çökertme kebabı
sevdiğim bir yemektir. tadı fast foodları anımsatır. güzel yapılırsa yerim.
devamını gör...
gülşen kutlu
devamını gör...
normal sözlük'te çıkacak ilk tartışma
küfürsüz olmasını umduğumdur. kendini düzgünce ifade edip seviyeyi koruyabilenler arasında olması misirimizi kolamizi yanımıza alıp izlettirir.
devamını gör...
istanbul'da beklenen kar yağışı
yaz günlerini özleyen ve gelmesini isteyen ben için fazlasıyla kötü bir haberdir.
devamını gör...
kader'in bekir'i olmak
“geçen gece çocuk hastaydı. ilacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. sağa sola saldırıp nöbetçi eczane arıyoruz. birden durup dururken içim cız etti. bi baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni. dönerken bi meyhane gördüm. bi tek içeri girdiğimi hatırlıyorum, bi de rakıya yumulduğumu. arkasından en az dört cigaralık… sonra gözümü bir açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. bi daha açtım başımda bi çocuk: ‘kalk abi.’ diyor ‘kars’a geldik.’
otobüsten indim, yürümeye başladım. dedim, allah’ım nerdeyim ben? burası neresi? sonra güç bela burayı buldum. kapının önünde durup düşündüm. dedim bekir, bu kapı ahiret kapısı. burası sırat köprüsü. bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin. iyi düşün dedim. düşündüm, düşündüm… ama olmadı, dönemedim. sonra, bak oğlum dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi.” diyor bekir. aşk için ölmeli mi diye soruyorsunuz ya. aşk için ölünüyor işte, ancak ölündüğü zaman gerçek aşk oluyor o.
bazen biri girer hayatına ve aynen bekir gibi hissedersin. öyle yanıp tutuşan, öyle çaresiz, öyle aşık. bir derdin peşine düşersin, ama razısındır. işin garip tarafı da, senin olsun istemezsin, imkansızlığa hem boyun eğecek kadar razısındırkaderine, hem de ne yaptığını bilecek kadar aklı başında.
öyle ya işte, her insanın bekir'leştiği biri oluyor hayatında. boynunu eğip usul usul peşinden gittiği, sevilenin imkânsızlığıyla aşkının alazlandığı. ateşinin, alazlandıkça büyüdüğü. keşke kimse kimseyi bu kadar sevmese. keşke seni bu kadar sevmesem.
otobüsten indim, yürümeye başladım. dedim, allah’ım nerdeyim ben? burası neresi? sonra güç bela burayı buldum. kapının önünde durup düşündüm. dedim bekir, bu kapı ahiret kapısı. burası sırat köprüsü. bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin. iyi düşün dedim. düşündüm, düşündüm… ama olmadı, dönemedim. sonra, bak oğlum dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi.” diyor bekir. aşk için ölmeli mi diye soruyorsunuz ya. aşk için ölünüyor işte, ancak ölündüğü zaman gerçek aşk oluyor o.
bazen biri girer hayatına ve aynen bekir gibi hissedersin. öyle yanıp tutuşan, öyle çaresiz, öyle aşık. bir derdin peşine düşersin, ama razısındır. işin garip tarafı da, senin olsun istemezsin, imkansızlığa hem boyun eğecek kadar razısındırkaderine, hem de ne yaptığını bilecek kadar aklı başında.
öyle ya işte, her insanın bekir'leştiği biri oluyor hayatında. boynunu eğip usul usul peşinden gittiği, sevilenin imkânsızlığıyla aşkının alazlandığı. ateşinin, alazlandıkça büyüdüğü. keşke kimse kimseyi bu kadar sevmese. keşke seni bu kadar sevmesem.
devamını gör...
telefon sapığı
90'lı yıllarda meşhurdu. şimdi teknoloji gelişti ve bir tıkla engeli bas.
devamını gör...
hayalindeki meslek vs okuduğun bölüm
hayal: bilgisayar mühendisliği
okunan bölüm: bilgisayar mühendisliği
şu anda yapılan meslek: web geliştirme uzmanı
şu anda yapılmak istenen meslek: taksi şoförlüğü (medeni bir ülkede, türkiye'de değil tabiki canıma susamadım)
okunan bölüm: bilgisayar mühendisliği
şu anda yapılan meslek: web geliştirme uzmanı
şu anda yapılmak istenen meslek: taksi şoförlüğü (medeni bir ülkede, türkiye'de değil tabiki canıma susamadım)
devamını gör...
yazarların dilemek istedikleri özürler
benim hiç dileyemediğim bir özrüm var, hiçbir zaman dileyemeyeceğim. dilemek için ertelediğim ama ölümün benden daha hızlı davrandığı bir özrüm var. ancak topraktan dileyebilirdim o özrü ama ona da yüzüm yok. 4 sene geçti, ne zaman bulurum o yüzü ve cesareti bilmiyorum.
devamını gör...
kardeş kardeşin ne onduğunu ister ne öldüğünü
annemi anlatmayan atasözü. herkes için iyi düşünür, iyi söyler. başta kardeşleri için tabii. hiç hasetlik, kıskançlık yoktur içinde. hep daha iyi olsun ister kardeşleri. “iyi olurlarsa bir de onları düşünmem.” der.
yalnız kardeşler arası bile durum böyleyse diğer insanların birbirine olan davranışları ve birbiri için düşündükleri normal o zaman.*
yalnız kardeşler arası bile durum böyleyse diğer insanların birbirine olan davranışları ve birbiri için düşündükleri normal o zaman.*
devamını gör...
normal sözlük’teki oylama alışkanlığı
okuma alışkanlığı çoğu kişide olmadığı için bu durum. yazılan başlıklar solda saniyesine aşağıya gidiyor. herkes olabildiğince bir şeyler çıkarma peşinde ne yazdığının hiç bir ehemmiyeti yok. ve sözlük daha ilk allah'tan forum başlıkları ile dolu. delirmiş gibi saçma sapan başlık ve tanım giriliyor. bir sözlüğün var oluş amacı sadece bu olmamalı ama kitle sadece bunu okuyor hatta okumuyor sadece yazıp başka birine atlıyor.
lütfen bu tarz başlıkları solda tutmayın sayın yönetim yahut ayrı bir sekme ayırın.
erkeklerin kadında ne aradığı yahut kadının erkekte neye baktığı kimin umrunda olur..bunun hakkında onlarca tanım girmek nedir.
lütfen bu tarz başlıkları solda tutmayın sayın yönetim yahut ayrı bir sekme ayırın.
erkeklerin kadında ne aradığı yahut kadının erkekte neye baktığı kimin umrunda olur..bunun hakkında onlarca tanım girmek nedir.
devamını gör...
sevgili günlük
canım günlük, o kadar çok şey yazmak istiyorum ki ama üşeniyorum ya da artık anlatmaktan yoruldum. keşke biri gözlerimden anlasa benim içimdekileri, beynimdekileri. böyle biri hayatımda yok ne yazık ki. belki de dünyada böyle biri yok, varsa da tanışmadık. konuşmak istemiyorum artık, öylece bakmak istiyorum, denize, gökyüzüne, ormana, hayvanlara, insanlara. kaygısızca, olduğu gibi bakmak. niçin ağzımızın içinde dilimiz var ki? keşke olmasaydı da gözlerimizle konuşsaydık. gözlerimizle konuşsaydık belki duygularımızı direkt karşımızdaki anlardı ya da yalan dolan olmazdı. o zaman eminim daha az yorulurduk, daha fazla hissederdik. böyle bir şey olmasını istiyorum ama yok.
devamını gör...
bengi dönüş
nietzsche'nin sonsuz döngü manasına gelen kuramıdır. üstinsanı anlatmak için ya da üstinsanın oluşum evrelerini anlatabilmek için kullanılmış bir kavramdır. hoş üstinsan nedir, neye göre üstinsan, kime göre üstinsan vb. sorular da insanın aklına gelmiyor değil de neyse şimdi konumuz bu değil. -yani evet bu ama tam olarak değil*- gelelim bengi dönüşe. evrende olup biten her şeyin sonsuza değin tekrarlanması olarak açıklanabilecek bir kuramdır. fakat insan bu döngüyü fark etmemektedir. bu görüşü "şen bilim" adlı kitabında açıklayan ve bu durumun gerçekten var olup olmadığına dair bir kanıt sunmayan nietzsche şöyle der:
--- alıntı ---
eğer bir şeytan gece gündüz seni izlese , en gizli düşüncelerine girip şöyle derse ne olurdu : yaşamakta olduğun ve yaşamış olduğun bu yaşamı bir kez daha ve sayısız kez yaşamak zorundasın. yeni bir şeyle karşılaşmayacaksın , tersine her şey aynı olacak
--- alıntı ---
--- alıntı ---
eğer bir şeytan gece gündüz seni izlese , en gizli düşüncelerine girip şöyle derse ne olurdu : yaşamakta olduğun ve yaşamış olduğun bu yaşamı bir kez daha ve sayısız kez yaşamak zorundasın. yeni bir şeyle karşılaşmayacaksın , tersine her şey aynı olacak
--- alıntı ---
devamını gör...
üşümeyi sevmemek
üşümeyi sevmenin bir miktar lüks olduğunu düşünüyorum, çünkü işin ucunda ısınacağını bilmek var. aynı şeyi sokakta yaşayan insanlar için söyleyebilir miyiz emin değilim. üşümeyi seviyorum diyen bir gecekondu sakini ya da doğalgaz faturasını ödeyemeyen bir insan görmedim ben henüz.
yine de üşümenin insanı dinç tuttuğunu ve kendine getirdiğini, verdiği bu hisler nedeniyle seven eser miktarda insan olduğunu da biliyorum. dikkat edin, yerler sizi.*
yine de üşümenin insanı dinç tuttuğunu ve kendine getirdiğini, verdiği bu hisler nedeniyle seven eser miktarda insan olduğunu da biliyorum. dikkat edin, yerler sizi.*

devamını gör...
kalınlığı yüzünden göz korkutan kitaplar
frank schatzing- sürü.
devamını gör...
nickaltı zorbalığı
sadece sözlükte değil tüm sanal mecralarda olan ve ama burada kendini fosforlu kalemle altı çizilmiş gibi belli eden kötücül bir eylem.
kaç bin tane yazar var bu sözlükte. kaç yüz tanesini okuyoruz? okuduklarımız arasında da seçim yapıyoruz elbette. neye göre? ben üsluba bakarım efendim. kişisel olarak tanıştığım insanların kendi hayatında neyle mücadele ettiğini bilmediğim için olabildiğince nazik olmak düsturumdur benim. ha, herkes bunu benimsemek zorunda değil. ama ben biz, siz, etrafımızda olmasını istediğimiz insanları böylelerinin arasından seçmekte özgürüz. haliyle burada okuduğum yazarlar da üslubu oturaklı insanlardır. bu hareketim beni yazar seçme konusunda zorba ya da gruplaştıran biri yapar mı? bu kadar kolaysa aksi için uğraşmayalım zaten, yapsın.
ama birinin fikirlerini beğenmemek başka şey, fikirleriyle alay etmek başka. ve bu durumda "gruplaşma" olmasın diye tepki göstermeyeceksek o zaman da yine aynı yazarlar tarafından "etliye sütlüye karışmayan, kendi fikirlerini söylemekten korkan, karma peşinde koşan yazar" olarak eleştiriliyoruz.
sonra, kendi tanımları için oylama peşinde olmadığını söyleyen yazarların, başka yazarların tanımlarındaki oylarla ilgilendiğini görüyoruz. bu, kendinde kalsa yine pekiyi. ulu orta "bu yazarlar nokta koysa kafadan x beğenisi var" diye dövünüyorlar. e yazın siz de. kimseye saldırmadan, hakaret etmeden, hakaret yoksa da varmış gibi bir öfkeyi kızıl kızıl bağıran tanımlar haricinde tanımlar yazın. vallahi okurum. vallahi oylarım. ha, gerçi geçti artık o iş.
öte yandan dün gün boyu başlık sahibini hedef gösteren başlıklar açıldı sözlükte. bakarsanız bu tanımlara, bariz bir hakaret yoktur. ama zaten bu başlıkların sırf bir yazarı tanımlayarak hedef göstermek ve kendince alay etmek için açılması bile başlı başına zorbalıktır. ve mesela ben, bu yazarları okumayı ve oylamayı tercih etmiyorum diye gruplaşmış mı oluyorum? olayım. gerçekten bu kadar kolaysa aksi için hiç çabalamayalım.
yani aslında birine kancayı takmak isteyen zaten takıyor. geçiniz bu gruplaşma işini.
yine de şunu sormadan geçemeyeceğim. bir yazarın nickaltında onu takdir eden tanımları görmek sizi bunca rahatsız ediyorken, nefretle yazılmış tanımları görmek neden rahatsız etmiyor? sataşmak için yazılmış, eleştirinin çok ötesine geçen nickaltı yazıları da bu kadar midenizi bulandırıyor mu? benim bulandırıyor. hele şu iki gündür neden burada olduğumu bile sorguladım. diyelim ki sözlüğe bir yenilik geldi ve nickaltı tanımları gizlendi; bırakacak mısınız nickaltı ipine yeni yıkanıp asılmış bembeyaz çamaşırlara çamur atmayı? sanmıyorum. çünkü mesele zorbalığın kendisidir ve son derece zehirlidir. o kendine bir yol bulur.
son olarak güneş'le ilgili diyeceklerim var. zorbalık var ona karşı evet. buram buram esiyor hem de ve birçok yazarın bizi birbirimize benzetmesi gibi ben de benzetiyorum ve her lafını derinden hissediyorum. evet, nokta koysa bile. haliyle dün tüm bu nickaltı ve başlık zorbalığı bana yapılmış gibi üzgündüm. ama tahminimce gerçek kişiler gibi o da bunun iş hayatında olanına da rastlamıştır çocukluğundakine ek olarak. kendisi için değilse de yine buradaki gibi bir başkası için şahitliği olmuştur hiç değilse. onu harekete geçiren de dolduruş olmasa gerek(kurma kolu olan oyuncak mı bu kadın canım? ne dolduruşu?) olsa olsa vicdanıdır, ki gerçek hayatta tanımadığım birinin vicdanına ancak güneş'e kendisi olduğu için güvendiğim kadar güvenebilirim. iyidir çünkü. kelimenin saf haliyle iyi. ayrıca bu durumda nasıl vaziyet alacağını da bilir. o yüzden bu bir güneş savunması değil. kendisi bir pankart yazmış yürümüş. bir ucundan tutup onunla yürüyen de çok. ama o dedi diye değil; dediği doğru diye! geldim, bir omuz veriyor ve ben de tutuyorum bir ucundan pankartı sadece: kahrolsun bağzı şeyler!
not: cabbar hoca hayattaysa ömrü bereketli olsun. öldüyse canına rahmet olsun. köşe başlarının bu kadar arttığını bilse üzülürdü muhtemelen.
not 2: sizi severiz güneş. sizi seveni de severiz!*
kaç bin tane yazar var bu sözlükte. kaç yüz tanesini okuyoruz? okuduklarımız arasında da seçim yapıyoruz elbette. neye göre? ben üsluba bakarım efendim. kişisel olarak tanıştığım insanların kendi hayatında neyle mücadele ettiğini bilmediğim için olabildiğince nazik olmak düsturumdur benim. ha, herkes bunu benimsemek zorunda değil. ama ben biz, siz, etrafımızda olmasını istediğimiz insanları böylelerinin arasından seçmekte özgürüz. haliyle burada okuduğum yazarlar da üslubu oturaklı insanlardır. bu hareketim beni yazar seçme konusunda zorba ya da gruplaştıran biri yapar mı? bu kadar kolaysa aksi için uğraşmayalım zaten, yapsın.
ama birinin fikirlerini beğenmemek başka şey, fikirleriyle alay etmek başka. ve bu durumda "gruplaşma" olmasın diye tepki göstermeyeceksek o zaman da yine aynı yazarlar tarafından "etliye sütlüye karışmayan, kendi fikirlerini söylemekten korkan, karma peşinde koşan yazar" olarak eleştiriliyoruz.
sonra, kendi tanımları için oylama peşinde olmadığını söyleyen yazarların, başka yazarların tanımlarındaki oylarla ilgilendiğini görüyoruz. bu, kendinde kalsa yine pekiyi. ulu orta "bu yazarlar nokta koysa kafadan x beğenisi var" diye dövünüyorlar. e yazın siz de. kimseye saldırmadan, hakaret etmeden, hakaret yoksa da varmış gibi bir öfkeyi kızıl kızıl bağıran tanımlar haricinde tanımlar yazın. vallahi okurum. vallahi oylarım. ha, gerçi geçti artık o iş.
öte yandan dün gün boyu başlık sahibini hedef gösteren başlıklar açıldı sözlükte. bakarsanız bu tanımlara, bariz bir hakaret yoktur. ama zaten bu başlıkların sırf bir yazarı tanımlayarak hedef göstermek ve kendince alay etmek için açılması bile başlı başına zorbalıktır. ve mesela ben, bu yazarları okumayı ve oylamayı tercih etmiyorum diye gruplaşmış mı oluyorum? olayım. gerçekten bu kadar kolaysa aksi için hiç çabalamayalım.
yani aslında birine kancayı takmak isteyen zaten takıyor. geçiniz bu gruplaşma işini.
yine de şunu sormadan geçemeyeceğim. bir yazarın nickaltında onu takdir eden tanımları görmek sizi bunca rahatsız ediyorken, nefretle yazılmış tanımları görmek neden rahatsız etmiyor? sataşmak için yazılmış, eleştirinin çok ötesine geçen nickaltı yazıları da bu kadar midenizi bulandırıyor mu? benim bulandırıyor. hele şu iki gündür neden burada olduğumu bile sorguladım. diyelim ki sözlüğe bir yenilik geldi ve nickaltı tanımları gizlendi; bırakacak mısınız nickaltı ipine yeni yıkanıp asılmış bembeyaz çamaşırlara çamur atmayı? sanmıyorum. çünkü mesele zorbalığın kendisidir ve son derece zehirlidir. o kendine bir yol bulur.
son olarak güneş'le ilgili diyeceklerim var. zorbalık var ona karşı evet. buram buram esiyor hem de ve birçok yazarın bizi birbirimize benzetmesi gibi ben de benzetiyorum ve her lafını derinden hissediyorum. evet, nokta koysa bile. haliyle dün tüm bu nickaltı ve başlık zorbalığı bana yapılmış gibi üzgündüm. ama tahminimce gerçek kişiler gibi o da bunun iş hayatında olanına da rastlamıştır çocukluğundakine ek olarak. kendisi için değilse de yine buradaki gibi bir başkası için şahitliği olmuştur hiç değilse. onu harekete geçiren de dolduruş olmasa gerek(kurma kolu olan oyuncak mı bu kadın canım? ne dolduruşu?) olsa olsa vicdanıdır, ki gerçek hayatta tanımadığım birinin vicdanına ancak güneş'e kendisi olduğu için güvendiğim kadar güvenebilirim. iyidir çünkü. kelimenin saf haliyle iyi. ayrıca bu durumda nasıl vaziyet alacağını da bilir. o yüzden bu bir güneş savunması değil. kendisi bir pankart yazmış yürümüş. bir ucundan tutup onunla yürüyen de çok. ama o dedi diye değil; dediği doğru diye! geldim, bir omuz veriyor ve ben de tutuyorum bir ucundan pankartı sadece: kahrolsun bağzı şeyler!
not: cabbar hoca hayattaysa ömrü bereketli olsun. öldüyse canına rahmet olsun. köşe başlarının bu kadar arttığını bilse üzülürdü muhtemelen.
not 2: sizi severiz güneş. sizi seveni de severiz!*
devamını gör...
zengin müslümanların gösteriş meraklısı olması
zengin laik/dindar/liberal/faşist/ülkücü/yobaz zenginlerin gösteriş meraklısı olması ile aynı durumdur. algıda seçicilik ve inceleyenin inancına ters davranışlar nedeniyle daha çok göze batmaktadır. görgüsüz her inançta/inançsızlıkta görgüsüzdür ya da görgüsüzlüğün dini olmaz da diyebiliriz.
devamını gör...
normal sözlük'e veda
hayır anlamadığım, sözlük insanı nasıl asosyalleştirir ki? ilgi çekmeye çalışıyor arkadaşımız, ilgi gösterelim sebabtır.
devamını gör...
anlatım bozukluğu
ösym'nin son yıllarda neredeyse hiç sormadığı konudur.
devamını gör...
vedat türkali
bir gün tek başına romanıyla birçok gönlü fetheden, akıcı üslubu ve kurgusu basit gibi görünüp içinde derin anlamlar barındıran romanlar yazan ulu çınardır.
okuduğu bölümü sevmemesine karşın okuduğu bölümün hakkını sonuna kadar veren, bir kitabını bitirdikten sonra "diğer kitaplarını da okumalıyım." dedirtir insana...(bkz: vedat türkali) (bkz: bir gün tek başına)
okuduğu bölümü sevmemesine karşın okuduğu bölümün hakkını sonuna kadar veren, bir kitabını bitirdikten sonra "diğer kitaplarını da okumalıyım." dedirtir insana...(bkz: vedat türkali) (bkz: bir gün tek başına)
devamını gör...
telefon ekranına kendi fotoğrafını koyan tip
dünyayı kendisinin etrafında dönüyor zanneden tiptir. narsist olma ihtimali çok yüksektir. bulaşmayın, kendi halinde ve kendi dünyasında yaşasın.
devamını gör...