körelmesine panzehir olarak sözlükte ve sözlük dışında gruplar var deneyiniz öyleyse. deneyenler dermanını buldu genelde.

malum sanal ya da gerçek çevre önemlidir bu hususta, davranışçı psikoloji de geçerliliğini koyuyan bir yaklaşım hâlâ.

salt burada takılmak da akışa bakıp "kitap okumak boş bir iş" gibi kıt bir anlayışa düşmekten öteye götürmez kanımca. kolay gelsin.
devamını gör...

moleküler bulutların bir türü olan, yoğun toz parçacıkları içeren ve bu nedenle arkasında kalan yıldızların ışığını bloke eden bulutsu.

bunların sıcaklığı 100 kelvine kadar çıkabilir. parçacık yoğunluğu ise santimetreküpte 1.000.000.000'ı bulabilir.

en meşhuru olan barnard bulutsusu:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hayvanı beslemek daha az maliyetli değil. hatta sadece beslemek değil, rutin kontrolleri, bakım zımbırtıları vs benim kendime ayırdığım bütçeden oldukça fazlaya gelmekte. bu ona nasıl bakmak istediğinizle ilgili galiba,mesela ben istiyorum ki çiçek gibi olsun. genelde kendime alışveriş yaparken of ya buna o kadar para verilmez şimdi kafasına girerken, oğluma bişiler alırken fiyatına bile bakmıyorum,yeter ki mutlu ve huzurlu olsun.
devamını gör...

yolsuzlukta ilk 3' devamlı zorlamak

basiretsiz yöneticiler ve onların gereksiz avaneleri

insan hakkı ihlalleri

vergi alıp sarayının masraflarına harcayan bir diktatör.
devamını gör...

güzel yaşamak için yalnızca kendine ihtiyacı olduğu gerçeğinin farkına varmış olan kişinin yaşadığı hazdır.
devamını gör...

bu da bizim sevimli misafir.
yalnız çok şaşkın bakışlı. kedi, resmen uzaylı görmüş masum köylü gibi bakıyor.

not : ne yazık ki balkondan düşmek suretiyle bu dünyadan göçüp gitmiştir. şimdi kediler cennetinde.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

okulun vizyonu unisex tuvaletle ölçülmesi bilim adına çok üzücü gerçekten
devamını gör...

neyin peşindesin logar!hepimizi öldürmek mi istiyorsun!
devamını gör...

umut, aşk.
devamını gör...

tırcılık değildir.kargodan ibaret değildir. fiyatlandırması öyle saçmadır ki şaşırır kalırsınız. ben temelde abd'yi, güncel zamanda çin'i baz alarak uluslararası ticaret bakımından inceleyeceğim.
öncelikle lojistik kavramı ilk olarak ortaya askeri ihtiyaçla çıkmıştır. büyük veya küçük farketmeksizin askeri birliklerin taşınması, ikmal edilmesi, yönlendirilmesi ve gönderildiği yerlerde dayanabilmesi amacıyla bu teori ortaya atılmış ve kullanılmaya başlanmıştır. modern öncüsü abd'dir. abd'nin 2. dünya savaşında, binlerce mil ötedeki avrupa'ya ve asya'ya yaptığı çıkartmaların başarılı olmasının en büyük sebebi lojistik planlamadır. bir bakıyorsunuz avrupa'da binlerce abd askeri fransız tarlalarında fink atarken bir bakıyorsunuz midway muharebesinde japonlara torpidolar ve füzeler yağdıran amerikan destroyer, kruvazör ve drednotları var. simultane zamanda aynı anda binlerce yerden birinde bulunuyorlar ve sürekli ikmal halindeler.
ticari olarak lojistik ise sanıldığından çok fazla komplike ve maliyetlidir. siz çinden kendinize 1usd'ye telefon kabı satın alırken free shipping'i seçiyorsunuz, peki 1 usd'ye telefon kabı satmak mı maliyetli, yoksa çinden türkiyeye ürün getirtmek mi?
çin devletinin en büyük sübvansiyonlarından biri lojistik masraflarını karşılamasıdır. çinin ihracatını zirveye çıkarmak için devletin ''özel'' işletmelere sunduğu ayrıcalıkların biri de shipping'i bizzat devletin karşılamasıdır. aldığınız kılıfı takarken xi jinping abime de bi hayır duası okursunuz artık.
ha gerçi okumanıza gerek yok.zaten kendisi istediği zaman sizin hangi duayı okuduğunuzu bilecek kadar bir istihbarat ağına sahip. bir gün ekranınızda aniden vinnie the pooh belirip ''o duayı yanlış okuyosun karşim'' derse anlayın ki xi amca sizi özlemiş.
çinin korkunç bir üretim devi olmasının yanı sıra altyapısı o kadar düzenli ve moderndir ki burada yurtiçi kargonun 10 km öteden evinize getiremediği paketi çindeki devlet bazlı kargo şirketleri 800km öteden 5 saatte kapınıza ulaştırıyor. hayat kısa, çin uçakları yere inmiyor.
çinin diğer avantajı ise liman kontrolleri ve gemi ağıdır. siz msc adındaki yunan firmasının dünyadaki commercial gemilerin %80'ine sahip olduğu kolpasını bir kenara bırakın ve korint boğazını, pireus limanını neden çinin aldığını düşünün. ya da nijeryaya ve afrikanın kıyı bölgelerine neden kısa boylu çekik gözlü kodamanların saldırdığını aklınıza getirin. adamlar çindeki herhangi bir limandan size istediğiniz ürünü bedava kargo ile gönderiyorlar. çünkü devlet karşılıyor, çünkü maliyeti ihracatçı firma ödemiyor, çin halkının vergileri ödüyor. avrupadaki limanları alarak da liman vergilerinden muaf oluyorlar, başka ülkelerin gemilerine gayriresmi ambargolar uyguluyorlar ki tekel olsunlar. böylece free shipping alabiliyorsunuz.
işin ilginci ise, 1kg'lik ticari ürününüzün olduğunu düşünün. bedeli de 50.000 usd olsun. bunu türkiye'den hong kong'a veya fransaya ya da güney amerikaya gönderebilirsiniz. değerli kargo olduğunu varsayın. en ucuz hangisi olur? fransa değil mi?
değil.
1 kg lyon teslim ticari kargo fiyatı 600 euro civarında.
herhalde en pahalı hong kong'tur o zaman, dünyanın bir ucu?
değil.
güney amerika'ya göndermek isterseniz 750 usd.
hong kong ne kadar peki?
doğru firma ile çalışırsanız 200 usd.
evet yine çin devleti.
siz yeter ki ticaret yapın, mal gönderim ücretleri de düşük, çünkü liman masrafı ve vergilerden muafsınız.
ticaret lojistik olmadan da olur ama doğru ticaret doğru lojistikle tadından yenmez olur.
devamını gör...

şimdi bu adam sağda solda gençlik bitmiş diye de konuşuyordur. gözü kör olasıca.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sağlığa oldukça yararlı bir yiyecektir.
bağışıklık ve sindirim sistemlerinin dostudur.
ayrıca kansızlık rahatsızlığı olanlar için de kan yapıcı özelliği vardır.
devamını gör...

en beteri ise; gördüğün bolluktan, görülmemiş yokluğa düşmek olmalı...
ben dünyaya geldiğim zamanlar, ailemin durumu fena sayılmazdı. babam iki işi vardı. kardeşim ve ben özel okula gidiyorduk. babamın oturduğumuz ev dışında iki tane daha ev, mercedes arabasının dışında, herkese aşırı güveni vardı.
benim dedemin köydeki evinin balkonunu boyama vakamdan sonraki haftasonu köye gelen babam, daha evvelki eve su doldurma olaylarımı da düşünüp dedemin evinin tadilatına girişti. yaklaşık iki ay toprak damı beton yapmak için uğraştı. babam evle uğraşa dursun, mersin'deki halı mağazasının ortağı, uçan kuşa bile borç takıp paralarla halep'e kaçmıştı.

biz mersin'e döndük, kapıya gelen alacaklılar kuyruk olmuş. sanki elvis presley, ızzet altınmeşe, bob marley ve frank sinatra aynı anda bizim evde imza günü düzenliyordu, yok böyle bir izdiham!
tabii bu dönemde babam evleri, arabası, nesi var nesi yok satıp borçları kapatmaya çalıştı. evimizdeki eşyalara bile icra geldi.

babama her şeyini kaybetmek değil, itibarini kaybetmek zor gelmis olacak ki mersin'den istanbul'a göçmek zorunda kaldık.
....
istanbul'daki ilk iki sene çok zorlu geçti. odun kömür dahi alamadık. zaten "inancli müminlere" karşı iyi niyetin yaşayan son temsilcisi babamı mersin olayı da akıllandırmamış olacak ki, aldığı koca demir döküm sobayı evin bahcesine koyunca, sabahına sobayı yerinde bulamadık.
ilk aylar parasızlıktan tavana duy alıp takamadık ama mersin'den getirdigimiz çalışma masalarımızın lambalarıyla aydınlandık. resmen varlik içinde yokluk.
...

asıl yokluk ise benim yüreğimdeydi...
o dönem içimde aileme karş korkunç kin ve kırgınlık vardı. gün içerisinde okulda ve annemden yediğim dayaklardan çok benden gizli iş çevirdikleri için dolap ve kapı arkalarinda gizli gizli ağlardım.

sözde kuru ekmeğe muhtaç gibi halleri var ama gerçek bana göre öyle degildi. kardeşlerim ve annem hep meyve ve başka yiyecekler kokuyor, bana hic vermiyorlar sadece kendileri yiyordu.

defalarca dolapları aradim, o yiyecekleri nerede sakladıklarını hiç bulmadım. iyi ama bana sadece şekerli, yağlı ve hamurlu şeyler yasaktı. mesela annemin yediği çilek bana yasak degildi ama o bana hicbir zaman yediginden vermiyordu. bu durum yüzünden anneme olan kırgınlığım daha da derinleşmisti.
...
bir gün kardeşimi annemlerin odasına çekip kapıyı kapattım. kapının arkasinda fısıltıyla;
-"kardeşim bana yediğin mandalinalardan bir tane verir misin? söz anneme demeyeceğim."dedim.
+abla evde mandalina mi var? dedi.

onun bu soruyu sorarken bile ağzının mandalina kokması, gözlerimden yaşları boşaltmaya yetti... ağlayarak bağırmaya başladım.
-var işte! var! hepiniz benden gizli bir şeyler yiyorsunuz bir tek bana vermiyorsunuz. nefret ediyorum hepinizden! hep beni ayırıyorsunuz! keşke ölsem!
...
seslerimizi duyup gelen babama da aynısını dedim. babamın gözleri doldu kocaman açıldı bana sarılıp ağlamaya başladı. ona göre ben şizofrendim.
...
beni sizofreni korkusuyla bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürdü. uzun uzun incelediler. nihayetinde bana sinestezi teşhisi konuldu. bendeki sinestezinin seslerin ve renklerin tadını kokusunu alan, renklerini gören türüydü. diğer insanlar serçelerin şarkısının pırıltılarını görmezken ben görüyordum. oysa ben herkesi benim gibi görüyor sanıyordum.
devamını gör...

bugün annneanme laf arasında "ah bir anlasalar şu içimdeki derdi." dedim. anlamadı tabii ki, uyumaya devam etti. öyle ağlak bir sesle de söylemedim bu cümleyi. sanki "çok susadım bir bardak su alayım." cümlesindeki gibi basitçe laf arasında söyleyiverdim.
normalde söylemem böyle şeyleri aslında. birden ağzımdan dökülüverdi işte.
anlayacak, dinleyecek bir allahın kulu yok yanımda.
yalnızım ben. yalnızlığı eşsiz olmakla karıştırıyoruz ama yanılıyoruz. yalnızlık insanın dinleyen ve anlayan kimsesi olmaması halidir.
tek başıma kalmakla ilgili bir zorum yok hatta severim de. tek başıma gezerim, film izlerim, yemek yaparım, oyalanacak illaki bir şey bulurum. yıllarımı böyle geçirdim ben. böyle geçirmekten de gocunmam ama gün içerisinde bir saat bile olsa güzel bir sohbet edemedikten sonra bu yalınlık hali insana öyle bir koymaya başlıyor ki.
ilk üzüyor sonra insanın kendine şaşıracağı eylemler yaptırtıyor. yanlış ellere sarılıyorsunuz mesela. yanlış olduğunu bile bile ısrarla tutunmaya, sizi istemeyen insaların hayatlarında kendinize yer açmaya çalışıyorsunuz. sizi sevmeleri için bin türlü takla atıyorsunuz. o yalnızlıktan o muhabbetsizlikten o kadar bıkıyorsunuz ki kendi gururunuzu bile göremez hale geliyorsunuz.
dün beni çoktan silen bir insana sıkı sıkı uzunca bir süre sarıldım. bir insan kırk dakika boyunca arada küçük boşluklarla birine sarılabilir mi? sarılabilirmiş.
sarıldığım onun eti kemiği değil içimdeki boşluklar.
ışıksızlığıma, sessiz odaların verdiği bıkkınlığa duyulan nefretimi "sevgi" başlığı altında mantığımın hiç onaylamadığı biriyle örtmeye çalışmak.
derdim tam olarak bu.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hemen hemen herkesin çocukluğunda oynadığı oyun.

bugün iş dönüşü, sahte bir evliliğin bir suç mahalli ile karşılaştım.
ev eşyalarını bırakıp kaçmışlar.
taştan yapılma bulgur pilavları, ottan yapılma salataları, öylece kalmış...



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu soruyu çok sormuşluğum ve cevap vermişliğim oldu. belki sizin fark etmediğiniz bir durum var ve karşınızdaki sizi uyarmaya çalışıyor, belki cüzdanınızı düşürdünüz, belki freni patlamış bir araba üzerinize geliyor ve siz farkında değilsiniz, belki de dilenci, tinerci, anketör de olabilir, istemediğiniz bir talepte bulunursa nazikçe reddedersiniz ama hiç bakmamak bence büyük bir risk...
devamını gör...

her uyanışım uykumdan
bilincimin beni her uyandırışı

yine seni uyudum
yine sana uyandım

düş perim uyandırmadı bu sefer
nasıl uyudum onsuz
yine nasıl uyandım
nefessiz...
devamını gör...

başarılı işler yapmalarına rağmen değeri bilinmeyen insanlardır.

(bkz: vecihi hürkuş)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim