kimseye etmem şikayet
her ne kadar kimseye etmem şikayet dese de oldukça sitemkar bir şarkıdır bence, çok derinden iç burkar.
hani hep içten içe sitem ettiğimiz birileri vardır ama söyleyemeyiz, kendimize saklarız. çok severiz çünkü o kişiyi, eğer sitemlerimizi dile getirirsek duymak istemeyeceğimiz şeyler duyacağız diye korkar, susarız, "onu kaybetmektense ben kırılayım, benim canım yansın ama yeter ki o gitmesin" deriz ya içimizden, öyle bir şeydir işte. bir türlü anlatılamayan kırgınlıkları satır aralarında verir bu şarkı.
hani hep içten içe sitem ettiğimiz birileri vardır ama söyleyemeyiz, kendimize saklarız. çok severiz çünkü o kişiyi, eğer sitemlerimizi dile getirirsek duymak istemeyeceğimiz şeyler duyacağız diye korkar, susarız, "onu kaybetmektense ben kırılayım, benim canım yansın ama yeter ki o gitmesin" deriz ya içimizden, öyle bir şeydir işte. bir türlü anlatılamayan kırgınlıkları satır aralarında verir bu şarkı.
devamını gör...
konusu açıldığında strese sokan şeyler
biyolojik saat tik tak tik tak....
devamını gör...
türk lirası
son bir yıl itibariyle demir ve pamuk israfıdır.
devamını gör...
ejderha dövmeli kız
isveçli yazar stieg larsson’un millennium üçlemesi, tam 41 ülkede 53 milyon satmıştır. tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%...
türkiye'de de satışa çıkan bu kitabın ilki ejderha dövmeli kız adıyla satışa çıktı.
kitabın bu kadar ilgi görmesi; ejderha dövmeli kız adıyla, sinema ekranlarına taşınmasına vesile olmuştur.
biz filme değineceğiz,
önce genel bilgiler;
2009 yapımlı, filmin oyuncu kadrosunda, michael nyqvist, noomi rapace, lena endre yer alırken, yönetmen koltuğunda, niels arden oplev oturuyor.
filmin 2011 yapımı olan filminde ise, yönetmen koltuğunda sinema hastalarının vazgeçilmezi,david fincher bulunurken oyunculuklar, rooney mara,daniel craig, christopher plummer arasında pay ediliyor.
arkadaşlar, normal sözlük film dizi kulübü filmin önce 2009 uyarlamasının izlenmesinin kararlaştırılması, sonrasında ise 2011'in izlenmesine karar verilmesi sayesinde aynı gün içinde defalarca izlediğim iki filmi, pazarımı heba ederek izledim.
şunu söylemeliyiz ki ikiside birbirinden güzel. ancak, amerikan versiyonun ingilizce olması, david finch etkisi ile 2011 daha çok izlenmiş görünüyor. aşağıda 2009 ve 2011 film afişleri yer almakta..
bundan sonrasında, spoi takıntısı olanlar takıntılarıyla birlikte gitsinler.
''
''
''
''
her iki filmde de aynı konu işlenir.
dürüst bir gazeteci olan, mikael blomkvist kendisine ait ,milenyum haber dergisinde, bir kodaman hakkında yazı yazar. kodaman kendisine dava açar, tüm delilleri birden bire ortadan kaybolan mikael blomkvist, davayı kaybederek zor duruma düşer. maddi olarak kaybın eşiğindedir. ve dürüstlüğü sorgulanır hale gelmiştir.
günlerden bir gün, tazminatı ödeyemeyecek ve bu sebeple ,hapse girmeyi bekleyen bmikael blomkvist, bir başka kodaman olan henrik vanger'den telefon alır. yeğenin öldürüldüğünü düşündüğünü söyleekte, ve onun katilini bulması halince kendisine çok para vereceğini söyleyerek çıkış noktasını gösterir.
tabi yaşlı henrik kaçın kurrası, blomkvist'le ilgili ön araştırma yapmıştır. bu araştırmayı bir güvenlik şirketinde çalışan, asosyal ve görüntüsü ilede marjinal olan lisbeth'e yaptırır. çaresiz cinayeti araştırmaya başlayan blomkvist, lisbethle tanışacak ve asistanı olarak çalışmasını isteyecektir. ikisi birlikte cinayeti çözecekler.
buraya kadar konunun özeti de tamam... hadi birazda karakterler ve olaylar üzerine de izlenimlerimizi yazalım diyeceğim ama; her iki filmde karakterler değişik. o sebeple her birini 2011 ve 2009 olmak üzere ayrı başlıklarda yazmak icap ediyor.
lisbeth salender; akıllı zeki ve teknolojik becerileri konusunda güçlü bir kadın olmasına rağmen, duygusal ve sosyolojik olarak zayıf bir karakterdir. o dezavantajlı grupta yer alan bir a sosyaldir.
sürekli siyah giyinen, punkkçu ve asi kızımızı ''kapağa göre yargılamayın'' mesajını çok etkili biçimde verdiğini söylemek lazım.
film bu hafta çarşamba günü, film ve dizi kulübünde konuşulacak, en büyük tartışma konusu bence neden 2009 ve neden 2011 olacak. tartışmayı iple çekiyorum... hakikaten birini diğerinden fazla sevmenizin nedeni nedir?
man som hatar kvinnor 2009 isveç yapımı için
the girl with the dragon tattoo 2011 amerikan yapımı için
türkiye'de de satışa çıkan bu kitabın ilki ejderha dövmeli kız adıyla satışa çıktı.
kitabın bu kadar ilgi görmesi; ejderha dövmeli kız adıyla, sinema ekranlarına taşınmasına vesile olmuştur.
biz filme değineceğiz,
önce genel bilgiler;
2009 yapımlı, filmin oyuncu kadrosunda, michael nyqvist, noomi rapace, lena endre yer alırken, yönetmen koltuğunda, niels arden oplev oturuyor.
filmin 2011 yapımı olan filminde ise, yönetmen koltuğunda sinema hastalarının vazgeçilmezi,david fincher bulunurken oyunculuklar, rooney mara,daniel craig, christopher plummer arasında pay ediliyor.
arkadaşlar, normal sözlük film dizi kulübü filmin önce 2009 uyarlamasının izlenmesinin kararlaştırılması, sonrasında ise 2011'in izlenmesine karar verilmesi sayesinde aynı gün içinde defalarca izlediğim iki filmi, pazarımı heba ederek izledim.
şunu söylemeliyiz ki ikiside birbirinden güzel. ancak, amerikan versiyonun ingilizce olması, david finch etkisi ile 2011 daha çok izlenmiş görünüyor. aşağıda 2009 ve 2011 film afişleri yer almakta..
bundan sonrasında, spoi takıntısı olanlar takıntılarıyla birlikte gitsinler.
''
''''
''her iki filmde de aynı konu işlenir.
dürüst bir gazeteci olan, mikael blomkvist kendisine ait ,milenyum haber dergisinde, bir kodaman hakkında yazı yazar. kodaman kendisine dava açar, tüm delilleri birden bire ortadan kaybolan mikael blomkvist, davayı kaybederek zor duruma düşer. maddi olarak kaybın eşiğindedir. ve dürüstlüğü sorgulanır hale gelmiştir.
günlerden bir gün, tazminatı ödeyemeyecek ve bu sebeple ,hapse girmeyi bekleyen bmikael blomkvist, bir başka kodaman olan henrik vanger'den telefon alır. yeğenin öldürüldüğünü düşündüğünü söyleekte, ve onun katilini bulması halince kendisine çok para vereceğini söyleyerek çıkış noktasını gösterir.
tabi yaşlı henrik kaçın kurrası, blomkvist'le ilgili ön araştırma yapmıştır. bu araştırmayı bir güvenlik şirketinde çalışan, asosyal ve görüntüsü ilede marjinal olan lisbeth'e yaptırır. çaresiz cinayeti araştırmaya başlayan blomkvist, lisbethle tanışacak ve asistanı olarak çalışmasını isteyecektir. ikisi birlikte cinayeti çözecekler.
buraya kadar konunun özeti de tamam... hadi birazda karakterler ve olaylar üzerine de izlenimlerimizi yazalım diyeceğim ama; her iki filmde karakterler değişik. o sebeple her birini 2011 ve 2009 olmak üzere ayrı başlıklarda yazmak icap ediyor.
lisbeth salender; akıllı zeki ve teknolojik becerileri konusunda güçlü bir kadın olmasına rağmen, duygusal ve sosyolojik olarak zayıf bir karakterdir. o dezavantajlı grupta yer alan bir a sosyaldir.
sürekli siyah giyinen, punkkçu ve asi kızımızı ''kapağa göre yargılamayın'' mesajını çok etkili biçimde verdiğini söylemek lazım.
film bu hafta çarşamba günü, film ve dizi kulübünde konuşulacak, en büyük tartışma konusu bence neden 2009 ve neden 2011 olacak. tartışmayı iple çekiyorum... hakikaten birini diğerinden fazla sevmenizin nedeni nedir?
man som hatar kvinnor 2009 isveç yapımı için
the girl with the dragon tattoo 2011 amerikan yapımı için
devamını gör...
bir dergiye yazı yollamış yazarlar veri tabanı
ulusal ve uluslararası hakemli dergilere makalelerimi gönderdim, yayımlandı. bir de dijital bir edebiyat dergisinin her sayısında edebî yazılarım ve makalelerim yayımlanıyor.*
devamını gör...
lucifer'ın trollükten ihracı
kendisi son zamanlarda moderasyonla yakın ilişkiler içerisinde.
yetmezmiş gibi entellerle de yakın ilişkiler içerisinde.
kaç ay geçti ceza ve uçurulma da olmadı.
kendisinin artık troll vasfı taşıdığına inanmıyorum.
(bkz: lucifer'ın trollüğe geri kabulü)
yetmezmiş gibi entellerle de yakın ilişkiler içerisinde.
kaç ay geçti ceza ve uçurulma da olmadı.
kendisinin artık troll vasfı taşıdığına inanmıyorum.
(bkz: lucifer'ın trollüğe geri kabulü)
devamını gör...
lahmacun
gaziantep taraflarında soğan değil sarımsak konularak, hamuru daha yumuşak olarak yapılan ve her kesimin soğanlı, soğansız afiyetle tükettiği yiyecektir. buna da yiyecek deyince biraz garipsedim şimdi. sanki ona has bir katagori olmalı gibi. biz antepte içine patlıcan közleme de koyarız salataya alternatif olarak tadından yenmez yanına uzanılır efem. bu arada damak zevkidir tabi ama bir şekilde tüm insanlığı etrafında toplayacak bir güç aranırsa bu 'lahmacun' olabilir.
günaydınlar efem. yoğun bir gün beni bekliyor. herkeslere hoş sohbetler ve tatlı günler diliyorum.
günaydınlar efem. yoğun bir gün beni bekliyor. herkeslere hoş sohbetler ve tatlı günler diliyorum.
devamını gör...
fernando muslera
rekabet anlamında türk futbol tarihinin kaderini etkileyen üst düzey galatasaray kalecisidir. üstelik diğer takımlar tarafından da sevilir.
tam bir profesyoneldir. iş ahlakı üst düzeydir.
allahın lütfudur lan bu adam. direkt bir kaç şampiyonluk getirmiştir galatasaraya.
tam bir profesyoneldir. iş ahlakı üst düzeydir.
allahın lütfudur lan bu adam. direkt bir kaç şampiyonluk getirmiştir galatasaraya.
devamını gör...
anneliğin kutsallaştırılması
bu başlığı zamanında açmıştım. bu süreçte birçok girdi yapıldı. girdilerin bir kısmı ise yazdığım entrye cevap niteliğinde oldu. cevap niteliğinde entrylerin bazıları da anne olmuş kişiler tarafından yazıldı.
üzülerek gözlemliyorum ki, bu toplumun en büyük problemlerinden biri okumaya üşenmek veya okuduğunu anlamlandıramamaktır. yazdığım entryde anneliğin büyük bir emek olduğunu düşündüğümü açıkça belirtmene rağmen, karşıt görüş olarak anneliğin cefakar bir eylem olduğunu yazan birçok sözlük yazarı oldu. kutsallaştırma eyleminin , erkek egemen toplumun kadın üzerindeki hegemonyasının bir baskı aracı olduğunu anlatmama rağmen, rahatsızlığın büyük kısmı annelerden geldi.
okuyup, anlayıp, karşıt fikirler üretenleri seviyorum. okumadan veya okuduğunu anlayamadan cevap yazmaya çalışan romantik insanlara ise artık şaşmıyorum.
üzülerek gözlemliyorum ki, bu toplumun en büyük problemlerinden biri okumaya üşenmek veya okuduğunu anlamlandıramamaktır. yazdığım entryde anneliğin büyük bir emek olduğunu düşündüğümü açıkça belirtmene rağmen, karşıt görüş olarak anneliğin cefakar bir eylem olduğunu yazan birçok sözlük yazarı oldu. kutsallaştırma eyleminin , erkek egemen toplumun kadın üzerindeki hegemonyasının bir baskı aracı olduğunu anlatmama rağmen, rahatsızlığın büyük kısmı annelerden geldi.
okuyup, anlayıp, karşıt fikirler üretenleri seviyorum. okumadan veya okuduğunu anlayamadan cevap yazmaya çalışan romantik insanlara ise artık şaşmıyorum.
devamını gör...
divan edebiyatından şahane beyitler
yanan aşk âteşine âteş-i düzahtan iymindir
ne kim bir kez yanar yandırmak anı gayr-i mümkindir
fuzuli
ne kim bir kez yanar yandırmak anı gayr-i mümkindir
fuzuli
devamını gör...
recep tayyip erdoğan'ın gittiği gün yapılacaklar
recep tayyip erdoğan'ın yerine akp'den birisi gelir fazla heyecanlanmayın.
(bkz: siz bu halkın cahilliğini hafife alıyorsunuz)
(bkz: siz bu halkın cahilliğini hafife alıyorsunuz)
devamını gör...
netflix almak yerine internetten film izleyen insan
uğraşmayı seven insandır. ben şahsen veriyorum parasını izliyorum bana kolaylık sağlıyor fiyatı da ucuz danaya girer gibi dört kişilik hesap alıyorum keyfime bakıyorum. uğraşmak istemediğim için sadece iki türlüsüne de saygı duyarım. ve evet arkadaş haklı bazı filmlerin olmaması can sıkıyor.
devamını gör...
carl sagan
okuduğum kitapları (kozmos, mesaj, soluk mavi nokta, tanrının kapısını çalan bilim, kozmik bağlantı) yeni bilgiler öğretmekle kalmıyor başka bir bakış açısı kazandırıyor daha çok merak ediyorsun. bildiğin hayranıymisim, çok fazla kitabını okumusum, yazarken fark ettim.
ayrıca mesaj kitabı sinemaya da uyarlanmıştır. jodie foster oyunculuğu her zamanki gibi harikadır,izlemeyen mutlaka izlemeli.
beni etkileyen sözlerinden biri;
"eğer tüm evrende yaşam sadece dünya'da varsa,bu çok büyük bir yer israfı olurdu" şeklindedir.
ayrıca mesaj kitabı sinemaya da uyarlanmıştır. jodie foster oyunculuğu her zamanki gibi harikadır,izlemeyen mutlaka izlemeli.
beni etkileyen sözlerinden biri;
"eğer tüm evrende yaşam sadece dünya'da varsa,bu çok büyük bir yer israfı olurdu" şeklindedir.
devamını gör...
fastorum libri sex
romalı şair publius ovidius naso tarafından yazılmış olan 6 kitaplık latin şiiri. birebir çevirisi altı takvim kitabı olsa bile farklı isimlerle de anılmış ve farklı biçimlerde de çevrilmiştir. yunan-roma didaktik geleneğine bağlı kalınarak yazılan şiirde ovid dönemin roma geleneklerini, kutlanılan özel günlerin altında yatanları birden fazla etiyoloji* ile açıklamıştır. esasında 12 kitaptan oluşması gerekiyordu fakat ovid'in sürgün edildikten sonra devamını yazamadığı düşünülüyor. ocak ve haziran arasında bulunan aylar -ocak ve haziran dahil olmak üzere- bu kitapların isimlerini de oluşturuyor aynı zamanda. eser zaman zaman güvenilmez olduğuna dair tartışmalar yaratsa bile - ve hatta politik olduğu da tartışmalıdır- ovid'in muhtemelen en bilinen eseri. bard -veya ozan- şiirde zaman zaman tanrılarla birebir diyalog içerisinde bulunuyor ve bu konuşmalar üzerinden ilerliyor.
"three reasons were given. but forgive me, goddesses. the matter is not for me to decide. leave me equally. troy was ruined by judging beauty. two goddesses can harm more than one can help." (dicta triplex causa est. at vos ignoscite, divae: res est arbitrio non dirimenda meo. ite pares a me. perierunt iudice formae pergama: plus laedunt, quam iuvat una, duae.)
"there's a god in us: when he stirs we kindle: that impulse sows the seeds of inspiration. ı've a special right to see the faces of the gods, being a bard, or by singing of sacred things." (est deus in nobis; agitante calescimus illo: impetus hic sacrae semina mentis habet, fas mihi praecipue voltus vidisse deorum, vel quia sum vates, vel quia sacra cano.)
"they say that juno and ceres were born of ops by saturn's seed, vesta was the thirds daughter. the others married, bore children they say, the third was always unable to tolerate men." (ex ope ıunonem memorant cereremque creatas semine saturni, tertia vesta fuit utraque nupserunt, ambae peperisse feruntur, de tribus impatiens restitit una viri.)
"three reasons were given. but forgive me, goddesses. the matter is not for me to decide. leave me equally. troy was ruined by judging beauty. two goddesses can harm more than one can help." (dicta triplex causa est. at vos ignoscite, divae: res est arbitrio non dirimenda meo. ite pares a me. perierunt iudice formae pergama: plus laedunt, quam iuvat una, duae.)
"there's a god in us: when he stirs we kindle: that impulse sows the seeds of inspiration. ı've a special right to see the faces of the gods, being a bard, or by singing of sacred things." (est deus in nobis; agitante calescimus illo: impetus hic sacrae semina mentis habet, fas mihi praecipue voltus vidisse deorum, vel quia sum vates, vel quia sacra cano.)
"they say that juno and ceres were born of ops by saturn's seed, vesta was the thirds daughter. the others married, bore children they say, the third was always unable to tolerate men." (ex ope ıunonem memorant cereremque creatas semine saturni, tertia vesta fuit utraque nupserunt, ambae peperisse feruntur, de tribus impatiens restitit una viri.)
devamını gör...
fransa'da sınıf mücadeleleri 1848-1850
karl marx'ın fransa'daki sınıf mücadelesini ele eldığı fransız üçlemesinin ilk kitabı. dilimize fransa'da sınıf mücadeleleri ve/veya fransa'da sınıf savaşımları olarak çevrilmiş olan bu eser oldukça kısa ve marx'ın çıkardığı günlük bir gazete olan neue rheinische zeitung'un bir parçası olan politisch-ökonomische revu dergisinde yayımladığı 3 makaleden oluşuyor. esasında şubat devrimi hakkında 4 makale yazmayı planlıyor marx fakat dördüncü makale hiç yazılmıyor. eser ile ilgili ilgi çekici bir diğer nokta girişinin friedrich engels tarafından yazılmış olması çünkü daha sonra bu giriş engels'in oldukça canını sıkacak bir duruma dönüşüyor. engels'in yazdığı giriş kısmı almanya sosyal demokrat partisi tarafından açıkça fazla devrimci olduğu gerekçesi ile tartışmalara neden oluyor ve engels kendi kendisini sansürlemesi konusunda uyarı alıyor böylece mecburen bir çok önemli noktanın üzerini çizmek zorunda kalıyor. daha sonra bu metinde kullandığı ifadeler engels'in fikirlerini çarpıtmakta kullanılıyor. bu eseri sadece düz bir biçimde tarihi bir olayı okumak olarak değerlendirmemek gerekir çünkü mevcut olaylar üzerinden oldukça etkileyici bir çok çıkarım yapmış marx hatta sanıyorum eserin yazılış amacını giriş kısmında engels'in açıkladığı kadar net bir şekilde açıklamam da mümkün değil. şöyle diyor engels:
elinizde yeni baskısı bulunan bu çalışma, marx'ın, güncel tarihin bir kesitini, kendi materyalist anlayışıyla, verili iktisadi durumdan hareketle açıklamaya yönelik ilk girişimiydi. komünist manifesto'da tüm yakın tarihe geniş hatlarıyla uygulanan teori, marx'ın ve benim neue rheinische zeitung'daki makalelerimizde, o dönemdeki siyasal olayları yorumlamak için hep kullanılmıştı. buna karşılık, buradaki çalışmanın amacı, yıllar süren ve tüm avrupa için hem kritik önem taşıyan hem de tipik olan bir gelişmenin akışı içinde, bu gelişmenin nedensel iç bağlantılarını göstermek, yani, yazara göre, siyasal olayları, son çözümlemede iktisadi olan nedenlerin sonuçları olarak açıklamaktı.
die revolutionen sind die lokomotiven der geschichte. s.107 devrimler, tarihin lokomotifleridir
nur zu lyon kam es zu einem hartnäckigen, blutigen konflikt. hier, wo sich die industrielle bourgeoisie und das industrielle proletariat unvermittelt gegenüberstehen, wo die arbeiterbewegung nicht wie in paris von der allgemeinen bewegung eingefaßt und bestimmt ist, verlor der 13. juni im rückschlage den ursprünglichen charakter. wo er sonst in die provinzen einschlug, zündete er nicht - ein kalter blitz s.133
yalnızca lyon'da kararlı, kanlı bir çatışma yaşandı. 13 haziran, sanayi burjuvazisi ile sanayi proletaryasının dolaysız bir şekilde karşı karşıya geldiği, işçi hareketinin paris'te olduğu gibi genel hareket tarafından çevrelenip belirlenınediği bu kentteki yansımasında, başlangıçtaki karakterini yitirdi. görüldüğü diğer illerin hiçbirinde alevlenmedi; soğuk bir şimşek olarak kaldı.
der französische bauer, wenn er sich den teufel an die wand malt, malt ihn unter der gestalt des steuerexekutors. von dem augenblick an, wo montalembert die steuer zum gott erhob, wurde der bauer gottlos, atheist, und warf sich dem teufel in die arme, dem sozialismus. die religion der ordnung hatte ihn verscherzt, die jesuiten hatten ihn verscherzt, bonaparte hatte ihn verscherzt. der 20. dezember 1849 hatte den 20. dezember 1848 unwiderruflich kompromittiert. der "neffe seines onkels" war nicht der erste seiner familie, den die weinsteuer schlug, diese steuer, die nach dem ausdruck montalemberts das revolutionsunwetter wittert. der wirkliche, der große napoleon erklärte auf st. helena, daß die wiedereinführung der weinsteuer mehr zu seinem sturze beigetragen als alles andere, indem sie ihm die bauern südfrankreichs entfremdet habe. schon unter louis xıv. die favoritin des volkshasses (siehe die schriften von boisguillebert und vauban), von der ersten revolution abgeschafft, hatte napoleon sie 1808 unter modifizierter form wieder eingeführt. als die restauration in frankreich einzog, trabten vor ihr her nicht allein die kosaken, sondern auch die verheißungen von der abschaffung der weinsteuer. die gentilhommene <der adel> brauchte natürlich der gent taillable à merci et misericorde <dem auf gnade und ungnade steuerpflichtigen volk> nicht wort zu halten. 1830 versprach die abschaffung der weinsteuer. es war nicht seine art, zu tun, was es sagte, und zu sagen, was es tat. 1848 versprach die abschaffung der weinsteuer, wie es alles versprach. die konstituante endlich, die nichts versprach, machte, wie erwähnt, eine testamentarische verfügung, wonach die weinsteuer am 1. januar 1850 verschwinden sollte. und gerade 10 tage vor dem 1. januar 1850 führte die legislative sie wieder ein, so daß das französische volk ihr <82> beständig nachjagte, und wenn es sie zur türe hinausgeworfen hatte, sie durch das fenster wieder hereinkommen sah. s.154
fransız köylüsü şeytanı düşündüğünde, gözünde vergi tahsildan canlanır. montalembert'in vergiyi tanrı düzeyine yükselttiği andan itibaren, köylü tanrı inancını yitirdi, ateistoldu ve kendisini şeytanın, yani sosyalizmin koliarına attı. düzenin dini onu kaybetmişti, cizvitler onu kaybetmişti, bonaparte onu kaybetmişti. 20 aralık 1 849, 20 aralık 1848'i geri dönüşsüz şekilde lekelemişti. montalembert'in ifadesiyle devrim fırtınasının habercisi olan şarap vergisinin darbe vurduğu "amcasının yeğeni", ailesinde bu darbeyi alan ilk kişi değildi. gerçek ve büyük napoleon, st. helena'da, şarap vergisinin yeniden yürürlüğe sokulmasının, güney fransa köylülerini kendisinden soğutarak, düşüşüne başka her şeyden daha fazla katkıda bulunduğunu açıklamıştı. napoleon, daha xıv.louis döneminde halkın en fazla nefret ettiği şey olan (boisguillebert ile vauban'un yazılarına bakınız) ve birinci devrim tarafından kaldırılan şarap vergisini 1 808'de değiştiritmiş biçimiyle yeniden yürürlüğe sokmuştu. restorasyon fransa'ya
girerken, önünde yalnızca kazaklar değil, şarap vergisinin kaldırılacağı vaatleri de koşturuyordu. ama kuşkusuz, gentilhommerie {soylular}, gent taillable a merci et misericorde'a {kayıtsız şartsız vergi yükümlüsü olan halka} verdikleri sözleri tutmasa da olurdu. 1830, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü verdi. söylediğini yapmak ve yaptığını söylemekonun tarzı değildi. 1 848, her şey için söz verdiği gibi, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü de verdi. son olarak, hiçbir söz vermeyen kurucu meclis, değinilmiş olduğu üzere, şarap vergisinin ı ocak ısso'de kaldırılmasını öngören, vasiyet niteliğindeki bir karar aldı. ve ı ocak ısso'den tam ıo gün önce, yasama meclisi onu yeniden yürürlüğe soktu; fransız halkı sürekli şarap vergisini kovalıyor ve onu kapıdan dışarı attığında, bacadan yine içeri girdiğini görüyordu.
elinizde yeni baskısı bulunan bu çalışma, marx'ın, güncel tarihin bir kesitini, kendi materyalist anlayışıyla, verili iktisadi durumdan hareketle açıklamaya yönelik ilk girişimiydi. komünist manifesto'da tüm yakın tarihe geniş hatlarıyla uygulanan teori, marx'ın ve benim neue rheinische zeitung'daki makalelerimizde, o dönemdeki siyasal olayları yorumlamak için hep kullanılmıştı. buna karşılık, buradaki çalışmanın amacı, yıllar süren ve tüm avrupa için hem kritik önem taşıyan hem de tipik olan bir gelişmenin akışı içinde, bu gelişmenin nedensel iç bağlantılarını göstermek, yani, yazara göre, siyasal olayları, son çözümlemede iktisadi olan nedenlerin sonuçları olarak açıklamaktı.
die revolutionen sind die lokomotiven der geschichte. s.107 devrimler, tarihin lokomotifleridir
nur zu lyon kam es zu einem hartnäckigen, blutigen konflikt. hier, wo sich die industrielle bourgeoisie und das industrielle proletariat unvermittelt gegenüberstehen, wo die arbeiterbewegung nicht wie in paris von der allgemeinen bewegung eingefaßt und bestimmt ist, verlor der 13. juni im rückschlage den ursprünglichen charakter. wo er sonst in die provinzen einschlug, zündete er nicht - ein kalter blitz s.133
yalnızca lyon'da kararlı, kanlı bir çatışma yaşandı. 13 haziran, sanayi burjuvazisi ile sanayi proletaryasının dolaysız bir şekilde karşı karşıya geldiği, işçi hareketinin paris'te olduğu gibi genel hareket tarafından çevrelenip belirlenınediği bu kentteki yansımasında, başlangıçtaki karakterini yitirdi. görüldüğü diğer illerin hiçbirinde alevlenmedi; soğuk bir şimşek olarak kaldı.
der französische bauer, wenn er sich den teufel an die wand malt, malt ihn unter der gestalt des steuerexekutors. von dem augenblick an, wo montalembert die steuer zum gott erhob, wurde der bauer gottlos, atheist, und warf sich dem teufel in die arme, dem sozialismus. die religion der ordnung hatte ihn verscherzt, die jesuiten hatten ihn verscherzt, bonaparte hatte ihn verscherzt. der 20. dezember 1849 hatte den 20. dezember 1848 unwiderruflich kompromittiert. der "neffe seines onkels" war nicht der erste seiner familie, den die weinsteuer schlug, diese steuer, die nach dem ausdruck montalemberts das revolutionsunwetter wittert. der wirkliche, der große napoleon erklärte auf st. helena, daß die wiedereinführung der weinsteuer mehr zu seinem sturze beigetragen als alles andere, indem sie ihm die bauern südfrankreichs entfremdet habe. schon unter louis xıv. die favoritin des volkshasses (siehe die schriften von boisguillebert und vauban), von der ersten revolution abgeschafft, hatte napoleon sie 1808 unter modifizierter form wieder eingeführt. als die restauration in frankreich einzog, trabten vor ihr her nicht allein die kosaken, sondern auch die verheißungen von der abschaffung der weinsteuer. die gentilhommene <der adel> brauchte natürlich der gent taillable à merci et misericorde <dem auf gnade und ungnade steuerpflichtigen volk> nicht wort zu halten. 1830 versprach die abschaffung der weinsteuer. es war nicht seine art, zu tun, was es sagte, und zu sagen, was es tat. 1848 versprach die abschaffung der weinsteuer, wie es alles versprach. die konstituante endlich, die nichts versprach, machte, wie erwähnt, eine testamentarische verfügung, wonach die weinsteuer am 1. januar 1850 verschwinden sollte. und gerade 10 tage vor dem 1. januar 1850 führte die legislative sie wieder ein, so daß das französische volk ihr <82> beständig nachjagte, und wenn es sie zur türe hinausgeworfen hatte, sie durch das fenster wieder hereinkommen sah. s.154
fransız köylüsü şeytanı düşündüğünde, gözünde vergi tahsildan canlanır. montalembert'in vergiyi tanrı düzeyine yükselttiği andan itibaren, köylü tanrı inancını yitirdi, ateistoldu ve kendisini şeytanın, yani sosyalizmin koliarına attı. düzenin dini onu kaybetmişti, cizvitler onu kaybetmişti, bonaparte onu kaybetmişti. 20 aralık 1 849, 20 aralık 1848'i geri dönüşsüz şekilde lekelemişti. montalembert'in ifadesiyle devrim fırtınasının habercisi olan şarap vergisinin darbe vurduğu "amcasının yeğeni", ailesinde bu darbeyi alan ilk kişi değildi. gerçek ve büyük napoleon, st. helena'da, şarap vergisinin yeniden yürürlüğe sokulmasının, güney fransa köylülerini kendisinden soğutarak, düşüşüne başka her şeyden daha fazla katkıda bulunduğunu açıklamıştı. napoleon, daha xıv.louis döneminde halkın en fazla nefret ettiği şey olan (boisguillebert ile vauban'un yazılarına bakınız) ve birinci devrim tarafından kaldırılan şarap vergisini 1 808'de değiştiritmiş biçimiyle yeniden yürürlüğe sokmuştu. restorasyon fransa'ya
girerken, önünde yalnızca kazaklar değil, şarap vergisinin kaldırılacağı vaatleri de koşturuyordu. ama kuşkusuz, gentilhommerie {soylular}, gent taillable a merci et misericorde'a {kayıtsız şartsız vergi yükümlüsü olan halka} verdikleri sözleri tutmasa da olurdu. 1830, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü verdi. söylediğini yapmak ve yaptığını söylemekonun tarzı değildi. 1 848, her şey için söz verdiği gibi, şarap vergisinin kaldırılacağı sözünü de verdi. son olarak, hiçbir söz vermeyen kurucu meclis, değinilmiş olduğu üzere, şarap vergisinin ı ocak ısso'de kaldırılmasını öngören, vasiyet niteliğindeki bir karar aldı. ve ı ocak ısso'den tam ıo gün önce, yasama meclisi onu yeniden yürürlüğe soktu; fransız halkı sürekli şarap vergisini kovalıyor ve onu kapıdan dışarı attığında, bacadan yine içeri girdiğini görüyordu.
devamını gör...
çok bilinmeyen bir kelime ve anlamını bırak
serendipçe.
hiç ortada yokken gelen mutluluk demekmiş.aramazken ortaya çıkan mutlu tesadüf.mutlu kaza.
hiç ortada yokken gelen mutluluk demekmiş.aramazken ortaya çıkan mutlu tesadüf.mutlu kaza.
devamını gör...
gece 02.14 gibi tüm yazarlara gelen ağlama hissi
az önce fark ettim. var böyle bir şey.
devamını gör...

