evgeny grinko
sigarasini tüttürürken bir yandan piyano calmasina hasta oldugum rus muzisyen. bana cok cool gelen ender insanlardan biridir kendisi. wikipedia bilgisine gore 1984 dogumlu. piyano disinda gitar ve davul da caliyor. turkiye'de rusya'dan daha cok sevildigi soyleniyor ki istanbul, ankara, izmir, mersin ve bircok sehrimizde konserler vermis. ilgili muzisyenin de turkiye'ye karsi ekstra bir sempatisi varmis ama. bircok yazar arkadas gibi vals bestesini favorilerimin basinda geliyor.
carousel bestesi de bence valse kadar muthis bir parca. geceleri yildizlari izlemeyi seviyorsaniz, arka fonda su parcayi bir kere de olsa calin derim. verdigi his tek kelimeyle muhtesem...
eastern serenade kulturumuze ait ezgilerden olusan bir parca. ben oldukca sevdim, tavsiye edilir.
ekran bestesi cello, keman ve akordiyon uclusunden olusmus parca, daha agir tempoda, daha slow bir beste. en sevdiklerimin arasinda yer alir evet.
faulkner's sleep insani bambaska diyarlara goturen bir parca. ne zaman bunu dinlesem nedenini bilmeksizin gozumun onune sessiz sakin akip giden bir irmak gelir.
jane maryam en az vals kadar unlenmis bir diger beste. bu parcanin ritmini, kulakta biraktigi o tini asiri hosuma gidiyor. benim icin de en sevilenler arasinda...
carousel bestesi de bence valse kadar muthis bir parca. geceleri yildizlari izlemeyi seviyorsaniz, arka fonda su parcayi bir kere de olsa calin derim. verdigi his tek kelimeyle muhtesem...
eastern serenade kulturumuze ait ezgilerden olusan bir parca. ben oldukca sevdim, tavsiye edilir.
ekran bestesi cello, keman ve akordiyon uclusunden olusmus parca, daha agir tempoda, daha slow bir beste. en sevdiklerimin arasinda yer alir evet.
faulkner's sleep insani bambaska diyarlara goturen bir parca. ne zaman bunu dinlesem nedenini bilmeksizin gozumun onune sessiz sakin akip giden bir irmak gelir.
jane maryam en az vals kadar unlenmis bir diger beste. bu parcanin ritmini, kulakta biraktigi o tini asiri hosuma gidiyor. benim icin de en sevilenler arasinda...
devamını gör...
1 yıl sonraki kendine not
umarım istediğin okulu ve bölümü kazanmışsındır.
devamını gör...
orta kafa gol radyo yayını
akşam radyo başındayız!
terimsporlular, yayını biri fenerli ama mod*, biri sadece fenerli arkadaşa bırakmıyoruz değil mi!? *
(affedin beni sayın sunucular)*
istek üzerine ekleme: tabi ki favori maçım budur..
efsane kadrosu: taffarel, hagi, bülent korkmaz, ergün pembe, popescu, capone, ümit davala, suat kaya, okan buruk, hakan şükür, arif erdem ve sonradan girenler hasan şaş, hakan ünsal, ahmet yıldırım. ve tabi ki fatih terim.
özeti izleyip tekrar aynı duygu yoğunluğu hissetmekse ayrı bir olay. bir takımı desteklemek değil sadece ama fanatizm de değil. duygudaş olmak büyük bir kalabalıkla.. aynı heyecanı paylaşmak, beraber gülmek beraber ağlamak. ben kendi adıma sadece 10 yaşında bir kız çocuğuydum, 10 yaşında bir çocuk ne anlayabilir ki kupadan, maçtan, şampiyonluktan.. ne hatırlayabilir. sevinçten ağladığımı çok net hatırlıyorum.*
ne güzel bir gurur yaşattın bize galatasaray!
ve şimdi..
çocukluk aşkımsın! sen ilk göz ağrımsıııııın!
terimsporlular, yayını biri fenerli ama mod*, biri sadece fenerli arkadaşa bırakmıyoruz değil mi!? *
(affedin beni sayın sunucular)*
istek üzerine ekleme: tabi ki favori maçım budur..
efsane kadrosu: taffarel, hagi, bülent korkmaz, ergün pembe, popescu, capone, ümit davala, suat kaya, okan buruk, hakan şükür, arif erdem ve sonradan girenler hasan şaş, hakan ünsal, ahmet yıldırım. ve tabi ki fatih terim.
özeti izleyip tekrar aynı duygu yoğunluğu hissetmekse ayrı bir olay. bir takımı desteklemek değil sadece ama fanatizm de değil. duygudaş olmak büyük bir kalabalıkla.. aynı heyecanı paylaşmak, beraber gülmek beraber ağlamak. ben kendi adıma sadece 10 yaşında bir kız çocuğuydum, 10 yaşında bir çocuk ne anlayabilir ki kupadan, maçtan, şampiyonluktan.. ne hatırlayabilir. sevinçten ağladığımı çok net hatırlıyorum.*
ne güzel bir gurur yaşattın bize galatasaray!
ve şimdi..
çocukluk aşkımsın! sen ilk göz ağrımsıııııın!
devamını gör...
mabel matiz
kliplerinden yola çıkarak kültür bakanlığından daha iyi ülkemizin kültürünü tanıttığını söyleyebiliriz.
dinlemekten büyük keyif aldığım sanatçı.
en sevdiğim şarkısı "zor değil."
dinlemekten büyük keyif aldığım sanatçı.
en sevdiğim şarkısı "zor değil."
devamını gör...
edinilmiş en kıymetli hayat tecrübesi
yaşayarak ölümü besliyoruz.
devamını gör...
tapu
taşınmaz malların sahibini gösteren resmi belgedir.
devamını gör...
beğeni alınca mutlu olan yazar
sözlüğe yeni adım atan ben oluyorum bu
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
an itibariyle ''yandım bi yareee '' diye yerimde duramıyorum.. harika parçalar istenmiş. yazdıklarınız kadar müzik zevkleriniz de çok hoş sevgili yazarlar.
e hadi oturmaaa mı geldik!...
e hadi oturmaaa mı geldik!...
devamını gör...
apoptozis
hücre ölüm mekanizmalarından biridir.kromatinin nükleus kenarında kümelenmesi apoptozun en tipik mikroskopik özelliğidir. apoptoz hücrede kaspaz aktivasyonu ile sonuçlanır. intrensek ve ekstrensek olmak üzere iki yol bulunur ve ortak yolda kaspaz-3 bulunur.
apoptozda inflamasyon yoktur,aktif atp kullanılır,fizyolojik veya patolojik olabilir,jel elektroforezinde merdiven paterni görülür ve membran son ana kadar intaktır.
apoptozda inflamasyon yoktur,aktif atp kullanılır,fizyolojik veya patolojik olabilir,jel elektroforezinde merdiven paterni görülür ve membran son ana kadar intaktır.
devamını gör...
elimize bir kalem geçtiğinde ilk yazdığımız kelime
ben kelime yazmıyorum genel de cin ali ve ayşe çiziyorum. cin ali’ye topaç, ayşe’ye çiçek. çocukluğumdan beri çizebildiğim ilk ve tek resim olduğundan sanırım elime kalem geçer geçmez her yere iliştiriyorum.
devamını gör...
ahmaklar gemisi
theodore kaczynski'nin serhat elfun demirkol tarafından çevrilmiş metni. çeviri son derece başarılı, metin hakkında söyleyecek birşey yok, kısaca 'kaczynski' deyip konuşmayı kesebiliriz.
burada:
bir zamanlar, bir geminin kaptan ve zabitleri kendi denizciliklerini çok beğenir ve kendilerine çılgınca hayran olurlardı. gemiyi kuzeye çevirdiler ve tehlikeli buzullarla karşılaşıncaya kadar yol aldılar. kendilerine yalnızca denizcilikteki ebedi başarılarını gösterme fırsatı vermek için kuzeye doğru çok daha tehlikeli sularda yol almaya devam ettiler.
gemi daha yüksek enlemlere ulaştıkça, yolcular ve mürettebat giderek rahatsız oldu ve aralarında tartışmaya, içerisindeki bulundukları koşullar hakkında şikayet etmeye başladılar.
“titriyorum” dedi usta gemici, “bu kadar kötü bir yolculukta daha önce hiç bulunmamıştım. güverte buzla kaplı; gözetleme yerindeyken rüzgar ceketimi bıçak gibi kesiyor; ön yelkene camadana vururken neredeyse parmaklarım donuyor; ve tüm bunlar için ayda 5 şilin alıyorum.”
“bunun kötü olduğunu mu düşünüyorsun!” dedi kadın yolcu. “soğuktan geceleri uyuyamıyorum. bu gemideki kadınlar erkekler kadar battaniye alamıyor. bu adil değil!”
meksikalı gemici sözü kesip konuşmaya katıldı: “¡chingado! ben, ingiliz gemicinin aldığı maaşın sadece yarısını alıyorum. bu iklimde kendimizi sıcak tutmak için bol yiyeceğe ihtiyacımız var ve ingilizler daha çok alıyor. en kötüsü, zabitler sürekli emirlerini ispanyolca yerine ingilizce olarak veriyor.”
“herkesten daha çok şikayet edecek nedenim var.” dedi amerikan yerlisi gemici. “eğer soluk benizliler atalarımın topraklarını yağmalamasaydı, bu gemide, buzdağlarının ve kutup rüzgârlarının arasında olmayacaktım. hoş, sakin bir gölde kanoyla gezinecektim. tazminatı hak ediyorum. en azından, kaptan bana barbut oynatmam için izin vermeli ki biraz para kazanabileyim.”
lostromo söz aldı: “dün, birinci zabit bana “ibne” dedi. isimler takılmadan eşcinsel ilişkiye girme hakkım var.”
bu gemide kötü davranılan sadece siz insanlar değilsiniz,” diyerek yolcuların arasındaki hayvansever araya girdi. sesi öfkeyle titriyordu. “geçen hafta ikinci zabiti geminin köpeğini iki kere tekmelerken gördüm!”
yolculardan biri üniversite profesörüydü. ellerini ovuşturarak hiddetle söylendi, “bunların hepsi korkunç! ahlaksız! ırkçılık, seksizm, türcülük, homofobi, işçi sınıfının sömürülmesi! ayrımcılık! toplumsal adalete sahip olmalıyız: meksikalı gemici için eşit maaş, bütün gemiciler için yüksek maaş, amerikan yerlisi için tazminat, kadınlar için eşit battaniye, eşcinsel ilişki hakkı ve köpeği daha fazla tekmelemek yok!”
yolcular “evet, evet!” diye bağırdı. mürettebat “hay hay!” diye bağırdı. “ayrımcılık! haklarımızı talep etmeliyiz!”
kamarot boğazını temizledi.
“hepinizin şikayet etmek için iyi nedenleri var. fakat bana göre gerçekten yapmamız gereken şey gemiyi döndürmemiz ve güneye doğru gitmemiz, çünkü eğer kuzeye gitmeye devam edersek er geç batacağız. sonra maaşlarınızın, battaniyelerinizin, eşcinsel ilişki haklarınızın size yararı olmayacak, çünkü hepimiz boğulacağız.”
fakat kimse onu dinlemedi, çünkü o sadece bir kamarottu.
kaptan ve zabitler, kıç güvertedeki makamlarından tartışmayı izliyor ve dinliyordu.
birbirlerine gülümsediler ve göz kırptılar. kaptanın el hareketiyle üçüncü zabit kıç güverteden indi. yolcular ve mürettebatın toplandığı yere ağır adımlarla yürüdü ve onların arasında durdu. çok ciddi bir ifade takınarak konuştu:
“biz kaptanlar kabul etmeliyiz ki bu gemide mazur görülemez şeyler olmakta. şikayetlerinizi duyana kadar bu kadar kötü bir durum olduğunu anlayamadık. bizler iyi niyetli insanlarız ve sizler için en iyisini yapmak istiyoruz. ancak kaptan oldukça eski kafalı ve kendi bildiği yolda ilerler. somut değişiklikler yapmadan önce biraz kışkırtılması gerekebilir. benim şahsi fikrim, eğer gayretle protesto ederseniz – fakat her zaman barışçıl ve geminin kurallarını ihlâl etmeden – kaptanın ataletini sarsar ve gayet haklı olarak şikayet ettiğiniz problemlere çözüm getirmeye zorlarsınız.
bunu söyledikten sonra üçüncü zabit kıç güverteye doğru yol aldı. gider gitmez yolcular ve mürettebat arkasından, “orta yolcu! reformcu! liberal! kaptanın yardakçısı!” diye bağırdı. fakat yine de söylediği gibi yaptılar. kıç güvertenin önünde buluştular. kaptanlara hakaretler savurdular ve haklarını talep ettiler: usta gemici “daha yüksek maaş ve daha iyi çalışma koşulları istiyorum,” diye haykırdı. kadın yolcu “kadınlar için eşit battaniye” diye haykırdı. meksikalı gemici “emirleri ispanyolca olarak almak istiyorum.” diye haykırdı. amerikan yerlisi gemici “barbut oynatma hakkı istiyorum.” diye haykırdı. lostromo “ibne olarak adlandırılmak istemiyorum.” diye haykırdı. hayvansever “köpeğin daha fazla tekmelenmesine hayır.” diye haykırdı. profesör “devrim, hemen şimdi.” diye haykırdı.
kaptan ve zabitler aceleyle bir araya toplandı ve birkaç dakika görüştü. bütün bu süre boyunca birbirlerine göz kırptılar, gülümsediler ve birbirlerini doğrularcasına kafalarını öne eğdiler. daha sonra kaptan kıç güvertenin önünde durdu ve büyük bir cömertlik göstererek, usta gemicinin maaşının ayda 6 şiline yükseltileceğini; meksikalı gemicinin maaşının ingiliz gemicinin üçte ikisi kadar olacağını, ve ön yelkene camadana vurma emrinin ispanyolca verileceğini; kadın yolcuların bir battaniye daha alacağını; amerikan yerlisi gemicinin cumartesi akşamları barbut oynatabileceğini; lostromonun gizlice eşcinsel ilişkiye girdiği sürece ibne olarak anılmayacağını ve mutfaktan yemek çalmak gibi gerçekten ahlaksız şeyler yapmadığı sürece köpeğin tekmelenmeyeceğini duyurdu.
yolcular ve mürettebat bu imtiyazları büyük bir zafer olarak kutladı. fakat ertesi sabah, tekrardan memnuniyetsizlik hissettiler.
usta gemici “ayda altı şilin çok düşük bir ücret ve hâlâ ön yelkene camadana vururken parmaklarım donuyor” diyerek homurdandı. meksikalı gemici “hâlâ ingilizlerle aynı maaşı veya bu iklim için yeterli yiyeceği alamıyorum” dedi. kadın yolcu “biz kadınlar hâlâ kendimizi sıcak tutacak kadar battaniyeye sahip değiliz” dedi. diğer yolcular ve mürettebat da benzer şikayetlerde bulundu. profesör onları kışkırttı.
konuşmalarını bitirdiklerinde, kamarot, bu sefer diğerlerinin duymamazlıktan gelemeyeceği kadar yüksek bir sesle konuştu:
“köpeğin mutfaktan bir parça ekmek çaldığı için tekmelenmesi, kadınların eşit battaniyeye sahip olmaması, usta gemicinin parmaklarının donması gerçekten korkunç; ve lostromonun istediği halde neden erkeklerle ilişkiye giremediğini anlamıyorum. fakat buzulların şu an nasıl kalın olduklarına ve rüzgârın nasıl daha fazla sert estiğine bakın! bu gemiyi geriye, güneye doğru çevirmemiz gerekiyor. eğer kuzeye gitmeye devam edersek, buzullara çarpacak ve batacağız.
“ah, evet,” dedi lostromo, “kuzeye doğru gitmeye devam etmemiz gerçekten korkunç bir şey. fakat neden tuvalette sevişmek zorundayım? neden ibne olarak anılmam gerekiyor? diğer herkes gibi iyi biri değil miyim?”
“kuzeye doğru ilerlemek korkunç” dedi kadın yolcu. “fakat görmüyor musun? tam da bu nedenle kadınların kendilerini sıcak tutmak için daha çok battaniyeye ihtiyacı var. hemen şimdi kadınlar için eşit battaniye talep ediyorum!”
“tamamen doğru” dedi profesör, “kuzeye doğru yol almak hepimiz için büyük sıkıntılar yaratıyor. fakat yönümüzü güneye doğru çevirmek gerçekçi olmaz. zamanı geri çeviremezsin. durumumuzun üstesinden gelmek için iyi hazırlanmış bir yol bulmalıyız.”
“bak” dedi kamarot, “kıç güvertedeki bu dört kaçık adamın yollarına devam etmesine izin verirsek, hepimiz batacağız. eğer gemiyi tehlikeden uzaklaştırırsak, daha sonra çalışma koşulları, kadınlar için battaniye ve eşcinsel ilişki hakkı için endişelenebiliriz. ama önce bu gemiyi çevirmemiz gerekiyor. eğer bir kısmımız birlik olur, bir plan yapar ve biraz cesaret gösterirsek, kendimizi kurtarabiliriz. çok fazla insana gerek yok – yedi veya sekizimiz yeterli. kıç güverteye saldırabilir, bu delileri gemiden atabilir ve gemiyi güneye çevirebiliriz.”
profesör sesini yükseltti ve sert bir şekilde “şiddete inanmıyorum. ahlaksızca.” dedi.
lostromo “şiddet kullanmak etik değil” dedi.
kadın yolcu “şiddetten çok korkuyorum” dedi.
kaptan ve zabitler herşeyi izliyor ve dinliyordu. kaptanın bir işaretiyle üçüncü zabit ana güverteye indi. yolcuların ve mürettebatın arasına kadar geldi ve gemide hâlâ bir takım sıkıntılar olduğunu söyledi.
“epey ilerleme kaydettik” dedi. “fakat daha fazlası gerçekleşmeyi bekliyor. usta gemicinin çalışma koşulları hâlâ sert, meksikalı hâlâ ingiliz ile aynı maaşı alamıyor, kadınların hâlâ erkekler kadar battaniyesi yok, amerikan yerlisi’nin cumartesi geceleri oynattığı barbut ellerinden alınan toprakları için değersiz bir karşılık, lostromonun eşcinsel ilişkiye tuvalette girmesi adil değil ve köpek hâlâ kimi zaman tekmeleniyor.
“bence kaptanın yeniden harekete geçirilmeye ihtiyacı var. eğer hep birlikte başka bir protesto gerçekleştirirseniz işe yarayacaktır – şiddetsiz olduğu sürece.”
üçüncü zabit geminin kıç tarafına doğru ilerlerken, yolcular ve mürettebat arkasından hakaretler yağdırdı. ama yine de ne dediyse yaptılar ve başka bir protesto için geminin kıç güvertesi önünde toplandılar. çılgınca bağırıp çağırdılar, yumruklarını savurdular ve hâttâ kaptana çürük yumurta attılar (ustalıkla yana çekildi).
kaptan ve zabitler şikayetleri dinledikten sonra aceleyle bir araya toplandı. konuşmaları süresince birbirlerine göz kırptılar ve sırıttılar. daha sonra kaptan kıç güvertenin önüne geldi ve usta gemiciye parmaklarını sıcak tutsun diye bir eldiven verileceğini, meksikalı gemicinin ingiliz gemicinin dörtte üç maaşı kadar maaş alacağını, kadınlara bir battaniye daha verileceğini, amerikan yerlisi gemicinin cumartesi ve pazar geceleri barbut oynatabileceğini, lostromonun karanlıktan sonra alenen eşcinsel ilişkiye girebileceğini ve kimsenin kaptanın özel izni olmadan köpeği tekmeleyemeyeceğini söyledi.
yolcular ve mürettebat bu büyük devrimci zafer karşısında çok mutluydu. fakat ertesi günle birlikte tekrardan memnuniyetsizlik hissettiler ve aynı eski sıkıntılar hakkında söylenmeye başladılar.
kamarot bu sefer sinirleniyordu.
“sizi ahmaklar!” diye bağırdı. “kaptanın ve zabitlerin neler yaptıklarını görmüyor musunuz? bu gemiyle ilgili yanlışın ne olduğunu düşünemeyesiniz diye battaniyeler, maaşlar ve köpeğin tekmelenmesi hakkındaki saçma şikayetlerinizle sizleri meşgul etmeyi sürdürüyorlar – gemi kuzeye doğru daha da ilerliyor ve hepimiz boğulmuş olacağız. eğer sadece bir kaçınız aklını başına toplar, bir araya gelir ve kıç güverteyi basarsak, bu gemiyi çevirebilir ve kendimizi kurtarabiliriz. fakat tüm yaptığınız, çalışma koşulları, barbut oynatma ve eşcinsel ilişki hakkı gibi önemsiz küçük konular hakkında ağlaşmak.”
yolcular ve mürettebat öfkelendi.
“önemsiz!!” diye ağladı meksikalı, “ingiliz gemicinin sadece dörtte üçü kadar maaş almam sence adil mi? önemsiz mi?”
“benim sıkıntıma nasıl saçma diyebiliyorsun?” diye bağırdı lostromo. “ibne olarak anılmanın küçük düşürücü olduğunu bilmiyor musun?”
“köpeği tekmelemek ‘önemsiz küçük bir konu’ değil!” diye haykırdı hayvansever. “zalimce, insafsızca, vahşice!”
kamarot, “pekâlâ” dedi. “bu konular önemsiz ve saçma değil. köpeği tekmelemek insafsız ve vahşice. ibne olarak anılmak küçük düşürücü. fakat gerçek sorunumuzla karşılaştırıldığında – geminin hâlâ kuzeye gidiyor olduğu gerçeğiyle karşılaştırıldığında – sizin şikayetleriniz önemsiz ve saçma, çünkü eğer bu gemiyi derhal çeviremezsek hepimiz boğulacağız.
“faşist!” diye haykırdı profesör.
“karşı devrimci!” dedi kadın yolcu. tüm yolcular ve mürettebat birbirlerinin ardından konuşmaya katıldı. kamarotu faşist ve karşı devrimci olarak suçladılar. onu bir kenara itip maaşlar, kadınlar için battaniye, eşcinsel hakları ve köpeğe nasıl davranılması gerektiği hakkında söylenmeye devam ettiler. gemi kuzeye doğru yol almaya devam etti. bir süre sonra iki buzdağı arasında parçalandı ve herkes boğuldu.
burada:
bir zamanlar, bir geminin kaptan ve zabitleri kendi denizciliklerini çok beğenir ve kendilerine çılgınca hayran olurlardı. gemiyi kuzeye çevirdiler ve tehlikeli buzullarla karşılaşıncaya kadar yol aldılar. kendilerine yalnızca denizcilikteki ebedi başarılarını gösterme fırsatı vermek için kuzeye doğru çok daha tehlikeli sularda yol almaya devam ettiler.
gemi daha yüksek enlemlere ulaştıkça, yolcular ve mürettebat giderek rahatsız oldu ve aralarında tartışmaya, içerisindeki bulundukları koşullar hakkında şikayet etmeye başladılar.
“titriyorum” dedi usta gemici, “bu kadar kötü bir yolculukta daha önce hiç bulunmamıştım. güverte buzla kaplı; gözetleme yerindeyken rüzgar ceketimi bıçak gibi kesiyor; ön yelkene camadana vururken neredeyse parmaklarım donuyor; ve tüm bunlar için ayda 5 şilin alıyorum.”
“bunun kötü olduğunu mu düşünüyorsun!” dedi kadın yolcu. “soğuktan geceleri uyuyamıyorum. bu gemideki kadınlar erkekler kadar battaniye alamıyor. bu adil değil!”
meksikalı gemici sözü kesip konuşmaya katıldı: “¡chingado! ben, ingiliz gemicinin aldığı maaşın sadece yarısını alıyorum. bu iklimde kendimizi sıcak tutmak için bol yiyeceğe ihtiyacımız var ve ingilizler daha çok alıyor. en kötüsü, zabitler sürekli emirlerini ispanyolca yerine ingilizce olarak veriyor.”
“herkesten daha çok şikayet edecek nedenim var.” dedi amerikan yerlisi gemici. “eğer soluk benizliler atalarımın topraklarını yağmalamasaydı, bu gemide, buzdağlarının ve kutup rüzgârlarının arasında olmayacaktım. hoş, sakin bir gölde kanoyla gezinecektim. tazminatı hak ediyorum. en azından, kaptan bana barbut oynatmam için izin vermeli ki biraz para kazanabileyim.”
lostromo söz aldı: “dün, birinci zabit bana “ibne” dedi. isimler takılmadan eşcinsel ilişkiye girme hakkım var.”
bu gemide kötü davranılan sadece siz insanlar değilsiniz,” diyerek yolcuların arasındaki hayvansever araya girdi. sesi öfkeyle titriyordu. “geçen hafta ikinci zabiti geminin köpeğini iki kere tekmelerken gördüm!”
yolculardan biri üniversite profesörüydü. ellerini ovuşturarak hiddetle söylendi, “bunların hepsi korkunç! ahlaksız! ırkçılık, seksizm, türcülük, homofobi, işçi sınıfının sömürülmesi! ayrımcılık! toplumsal adalete sahip olmalıyız: meksikalı gemici için eşit maaş, bütün gemiciler için yüksek maaş, amerikan yerlisi için tazminat, kadınlar için eşit battaniye, eşcinsel ilişki hakkı ve köpeği daha fazla tekmelemek yok!”
yolcular “evet, evet!” diye bağırdı. mürettebat “hay hay!” diye bağırdı. “ayrımcılık! haklarımızı talep etmeliyiz!”
kamarot boğazını temizledi.
“hepinizin şikayet etmek için iyi nedenleri var. fakat bana göre gerçekten yapmamız gereken şey gemiyi döndürmemiz ve güneye doğru gitmemiz, çünkü eğer kuzeye gitmeye devam edersek er geç batacağız. sonra maaşlarınızın, battaniyelerinizin, eşcinsel ilişki haklarınızın size yararı olmayacak, çünkü hepimiz boğulacağız.”
fakat kimse onu dinlemedi, çünkü o sadece bir kamarottu.
kaptan ve zabitler, kıç güvertedeki makamlarından tartışmayı izliyor ve dinliyordu.
birbirlerine gülümsediler ve göz kırptılar. kaptanın el hareketiyle üçüncü zabit kıç güverteden indi. yolcular ve mürettebatın toplandığı yere ağır adımlarla yürüdü ve onların arasında durdu. çok ciddi bir ifade takınarak konuştu:
“biz kaptanlar kabul etmeliyiz ki bu gemide mazur görülemez şeyler olmakta. şikayetlerinizi duyana kadar bu kadar kötü bir durum olduğunu anlayamadık. bizler iyi niyetli insanlarız ve sizler için en iyisini yapmak istiyoruz. ancak kaptan oldukça eski kafalı ve kendi bildiği yolda ilerler. somut değişiklikler yapmadan önce biraz kışkırtılması gerekebilir. benim şahsi fikrim, eğer gayretle protesto ederseniz – fakat her zaman barışçıl ve geminin kurallarını ihlâl etmeden – kaptanın ataletini sarsar ve gayet haklı olarak şikayet ettiğiniz problemlere çözüm getirmeye zorlarsınız.
bunu söyledikten sonra üçüncü zabit kıç güverteye doğru yol aldı. gider gitmez yolcular ve mürettebat arkasından, “orta yolcu! reformcu! liberal! kaptanın yardakçısı!” diye bağırdı. fakat yine de söylediği gibi yaptılar. kıç güvertenin önünde buluştular. kaptanlara hakaretler savurdular ve haklarını talep ettiler: usta gemici “daha yüksek maaş ve daha iyi çalışma koşulları istiyorum,” diye haykırdı. kadın yolcu “kadınlar için eşit battaniye” diye haykırdı. meksikalı gemici “emirleri ispanyolca olarak almak istiyorum.” diye haykırdı. amerikan yerlisi gemici “barbut oynatma hakkı istiyorum.” diye haykırdı. lostromo “ibne olarak adlandırılmak istemiyorum.” diye haykırdı. hayvansever “köpeğin daha fazla tekmelenmesine hayır.” diye haykırdı. profesör “devrim, hemen şimdi.” diye haykırdı.
kaptan ve zabitler aceleyle bir araya toplandı ve birkaç dakika görüştü. bütün bu süre boyunca birbirlerine göz kırptılar, gülümsediler ve birbirlerini doğrularcasına kafalarını öne eğdiler. daha sonra kaptan kıç güvertenin önünde durdu ve büyük bir cömertlik göstererek, usta gemicinin maaşının ayda 6 şiline yükseltileceğini; meksikalı gemicinin maaşının ingiliz gemicinin üçte ikisi kadar olacağını, ve ön yelkene camadana vurma emrinin ispanyolca verileceğini; kadın yolcuların bir battaniye daha alacağını; amerikan yerlisi gemicinin cumartesi akşamları barbut oynatabileceğini; lostromonun gizlice eşcinsel ilişkiye girdiği sürece ibne olarak anılmayacağını ve mutfaktan yemek çalmak gibi gerçekten ahlaksız şeyler yapmadığı sürece köpeğin tekmelenmeyeceğini duyurdu.
yolcular ve mürettebat bu imtiyazları büyük bir zafer olarak kutladı. fakat ertesi sabah, tekrardan memnuniyetsizlik hissettiler.
usta gemici “ayda altı şilin çok düşük bir ücret ve hâlâ ön yelkene camadana vururken parmaklarım donuyor” diyerek homurdandı. meksikalı gemici “hâlâ ingilizlerle aynı maaşı veya bu iklim için yeterli yiyeceği alamıyorum” dedi. kadın yolcu “biz kadınlar hâlâ kendimizi sıcak tutacak kadar battaniyeye sahip değiliz” dedi. diğer yolcular ve mürettebat da benzer şikayetlerde bulundu. profesör onları kışkırttı.
konuşmalarını bitirdiklerinde, kamarot, bu sefer diğerlerinin duymamazlıktan gelemeyeceği kadar yüksek bir sesle konuştu:
“köpeğin mutfaktan bir parça ekmek çaldığı için tekmelenmesi, kadınların eşit battaniyeye sahip olmaması, usta gemicinin parmaklarının donması gerçekten korkunç; ve lostromonun istediği halde neden erkeklerle ilişkiye giremediğini anlamıyorum. fakat buzulların şu an nasıl kalın olduklarına ve rüzgârın nasıl daha fazla sert estiğine bakın! bu gemiyi geriye, güneye doğru çevirmemiz gerekiyor. eğer kuzeye gitmeye devam edersek, buzullara çarpacak ve batacağız.
“ah, evet,” dedi lostromo, “kuzeye doğru gitmeye devam etmemiz gerçekten korkunç bir şey. fakat neden tuvalette sevişmek zorundayım? neden ibne olarak anılmam gerekiyor? diğer herkes gibi iyi biri değil miyim?”
“kuzeye doğru ilerlemek korkunç” dedi kadın yolcu. “fakat görmüyor musun? tam da bu nedenle kadınların kendilerini sıcak tutmak için daha çok battaniyeye ihtiyacı var. hemen şimdi kadınlar için eşit battaniye talep ediyorum!”
“tamamen doğru” dedi profesör, “kuzeye doğru yol almak hepimiz için büyük sıkıntılar yaratıyor. fakat yönümüzü güneye doğru çevirmek gerçekçi olmaz. zamanı geri çeviremezsin. durumumuzun üstesinden gelmek için iyi hazırlanmış bir yol bulmalıyız.”
“bak” dedi kamarot, “kıç güvertedeki bu dört kaçık adamın yollarına devam etmesine izin verirsek, hepimiz batacağız. eğer gemiyi tehlikeden uzaklaştırırsak, daha sonra çalışma koşulları, kadınlar için battaniye ve eşcinsel ilişki hakkı için endişelenebiliriz. ama önce bu gemiyi çevirmemiz gerekiyor. eğer bir kısmımız birlik olur, bir plan yapar ve biraz cesaret gösterirsek, kendimizi kurtarabiliriz. çok fazla insana gerek yok – yedi veya sekizimiz yeterli. kıç güverteye saldırabilir, bu delileri gemiden atabilir ve gemiyi güneye çevirebiliriz.”
profesör sesini yükseltti ve sert bir şekilde “şiddete inanmıyorum. ahlaksızca.” dedi.
lostromo “şiddet kullanmak etik değil” dedi.
kadın yolcu “şiddetten çok korkuyorum” dedi.
kaptan ve zabitler herşeyi izliyor ve dinliyordu. kaptanın bir işaretiyle üçüncü zabit ana güverteye indi. yolcuların ve mürettebatın arasına kadar geldi ve gemide hâlâ bir takım sıkıntılar olduğunu söyledi.
“epey ilerleme kaydettik” dedi. “fakat daha fazlası gerçekleşmeyi bekliyor. usta gemicinin çalışma koşulları hâlâ sert, meksikalı hâlâ ingiliz ile aynı maaşı alamıyor, kadınların hâlâ erkekler kadar battaniyesi yok, amerikan yerlisi’nin cumartesi geceleri oynattığı barbut ellerinden alınan toprakları için değersiz bir karşılık, lostromonun eşcinsel ilişkiye tuvalette girmesi adil değil ve köpek hâlâ kimi zaman tekmeleniyor.
“bence kaptanın yeniden harekete geçirilmeye ihtiyacı var. eğer hep birlikte başka bir protesto gerçekleştirirseniz işe yarayacaktır – şiddetsiz olduğu sürece.”
üçüncü zabit geminin kıç tarafına doğru ilerlerken, yolcular ve mürettebat arkasından hakaretler yağdırdı. ama yine de ne dediyse yaptılar ve başka bir protesto için geminin kıç güvertesi önünde toplandılar. çılgınca bağırıp çağırdılar, yumruklarını savurdular ve hâttâ kaptana çürük yumurta attılar (ustalıkla yana çekildi).
kaptan ve zabitler şikayetleri dinledikten sonra aceleyle bir araya toplandı. konuşmaları süresince birbirlerine göz kırptılar ve sırıttılar. daha sonra kaptan kıç güvertenin önüne geldi ve usta gemiciye parmaklarını sıcak tutsun diye bir eldiven verileceğini, meksikalı gemicinin ingiliz gemicinin dörtte üç maaşı kadar maaş alacağını, kadınlara bir battaniye daha verileceğini, amerikan yerlisi gemicinin cumartesi ve pazar geceleri barbut oynatabileceğini, lostromonun karanlıktan sonra alenen eşcinsel ilişkiye girebileceğini ve kimsenin kaptanın özel izni olmadan köpeği tekmeleyemeyeceğini söyledi.
yolcular ve mürettebat bu büyük devrimci zafer karşısında çok mutluydu. fakat ertesi günle birlikte tekrardan memnuniyetsizlik hissettiler ve aynı eski sıkıntılar hakkında söylenmeye başladılar.
kamarot bu sefer sinirleniyordu.
“sizi ahmaklar!” diye bağırdı. “kaptanın ve zabitlerin neler yaptıklarını görmüyor musunuz? bu gemiyle ilgili yanlışın ne olduğunu düşünemeyesiniz diye battaniyeler, maaşlar ve köpeğin tekmelenmesi hakkındaki saçma şikayetlerinizle sizleri meşgul etmeyi sürdürüyorlar – gemi kuzeye doğru daha da ilerliyor ve hepimiz boğulmuş olacağız. eğer sadece bir kaçınız aklını başına toplar, bir araya gelir ve kıç güverteyi basarsak, bu gemiyi çevirebilir ve kendimizi kurtarabiliriz. fakat tüm yaptığınız, çalışma koşulları, barbut oynatma ve eşcinsel ilişki hakkı gibi önemsiz küçük konular hakkında ağlaşmak.”
yolcular ve mürettebat öfkelendi.
“önemsiz!!” diye ağladı meksikalı, “ingiliz gemicinin sadece dörtte üçü kadar maaş almam sence adil mi? önemsiz mi?”
“benim sıkıntıma nasıl saçma diyebiliyorsun?” diye bağırdı lostromo. “ibne olarak anılmanın küçük düşürücü olduğunu bilmiyor musun?”
“köpeği tekmelemek ‘önemsiz küçük bir konu’ değil!” diye haykırdı hayvansever. “zalimce, insafsızca, vahşice!”
kamarot, “pekâlâ” dedi. “bu konular önemsiz ve saçma değil. köpeği tekmelemek insafsız ve vahşice. ibne olarak anılmak küçük düşürücü. fakat gerçek sorunumuzla karşılaştırıldığında – geminin hâlâ kuzeye gidiyor olduğu gerçeğiyle karşılaştırıldığında – sizin şikayetleriniz önemsiz ve saçma, çünkü eğer bu gemiyi derhal çeviremezsek hepimiz boğulacağız.
“faşist!” diye haykırdı profesör.
“karşı devrimci!” dedi kadın yolcu. tüm yolcular ve mürettebat birbirlerinin ardından konuşmaya katıldı. kamarotu faşist ve karşı devrimci olarak suçladılar. onu bir kenara itip maaşlar, kadınlar için battaniye, eşcinsel hakları ve köpeğe nasıl davranılması gerektiği hakkında söylenmeye devam ettiler. gemi kuzeye doğru yol almaya devam etti. bir süre sonra iki buzdağı arasında parçalandı ve herkes boğuldu.
devamını gör...
kavgam
adolf hitler'in otobiyografisidir. aynı zamanda bir manifestodur. biz her ne kadar onu öğrenmek, bir insanın nasıl o hâle geldiğini anlamak için okusak da (en azından benim amacım buydu) bu kitap zamanında propaganda amaçlı yazılmış.
devamını gör...
ağzından salya saçmak
hakaret etmeden birilerinin görüşüne katılmamak değildir mesela.
bir kişi sizle aynı fikirde değilse,
görüşlerini hakaret etmeden saygı çerçevesinde ifade ediyorsa,
o kişilere ağzından salya saçıyor diyemezsiniz,
hele ki o kişiler kafa sözlük yazarıysa, hele ki o kişiler arasında çok sevdiğimiz yazarlar da varsa,
hiç diyemezsiniz!
zaten hiçbir kafa sözlük yazarı da köpekleri hatıra getiren bu benzetmeyi kullanmaz. değil mi?
ben de öyle düşünmüştüm.
varsa bir köpek,
varsa bir köpeklik,
anlatın da bilelim,
bilelim ki yapılsın gereği!
yok yere insanları itham edemezsiniz!!!
bir kişi sizle aynı fikirde değilse,
görüşlerini hakaret etmeden saygı çerçevesinde ifade ediyorsa,
o kişilere ağzından salya saçıyor diyemezsiniz,
hele ki o kişiler kafa sözlük yazarıysa, hele ki o kişiler arasında çok sevdiğimiz yazarlar da varsa,
hiç diyemezsiniz!
zaten hiçbir kafa sözlük yazarı da köpekleri hatıra getiren bu benzetmeyi kullanmaz. değil mi?
ben de öyle düşünmüştüm.
varsa bir köpek,
varsa bir köpeklik,
anlatın da bilelim,
bilelim ki yapılsın gereği!
yok yere insanları itham edemezsiniz!!!
devamını gör...
üstteki yazarı tutturamamak
az evvel yine başıma geldi.
bıktım bu kısır döngüden yazmıyorum artık o başlıklara.
bıktım bu kısır döngüden yazmıyorum artık o başlıklara.
devamını gör...
herze
"şunun yediği herzeye bak" şeklinde söylenir genelde. b*k manasına da geldiğini duymuştum.
devamını gör...
zamanın en yavaş işlediği anlar
zamanın akışını takip ettiğin andır. zamanın akmakta olduğunu farketmediğin anda akış hızlanmış algısı oluşur, çokça kullanılan "zamanın nasıl geçtiğini anlamadım" cümlesi de buna örnektir.
devamını gör...
çaylaklar ile ilgili başlıklardan gına gelmesi
heves etmiş millet geçer zamanla demek istediğim başlıktır.
devamını gör...
mürsel mistanoğlu
türk televizyon tarihinin en önemli kahramanlarından biridir. tlc kanalında yayınlanan 90 days fiance ( evliliğe 90 gün) programının yıldızıdır.

program esnasında mürsel/ antalya yazan her saniye için balkona astığım bayraklarla üç milli maç çıkarabileceğimi düşünüyorum.

bir yabancı dil tutkunu olarak mürsel’in ingilizceye hakimiyeti gözlerimi yaşartmakla kalmıyor, mesleğimi sorgulama da neden oluyor. çünkü türkiye’nin en turistik şehrinde ve muhtemelen biraz da olsa ingilizceye maruz kalmış birinin dil yetmezliğinden ölecek halde olması bütün ülkenin ayıbıdır.
mürsel türk insanını tlc ekranlarında temsil ederken ille de sarılmalı, dokunmalı, tokalaşmalı sevgi gösterileri ile misafirperverliğimizi yedi cihana göstermiştir. ki bu amerikalılar için çok da alışıldık bir şey olmasa gerek.

ablası ile yaptığı telefon konuşmasında sonra anna’yı bırakıp türkiye’ye dönen ve nasıl olduğunu kimsenin anlamadığı bir şekilde tekrar geri dönüp anna ile evlenen mürsel hiçbir şeyi ile değilse de samimiyeti ve iş bitiriciliğiyle ile artı puan toplamayı başarmıştır.

telefondaki sözlük yardımı ile anna ile iletişim kurmayı başardığını gördüğümüz antalyalı mürsel’in annayı nasıl tavladığı, hala devam etmekte olan evliliği nasıl yürüttüğü konusunda çeşitli dedikodular olsa da göğsümüzü kabarttığı gerçeği asla değişmeyecektir.

anna ve mürsel instagram’da ortak kullandıkları bir sayfa üzerinden bize kültür mozaiklerini sunmaya devam ediyorlar.

program esnasında mürsel/ antalya yazan her saniye için balkona astığım bayraklarla üç milli maç çıkarabileceğimi düşünüyorum.

bir yabancı dil tutkunu olarak mürsel’in ingilizceye hakimiyeti gözlerimi yaşartmakla kalmıyor, mesleğimi sorgulama da neden oluyor. çünkü türkiye’nin en turistik şehrinde ve muhtemelen biraz da olsa ingilizceye maruz kalmış birinin dil yetmezliğinden ölecek halde olması bütün ülkenin ayıbıdır.
mürsel türk insanını tlc ekranlarında temsil ederken ille de sarılmalı, dokunmalı, tokalaşmalı sevgi gösterileri ile misafirperverliğimizi yedi cihana göstermiştir. ki bu amerikalılar için çok da alışıldık bir şey olmasa gerek.

ablası ile yaptığı telefon konuşmasında sonra anna’yı bırakıp türkiye’ye dönen ve nasıl olduğunu kimsenin anlamadığı bir şekilde tekrar geri dönüp anna ile evlenen mürsel hiçbir şeyi ile değilse de samimiyeti ve iş bitiriciliğiyle ile artı puan toplamayı başarmıştır.

telefondaki sözlük yardımı ile anna ile iletişim kurmayı başardığını gördüğümüz antalyalı mürsel’in annayı nasıl tavladığı, hala devam etmekte olan evliliği nasıl yürüttüğü konusunda çeşitli dedikodular olsa da göğsümüzü kabarttığı gerçeği asla değişmeyecektir.

anna ve mürsel instagram’da ortak kullandıkları bir sayfa üzerinden bize kültür mozaiklerini sunmaya devam ediyorlar.
devamını gör...



