hatasız kod olmaz .
devamını gör...

minimalizm felsefesini tanımlamadan önce minimum kelimesini tanımak daha anlamlı olur. minimum sözcüğü fransızca kökenli bir sözcük olup "bir şey için en az veya asgari derece" anlamına gelir. minimalizm felsefesi ise insan hayatındaki maddi ve manevi değerleri ihtiyaçlara göre sınıflandırıp en aza indirgemedir. bu indirgeme sayesinde hayat içinde hareket serbestliği kazanırız ve ayrıca amaç konfor ve kaliteyi arttırmaktır. minimalizm sadeliği,basitlik olarak düşünmemek gerekli. alabileceğimizin en azını ve şartlar içerisinde en kalitesini ve iyisini almak bu akımın temel prensiplerindendir.
devamını gör...

dorun, güç iş anlsmında ki kelime.

ramiz dayı’ nın aşağıda ki repliğini aklıma getirmiştir.



“mesele ölmek değil dost bildiğin en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele. “
devamını gör...

anket doldurmayın sizde, kafanıza telefon mu doğrultup anket doldurun diyorlar. seçimlerinizi yapmakta ve uygulamakta zorlanıyorsanız, yönetim dahi sizi bu durumdan kurtaramaz.

(bkz: her şeye itiraz etmek)
devamını gör...

"ben bir şair olsaydım eğer,
cümle cümle vururdum seni.
her noktasında dururdu kalbin!..
ben bir şair olsaydım eğer,
öyle bir şiir yazardım ki sana sevgili;
harflerine asardın kendini!.."
türk yazar, oyun yazarı ve şairdir.
bu dizeler de en sevdiğim dizeleridir.
devamını gör...

(bkz: millet ne cuğaralar içiyor).
devamını gör...

arada sırada aklıma gelen ve beni kendi kendime güldüren akit gazetesi haberinin başlığıdır. cidden, olabilir mi peki?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

''hareket etmezsen zincirlerini fark edemezsin.''
tolstoy
devamını gör...

bir nötron yıldızı çeşidi olan pulsarlardaki ışınım mekanizması için kullanılan terim.

pulsarlar son derece yoğun cisimler. bu da onların kendi eksenleri etrafında aşırı derecede hızlı dönmesini sağlıyor. örneğin psr j1748−2446ad adlı pulsar kendi ekseni etrafında saniyede 716 kez dönebiliyor. *

pulsar, dönme esnasında son derece yoğun manyetik alan oluşturur ve bundan kaynaklı olarak da yüklü miktarda radyasyon yayar. dünyadan bakan bir gözlemci için bu ışınımı sürekli görmek pek mümkün olmaz çünkü ışınımın yayılım doğrultusu, pulsarın kutuplarıdır. bir başka deyişle, pulsarın yaptığı ve ancak periyodik olarak gözlemleyebildiğimiz için "puls" olarak adlandırdığımız bu ışınımı sürekli olarak görebilmek için, onun manyetik kutuplarından birinin tam karşısından bakıyor olmanız gerekir.

bu durum deniz fenerlerindeki ışığın durumu gibidir. bir deniz fenerinin ışığını, sadece bulunduğumuz konumu aydınlatırken periyodik olarak görebiliriz. sürekli görebilmek için o ışığın karşısında sabit olarak onunla dönmemiz gerekirdi. pulsarın ışınımını da manyetik ekseni doğrultusunda değilsek sadece periyodik olarak ölçebiliriz. bunlar, evrendeki en dakik saatlerden biri olarak kabul edilir. bu mekanizmaya da deniz feneri mekanizması adı verilir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı
devamını gör...

madalya saçmalığıyla iyice artacak olandır. iki kelimeyle anlatacağı derdi şov olsun diye uzun uzun yazıp kopyala yapıştır ile süsleyip göz yoruyorlar. uzun entryleri okumam vakit kaybı. evet.
devamını gör...

duygularını saklamayan insanlar ve sürükleyip götüren muhteşem kitapların uyumuyla ortaya çıkan durumdur. şahsen kendimi ağlatacak kitaplar okumadığım için, kitaba kahkaha atarak deli muamelesi gördüğüm çok olmuştur.
devamını gör...

bir kadın düşünün, dört büyük şair arasında paylaşılmayan. böyle bir kadını kıskanmamak elde değil. cemal süreya'nın, turgut uyar'ın, edip cansever'in dizelerinde ruhunuz olduğunu hissedin. tomris uyar'ın yerinde olmak istemez miydiniz?
"zamanı durdurdum yüreğimde
sensiz geçtiği için
akrep yelkonava küskündür
şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür
bil ki akrep yelkovanı geçerse
atan bu yüreğim durur
bırak bozuk kalsın, hiç değilse
bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur."
devamını gör...

evet sayın seyirciler! avrupa'nın en konforlu hapishanesi sayın rte tarafından duyuruldu! bu hapishanedekiler ceza mı ödül mü aldıklarını sorgulamakla meşguller! azzz sonraaaa!
devamını gör...

teklifi yapmadan önce kaç para istiyorsun diye soran babadır. lakin sadece filmlerde olur bu olay. genelde gerçek hayatta sağlam bir dayak yenir.
devamını gör...

değerli arkadaşım hialiens'in ukdesidir.

devrecilik nedir? uzun dönem askerlik yapmış olanlar bilirler bu kavramı. kara kuvvetleri komutanlığına bağlı birliklerde, en üst iki devrenin askerlerinin, diğer devre askerlerden kendilerini üstün görmeleri, koğuşun ve kışlanın bilimum angarya işlerini onların üzerine yıkmaları, kendilerine ayrı bir misyon yüklemeleri ile gerçekleşir. işin ilginç tarafı komuta kademesi de tüm bu olanlara çanak tutarlar, yeni gelen askerlerin daha az şikayete gelmeleri, kafalarının ağrımaması gibi nedenler en üst iki devrenin bu sistemi hiyerarşik bir biçimde işletmesine olanak tanır. yani aslında komutanlar istemezse o kışlada devreciliğin d'sini bile yaptırmazlar adama, yazacağı bir yazıya bakar sürüverirler allahın şey ettiği yerlere.

peki bu işler nedir? bizim emir defterimizde şöyle yazıyordu ve komutan tarafından imzalıydı; koğuşların, merdivenlerin, duşların ve tuvaletlerin temizlikleri en alt iki devre tarafından yapılır ve bir üst devreleri tarafından kontrolleri gerçekleştirilir. tabi bunların yanında telefon kullanmak zaten yok ama üst devreler kullanabilir, eğer kullanırken yakalanırsan çok ağır bir azar yeme ihtimalin mevcut, biraz diklenirsen toplu bir şekilde saldırmaları da olası. ben çektim sende çekeceksin zihniyeti yani kısaca. bu ne kadar sürüyor? benim gibi kışlaya gelir gelmez 4 gün sonra aşağıdan bir iş kaptıysanız habercilik gibi kıyak bir iş rahatsınız, kimse aşağıda devamlı duran biriyle ters düşmek istemez, zira her gün komutanınızla birlikte olduğunuz için bazı durumları daha rahat aktarabilirsiniz, o yüzden sizi görmezden gelmeyi seçerler. ama bunun dışında kalan her uzun dönem asker, bu hiyerarşik yapıda yerini alır, 3 ay sonra alt devresi gelir ve 3 ay boyunca yapılacak işleri ona anlatır, 3 ay sonra çömezleri gelir artık işi p*ç torunları gelene kadar onları göz ucuyla takip etmektir. onlarda geldikten sonra artık en kıdemli iki devreden biri olur ve bum; kahramanımızın karakter değişimi tamamlanmıştır. düşünün sivilde yüzüne tükürmeyeceğiniz adam burada kendini kral falan ilan eder, ben ne dersem o üleynn diye gezinir ortalıkta.* kendisine eziyet edilmiştir, en çok işi o yapmıştır o yaptıysa herkes yapmalıdır, ya seve seve ya okşaya okşaya ama yapacaktır. nitekim emir defterinde tam açık bu şekilde yazmasa da böyle uygulanmaktadır. tabi bunları yapan kişilerin b tertip ya da devre kaybı olmaması çok önemli, peki neden önemli onu aşağıda anlatıyorum, toplanın*


devreciliğin tanımını yaptık, peki bu sistemin kendi içinde olan açık noktaları var mı? tabii ki var onu da anlatalım.

benim vereceğim örnekler biraz absürt, kimilerine göre aşırı bile kaçabilir ama tamamı yaşanmıştır. ben askerliğimi ara bölge ya da bizim tabirimizle "sürgün yeri" diye tabir edilen bir doğu ilinde yaptım. mevcudumuz 60 kişi civarında oluyordu genel olarak. bilen bilir; 3 çeşit sülüs tarihi ya da sevk işte her neyse vardır. a, b, ve devre kaybı olarak adlandırılır. a tarihli devreler 21 ağustos sülüs tarihliyken bunların b'leri 21-30 eylül arası sülüs tarihine sahiptir, aynı devredir ama 30-35 gün arası kayıpları vardır, geç terhis olurlar. devre kaybı ise nerdeyse diğer devre ile askere gelmek üzereyken diğer devreden 1 yahut 1.5 ay kadar önce gelmiştir. yani alt devresi ile arasında 40-45 gün falan olur, ama bunlarda a ve b'ler gibi aynı tertiptir, hiyerarşide yerlerini alırlar. bunları anlattım çünkü asıl anlatacağım olaya buradan bağlayacağım mevzuyu.

yukarıda belirttiğim gibi sürgün yeri diye tabir edilen bir kışlada yaptım askerliğimi. sürgün yeri dediysem öyle şehre uzak imkanlar kısıtlı falan değil, aksine her şey mevcut, çarşıya yakın yemekler falan orta derecede güzel. sürgün yeri diye tabir edilmesinin sebebi birlikte görev alan askerlerin sivil hayatları. 60 kişilik mevcudumuzun çok rahat 40'ının bağımlılık geçmişi vardı. zaten 8 tane kısa dönem hep mevcut onları saymıyorum zira onlara kimse karışmıyordu, ki onların bile arasında dönem dönem eski eroin bağımlıları falan geliyordu.* bu bahsettiğim 40 kişinin 25 tanesi askerlik öncesi irili ufaklı suçlara karışmış, kimisi 10 ay üzeri hapis cezaları yatmış tiplerden oluşuyordu. celp değişiyordu ama bu lanet durum hiç değişmedi. şimdi düşünün; sivil hayatında herhangi bir sosyal statüye sittin sene sahip olamayacak tiplerin, burada devrecilik yaptığını ve komutanların buna müsaade ettiklerini, suistimal'e çok açık bir durum olduğu aşikar. torbacı lan adam sivilde, gasp'a falan karışmış basit yaralama falan ne dersen var yani, düşün bu adama bir rütbeli gelip koğuş size emanet biz 5'ten sonra yokuz zaten vukuat olmasın diyor, ne yapar bu adam? hayatta belki ciddiye alındığı kendinden çekinildiği tek yer burası, sağlıklı hareket etmez elbette bol bol saçmalar, kimse şikayet etmeye de gidemiyordu, zira şikayete gidiyosan ciddi bir durum olmalıydı ve yanında bir alt ve bir üst devren ile birlikte gitmeliydin, ancak o şekilde şikayetin geçerli oluyordu.

henüz kışlaya geleli 180 gün civarı bir zaman geçmişti, karargahta haberciydim kafama göre takılıyordum. üstüm başım tertemiz olmak zorundaydı temizlik vs. işlere zaten karışmıyordum bana karışan da yoktu zaten. 180 günün ardından en üst devrelerin a, b ve devre kayıpları gitmiş, bir alt devrelerinin a ve b'leri gitmiş geriye devre kaybı 3 kişi falan kalmıştı. bir gün her zamanki gibi koğuştaki koğuş defterini yenilemek için elimde yeni koğuş defteriyle girdiğimde sıradışı bir manzara ile karşılaştım. bu devre kaybı olan en üst devre arkadaşlardan biri koğuşun tam ortasında, karşısında ise alt devreleri kalabalık bir biçimde etrafını sarmış, birinin elinde su dolu bir matara var, "sen bana yaptın, operasyon çocuğu, bak şimdi sıra bende diyerek neresine denk gelirse vurmaya başladı. dövülen çocuğun adı mehmet, dayak atanın adı hakan. mehmet yalvarıyor dur mur falan ama hakan durur mu? kafa göz allah ne verdiyse yaradana sığınarak vuruyor, bildiğin matara ile dövüyor mehmet'i. kimse dokunmuyor tabii demek mehmet'in kabahati büyük, ama bir an düşündüm; lan matara ne alaka aliminyum? hani koğuşta sopa desen var, hortum desen var, atolye az ilerde zaten, levyedir anahtardır gırla yani, bunlar daha efektif aletler, mataranın tutacak yeri yok, avuçluyosun falan yorar adamı. neyse velhasıl mehmet en son bayıldı dayak yemekten, hakan'ı arkadaşları sakinleştirdi.

baba dedim iyi hoş ama bu ne olacak? sen haberci değil misin? söyle komutana zaten verecekleri bir hafta komutanlık kararıyla hapis dedi bana. şaka gibi lan adam ne olduğunu iyi biliyor askeri cezaevinin, her şeyi göze almış mataraylan öyle dövmüş bunu. nitekim indim belirttim durum böyle böyle, komutan koğuşa çıkıp biraz kızdı bağırdı falan, mehmet'i hastaneye götürdük hava değişimi aldı 35 gün zaten askerliği bitti o hava değişimiyle. hakan 1 hafta komutanlık kararıyla askeri cezaevine girdi. askeri cezaevi bu arada, "10 dönüm bostan, yan gel yat osman" tarzı bir yer kesinlikle değil, onu da kısaca anlatayım. daha girerken sigara paketini teslim ediyorsun, günde sadece 3 sigara içme hakkın var. tv izleme saatinde o tv'ye bakmak zorundasın, kitap okuma saatinde o kitabı okumak zorundasın, konuşmanın yasak olduğu saatler bile var yani, öyle illet bir yer.

neyse bir hafta geçti, bizim hakan'ı almak için transitle gittik askeri cezaevinin kapısına. çıktı geldi bu, tabi nikotin tüketiminin kısıtlanmasından kaynaklı biraz sinirli bir biçimde. hakan dedim kanka sana bir şey soracağım. sor dedi. dedim sen bu mehmet'i dövdün ya, neden sopayla, levyeyle falan değil matarayla dövdün? verdiği cevap karşısında şok olmuştum.

"bu operasyon çocuğu, gece nöbete gideceği zaman saat kaç olursa olsun beni uyandırır, hadi lan alt devre git şu matarayı doldur gel derdi. o kadar kinlendim ki ona, tüm devrelerinin gitmesini bekledim, ve tüm sonuçlarını hesaplayarak matarayla dövdüm."

haha şu lükse bir bakar mısınız baylar bayanlar? elin oğlu adıyaman'ın bozkırından çıkıp geliyor, ona buna emrediyor, su doldurtuyor, uykusunu falan bölüyor, düzen öyle bir düzen yani. tabi bu kadar aptallığı devre kaybı olduğunu bilerek yapmak, süzme gerizekalı olmayı gerektirdiğinden fazla üzülmedim. hatta hakan'a dedim ki; "lan adamın kafasına vurdun o kadar, keşke taştaşlarına vursaydın, hiç değilse üreyemezdi bir daha."* güldük falan neşemiz yerine geldi, kışlaya giderken 4 dürüm yaptırdık, ayranla gömdük şen şakrak girdik içeriye.

bu olaylar biraz daha devam etti bu şekilde, sonra tam bizim bir üst devrelerimiz mevzuyu abartıp koğuşta olaylar ayyuka çıkınca, ve bir askerin üst kademelere şikayet etmesiyle kışla geniş bir soruşturmadan geçirildi. emir defterinde yazılan absürt emirlerin ne hızla silindiğini görseniz ağzınız açık kalırdı.* daha sonrasında zaten bu tür şeyler yaşanmadı, bazı komutanlar değişti, sorun çıkaran askerlerin hepsi çeşitli kışlalara sürgün edildi. sonradan yine yaşanmış mıdır? bunu bilemiyorum. ama daha sonra askerlik falan kısaldı, üstüne bedelli çıktı, bu tip saçma salak durumlar muhtemelen o yıllarda tarihe karışmış olmalı...
devamını gör...

bu ne lan ahahaha miroğlu kanunları mı bunlar.
devamını gör...

her şey tek tık’la ulaşılsın istiyodunuz, ve gerçekleşti. bence güzel olmuş, elimiz alışır zamanla. darısı tanım yazarken fotoğraf yüklemenin kolaylaşmasına. tişikkirliiirrr.
devamını gör...

biz çocukken göz görmediğinden gönül de katlanıyordu. hepimiz sümüklü sokak çocuklarıydık çünkü.
ancak şimdiki çocukların ilk hayalleri zengin olmak. meslek seçiminde öncelikleri zengin olmak. iletişim araçları arttıkça çocuklar bu hayatların var olabileceğini görüyorlar çünkü.
(bkz: çocukların çoğunun youtuber olması)
(bkz: kolay para kazanma yöntemleri)
devamını gör...

yunanistan kökenli, farklı modlar için düzenlenmiş ya da farklı dönemleri baz alan şarkıların bulunduğu playlistler içeren bir websitesi. sadece yunanca değil ingilizce şarkıların bulunduğu listeler de bolca yer almakta. sık sık radyo dinleyen biriyseniz ve o anki modunuza göre yeni/ farklı eserleri keşfetmek istiyorsanız kesinlikle işe yarıyor. ne var ki çalma listeleri youtube kaynaklı, dolayısıyla bir reklam engelleyici ile kullanmak daha makul. uygulaması da var ancak berbat durumda, o nedenle telefondan değil belki ama masaüstü bir bilgisayarda kullanmak iyi bir seçenek olabilir.

www.casetophono.com/?m=1
devamını gör...

ekşide çaylağım diye buraya sığındım burası da aynıymış hayal kırıklığı...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim