tomris umay
          kullanıcı adını görüp bir anlığına şaşırdığım sözlük yazarı. tomris ve umay isimlerini oldum olası sevmişimdir hatta bir kızım olsa bu isimlerden hangisini verirdim diye düşünmüşlüğüm bile vardır.
      
  devamını gör...
gençlerde işsizlik diye bir kaygının bulunmaması
          öyle bir kaygım yok çünkü son 2 ön lisans kpss'de 88 alıp atanamadım. kadro açılmadı ya da 3 5 tane açıldı. kaygılarımın sonuçsuz kalacağını anladığımdan beri kaygılanmayı bıraktım evet ve emin olun sorun bende değil.
kpss türkiye birincisi hizmetli olarak atandı daha yeni...
  kpss türkiye birincisi hizmetli olarak atandı daha yeni...
devamını gör...
doğal sakinleştiriciler
          sahilde oturup denizi seyretmek.
      
  devamını gör...
anne kız diyalogları
          her misafirliğe gidildiğinde. 
"kalk kızım yardım et"
  "kalk kızım yardım et"
devamını gör...
diyanet'ten domuz proteinli aşı açıklaması
          duyunca "are you serious" tepkisini verdiğim açıklamadır. ilginçtir.
      
  devamını gör...
çandarlı halil paşa
          (bkz: çandarlı ailesi)osmanlıdaki köklü ailelerden biridir. 
çandarlı halil de yaşadığı dönemde osmanlı devletindeki en güçlü 2. adamdı. donemin de veziridir. fatih sultan mehmet'in istanbulu fethetmesini istemediği için yunan halil olarak da bilinirdi. zaten istanbul fethedildikten sonra da idam edildi. yerine (bkz: zağanos paşa)getirildi.
  çandarlı halil de yaşadığı dönemde osmanlı devletindeki en güçlü 2. adamdı. donemin de veziridir. fatih sultan mehmet'in istanbulu fethetmesini istemediği için yunan halil olarak da bilinirdi. zaten istanbul fethedildikten sonra da idam edildi. yerine (bkz: zağanos paşa)getirildi.
devamını gör...
ondan vazgeçtiğiniz an hissettikleriniz
          bilmem ne köyüne gitmiştim. bi köpeği penceresi olmayan garaj gibi bir yere kilitlemisler. ara ara dövüyorlar, çiğ et ile besliyorlar ve söylediklerine göre asla sevmiyorlar. bunu yapma sebepleri de köpek yaban domuzunu daha istekli parçalasın. bu. o zamandan bu zamana çok uzun seneler geçti, hâlâ o köpeği düşünüp duruyorum. ne hissettiğini çok merak ediyorum. özgür kalma fırsatı olduysa hiç kaçmaya çalıştı mı yoksa tutsak olduğunun bile farkında değil miydi?
aşık olunca kendimi o köpek gibi hissediyorum. hakkatan öyle hissediyorum. kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum ama sanki en baştan beri hiç özgür olamamışım gibi özgür olmak için mükemmel bir çaba vermiyorum.. elbette mecaz anlamda söylüyorum bunu, yiyorum dayağı, vahşiyim, karanlıkta bırakıyor beni döven kişi, benden iki kat büyük hayvanlara bile gücüm yetebilir ama beni döveni ısırmıyorum. o daracık alanda beni boynuma tasma geçirip hiç hareket etmeyecek hale sokan o insanın kafamı okşamasını bekliyorum.
aşk elbette çoğu yönüyle cok güzel ama o tutsaklık hissi beni boğuyor. düşünecek binlerce farklı şey varken bir insanın günün büyük bölümünde aklında olması, onu merak etmek, özlemek, istemek, ayaklarının sürekli ona koşması falan sahiden yorucu gelmeye başladı bana. en önemlisi sevsin beklentisi daha yorucu. beni sevsin, beni istesin düşüncesi, onun o hırsı, o beklentiler insanı yaşlandırıyor.
bu nedenle ben zincirim varmış, onu kırmış ve koşuyor gibi hissediyorum. özgürlüğe koşan mutlu biri gibi hissediyorum. özgürlük cennettir çünkü. bana sorarsanız vazgeçmek yine çok acıklı bir mesele değil. o da güzel aslında çoğu yönüyle. tabii. böyle de duygusal bir insanım.
  aşık olunca kendimi o köpek gibi hissediyorum. hakkatan öyle hissediyorum. kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum ama sanki en baştan beri hiç özgür olamamışım gibi özgür olmak için mükemmel bir çaba vermiyorum.. elbette mecaz anlamda söylüyorum bunu, yiyorum dayağı, vahşiyim, karanlıkta bırakıyor beni döven kişi, benden iki kat büyük hayvanlara bile gücüm yetebilir ama beni döveni ısırmıyorum. o daracık alanda beni boynuma tasma geçirip hiç hareket etmeyecek hale sokan o insanın kafamı okşamasını bekliyorum.
aşk elbette çoğu yönüyle cok güzel ama o tutsaklık hissi beni boğuyor. düşünecek binlerce farklı şey varken bir insanın günün büyük bölümünde aklında olması, onu merak etmek, özlemek, istemek, ayaklarının sürekli ona koşması falan sahiden yorucu gelmeye başladı bana. en önemlisi sevsin beklentisi daha yorucu. beni sevsin, beni istesin düşüncesi, onun o hırsı, o beklentiler insanı yaşlandırıyor.
bu nedenle ben zincirim varmış, onu kırmış ve koşuyor gibi hissediyorum. özgürlüğe koşan mutlu biri gibi hissediyorum. özgürlük cennettir çünkü. bana sorarsanız vazgeçmek yine çok acıklı bir mesele değil. o da güzel aslında çoğu yönüyle. tabii. böyle de duygusal bir insanım.
devamını gör...
şöyle koyayım böyle koyayım
          lütfen yeni bir bkz olsun.bir gelenek olsun.
edit: sanırım başardık
  edit: sanırım başardık
devamını gör...
itü sözlük
          adı instela olana dek iyiydi. instela olunca mı bozuldu yoksa bozulunca mı adı değişti karar veremiyorum. 
tanım:eskilerde kalan bir interaktif sözlük.
  tanım:eskilerde kalan bir interaktif sözlük.
devamını gör...
pareidolia
          beyinlerimiz, cisimlerin genel hatlarında insan yüzüne benzer şekiller görmek üzere özelleşmiştir. nesnelerde; yüzler, şekiller aradığınız her durum pareidoliayaya örnektir. 
bulutları tanıdık şekillere benzetmek en bilindik halidir.
  bulutları tanıdık şekillere benzetmek en bilindik halidir.
devamını gör...
keşfedilmemiş şarkılar
devamını gör...
9 temmuz 2021 new york'un sular altında kalması
          bir inşaat mühendisi olarak şunu söyleyebilirim: uzun zaman sonra fazla bir yağış almış, o kadar! biliyorsunuz ki, dünya üzerindeki her şehrin ama her şehrin altyapı veya üst yapı planlaması çok eskiye dayanmaktadır. üstyapıları hadi, kurtabiliyoruz belki ama altyapıya ulaşmak çok kolay olmuyor. 
bu altyapı sistemleri de belli bir hidrolojik ve belli bir nüfus öngörüsüyle tasarlanıyor. şu olayda konumuzun nüfus olduğunu düşünmüyorum, konumuz hidrolojik. yani, bu sistemleri tasarlayanlar, yağış verilerine göre yapıyor bu işi. ben de yaptım bu işi.
daha önce new york'da bulunmadım, oranın coğrafik özelliklerini bilemem ama ankara'yı çok iyi biliyorum. mesela, ankara'nın çoğu yerinde bir dere vardır ve ankaralılar olarak bu derelerin üzerinde yaşıyoruz. yanlış planlanan veya düzgün derive edilmemiş bir sürü dere, ankara 30 dakika yağış aldığında dolup taşıyor ve bu manzaralara şahit oluyoruz.
new york'da da bu durum olmuş olabilir veya belki bin yılda bir görülecek bir yağışı altyapı kaldıramamış olabilir.
geçmiş olsun.
  bu altyapı sistemleri de belli bir hidrolojik ve belli bir nüfus öngörüsüyle tasarlanıyor. şu olayda konumuzun nüfus olduğunu düşünmüyorum, konumuz hidrolojik. yani, bu sistemleri tasarlayanlar, yağış verilerine göre yapıyor bu işi. ben de yaptım bu işi.
daha önce new york'da bulunmadım, oranın coğrafik özelliklerini bilemem ama ankara'yı çok iyi biliyorum. mesela, ankara'nın çoğu yerinde bir dere vardır ve ankaralılar olarak bu derelerin üzerinde yaşıyoruz. yanlış planlanan veya düzgün derive edilmemiş bir sürü dere, ankara 30 dakika yağış aldığında dolup taşıyor ve bu manzaralara şahit oluyoruz.
new york'da da bu durum olmuş olabilir veya belki bin yılda bir görülecek bir yağışı altyapı kaldıramamış olabilir.
geçmiş olsun.
devamını gör...
kuzey ışıkları
          görmeden ölmek istemediğim doğa harikası.
      
  devamını gör...
erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular
          #188575 yazar aeneas, 
maalesef benimde gözlemlediğim birşeydir bu, ve çok üzülürüm, 9-10 sene önce, hatırı sayılır bir mağazalar zinciri dünya markasının, "türkiye" birşey, bilmemne müdürlüğü gibi üst düzey bir konumda yönetici bir kadınla tanıştım, arkadaşımızın arkadaşı, iş ortamı değil, bişeyler yiyip içiyoruz...
kadın 42 yaşında bekar, hiç evlilik yapmamış, yurtdışında okumuş, yaşamış çalışmış (kuzeyde baya refah bir ülke) yükselmiş etmiş, gelmiş, ev bulmuş, baba bir semtte, bakın burası çokomelli.. arkadaşı evlendiği için bekar evinin eşyalarını komple vermiş, buda almış... diyorki eşyalara bakmadım bile.. (!)
"ben nasıl olsa >evlenince< yeni eşyalar alıcam kendime,
>o zaman< istediğim gibi güzel şeyler seçerim, alırım, şimdi "niye" alıyım *..."
bakın ikinci el alınabilir, kullanılabilir, burada mevzu, kadının parası var, kendini layık görmüyor, layık olacağı günü bekliyor..
o anda bütün hayranlığımın, soru sorma isteğimin gittiğini, omuzlarımın filan düştüğünü, öylece kaldığımı hatırlıyorum...
peki dedim, başka ne konuşabilirimki kendisiyle, evlenene kadar ve evlendikten sonrası bu kadar farkeden bir insan...
şu anda, tek başınayken güzel bir hayatı hak ettiğini düşünmüyor arkadaş..
evlendiği güne kadar, evleneceği günü bekleyecek.. yani bir erkekle evli olduğunda beğendiği eşyaları alıp üstüne oturmaya hakkı olacak.. bugün hangi eşyalarla yaşadığı önemli değil.. hakkı değil, öyle sanıyor.. ne acı değilmi..
o arkadaşın maaşının 10 da birini filan alıyormuşumdur o zaman bende yalnız yaşıyorum, 40 m2 (yarısı da teras (u: ?)) minicik bir çatı katıydı ama herşeyimi yeni almıştım, ev sıfırdı ama, beyaz eşyaların yarısını ben ödedim istediğim marka olsun diye, mutfağını büyüttüm ettim, ve 2 sene sonra ev sahibine bıraktım, herkesin uygun bişey al, ikinci el ucuz bişeyler al, demesine sinir oluyordum, niye ucuz eşyalar kullanayım ya, niye değersiz eşyalar kullanayım, istediğim beğendiğim şeyleri ucuza mal etmeye çalışabilirim, o başka,
o zamanlar kafamı kurcalayan birçok şeyin adını koyamamıştım, ama bugün daha iyi biliyorumki, bize çocukluğumuzdan başlayarak öğretilen, isteyerek veya istemeyerek bilinçaltımıza sokulan birçok şey yan lış... hemde çok yanlış...
kendini iyi şeylere layık görmeyen, iyi insanlara, iyi erkeklere layık görmeyen, çalışkan başarılı, akıllı kadınların, bir yerde artık uyanması gereken bir konu bu..
bir ilişki, kadın, erkek, arkadaş, sevgili, aile.. nasıl olmalı, doğrusu nedir, kimin neye hakkı vardır, neye hakkı yoktur, bunlar bize öğretilmiyor maalesef..
kendi kendine öğrenmek de baya zaman alıyor...
"4/4 lük kadınlar görüyorum, güzellik, zerafet, şıklık, entelektüel birikim vs. fakat at hırsızı görünümlü, 100 kelime ile hayatını idame eden tiplere bağlanıp aşk acısı çekiyorlar, insan insanla sınanıyor demekki..."
nejat işler
  maalesef benimde gözlemlediğim birşeydir bu, ve çok üzülürüm, 9-10 sene önce, hatırı sayılır bir mağazalar zinciri dünya markasının, "türkiye" birşey, bilmemne müdürlüğü gibi üst düzey bir konumda yönetici bir kadınla tanıştım, arkadaşımızın arkadaşı, iş ortamı değil, bişeyler yiyip içiyoruz...
kadın 42 yaşında bekar, hiç evlilik yapmamış, yurtdışında okumuş, yaşamış çalışmış (kuzeyde baya refah bir ülke) yükselmiş etmiş, gelmiş, ev bulmuş, baba bir semtte, bakın burası çokomelli.. arkadaşı evlendiği için bekar evinin eşyalarını komple vermiş, buda almış... diyorki eşyalara bakmadım bile.. (!)
"ben nasıl olsa >evlenince< yeni eşyalar alıcam kendime,
>o zaman< istediğim gibi güzel şeyler seçerim, alırım, şimdi "niye" alıyım *..."
bakın ikinci el alınabilir, kullanılabilir, burada mevzu, kadının parası var, kendini layık görmüyor, layık olacağı günü bekliyor..
o anda bütün hayranlığımın, soru sorma isteğimin gittiğini, omuzlarımın filan düştüğünü, öylece kaldığımı hatırlıyorum...
peki dedim, başka ne konuşabilirimki kendisiyle, evlenene kadar ve evlendikten sonrası bu kadar farkeden bir insan...
şu anda, tek başınayken güzel bir hayatı hak ettiğini düşünmüyor arkadaş..
evlendiği güne kadar, evleneceği günü bekleyecek.. yani bir erkekle evli olduğunda beğendiği eşyaları alıp üstüne oturmaya hakkı olacak.. bugün hangi eşyalarla yaşadığı önemli değil.. hakkı değil, öyle sanıyor.. ne acı değilmi..
o arkadaşın maaşının 10 da birini filan alıyormuşumdur o zaman bende yalnız yaşıyorum, 40 m2 (yarısı da teras (u: ?)) minicik bir çatı katıydı ama herşeyimi yeni almıştım, ev sıfırdı ama, beyaz eşyaların yarısını ben ödedim istediğim marka olsun diye, mutfağını büyüttüm ettim, ve 2 sene sonra ev sahibine bıraktım, herkesin uygun bişey al, ikinci el ucuz bişeyler al, demesine sinir oluyordum, niye ucuz eşyalar kullanayım ya, niye değersiz eşyalar kullanayım, istediğim beğendiğim şeyleri ucuza mal etmeye çalışabilirim, o başka,
o zamanlar kafamı kurcalayan birçok şeyin adını koyamamıştım, ama bugün daha iyi biliyorumki, bize çocukluğumuzdan başlayarak öğretilen, isteyerek veya istemeyerek bilinçaltımıza sokulan birçok şey yan lış... hemde çok yanlış...
kendini iyi şeylere layık görmeyen, iyi insanlara, iyi erkeklere layık görmeyen, çalışkan başarılı, akıllı kadınların, bir yerde artık uyanması gereken bir konu bu..
bir ilişki, kadın, erkek, arkadaş, sevgili, aile.. nasıl olmalı, doğrusu nedir, kimin neye hakkı vardır, neye hakkı yoktur, bunlar bize öğretilmiyor maalesef..
kendi kendine öğrenmek de baya zaman alıyor...
"4/4 lük kadınlar görüyorum, güzellik, zerafet, şıklık, entelektüel birikim vs. fakat at hırsızı görünümlü, 100 kelime ile hayatını idame eden tiplere bağlanıp aşk acısı çekiyorlar, insan insanla sınanıyor demekki..."
nejat işler
devamını gör...
asgari ücretle yapılacaklar listesi
          twitter’da bir sayfa. ağır eleştiri ve komik bir sayfaya benziyor. 
twitter.com/asgariyap/statu...
twiti ve yapılan yorumlar beni benden almıştır.
  twitter.com/asgariyap/statu...
twiti ve yapılan yorumlar beni benden almıştır.
devamını gör...
aşk
          beynin devre dışı bırakıldığı duygu durumudur.
      
  devamını gör...
uğur mumcu
          ben atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben lâikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız türkiye'den yanayım, ben insan hakları savunucuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım diyen araştırmacı gazeteci uğur mumcu.
24 ocak 1993’te kim vurduya giden usta gazeteci.
saygı ve özlemle anıyorum.
uğurlar olsun...
  24 ocak 1993’te kim vurduya giden usta gazeteci.
saygı ve özlemle anıyorum.
uğurlar olsun...
devamını gör...
seçme şansı olsa dünyaya gelmek isteyecek yazarlar ve nedenleri
          anlayan varsa biri anlatsın allasen
      
  devamını gör...
menetrier hastalığı
          mide fundus ve korpusunda dev gastrik kıvrımlar ile karakterize protein kaybının hakim olduğu bir hastalıktır.
bu hastalarda aklorhidri( mide asidi olan hidroklorik asit seviyesi düşüklüğü) görülür.
patogenezde tgf-alfa'nın aşırı salınımı rol oynar.
tedavide ilk seçenek egfr monoklonal antikoru setuksimab'dır.
  bu hastalarda aklorhidri( mide asidi olan hidroklorik asit seviyesi düşüklüğü) görülür.
patogenezde tgf-alfa'nın aşırı salınımı rol oynar.
tedavide ilk seçenek egfr monoklonal antikoru setuksimab'dır.
devamını gör...
kitap alıntıları
yaşanılanlar,görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun,macera insanoğlu için büyük bir nimetti.çünkü dünyadaki en büyük mutluluk,bu dünyanın şahidi olmaktı.
ihsan oktay anar-puslu kıtalar atlası(yanlış hatırlamıyorsam)
devamını gör...