbolcu oynanmayan alanda olduğu için oynayamaz.
bunu türkçe yazarken ofsayt yazarlar ben böyle bir başlık açmadım. gerek görmedim.
şimdi gelelim bu kuralın önemine; öncelikle oynamayanlar için şunu belirteyim aslında futbol sahası göründüğünden büyük bir alan. oynayanlar ya da sahaya çıkanlar bilirler bir taraftan diğer tarafa antremansız bir insanın koşması yorucudur. göbekli bir insan maç gibi bir stres anında koşarken kalp krizi bile geçirebilir. futbolcular ise sürekli antreman ve iyi beslenme ile bu alanları rahatça katederler. ama bu iki taraf için de geçerlidir. çıplak gözle izlediğiniz bir maçta savunma hattının kendi yarı sahasının ucuna kadar geldiğini görürsünüz. rakip savunmada açılmaktadır. bu savunma hattının arkasında kalan alan rakip için bir nevi gidilmesi yasak olan alandır. eğer gider ve pas alırsa offside'a düşmüş olur. yani futbol genelde görünen sahanın daha küçük bir yerinde oynanır. öne çıkan bu savunma hattı sayesinde daha fazla adamla hücum yapabilirsiniz. rakip savunması da açıldığı için boşluklar bulabilirsiniz. ama offside kuralı olmasaydı savunma hattı ileri açılamadığı için az adamla hücum yapardınız. bunun yanında savunmanın sağ ve sol kanadındakiler şimdiki futbolda hücuma belirli ölçülerde katılıyor. onlar da hücuma katılamaz olur. rakip savunma da kendi kalelerinin önünde çakılı duracağı için az adamla hücum yapar ve rakip sahada boş alan bulamazsınız. savunma oyuncuları sürekli oradadır. bu nedenle gol çok zor atılır. eğer futbol böyle olsaydı. ileride nasıl stratejiler izlenirdi. futbol ne hâle gelirdi bilmiyoruz. ama tatsız bir oyun olacağı kesin. son olarak. offside alanı rakip yarı sahada geçerlidir. rakip savunma açılarak sahayı ortadan bölen çizgiyi geçmişse savunma hattının arkasında kalan bölgenin sadece kendi yarı sahalarındaki alanı offside olur. bir futbolcu kendi yarı sahasında offside'a düşemez.
basketbolda'da bir kural var. kuralın adını bilmiyorum ama eğer o kural olmazsa basketbol olmaktan çıkar. oynanamaz. şöyle ki top rakip potaya doğru giderken inişe geçtiği sırada rakip oyuncu topu keserse o sayı alınır. yani biri potanın önünde bekleyip gelen tüm topları kesemez. eğer keserse oyun oynanamaz. bu kuralda savunma oyuncusuna sürekli kendi potanın önünde duramazsın deniliyor. offside kuralında ise sürekli rakip kalenin önünde duramazsın deniliyor. ikisi de oyunun oynanmasını devam ettirmek için çıkan kurallar. bu oyunlardan bu kuralları çıkarırsanız kriptonit tutulan süpermen gibi olurlar.
devamını gör...
sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği
batidan cok daha once kadinlarin kendi haklarini savunmasina gerek kalmadan, kadin haklarina taa o zamanlar dikkat eden bir olusum.
devamını gör...
çaylakların aşırı ezik olduğu gerçeği
tamam şakanında bi sınırı var.
devamını gör...
kafa sözlük’teki barışçıl ortam
normalde sözlük ortamı dövüş hır gür yeri olmalı ama kafa sözlük bayram namazı çıkışı gibi herkes herkesle dost ve sarmaş dolaş.herkes birbirine torununu gösteren muhterem naifliğinde. olmaz böyle kavga çıksın artık.
devamını gör...
deniz ve mehtap
sahne adıyla dario moreno'nun aşkımız bitti adlı şarkısı.
bir ara ne dinlerdim be.yukarıdaki videoyu görünce bir parça üzüldüm.*
bir ara ne dinlerdim be.yukarıdaki videoyu görünce bir parça üzüldüm.*
devamını gör...
küçük iskender
kimsenin...cisimler şiirini ne zaman hatırlasam suratımda anlamsız bir gülümsemeye sebebiyet veren şair. hangi şair söylemişti şimdi hatırlamıyorum; "kederimin üstünde duran kan kızıl yakut taç", işte böyle bir şey bu şiir. ada vapuru, midem deli gibi bulanıyor ama çok renk vermeden yanımdaki arkadaşımla konuşmaya devam ediyorum. aniden durdu bir şiir vardı dedi, tek kişilik bandosuyum terkedişin neydi onun devamı? bütün dikkatimi o kadar verdim ki şiiri hatırlamaya ne midemin bulantısını hatırladım ne başka bir şey. küçük iskender öyle çok bilmezdim ama sonradan düşününce o arkadaşımın beni nasıl bildiğini fark ediyorum. beni ne kadar iyi biliyormuş aslında. o zaman anlamamıştım bunun dikkatimi başka bir şeye vermem için yapılan bir şey olduğunu durup on dakika şiiri hatırlamaya çalışmıştım. şimdi o kıymetli dostum başka bir ülkede belki ayda yılda bir duyuyorum sesini ama bazen ufacık bir anı buruk bir mutluluğa dönüşüyor tıpkı kederin üstünde duran kan kızıl yakut bir taç gibi. ne zaman hatırlasam istanbulu, küçük iskenderi ve gecenin huzursuz eden sessizliğini, biliyorum; " kimi yalnızlıklar boşunadır" ve bazı dostluklar daima hatırlanır.
şöyle buyuruyor kimsenin...cisimler şiirinde küçük iskender:
sıfırın içine giren bir cadıyım ben
anlaşılmaz olan yalnızca,
sonranın ilk bilançosu
tek kişilik bandosuyum terkedişin!
sabır.
ve sabır bir coğrafya hocası gibi
terliklerini giymekte mat saadettin!
kışkırtan soylu ölümün
gitgide sıklaşan soluk alış verişlerinde
gizlenen
dünsüz bir sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamış seni o sokakta, bıçak çekmiş, üzerine yürümüş
titrek ateşler arasından,
kimi babaların infilak etmiştir ya oğulları
kimi yalnızlıklar boşunadır
kimi aşklar bitmesi için yaşanır
sen bunları hiç önemseme
git gülümse başkalarına
beni burkulmuş bırak
beni ısırılmış
beni emilmiş
beni intiharlardan çokca korkulan ideolojilerde bırak
biliyorsun
istanbul'un koynuna ancak şarapla girilir
benim koynuma titrek ateşler arasından,
üzerine yürünmüş
alkol kileri oğlanlardan bana ninniler getir
bana eş zamanlı kırılganlıklar, kırmızı alınganlıklar
cumhuriyet sonrası sepyalar getir
konuşan eşyalar getir bana
koku alan cisimler, takla atan hacimler
normali hiç anlatma bana
uzak dursun sistemin kalıcı terimleri
ben zamanın en tuhaf geometrik şekli olarak
bütün otellerinde sevişerek bu sonrasız kentin
bütün aynalarında tükürdüm kendi yüzüme
yüzümü ayna üzerinde boyadım
ki ben gittikten sonra kalsın orada
sahte suretim,
bu suskunlugun ortayerinde başlayan şarkılar gibi
hani o çok sevildiği halde, dinlenirken hep ağlanılan
nedensiz,
ben olanların en fuzuli yanıtı olarak
verildim bütün sorulara,
önemsemediniz
yani
bir ayrılık sonrası suçlamaları
iade edilen buz tutmuş armağanlar
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden
çekip giden bir sevgili
çekip giden bir düş
çekip giden bir sıfır
iççekişler, dışçekişler içinden
sana uzatılan uslu bir gül peşinden
koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokakta, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokaktai, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kims...
şöyle buyuruyor kimsenin...cisimler şiirinde küçük iskender:
sıfırın içine giren bir cadıyım ben
anlaşılmaz olan yalnızca,
sonranın ilk bilançosu
tek kişilik bandosuyum terkedişin!
sabır.
ve sabır bir coğrafya hocası gibi
terliklerini giymekte mat saadettin!
kışkırtan soylu ölümün
gitgide sıklaşan soluk alış verişlerinde
gizlenen
dünsüz bir sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamış seni o sokakta, bıçak çekmiş, üzerine yürümüş
titrek ateşler arasından,
kimi babaların infilak etmiştir ya oğulları
kimi yalnızlıklar boşunadır
kimi aşklar bitmesi için yaşanır
sen bunları hiç önemseme
git gülümse başkalarına
beni burkulmuş bırak
beni ısırılmış
beni emilmiş
beni intiharlardan çokca korkulan ideolojilerde bırak
biliyorsun
istanbul'un koynuna ancak şarapla girilir
benim koynuma titrek ateşler arasından,
üzerine yürünmüş
alkol kileri oğlanlardan bana ninniler getir
bana eş zamanlı kırılganlıklar, kırmızı alınganlıklar
cumhuriyet sonrası sepyalar getir
konuşan eşyalar getir bana
koku alan cisimler, takla atan hacimler
normali hiç anlatma bana
uzak dursun sistemin kalıcı terimleri
ben zamanın en tuhaf geometrik şekli olarak
bütün otellerinde sevişerek bu sonrasız kentin
bütün aynalarında tükürdüm kendi yüzüme
yüzümü ayna üzerinde boyadım
ki ben gittikten sonra kalsın orada
sahte suretim,
bu suskunlugun ortayerinde başlayan şarkılar gibi
hani o çok sevildiği halde, dinlenirken hep ağlanılan
nedensiz,
ben olanların en fuzuli yanıtı olarak
verildim bütün sorulara,
önemsemediniz
yani
bir ayrılık sonrası suçlamaları
iade edilen buz tutmuş armağanlar
iade edilen öpüşmeler, sevişmeler
çok özlediğin birinin ölümünü duymak gibi aniden
çekip giden bir sevgili
çekip giden bir düş
çekip giden bir sıfır
iççekişler, dışçekişler içinden
sana uzatılan uslu bir gül peşinden
koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokakta, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kimsenin sözünü edemediği
yılan!
serüvenin çocuk yokeden güzelliği
yakalamışken seni o sokaktai, hafif dokunulmuş
biraz okşanmış
titrek ateşler arasından, koşarak giden sen
kims...
devamını gör...
singapur'da yaşamak
artık piyasa da olmayan ama ilk izlediğim gezi programı sonrası içimde hayalini kurduğum şey.
bunu yapabilenler aydınlatsa hiç de fena olmaz hani.
bunu yapabilenler aydınlatsa hiç de fena olmaz hani.
devamını gör...
dinlemekten bıkmayacağınız şarkılar
adamlar _ sarılırım birine.
güzelinden biriktir, öldüm derken diriltir
seven elbet sevilir, nefret işte nefret kadar
güzelinden biriktir, öldüm derken diriltir
seven elbet sevilir, nefret işte nefret kadar
devamını gör...
seni halk adına ölüme mahkum ediyorum
mitka grıbçeva'nın savaşta ölen arkadaşlarının anısına yazmış olduğu kitabın adıdır.
bir partizanın gözünden faşizme karşı verilmiş mücadelenin kanlı canlı tanığı oluyorsunuz. mücadele nedir, ne değildir? sorusunun yanıtını bu kitapta rahatça bulabilirsiniz. ha cevap hoşunuza gider ya da gitmez, ben o kısmına karışmam. zaten 7. bölüme kadar gelmişseniz ve devam edebilecek coşku ya da okuma isteği içinizde yoksa, kitabı hafifçe kapatıp, uygun bir yere bırakınız. tabi kitap bıraktığınız yerde kalmasın zira kitabı okuyabilecek ve bu kitaptan bir şeyler çıkarabilecek insanlar elbette vardır/olacaktır. elden ele dolaştırıverin bir zahmet. okuyamamış olsanız da çorbada tuzunuz bulunsun. bulunmasa da olur, bilemedim şimdi.
bende kitabın 1976 ve 1978 yılı basımları var. kitabı haşmet matbaasında dizip basmışlar. yeni basımlarına da biraz göz gezdirmişliğim oldu. lakin yeni çevirilerden aynı tadı alamadım. belki kusur bendedir ya da çeviriler cidden kötüdür o konuda da kesin bir şey söyleyemeyeceğim. ben şerhimi düşmüş olayımda sıkıntı çıkmasın kafası ile hareket edeyim, eşeği sağlam kazığa bağlayayım. eşek aşırı inatçıysa da benim yapabileceğim bir şey yok. neticede kazık sağlam, ondan eminim.
bak konu yine dağıldı. hep böyle oluyor. durağanlık kötü şey zaten sürekli evrilmek falan lazım. kitapta biraz bundan bahsediyor. bir kibritte sen çak olayı gibi düşünün. zaten kibriti çakmaya üşenenler için çakmak var, o olmadı pürmüz var. ya da her zaman yaptıkları gibi hazır yemek söylesinler. ama kitabı bıraktıkları yeri sakın unutmasınlar, söylediğim gibi birine lazım olur. okumakta bir mücadele biçimidir falan filan fişman...
ben kestirmeden arka kapağı iliştireyim şuraya zira bu başlık iyi yerlere gitmiyor *
1940'larda faşizm bütün ağırlığıyla ülkeye yerleşmiştir. yöneticiler bir yandan yabancılarla, nazilerle işbirliği yapmakta, öte yandan kendi halkının gün geçtikçe daha kötü koşullarda yaşamasını sağlamaktadır.
bu romanın yazarı mitka grıbçeva, o yılların bulgaristan'ının en önde gelen partizanlarından birisidir. faşizmin en karanlık günlerinde, çeşitli kademelerden geçerek bir partizan müfrezesine girer. artık ognyana'dır adı... ognyana ve partizan arkadaşları faşizmle savaşmaya başlarlar. ve bu savaş, faşizmin kesin yenilgisine kadar sürer...
habora kitapevi yayınları /1978
bir partizanın gözünden faşizme karşı verilmiş mücadelenin kanlı canlı tanığı oluyorsunuz. mücadele nedir, ne değildir? sorusunun yanıtını bu kitapta rahatça bulabilirsiniz. ha cevap hoşunuza gider ya da gitmez, ben o kısmına karışmam. zaten 7. bölüme kadar gelmişseniz ve devam edebilecek coşku ya da okuma isteği içinizde yoksa, kitabı hafifçe kapatıp, uygun bir yere bırakınız. tabi kitap bıraktığınız yerde kalmasın zira kitabı okuyabilecek ve bu kitaptan bir şeyler çıkarabilecek insanlar elbette vardır/olacaktır. elden ele dolaştırıverin bir zahmet. okuyamamış olsanız da çorbada tuzunuz bulunsun. bulunmasa da olur, bilemedim şimdi.
bende kitabın 1976 ve 1978 yılı basımları var. kitabı haşmet matbaasında dizip basmışlar. yeni basımlarına da biraz göz gezdirmişliğim oldu. lakin yeni çevirilerden aynı tadı alamadım. belki kusur bendedir ya da çeviriler cidden kötüdür o konuda da kesin bir şey söyleyemeyeceğim. ben şerhimi düşmüş olayımda sıkıntı çıkmasın kafası ile hareket edeyim, eşeği sağlam kazığa bağlayayım. eşek aşırı inatçıysa da benim yapabileceğim bir şey yok. neticede kazık sağlam, ondan eminim.
bak konu yine dağıldı. hep böyle oluyor. durağanlık kötü şey zaten sürekli evrilmek falan lazım. kitapta biraz bundan bahsediyor. bir kibritte sen çak olayı gibi düşünün. zaten kibriti çakmaya üşenenler için çakmak var, o olmadı pürmüz var. ya da her zaman yaptıkları gibi hazır yemek söylesinler. ama kitabı bıraktıkları yeri sakın unutmasınlar, söylediğim gibi birine lazım olur. okumakta bir mücadele biçimidir falan filan fişman...
ben kestirmeden arka kapağı iliştireyim şuraya zira bu başlık iyi yerlere gitmiyor *
1940'larda faşizm bütün ağırlığıyla ülkeye yerleşmiştir. yöneticiler bir yandan yabancılarla, nazilerle işbirliği yapmakta, öte yandan kendi halkının gün geçtikçe daha kötü koşullarda yaşamasını sağlamaktadır.
bu romanın yazarı mitka grıbçeva, o yılların bulgaristan'ının en önde gelen partizanlarından birisidir. faşizmin en karanlık günlerinde, çeşitli kademelerden geçerek bir partizan müfrezesine girer. artık ognyana'dır adı... ognyana ve partizan arkadaşları faşizmle savaşmaya başlarlar. ve bu savaş, faşizmin kesin yenilgisine kadar sürer...
habora kitapevi yayınları /1978
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlükçüm,
bu sabah norm ender'den mekanın sahibi türküsüyle giriş yapıyorum. uzun bir süredir (kaç gün oldu yahu?) (benim için uzun abicim benim için uzun) yoktum. yokluğumu fark edip mesaj yağmuruna tutan canım arkadaşlarıma (öyle bir şey yok ühüüü) (şaka şaka üj bej kişi var yok, belki de yok(u: hahaha) ) buradan teessüflerimi sunuyorum.
neysem efem dilimde mekanın sahibi elimde değil elimde değil uzun süre yapmadığım her nevarsa geri dönüşte dilime bu zımbırtı pelesenk oluyor.
ey! ey! hadi bakalım
gucci gang, gucci gang nası' yapalım?
mekânın sahibi geri geldi
bebeleri pistten alalım, alalım
ey! ey! hadi bakalım
mary jane, mary jane nası' yapalım?
mekânın sahibi geri geldi (kalkın lan!)
bebeleri pistten alalım, alalım
yoldaş pardon yani mekan senin ama bizde sahiplenmişik işte kendimize göre. üstümüze yapsan tapuyu sırıtmaz yani o derece. *
bu arada alt tarafı 3, 5 gün yoktuk arkadaş hemen ne takipten çıktınız öyle? ölsek helvamızı kavurmadan takip çık yapacaksınız yahu ayıp valla. hahah yok be ya ben de olsam ben de çıkardım beni takipten sıkıntı yok takılın kafanıza göre. (bkz: şimdi bana kaybolan takipçilerimi verseler)
neyse efem bir kaç gün tamamen can sıkıntısından uzaktım mekandan. malum son günlerdeki olaylar vs detay vermiyeceğim ama beni çokça hırpaladı. ülke gündemi hatta dünya gündemi. yahu her seferinde daha n.... (daha ne olabilir ki?) diyemeden canım dünyam beni şaşırtıyor. tamam kapadım zaten çok gergin günler geçirdim az sakin kalmakta yarar var.
efendim sabah kahvemi yaptım misler gibi yudumlarken az girip kendimi hatırlatayım merak eden, telaşlanan, helva kavurmaya hazır bekleyen canım arkadaşlarıma bir cee deyip kaçayım dedim. pek uzaklaşmam hastaneye kadar gidip geleceğim. öptüm bebişler hadi piste. *
bu sabah norm ender'den mekanın sahibi türküsüyle giriş yapıyorum. uzun bir süredir (kaç gün oldu yahu?) (benim için uzun abicim benim için uzun) yoktum. yokluğumu fark edip mesaj yağmuruna tutan canım arkadaşlarıma (öyle bir şey yok ühüüü) (şaka şaka üj bej kişi var yok, belki de yok(u: hahaha) ) buradan teessüflerimi sunuyorum.
neysem efem dilimde mekanın sahibi elimde değil elimde değil uzun süre yapmadığım her nevarsa geri dönüşte dilime bu zımbırtı pelesenk oluyor.
ey! ey! hadi bakalım
gucci gang, gucci gang nası' yapalım?
mekânın sahibi geri geldi
bebeleri pistten alalım, alalım
ey! ey! hadi bakalım
mary jane, mary jane nası' yapalım?
mekânın sahibi geri geldi (kalkın lan!)
bebeleri pistten alalım, alalım
yoldaş pardon yani mekan senin ama bizde sahiplenmişik işte kendimize göre. üstümüze yapsan tapuyu sırıtmaz yani o derece. *
bu arada alt tarafı 3, 5 gün yoktuk arkadaş hemen ne takipten çıktınız öyle? ölsek helvamızı kavurmadan takip çık yapacaksınız yahu ayıp valla. hahah yok be ya ben de olsam ben de çıkardım beni takipten sıkıntı yok takılın kafanıza göre. (bkz: şimdi bana kaybolan takipçilerimi verseler)
neyse efem bir kaç gün tamamen can sıkıntısından uzaktım mekandan. malum son günlerdeki olaylar vs detay vermiyeceğim ama beni çokça hırpaladı. ülke gündemi hatta dünya gündemi. yahu her seferinde daha n.... (daha ne olabilir ki?) diyemeden canım dünyam beni şaşırtıyor. tamam kapadım zaten çok gergin günler geçirdim az sakin kalmakta yarar var.
efendim sabah kahvemi yaptım misler gibi yudumlarken az girip kendimi hatırlatayım merak eden, telaşlanan, helva kavurmaya hazır bekleyen canım arkadaşlarıma bir cee deyip kaçayım dedim. pek uzaklaşmam hastaneye kadar gidip geleceğim. öptüm bebişler hadi piste. *
devamını gör...
kalender (yazar)
bu kadar takılmayın, benim beğeniye ihtiyacım yok. hiçbir tanımım beğeni almasa da zerre umurumda değil. ben buraya eğlenmeye ve vakit geçirmeye geliyorum, kim ne yapsın beğenileri. ayrıca genel olarak herkesi seri beğeniyorum. kimse kişisel algılamasın.
devamını gör...