hiç unutamadığım, ömrüm boyunca unutamayacağımı bildiğim bir insan.

haddi, hududu, sınırı bilip bilmemek konusunda turnusol aynı zamanda. intiharı ile ilgili, insanları özendirip özendirmeme meselesi ile ilgili daha doğrusu, görüş beyan edemem. bilin bakalım neden? çünkü haddimi biliyorum.

"intihar, öyle birini görüp özenerek verebileceğiniz bir karar değil."
"çektiği videoyla intiharın kıyısındaki insanlara cesaret verdi, çok sakıncalı."

bu ya da buna benzer bir tespit yapabilmek için uzmanlığınız olmak zorunda arkadaşlar. bi' kendinize gelin ya. ama mesela şunu söylemek için bir uzmanlığa gerek yok; kimi rol model alacağımız, neyden ne oranda etkileneceğimiz insanların problemi değil. kimse eylemlerine bunu gözeterek karar vermek zorunda değil. çocuklarınızın ebrar karakurt'u görüp lezbiyen olmaya ya da mehmet pişkin videosu izleyip intihar etmeye karar vereceğinden korkuyorsanız -bu ne kadar mümkün dediğim gibi bilmiyorum ve birçoğunuz da bilmiyorsunuz- dönüp aynaya bakmanız gerekiyor. her gördüğünden etkilenecekse, kendi karar verme mekanizmasını gördüklerini taklit etmek parametresine bağladıysa oturup sizin düşünmeniz, sizin eylemlerinizi yeniden kurgulamanız gerekiyor. sorumluluk alanınız başka insanları değil kendinizi, bir ölçüde de yetiştirdiğiniz insanı kapsıyor. ya da size çok süper, böyle kırılmaz falan, bi' de görüş açısını sınırlandırabileceğiniz, içine hem kendinizi hem de çocuklarınızı koyabileceğiniz bir cam fanus üretecek adres lazım. mutlu mesut yaşarsınız içinde.
devamını gör...

arkadaş kimlikte yazan yaşın 3 katını hissediyorum ben, yaşlı olan benim bence bu yüzden. 100 yaşımdayım.

edit: biriniz de çıkıp demiyorsunuz ki kız sen 24 yaşında değil misin ne 3 katı 4 o diye. hayır arkadaşlar matematikle aram ezelden bozuktur ama hepimizin mi bozuk!
devamını gör...

mükemmel bir yemektir ama fasulyenin güzel seçilmiş olması gerekir.
devamını gör...

yarın gel başla.
devamını gör...

leyla ile mecnun dizinin bir bölümde söylenen şarkıda geçen bir sözdür.

ben dertlenince, bunalıma girince, melankolik hissedince, acı çekerken, canım yanarken arabesk dinleyip derdine dert katan bir insan değilim. hiçbir zaman da olmadım. bana hep komik geldi bu durum. ben kendimi kötü hissettiğim zaman bu hissi geçirecek bir şeyler yapma taraftarıyım.

ben sözlükte sıkça adı geçen fularlı entellerden biriyim. duke ellington dinleyip şarap içerek derinlere dalarım kötü his kaybolup gidene kadar. bazen pipomu tüttürüp fularımı düzeltirim azizim.

ama bazen kendimi o kadar güçsüz hissederim ki elim ayağım tutmaz olur. vapurda yalnız başına seyahat edip saçları bambaşka yerlere savrulan bir kadın sureti dolar içime. işte o zaman tutunacak tek dal ferdi tayfur’un dalgalı sesi olur.

mesela bu ara gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ferdi’den başka gücüm yok. sabahçı kahvesinin bayat çay ve her yere sinmiş izmarit kokusunu duyuyorum her yerde.

hiçbir şey olmuyor belki, fularım gevşedi ama hala aynı kırmızı. içim soğumuyor ama ferdi var. hatırası yeter.
devamını gör...

meşaleleri yakın, abdülhamit'i savunacağımız günler de yakındır.*
devamını gör...

(bkz: sosyal medya kullanamıyorum).
kendisi instangramda hiç paylaşım yapmaz. sıfır gönderi ile durur. tüm komşuları takip eder.
instangramdaki postları beğenmez ama hikayeleri ilk görür.
whatsupta resmi olmaz, başkalarının whatsup durumunu takip eder akşama kadar. sanki görmüyorum.
devamını gör...

ben bu yazışmalarda, kadınların suçu olduğunu düşünüyorum. nasıl mı?

normal sözlük'te ben bir yazara dedim ki "sen bir şerefsizsin" normalde olan prosedür, bu yazarın bana önce mesaj atıp had bildirmesi, sonra da baktı olmayacak beni mahkemeye vermesidir. ama benim hakaretlerimi tekrar tekrar okumak için "anlat bakalım daha ne tür hakaretlerin olacak bir dinleyelim" demez. ya da benim ona sürekli hakaret etmemi engellemek için ilk hakaretten sonra beni engeller. böylelikle benimle yüz göz olmamış olur.

gelelim bana. ben normal sözlük'te birisi için diyorum ki "ulan ne kadar vasıfsız bir tip. nefret ettim tanımadan"

ben bu yazarı görür görmez beni rahatsız etmesine rahmen engellemiyorsam ve tekrar tekrar görüp tekrar tekrar kendime "ulan ne vasıfsız herif yazdıklarına bak" diyorsam bu benim aptal bir insan olduğumu gösterir. çünkü insanlar birbirlerinin yazdıklarını görmeme hakkına sonuna kadar sahip. bu sözlükte de böyle, twitter'da da böyle. iş özel numaralar ve özel hayata kadar giderse o zaman verirsin mahkemeye. hayat 2022 yılında zor değil. mahkeme sonuçlanmaz ya da mağdur olursun o durumda şikayetini yaparsın.

peki bu yazışmalarda neler var? bakıyorum, ya aptal saptal cevap veren kadınlar ya da bu kullanıcının neler diyeceğini merakla bekleyip "bir şeyler yazsa da dalga geçsem" diyen tipler.

ben bu paylaşımlar bütününde kenar mahalle seviyesi görüyorum. bir taraf yılışık, diğer taraf ise bu yılışıklıktan kendini ta en başından izole edecekken böyle yapmayıp karşı tarafla sürekli muhatap oluyor. haydi canım sen de!
devamını gör...

yıkanan ton balığına ne denir?
washington.
devamını gör...

resmen, ağır ağır, usul usul, gizli gizli alkol yasağına doğru gidiyoruz. sıcak su kurbağa muhabbeti.
dip: yasağı delmeyeni...
devamını gör...

fiziksel bir giriş hareketini veya bilgisini çıkış hareketine çeviren cihazdır. sinyalleri, enerji alanından elektrik alanına dönüştürmeye çalışan bir cihazdır.
devamını gör...

bugüne kadar rus halk masallarına (skazki olarak bilinir) dair kısa bir okuma yaptıysanız ölümsüz koschei ile karşılaşmışsınızdır. bu hikaye, bir savaşçı kraliçeyi, gezgin bir prensi, ölümsüz bir büyücüyü, slav mitolojisindeki en ünlü cadıyı, büyücülerin ve insanların doğranıp fıçılara atılmasını içeren büyüleyici bir hikaye. bir hikayeden başka ne isteyebilirsin?

ironik olarak, karakterle ilgili en ünlü hikaye “ölümsüz koschei'nin ölümü” (veya “marya morevna”) olarak bilinir ve bu ironi onun karakterine yön verir. koschei'nin, ölümün kendisinden başka hiçbir şeyden korkmayan güçlü bir büyücü olduğu düşünülüyor. bu yüzden ölümün pençesinden kurtulmak için mümkün olan her şeyi yapabilecek biri.

koschei'nin göründüğü birçok skazki'ye göre, ruhunu bedeninden ayırarak ölümsüz statüsüne ulaşır. ruhunu çeşitli nesnelere saklamakla kalmaz, eski bir meşe ağacının altına gömülü sandığın içindeki bir tavşanın içindeki bir ördeğin içindeki yumurtaya, bir iğnenin ucuna koyarak işini sağlama alır (wow.). bu sandığın genellikle okyanusun ortasındaki efsanevi buyan adasında olduğu ve rüzgar tanrılarının keyfine bağlı olarak ortaya çıkabileceği veya kaybolabileceği iddia edilir. bazı hikayelerde ise adayı bir ejderhanın koruduğunu iddia ediyor. açıkçası, bu onun ruhunu bulmayı oldukça zorlaştırıyor.

tamam, diyelim ki bogatyr (kahraman) bu gizemli gizli adaya ulaştı, ejderhayı öldürdü ve sandığı buldu. bu kadar, değil mi? koschei savunmasız olacak.

şey... bir nevi. öcü sandığı açınca tavşan kaçar, öldürülse bile ördek kaçmaya devam eder. sadece bogatyr yumurtaya ulaşmayı başardığında, içindeki iğneyi yok edebildiğinde öleceği için koschei savunmasız hale gelir.

hikaye genç ivan tsarevich ile başlıyor. soyadı “çarın oğlu” gibi bir anlamına geldiği için kendisinin önemli biri olduğunu biliyoruz. masalda, ebeveyninin ölümünden sonra büyücülerle (özellikle belirli kuşlarla ilişkilendirilen büyücülerle) evlendirilen üç kız kardeşi olduğu söylenir. anlatıdan anlatıya değişse bile yaygın inanışa göre o, üç çocuğun en küçüğüdür. belki de bu yüzden, onları özlediğine karar verdiğinde kız kardeşlerini aramak için gitmesine ve dolaşmasına izin veriliyor.

bu yolculukta ivan'ın yolu savaşçı prenses marya morevna ile kesişir ve onunla evlenir. sonraki süreçte savaşçı prensesimiz marya morevna savaşa gitmeye karar verir ve ivan'ı zindana girmemesi konusunda uyarır. o yokken kaleyi (veya evi) denetlemesi için terk eder. bu sadece ivan'ın merakını harlar ve en sevdiğimiz ölümsüz büyücüyü zincirler içinde görmek için zindanı açar.

bulabildiğim kaynakların hiçbiri buna bir açıklık getiremediyse bile biz bir şekilde marya'nın koschei'yi ele geçirmeyi başardığını ve zindanda çürümeye bıraktığını biliyoruz. gördüğü manzara karşısında oldukça şaşkın olan saf oğlanımız ivan, su istediği için koschei'ye acır. suyu getirdiğinde büyücüyü yerinde bulamaz. zincirlerinden kurtulup kaçmıştır. yolda marya'yı kaçırır.

bunun üzerine ıvan, büyücünün ve kayıp karısının peşine düşer. karısını kurtarmayı iki kez dener ve başarısız olur. üçüncü denemesinde koschei'nin sabrını taşırır. koschei ivan'ı doğrar, bir fıçıya atar ve sonra onu bir nehre (ya da okyanusa) atar.

şimdi, ivan'ın kız kardeşleriyle evlenen kuş büyücülerini hatırlıyor musun? üçü (falcon, eagle ve raven) ivan'ı bulur ve kurtarır. sonra ona ormanda koschei'ninkinden daha hızlı sihirli atlara sahip olan kötü şöhretli bir cadı olan baba jaga/baba yaga'dan bahsederler.

ivan hemen baba jaga'yı bulmak için ayrılır. baba jaga'nın kulübesini bulmak için alevli bir nehri geçmeden önce yol boyunca çeşitli hayvanlarla karşılaşır ve onlara yardım eder, onların güvenini kazanır. ivan cadıya yaklaşır ve ondan bir at ister. cadı ise ona at vermek için tamamlaması imkansız görevler verip durur. hüsranla sonuçlanan onca denemeden sonra yardım ettiği hayvanlar, ona yardım ederek görevleri tamamlamasına yardımcı olur. cadı işin içinde hayvanların parmağı olduğunu anlamaz ve ivan atına kavuşur.

şimdi daha hızlı atıyla ivan, koschei ve marya'yı tekrar bulur. bu sefer daha hızlıdır ve marya'yı kurtardığında güçlü büyücüyü öldürmeyi başarır. bu ölümsüz koschei'nin ölümüdür.

ama ne? daha önce koschei'yi öldürmenin tek yolunun bir ejderha tarafından korunan adada ağacın altında göğüste tavşanın içindeki ördeğin içindeki yumurtadaki iğneyi yok etmek olduğunu söylememiş miydim? bir kez daha, bu başka bir ironi... çünkü bunu tamamen görmezden geliyor. komik, değil mi? koschei hakkındaki en ünlü hikaye, onun en önemli özelliğini görmezden gelen hikayedir.
devamını gör...

dört yönün üzerine beton gibi semboloji dökülmüş vaziyetidir.

kuzey toprağı temsil eder, esaslı feminen elementtir. bereketlidir yani. rengi yeşil ve/veya kahverengidir.

doğu havayı temsil eder, ruha ve yaşam nefesine bağlantılı görülür. sarı ve beyaz renklerine karşılık gelir.

güney ateşi temsil eder, güçlü iradeyle bağlantılıdır. turuncu ve kırmızı renklerine karşılık gelir.

batı suyu temsil eder, arınma ve iyileşmeyle bağlantılıdır. rengi mavidir.

bir de beşinci element vardı, o da geleneğe bağlı olaraktan insan ruhunu veya zihnini temsil eder. (bkz: pentacle)

bunları nereden biliyorsun diye sormayın, bir kere öğrendin mi insanın aklına yapışıp kalıyor bu tür şeyler...
devamını gör...

terbiye etmesi oldukça zor olan bir şeydir.

jules payot'un 'irade terbiyesi' kitabını yakın zamanda okuyacağım, sizlere de tavsiye ederim.
devamını gör...

lucifer-tom ellis.

gözüm mü yükseklerde,tü kaka bir insan mıyım bilemedim.
bavul kapının arkasında,he diyip gideceğim.
devamını gör...

müthiş bir pembe dizidir.

kalın kalın kitaplar okuyup ödüllü ödüllü filmler izleyip derin derin düşüncelere daldığım üniversite yıllarımda tlc için bulunmaz bir nimet olabilecek teyzemle yaşayarak evdeki domestos kokusunu ciğerlerime çeke çeke kendimi gerçekleştirmek için büyük ve acımasız bir savaş veriyordum.

yeni tanıştığım yazarlarla samimiyeti ilerletmeye çalışmak ve filozoflardan anlayabildiğimi anlamak, anlamadıklarımı sabaha bırakmak çabası içinde kıvranırken bir gün teyzemle vahşi güzeli izlerken buldum kendimi. birikimlerim eyjafjallajökull yanardağı gibi coştuğu, ya da ben öyle hissettiğim ya da kız arkadaşım olmadığı için teyzemin dizisi ile dalga geçe geçe dizinin ilk bölümünü izledim.

boş gezenin boş kalfası olmak üzere eğitildiğim okulum bana çok bir şey ifade etmediği için, yukarıda da belirttiğim gibi o dönem sevgilim olmadığı için, milagros da fiziksel olarak kafka ve diğerlerinden daha çekici olduğu için ikinci, üçüncü ve hatta - inanmayacaksınız belki ama- dördüncü bölümü de izledim.

tabii her seferinde teyzemin zoruyla ve söylene söylene izledim. sonra bir gün teyzem patchwork kursuna gidip evdeki bütün kumaşları birbirine ulayıp yeni bir kumaş ortaya çıkarmaya karar verdiğinde vahşi güzel macerası benim için bitme noktasına geldi.

ama anlayacağınız gibi bitmedi. teyzem yokken de milagros’u izleyip kendi kendime sosyal bir deney yaptığımı söyleyip durdum. hala da merak ederim o sosyal deneyin sonuçlarını ama kesinlikle o dönem sevgilim yoktu.
devamını gör...

kemal sunal.
devamını gör...

bunun kadar acınası başka bir şey yok diye düşünüyorum ben. kendinize saygınız olsun. yapmayın.
devamını gör...

bir şeyi kötü yapanların kendilerini avutma şekli.

benim yazım da bayağı kötü bu arada. sanırım bayağı zekiyim.
devamını gör...

antonio gramsci bu durumu 'hegemonya' kavramıyla açıklamıştır. hegemonya kavramına göre bahsettiğimiz alt sınıf, içinde bulunduğu kötü ekonomik koşullardan kurtulmanın yolunun egemen sınıfın daha da güçlenmesinden geçtiğine inanır.

kısacası gariban halk bugün olduğu gibi faizler düşsün, şirketler düşük kredilerle yatırımlarını arttırsın, zenginleşsin ve böylece bize de istihdam sağlasınlar, maaşlarımızı arttırsınlar kafasındadır. ve böylece bırakın ayaklanmayı, vatandaş tam tersine kendine böcek gibi muamele eden para babalarının daha da zenginleşmesi için çabalamaktadır.

bu durum yalnızca ekonomik temelli değildir ayrıca. kültürel olarak da alt sınıf büyük burjuvanın yaşam tarzına, eğlence biçimine imrenir. kendini küçük görür. kolektif bilinçten uzaklaşarak üst sınıfa atlamanın hayalini kurmaya başlar.

özetle, alt sınıfın ayaklanmasını engellemek için sürekli zor kullanarak baskı altına almaya gerek yoktur. ve din her zaman sandığımız kadar etkili olmayabilir. kimi durumlarda alt sınıf kendiliğinden sisteme rıza gösterebilir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim