sözlüğün en yakışıklı yazarı olmak
          anonimci yazarlar birliği üyelerinin yakışıklılıkları hakkında methiye düzmeye geldiği başlık.
      
  devamını gör...
hyaluronik asit
          n-asetil glukosamine ve glukronik asitten oluşur.
sülfatlanmamıştır.
proteinlere kovalent bağlanmamıştır.
eklemlerde,sinovial sıvıda,kordon kanında bulunur.
  sülfatlanmamıştır.
proteinlere kovalent bağlanmamıştır.
eklemlerde,sinovial sıvıda,kordon kanında bulunur.
devamını gör...
felsefeye başlayacaklara kitap önerileri
          felsefeye başlamanız için ilk önce bir temele ihtiyacınız var bu elzemdir. bunu yapmazsanız 5 sayfa okuyup ne diyo bu niçe ne mal adammış ya dersiniz. bu temel içinse üç kitaba ihtiyaç duyarsınız.
1-felsefeye giriş (bkz: ahmet arslan)
2-felsefe tarihi (bkz: ahmet cevizci)
veya (bkz: bertrand russell)'ın alfa yayınlarından 3 ciltlik batı felsefesi tarihi kitabı.
3-felsefe sözlüğü (bkz: ahmet cevizci)
felsefeye giriş kitabını hatmetip filozoflar ve fikirleri hakkında biraz ön bilgiye sahip olduktan sonra soğumadan felsefe tarihine geçiniz.
"ben düşüncesini bildikten sonra napayım tarihini bilader" demeyiniz lütfen. çünkü felsefe tarihi filozofların düşüncelerini daha iyi anlamak ve onlara objektif bakabilmeniz adına elzemdir.
buna en iyi örnek ünlü alman filozof (bkz: nietzsche)'dir. nietzsche zamanında bir rus hatunu düşüremeyip onun acısını kaldıramadığı için büyük ölçüde bundan ötürü kadınlarla ilgili negatif şeyler yazmıştır. siz nietzsche'nin neyden etkilendiğini bilmeyip "adam haklı lan bilader" deyip sevgilinizden ayrılıp ardından kadınlara küsüp yalnızlık içinde kahrolmayın diye felsefe tarihi elzemdir. filozofların subjektif ve objektif düşüncelerini ayırıp onları daha iyi eleştirin diye felsefe tarihi elzemdir.
filozoflar aynı kelimeleri bile farklı anlamda kullanır. buna en iyi örnekse (bkz: hegel)'dir.
filozofları daha iyi anlamanız için terimlerini çok iyi kavramanız gerekir işte burada da felsefe sözlüğü devreye girer.
bu kitaplarla temeli attıktan sonra tebrikler artık siz de bir filozof adayı oldunuz demektir. (bkz: komik olmayan şakalar)
buradan sonra kişinin tercihine bağlı olarak kitap seçimleri yapılabilir. benim tavsiyem ilk önce biraz antik yunana bakmanızdan yanadır fakat bu şart değildir. neticede felsefe matematik gibi birikimli bir bilim değildir en baştan başlamanıza gerek yoktur keza felsefe bilim de değildir.
ama tavsiyem ilk önce (bkz: sokrates) (bkz: platon) (bkz: aristoteles) üçlüsüne bakmanızdan yanadır.
bunlar için ilgi alanınıza göre googleden araştırmalar yapınız fakat en temellerden olan herkesin bildiği sokrates'in fikirlerini platonun yazdığı "devlet" kitabını okumanızda fayda var.
yunana da az bakındındıktan sonra istediğinizi istediğiniz şekilde okuyabilirsiniz.
dipnot:dostlarım bu yazılanlardan sonra sizden tek bir ricam var oda nietzsche'yi ihmal etmeyip zerdüştü okumanızdır.
  1-felsefeye giriş (bkz: ahmet arslan)
2-felsefe tarihi (bkz: ahmet cevizci)
veya (bkz: bertrand russell)'ın alfa yayınlarından 3 ciltlik batı felsefesi tarihi kitabı.
3-felsefe sözlüğü (bkz: ahmet cevizci)
felsefeye giriş kitabını hatmetip filozoflar ve fikirleri hakkında biraz ön bilgiye sahip olduktan sonra soğumadan felsefe tarihine geçiniz.
"ben düşüncesini bildikten sonra napayım tarihini bilader" demeyiniz lütfen. çünkü felsefe tarihi filozofların düşüncelerini daha iyi anlamak ve onlara objektif bakabilmeniz adına elzemdir.
buna en iyi örnek ünlü alman filozof (bkz: nietzsche)'dir. nietzsche zamanında bir rus hatunu düşüremeyip onun acısını kaldıramadığı için büyük ölçüde bundan ötürü kadınlarla ilgili negatif şeyler yazmıştır. siz nietzsche'nin neyden etkilendiğini bilmeyip "adam haklı lan bilader" deyip sevgilinizden ayrılıp ardından kadınlara küsüp yalnızlık içinde kahrolmayın diye felsefe tarihi elzemdir. filozofların subjektif ve objektif düşüncelerini ayırıp onları daha iyi eleştirin diye felsefe tarihi elzemdir.
filozoflar aynı kelimeleri bile farklı anlamda kullanır. buna en iyi örnekse (bkz: hegel)'dir.
filozofları daha iyi anlamanız için terimlerini çok iyi kavramanız gerekir işte burada da felsefe sözlüğü devreye girer.
bu kitaplarla temeli attıktan sonra tebrikler artık siz de bir filozof adayı oldunuz demektir. (bkz: komik olmayan şakalar)
buradan sonra kişinin tercihine bağlı olarak kitap seçimleri yapılabilir. benim tavsiyem ilk önce biraz antik yunana bakmanızdan yanadır fakat bu şart değildir. neticede felsefe matematik gibi birikimli bir bilim değildir en baştan başlamanıza gerek yoktur keza felsefe bilim de değildir.
ama tavsiyem ilk önce (bkz: sokrates) (bkz: platon) (bkz: aristoteles) üçlüsüne bakmanızdan yanadır.
bunlar için ilgi alanınıza göre googleden araştırmalar yapınız fakat en temellerden olan herkesin bildiği sokrates'in fikirlerini platonun yazdığı "devlet" kitabını okumanızda fayda var.
yunana da az bakındındıktan sonra istediğinizi istediğiniz şekilde okuyabilirsiniz.
dipnot:dostlarım bu yazılanlardan sonra sizden tek bir ricam var oda nietzsche'yi ihmal etmeyip zerdüştü okumanızdır.
devamını gör...
fabl
          en önemli temsilcisi (bkz: la fontaine) isimli fransız yazardır. çocuklara yönelik olduğu düşünülür ama büyüklerin de okuması gerekir. hem düşündüren hem de güldüren hikayelerdir. hayvan diyalogları kullanılır. bir örnek olarak (bkz: karga ile tilki hikayesi) verilebilir.
      
  devamını gör...
uykusuzkahve
          en çok doğallığıyla, sevecenliğiyle ve olumlu yaklaşımıyla etkilemiş yazardır.  "çiçek quinn" hitabıyla gönlümü kazanmıştır * canım uykusuzkahve.
      
  devamını gör...
kaderi değiştirmeye çalışmak
          kaderin üstünde bir kader vardır demek istediğim başlıktır.
eyyyy.
  eyyyy.
devamını gör...
maxwell denklemleri
          insanlık tarihindeki en önemli bilimsel başarılarından birisini bize anlatan ve güzelliğiyle her denk geldiğimde beni gülümseten dört denklemden oluşan set. evrenin en büyük gizemlerinden biriyle alakalı bir manifesto. 
insanlık için yüzyıllarca yük, elektrik, manyetizma, ışık gibi soyut entitiler büyük bir gizem olarak kaldı. hepsini deneyimledik ve yeni teknolojiler için kullandık ama nasıl etkileştiklerini pek kestiremedik. ta ki 1860'ların ortalarında james clerk maxwell bize aslında elektrik ve manyetizmanın aynı fenomenin farklı yansımaları olduğunu, birbirlerinden ayrı davranamayacaklarını ve nasıl oluştuklarını anlatana kadar. maxwell, ışık dediğimiz şeyin de aslında bir elektromanyetik dalga olduğunu iddia etti. bu doğruydu ama tam da değildi. ışık daha karışıkmış, bir elli yıl kadar sonra anlayabildik.
fizikteki en önemli birleştirici teorilerden biri maxwell'in elektromanyetik teorisi. evrendeki dört temel etkileşimden bir tanesini artık çok iyi tanıyoruz. buna ek olarak, elektrik mühendisliği maxwell'in cebinden çıkmıştır desek yanlış olmaz. elektrik üretim ve aktarım tekniklerimizi, enerjiyi dönüştüreceğimiz elektrik makinalarını, anten teorisini, tüm telekomünikasyon ağımızı ve neredeyse her türlü elektronik komponentin gelişimini bu dört denkleme borçluyuz.
esas güzelliği faydasında değil ama. bu kadar karışık ve soyut meseleleri, dört tanecik ezberden yazılabilecek kısalıkta denklemle açıklamasında. yüzleri gülümseten, sanat eseri gibi kendini dakikalarca izlettiren güzelliği basitliğinde. (bkz: simplicity is the ultimate sophistication)
bir sıra gözetmeksizin, aşağıdakilerden bahseder. sadece bir içgörü sağlanması amacıyla özetlenmişlerdir, tam olarak etkileşimleri tarif edebilmek ağır matematiksel fizik bilgisi gerektirir.
gauss' law for electric fields : eğer bir yerde elektrik alan var ise, bunun kaynağı olacak bir yük dağılımı da orada bulunmak zorundadır. ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
gauss' law for magnetic fields : bütün manyetik alanlar kendileri üzerine kapanırlar. manyetik alanın "manyetik yük" gibi bir kaynağı yoktur. tek başına bir manyetik kutup doğada bulunamaz. bir mıknatısı ne kadar bölerseniz bölün, kuzeyini güneyinden güneyini de kuzeyinden yalıtamazsınız.
faraday's law : zamana bağlı değişen bir manyetik alan, eletrik alanın oluşumuna/indüklenmesine sebep olur. daire şeklinde iletken bir telimiz olsun ve çevrelediği alanda değişken bir manyetik alan oluşturalım. telde akım oluştuğunu görürüz. bir yerlerde (barajlarda mesela) kocaman bir manyetik alan dönüyor ve oluşturduğu elektrikle sen evindeki bilgisayarı şarj edebiliyorsun demek bu.
ampère's law : peki manyetik alanı nasıl oluşturacağız ? iki yol var : bildiğimiz elektrik akımını ya da çok yüksek frekanslı elektrik alanlarda kendini belli eden yerdeğiştirme akımını kullanarak. manyetik alanı güzel aktaran bir medyuma sahipsen, etrafına sardığın bobinlere elektrik vererek manyetik alan oluşturabilirsin. bu manyetik alan sana tork sağlayabilir. sonra da mesela elektrikli bir araba yaparsın.
mesleğimi bana sevdiren insana bir saygı duruşunda bulunmak istedim. edinburgh evimiz maxwell babamız*.
  insanlık için yüzyıllarca yük, elektrik, manyetizma, ışık gibi soyut entitiler büyük bir gizem olarak kaldı. hepsini deneyimledik ve yeni teknolojiler için kullandık ama nasıl etkileştiklerini pek kestiremedik. ta ki 1860'ların ortalarında james clerk maxwell bize aslında elektrik ve manyetizmanın aynı fenomenin farklı yansımaları olduğunu, birbirlerinden ayrı davranamayacaklarını ve nasıl oluştuklarını anlatana kadar. maxwell, ışık dediğimiz şeyin de aslında bir elektromanyetik dalga olduğunu iddia etti. bu doğruydu ama tam da değildi. ışık daha karışıkmış, bir elli yıl kadar sonra anlayabildik.
fizikteki en önemli birleştirici teorilerden biri maxwell'in elektromanyetik teorisi. evrendeki dört temel etkileşimden bir tanesini artık çok iyi tanıyoruz. buna ek olarak, elektrik mühendisliği maxwell'in cebinden çıkmıştır desek yanlış olmaz. elektrik üretim ve aktarım tekniklerimizi, enerjiyi dönüştüreceğimiz elektrik makinalarını, anten teorisini, tüm telekomünikasyon ağımızı ve neredeyse her türlü elektronik komponentin gelişimini bu dört denkleme borçluyuz.
esas güzelliği faydasında değil ama. bu kadar karışık ve soyut meseleleri, dört tanecik ezberden yazılabilecek kısalıkta denklemle açıklamasında. yüzleri gülümseten, sanat eseri gibi kendini dakikalarca izlettiren güzelliği basitliğinde. (bkz: simplicity is the ultimate sophistication)
bir sıra gözetmeksizin, aşağıdakilerden bahseder. sadece bir içgörü sağlanması amacıyla özetlenmişlerdir, tam olarak etkileşimleri tarif edebilmek ağır matematiksel fizik bilgisi gerektirir.
gauss' law for electric fields : eğer bir yerde elektrik alan var ise, bunun kaynağı olacak bir yük dağılımı da orada bulunmak zorundadır. ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
gauss' law for magnetic fields : bütün manyetik alanlar kendileri üzerine kapanırlar. manyetik alanın "manyetik yük" gibi bir kaynağı yoktur. tek başına bir manyetik kutup doğada bulunamaz. bir mıknatısı ne kadar bölerseniz bölün, kuzeyini güneyinden güneyini de kuzeyinden yalıtamazsınız.
faraday's law : zamana bağlı değişen bir manyetik alan, eletrik alanın oluşumuna/indüklenmesine sebep olur. daire şeklinde iletken bir telimiz olsun ve çevrelediği alanda değişken bir manyetik alan oluşturalım. telde akım oluştuğunu görürüz. bir yerlerde (barajlarda mesela) kocaman bir manyetik alan dönüyor ve oluşturduğu elektrikle sen evindeki bilgisayarı şarj edebiliyorsun demek bu.
ampère's law : peki manyetik alanı nasıl oluşturacağız ? iki yol var : bildiğimiz elektrik akımını ya da çok yüksek frekanslı elektrik alanlarda kendini belli eden yerdeğiştirme akımını kullanarak. manyetik alanı güzel aktaran bir medyuma sahipsen, etrafına sardığın bobinlere elektrik vererek manyetik alan oluşturabilirsin. bu manyetik alan sana tork sağlayabilir. sonra da mesela elektrikli bir araba yaparsın.
mesleğimi bana sevdiren insana bir saygı duruşunda bulunmak istedim. edinburgh evimiz maxwell babamız*.
devamını gör...
reenkarnasyon
          lisede psikoloji dersinden aklımda kalanları aktarayım. reenkarnasyonla  ilgili bir deney yapılıyor. kişi uyutulup sürekli on sene öncesine gönderiliyor.doğum tarihinden öncesine gelindiğinde denek başka bir hikaye anlatmaya başlıyor. anlattığı kişi bir çiftçi. nerede yaşadığını tarif ediyor. uyandırıldığında anlattığı yeri soruyorlar fakat denek şaşkın bir şekilde yeri bilmediğini hatta ilk defa duyduğunu söylüyor. anlatılan yere gidiyorlar yaşlı bir kadın görüyorlar. deneyi kadına anlattıklarında herkes suspus oluyor. bahsettiği kişi seneler önce vefat eden eşi.
hikaye anlatıldığında bana çok inandırıcı gelmedi. öğretmenime sordum peki siz inanıyor musunuz diye. bununla ilgili yapılan araştırmalar var ve bir çoğu olabileceğini öngörüyor ama kesin bir sonuç yok dedi. bu konuyla ilgili bilgili bir insanın görüşü beni reenkarnasyon'un olup olmaması sorusunda hep muallatta bırakmıştır.
  hikaye anlatıldığında bana çok inandırıcı gelmedi. öğretmenime sordum peki siz inanıyor musunuz diye. bununla ilgili yapılan araştırmalar var ve bir çoğu olabileceğini öngörüyor ama kesin bir sonuç yok dedi. bu konuyla ilgili bilgili bir insanın görüşü beni reenkarnasyon'un olup olmaması sorusunda hep muallatta bırakmıştır.
devamını gör...
üzüntüden uyumak
          o günü unutturur ama yaşattığı kırgınlığı da, yaşatanı da unutturmaz. sabaha ölü gibi uyandırır, günü zehir eder. zamanla geçer lakin bir daha o gece yaşanan hiçbir şey unutulmaz.
yaşadım tabii, başka nereden bileceğim allasen? *
  yaşadım tabii, başka nereden bileceğim allasen? *
devamını gör...
yarra yering
          mahalle arası tekel bayide insana meze olarak dayak yedirtebilecek şarap markası.
-abi varsa bi'yarra yering.
  -abi varsa bi'yarra yering.
devamını gör...
kurtlar vadisi pusu
          ilk sezon. dört büyük aileyi anlatmıştır. ancak bu ailelerin her biri bir konsey gücünde olduğu söyleminin altı doldurulamamış, bu ailelerin hepsi ileride t... oğlanı olacaktır.
ikinci sezon. derin devlet ve iskender büyük ile devam etmiş. iskender büyük ile dizi yükselmiştir. çünkü villainler kahraman ve hikayeyi yükseltir. sezon finali ile bu kanıtlanmıştır.
üçüncü sezon. iskender büyük dönemi. iskender, polat ve ekibini sıkıştırmış, dizinin temposunu yükseltmiştir.
dördüncü sezon. gladio ve aron feller diziye giriş yaptı. iskender büyük karakterinin kabak tadı vermeye başladığı sezondur. feller, polat ve ekibini zora uğratmıştır. dizinin düşüşü bu sezonda başlamış. birçok saçma sapan hatalar ve hareketler yaşanmıştır. bu sezonda reytinglerde aşk-ı memnu'nun gerisinde kalmıştır.
beşinci sezon. mafyaya dönüş yapılmaya çalışılmış, bununla birlikte reyting artmış ancak eldeki malzeme yetersiz olunca ve iskender büyük fanlarını tatmin etmek için ersoy ulubey karakteri dahil oldu. sonraki bir iki bölüm aksiyon dozajı yüksek bölümler ile birinci olsa da,
daha sonrasında ölmeyen ulubey karakteriyle sıkıcı bir hal almıştır.
altıncı sezon. daha profesyonel yayınlar yapmaya başlayan tnt'de ekrana geldi. kanalın reyting yükünü sırtladı. bu sezonda geride kalan düşmanlar ile mücadele edilmiştir. daha sakin bir sezondur.
yedinci sezon. şahsi kanaatim en iyi sezonudur. gizemi, tehditkar düşmanları ve iyi bir hikaye ile dizi (rakibinin olmaması da buna dahil) zirveye geçti.
sekizinci sezon. bu sezondan sonra özellikle 17-25 aralık sürecinden sonra şu anda gördüğümüz çizgi film gibi olan işlere dönüşmüştür. 15 temmuz sonrası ile bitirilmiştir. kimi 15 temmuz'u biliyordu dedi, kimi reyting dedi.
dizi açıkça bir iktidar propagandasıydı. ergenekon kumpasına destek çıkması ve yönlendirme yapması, çözüm süreciyle muro'nun sempatik gösterilmesi,17-25 aralık sürecinde aldığı tutum, en bariz örnekleridir.
dizi maalesef selefi kurtlar vadisi'nin ekmeğini bolca yemiştir. ancak o kadar kaliteli bir yapım olayı becerememiştir
  ikinci sezon. derin devlet ve iskender büyük ile devam etmiş. iskender büyük ile dizi yükselmiştir. çünkü villainler kahraman ve hikayeyi yükseltir. sezon finali ile bu kanıtlanmıştır.
üçüncü sezon. iskender büyük dönemi. iskender, polat ve ekibini sıkıştırmış, dizinin temposunu yükseltmiştir.
dördüncü sezon. gladio ve aron feller diziye giriş yaptı. iskender büyük karakterinin kabak tadı vermeye başladığı sezondur. feller, polat ve ekibini zora uğratmıştır. dizinin düşüşü bu sezonda başlamış. birçok saçma sapan hatalar ve hareketler yaşanmıştır. bu sezonda reytinglerde aşk-ı memnu'nun gerisinde kalmıştır.
beşinci sezon. mafyaya dönüş yapılmaya çalışılmış, bununla birlikte reyting artmış ancak eldeki malzeme yetersiz olunca ve iskender büyük fanlarını tatmin etmek için ersoy ulubey karakteri dahil oldu. sonraki bir iki bölüm aksiyon dozajı yüksek bölümler ile birinci olsa da,
daha sonrasında ölmeyen ulubey karakteriyle sıkıcı bir hal almıştır.
altıncı sezon. daha profesyonel yayınlar yapmaya başlayan tnt'de ekrana geldi. kanalın reyting yükünü sırtladı. bu sezonda geride kalan düşmanlar ile mücadele edilmiştir. daha sakin bir sezondur.
yedinci sezon. şahsi kanaatim en iyi sezonudur. gizemi, tehditkar düşmanları ve iyi bir hikaye ile dizi (rakibinin olmaması da buna dahil) zirveye geçti.
sekizinci sezon. bu sezondan sonra özellikle 17-25 aralık sürecinden sonra şu anda gördüğümüz çizgi film gibi olan işlere dönüşmüştür. 15 temmuz sonrası ile bitirilmiştir. kimi 15 temmuz'u biliyordu dedi, kimi reyting dedi.
dizi açıkça bir iktidar propagandasıydı. ergenekon kumpasına destek çıkması ve yönlendirme yapması, çözüm süreciyle muro'nun sempatik gösterilmesi,17-25 aralık sürecinde aldığı tutum, en bariz örnekleridir.
dizi maalesef selefi kurtlar vadisi'nin ekmeğini bolca yemiştir. ancak o kadar kaliteli bir yapım olayı becerememiştir
devamını gör...
muhterem fethullah gülen hocaefendi hazretleri
          hiç demedim.
ne mi farkım var sizden ?
6 sene fem dersanesine gittim, abilerde kaldım.
himmet toplayanlarla oturup kalktım.
hepsinin allah belasını versin.
  ne mi farkım var sizden ?
6 sene fem dersanesine gittim, abilerde kaldım.
himmet toplayanlarla oturup kalktım.
hepsinin allah belasını versin.
devamını gör...
ses
          ses bir nesneden yükselen hareketin eşit aralıklı ve periyodik titreşim sonunda hava akımı yoluyla kulağımıza kadar gelen ses dalgalarına denir. işittiğimiz her seste yükseklik, gürlük, ve tını nitelikleri vardır.
- sesin ince (tiz) veya kalın (pes) oluşu yüksekliği,
- sesin hafif veya kuvvetli oluşu gürlüğü,
-seslerin birbirinden farklı bir renk taşımalarına da ses rengi yani tını adı verilmektedir.
kadın sesleri
-soprano (ince)
-mezzosoprano (orta)
-alto (kalın)
erkek sesleri
-tenor (ince)
-bariton (orta)
-bas (kalın)
  - sesin ince (tiz) veya kalın (pes) oluşu yüksekliği,
- sesin hafif veya kuvvetli oluşu gürlüğü,
-seslerin birbirinden farklı bir renk taşımalarına da ses rengi yani tını adı verilmektedir.
kadın sesleri
-soprano (ince)
-mezzosoprano (orta)
-alto (kalın)
erkek sesleri
-tenor (ince)
-bariton (orta)
-bas (kalın)
devamını gör...
restoratif diş tedavisi
          diş sert dokularının kaybının önlenmesi ve tedavi edilmesiyle ilgilenen, diş hekimliğini alt bilim dalı.
      
  devamını gör...
yüzyıllık yalnızlık
          çok beğenerek okuduğum, birçok satırda sarsıldığım bir kitap.
birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında,cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk.birine teslim olduğumuzda içimizi döktüğümüzde,bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor.o yüzden değil mi içimizi tutmalarımız,birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? 'anlatsam mı anlatmasam mı?' kararsızlığımız.'bu sevgi beni acıtır mı?' kuşkularımız.
      
  birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında,cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk.birine teslim olduğumuzda içimizi döktüğümüzde,bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor.o yüzden değil mi içimizi tutmalarımız,birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? 'anlatsam mı anlatmasam mı?' kararsızlığımız.'bu sevgi beni acıtır mı?' kuşkularımız.
devamını gör...
ilişkide yapılan yanlışlar
          kendinden ödün vermektir. bir ilişkide yapılan en basit hata budur. başlarda kendinden ödün vermek iyi hissettirir. kendinden ödün verip bir şeyler yaptıkça karşı cinsi mutlu edersin. o mutlu oldukça daha da mutlu olursun. ilişkinin yavaş yavaş sonunu getiren karşı cinsin gözündeki değerini düşüren kendi elinle kendi kuyunu kazdığın aptalca bir davranıştır. en son noktada ilişkiyi kurtarmak için çabalarken karşıdaki kılını kıpırdatmadığında daha önce seve seve kendinden ödün vererek yaptığın her şeyin aslında koca bir enayilik olduğunu anlarsın.geriye yaptığın şeyleri hatırladıkça kendine kızmak veya küfür etmek kalır.
      
  devamını gör...
geceye bir şiir bırak
          münacaat
bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
hata yapmak
fırsatını ademe veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
ismet özel
  bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
hata yapmak
fırsatını ademe veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
ismet özel
devamını gör...
cafede yalnız başına oturan insanın yalnızlık sebebi
          'yahu yalnızız diye çay, kahvede mi içmiyek?' dedirten başlık.
bir gün bir avm'de bir arkadaşımla denk geldim. 'ne yapıyorsun sen burda?' dedi. 'sinemaya geldim' dedim. 'kimle?' dedi. 'tek' dedim. 'nasıl yani tek?' , 'tek gidilir mi? beni çağırsaydın. beraber izlerdik.' dedi.
o ve bir çok arkadaşım hala benim tek başıma sahilde yürüş yapmama, bir cafede oturmama, alışverişe gitmeme vsvs anlam veremiyorlar. hele ki yalnız yaşıyor oluşum toplum tarafından 'hep hadi canım' la karşılandı. (uzun yıllar sonra bir süredir annemle yaşıyorum buarada. sahi siz neden birileriyle yaşıyorsunuz? bakın bu çok daha zor ve sıkıcı.)
asıl soru şu siz bu yalnızlıktan neden bu kadar korkuyorsunuz? yalnız zaman geçirmek, yalnız yaşamak, yalnız yemek yemek, yalnız vakit geçirmek neden anlaşılması güç bir olay gibi geliyor size?
her şey sürü halinde yapılmaz ki ay. bu da kafa, insan az tek başına zaman geçirmek istiyor.
  bir gün bir avm'de bir arkadaşımla denk geldim. 'ne yapıyorsun sen burda?' dedi. 'sinemaya geldim' dedim. 'kimle?' dedi. 'tek' dedim. 'nasıl yani tek?' , 'tek gidilir mi? beni çağırsaydın. beraber izlerdik.' dedi.
o ve bir çok arkadaşım hala benim tek başıma sahilde yürüş yapmama, bir cafede oturmama, alışverişe gitmeme vsvs anlam veremiyorlar. hele ki yalnız yaşıyor oluşum toplum tarafından 'hep hadi canım' la karşılandı. (uzun yıllar sonra bir süredir annemle yaşıyorum buarada. sahi siz neden birileriyle yaşıyorsunuz? bakın bu çok daha zor ve sıkıcı.)
asıl soru şu siz bu yalnızlıktan neden bu kadar korkuyorsunuz? yalnız zaman geçirmek, yalnız yaşamak, yalnız yemek yemek, yalnız vakit geçirmek neden anlaşılması güç bir olay gibi geliyor size?
her şey sürü halinde yapılmaz ki ay. bu da kafa, insan az tek başına zaman geçirmek istiyor.
devamını gör...
anadolu beylikleri
          en uzun yaşayanı karamanoğlulları beyliği olmuştur.
      
  devamını gör...
