bu kadar yürekten ve bu kadar hızlı oynayan takım, ne hikmetse puan cetvelinde hep alt sıraların havasını soluyor.
devamını gör...

insan vücuduna yerleştirilen biyomedikal cihazlara, piezoelektrik etkiyle enerji sağlayan sistemlerin mucidi fizikçi ve malzeme bilimci, ilk tanımda bahsedilen harvard üniversitesi akademi üyeliğine hak kazanmış ilk türk bilim insanı.

massachusetts institute of technology (mit) "media lab" bünyesindeki "conformal decoders"* araştırma grubunun başkanıdır. sonuncusu mart 2021'de, abd bilim vakfı*'ndan almış olduğu kariyer ödülü de dahil olmak üzere sayısız ödülün sahibidir.

yine mit laboratuvarı içerisinde, "yellowbox"* adını verdiği temiz odayı kendi başına kurmuştur. tamamen şeffaf ve ziyaretçilerin yalnızca dışarıdan bakarak bile inceleme yapmalarına olanak veren bir laboratuvar olması, onu benzersiz kılmaktadır. yellowbox, 2017 yılında kalite güvencesi kurumu tarafından "yeşil laboratuvar"* sertifikasını almış ve mit media lab tarihinde bu sertifikayı almaya hak kazanan ilk ve tek laboratuvar olmuştur.
devamını gör...

açlık oyunları.
devamını gör...

bir bitkinin yapraklarının içine birtakım yiyecek maddeleri koyup pişirmek kimin aklına gelmiş? üstelik neden özellikle o yiyecek maddeleri de başka bir şey değil? yoksa başka şeyleri de denedi de çok mu kötü oldu? (bkz: yaprak sarma)

***

peki, ilk kez kim "kocaman, taştan bir kutu yapalım. bunun içerisinde birbirini hiç tanımayan onlarca insan toplanıp birbirinin her türlü gürültü patırtısına, pisliğine göz yummak zorunda kalsın." dedi ve apartman fikri çıktı ortaya? hangi aklı evvel "evet güzel fikir, yapalım bunu ve içinde yaşayalım." diye kabul etti?

kim bu insanlar, kim?
devamını gör...

interstitial fluid (dokular ve hücreler arası sıvı) kökenli, kan plazmasına benzeyen (kanın sıvı kısmı), kendine özel tek yönlü sirkülasyonu olan hede.

şimdi sevgili dostlar, bütün dokularımızda hücreler arasında bir miktar sıvı bulunur. bu sıvıya (su aslında. bildiğimiz su) kandan besinler, oksijen, hücreler için gerekli olan bütün iyi ve güzel şeyler geçer. hücreler de bu besinleri kullanır, oksijeni alır yakar, çöpünü püsürünü evinin önündeki bu sıvıya boşaltır. şeklen gösterirsem daha anlaşılır olabilir
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

intracellular fluid (icf) olarak gösterilen şeye takılmayın. o hücrenin sitoplazması. o da sıvı, ama işimiz şu an onunla değil. hazır bu kadar sıvıdan bahsetmişken hemen bir soru sorayım. sıvıların ortak özelliği nedir? akmaları değil mi. kan nasıl ki akıyorsa bu interstitial fluid de akar. aktığı yer de lenfatik sistem. lenfatik sistem de böyle bir şey
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

aynı dolaşım sistemi gibi lenf sistemi de damarlardan oluşur. gerçi dolaşım sisteminde (dolaşım sistemi dediğim şey kan dolaşımı) temelde iki tip damar olmasına rağmen (arter ve ven) lenfatik sistemde sadece venöz yapılar var. tek yönlü dolaşım olduğu için de damarların uçları küt, yani kapalı. o da şöyle bir yapı
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

gelelim şimdi benzerliklere farklara. bakınız arteryel dolaşımda kan, kalbin pompa gücünü kullanaraktan hayvan gibi basınçla ve hızla çıkış yapar ve gideceği yere hızlıca gider. ayrıca arter çapı kocamandır, geniştir, otoyol gibidir, kan uçtukça uçar. sonra o arterler yavaş yavaş daralır, duble yola dönüşür, daraldıkça daralır, ana caddeye dönüşür, daha da daralır, mahalle aralarındaki sokaklara dönüşür, daha da daralır, bir arabanın zar zor geçeceği fatih sokaklarına döner en son.

işte bu daracık haline kapiller damarlar adı veriliyor, yani kılcal damarlar. kılcal damarların bir ucu arteryel (kanın temiz, oksijenli, bol besinli vs olduğu ve daha hızlı/basınçlı olduğu uç) iken diğer ucunda co2 konsantrasyonunun arttığını, kan akış hızının minimuma indikten sonra biraz daha hızlandığını ama diğer uçtaki kadar hızlı olmadığını, toksik/metabolik ürünlerin arttığını ve koyulaştığını görüyoruz; ki biz bu uca venöz uç diyoruz. sonra bu daracık venöz uç fatih sokaklarından ana caddeye, ana caddeden duble yola, yer yer otoyola kadar genişliyor fakat arter ile ven arasında yapısal olarak da şöyle bir şey var: arter kalbin pompa basıncını kullanırken vende böyle bir güç yok. kan kapiller damarların ortasında durma noktasına geldiğinde bunu tekrar harekete geçirecek bir güç yok ne yazık ki.

duran arabayı hiçbir güç kullanmadan tekrar hızlandıracak yöntemi keşfetmek gibi bişey bu. ki bunu yaparsanız nobel ödülünüz benden. samimi söylüyorum. çığır açarsınız, fosil yakıta bağımlılığı bitirirsiniz. ne fosil yakıtı, komple yakıta bağımlılığı bitirirsiniz. açlık biter, hiv'e çare bulunur, savaşlar durur, insanlık uzaya çıkar vs vs *.

efendim bu venöz damarlarda (hala kan dolaşımındayım bakın) küçük kapakçıklar bulunur. valf diyoruz biz bunlara (ing. valve) şöyle görünürler
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kalbin pompa gücü olmadığı için kol bacak gibi organlardaki kas gücü kullanılır buradaki kanın dolaşımı tamamlayıp kalbe tekrar dönmesi için. şöyle ki, yürüdükçe falan kolumuzu bacağımızı hareket ettirdikçe kaslar kasılır ve valfler açılır. böylece kan bir sonraki bölmeye ittirilir, kaslar gevşediğinde valfler kapanır ve kanın geri akması engellenir.

lenf damarları da aynı bu mantıkla çalışır. valfleri vardır, kasların hareketine göre ittirilerek taşınım sağlanır (taşınım diyorum çünkü dolaşımdan bahsedemeyiz şu durumda. tek yönlü bir gidiş var).

pekiiiii, lenfatik sistemde ne dolaşıyor anlattım, içinde neler bulunur ondan daha detaylı bahsedeyim biraz. bir kere yediğiniz içtiğiniz her şeyin yağı bu lenf yoluyla emilir ve dolaşıma taşınır. o cepte olsun. onun dışında daha moleküler düzeyde bakarsak hücrenin ürettiği her şey lenfe geçer, bu da lenfatik taşınımla ilgili draining lenf düğümüne taşınır.

şöyle anlatayım: dokuyu bir mahalle düşünün, doku içindeki her hücreyi de birbirinden farklı evler düşünün. her evin yediği içtiği şeyler, yaşayan kişi sayısı gibi parametreler benzer olsun. bu evler ürettiği çöpleri de evlerinin önüne koyuyor diye düşünün. çöp kamyonu gelip alıp götürüyor, belirli noktalarda bu çöpler ayrıştırılıyor, kim ne yemiş ne almış bakılıyor olsun. işte çöp kamyonu buradaki lenfatik sistem. götürüp ayrıştırma yaptığı yer de lenf düğümü. her mahalle, her doku, her hücre topluluğu böylece sürekli monitörize ediliyor, düzgün çalışıyorlar mı kontrol edilmiş oluyorlar.

lenfin bize sağladığı bir başka özellik de şu: bu mahallemize bir göçmen geldi diyelim. millet verip ırkçılık yapmak istemiyorum, o yüzden marslı diyelim. marslı göçmen ailemiz kendi kültürü gereği mahallede yenen yemeklerden farklı şeyler yiyor, çok değişik şeyler yapıyor, evinden sürekli ah uh sesl- ehm o başka hikaye. mekanik bir trrrrrr sesi geliyor olsun mesela. bir para sayma makinesine benzesin bu ses. meğersem marslı ailemiz kalpazanmış, allah allah şu işe bakın ki mahalle kuralları gereği kalpazanlık da yasakmış. bu bilgiyi de ilgili çöp ayrıştırma birimlerine taşır lenf (yani şimdi bunun nasıl taşınacağını açıklamak zor ama örnek sonuçta bu. patojene ait yabancı antijenin taşınmasını anlatmaya çalışıyorum). ilgili çöp ayrıştırma istasyonlarında bu marslının farklı olduğu, yasal olmayan işlere bulaştığı ve olası mahalleyi ele geçirme planları deşifre edilir ve polis birimleri (bağışıklık hücreleri) mahalleye sevk edilir. biz immunologlar bu olaya inflamasyon diyoruz. bir gece şafak operasyonuyla alıverirler içeri valla.

sadece dışarıdan gelen marslıları değil, kendi mahalle sakinlerimizden marslıya dönüşenleri de tespit eder lenf. daha doğrusu işaretleri taşır, polislere haber verir. bazen de öyle bir durum olur ki marslılık işine giren mahalle sakinlerimiz kendileri bu lenf yoluna atlar, ayrıştırma birimine gider. intihar gibi geliyor kulağa değil mi, ama değil. bu ayrıştırma merkezindeki görevlileri rüşvetle, şantajla, türlü yöntemlerle susturup yoluna devam eder, böylece ana dolaşıma (kan dolaşımı) katılır. dolanır dolanır dolanır, bambaşka bir mahalleye yerleşir, orada da çoğalır, milleti kendine benzetir. buna da metastaz diyoruz.

buyucu ile sağlık101 köşemizin bugünlük sonu. bir sonraki konumuz lenf düğümü olacak.

p.s. bu entryde yardımlarını esirgemeyen cassiopeia bebişime teşekkürler şelale *
devamını gör...

sözlük sayesinde edindiğim arkadaşım.
sözlükte ne cevherler varmış dedirten cinsten.
istanbul yaptığımda, çay içmek için görmek istediğim insan.
hem ince, hem tatlı dilli, hem öğretici, hem ilgili, hem bilgili insan.
hem biricik, hem de biricik olduğu konusunda emin, hani benim nickaltım diyen jess.
very very sorry.
seni seviyorum kıs. *
devamını gör...

neşeli insan.
neşeli insan seven insan.
o anlatsın ben güleyim
ben anlatayım o gülsün.
buraya bir argo koyasım geldi ama neyse ki geçti. *
devamını gör...

freud'a ve kızı anna freud'a göre kaygılı ego yaşadığı rahatsızlıkları bir nebze de olsa azaltabilir. egoyu kaygıdan korumak için bilinçsiz olarak devreye sokulan stratejilere de savunma mekanizmaları denir. bazı savunma mekanizmaları şunlardır:

bastırma:
egoya yabancı olan ya da onun tarafından kabul edilemez olan dürtülerin bilinçaltına itilmesidir.
yansıtma: bireyin bilinçli farkındalığının kabul edemeyeceği ama yine de sahip olduğu bazı özelliklerin, arzuların sanki kendisine ait değilmiş gibi, bir başkasına/başkalarına atfedilmesidir.
yer değiştirme: tepkiyi olası tehlikeli nesneden başka bir nesneye yöneltmektir.
karşıt tepki geliştirme: bir duyguyu onun aksine çevirip o şekilde algılamaktır.
regresyon: saplanmayla bağlantılı olarak daha önceki dönemin/yaşın davranış örüntülerine geri dönmektir.
rasyonalizasyon: mantığa uymayan davranış, duygu ve düşüncelere mantıklı gerekçeler bulmaktır.
yüceltme: cinsel veya saldırgan dürtülerin toplum tarafından değer verilen, beğenilen sosyal davranışlara dönüştürülmesidir.

*
devamını gör...

kuzineli olan versiyonu rahmetli büyükannemler de vardı.

kış günleri patates, soğan, biber gibi şeyler pişirirdik.

şimdi o lezzeti bulmak imkansız. eski günler özleniyor.
devamını gör...

güzide sözlüğümüzün avam kısmını oluşturan çoğunluk.

sen , ben , o , biz , siz, onlar.
devamını gör...

isviçreli bilim adamları genelde boş işlerle uğraşırlar.
devamını gör...

sürekli uyumak istemek. sosyal faaliyetlerden kaçmak. yalnız kalma isteği.
devamını gör...

aşk çölü- 1954 yılında basılmış. ve ilk baskı benim elimde. sahafta buldum. ve manevi deĝeri hiçbir şeyle ölçülemez. tekrar basılmış hali değil, o gün yani 67 yıl önce basılan háli ellerimde.
ve nazım hikmet - kuvayı milliye. o da ilk baskılardan olmalı.
yılmaz güney' in endişe adlı kitabı var bi de 1974 yazıyor içinde. ve kitap imzalı.. .söyleyeceklerim bu kadar .
devamını gör...

bu kitap gelecek turkiyesini anlatıyor gibi gelmişti bana okuduğumda.
yavaş yavaş oluyor da.
devamını gör...

metal müziğin bir alt türü olup grup üyelerinden bazıları opera sanatçısı olduğu için 'opera metal' olarak da adlandırılabilir. gerçekten şaheser niteliğindedir senfonik metal müziğe ait eserler. kökeninde ise gotik metal, klasik batı müziği, power metal ve çeşitli metal müzik türlerinin bileşimi yer alır.
bu tarzdan bu kadar bahsetmişken alman senfonik metal grubu haggard'dan bahsetmemek uygun olmaz elbette ki. yorumları olağanüstü; oluşturdukları etki ise maddi dünyanın fersah fersah ötesindedir.

en sevdiğim 3 haggard şaheserini şöyle bırakayım.
herr mannelig


hijo de la luna;


awaking centuries;
devamını gör...

spor sonrası yarım ekmek gömmek. gece kalk şunu bunu ye diyenlere bakmayın onlar da aldırır fakat sağlıksız biçimde kilo alırsınız.
devamını gör...

iki dakika göz gezdirip farkettiğim durumdur. hepsi yazar olmak için ilber ortaylı gibi takılıyorlar. yazar olunca şımaracaklar ama şu an hepsi çok kıyak tanımlar giriyor. helal len çaylaklar.
devamını gör...

apartman dairesinde büyüdüm. apartmanda 2 bloğu birbirine bağlayan "mutfak boşluğu" denen, yaklaşık 2 mt2 olan, tüm dairelerin mutfaklarının ve sadece birer çocuk odasının pencerelerinin baktığı, sesin eko yapıp hep karanlıkta kalan bir boşluğa bakan odam vardı.

ortaokul-lise arasındaydı sanırım, bilgisayarımın hoparlörlerini o camın önüne çıkarıp elimde mikrofonla "radyo" yayını yapıyordum apartmana. okuldan geldikten 1 saat sonra yayınım başlıyordu.

apartmanda da sevilen çocuktum, zaten herkes birbirini tanırdı. mahalle kültürü gibiydi. o yüzden kimse şikayetçi de olmazdı. o zamanlar msn vardı, msn'den komşular istek parça gönderirdi çalardım.

birden aklıma geldi duygulandım. napsak, biz de mi girsek bilemedim ki. :)
devamını gör...

youtuber olmayacağım. ama olsaydım da barış özcan ' ın içeriklerine benzerdi içeriklerim.
devamını gör...

"konuşsam dilim yanar, sussam kalbim"
1980 yılında türk edebiyatı vakfı tarafından kendisine 'şairler sultanı' unvanı verilmiştir. ayrıca 'kaldırımlar' şairi olarak tanınmış 'çile' şairi olarak anılmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim