günde 2 3 saat çalışsam bir de her gün deneme çözsem al abi ilk bin işte ne kasıyorsunuz ya.
devamını gör...

bir oruç aruoba kitabıdır.

yürüme üçlüsünün ikinci kitabıdır. ilk kitabı için (bkz: yürüme) girdiğim tanım için ise #1108937 .
kitap oruç aruobanın felsefi söylemlerinden oluşur. sayfalarca şiirsel metinler. düşünmek için bırakılan boşluklar.

kitap 4 bölümden oluşuyor.

anlama-
rayış

ölüm (de )

yaşam (ki)

felsefe (işte)


genel olarak oruç aruoba tespitleriyle öne çıkıyor. şu şöyledir bu böyledir şeklinde yazıları okuyucuya düşündürtüyor. her bölümden büyük keyif aldım.
tabi yaşam ve felsefe bölümlerine ayrı parantez açmak istiyorum özellikle felsefe yani işte kısmı müthişti.
felsefe kısmı bizle oruç aruobayı ayıran kısım. diğer konularda en azından bilgi sahibiyiz. felsefe kısmında büyük usta nasıl bir felsefeci olduğunu göstermiş.
zaten daha önce dediğim gibi türkiye'de felsefe hakkında konuşabilecek en yetkin kişilerden biridir kendisi.
okurken cidden öyle dediğim ve canımı yakan bol bol tespitler vardı.
hoşuma giden başka kısım ise oruç aruobanın büyük düşünürlerin söylemleri hakkında yorum yapması oldu. mesela bazı sayfalarda bir düşünürün düşüncesi ile ilgili kendi yorumlarını yapmış ve altına o düşünürün adını yazmış.
tabi bol bol oruç aruobanın etkilendiği felsefecileri görüyoruz. özellikle nietzsche, kant ve wittgenstein ağırlıklı şekilde düşüncelerini okuyoruz.
felsefe hakkında nedir ne değildir nasıl yapılmalı gibi sorulara cevap getirmeye çalışıyoruz hem de oruç aruoba yardımıyla.
büyük felsefecilerin hakkında hikayeleri sayfa altında ufak yazılarla okuyup öğreniyoruz.
ölüm ve yaşam hakkında nefis analizleri bize ders oluyor.
ölüm nedir yaşam ne değildir görüyoruz.
bazen başımıza gelen olayları yazdığını görüyoruz ve yutkunuyoruz. altta örnek vereyim hemen.

yaşamında şunları da yaşayabileceksin:

1
birisini, ona söyleyecek bir şey bulamadığın için aramak.

2) birisini, onu artık görmeyeceğini söylemek için beklemek.

3) birisini, onu görmeye dayanamadığın için terk etmek.

neler yaşamayacaksın ki ! )

mesela bunların yazılı olduğu sayfa kalbime tornavida soktu. hepsini yaşamış biri olarak boğazım düğümlendi.

ölüm hakkında dedikleriyle ölüme sarıldım. ölümden korkmamayı gördüm. her bölümden ayrı ayrı keyif aldım. herkese yürüme üçlüsünü tavsiye ederim.

ha bu arada kitap metis yayınlarından yayınlanmıştır.
devamını gör...

yazan olmuştur diye düşündüm ama kimse yazmamış. ilgili alıntıyı paylaşmak yine bana düştü.

"gizlenen, gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevginin zerre değeri, kıymeti yok gözümde.
bu duvar da beni çok seviyor olabilir, bilemem..."

turgut uyar
devamını gör...

ayriştirin efendim daha da ayristirin. cunku yetmedi bu kadar gruplasma. hadi bu insanlar sizin tabirinizle buyur, tecrube kazanir ama siz bu on yarginizla hayatiniza nasil devam edeceksiniz merak ediyorum.
devamını gör...

yok ablacım o tren kaçtı diye cevap verilmesi gerekir. oh gez dolaş eğlen mutlu olmaya çalış olamayınca geri gel yok öyle iş.
devamını gör...

ön yargı

bir dal bulmuştu kendine. sığınacak bir dal. dalın bundan haberi olmasa da o hep dala sığınmak istiyordu. daldan ise arada rüzgarın etkisiyle sesler gelse de ağzını çıt açmıyordu. (odunsu şey işte,ne bekliyoruz ki?)

canı sıkkın olduğunda dalın gölgesi altında ağlar,mutlu olduğunda kütüğüne sarılır, sevgisini güzel hissettirirdi minik. dalımız ne yapardı peki? dalına bir kuş konsa ve hareket etse yaprakları bizim küçük ilgi arsizimizin kafasına değip okşasa minik mutlu olurdu. dal,kolay kolay hareket etmezdi minik ilgi arsizina. o anca güneşe kucak açar, uçan kuşu alır koynuna, yağmuru bünyesine hapseder, diğer dalları selamlardı. sevgi ve ilgi arsizi miniğin bunlardan hiç haberi yoktu. hoş olsa da gözü görmezdi. sevgiden gözü kör olan minik "ölene kadar her gün uğrayacağım yanına",dedi dal parçasına. ılgi ve sevgi arsizi minik,hiç sıkılmadan anlattı dertlerini, mutluluklarını, yalnızlıklarını, sevgisini ve hislerini...

dağdan ses geldi de bizim dal parçasından ses gelmedi yine. bu kez de buna ağladı minik ilgi arsızı. sinirlendi. yükseldi ayak uçlarına ve dalı kopardı gövdesinden. ayaklarıyla ezdi,zıpladı üstünde. tüm sinirini çıkardı dal parçasından.

o sırada kirdigi dal parçalarının arasında,yer de gözüne çarpan bir papatya gördü. sevindi hemen ,yüzü güldü. siniri yok oldu. çünkü canını acittigi,kırdığı ve onu artık ölüme terkettigi daldan özür mahiyetinde bir hediye sandı. aldı papatyayı eline ve koştura koştura eve gitti. ilk çiçeğiydi bu daldan, ilk jestiydi dalın. hemen aldı bi küçük kaba koydu papatyayı. "her gün bakacağım sana, hiç solmayacaksın "dedi. (2 gün sonra olacaklardan habersiz...)

gelelim dal parçasına. günlerce ezilen parçaları yattı yerde. öylece kalakaldılar. yabani hayvanlar çiğnedi bazen üstünü, bazen sele kapıldı baziları. uçan kuşlar bile yüzüne bakmadı. ayni çatı altında yaşadığı diğer akran dalları bile görmezden geldi onu. ne vardi güzelce ve kolayca sevgisini hissettirebilseydi ilgi ve sevgi arsızı miniğe.

"sevgi her şeyin üstesinden gelirdi hani"? dedi dal parçası. o minik için elinden geleni yapmıştı. zor günlerinde yanında olmuştu, o mutluyken yapraklarını yeşile boyamıştı. "sen mutluysan ben de mutluyum" demişti. kötülüklerden koruyup gölgesinin altına almıştı onu. rüzgarı ikna etmeye çalışırdı ki, miniğin kafasını oksayabilsin ve ben "hep burdayım" diye bilsin ,diye. ama minik kız bunları hiç görememişti. kırmıştı dallarını, acıtmıştı canını. onu son gördüğünde elinde bi papatya ile uzaklaşmıştı yanından. en çok bu canını yapmıştı dal parçasının. (dal parçası dersin hamurunda odunluk yatıyor dersin,ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir işte. zarifligine ve naifliğine, ince düşüncesine bakar mısınız?)

üstünden bir fil ordusu geçmeden önce son kez nefes aldı ve bakındı etrafına dal parçası. gözleri son kez miniği aradı. gördüğü tek şey canının acıdığıydı. minik bir fil geçti üstünden önce. sonra diğer büyük filler. toz gibi ufalandı. minik kızın saçlarını okşamak için rüşvet verdiği rüzgar öyle bir esti ki... kendisinden geriye sadece kurumuş tek tük yaprakları kaldı.
devamını gör...

gerilmeyi bilmem de telefonla konuşurken boş boş evin içinde dolaşmak diye bir şey var .
devamını gör...

inkâr edemeyeceğimiz, son derece kızsal sorunlar var maalesef hayatlarımızda. hayatlarımızda diyorum çünkü bu sorunlar kızların benliklerinde kalmıyor, erkeklere de sıçrıyor. bence bu sorunların başında gelen ve en iyi örnek, kadınların hamilelik dönemleri.

kadınların en duygusal, en yoğun, en acımasız, en anlayışsız ve en çekilmez oldukları dönem olan hamilelik, bir kadından çok, erkeğin aşması gereken bir sınavdır bence. bakacak olursanız bunun bir çok başlıktan oluştuğunu görürsünüz. işin hatunu (b:‘’rahat ettirme’’) yönü var, cinsellik yönü var, olur olmaz kokularla gecenin bir vakti uyanma yönü var, yine sabaha karşı manav manav hindistan cevizi arama yönü var –ki muhtemelen daha önce yemedi bile; var da var.

başlarda erkek, sesini pek fazla çıkarmaz. o da heyecanlıdır çünkü, maymun gibi her istenileni yapar, her şeye olumlu yaklaşır ve öyle düşünmeye bakar. ama zaman gelecek, o bebeğin cinsiyeti öğrenilecek. doğacak bebek erkek ise, hamile kadın yaşadı, öyle söyleyeyim. çünkü bu durumu hala aşabilmiş değiliz; ‘’erkek adamın erkek evladı olur!’’

‘’ya kız olursa gaffur amca?’’

‘’o da olur…’’


türk kelimesi ‘’çoğalmak…’’ anlamına geldiğindendir herhalde, soy devam ettirmeye meraklı bir milletizdir. soy adımız yürüsün, büyüsün, her limanda bir imzamız olsun isteriz.

her neyse…

doğacak bebeğin erkek olması, vaziyeti bir müddet daha idare eder. baba, daha bir havalara uçar haliyle. anneye ise şu mantık yerleşir: tavuk sersemken kesmek lazım. bunun illa farkında olacaklar diye bir şey yok ama olan budur neticede.

günler ilerler… artık annenin içinde büyüyen su torbası iyice şişmiş, insanın belini ağrıtacak kıvama kadar gelmiştir.

‘’gaffuuuueeaarr…!!’’

‘’ne oldu safinaz!’’

‘’içimde bir sıkıntı var böyle… kursağıma kadar dayandı sanki… bir bardak su getir de, gider belki!’’

‘’tabi karıcığım…’’
diyip suyu getirir erkek. fakat, bardağı doldururken eline dikkat etmiştir. ne kadar yumuşak, ne kadar seksi duruyor o el öyle. eski günlere, mastürbasyon günlerine dönüş yapılır… bu işin bir de doğum sonrası yanıtlanması gereken, ‘’beni aldattın mı?’’ sorusu vardır ki, şimdi hiç girmiyorum.

hamile kadınların bu çekilmezliği hormonlardan mı kaynaklanıyor, iç güdüsel olarak mı yapıyorlar bilmiyorum. bazıları işi iyice abartıp, sanki kendi çocuğu değilmiş de erkek istedi diye hamile kalmış gibi davranır. başına bela almış psikolojisine bürünür. felakettir.

bu noktada aslında mikrofonu kadınlara, özellikle doğum yapmışlara bırakmak lazım. çünkü merak ediyorum bu ruh hali gerçekten ellerinde olmadan mı oluşuyor, yoksa ‘’hamileyim ulan kraliçe gibi yaşamam gerek!’’ mantığında mı büyüyor?

olur olmaz saatlerde uyanmalar, erkeği de uyutmamalar, bitmek bilmeyen arzular istekler, kıskançlıklar, laf anlayıp dinlememeler, ağlama krizlerine girmeler; hepsi mi psikolojik, hepsi mi hormonal?

zannetmiyorum.
devamını gör...

/ yiğidin sevdiği güzel olunca
ömrü ardı sıra sökülür gider
/*
devamını gör...

bugün doğum günü olan yazar. doğum günü kutlu, mutlu olsun. iyi ki doğmuş*.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kimi seviyorsan acısı sende kalıyor
harflerden bir yalnızlık yolların ucunda*
devamını gör...

öğle yemeklerini hafif bir gıdayla taçlandırmak isteyenlere en güzel tariflerden biridir. ister hafif pişmiş, ister çiğ olarak tüketilebilir.

ihtiyacımız olan malzemeler;
* kabak
* süzme yoğurt
* belki biraz mayonez
* ceviz
* kabakları pişirerek yapacaksanız az bir miktar sıvı yağ

yapımı oldukça basit olmakla birlikte yazmak gerekirse çiğ ve pişmiş olarak iki başlık altında konuyu toparlayacağım.
1) pişmiş olarak

kabakları güzelce yıkayalım, kabuklarını soyacak yardımıyla soyalım ve rendedin iri tarafıyla kabakları rendeleyelim. suyunu sıkmamız gerekecek. burada erkek kuvveti şart. * fazla suyu arındırdıktan sonra az yağla kabaklar ölene kadar kavuralım. kavrulan kabakları soğutmamız gerekecek; çünkü kabakları soğutmadan yoğurtla karıştırırsak yoğurdumuz kesilir. bi de soğuk olan bir şeyin ılınması hoş değil . süzme yoğurdun tek başınayken kıvamı yoğun gelirse normal yoğurtla biraz seyreltebilirsiniz. en son iri kıyılmış cevizleri de kabaklara katıp afiyetle yersiniz.

2) çiğ olarak;

bu noktada çok bir şey yapmanıza gerek yoktur. yıkama, kabuk soyma, rendeleme, yoğurtlama ve ceviz katma işlemleri hep aynı şekilde gider.

üzerini biraz zeytinyağı ve bütün cevizle süsleyebiliriz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
odamda pardon balkondayım.
devamını gör...

her insanın zamanın bir anında, zaman ve mekan fark etmeksizin, bilinçli ya da bilinçsiz bir karar neticesinde, olumlu ya da olumsuz sonuçlarını dikkate almadan içine düştüğün gevşekliğin her yanı sardığı sakinlik anlarıdır.

bu anlarda insanın yüzünde anlamsız gibi görünen ama ziyadesiyle derin bir huzur ifadesi belirir. bu huzur da en nihayetinde insanı somut bir rehavetle sarıp sarmalar.

ben bazen kardeşimle tepegöz peşinde koştuğumuz dönemleri hatırlarım. elimizde fındık ağacından elde ettiğimiz ışkından kılıçlarla ağaçların arkasında oradan oraya zıplayarak kovaladığımız ve birkaç kez çok yaklaşsak da asla yakalayamadığımız tepegözün anısını hatırlamak beni derin bir rehavete sürükler.

ya da bir yarış arabası şeklinde tasarlanmamış ve çocukken hiç sahip olamadığım o yatağın anısı da içimde bir huzur dalgalandırır. o yatak bir başlangıcın hikayesinin dekorudur benim için. elmacık kemiklerimin iyice belirginleşmesini sağlar bu düşünce. düşündükçe bedenim gevşemeye başlar. çok soğuk bir günden sonra eve gelip sobanın arkasına kıvrılıp yatmış gibi hissederim kendimi.

daha birçok anı neden olabilir bu rehavet durumuna. hatırlamak, kendi kişisel nostaljik filmimizi çekmek gibidir zihnimizde. ister uzak ister yakın bir anı olsun, güzel anları hatırlamak insanı sıcak bir rehavet duygusunun kucağına atar. ve o kucak tepegözü yakalamanın verdiği haz kadar sahici araba yatağın rahatsız sıcaklığı kadar cezbedicidir.
devamını gör...

şehbenderzâde filibeli ahmed hilmi tarafından 1910 yılında yazılmış tasavvufi roman. bir tür fantastik eser sayılabildiğinden, fantastikseverler tarafından oldukça ilgi görmüş bir kitaptır. günümüz türkçesine hayal pınarları olarak çevrilmiştir. pek çok yayınevi tarafından günümüz türkçesiyle basılsa da, sadık okurları, kitabı, yazıldığı şekliyle okumayı önerirler.
roman binbir gece masalları'nda olduğu gibi bir çerçeve hikaye ve bu ana hikayeye bağlı hikayeler etrafında döner. yalnız burada bütün hikayeler romanın başkahramanı raci'nin başından geçer.


raci varlık bunalımında bir gençtir. günün birinde tanıştığı aynalı baba'dan çok etkilenir ve onunla her buluşmasında, aynalı baba'nın yaptığı kahveyi içip hayaller görmeye başlar. gördüğü her hayal onu farklı bir dünyaya götürür.


eser, tamamen tasavvuf felsefesindeki vahdet-i vücud inancını anlatmak için yazılmıştır. ve pek çok kişi tarafından tasavvufa giriş kitabı gibi nitelendirilmektedir.
devamını gör...

hele de modern güzellik algısının kurbanı insanlarımızın 7/24 aktif olması boşluğuna boşluk katmaktadır.
devamını gör...

kapatıyorsa benden 1 adım önde olan kişi. ben ciddi anlamda geriliyorum.

artık kötü şeylere nasıl hazırsak toplum olarak, hiçbir konuda aklımıza iyi bir şey gelmiyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gecenin sonuna yolculuk gibi birçok yazara edebi hayatında ışık olmuş romanın yaratıcısı olan, bir dönemler antisemitizm yanlısı görüşleriyle itibarını kaybedince soykırım karşıtı olduğunu açıklayan fransız yazar ve doktordur.

céline'in ilham verdiği bazı tanınmış isimler şunlardır: *
jean-paul sartre, henry miller, william s. burroughs, kurt vonnegut, irvine welsh, charles bukowski, jack kerouac, jim morrison, paul auster...
devamını gör...

turkiye'nin gelisememesindeki en buyuk etkenlerden birisidir. bunun da temelinde egitimin kalitesizligi yatiyor. hem ailenin egitimsizligi sonucu cocuguna duzgun bir birey olma davranislarini asilayamamasi hem de cocugun okulda icine islenmeyen ahlak bilgisinden kaynaklidir. ben hatirliyorum 90li yillarinsonunda ortaokuldayken din kulturu ve ahlak dersinde sure ezberlemek namaz oruc vs seylerin kurallarinin yani sira ciddi mana da ahlak da ogretiliyordu kitaplarda yaziyordu. simdi durum nasil bilmiyorum. din kismi secmeli olup ahlak kismi 2 kat zorunlu olmali ve bu derslerde ogretmenler sinif ogretmeni ile is birligi yapip ogrenciyi sinif icinde ve disinda gozlemleyip ciddi manada kanaat notu kullanmalidir.

bu egitimsizlik kaynakli ahlak probleminin duzelmesi on yillar alacak birsey. 5 yilda bozulmadik ki 5 yilda duzelelim. paylasmak, her bireyin esit oldugunu ogretmek bunu kabullendirmek, kendini baskalarindan ustun gormemek gibi seyler hem aileden gelen sevgi/saygi ogretisi hem de toplumun birbirine iyi ornek olmasi ile duzelecek seyler.

cig koftecide dayak yiyen cocuk mesela iyi bir birey terbiye almis birisi belli. adama karsi saldiriya gecip tezgahtaki bicagi adamin bi tarafina sokacak fiziksel guce sahip, boyu daha uzun. ama sadece kendini korumak ve adami sakinlestirmekle yetiniyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim