aden
arabistan yarımadasının güneyinde bulunan yemen’in bir şehridir.
devamını gör...
kaplumbağalar da uçar
saddam döneminden sonra ırak -türkiye sınırındaki kürt mülteci kampında mayın toplayarak hayatlarını sürdürmeye çalışan çocukları anlatan film.
devamını gör...
oblomov
“ah yarabbi! ne budala insanlar var! evleniyorlar.”
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
içimde bilemediğim bir kırgınlık var bu gece. peki kime? ben de bilmiyorum. belki biliyorumdur. gerçi bilip bilmediğimi de bilmiyorum ya neyse, peh!
biraz kendime kırgınım sanırım, kendimi bu hale getirdiğim için. her geçen gün kilo alan, günde paket paket sigara içen, benliğinden uzaklaşmış bir merdum görüyorum karşımda. ne kitap okuyabiliyorum ne de film izleyebiliyorum. sevdiklerimi bir tık üzüyor ve kırıyorum sanırım. he bir de utandırıyorum. annem öyle dedi bugün çünkü. utanıyormuş benden, nasıl bir kızmışım ben böyle? ben de bilmiyorum ki, nasıl bir kızım ben?
bugün sanki ben ,ben değildim. demeyecegim şeyleri söyleyip, yapmayacağım şeyleri yaptım. bunun farkına vardıkça da kendi içime kapandım ve müzik dinleyerek uyudum. uyandığımda bir şey değişmemişti. hala sevdiklerimi rahatsız ediyor ve saçmalıyordum. üzgünüm, garibim biraz
sonra sana kırgınım birtanem. beni bu kadar erken bıraktığın için. bu dünyada beni yalnız başıma bırakıp gittiğin için ama çok da kırgın değilim. sen de haklıydın çünkü. küçücük bedenin daha ne kadar dayanabilirdi bu acıya? seni hala çok seviyorum.
rüyalarıma kırgınım biraz, eskiden çok güzel şeyler görürdüm rüyalarımda. şimdi hep kabus hep kabus. artık uyuyamıyorum bile. nereye kadar?
ama şöyle bir baktığımda en çok kendime kırgınım sanırım. neyse, bu da geçer yarına. şarkılarım ve ben biraz oturup konuşalım en iyisi. küçük bir terapi. kapatın gözlerinizi... iyi geceler.
open.spotify.com/track/506P...
biraz kendime kırgınım sanırım, kendimi bu hale getirdiğim için. her geçen gün kilo alan, günde paket paket sigara içen, benliğinden uzaklaşmış bir merdum görüyorum karşımda. ne kitap okuyabiliyorum ne de film izleyebiliyorum. sevdiklerimi bir tık üzüyor ve kırıyorum sanırım. he bir de utandırıyorum. annem öyle dedi bugün çünkü. utanıyormuş benden, nasıl bir kızmışım ben böyle? ben de bilmiyorum ki, nasıl bir kızım ben?
bugün sanki ben ,ben değildim. demeyecegim şeyleri söyleyip, yapmayacağım şeyleri yaptım. bunun farkına vardıkça da kendi içime kapandım ve müzik dinleyerek uyudum. uyandığımda bir şey değişmemişti. hala sevdiklerimi rahatsız ediyor ve saçmalıyordum. üzgünüm, garibim biraz
sonra sana kırgınım birtanem. beni bu kadar erken bıraktığın için. bu dünyada beni yalnız başıma bırakıp gittiğin için ama çok da kırgın değilim. sen de haklıydın çünkü. küçücük bedenin daha ne kadar dayanabilirdi bu acıya? seni hala çok seviyorum.
rüyalarıma kırgınım biraz, eskiden çok güzel şeyler görürdüm rüyalarımda. şimdi hep kabus hep kabus. artık uyuyamıyorum bile. nereye kadar?
ama şöyle bir baktığımda en çok kendime kırgınım sanırım. neyse, bu da geçer yarına. şarkılarım ve ben biraz oturup konuşalım en iyisi. küçük bir terapi. kapatın gözlerinizi... iyi geceler.
open.spotify.com/track/506P...
devamını gör...
islam
türk medeniyetine arap alışkanlıklarını katmış bir inanç sistemidir. aslında arabın aceme üstünlüğü yoktur denir. araplaştırmayı önermez ama insanlar ister istemez kaynağa gitmek için araplaşmıştır. araplaşmaya da bilirlerdi.
devamını gör...
batı'nın doğu'ya üstünlüğünün sebebi
neydi hikaye,
feodal beyin himayesindeki serf, fırsatını bulunca burg'a* kaçar
prangalarından kurtulmak, nefes almak, yaşamak için.
batı insanının bireysellik mücadelesinin başladığı yer burası.
bu bireyselliğin bir şeyle desteklenmesi gerekiyor.
siyasi güç genel olarak feodal beylikler, prenslikler ve din sınıfı arasında dağılmış durumda.
bu yüzden serf para kazanmalı ki
burjuva olabilsin,
ben de varım kardeşim,
yıllarca bizi sömürdünüz,
diyebilsin.
çıkmayın dışarı öcü var dışarıda,
okumayın incil'i biz size anlatırız
diyenlere karşı çıkabilsin.
yoksa kim takar eskinin kölesini.
ama doğu insanı öyle mi?
bir devletin himayesinde.
aç olduğunda doyurulacak
çıplak olduğunda giydirilecek
adalet istediğinde şikayeti dinlenecek durumda.
siyasetnamede ne anlatıyor nizamü'l-mülk?
bir sultanın tebaasını nasıl idare etmesi gerektiğini anlatıyor.
adil olması gerektiğinden bahsediyor.*
bir düşünelim feodal bir beylikte pis bir ahırda karın tokluğuna yaşamak mı
yoksa bir devletin himayesinde yaşamak mı?
şahsen o dönemlerde olsam doğuyu tercih ederdim. dönemin batılısına sorsanız o da doğuyu tercih ederdi sanırım.
ama gelin görün ki o zamanların o mekanların ruhu bugün hâlâ yaşıyor ve geleceğimizi şekillendiriyor.
o gün avantaj olan şey bugün dezavantaj olabiliyor.
t: asırlardır süregelen sebeptir.
burjuva
feodal beyin himayesindeki serf, fırsatını bulunca burg'a* kaçar
prangalarından kurtulmak, nefes almak, yaşamak için.
batı insanının bireysellik mücadelesinin başladığı yer burası.
bu bireyselliğin bir şeyle desteklenmesi gerekiyor.
siyasi güç genel olarak feodal beylikler, prenslikler ve din sınıfı arasında dağılmış durumda.
bu yüzden serf para kazanmalı ki
burjuva olabilsin,
ben de varım kardeşim,
yıllarca bizi sömürdünüz,
diyebilsin.
çıkmayın dışarı öcü var dışarıda,
okumayın incil'i biz size anlatırız
diyenlere karşı çıkabilsin.
yoksa kim takar eskinin kölesini.
ama doğu insanı öyle mi?
bir devletin himayesinde.
aç olduğunda doyurulacak
çıplak olduğunda giydirilecek
adalet istediğinde şikayeti dinlenecek durumda.
siyasetnamede ne anlatıyor nizamü'l-mülk?
bir sultanın tebaasını nasıl idare etmesi gerektiğini anlatıyor.
adil olması gerektiğinden bahsediyor.*
bir düşünelim feodal bir beylikte pis bir ahırda karın tokluğuna yaşamak mı
yoksa bir devletin himayesinde yaşamak mı?
şahsen o dönemlerde olsam doğuyu tercih ederdim. dönemin batılısına sorsanız o da doğuyu tercih ederdi sanırım.
ama gelin görün ki o zamanların o mekanların ruhu bugün hâlâ yaşıyor ve geleceğimizi şekillendiriyor.
o gün avantaj olan şey bugün dezavantaj olabiliyor.
t: asırlardır süregelen sebeptir.
burjuva
devamını gör...
kekstra
yıllar boyu sınıf arkadaşları tarafından dışlanan gürbüz'ün tek aşkıdır. arkadaşı kalmayan gürbüz, kendini kekstraya vermiştir. adeta kekstrayla yatıp kekstrayla kalkmaktadır. bir gün nazlı ismindeki kendini zeki zanneden yellozun önünde gördüğü kekstrayı midesine indirecekken; kurnazlığı tutan nazlı, kekstrayı ters çevirerek sevenleri ayırmıştır. kekstrayı sıradan bir kek sanan gürbüz, göz yaşları içinde olay yerinden ayrılmak durumunda kalmıştır.
gürbüz hüngür hüngür ağlarken sırasında oturup şen şakrak kekstra yiyen yelloz nazlı ve gürbüz'ü senelerce dışlayan nazlı yandaşlarına yazıklar olsun!
gürbüz hüngür hüngür ağlarken sırasında oturup şen şakrak kekstra yiyen yelloz nazlı ve gürbüz'ü senelerce dışlayan nazlı yandaşlarına yazıklar olsun!
devamını gör...
11 ocak 2021 tüik'in işsizlik verilerini açıklaması
tüik beni niye aramadı alooo ordamısın tüik unuttun mu beni aşk olsun.telefonun başında çaresiz bekliyorum.ara beni tüik.
devamını gör...
yazarların en türk özelliği
çabuk parlamak. sinirini, yorgunluğunu ve mutsuzluğunu çay içerek atmaya çalışmak.
devamını gör...
yanlışlıkla beğeni atan kişiyle evleniyor oluşum
devamını gör...
code geass
yayınlandığı sene japonya'da lost dizisinden daha fazla izlenen fakat yine de japonya dışı izleyicilerin yüzde yetmişinin google'a "death note benzeri anime" yazıp bulduğu bir mecha animesidir. zaten eğer dikkat ederseniz code geass izleyip, death note izlemeyen birini bulmanız imkansız gibi bir şeydir. (tabi bunda death note'un çok ünlü olmasının da etkisi var.)
konusu spoiler vermeden kısaca şöyledir: adına knightmare frame dedikleri insanların içine girip kontrol edebildiği dev robotlar icat eden kutsal britanya imparatorluğu, dünya'nın büyük bir bölümünü fethetmiş ve fethetmektedir. taht sırasında çokça geride olan ana karakterimiz lelouch ise bir britanya prensidir. bir gün saraya yapılan bir saldırı sonucu annesi marianne öldürülür. bu saldırı sırasında yaralanan kız kardeşi nunnaly ise bacaklarını ve gözlerini kaybeder. annesi ve kardeşinin başına gelenler yüzünden acı çeken lelouch, kralın karşısına çıkar ve ona neden annesini ve kız kardeşini korumadığını sorar fakat sorularının hiçbirine cevap alamaz ve kız kardeşi ile japonya'ya sürgüne gönderilir. birkaç yıl japonya'da yaşayıp suzaku adında bir arkadaş edinen lelouch, britanya'nın japonya'ya saldırıp ele geçirmesiyle suzaku'dan da ayrılmak sorunda kalır. tekrar aradan birkaç yıl geçer japonya'nın adı değişmiş ve alan 11 olmuş japon halkı ise 11'ler olarak adlandırılmıştır. lelouch ve kız kardeşi nunnaly ise lamperouge soyadı ile jaopnya'da (alan 11'de) iyi bir britanya okulunda okumaktadır. hem taht kavgaları sırasında sakat kalmış kız kardeşini kaybetmek istemeyen hem de annesinin neden öldürüldüğünü bulmak isteyen lelouch gün geçtikçe kutsal britanya imparatorluğu'na kinlenmekte ve kralı devirmenin planlarını yapmaktadır. bir gün okul arkadaşı ile gittiği yasa dışı satraç oyunundan dönmekteyken bir tırın kaza yaptığını görür. yardım etmek amacıyla tırın yanına gider fakat o sırada aslında polisten kaçan tır şoförü uyanır ve lelouch tırın arka kasasında kapana kısılır. bir süre sonra tır polisten kurtulur ve durur, tırın durmasını fırsat bilen lelouch aşağı inmek ister fakat o sırada tırın içindeki dev makine açılır ve içinden gizemli bir kız çıkar. lelouch c.c. adındaki bu kız sayesinde geass adında insanlar ile göz kontağı kurduğu taktirde onlara istediğini yaptırabildiği gizemli bir güç kazanır. kazandığı bu güç sayesinde kara şövalyeler adlı direniş hareketinin lideri zero'ya dönüşür ve böylece lelouch nam-ı diğer zero'nun britanya ile olan savaşı başlamış olur.
konusu spoiler vermeden kısaca şöyledir: adına knightmare frame dedikleri insanların içine girip kontrol edebildiği dev robotlar icat eden kutsal britanya imparatorluğu, dünya'nın büyük bir bölümünü fethetmiş ve fethetmektedir. taht sırasında çokça geride olan ana karakterimiz lelouch ise bir britanya prensidir. bir gün saraya yapılan bir saldırı sonucu annesi marianne öldürülür. bu saldırı sırasında yaralanan kız kardeşi nunnaly ise bacaklarını ve gözlerini kaybeder. annesi ve kardeşinin başına gelenler yüzünden acı çeken lelouch, kralın karşısına çıkar ve ona neden annesini ve kız kardeşini korumadığını sorar fakat sorularının hiçbirine cevap alamaz ve kız kardeşi ile japonya'ya sürgüne gönderilir. birkaç yıl japonya'da yaşayıp suzaku adında bir arkadaş edinen lelouch, britanya'nın japonya'ya saldırıp ele geçirmesiyle suzaku'dan da ayrılmak sorunda kalır. tekrar aradan birkaç yıl geçer japonya'nın adı değişmiş ve alan 11 olmuş japon halkı ise 11'ler olarak adlandırılmıştır. lelouch ve kız kardeşi nunnaly ise lamperouge soyadı ile jaopnya'da (alan 11'de) iyi bir britanya okulunda okumaktadır. hem taht kavgaları sırasında sakat kalmış kız kardeşini kaybetmek istemeyen hem de annesinin neden öldürüldüğünü bulmak isteyen lelouch gün geçtikçe kutsal britanya imparatorluğu'na kinlenmekte ve kralı devirmenin planlarını yapmaktadır. bir gün okul arkadaşı ile gittiği yasa dışı satraç oyunundan dönmekteyken bir tırın kaza yaptığını görür. yardım etmek amacıyla tırın yanına gider fakat o sırada aslında polisten kaçan tır şoförü uyanır ve lelouch tırın arka kasasında kapana kısılır. bir süre sonra tır polisten kurtulur ve durur, tırın durmasını fırsat bilen lelouch aşağı inmek ister fakat o sırada tırın içindeki dev makine açılır ve içinden gizemli bir kız çıkar. lelouch c.c. adındaki bu kız sayesinde geass adında insanlar ile göz kontağı kurduğu taktirde onlara istediğini yaptırabildiği gizemli bir güç kazanır. kazandığı bu güç sayesinde kara şövalyeler adlı direniş hareketinin lideri zero'ya dönüşür ve böylece lelouch nam-ı diğer zero'nun britanya ile olan savaşı başlamış olur.
devamını gör...
deniz kenarında yaşayan insanların daha mutlu olduğu gerçeği
bu konu ile ilgili bilimsel bir çalışma var mı bilmiyorum. ama su sesi bazı psikolojik rahatsızlıkların tedavisi için kullanılmış osmanlı döneminde. ayrıca mavi renk mutluluk verir, deniz kenarında çoğunlukla ılıman iklim hüküm sürer.
denizi olan bir şehirde yön tayin etmek adres bulmak kolaydır.
şarkısı bile var '' geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar..."
bulduğum bahaneler bu kadar.
denizi olan bir şehirde yön tayin etmek adres bulmak kolaydır.
şarkısı bile var '' geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar..."
bulduğum bahaneler bu kadar.
devamını gör...
evrim teorisinin çürümüş olması
vahabi öğretilerinin peşinden giden cahil söylemi.
devamını gör...
ağırbaşlı ciddi efendi bir erkek olmanın getirisi
sözlükte gönlünce, dibine vura vura saçmalayabilmektir.
şurada dillendirdiğim konuları dışarıda arkadaşlarımla konuşsam çamaşır suyu falan mı içtin diye sorar bizim tayfa.
ama burada öyle mi? yaz çiz saçmala kafana göre format içinde kaldığın sürece ne içtin diye soran yok hatta al bir bardak çamaşır suyu da benden iç diyorlar*.
şurada dillendirdiğim konuları dışarıda arkadaşlarımla konuşsam çamaşır suyu falan mı içtin diye sorar bizim tayfa.
ama burada öyle mi? yaz çiz saçmala kafana göre format içinde kaldığın sürece ne içtin diye soran yok hatta al bir bardak çamaşır suyu da benden iç diyorlar*.
devamını gör...
duymaya tahammül edilemeyen sesler
çakal sesi...
doğanın kucağına atmışsın kendini, keyfin yerinde, karanlıkta basmış, ateş yakılmış, tam ateşi harlayacaksın, bünyeni darlayan o ses duyulmaya başlıyor.
bebek ağlaması desem değil, kahkaha gibi desen o da değil...
sanki ikisinin karışımı illet bir ses! tamam birader topu topu iki üç gün kalacağız, bölge yine senin bölgen, bir şey dediğimiz yok...
ne diye kulaklarımızı tırmalıyorsun.
birde ilk sesten sonra koro halinde kıkırdamaları yok mu mahvediyor insanı.
bir süre sonra alışıyor olsanız dahi gıcık olma süreci asla bitmiyor. ayıdır, kurttur, tilkidir, geyiktir bunlar saygılı hayvanlar. domuz bile anlayışlı. ama bu çakallardaki bölgecilik kimsede yok. umay ana ıslah etsin bunları.
doğanın kucağına atmışsın kendini, keyfin yerinde, karanlıkta basmış, ateş yakılmış, tam ateşi harlayacaksın, bünyeni darlayan o ses duyulmaya başlıyor.
bebek ağlaması desem değil, kahkaha gibi desen o da değil...
sanki ikisinin karışımı illet bir ses! tamam birader topu topu iki üç gün kalacağız, bölge yine senin bölgen, bir şey dediğimiz yok...
ne diye kulaklarımızı tırmalıyorsun.
birde ilk sesten sonra koro halinde kıkırdamaları yok mu mahvediyor insanı.
bir süre sonra alışıyor olsanız dahi gıcık olma süreci asla bitmiyor. ayıdır, kurttur, tilkidir, geyiktir bunlar saygılı hayvanlar. domuz bile anlayışlı. ama bu çakallardaki bölgecilik kimsede yok. umay ana ıslah etsin bunları.
devamını gör...
ölen kişinin ardında bıraktığı yürek burkan şeyler
gitarı, sazı, kitap ayracı, montu, defteri, ölmeden önce son kez baktığı aynanın , bir daha onu göremeyecek olması.
havlusu. ayakkabıları. en çok da ayakkabıları ve diş fırçası. orada mahzun mahzun sahibini bekler. ama o öldü. bilmezler.
havlusu. ayakkabıları. en çok da ayakkabıları ve diş fırçası. orada mahzun mahzun sahibini bekler. ama o öldü. bilmezler.
devamını gör...
öteki
kanlı canlı biri vardı bugün karşımda.
öteki.
ben kimim?
ah ben işte ben buyum diyerek kendimi konumlandırdım mı?
tam karşısına mı?
karşıtı?
yanında?
berisinde?
uzağında…
kendimizi konumlandırdığımız noktalardan baktığımızda öteki neremizde duruyor biri bana söyleyebilir mi? baktığımızda ne görüyoruz? gördüğümüzde ne diyoruz? tekmeler tokatlar sözler küfürler…
havada mı uçuyor?
temel değerler nerede?
hangi temel değerlere sığındı?
kendime dair. ona dair. insanlığa dair. devletlere dair. sistem gibi görünen kaosa dair. insanın içindeki çirkinliklere… gözlerinin ışıltısına. gözlerinin ışıltısı arkasında ki kararlılığa. cildinin yer yer kırışıklığındaki öykünün izlerini sürmeye cesaret edemeyişime dair yazmak istiyorum sayfalarca. pençelerden kurtularak. ama yazamayacağım, yazmayacağım.
çünkü o kadar bilgili değilim.
bugün bir insan tanıdım,
öteki
gerçekten tanıdım mı?
kanlı canlı karşımda oturdu. anlattı hayat hikayesini. çokça dinledim. çokça izledim. gözlerindeki kararlı bakışları. öfkesinin tırmıklarında ışıltı vardı diyorum size ve o sırada yaşamın sevdiğim ahengi esti de esti tepemizden.
öteki.
ben kimim?
ah ben işte ben buyum diyerek kendimi konumlandırdım mı?
tam karşısına mı?
karşıtı?
yanında?
berisinde?
uzağında…
kendimizi konumlandırdığımız noktalardan baktığımızda öteki neremizde duruyor biri bana söyleyebilir mi? baktığımızda ne görüyoruz? gördüğümüzde ne diyoruz? tekmeler tokatlar sözler küfürler…
havada mı uçuyor?
temel değerler nerede?
hangi temel değerlere sığındı?
kendime dair. ona dair. insanlığa dair. devletlere dair. sistem gibi görünen kaosa dair. insanın içindeki çirkinliklere… gözlerinin ışıltısına. gözlerinin ışıltısı arkasında ki kararlılığa. cildinin yer yer kırışıklığındaki öykünün izlerini sürmeye cesaret edemeyişime dair yazmak istiyorum sayfalarca. pençelerden kurtularak. ama yazamayacağım, yazmayacağım.
çünkü o kadar bilgili değilim.
bugün bir insan tanıdım,
öteki
gerçekten tanıdım mı?
kanlı canlı karşımda oturdu. anlattı hayat hikayesini. çokça dinledim. çokça izledim. gözlerindeki kararlı bakışları. öfkesinin tırmıklarında ışıltı vardı diyorum size ve o sırada yaşamın sevdiğim ahengi esti de esti tepemizden.
devamını gör...
feminizmdeki inanılmaz mantık hatası
dönemin şartları gereği erkek avlanırken kadın mağarayla, çocuklarla uğraşan bir cinsti. bunların temel nedenlerinden bazıları; kas gücü, farklı yetiler, doğuran cins ya da içsel dürtüler gibi şeylere bağlanabilir. zannediyorum ki sahiplenme dürtüsünü keşfeden ilk insan da, cinsel ilişkiye girdiği eşinden doğan çocuğu kendisine benzetmesiyle birlikte keşfetti. haliyle eşini de sahiplenip onlara karşı bir sorumluluk hissetti. fakat o zamanlarda kimsenin aklına zannetmiyorum ki kadın-erkek eşit olmalıdır, faruk bugün ben avlanacağım sen mağaraya göz kulak ol demek gelmemiştir. çünkü ihtiyaç olarak görülmemiştir bu. herhangi bir iyi niyet ya da kötü niyet arandığını da sanmıyorum.
fakat insan gelişimi bu zamandaki formuna, mevcut forma evrildikçe, akıl kapasitesi ya da algısı değiştikçe şartlar da değişmiştir. kolektif ve bireysel örgütlenmeler, ideolojiler ya da fikir ayrılıkları da döneme göre değişiklikler göstermiştir. feminizm, kadın-erkek eşitliği, sınıf eşitliği ya da sadece eşitlik -adına ne derseniz deyin- bu şekilde türetilmiş ve geliştirilmiştir.
fakat kolektif bilincin feministleri akıl almaz yerlere sürüklediği göz ardı edilemez bir gerçektir. kendini feminist olarak tanımlayanların bireysel olarak kendilerine sorması gereken ''ben neyi savunuyordum ve kolektif bir beyin olarak neyi savunuyoruz?'' olmalıdır. aradaki farkın anlaşılması son derece önemlidir.
kapitalist bir düzene geçilmesiyle birlikte, kadınların da üretime katılmaları mümkün oldu. fakat bu aile temellerinin sarsıldığı ya da yıkıldığı anlamına gelmemelidir. kapitalizm kadınların özgürleşmesi ya da kurtuluşuyla ilgilenmez çünkü. sadece ekonomik olarak bağımsız olmalarını sağlayabilir. en temel eşitsizlik olarak görülen sınıf eşitsizliğinin ortadan kalkması gerekir ki sınıf eşitsizliğini ortadan kaldırmak da kapitalist bir düzen içerisinde ne kadar mümkün bunu bir düşünmek gerekir. en azından sosyalist feminizmin görüşü bu sınıf kavramını ortadan kaldırınca eşitsizliğin çözülebileceği yönündedir.
aç ile tokun, mülk sahibi ile mülksüzün, siyah ile beyazın ya da burjuva ile işçinin arasındaki eşitsizlik ortadan kalkmadığı sürece, hem kadınların erkeklerle hem de tüm kadınların birbirleriyle eşitliğinden bahsetmek pek mümkün olacakmış gibi görünmüyor. çelişki de zaten tam olarak bu.
fakat insan gelişimi bu zamandaki formuna, mevcut forma evrildikçe, akıl kapasitesi ya da algısı değiştikçe şartlar da değişmiştir. kolektif ve bireysel örgütlenmeler, ideolojiler ya da fikir ayrılıkları da döneme göre değişiklikler göstermiştir. feminizm, kadın-erkek eşitliği, sınıf eşitliği ya da sadece eşitlik -adına ne derseniz deyin- bu şekilde türetilmiş ve geliştirilmiştir.
fakat kolektif bilincin feministleri akıl almaz yerlere sürüklediği göz ardı edilemez bir gerçektir. kendini feminist olarak tanımlayanların bireysel olarak kendilerine sorması gereken ''ben neyi savunuyordum ve kolektif bir beyin olarak neyi savunuyoruz?'' olmalıdır. aradaki farkın anlaşılması son derece önemlidir.
kapitalist bir düzene geçilmesiyle birlikte, kadınların da üretime katılmaları mümkün oldu. fakat bu aile temellerinin sarsıldığı ya da yıkıldığı anlamına gelmemelidir. kapitalizm kadınların özgürleşmesi ya da kurtuluşuyla ilgilenmez çünkü. sadece ekonomik olarak bağımsız olmalarını sağlayabilir. en temel eşitsizlik olarak görülen sınıf eşitsizliğinin ortadan kalkması gerekir ki sınıf eşitsizliğini ortadan kaldırmak da kapitalist bir düzen içerisinde ne kadar mümkün bunu bir düşünmek gerekir. en azından sosyalist feminizmin görüşü bu sınıf kavramını ortadan kaldırınca eşitsizliğin çözülebileceği yönündedir.
aç ile tokun, mülk sahibi ile mülksüzün, siyah ile beyazın ya da burjuva ile işçinin arasındaki eşitsizlik ortadan kalkmadığı sürece, hem kadınların erkeklerle hem de tüm kadınların birbirleriyle eşitliğinden bahsetmek pek mümkün olacakmış gibi görünmüyor. çelişki de zaten tam olarak bu.
devamını gör...

