muhteş ikiliyle kafa rock radyo yayını
güzel şeyler neden erken son bulur ki? tadının damağımızda kalmamasını diliyorum. kafadandeniz'in istirahatinden bomba gibi dönmesini dört (rakam ile 4) gözle bekleyeceğim!
devamını gör...
duyunca güvensizlik hissi veren kelimeler
"o iş bende baba, halledicem ben ya sen bak keyfine" diyen yakın arkadaşın ettiği tüm bu kelimeler.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
kızımın kendine bir ayakkabı bulabilmesi.
ergenler ile alışverişte en büyük problem, ne alacakların bilememeleri olduğu için bu gün bunu 1 saatte hallettik diye mutlu oldum. üzerimden yük kalktı resmen.
iki ay rahatım inşallah.
ergenler ile alışverişte en büyük problem, ne alacakların bilememeleri olduğu için bu gün bunu 1 saatte hallettik diye mutlu oldum. üzerimden yük kalktı resmen.
iki ay rahatım inşallah.
devamını gör...
nightwish
antika hayranlarından biri olarak adetten olduğu üzre, her sözlükte hakkında destan yazdığım senfonik metal grubudur.
bir 15 sene önce falan kafayı bu grupla o kadar bozmuştum ki finlandiya’ya yerleşmek için ciddi uğraşmıştım. şu an yollarına eski after forever solisti floor jansen’le devam etmektedir. floor’y gruba almak müthiş bir adım oldu ama gel gelelim, gruba dahil olduğundan beri kadının o insanın içini titreten yorumlarını duyamaz olduk. aslen bakılacak olursa grup orijinalinde power metale daha yakın bir tonda ilerlerken, century child albümüyle birlikte senfonik metal yoluna girdi. tarja turunen’i gruptan çıkarmakla elbette orijinal dokusunu kaybettiler ama dünyadaki tarja fanatiklerine rağmen, anette olzon’la çıkardıkları dark passion play en çok satan nw albümü oldu. anette’nin yetersiz vokaline rağmen kabül edelim ki kusursuz bir albümdü. grup artık bence son demlerini yaşıyor. özellikle son iki albüme bakıldığında şarkıların basitliği insanın yüzüne tokat gibi vuruyor. tuomas’a evlilik ve mutluluk hiç yaramamış bence. adam mutluyken güzel şarkı yapamıyor sfsfaga nerede ghost love score, bless the child, deep silent complete, nerede bu üçüncü sınıf gotik metal grubu tadında şarkılar?!
bir 15 sene önce falan kafayı bu grupla o kadar bozmuştum ki finlandiya’ya yerleşmek için ciddi uğraşmıştım. şu an yollarına eski after forever solisti floor jansen’le devam etmektedir. floor’y gruba almak müthiş bir adım oldu ama gel gelelim, gruba dahil olduğundan beri kadının o insanın içini titreten yorumlarını duyamaz olduk. aslen bakılacak olursa grup orijinalinde power metale daha yakın bir tonda ilerlerken, century child albümüyle birlikte senfonik metal yoluna girdi. tarja turunen’i gruptan çıkarmakla elbette orijinal dokusunu kaybettiler ama dünyadaki tarja fanatiklerine rağmen, anette olzon’la çıkardıkları dark passion play en çok satan nw albümü oldu. anette’nin yetersiz vokaline rağmen kabül edelim ki kusursuz bir albümdü. grup artık bence son demlerini yaşıyor. özellikle son iki albüme bakıldığında şarkıların basitliği insanın yüzüne tokat gibi vuruyor. tuomas’a evlilik ve mutluluk hiç yaramamış bence. adam mutluyken güzel şarkı yapamıyor sfsfaga nerede ghost love score, bless the child, deep silent complete, nerede bu üçüncü sınıf gotik metal grubu tadında şarkılar?!
devamını gör...
ahlak diye bir şey yoktur toplumsal kültür vardır
ahlak ve kültür arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. birbirlerini etkilerler. başlıktaki önerme buna istinaden oluştu sanırım. fakat çok önemli bir ayrım var aralarında, onlardan bahsetmeliyiz. ahlak; genel anlamda insan davranışları ve onun en iyi olan biçimi belirler. toplumsal kültür 'ün ana fikrinde ise toplum düzenini sağlamak vardır aslında. bu noktada şunu söyleyebiliriz; ahlak doğrudan doğruya şahsidir. toplumsal kültür ise şahsiliğin tam zıddında yer alır. görecelik söz konusudur. ama ahlakta bundan bahsedemeyiz. hırsızlık her yerde suç değildir diyebilir miyiz? diyemeyiz. hatadır, suçtur her yerde.
ahlak gelenek, görenek örf, adetten bağımsızdır. şiddet her yerde suçtur. ama zamanla yaşadığın topluma göre verdiğin tepkiler değişiyor yalnızca. bir toplumda bu suç cezasız kalmazken bazı toplumlarda duyarsızlaşmaya gidiliyor verilmesi gereken ceza verilmiyor.
bana göre de ahlak kesindir. iyi, kötü ayrımı tektir. toplumsal kültür değişmekte olan ve çoğu zamanda tartışmaya açık bir konudadır.
her kültürün kendine özel karakteri bulunmaktadır. fakat evrensel bir kültürden söz edebiliriz.
ahlak gelenek, görenek örf, adetten bağımsızdır. şiddet her yerde suçtur. ama zamanla yaşadığın topluma göre verdiğin tepkiler değişiyor yalnızca. bir toplumda bu suç cezasız kalmazken bazı toplumlarda duyarsızlaşmaya gidiliyor verilmesi gereken ceza verilmiyor.
bana göre de ahlak kesindir. iyi, kötü ayrımı tektir. toplumsal kültür değişmekte olan ve çoğu zamanda tartışmaya açık bir konudadır.
her kültürün kendine özel karakteri bulunmaktadır. fakat evrensel bir kültürden söz edebiliriz.
devamını gör...
tretman
senaryo yazım aşamalarının sinopsisten sonra gelen hali. sahne dökümünün daha uzun hale dönüştürülmüş şeklidir.tıpkı senaryodaki sırayla sahneler birbiri ardına sıralanır ve her sahnenin birkaç satırlık detaylı bir özeti verilir. bazı durumlarda küçük diyaloglarda eklenebilir.
ülkemizde film sektöründe belirli dağıtım anlaşmaları dahilinde senaryo için ayrılan zaman çoğunlukla kısıtlıdır. bu sebepten tretman yapmadan birer cümlelik özetler yazılabilir ve doğrudan senaryo yazımına geçilebilir. emerikalı senarist george axelrod, hiçbir zaman klasik anlamda tretman yazmadığını, bunun boşa enerji kaybı ve aslında aynı şeyi iki defa yapmak olduğunu savunmaktadır: " hayatımda hiçbir zaman tretman yazmadım. yalnızca önemli sahneleri ve hangi sırada geleceklerini içeren bir döküm yaparım. 1'den 20'ye kadar numaralanmış her sahne bir satırda özetlenir: (1) kız eve gelir (2) adam kızın kim olduğunu bilmiyor (3)şimdi bir geriye dönüşle oraya alman polisi tarafından gönderildiğini öğreniyoruz vs...
buna karşılık dizi piyasasında, tretman yazmak neredeyse bir zorunluluktur. bu tip çalışmalarda, önce tretman yazılır. hemen sonrada senaryo yazımına geçilir. hatta çoğu zaman tretmanın dizi senaryosunun zor kısmı olduğu savunulur.
bir filmin ya da bir televizyon dizisinin bir bölümünün tretmanı, ortalama olarak 10 ile 20 sayfa arasında bir uzunlukta olur.her sahnenin birkaç cümlelik açılımını içeren bu metin net ve anlaşılır olmalıdır ki, senaryo metnine geçiş yapıldığında diyalogları eklemek yeterli olur.
not: alıntı değildir. senaryo kursuna gittiğim dönemde kendi tuttuğum notlarımdır.
ülkemizde film sektöründe belirli dağıtım anlaşmaları dahilinde senaryo için ayrılan zaman çoğunlukla kısıtlıdır. bu sebepten tretman yapmadan birer cümlelik özetler yazılabilir ve doğrudan senaryo yazımına geçilebilir. emerikalı senarist george axelrod, hiçbir zaman klasik anlamda tretman yazmadığını, bunun boşa enerji kaybı ve aslında aynı şeyi iki defa yapmak olduğunu savunmaktadır: " hayatımda hiçbir zaman tretman yazmadım. yalnızca önemli sahneleri ve hangi sırada geleceklerini içeren bir döküm yaparım. 1'den 20'ye kadar numaralanmış her sahne bir satırda özetlenir: (1) kız eve gelir (2) adam kızın kim olduğunu bilmiyor (3)şimdi bir geriye dönüşle oraya alman polisi tarafından gönderildiğini öğreniyoruz vs...
buna karşılık dizi piyasasında, tretman yazmak neredeyse bir zorunluluktur. bu tip çalışmalarda, önce tretman yazılır. hemen sonrada senaryo yazımına geçilir. hatta çoğu zaman tretmanın dizi senaryosunun zor kısmı olduğu savunulur.
bir filmin ya da bir televizyon dizisinin bir bölümünün tretmanı, ortalama olarak 10 ile 20 sayfa arasında bir uzunlukta olur.her sahnenin birkaç cümlelik açılımını içeren bu metin net ve anlaşılır olmalıdır ki, senaryo metnine geçiş yapıldığında diyalogları eklemek yeterli olur.
not: alıntı değildir. senaryo kursuna gittiğim dönemde kendi tuttuğum notlarımdır.
devamını gör...
kalabalıkların içinde yalnız olmak
uzun süredir muzdarip olduğum durum.
devamını gör...
e vitamini
en az c vitamini kadar antioksidan degere sahip bir vitamin turudur. vucuda uva isinlari ve cevresel faktorler yoluyla giren serbest radikallere karsi muthis savunma olusturur. yiyeceklerden alinabilecegi gibi, alternatif olarak takviye seklinde de alinimi mumkundur. kas ve iskelet sistemi hatta kalp ve damar sagligi icin oldukca onemlidir. bunlarin disinda yaslanmak karsiti olmasiyla da bilinmektedir. ozellikle tirnak, sac ve cilt icin bulunmaz bir nimettir. o yuzden kozmetik sektorunde oldukca kullanilmaktadir. saclari gurlestirir, ciltteki ince kirisikliklarin gorunumunu azaltir, cildi nemli tutar. biraz once belirttigim gibi cildi uva isinlardan koruyarak cilt kanserinden korumakla beraber, ciltte gunes lekelerinin olusumunuda engeller. bilhassa cilt icin kullanim konusunda c vitaminiyle desteklenmesini siddetle tavsiye ederim. gelelim hangi besin turlerinde bulunduguna; ozellikle kuruyemis (badem, ceviz findik) ve yaglarinda oldukca yuksek miktarda bulunmaktadir. zeytinyagi ve avokado da e vitamini deposudur. yesil yaprakli sebzelerde, kirmizi ette, somon baliginda da e vitamini bulunmaktadir.
dipnot; eczanelerde satilan ampul ve turevlerini ozellikle yuzunuze kullanmayiniz. e vitamini kil koklerini besleyen bir icerige sahiptir. yuzunuzde tuylenme yapma olasiligi hayli yuksektir. bununla beraber komedonejik orani hayli yuksek degerdedir, ciltte de emilimi oldukca zordur, buda komedonlarin kapanmasina ve sivilcenin olusumuna neden olabilir.
dipnot; eczanelerde satilan ampul ve turevlerini ozellikle yuzunuze kullanmayiniz. e vitamini kil koklerini besleyen bir icerige sahiptir. yuzunuzde tuylenme yapma olasiligi hayli yuksektir. bununla beraber komedonejik orani hayli yuksek degerdedir, ciltte de emilimi oldukca zordur, buda komedonlarin kapanmasina ve sivilcenin olusumuna neden olabilir.
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
bu nasıl bi sözlüktür ya hu?! etinden sütünden her türlü faydalanmak tabirini sözlükte sonuna kadar hissediyorum*.
kafa sözlük kulüpleri oyun kulübü olarak yayın odalarımızın birinde her beraber toplanıp hem oyun oynayıp/oynayanları izleyip hem de bir yandan beraberce dinlediğimiz radyo yayınıdır.
oldukça kaliteli şarkılar ve güzel bi sohbet dinleyeceğimizden eminim.
hayde o vakit, iyi yayınlar sayın yazarımız ve yayıncımız makinist.
kafa sözlük kulüpleri oyun kulübü olarak yayın odalarımızın birinde her beraber toplanıp hem oyun oynayıp/oynayanları izleyip hem de bir yandan beraberce dinlediğimiz radyo yayınıdır.
oldukça kaliteli şarkılar ve güzel bi sohbet dinleyeceğimizden eminim.
hayde o vakit, iyi yayınlar sayın yazarımız ve yayıncımız makinist.
devamını gör...
yemek yerken bir şeyler izleyen insan
çok keyifli bir zaman dilimi.
devamını gör...
yazarların bedava olmasını istediği 3 şey
eğitim, sağlık ve ulaşım elbette.
devamını gör...
bager
kendi kendine girmiş olduğu tanımı okuduğumda hasetlendiğim yazardır.
#383511 ne güzel ifade etmiş.
bu kadar geç keşfettiğim için hayıflanmışımdır üstelik. her türlü canımı sıkmış moralimi sinirlendirmiştir.
halbu ki ilk okumaya başladığımda güzeldi niye böyle oldu hiç bilmiyorum.
hadi gidiyorum artık belki geri gelirim emin değilim.

devam olsun efem, bolca çokça keyifle yazınız.
#383511 ne güzel ifade etmiş.
bu kadar geç keşfettiğim için hayıflanmışımdır üstelik. her türlü canımı sıkmış moralimi sinirlendirmiştir.
halbu ki ilk okumaya başladığımda güzeldi niye böyle oldu hiç bilmiyorum.
hadi gidiyorum artık belki geri gelirim emin değilim.

devam olsun efem, bolca çokça keyifle yazınız.
devamını gör...
hayvanları insanlardan daha çok sevmek
devamını gör...
kendini sevmek
altı yaşından beri kilo alıyorum her yıl. öncelikle en yakınlarım daha sonrasında çevrem, akranlarım ve toplumun geri kalanı tarafından sürekli dışlandım, alay edildim, kendilerinin bile uygulamadığı öğütleri dinlemek zorunda kaldım, diyetisyen kapılarında sürünen küçücük bir çocukken bana yasak edilen besinlerin akranlarımın önüne nasıl dizildiğini seyrettim.
iriydim, yaşıtlarıma göre o zamanlar uzundum. vücudum büyük görünüyor diye yaşıma uygun muamele göremedim. dokuz yaşındaysam on dört yaşında gibi davrandılar, on dört isem yirmi gibi davrandılar. eğitimli eğitimsiz, kötü niyetli iyi niyetli fark etmeksizin yıllarca insanların böyle davranışlarına maruz kaldım.
çocuk gibi hissedemedim. ergen oldum ergen gibi hissedemedim. liseye geçtiğim ilk yıl saçımı topuz yaptım hiç açmadım. sevmediğim, uğraşmak istemediğim ya da sadece sıcaktan dolayı açmadım zannediyordum bu yaşıma kadar ama öyle değilmiş. o yıl kapatmışım kendimi dünyaya. ınsanların dünyaya kendilerini kapatmaları için illa on saat yataktan çıkmamalarına, yemek yememelerine veya bileklerini kesmelerine lüzum yokmuş. bir saç bile ne kadar şey anlatabiliyormuş.
kiloluyum diye kendimi teyze gibi hissettim yıllarca.
kendimi beğenmezdim, beğenmediğim için sevmezdim de. kendime özen göstermezdim. hep eksik ve yetersiz bulurdum kendimi.
gel zaman git zaman hayatıma sosyal medya girdi.
hoşuma giden, paylaşımlarını iyileştirici bulduğum sayfaları ya da kişileri takibe aldım. uzun yazılarını, hoş videolarını izledim. alttaki yorumları okurdum hep yalnız olmadığımı görmek için. kimisi benim gibi kilosundan bahsederdi kimi zayıflığından kimi kısa boyundan kimi burnundan kimi bilmem neresinden...
meğer ne kadar çok insan kendinden memnun değilmiş. benim "ooff çok güzel yaa." dediğim insan bile burnu eğri diye şikayet edebiliyormuş.
bir sayfayı takip edip iki göndersini okuyunca birden aydınlanmadım tabii. zaman geçti üzerinden, belki bir yıl belki bir buçuk. başka sayfalar başka insanlar tanıdım. tanıdıkça penceremi git gide araladım.
ışıksız odam gün geçtikçe araladığım pencerem sayesinde güneş ışığıyla doldu. zaten çok efkarlı çok melankolik bir yapım da fazla olmayınca neşem daha da arttı. neşem arttıkça enerjim de arttı. kendimi her şeyimle kabullenmeyi ve sevmeyi öğrendim. dün kendim hakkında farkına vardığım şeyleri sıraladım hatta. güzel bir tanım oldu.
o çekingen, kendimi bir türlü sevemeyen, kabullenemeyen yanımı git gide susturuyorum.
aynaya baktığım zaman istediğim kadar kilolu veya zayıf olayım kendimi iyi hissediyorum. çok güzelim.
saçlarım kısa da olsa uzun da olsa bana çok yakışıyor. hafif dalgalı ve bazı yerleri lüle. saçlarım bile hayat dolu ayol. * yüzüm orantılı. bedenim de orantılı aslında. napıyım şimdi yağlıysa. bu halini de seviyorum artık. giydiğim kıyafetleri artık daha çok yakıştırıyorum.
hala bazen kendimi kötü yönde eleştiren iç sesim konuşuyor sinsi sinsi. hala bana kötü kötü şeyler fısıldıyor. bir kaç dakika duruluyorum sonra eski ritmime geri dönüyorum. "sıkıldım senden sus artık hadi işim var benim byyyyy." der gibi kaldığım yerden devam ettiğimi görmek mutlu hissettiriyor. kendimle gurur duyuyorum.
bu sürecin sonunda bedenim hakkında yerli yersiz yorumlar yapan, alay eden, kendimi kötü hissetmem için adeta çabalayan insanlara bu ruh halimle ve bu yaşımda tekrar baktım,inceledim. iç huzurlarının olmadığını fark ettim. ne kendilerini seviyorlar ne de başka bir canlıyı. her noktada bir kusur arama derdindeler. bu çok yorucu bir hayat olsa gerek diye düşünüyorum artık onlar için.
küçücüktüm herkes gibi kim ne derse ona inanırdım. hala çok büyük sayılmam ama dokuz yaşında da değilim. boş yere senelerce kendimi kapatıp kendimden nefret edecek hale gelmişim. hayat bir kabullenmeden ibaretmiş.
yeri gelince savaşılan, mücadele edilen yeri gelince de şefkatli kollara sarılmak istenen.
kilo benim için sağlık problemi. bunun için çabalıyorum. çabalarken kendime küfretmeyi değil düştüğüm yerde kendime elimi uzatmayı deniyorum.
kimsenin iltifatına, gaz vermesine, öğüt vermesine ihtiyaç duymuyorum artık. birilerinin standartlarına uymadan yaşamak öyle güzel ki.
bu yaz kolsuz giysiler giydim mesela. kollarım kalın diye utanırdım. ınsanlar bana bakacak diye tedirgin olurdum. baksa ne olacak sanki domates falan mı atacaklar yüzüme? korkulara hapis olmak böyle bir şey işte. giydim, gezdim. çok yakıştı doğrusu. ha bakanlar olmadı değil. noldu baktılar da? ne eksildi benden? özgürce yanlarından geçip gittim onlar da otuz saniye sonra unuttular beni.
kendimi sevmeyi öğrenemeseydim ışıksız odamın bir köşesinde hala birinin beni kurtarmasını bekliyor olurdum.
iriydim, yaşıtlarıma göre o zamanlar uzundum. vücudum büyük görünüyor diye yaşıma uygun muamele göremedim. dokuz yaşındaysam on dört yaşında gibi davrandılar, on dört isem yirmi gibi davrandılar. eğitimli eğitimsiz, kötü niyetli iyi niyetli fark etmeksizin yıllarca insanların böyle davranışlarına maruz kaldım.
çocuk gibi hissedemedim. ergen oldum ergen gibi hissedemedim. liseye geçtiğim ilk yıl saçımı topuz yaptım hiç açmadım. sevmediğim, uğraşmak istemediğim ya da sadece sıcaktan dolayı açmadım zannediyordum bu yaşıma kadar ama öyle değilmiş. o yıl kapatmışım kendimi dünyaya. ınsanların dünyaya kendilerini kapatmaları için illa on saat yataktan çıkmamalarına, yemek yememelerine veya bileklerini kesmelerine lüzum yokmuş. bir saç bile ne kadar şey anlatabiliyormuş.
kiloluyum diye kendimi teyze gibi hissettim yıllarca.
kendimi beğenmezdim, beğenmediğim için sevmezdim de. kendime özen göstermezdim. hep eksik ve yetersiz bulurdum kendimi.
gel zaman git zaman hayatıma sosyal medya girdi.
hoşuma giden, paylaşımlarını iyileştirici bulduğum sayfaları ya da kişileri takibe aldım. uzun yazılarını, hoş videolarını izledim. alttaki yorumları okurdum hep yalnız olmadığımı görmek için. kimisi benim gibi kilosundan bahsederdi kimi zayıflığından kimi kısa boyundan kimi burnundan kimi bilmem neresinden...
meğer ne kadar çok insan kendinden memnun değilmiş. benim "ooff çok güzel yaa." dediğim insan bile burnu eğri diye şikayet edebiliyormuş.
bir sayfayı takip edip iki göndersini okuyunca birden aydınlanmadım tabii. zaman geçti üzerinden, belki bir yıl belki bir buçuk. başka sayfalar başka insanlar tanıdım. tanıdıkça penceremi git gide araladım.
ışıksız odam gün geçtikçe araladığım pencerem sayesinde güneş ışığıyla doldu. zaten çok efkarlı çok melankolik bir yapım da fazla olmayınca neşem daha da arttı. neşem arttıkça enerjim de arttı. kendimi her şeyimle kabullenmeyi ve sevmeyi öğrendim. dün kendim hakkında farkına vardığım şeyleri sıraladım hatta. güzel bir tanım oldu.
o çekingen, kendimi bir türlü sevemeyen, kabullenemeyen yanımı git gide susturuyorum.
aynaya baktığım zaman istediğim kadar kilolu veya zayıf olayım kendimi iyi hissediyorum. çok güzelim.
saçlarım kısa da olsa uzun da olsa bana çok yakışıyor. hafif dalgalı ve bazı yerleri lüle. saçlarım bile hayat dolu ayol. * yüzüm orantılı. bedenim de orantılı aslında. napıyım şimdi yağlıysa. bu halini de seviyorum artık. giydiğim kıyafetleri artık daha çok yakıştırıyorum.
hala bazen kendimi kötü yönde eleştiren iç sesim konuşuyor sinsi sinsi. hala bana kötü kötü şeyler fısıldıyor. bir kaç dakika duruluyorum sonra eski ritmime geri dönüyorum. "sıkıldım senden sus artık hadi işim var benim byyyyy." der gibi kaldığım yerden devam ettiğimi görmek mutlu hissettiriyor. kendimle gurur duyuyorum.
bu sürecin sonunda bedenim hakkında yerli yersiz yorumlar yapan, alay eden, kendimi kötü hissetmem için adeta çabalayan insanlara bu ruh halimle ve bu yaşımda tekrar baktım,inceledim. iç huzurlarının olmadığını fark ettim. ne kendilerini seviyorlar ne de başka bir canlıyı. her noktada bir kusur arama derdindeler. bu çok yorucu bir hayat olsa gerek diye düşünüyorum artık onlar için.
küçücüktüm herkes gibi kim ne derse ona inanırdım. hala çok büyük sayılmam ama dokuz yaşında da değilim. boş yere senelerce kendimi kapatıp kendimden nefret edecek hale gelmişim. hayat bir kabullenmeden ibaretmiş.
yeri gelince savaşılan, mücadele edilen yeri gelince de şefkatli kollara sarılmak istenen.
kilo benim için sağlık problemi. bunun için çabalıyorum. çabalarken kendime küfretmeyi değil düştüğüm yerde kendime elimi uzatmayı deniyorum.
kimsenin iltifatına, gaz vermesine, öğüt vermesine ihtiyaç duymuyorum artık. birilerinin standartlarına uymadan yaşamak öyle güzel ki.
bu yaz kolsuz giysiler giydim mesela. kollarım kalın diye utanırdım. ınsanlar bana bakacak diye tedirgin olurdum. baksa ne olacak sanki domates falan mı atacaklar yüzüme? korkulara hapis olmak böyle bir şey işte. giydim, gezdim. çok yakıştı doğrusu. ha bakanlar olmadı değil. noldu baktılar da? ne eksildi benden? özgürce yanlarından geçip gittim onlar da otuz saniye sonra unuttular beni.
kendimi sevmeyi öğrenemeseydim ışıksız odamın bir köşesinde hala birinin beni kurtarmasını bekliyor olurdum.
devamını gör...
hackerrank
programlama alanında kendini geliştirmek isteyenler için faydalı bir web sitesidir. size matematiksel bir problem sorar programlama dilini size bırakır -python, c#, ruby, js vb- ve bu problemi çözmenizi bekler. kodu yazdığınızda submit code'a bastığınızda 20 tane test verisi gönderir. ve sizin kodun verdiği çıktıyla kendi beklediği çıktıyı(output) karşılaştırır. 20 testten de geçerseniz kodu doğru kabul eder biri bile kalsa fail durumudur. tek kısıtı problemi doğru çözmeniz de değildir. aynı zamanda beklenen sürede de çözmenizdir yani time complexity de önemlidir. örneğin kodunuzda çok fazla koşul veya döngünüz vardır 3 saniyede ancak çıktı veriyordur, beklenense maksimumum yarım saniyedir, bu durumda bu complexity'yi artıran for döngüleri yerine alternatif bulmanız gerekir ki hızı çıktı alabilesiniz. farklı kodlama skill'leri de sunar. az önce anlattığım problem solving skill kısmıydı diğerlerinde de mantık hemen hemen aynıdır dil veya problem tipleri değişir sadece. mesela sadece bir dile odaklanmak isterseniz python skill, iş görüşmesine hazırlanmak için interview preparation kit gibi seçenekleri de vardır. her problem çözdüğünüzde puanınız artar, teşvik te edicidir. linki de bırakayım, hackerrank.
devamını gör...
edebiyattan anlayan kız vs mantıdan anlayan kız
ikisinden de anlayan ben deyip tartışmayı sonlandırıyorum.. ikisinde de iyi olduğumu düşünüyorum çünkü..
devamını gör...
yalnızlık paylaşılmaz
sözlükte, günlükte, kıyıda köşede icra ediyor olmanız fark etmez.
yazarsanız paylaşılır.
yazarsanız paylaşılır.
devamını gör...