türkiye cumhuriyetinin resmi dilidir. ancak türkçe değildir.

kırgızistanlı biriyle tanıştım. türkiye'ye doktora için gelmiş. laf lafı açtı sohbet içerisinde. en nihayetinde de konu osmanlı türkçesi'ne geldi. kız bana dedi ki, dilinizin adı türkçe, burası türkiye. biz binyıllarıdır var olan bir toplumuz. orta asya'da öz türkçe'yi kullanan, aynı dili konuşan ülkeleriz. ama ben sizin ülkenize geldiğimde dilinizi anlamak için bile epey zorlandım. dili değiştiren, doğudan, batıdan etkilenip, kültürün bel kemiği olan dilini saf tutamayan sizsiniz. ama sizin dilinizin adı türkçe, bizimkinin adı kırgızca, azerice, uygurca. işte bunlar hep siyaset dedi. bu arada iletişim dilimiz ingilizce. mükemmel değil mi?

düşününce doğru. biz türkçe bile konuşmuyoruz ki. farsça'dan, arapça'dan, sömürü devletleri gibi fransızca'dan binlerce kelimenin dilimize nüfuz etmesine izin vermişiz. türkiye topraklarında devşirme bir dil yaratıp adını da türkçe koymuşuz. öz türkçe başka ülkelerde, başka adlarla anılıyor. şimdi gelmiş okullarda osmanlı türkçesi öğretmeye çalışıyoruz. bunu da harf devrimi ile bir gecede "cahilleştiğimizi" düşündüğümüz için yapıyoruz. ben okuduğum bölümden dolayı üniversitede osmanlı türkçesi yazmış, okumuş, çeviri yapmış bir insanım. osmanlı tükçesi'nin türkçe olmadığını bilecek kadar dili etimolojik olarak tanıdım, öğrendim. kalkıp bana kültür, sanat, edebiyat demeyin. bu siyasi bir hareket; neo osmanlıcı tavrın eğitim sistemimize tecavüzü. adı türkçe olan dilin köküne kibrit suyunu çakmak. harf devrimi bile değil, dil devrimi bu. ülkenin dilini, yani kültürünü değiştirmeye çalışmak.

bu topraklarda 600 yıl hüküm süren bir devletin dilini üniversitelerde osmanlı türkçesi diline hakim dilbilimciler yetiştirerek bilimsel düzeyde tarihsel, sanatsal olarak inceleyebilirsin. tıpkı bu topraklar üzerinde yaşamış azınlık diye adlandırılan(!) toplumların dilini öğrenip, bu alanda araştırma yapabilecek donanıma sahip akademik personel yetiştirmen gibi. konu bilimsel araştırma ise bir yaptığın bir yaptığınla örtüşsün, gel canımı ye. ama senin derdin o değil. ve ne yazık ki biz bunu biliyoruz.

cehalet mutluluk gerçekten.
devamını gör...


aklıma hep bu şarkı gelir.çok ta yerinde anlatmışlar..
evreni gördüm
sıkı olaydı
binlerce insan
ölürken "netekim"
bir şey yapmazdı
sadece bakardı
bu kadar kaos
bize fazlaydı ki

erdal'ı gördüm
darağacında
onaltı yaşında
ölürken "netekim"
bir şey yapmazdı
sadece bakardı
sonrası serbest
sonrası pazar...
devamını gör...

seçimli monarşide, hükümdarlar seçimle başa gelmektedir. hanedanlık sisteminde olduğu gibi, yönetim babadan oğula geçmemektedir. günümüzde, birleşik arap emirlikleri, kamboçya, malezya ve vatikan gibi ülkelerde uygulanmaktadır.

tarihte ise antik roma krallığı'nda, kutsal roma imparatorluğu'nda ve kudüs krallığı'nda bu sistemin uygulandığı dönemler olmuştur.
devamını gör...

- dans etmek
- kitaplığımdaki benim bile unuttuğum kitapları okumak
- boş yapmak
- resim işine el atalım dedik çok güzel beceremedim.
devamını gör...

insanlarımız çok garip ya. sanırım milletçe sevgiye, duygulara verdiğimiz değerden böyle. sevgilinin seni seviyorum demesine bile tahammül edemeyen insanlar var. buyurun size içinde yaşadığımız toplum. sevmek, değer vermek, bunu dile getirmek basitlik, ucuzluk, aldatılmayı hak etmişlik oluyor. tam tersi ise ne yazık ki kıymet görüyor bu topraklarda. basitlikmiş, sanırsın hayatları çok dolu da. benim sevgilim bana her gün her saat şu kelimeyi kursa sıkılmam, öf pöf etmem, ki öyle de yapıyor, insana iyi hissettiriyor, hiçbir şeyin de içini boşaltmıyor, keza özel zamanlarda kurduğu seni çok seviyorum cümlesi de hiç öyle havada kalmıyor kendini de farkını da hissettiriyor. sizler sevilmeyi hak etmiyorsunuz, muhtemelen sevilmeyi de bilmiyorsunuz, nasıl ailelerle büyüdünüz bilmiyorum ama "seni seviyorum" cümlesine düşman olmanız bize az çok bilgi veriyor. kısacık dünya, bu kadar takıntı içinde yaşamayın, hayatın o boktan griliğine esir olmayın, sevin, sevilin ve bunu devamlı dile getirmekten çekinmeyin; atalarınızın, dedelerinizin, dedenizin yanında sizi sevemeyen babalarınızın o içi boş, değersiz kültürlerinin bilincinize inşa ettiği köhneliği, şiddeti, gereksiz ağırbaşlılığı, gürültüyü, yozluğu yok edin. insanların sizi kalıpların dışında sevmesine izin verin; olgunlaşmamış, çok sevilince nasıl tepki vereceğini bilmeyip şımaran-saldırganlaşan, az sevilince de tribal enfeksiyon geçiren ilgi budalası tiplerden olmayın.
devamını gör...

...
“öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır”
...

attila ilhan - sisler bulvarı kendi sesinden
devamını gör...

almanya'da şu sıralar merkel'in paskalya sebebiyle tam kapanmaya gidilebilir açıklamasını konuşuyoruz 20 gündür falan... özür diledi o konuda kapandı. konuşacak konumuz yok, türkiyeden konu ithal edeceğiz yakında. durumlar çok fena sıkılıyoruz*
devamını gör...

google arama motorunun sadece akademik araştırmalar içerisinden araştırma yapmanızı sağlayan arama bölümü.
devamını gör...

yürüyüş yapacağım diye dağlara, tepelere, bayırlara çıkmışım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

sahilde konser var dediler kendimi dağlara vurdum bende bu akşam.
hiç çekemeyeceğim şimdi gürültü, patırtıyı...
buranında konseri bitmedi arkadaş.
evden çıkalım diye iki güne bir konser düzenliyorlar.
bu sefer amatör bir grup.
zamanında sokak hayvanları yararına çok etkinlik yapmıştık birlikte, çok sahneye çıkmıştık.
güzel zamanlardı.

minicikte bir ay mı varmış orada?
ne de tatlıymış ne de şirinmiş.

neysem bu kadar dinlenme yeter biraz efor zamanı.
herkeslere tatlı, huzurlu akşamlar...
devamını gör...

hiç yemediğim bir yiyecektir.

ama tadının lahmacuna benzediğini düşünüyorum.
devamını gör...

yaşamımıza dahil olduğunuzdan beri öyle güzel, öyle gülümseten bir enerjiyle sardınız ki çoğalarak daim olsun dilerim.

“hadi uyan
aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
ilkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
yoksul olsan da uyan
garip olsan da uyan
madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için"

metin eloğlu – uyan
devamını gör...

seni seveni sen de sev...
deseydi bu ebeveyn, insanımız bu kadar mutsuz olmazdı. bu kadar sevgisiz yaşamak gerçekten nefessiz kalmak kadar boğucu.
devamını gör...

helios ile kız istemeye gitmektir.

helios: allahın emri peygamberin kavli ile kızınız uykusuzkahveyi oğlumuza istiyoruz...??!!&%??
helios: (yazara dönerek) lan sen bizim moda mı göz koydun?
yazar: abla ben ciddiyi...
helios: kes kes kes uzaklaştırıldın!
devamını gör...

3. sınıfta günlüğüme şunları yazmışım:
" bugün kar çok yağdı öyle bir düştüm kii.. artık herkesten nefret ediyorum."
hayata bak.
devamını gör...

bir önceki kitabı ''bir çift yürek'' ile bizleri bambaşka bir serüvene çıkarmış, farklı bir konuya değinmiş ve adlarını daha önce hiç duymadığımız aborijinlerle tanıştırmıştı marlo morgan. kitapları her zaman başka bir bakış açısı yaratır yazarımızın. bu ikinci kitabı olan ve bir aborijin bilgeliği yazısıyla yayınlanan ''sonsuzluğun mesajı'' adlı kitabından bahsetmek istiyorum. (bkz: bir çift yürek)

sonsuzluğun mesajı yine bizi bambaşka bir evrene götürüp,derinlik kazandıran bir kitap oldu.
kitaptaki karakterimizin adı beatrice ve bir ikiz kardeşi var.ikiz kardeşi erkek. annesi doğum yaptıktan sonra ikisini de beyaz insanlar alıp bambaşka yerlere götürürler.
avustralya'nın gizli sakinleri olarak da adlandırılan aborijinler kendi tabirleriyle beyaz insanlar tarafından toprakları keşfedilince birçok zorluğa maruz kalmışlardır.
kitaptaki ikizlerimizin biri amerika'ya gönderilir bir diğeri de yetimhanede kalır. beatrice köklerini bulmaya girişir ve yolculuk da orada başlar çünkü ruhunda hissettiği kendi köklerine ulaşma ihtiyacından alıkoyamaz kendini ve aborijinlere kendi insanına ulaşmayı başarır. bilge aborijinlerle kurduğu diyaloglar,onların öğrettikleri hem beatrice'in hem de biz okuyucuların ruhunda sonsuzluğun mesajına doğru bir yolculuğa çıkartır.

yani bir aborijin bilgeliği romanı denmesinin hakkını sonuna kadar vermiş bir kitap. kitaptaki aborijin bilgelerinin söyledikleri adeta kendi ruhumuzda sanki hiç keşfetmemişiz gibi bir yolculuğa çıkarıyor. hislerimize dokundukça ruhumuzu arındırıp içimizdeki güzelliğin farkındalığını yaratarak kendimizi insanlığımıza iyi gelecek bir değişime uğramış olarak buluyoruz.o yüzden bana kattıkları özel olan bir kitap.
okumaktan keyif alacağınız ,okudukça huzur bulacağınız bir kitap.
şimdi size kitaptan birkaç kesit paylaşacağım.

''kafanın konuşması toplumun bir ürünüdür, kalbin konuşması sonsuzluktan gelir.''der kitapta. en sevdiğim cümlelerden biri oldu.

altını çizdiğim yerlerden biri de ölümle ilgili çok farklı bir bakış açısı kazandıran aşağıdaki paragraf oldu.sen kimseyi öldüremezsin aslında ya da kimse ölmez. ölen sadece bedendir ve ruh sonsuzdur yine sonsuzluğa gider der.
''değişime uğramış olanların,mutantların dünyasında dini bir ilke vardır.bu 'öldürme'dir. bu yeterince açıktır ama yine de onlar savaşlarda,ulaşımda,yapılan tıbbi deneylerde kendi mallarını ya da yaşamlarını korurken,kızgınken hatta yalnızca ödeşmek için bile birbirlerini öldürürler.basit 'öldürme' ilkesinin yorumu kişinin farklı koşullar altındaki düşüncelerini haklı çıkarmak için değiştirilir.eğer toplum bu biçimde düşünmeyi seçerse bu kabul edilir ama gerçek 'öldürme' değil 'öldüremezsin!'dir.bunun koşullarla ,izinle ya da yapılmış olan edimlerin incelenmesiyle hiçbir ilgisi yoktur.sözler gayet açıktır.öldürmek olanaksızdır.o ruhu sen yaratmadın,onu sen öldüremezsin.insan biçimine son verebilirsin ama bu yalnızca ruhu sonsuzluğa geri gönderir.ruhlar durup başlamazlar,onlar süreklidir.ölüm bir sonuç değildir.ölüm sonsuzluk dünyasında değişik bir biçimde var olmaktır.bir yaşama son vermek kişiye kesinlikle sorumluluk getirir;yaşam çok değerli bir deneyimdir.''

bir diğeri de koşulsuz sevgiden bahsettiği kısımdır.
''bizim seçme şansımız vardır. bizim özgür irademiz vardır ve bizler bunun farkındayız. ne kadar disiplinli olacağımıza yalnızca biz karar veririz ve bundan dolayı sorumluyuz. bizler yaratıcı varlıklarız. sınırsız yaratıcılığa ulaşabiliriz. biz burada bir diğerimiz için, yardım etmek, geliştirmek, eğlendirmek, karşılıklı ilişkide bulunmak için bulunuyoruz. bizler burada bu gezegene bakmak için bulunuyoruz. enerjinin bilgisi ve bu bilginin idare edilmesi bilincimizle birlikte gelir. birçok duygumuz vardır ve bizler sonunda anahtarın çok basit olduğunu anlayacağız. bu anahtar yargısız, koşulsuz sevgidir. eğer bir şey karmaşık gibi görünüyorsa, bu, sevgi değildir; başka bir şeydir. sevgi, duruma göre hangi rol daha fazla yardımcı oluyorsa, yardım edici, verici ya da alıcı olabilir. insanlar bilgeliğe ulaşabilirler, ama diğer canlılara bu fırsat verilmemiştir. duygusal bilgeliğe ulaşmak bizim yeryüzündeki görevlerimizden biridir.''
(bkz: marlo morgan)
devamını gör...

aman ali rıza bey,tadımız kaçmasın.
devamını gör...

ben birilerini gördüm sanki.
bir yazar, is back.
devamını gör...

life on mars?, david bowie'nin kariyerinin en iyi albümlerinden olan 1970 tarihli hunky dory'de 4.sırada yer alan ve 1973'te tek başına yayımlanan şarkısı olup mars'ta yaşam anlamına gelmektedir. sözleri hayli tuhaf ama ortaya çıkış süreci müzik piyasası için o kadar da alışılmadık değil.

bowie, bu şarkıyı 24, space oddity'yi ise 22 yaşında yazmıştır. bağlı olduğu plak şirketi önce bowie'den aslı fransızca olan claude françois' ya ait comme d'habitude yani "her zamanki gibi" adlı ve o zamanlar gerçekten çok meşhur olan şarkının ingilizce versiyonunu oluşturmasını istemiş. fakat tam o zamanlarda kanadalı müzisyen paul anka önce davranıp çoktan şarkının copyright'ını satın almış, ingilizce versiyonunu hazırlayıp frank sinatra'nın en ünlü şarkılarından olan my way'in doğuşuna vesile olmuş. bowie ise aynı beste için bu sefer daha güç anlaşılan sözler* yazarak şarkısını yayınlamış.


sözleri;
ıt's a god-awful small affair
to the girl with the mousy hair
but her mummy is yelling, "no"
and her daddy has told her to go
but her friend is nowhere to be seen
now she walks through her sunken dream
to the seat with the clearest view
and she's hooked to the silver screen
but the film is a saddening bore
for she's lived it ten times or more
she could spit in the eyes of fools
as they ask her to focus on
sailors fighting in the dance hall
oh man, look at those cavemen go
ıt's the freakiest show
take a look at the lawman
beating up the wrong guy
oh man, wonder if he'll ever know
he's in the best selling show
ıs there life on mars?
ıt's on america's tortured brow
that mickey mouse has grown up a cow
now the workers have struck for fame
'cause lennon's on sale again
see the mice in their million hordes
from ıbiza to the norfolk broads
rule britannia is out of bounds
to my mother, my dog, and clowns
but the film is a saddening bore
'cause ı wrote it ten times or more
ıt's about to be writ again
as ı ask you to focus on
sailors fighting in the dance hall
oh man, look at those cavemen go
ıt's the freakiest show
take a look at the lawman
beating up the wrong guy
oh man, wonder if he'll ever know
he's in the best selling show
ıs there life on mars?


bowie'den dinlemeye bayılsam da fransız genç yetenek ecco'dan dinlemek de ayrı bir huzur veriyor;


life on mars ayrıca 2008 tarihli bir polisiye bbc dizisi ve bu dizinin çeşitli ülkelerdeki uyarlamalarının da ismidir.

david bowie gibi çağının ötesinde yaşamış bir müzisyenin uzay temaları işlenmiş halihazırdaki böylesine müthiş eserleri elon musk ve spacex'in de gözünden kaçmamış elbette. 2008'de falcon heavy roketinin uzaya gönderdiği starman isimli cansız bir sürücüsü bulunan spor araç roadster'da çalan şarkıdır aynı zamanda life on mars. bu roadster uzaydaki macerasına başladıktan yaklaşık 2.5 yıl sonra mars'a yakın uçuş gerçekleştirmeyi de başardı.

devamını gör...

ikisi de neticede kitap okumaktır ancak kitaba dokunmalıyım, hissetmeliyim, kokusu vs diyen ve telefondan çok verimli bir şekilde takip edemem diyecekler için fiziki olarak okunması daha cezbecidir. diğer kesim için bir durum ağır bassa da çok da fark etmez herhalde diye düşünüyorum.

şahsım adına kitap okumayı çok sevmeme rağmen kitaba dokunmayı sadece dışardan olduğunda seviyorum milletin ölüp bittiği kokusu, sayfa sesi vs beni oldukça rahatsız ediyor ama kitaplara olan sevgim uğruna katlanıyorum. bu sebepten bazı zamanlar telefondan okumak oldukça cezbedici gelse bile takip etmek açısından fiziki olması daha kolay özelliklerde kalın kitaplarda işi zorlaştırıyor bana göre.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim