o telefonu müsait bir yerlerine sokup kaçılması gereken tiptir.
devamını gör...

kendi adıma banının açılmasından dolayı bir hayal kırıklığı yaşadığım yazardır.
devamını gör...

bu hafta da orda olacağız.
devamını gör...

ilk kez 1967de david cooper tarafından adı duyurulmuş kendisinden önce, michel foucault tarafından bir çeşit davranış bozuklukları karmaşası olarak nitelendirilen, akıl hastanelerinin eleştisi ile başlayan bir harekettir.
akıl hastalarına karşı medikal sistemin baskıcı ve şiddete kadar varan sözde tedavi şekillerini ve deneyselliğine karşı çıkan hareketin
başlıca destekcileri fransız yazar antonin artaud, psikoanalist jacques lacan ve akıl hastalığını ilk laik ve humanist açıdan ele alan yazar erich fromm'un 'tedavi' lerin korkunçluğuna dikkat çekmeleri sonucu harekete destek bir nebze daha artarak 50li yıllarda psikolog hans eysenck' in medikal yaklaşım olan nörobiyolojik olaydan çok neden sonuç ilişkisine odaklanması ile gelişerek 60'lı yıllarda zirve noktasına ulaşmıştır. hareketin en önemli dönemi iskoçyalı doktor r.d. laing ile olmuştur. aile ve ailenin şizofreni hastalığına olan etkilerini inceleyen laing şizofreniyi deli bir dünyaya verilen deli bir reaksiyon olarak incelemeye başladıktan sonra önemli psikiyatristlerden thomas szasz'ın şizofreniyi bir mit olarak nitelemesine kadar varmıştır. kendisinin delilik medikal değil, ahlaki bir sorun olması şeklindeki görüşlerine bazı bilim insanları da katılmışlardır.
hareketin gelişimi 1978de talyan doktor franco basaglia' nın çalışmalarıyla hapishane tarzı akıl hastanesi uygulamalarına son verilmesine yol açmıştır.
anti-psikiyatri hareketi ilaç endüstrisine de karşı çıkmaktadır ve ana akım psikiyatri ile çelişmektedir.
ilginç olan szasz'ın akıl hastalığı diye bir hastalığın varlığını kabul etmemesi, bunu da her hangi bir biyometrik semptomun olmaması ile ispatlandığını öne sürmesidir. dolayısı ile hiç bir akıl hastasının 'iyileşmesi'nin zaten söz konusu olmadığını da belirtmiştir. kendisine göre dünyada iyileşen tek akıl hastası dahi mevcut değildir.
devamını gör...

karadeniz'e hemen hemen paralel şekilde uzanan, yaklaşık 1100 km uzunlukta, sağ yanal doğrultu atımlı transform fay. ege denizi ve iran arasındaki uzantılarıyla beraber 1600 km'dir.

not: doğrultu atımlı fayların hareket vektörü fayın doğrultusuna paraleldir, ancak eğim yönüne diktir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

hat, tek parça halinde uzanmaz. çok parçalı faylardan oluşur. en az 5-6 milyon yıllık bir faydır. van gölü'nden başlayıp saros körfezi'ne dek devam eder. oldukça aktiftir ve büyük depremler üretme potansiyeline sahiptir.

ilk kez 26 aralık 1939 erzincan depreminden sonra "diri fay" olarak adlandırılmıştır. tarih boyunca bu fay nedeniyle gerçekleşen depremler arasında 7-8 dakika sürenler, artçıları 4 ay boyunca devam edenler var. ne yazık ki çok sayıda ölüme de neden oldu ürettiği depremler.

levha tektoniğinden biliyoruz ki, ülkemizin bulunduğu anadolu plakası, güneyde arap levhası, kuzeyde ise avrasya levhası arasında sıkıştırılmaktadır. tarihsel olarak incelendiğinde faydaki aktivitenin önce fayın orta kısımlarında başladığı, sonra doğu ve batıya ilerlediği görülür. sebep olduğu depremlerin odak derinlikleri genellikle çok fazla değildir.

bugüne dek sebep olduğu en büyük yer değiştirmenin 85-90 km olduğu görülmüştür (birkaç yüz diyen çalışmalar da mevcut). elbette bu, milyonlarca yıl öncesinde denk gelen bir durumdur. günümüzde sebep olacağı yer değiştirmeler bu kadar büyük olmamakla beraber, 7'den büyük depremler oluşturabilme potansiyeli hâlâ devam etmektedir.

fayın farklı bölgeleri, farklı özellikler gösterir. bu nedenle fay boyunca yer alan bölgelerin deprem periyotları da aynı değildir.

kuzey anadolu fay hattı, san andreas fayı ile çok fazla benzerlik gösterir.

düzce valiliği'nin 17 ağustos 1999'da meydana gelen depremle ilgili detaylı bir açıklamasına şuradan ulaşabilirsiniz.

eğer uzun yazı okumaktan sıkılmıyor ve kuzey anadolu fayı ile ilgili ayrıntılı çalışmalara ilişkin bilgiler istiyorsanız bu link tam biçilmiş kaftan!

not: bir başka sitedeki kendi yazımdır.
devamını gör...

(bkz: ghajini)

adamın karnına musluk sokarak öldürmek, 15 dakikada bir silinen hafıza...

hadi bunların benzerleri çoğu hollywood filminde de mevcut da o sondaki, duvardan duvara adam fırlatmalı dövüş sahneleri neydi alüminyum? ayrıca o esnada aamir khan'ın boğazından hırıltılı sesler çıktığını duyduğuma yemin edebilirim. resmen hintli kurtadam filmiydi lan.*
devamını gör...

bir jorge luis borges ve adolfo bioy casares kitabıdır.

altı öyküden oluşan kitaptaki bütün öyküler birbiriyle bağlantılıdır ve polisiye öykü formunun bence en güzel örneklerinden birkaçını oluştururlar.

kitabın yazarı honorio bustos domecq isimli kurgu bir yazardır. yazar, jorge luis borges ve adolfo bioy casares’in ilk ortak çalışmasının hayali yazarı olan honorio bustos domecq’in ilk kez sahne alışıdır.

kitabın kahramanı don isidro parodi 273 numaralı hücresinde matesini yudumlayarak zaman öldürmektedir. asıl mesleği berberlik olan parodi haksızlığa uğrayarak hapse atılmıştır ve burada amatör bir dedektif gibi çalışmaktadır. ama başka dedektiflere benzemez parodi. hapsolduğu odasında yardım isteyenleri dinleyip gizemleri şak diye çözer amatör dedektifimiz.

kitabı okurken birçok yerde kahkaha attığımı açıkça söyleyebilirim. intihardan, cinayete, hırsızlıktan kundaklamaya kadar birçok gizemi ve suçu çözer parodi ama zaten işin en zor kısmı gizemi çözmek değil ona sorunlarını anlatmaya gelen insanların saçmasapan ve gereksiz uzun konuşmalarına maruz kalmaktır.

bence içinde yaşamaya çalıştığımız boğucu yaz günlerinde okumak için ideal olan kitaplardan bir tanesidir.
devamını gör...

zorunlu şaka var sanırım.
devamını gör...

resim yaparken daha çok hareketli müzikler dinlemeyi tercih ediyorum. motivasyonumu inanılmaz artırıyor. 90'lar türkçe pop baş tacımdır!

ama resimden önceki düşünme aşamasında daha sakin müzikler dinlemeye çalışıyorum. onun için de ilk tercihim:

devamını gör...

içine edilmeyen bir oralar kalmıştı, şimdi tam içine ediliyor, özelikle bu hes projeleri ile , taş ocakları ile yapılan barajlar ile yayla diye bir şey bırakılmadı.
artvin borçka da yapılan baraj ile oradaki iklimin bile değiştiğinden haberiniz varmı?
ekim ayında kar yağışının başladığı o bölgede son iki yıldır doğru düzgün kar bile yağmıyor artık, nem oranı çok yüksek.
kısacası artık yayla diye yerler yok, olanda katarlı lara peşkeş çekildi .
devamını gör...

peki bunu başlık olarak açmanın varoşluğuna ne demeli?
devamını gör...

yaşanan ilginç ve komik olayları yaran olay diye arkadaşlarımıza anlatırız.
aşağıdaki gerçek olayda hukuki nedenlerden dolayı yer, tarih, isim belirtilmemiştir.
bakanlık, illere bir genelge yollar: “ tarıma zarar veren hayvanların sayısını bildirin... eğer yaban domuzu sayısı 150'yi geçerse, sürek avı başlatın... vurulan yaban domuzlarının kuyruğunu da kesip gönderin.
il tarım müdürleri, genelgeyi okumuşlar. herkes "bazı hayvanları... bazı rakamları" yazmış. ((b: kim gidecek dağda bayırda yaban domuzu sayacak))
tabii kimse "başına iş almak" istememiş.
kimse de yaban domuzu sayısını "150'nin üzerinde" göstermemiş. (150’nin üzerinde derse sürek avını başlatmak için bir sürü bürokrasi işi çıkacak.)
kimi 60 demiş, kimi 70, kimi 80. böylece "görev yerine getirilmiş."
ankara'nın genelgesine göre her yıl "rakamları yenilemek" gerekiyor.
müdürler onun da "çaresini" bulmuşlar.

bir yıl önce "bizim ilde 70 yaban domuzu var" diyen, bir yıl sonra "75'e çıktı" demiş.
sayı 150'yi bulmadığı için ne "sürek avı" gerekmiş, ne de "domuzun kuyruğunu kesip, ankara'ya yollamak."
bir gün, bir ilin tarım müdürü değişmiş. yeni mezun, idealist biri. yeni müdür "eski listeyi" incelemiş.
bakmış ki her yıl sayı 3'er, 5'er arta arta, ildeki yaban domuzu sayısı "145'e ulaşmış görünüyor."

düşünmüş, taşınmış.
"nasıl olsa ankara fark etmez" demiş.
"kafasına göre uydurduğu yeni rakamı" ankara'ya bildirmiş:
- 95.

bakanlıktaki "araştırma, planlama, koordinasyon" birimindeki dikkatli bir uzman illerdeki "tarım zararlılarının listesini" incelerken görmüş ki:
bir ildeki yaban domuzu sayısı 145'ten, 95'e inmiş.
hemen durumu "makama" arz etmiş. makam da "il müdürüne" soruları dayamış:
- 145 eksi 95 eşittir 50... bu 50 yaban domuzuna ne oldu?.. vurulduysa, kuyruklar nerede?

il müdürünü almış bir telaş. düşünmüş, taşınmış. aklına bir "çıkış yolu" gelmiş.
ankara'ya cevabı döşenmiş:
- sayı 150'ye yaklaştığı için sürek avına çıkıldı... yaban domuzları takip edildi... vurulacağını anlayan 50 yaban domuzu komşu kente geçti.
ankara cevabı okumuş. ve hemen "komşu kente" bir yazı yazılmış:
- bitişiğindeki kentten size 50 yaban domuzu geçti... ne yaptınız?.. acele olarak bildiriniz.
komşu ili almış bir telaş.
onlar da "aynı formülle" yanıt vermişler:
- ilimize 50 yaban domuzunun geçtiğini haber alınca, sürek avına çıktık... yaban domuzlarını kovaladık... tam vuracağımız sırada öteki komşu kentin sınırları içine girdiler.
yazışmalar sürmüş, gitmiş.
50 domuz hep "komşuya... komşunun komşusuna doğru" gidiyormuş.
sonunda iş doğu'daki "sınır kentine" gelip, dayanmış.
ankara sormuş:
- 50 yaban domuzunun akıbetinin acele bildirilmesi... vurulduysa, kuyruklarının gönderilmesi.
sınır kentinden yanıt gelmiş:
- sürek avına çıkıldı... yaban domuzları izlendi... ancak komşu ülkeye kaçtıkları için vurulamadı.....
komşu ülke "ermenistan." ankara'nın "oraya soracak hali yok."
(b: böylece "yaban domuzu sorunu" çözülmüş.)
devamını gör...

mümkünse sabah saatlerinde yenmesi daha uygun olan bir kızartma türü. neden sabah saatlerin de peki?

patates kızartmasının vucutta ortalama sindirimi 12 saati buluyor. gece yatmaya yakın saatte kendinize bu kötülüğü yaparsanız, bir süre sonra nur topu gibi bir reflünüz olur.
devamını gör...

mavi boncuk filminde emel sayın ve tarık akan ayrıldığı sahne.
yavrum filmi metin serezli ve ayşecik kavuşma anı.
hababam sınıfı istiklal marşı' nı ezbere söyledikleri sahne...
devamını gör...

ışıklar içinde uyusun, buna ne diyebilirsin ki başka.. diye düşünüyordum ki kötülükten beslenmeye ant içmiş gibi duran insanların yazdıklarıyla karşılaştım şimdi. aşı karşıtlığını ahmaklık olarak gören biri olsam da ölen birinin arkasından heheeyy doğal seçilimmm hohheeyy çok sevindirici diye konuşamam lan herhalde. insanım çünkü.
devamını gör...

kızı için dünyayı yakan adam
devamını gör...

en çok kullanılan kalem ucu. ne 0.5 gibi ince ne de 1.0 gibi kalındır. harika bir uçtur. tavsiye edebileceğim model ise şudur: (bkz: mikro m-600 0,7 2b kalem ucu).
devamını gör...

antik yunanda apollon beyimiz iyi bir okçu. eros’un okçuluk yetenekleriyle dalga geçerken, eros iki ok hazırlıyor; biriyle apollon’u vurarak daphne’ye aşık ediyorken diğeriyle de daphne’yi vurarak aşktan falan uzaklaştırıyor.
gelgelelim apollon bey sürekli daphne kızımızın peşinde dolaşıp, onu kovalayıp sürekli çaresizce cevap bekler. daphne kızımız bir gün apollon’a yakalanınca mitolojinini bir diğer tanrısı olan gaia’dan yardım ister. gaia da daphne’yi “defne” ağacına çevirir. apollon kral da ağaçtan topladığı yapraklarla kendine taç yapar ve bütün zaferlerini o altın taçla kutlar, o taçı hiç çıkartmaz.
defne yaprağı, dalı o zamandan beridir “zafer” simgesi olarak geçer ve hatta gözlerim beni yanıltmadıysa bizim polis amblemizde dahi vardır.
devamını gör...

her şey, dizi ve film kulübünün, perşembe gecesi izlenecek filmi ''whiplash'' olarak belirlemesi ile başladı!

bu filmi sevmemek için çok nedenim var; birincisi caz sevmem, ikincisi oz dizisindeki, tecavüzcü, nazi, ırkçı adamı sevmem.
o halde; terence fletcher'den bir alıntı ile devam edelim '' iyi iş'' , '' good job''...


öncelikle, filmle ilgili genel bilgilere yer verelim:
2014 yapımı filmin yönetmenliğini, damien chazelle üstlenmiş. oyunculuklarını ise; miles tellerve oz'daki beyaz ip.e vern schillinger'e hayat veren, jonathan kimble simmons üstlenmiş.
film 19 günde çekilmiş.
bir dip not daha verelim: eğitim içerikli filmler kategorisinde, ertem eğilmez'in hababam sınıfı, 28,800 kişinin oylamasıyla, 9,4 puanla birinci sırada yer alırken, whiplash 476.907 kişi tarafından 8,5 lik bir puan alarak ikinci sırada yer alıyor.
bu puanı hak edip etmediği ise tartışmalı.

bundan sonrasın da spoi takıntısı olanlar, takıntılarını da alıp gitsinler lütfen.

''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

bu bir istismar filmi mi? yoksa başarı hikayesi mi?
az önce bitirdiğim bu film, bana bu ikilemi yaşattırıyor.
sevgili arkadaşlar; film amerika'nın en önemli müzik okullarından birinde öğrenci olan, sıradan bir ailesi olan, bu sıradanlığı tarafından asla geniş aile tarafından övülmeyen, andrew neiman ile ''kamçılayarak eğitme'' fikrini benimsemiş ve ikinci charlie parker'ı arayan hocası, terence fletcher arasındaki çekişmeyi anlatıyor.
''çekişme'' demek az kalır, ''psikolojik savaş'' desek daha doğru.

filmin şiddeti aslında isminde yatıyor. whiplash bir jazz şarkısı gibi görünse de, aslında ; bebekleri ileri - geri şiddetli bir biçimde sallayarak, onlarda ''beyin sarsıntısı'' geçirmelerini sağlayan, bir istismar yöntemi.
konudan bağımsız dip not:
1974' de bebek beyinlerindeki caffrey denilen bir doktor bu olaya "kafası
öne ve arkaya sarsılarak silkelenmiş bebek sendromu yani; whiplashshaken infant syndrome adını vermiştir. www.medscape.com/viewarticl...

bu açıdan bakarsak aklımızda deli sorular; bu kırbaçlama mı, istismar mı?

motivasyon, hırs ve temel değerlere sahip gayretli bir öğrenci, ve onun ''en iyi caz müzüsyeni'' olma hayali. bu hayalin hastalıklı bir saplantı olma durumu var bence, nereden anlıyoruz?
ailesi ile yemek yediği sahnede, ---34 yaşında şarhoş ve beş parasız ölüp, insanların yemek masasında benden bahsetmesini; 90 yaşında zengin, ayık ölüp kimse tarafından hatırlanmamaya tercih ederim --- demesinden.
andrew hiç şüphesiz takıntılıdır. tekniğini mükemmelleştirme takıntısı....
ellerini kanatarak baterisini çalmaya devam etmesinden, bu iş belli oluyor zaten.
hocası fletcer, onu ne zaman sınıf önünde küçük düşürse; fiziksel olarak kendine zarar veriyor.
dahası, çalmak onun için o kadar önemlidir ki, konsere yetişmek için arabayı hızlı ve dikkatsiz kullanabilir, trafik kazası yapabilir ve o şekilde bile konserde çalmaya çalışabilir.
film bu takıntıyı bir başarı hikayesi gibi gözümüze sokmaya çalışıyor. ama yemezler.
andrew, öyle bir psikopattır ki; en iyi müzisyenlik hedefine ulaşma yolundaki kız arkadaşını bile büyük bir acımasızlıkla hayatından çıkarır.
''senin bir hedefin bile yok'' diyerek. oysaki önce '' benimle çıkar mısın?'' diye sorarken bile utanan, korkmuş bir çocuktu.
bu onun ruh halinin değişimini gözler önüne seriyor.
andrew'in kız arkadaşı neredeyse filmde görünen tek kadın. ve kız bize ''hırsı olmayan zayıf bir karakter olarak'' takdim ediliyor.
hoca fletcher ise; orkestrasındaki tek kadının ''o sandalyede güzel olduğun için mi, yoksa hakkettiğin için mi oturuyorsun'' diyerek,
bize o kızın yeteneğini sorgulattırıyor.
bu anlamda filmin cinsiyetçi olduğunu söylemek mümkün.
haa unutmadan, fletcher'in eşcinsel bir öğrencisi olduğunu ve onu andrewlw yarıştırdığını ve aşağılamak için lgbt bireyi olmasını kullandığını ekleyelim. filmin homofobik olduğunu da söyleyebiliriz.
sevgili arkadaşlar; jazz müziğin çıkışı aslında köle olan afro amerikalılardır. burada konuya değinilmiş. harlem #510605, harlem rönasansı #510595 .
filmde hem fletcher'in, hemde andrew'in beyaz olmasını, yan rollerde az buçuk siyahilerin neredeyse görünmez olmasını, ten ırkçılığına yormayalım mı şimdi? üstelik film newyork'ta geçiyor. yani en kalabalık siyahi nüfusa sahip yerde. yani harlemde!!!
aaahhh ' filmi daha ne kadar gömebilirim bilemedim. bence bu kadar yeter.


değerli arkadaşlar;
bir konuda çok iyi olmamanız onunla uğraşmayacağınız anlamına gelmiyor. ille de birinci olmak zorunda değilsiniz. unutmayın ikincilikte bir başarıdır. hatta üçüncülükte...
aklıma filenin sultanları geldi bak..
velhasıl kelam, önünüze çıkan engelleri maalesef bazı zamanlar çalışarak geçemezsiniz. film çok çalışırsanız olur anlayışını bize dayatmaya çalışıyor. siz elinizden geleni yapın. elbet çabalarınızdan ötürü takdir göreceksiniz.
edit: filde istanbul markalı ziller görünüyor. buna değinmeyi unuttuk. buradan çıkardığım sonuç zil üretimi konusunda istanbul'un dünyada iyi bir yerde olduğu ...
buraya caz severler için filmden bir müzik bırakalım.
devamını gör...

aklıma şu efso olayı getiren başlık.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim