kadının kendisine şiddet uygulayan eşini terk etmemesi
bazı olaylara kendi pencerenizden bakamazsınız.
şiddet gördüğüm zaman evliliğime devam etmem. aldatırsam yine boşanırım. ancak şiddet gören ya da aldatılan bazı kadınların evliliğine devam ediyor olması hakkında herhangi bir olumsuz yorum yapamam. gurursuz, onursuz, şiddet görmek demek hoşuna gidiyor, diyemem.
yaşadığınız ülkeden haberiniz olsun. cihangir solculuğu yapmanın, varoşlardan, cehaletten, eğitimsizlikten tiksinmenin de bir sınırı olmalı.
4 çocuğu olan ve bir mesleği olmayan kadınları eleştiremeyiz. ona boşan baskısı yapamayız. o kadına çay taşıma işini yükleyip asgari ücretle al bakalım 4 çocuğuna bak diyemeyiz. o kadının kültürü, öldürülme korkusu, o..pu derler çekinmesi, güçsüzlüğü yeni bir başlangıç yapmasına izin vermiyor diye evliliğine devam etmesi, bu durumdan hoşnut olduğu anlamına da gelmez.
yeni evlenip ilk günden şiddet gören kadını yeni bir başlangıç yapmıyor diye yine suçlayamayız. bu eve bu noktadan sonra kefeninle dönebilirsin diyen bir ailenin içinde 19 sene geçirmiş bir kadını rahat koltuklarımızda oturup eleştiremeyiz.
türkiye'de toptan değişmesi gereken şeyleri mağdur ve güçsüz kadınların, çocukların ve erkeklerin üzerine yüklemek asıl cehalettir. siyasilerin değiştirmesi gereken bir sistemi, çoğunluğun oyları ile değişecek çoğu şeyi yoksul bir ülke içinde kadınlara yüklemenin altında da ciddi bir kadın düşmanlığı yatıyor. daha onemlisi bu iğrenç kendine güven ve kendini bir bok zannetmek benim anlayabileceğim şeyler değil.
genelin yaptığı yanlışları, kültürel saçmalıkları, sorunları konuşmak mümkün, hatta gerekiyor ama boşanma davası açtıktan sonra öldürülen bunca kadın haberi varken böyle şımarık bir bakış açısı geliştirmek çok ilginç geliyor bana. şiddet görüyor ve boşanmıyor mu, o zaman şudur! o zaman budur! altta yatan toplumsal sorunları konuşan kimse yok. memesini açıp, erkekler ölsün yazıp, orada 14 saat dikilerek kadın haklarını korumaya çalışan köyünden geleli 5 sene olmuş feminist kafasına sahibiz çoğumuz.
hayır isveç vatandaşı olsak anlayacağım sahiden. ortalık boşanma davası açıp öldürülen, yakılan, şiddet gören kadın dolu hâlâ olayları nerelere bağlıyoruz. pes.
şiddet gördüğüm zaman evliliğime devam etmem. aldatırsam yine boşanırım. ancak şiddet gören ya da aldatılan bazı kadınların evliliğine devam ediyor olması hakkında herhangi bir olumsuz yorum yapamam. gurursuz, onursuz, şiddet görmek demek hoşuna gidiyor, diyemem.
yaşadığınız ülkeden haberiniz olsun. cihangir solculuğu yapmanın, varoşlardan, cehaletten, eğitimsizlikten tiksinmenin de bir sınırı olmalı.
4 çocuğu olan ve bir mesleği olmayan kadınları eleştiremeyiz. ona boşan baskısı yapamayız. o kadına çay taşıma işini yükleyip asgari ücretle al bakalım 4 çocuğuna bak diyemeyiz. o kadının kültürü, öldürülme korkusu, o..pu derler çekinmesi, güçsüzlüğü yeni bir başlangıç yapmasına izin vermiyor diye evliliğine devam etmesi, bu durumdan hoşnut olduğu anlamına da gelmez.
yeni evlenip ilk günden şiddet gören kadını yeni bir başlangıç yapmıyor diye yine suçlayamayız. bu eve bu noktadan sonra kefeninle dönebilirsin diyen bir ailenin içinde 19 sene geçirmiş bir kadını rahat koltuklarımızda oturup eleştiremeyiz.
türkiye'de toptan değişmesi gereken şeyleri mağdur ve güçsüz kadınların, çocukların ve erkeklerin üzerine yüklemek asıl cehalettir. siyasilerin değiştirmesi gereken bir sistemi, çoğunluğun oyları ile değişecek çoğu şeyi yoksul bir ülke içinde kadınlara yüklemenin altında da ciddi bir kadın düşmanlığı yatıyor. daha onemlisi bu iğrenç kendine güven ve kendini bir bok zannetmek benim anlayabileceğim şeyler değil.
genelin yaptığı yanlışları, kültürel saçmalıkları, sorunları konuşmak mümkün, hatta gerekiyor ama boşanma davası açtıktan sonra öldürülen bunca kadın haberi varken böyle şımarık bir bakış açısı geliştirmek çok ilginç geliyor bana. şiddet görüyor ve boşanmıyor mu, o zaman şudur! o zaman budur! altta yatan toplumsal sorunları konuşan kimse yok. memesini açıp, erkekler ölsün yazıp, orada 14 saat dikilerek kadın haklarını korumaya çalışan köyünden geleli 5 sene olmuş feminist kafasına sahibiz çoğumuz.
hayır isveç vatandaşı olsak anlayacağım sahiden. ortalık boşanma davası açıp öldürülen, yakılan, şiddet gören kadın dolu hâlâ olayları nerelere bağlıyoruz. pes.
devamını gör...
mecburiyet
"içinde bir şeyler hayır diyorsa, sen de hayır demelisin."
bir çırpıda okunabilecek, kitap bittikten sonra ise etkisini benliğinizde uzun süre hissedebileceğiniz bir stefan zweig eseridir mecburiyet. zweig kitabın ismini "firari" koyacakken son anda "mecburiyet" olarak değiştirmiştir. bu kitap bizleri ferdinand adında bir ressamla tanıştırıyor. ferdinand, karısı ile beraber savaştan kaçıp isviçre'ye yerleşmiş olan bir ressamdır. ülkesi adına savaştan kaçtığı için hep içinde bir yerlerde acaba aynı durumla tekrar karşı karşıya kalır mıyım korkusu yatmaktadır. ve nitekim bu korkusu gerçek olur ve ülkesinden kendisine bir tebligat gelir. ferdinand ülkesi adına savaşmaya çağrılmaktadır. çok zor bir seçim yapmak zorundadır: özgürlük mü? sorumluluk mu? eşi onun kesinlikle savaşa katılmaması gerektiğini düşünmektedir. ferdinand da bu görüşe katılmaktadır lakin içini kemiren bir vicdan hesaplaşması yaşamaktadır. bu içsel hesaplaşmayı, karar verme sürecini stefan zweig çok başarılı bir şekilde yansıtmaktadır okuyucuya. adeta o kararı ferdinand değil de biz verecekmişiz gibi. zaten onu da bu denli büyük bir yazar yapan özelliklerinden birisi de bu harika psikolojik tahlilleri değil midir? zweig aslında bu eserinde kendinden de bahsetmiştir bir anlamda. kendisi de savaş karşıtı olan zweig, bu eserinde aslında hüzünlü bir hikayeye değil de acıklı ve oldukça zor bir sorgulamaya davet etmiştir bizleri.
ferdinand "bunu yapmak istemezdim ama mecburum." der. eşi paula ise neden mecbur olduğunu sorgulamaktadır. ve ferdinand'a, "dürüst ol, vatanın hayatın kadar önemli mi senin için? soylu hükümdarlara bile kalmayan bir taşrayı resim yaptığın sağ elin kadar seviyor musun?" diye sorar. aslında bu cümleler mecburiyetin, vatanın ve savaşın sorgulamasını yaptırıyor bizlere. bize vatan neresidir diye soruyor.
elli sayfalık incecik bir kitap olan mecburiyet, aslında kendimize soramadığımız, insanlık olarak üzerine düşünmediğimiz bir konuda, derin bir sorgulamaya itiyor. kitap bittikten sonra dahi, içimizde bir yerlerde devam ediyor adeta.
bir çırpıda okunabilecek, kitap bittikten sonra ise etkisini benliğinizde uzun süre hissedebileceğiniz bir stefan zweig eseridir mecburiyet. zweig kitabın ismini "firari" koyacakken son anda "mecburiyet" olarak değiştirmiştir. bu kitap bizleri ferdinand adında bir ressamla tanıştırıyor. ferdinand, karısı ile beraber savaştan kaçıp isviçre'ye yerleşmiş olan bir ressamdır. ülkesi adına savaştan kaçtığı için hep içinde bir yerlerde acaba aynı durumla tekrar karşı karşıya kalır mıyım korkusu yatmaktadır. ve nitekim bu korkusu gerçek olur ve ülkesinden kendisine bir tebligat gelir. ferdinand ülkesi adına savaşmaya çağrılmaktadır. çok zor bir seçim yapmak zorundadır: özgürlük mü? sorumluluk mu? eşi onun kesinlikle savaşa katılmaması gerektiğini düşünmektedir. ferdinand da bu görüşe katılmaktadır lakin içini kemiren bir vicdan hesaplaşması yaşamaktadır. bu içsel hesaplaşmayı, karar verme sürecini stefan zweig çok başarılı bir şekilde yansıtmaktadır okuyucuya. adeta o kararı ferdinand değil de biz verecekmişiz gibi. zaten onu da bu denli büyük bir yazar yapan özelliklerinden birisi de bu harika psikolojik tahlilleri değil midir? zweig aslında bu eserinde kendinden de bahsetmiştir bir anlamda. kendisi de savaş karşıtı olan zweig, bu eserinde aslında hüzünlü bir hikayeye değil de acıklı ve oldukça zor bir sorgulamaya davet etmiştir bizleri.
ferdinand "bunu yapmak istemezdim ama mecburum." der. eşi paula ise neden mecbur olduğunu sorgulamaktadır. ve ferdinand'a, "dürüst ol, vatanın hayatın kadar önemli mi senin için? soylu hükümdarlara bile kalmayan bir taşrayı resim yaptığın sağ elin kadar seviyor musun?" diye sorar. aslında bu cümleler mecburiyetin, vatanın ve savaşın sorgulamasını yaptırıyor bizlere. bize vatan neresidir diye soruyor.
elli sayfalık incecik bir kitap olan mecburiyet, aslında kendimize soramadığımız, insanlık olarak üzerine düşünmediğimiz bir konuda, derin bir sorgulamaya itiyor. kitap bittikten sonra dahi, içimizde bir yerlerde devam ediyor adeta.
devamını gör...
imdb
aslında gayet bonkör sayılabilecek bir puanlama algoritması var. az önce baktım celal ile ceren gibi çöp bir filme 2.9 puan çıkmış, şaşırdım doğrusu.
devamını gör...
sokrates
''eğer istediğin olmazsa acı çekersin, eğer istemediğin bir şey olursa yine acı çekersin,
hatta istediğin şey tam olarak olsa da acı çekersin.
çünkü onu kaybetme riskin vardır. zihin böyle belalı bir şeydir. değişimden özgür olmak ister.
hayatın koşullarından ve ölümden özgür… fakat değişim hayatın kanunudur ve ne kadar dirensen de bu gerçeği değiştiremezsin. ''
hatta istediğin şey tam olarak olsa da acı çekersin.
çünkü onu kaybetme riskin vardır. zihin böyle belalı bir şeydir. değişimden özgür olmak ister.
hayatın koşullarından ve ölümden özgür… fakat değişim hayatın kanunudur ve ne kadar dirensen de bu gerçeği değiştiremezsin. ''
devamını gör...
akademisyen egosu
eğer yarın öbür gün akademisyen olursam öğrencilerime hep üst perdeden bakacağım. sınavlarda kolay sorup herkese düşük puan vereceğim. çünkü neden yapmayayım?
devamını gör...
değer bilmemek
devamını gör...
sözlüğü terk ediyoruz kampanyası
"soru işaretiyle neden başlık açamıyorum" diye biraz daha üzerime gelinirse, benim de katılacağım kampanyadır.
burada yazarlık yapıyorsanız, sözlük formatını en başından kabul ettiğinizi varsayıyorum. sözlükte "a mı ? b mi? "şeklinde başlık açılmaz. burası forum değil, sözlük. neden soru işareti ile başlık açamıyorum sorusunun cevabı, neden burada küfür edemiyorum ile aynı.
(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları) gereği bunu yapamazsınız.
hamburgerciye gidip ısrarla "neden ben burada pasta yiyemiyorum, ne beceriksiz adamlarsınız" demek gibi şuan yaptığınız.
burada yazarlık yapıyorsanız, sözlük formatını en başından kabul ettiğinizi varsayıyorum. sözlükte "a mı ? b mi? "şeklinde başlık açılmaz. burası forum değil, sözlük. neden soru işareti ile başlık açamıyorum sorusunun cevabı, neden burada küfür edemiyorum ile aynı.
(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları) gereği bunu yapamazsınız.
hamburgerciye gidip ısrarla "neden ben burada pasta yiyemiyorum, ne beceriksiz adamlarsınız" demek gibi şuan yaptığınız.

devamını gör...
65 yaş üstünün oy kullanmaması gerekliliği
65 yaşını geçince yazarına hatırlatılması gereken başlıktır. ( siyasetçilerin çocuğunun 65 üstü olması)
devamını gör...
yazarların radyodan istek şarkısı
grup abdal - gafil gezme şaşkın.
tanım: radyodan istek şarkı olarak istediğimiz şarkıları paylaştığımız başlıktır.
tanım: radyodan istek şarkı olarak istediğimiz şarkıları paylaştığımız başlıktır.
devamını gör...
kız istemeye giden mozart'a bizim çalgıcıya verecek kızımız yok diyen adam
sanata ve sanatçıya değer vermeyen, aşka inanmayan hoyrat, hodbin bir heriftir.
devamını gör...
geceleri uyutmayan dertler
bu çiş beni uykudan uyandırır mı yoksa sabaha kadar tutabilir miyim
devamını gör...
sanat kulübü fotoğraf yarışması
üçüncü fotoğraf yarışmamız sonuçlandı!
oylamaya göre yarışmayı kazanan ''florya, istanbul'' fotoğrafıyla san marinolu oldu, tebrikler!

dördüncü yarışmamız da bugün itibariyle başlamış bulunmakta. konumuz ay, son tarih ise 1 ağustos pazar. en güzel ay fotoğraflarınızı paylaşmak için sizi discord kulüplerimize bekliyoruz, yarışma tüm kulüplerin üyelerine açık. katılmak için buradan.
herkese bol şans!
oylamaya göre yarışmayı kazanan ''florya, istanbul'' fotoğrafıyla san marinolu oldu, tebrikler!

dördüncü yarışmamız da bugün itibariyle başlamış bulunmakta. konumuz ay, son tarih ise 1 ağustos pazar. en güzel ay fotoğraflarınızı paylaşmak için sizi discord kulüplerimize bekliyoruz, yarışma tüm kulüplerin üyelerine açık. katılmak için buradan.
herkese bol şans!
devamını gör...
janüs
roma panteonundan. yeni başlangıçların tanrısıdır. kapılar ve geçitlerle, her yolculuğun ilk adımıyla anılır, bağlantısı kurulur.
yılın ilk ayı olduğu için ingilizce'de ocak ayının adının(january) janüs'ün onuruna verildiğine inanılır, ancak bununla birlikte ocak ayının adını juno'dan aldığını söyleyen akademisyenler de vardır.
janüs sık sık jüpiter ile birlikte anılır ve roma panteonunda yüksek sıralarda bir tanrı olarak görülür. hemen hemen bütün roma tanrılarının yunan karşılığı olsa da, janüs'ün yunan karşılığının olmaması sıradışıdır. daha erken bir etrüsk tanrısından evrilmiş olması muhtemeldir, ancak rahatlık içinde janüs'ün özellikle romalı olduğunu söylemek mümkündür.
bir çok yorumlamada janüs'ün ters yönlere bakan iki yüzü vardır. bir efsanede, satürn ona geçmişi ve geleceği görebilme gücünü bahşeder, çift yüz bunu temsil eder. roma'nın ilk zamanlarında, şehrin kurucusu romulus ve adamları sabine'in kadınlarını kaçırdılar ve tepki olarak sabine'in adamları roma'ya saldırdılar. bir şehir gardiyanının kızı romalı dostlarına ihanet etti ve sabinelilere geçitleri açtı. capitol tepesine tırmanmaya çalıştıklarında janüs sıcak bir pınarı patlattı ve onları geri çekilmeye zorladı.
roma şehrinde ianus geminus olarak bilinen bir tapınak janüs'ün adına dikilmiş ve mylae savaşı'ndan sonra, m.ö. 260'da kutsanmıştı. savaş dönemlerinde kapıları açık bırakılır ve içeride sunumlar yapılırdı, askeri kararların sonuçlarını tahmin etmek amaçlı kehanetlerle birlikte. kanüs'ün tapınağının kapılarının yalnızca barış zamanlarında kapatıldığı söylenirdi, hatta hristiyan din adamlarının sonradan gelen iddialarına göre ıanus geminusun kapıları ilk olarak isa doğduğu anda kapatılmıştır.
değişiklik ve gelecekten günümüze, günümüzden geleceğe geçişin tanrısı olarak, janüs bir dönem zaman tanrısı olarak görülürdü. bazı bölgelerde tarımsal değişiklik dönemlerinde onurlandırılırdı, özellikle ekme sezonunun başında ve hasat vakitlerinde. ek olarak, hayati olaylarda da janüs'ün çağrıldığı düşünülüyor; cenazeler ve düğünler, genç erkeklerin adamlık yaşına ulaşmaları gibi.
diğer bir deyişle, janüs uzay ve zamanın gardiyanıdır. ovid fasti'de böyle yazmıştır: "alametler başlangıçlardadır, ilk sese kulaklarını döndürüyorsun ve kahin ilk kez gördüğü kuşun toprağına karar veriyor. tanrıların kulakları gibi tapınakların kapıları da açık... ve kelimelerin ağırlığı var."
yılın ilk ayı olduğu için ingilizce'de ocak ayının adının(january) janüs'ün onuruna verildiğine inanılır, ancak bununla birlikte ocak ayının adını juno'dan aldığını söyleyen akademisyenler de vardır.
janüs sık sık jüpiter ile birlikte anılır ve roma panteonunda yüksek sıralarda bir tanrı olarak görülür. hemen hemen bütün roma tanrılarının yunan karşılığı olsa da, janüs'ün yunan karşılığının olmaması sıradışıdır. daha erken bir etrüsk tanrısından evrilmiş olması muhtemeldir, ancak rahatlık içinde janüs'ün özellikle romalı olduğunu söylemek mümkündür.
bir çok yorumlamada janüs'ün ters yönlere bakan iki yüzü vardır. bir efsanede, satürn ona geçmişi ve geleceği görebilme gücünü bahşeder, çift yüz bunu temsil eder. roma'nın ilk zamanlarında, şehrin kurucusu romulus ve adamları sabine'in kadınlarını kaçırdılar ve tepki olarak sabine'in adamları roma'ya saldırdılar. bir şehir gardiyanının kızı romalı dostlarına ihanet etti ve sabinelilere geçitleri açtı. capitol tepesine tırmanmaya çalıştıklarında janüs sıcak bir pınarı patlattı ve onları geri çekilmeye zorladı.
roma şehrinde ianus geminus olarak bilinen bir tapınak janüs'ün adına dikilmiş ve mylae savaşı'ndan sonra, m.ö. 260'da kutsanmıştı. savaş dönemlerinde kapıları açık bırakılır ve içeride sunumlar yapılırdı, askeri kararların sonuçlarını tahmin etmek amaçlı kehanetlerle birlikte. kanüs'ün tapınağının kapılarının yalnızca barış zamanlarında kapatıldığı söylenirdi, hatta hristiyan din adamlarının sonradan gelen iddialarına göre ıanus geminusun kapıları ilk olarak isa doğduğu anda kapatılmıştır.
değişiklik ve gelecekten günümüze, günümüzden geleceğe geçişin tanrısı olarak, janüs bir dönem zaman tanrısı olarak görülürdü. bazı bölgelerde tarımsal değişiklik dönemlerinde onurlandırılırdı, özellikle ekme sezonunun başında ve hasat vakitlerinde. ek olarak, hayati olaylarda da janüs'ün çağrıldığı düşünülüyor; cenazeler ve düğünler, genç erkeklerin adamlık yaşına ulaşmaları gibi.
diğer bir deyişle, janüs uzay ve zamanın gardiyanıdır. ovid fasti'de böyle yazmıştır: "alametler başlangıçlardadır, ilk sese kulaklarını döndürüyorsun ve kahin ilk kez gördüğü kuşun toprağına karar veriyor. tanrıların kulakları gibi tapınakların kapıları da açık... ve kelimelerin ağırlığı var."
devamını gör...
kıvırcık saç
zeytin yağı ile yapılan aylık bakımlar ve omuz hizasına gelicek şekilde yapılan hoş bir kesim sayesinde kullanımı oldukça pratik olan saç tipidir.
yıllardır kullanırım hiç yüzümü kara çıkarmadı. severim kendisini.
yıllardır kullanırım hiç yüzümü kara çıkarmadı. severim kendisini.
devamını gör...
saat kaç sorusuna verilebilecek alternatif cevaplar
saat on, yatağa kon. hadi iyi geceler.
devamını gör...
misc radyo yayını
merhaba sözlük, ilk canlı yayın tecrübeme bebeyim* cenk ile çıkacağım için içimde kelebekler halay çekmeye başladı bile.
umuyorum ki yarın akşam, genel manada meriçlerimiz, barkınlarımız, taylanlarımız ve boralarımızla ilgili mümkün mertebe siz sözlük yazarlarının görüşleriyle şekillenen bir yayın gerçekleştirebiliriz.
görüşlerinizi bekliyoruz.
umuyorum ki yarın akşam, genel manada meriçlerimiz, barkınlarımız, taylanlarımız ve boralarımızla ilgili mümkün mertebe siz sözlük yazarlarının görüşleriyle şekillenen bir yayın gerçekleştirebiliriz.
görüşlerinizi bekliyoruz.
devamını gör...
sabah üç gibi sokakta yürüyen gizemli şahıslar
işe giden insanlardır.
devamını gör...
11 mayıs 2021 fenerbahçe sivasspor maçı
eğer fenerbahçe bir ölüm kalım maçına çıkmışsa o maçta fenerbahçe ölür kuralının yine işlediği maç. yine kahır yine keder.
devamını gör...