karşısındaki insan bir şeyler anlatırken onu dinlemek yerine kendi söyleyeceklerine odaklanmak. benim de bunu yaptığım oldu ve bu davranışımdan ötürü pişmanlık duyuyorum. ne olursa olsun karşıdaki insan size vakit ayırıp (hakaret, laf sokma vs içermeyen tarzda) sizinle bir şeyler paylaşıyorsa söylediklerine odaklanıp onu güzelce dinlemek hakkıdır diye düşünüyorum.
devamını gör...

instagram'da bedenini, yediğini, içtiğini, gezdiğini, mahrem hayatını, en özel anlarını teşhir etmeyi zorunlu bir ihtiyaç olarak görmez.
siyasi tercihini ve ülke meselelerini, tanımadığı insanların gelip masasında oturduğu devasa bir kahvehaneye dönmüş olan twitter'da yapmayı abes karşılar.
eş, dost, ahbap, hısmın yaş gününü, kandillerini, bayramını facebook'ta beğenerek değil, eski adet kutlamayı tercih eder.

evet, biraz antika ve tuhaf bir insandır.
bulmakta güçlük çekiyoruz böyle bir insanı.
devamını gör...

bir star wars geek'i olarak bu evrene ilk kez adam akıllı giriş yapacak olan arkadaşların bu ilk girişten daha çok zevk almalarını sağlayacak bir izleme listesi oluşturmak istedim.

1-) önce alttaki sıralamayla ilk üçleme;

episode ıv star wars – a new hope (1977)
[tr: bölüm 4, yıldız savaşları - yeni bir umut]

episode v star wars – the empire strikes back (1980)
[tr: bölüm 5, yıldız savaşları - imparator]

episode vı star wars – return of the jedi (1983)
[tr: bölüm 6, yıldız savaşları - jedi'ın dönüşü]

2-) ardından alttaki sıralamayla ikinci üçlemeyi izleyiniz ki kendileri esasında ilk üçlemede yaşanan olayların öncesini anlatmaktadır. ama yine de ilkinden sonra izlenmelidir. yok eğer bu üçlemeyi önce izlerseniz ilkinin tadı kaçar.

episode ı star wars – the phantom menace (1999) [tr: bölüm 1, yıldız savaşları - gizli tehlike]

episode ıı star wars - attack of the clones (2002) [tr: bölüm 2, yıldız savaşları - klonların saldırısı]

episode ııı star wars – revenge of the sith (2005) [tr: bölüm 3, yıldız savaşları - sith'in intikamı]

----------

bu noktadan sonra artık altta ki dört diziyi izlemek gerekli. tabi bu dizilerden üçü çizgi film şeklinde ve sırf bu yüzden bazılarınız bunları küçümseyip izlemeyerek büyük bir hata yapabilir. çizgi film-mizgi film demeyip izleyiniz efendim.

3-) aslında bu dizinin son sezonu çok geç çıkmış olsa da yine de bitirmeden sonrakine geçmeyin.

star wars - clone wars (2008-2020)
[tr: yıldız savaşları - klon savaşları]

4-) sakın bunu bitirmeden the mandalorian dizisinin 2. sezonunu izlemeyin yoksa hayvan gibi bir spoiler yersiniz.

star wars-rebels (2014-2017)
[tr: yıldız savaşları - asiler]

5-) bunu izlemedim lan daha o yüzden bilmiyorum.

star wars- resistence (2019-2020)

6-) ah ea ah! 40 yılın başı doğru düzgün bir oyun yapmayı başardınız.

star wars jedi - fallen order (2019)

normalde bu oyunun herhangi bir sıralaması yok. çünkü diğerleriyle çakışacak bir senaryoya sahip değil. ancak ilerde the mandalorian ile bir şekilde çakışma ihtimali olduğu söyleniyor. o yüzden buraya koydum.

7-) ve gönlümüzün sultanı

the mandalorian (2019-halen devam ediyor)

önceden de belirttiğim gibi bunun ikinci sezonunu star wars-rebels'ı bitirmeden izlemeyin. çünkü o dizinin sonuyla ilgili hayvan gibi bir spoiler var.

listemiz bitti, konuya benden daha hakim arkadaşlar varsa mesajla ulaşabilir. tavsiyelere açığım.
devamını gör...

çok güzel bir uygulama, fakat bazı tahlil sonuçlarını göstermiyor

zaman zaman sıkıntı olabiliyor.

düzeltilmesi gereken hususlar epey fazla.
devamını gör...

evrensel temel gelir universal basic income yani ubi bir sistem teorisi.

ben ekonomiden anlamam, o yüzden ekonomiden anlamayanların anlayabileceği şekilde anlatacağım.

benim kör cahilliğim olabilir ben bu teoriyi kendi fikrim sanıyordum, pandemi zamanı insanların açlıktan kırılışına ve batışına çok üzüldüğüm için “keşke böyle olsa” derken kendim bir sistem uydurdum sandım. halbuki zaten varmış hatta uygulanıyormuş bazı pilot bölgelerde bu sistem.

en basit hatta sığ anlatımı, devletin herkese ama herkese temel bir maaş vermesi. çalışan çalışmayan, bekar, çocuklu, öksüz, hiç fark etmeden yalnızca vatandaş olmanın getirisi olarak (bir de reşit olman şart) devlet sana temel ihtiyaçların için bir maaş bağlıyor. e devlete bu para nereden gelecek, böyle olursa insanlar çalışmaz basic income’la idare eder, insanlar tembelliğe sürüklenir, yalnızca ürer falan gibi sorular var. zaten bu sığ anlatımdı, şimdi oralara geliyorum.

şöyle düşünelim, insanların çalışmak için tek motivasyonu yemek yemek, fatura ve kira ödemek değil bu bir. yani kimse mesleğini “benim kiram 2000, faturalarım 700 geliyor, market de 1000 dersek ben 3700 maaşlı bir işe gireyim” şeklinde seçmemiştir. sonuçta bu ülkede 2500 lira asgari ücretle yaşayan aile de var, ama sen ne yaptın, örnek veriyorum çok maaş vadettiğini düşündüğün bir meslek seçtin. belli başlı örneklerden gideceğim, örneğin doktor oldun. sekreter olup telefonlara bakabilirdin, yıllarca okuyup çok zor bi meslek yapmayı seçtin, neden, çünkü sekreter olup bulgurla da doyabilirdin doktor olup kebap yemek istedin, sekreter olup derme çatma evde 1000 lira kiraya yaşayabilecekken doktor olup site içinde havuzlu ev istedin, 1 tane ayakkabıyı çürütene kadar giymek de ayaklarını yerden koruyacakken kıyafetine uygun farklı farklı ayakkabılar aldın. kira ödememek için kendine ev aldın, ama bu kiralar birilerine ödeniyor, demek ki insanların 1’den fazla evi var. halbuki 1 evle barınma ihtiyacı bitiyordu. o zaman amacın karnının doyması, barınmak, ısınmak gibi temel ihtiyaçlara yetecek para kazanmak değil. zaten öyle olsa herkes yapabileceği en basit işi yapıp 3000 lirayla geçinmeye bakar. fakat görüyoruz ki 20.000 lira maaş alıp geçinemeyecek insanlar var. sadece kendimden örnek veriyorum 3 yıl önce 800 lira kira verip küflü bodrum kat dairede yaşarken de yaşıyordum, ölmemiştim, şu an site içinde ev aldım, hala yaşıyorum. insanlar standartlarını yükseltmek isterler, bu içgüdüsel bir şey. kapitalizm anlatıyormuşum gibi görünüyor ve ubi denen teori de sosyalizmmiş gibi görünüyor. değil. geliyorum.

bu sistemde demin de belirttiğim gibi minimum düzeyde yardım yapılıyor. yiyecek ve barınma, ısınma gibi çok çok temel ihtiyaçlar karşılanacak kadar. ama sen yılda 2 kez tatile gitmek isteyebilirsin, bu çok doğal bir istekken yaşamsal bir ihtiyaç değil mesela. burada istek ve ihtiyaç farkı söz konusu. sosyalleşmek, iyi giyinmek, sağlıklı beslenmek, kendine yatırım yapmak (örneğin dil öğrenmek için bütçe ayırmak), tatile gitmek, iyi arabaya binmek... bunlar ihtiyaç değil istektir. senin olmayabilir, insanların yatları jetleri var, bunlar birer ihtiyaç mı mesela? hayır. istek. doyumsuzluk sözkonusu. insanımız doyumsuz. suçlayıcı şekilde söylemiyorum, yat istemekte bir sakınca yok. varmaya çalıştığım nokta ubi’ın insanları tembelliğe itmeyeceği. bu gelir insanların sadece açlıktan veya donarak ölmemelerini sağlayacak. bu bana yeter diyen adam da zaten çalışmasın, kendine iyi davranmayan adamın ülkeye katacağı bir şey yoktur. yani ubi’la yalnızca ihtiyaçların karşılanırken sen ubi üstüne çalışıp bir de maaş alırsan isteklerini yerine getirebilirsin. kapitalizm eleştirisi veya sosyalizm övgüsü değil dedim, sebebi buydu. kapitalist yaşamaya devam edebilirsin. adam kendine temel ihtiyacı için sağlanan meblağ ile 1 tane 30 liralık kazak alıp 3 yıl giyebilir sen çalışarak her yıl 400 liralık kazaktan 4 tane alabilirsin.

başında söylediğim gibi pilot bölgelerde uygulandığında da kimseyi tembelliğe ittiği, işsizliği arttırdığı, üremeye yönelttiği gözlemlenmemiş. bazı iskandinav ülkelerinde, kanada’nın bir bölgesinde ve hollanda’nın bir bölgesinde denenmiş bu sistem. ispanya’da da çok ciddi şekilde konuşuluyor.

şimdi devletin parayı nerden bulduğuna geliyoruz; ubi’ın tek bir tanımı yok, bu yüzden bu kısım biraz değişken. mesela bir görüş şöyle; devlet herkese minimum bir para veriyor, çalışan bunun üzerine ekstra maaş alıyor. fakat bu maaş şu an aynı meslekten aldığın maaşın aynısı olmuyor. diyelim sen özel sektörde yöneticisin, 8000 lira alıyorsun şu an. ubi sistemine geçildi devlet sana 2000 lira ateşliyor sallıyorum, şirket senin temel ihtiyaçlarının karşılandığını bildiği için sana aynı title’da olmana rağmen daha az para veriyor. böylece şirket karlılık oranını arttırıyor ve ekonomik anlamda daha fazla geliştiği için daha fazla vergi veriyor, hoop devlete para. bu bi tanesi. diğeri mesela ubi var, ama bi insan çalışıyorsa ubi’dan çıkıyor. yani çalışan sadece maaş alıyor, şu an olduğu gibi, sadece işsizler ölüm ölüm ölmemiş oluyor. bu da diğeri. bu tembelliğe evet itebilir, ama yine yetinmeyecektir insanlar.
neyse devlet parayı nereden buluyor, şöyle, devletler zaten sosyal devlet olma çabasıyla (bizim ülkeyi baz almayın lütfen yazının bu kısmında) vatandaşlarına zaten genel olarak para veriyor. fakat bunu bürokratik bir çok işlemle yapıyor. işsizlik maaşı, engelli maaşı, dul aylığı, yetim aylığı, yaşlı bakım parası, emeklilik, bla bla bir sürü yollarla devlet vatandaşına para veriyor zaten. ama bunu bürokratik şekilde yapıyor, yani senden başvuru, kağıt kürek, kanıt birçok şey talep ediyor. ubi bürokrasiyi kaldırıyor. emekli maaşı, ssk falan gibi şeyler de dahil. sen bir emekli maaşı istiyorsan gidip bireysel emeklilik sistemine giriyorsun, ücretsiz sağlık hizmeti istiyorsan kendini sigortalatabiliyorsun, bunlar ayrı, cebinden ödeyeceksin. bunlar için de ubi üzerine maaş almış olman gerekiyor, ubi’ı sadece barınma ve yiyeceğe yettirebildiğin için, hoop geldik tembelliğe itilmemeye yine. yani devlet sizin brüt maaşınıza vergi şeklinde attığı kesikleri atmayacak artık, ama sağlık güvencesi emeklilik güvencesi de vermeyecek. çünkü zaten ubi veriyor ve sen de üstüne çalışıp maaş alıyorsun, kendine sigortanı yaptır, emekliliğini öde diyor. yani sosyal devlet anlayışı tamamen kalkıyor burada. ama bi yandan da sosyal devlet anlayışının bir üst seviyesi gibi. ama burda da yine devlet tavan bir fiyat belirliyor, sağlık için mesela. hani tamamen elini eteğini çekmiyor da, vatandaşımı kazıklamayacaksınız gibi bir müdahalede bulunuyor. çünkü diğer türlüsünde hastaneler fahiş fiyatlar biçebilir ve yalnızca ubi’la geçinip yaşayıp yuvarlanıp ölmek isteyen adam sağlık sisteminden dışlanıyor olur. o yüzden devlet, özel sağlık sigortası kuruluşlarına diyor ki ben sağlık sigortasından vergi almayayım, siz de fiyatını düşük tutun, vatandaşım sigortasını yaptırabilsin.

özetle ubi’la kimse aç açıkta kalmıyor, temel yaşam gereklilikleri devlet tarafından sağlanıyor, kimse kimseye muhtaç kalmıyor, kimse dilenmiyor. bu, hadi yarın ubi’a geçelim gibi bir şey değil zaten gördüğünüz üzere o yüzden tutar, tutmaz, sürekliliği vardır, yoktur, bunlar tamamen zamanla gözlemlenebilecek şeyler.

sayın merhaba poğaçacı, sen bunu denyo gibi anlatmışsın, ben gideyim de kendim öğreneyim derseniz;
ingilizce
türkçe
devamını gör...

diğer hesabından bu başlığı kontrol ettiğini bildiğimiz yazardır kendisi.

edit: geri gelmiş gülmekle yetineceğim.
devamını gör...

“ bende ego yok” demek bile kısmen bir ego ibaresidir. yerinde ego özgüven, fazlası kompleks...

edit: atleastonehundredeightyfivelemontrees’in uyarısı ile -de’yi de birleştirdim mi tamamdır:)
devamını gör...

öyle ki cicero yaşasaydı bu hitabet karşısında tırnaklarını yer, başlarım retoriğine ben yazılım öğrenmeye gidiyorum derdi.
devamını gör...

kendisi zeytin presleri üretmiş ve hasat vakti zeytincilere kiralarmış. bu felsefecilerin alayı yolundadır gençler. bakmayın öyle entel dantel şekillerine. hiişştt etiiiikk, kaoosssss.
devamını gör...

(bkz: tüm yazarların profilinde kurucu yazması)

güzel ve yalnız ülkemizde iyi şeylerin de olabildiğinin işareti olan rejim değişikliği. yaşasın halklarin kardeşliği, yaşasın insanlık!
devamını gör...

kınadiğin yerden sınanırsin unutma...
devamını gör...

christopher nolan'ın en çok beğendiğim ve üzerinde en çok kafa patlattığım filmi. harika detaylara sahip olan bu filmin mühendisi nolan abimiz bu mükemmel senaryoyu harika oyuncular seçerek ve onları gayet iyi yöneterek kült olmaya aday bir film çıkarmış.

ana karakterlerin isimleri olan alfred borden ve robert angier'in baş harfleri alındığında sihirbazlar tarafından kullanılan ortak bir kelime olan "abrakadabra"da olduğu gibi, "abra" kelimesi ortaya çıkar.

--! spoiler !--

dikkatli bakıyor musunuz?

her sihirbazlık numarası üç bölüm ya da perdeden oluşur.

-birincisi "vaat" bölümüdür. sihirbaz size sıradan bir şey gösterir. iskambil destesi, bir kuş ya da bir insan. bu nesneyi size gösterir. son derece gerçek, üzerinde oynanmamış, normal bir şey olduğunu görmeniz için nesneyi incelemenizi ister. fakat gerçek, farklı olabilir.

-ikinci perdeye "dönüşüm" denir. sihirbaz olağan bir nesneyi alır ve onu olağanüstü bir şeye dönüştürür. hilenin sırrını arıyorsunuz, ama bulamazsınız. çünkü dikkatli bakmıyorsunuz. siz sırrı bilmek değil, kandırılmak istiyorsunuz. henüz alkışlamazsınız, çünkü bir şeyi yok etmek yeterli değildir. onu geri getirmeniz gerekir.

-işte bu yüzden her sihirbazlık numarasında üçüncü bir perde bulunur. içlerinde en zorlusu. bizlerin deyişiyle "prestij".

--! spoiler !--
devamını gör...

sizi temin ederim ki, bir şeyleri çözmeye takıntılı değilim. o kelimenin fotoya çıktığı saniye tamamen tesadüf. bu arada oynayan film how to train your dragon.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her öğretmen her teknikle öğretemez, her öğrenci her teknikle öğrenemez. önemli olan her öğretmenin her öğrenciye uygun tekniği tespit edip uygulayabilmesidir. tabi ki uygulayabilmesi için her öğretmene gerekli araç-gereç ve ortam sunulması gerekir. bu sorunsal tek bir tarafa göre değerlendirilemez. sistem bütün halinde bir çark gibi işler ve birbirini etkiler. öğretmen, öğrenci, veli, okul, müfredat, eğitim sistemi, çevre, toplum gibi birçok ana etken öğrenmeyi etkiler. sadece öğretmen ve öğrenciye bunu bağlamak yapıcı bir eleştiri sunmuyor maalesef.
devamını gör...

"madem üflüyo bari romantik bişiyler çalsın" denilen şanssız andır. *
devamını gör...

en çok da cumartesi anneleri’nin anneler günü kutlu olsun.
devamını gör...

çoğu insanımızın çaresizlik içerisinde gerçekleştirmek zorunda olduğu eylem.evet çaresizlik içerisinde dedim çünkü ne yapabilir başka?hele ki çocuk okutuyorsa birde kirada oturuyorsa bu insandan nusrete gidip kafes yemesini bekleyemeyiz.hayat pek tozpembe değil.
devamını gör...

abi siz cidden ne yapıyorsunuz ya ?
ne cevherler varmış sözlükte kafayı yedirtirsiniz.
ağzınıza, sesinize sağlık.
devamını gör...

insan hafızasının hastalığı unutkanlığıdır, anlamına gelen özdeyiş. unutkanlığın bir maraz olmadığını, aksine bir nimet olduğunu düşünenler tarafından "hafıza-i beşer nisyan ile müsterihtir." şeklinde değiştirilerek söylenir.
devamını gör...

şimdi ananı laciverde boyadım.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim