ıhlamur
en sevdiğim çaylardan birisidir. özellikle soğuk havalarda içi ısıtıp mutluluk veren bir bitki çayıdır.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
sen bana iyi değilsin!
ben sana iyi davrandığım için iyi davranıyorsun, benim sana iyi davrandığım kadar iyisin.
ben sana iyi davrandığım için iyi davranıyorsun, benim sana iyi davrandığım kadar iyisin.
devamını gör...
lensle uyumak
uzun yolculuklarda defalarca yaptığım ve zararını görmediğim tercih.lens en kalitelisi olmalı.
devamını gör...
kadınların yanında ana avrat düz giden kalitesiz erkek
herhangi bir yerde ana avrat düz giden erkekten ne farkı olduğunu pek anlamadığım erkektir. ben şahsen edepli ve kibar erkek seviyorum, sadece yanımda değil her zaman düzgün konuşmalı. sinirlendiği haklı bir durum olduğunda sesini yükseltmek, hakkını korumak ile küfürbaz olmak birbirinden farklı şeyler.
devamını gör...
ahmed arif'in dizeleri
"canım,
ne güzel kızsın sen! ne yiğit dost.
tam kötülemişken,
yakışıksız naneler düşünürken çıkar gelirsin.
yalancısın da.
kurban olayım o huyuna.
kendin üzgün, bezginken, bana öyle görünmezsin.
yük yük dediğin bunlar işte canım.
durup dururken, müzik, düşler,
serseri firar duyuları ve günlük kahrolası bir alay şu bu varken,
kalkıp bir de beni çekip çevirmek.
ulan isa mısın ne?"
ne güzel kızsın sen! ne yiğit dost.
tam kötülemişken,
yakışıksız naneler düşünürken çıkar gelirsin.
yalancısın da.
kurban olayım o huyuna.
kendin üzgün, bezginken, bana öyle görünmezsin.
yük yük dediğin bunlar işte canım.
durup dururken, müzik, düşler,
serseri firar duyuları ve günlük kahrolası bir alay şu bu varken,
kalkıp bir de beni çekip çevirmek.
ulan isa mısın ne?"
devamını gör...
türkler'in doğada mangal yapmayı eğlenmek zannetmesi
kendi gözünden diğer insanların hayatlarına bakıp neyin doğru neyin yanlış olduğunu kesin olarak söyleme, bir kıstas belirleme ve bununla övünme ihtiyacı...
benim eğlence anlayışım tam da budur. benim eğlence anlayışım bu olduğu için de bu doğrudur. sizin eğlence anlayışınız kılaplarda dans etmek ise sizin için odur doğrusu. başlığı görünce canım çekti yalnız. bugün çatıda bi mangal yapayım cızır cızır ohh!
benim eğlence anlayışım tam da budur. benim eğlence anlayışım bu olduğu için de bu doğrudur. sizin eğlence anlayışınız kılaplarda dans etmek ise sizin için odur doğrusu. başlığı görünce canım çekti yalnız. bugün çatıda bi mangal yapayım cızır cızır ohh!
devamını gör...
huneyn gazvesi
m.s. 630 yılında yaşanmış olan savaş. savaşta islam ordusuna hz. muhammed ve hz. halid bin velid komuta etmiştir. tabiiki böylesine muhteşem komutanların bulunduğu bir savaş yenilgiyle sonuçlanmaz. savaşı islam ordusu kazandı. fakat savaş, islam'ın en heyecan verici ve en nâzik savaşlarından biri kabul edilir.
bunun sebebini, kısaca bir rivayet özetliyor. tabiin (peygamber'i değil fakat sahabeleri görmüş kimseye verilen ad) hadisçilerinden, ebu ishak sebii'nin (v. 745), sahabe olan hz. bera bin azib'den duyduğuna göre; bir adam, hz. bera bin azib'e sormuş ki, "huneyn savaşı'nda, gerçekten resulullah'ı bırakıp kaçtınız mı?" hz. bera bin azib de demiş ki, "evet. ama o, yerinden kımıldamadı." ve sözlerine şöyle devam etti, "o gün onu, hâris amcasının oğlu ebu süfyan'ın gemini tuttuğu beyaz katırın üzerinde gördüm. bu sırada resulullah, "ben peygamberim, yalan yok." diye sesleniyordu."
ayrıca bunun dışında bazı râviler (öğrendiği hadis'i rivayet eden kimseye verilen ad), resulullah'ın, "ben peygamberim, yalan yok." cümlesinin ardından, "ben abdülmutallib'in oğluyum." dediğini de rivayet eder. müslümanların savaşta kaçmasının sebebi de şöyle anlatılır, savaşta, düşman tarafında yer alan okçular, işlerinde çok iyilerdi. fakat müslümanlar üzerlerine saldırınca, onlar dağıldılar. daha sonra, müslümanlar ganimete yöneldiler. pusuda bekleyen okçular da hemen ok fırlatmaya başladılar. bu sefer de müslümanlar kaçmaya başladılar. resulullah'ın yanında sadece 9 veya 10 kişi kaldı. savaşta, hz. muhammed ile kalan kişilerin şunlar olduğu söylenir: hz. abbas, hz. ebu sufyan bin haris, hz. ebu bekir, hz. ömer, hz. ali, hz. üsâme bin zeyd, hz. abdullah bin mesud, ca'fer (hangi ca'fer'dir bir bilgim yok), hz. kusem bin abbas, hz. fadl bin abbas, hz. eymen bin ümmü eymen.
müslümanların kaçması üzerine, resulullah kaçmakta olan müslümanları geri çağırmak için, "ben peygamberim, yalan yok. ben abdülmutallib'in oğluyum." diye buyururken, diğer bir yandan da, "düldül" isimli katırını düşmanların üzerine sürüyordu. hatırlatayım ki, bu olay yaşandığında, hz. muhammed'in 571 doğumlu olduğunu varsayarsak, hz. muhammed, 61'li yaşlarındaydı.
bu olayla ilgili şöyle bir söylenti de var, hz. muhammed'in katırından inip, yerden toprak alıp, düşmanların gözüne fırlattığını ve ardından da "bu yüzler kahrolsun!" diye buyurduğu da söyleniyor. ardından da toprak kimin gözüne geldiyse, onlar kaçmışlar diye anlatılıyor yani. olayı araştırdığımızda, hz. muhammed, katırını düşmanların üzerine sürmeye başlayınca, hz. abbas da onu durdurmaya çalışıyor. bunun sebebi şu olsa gerek: düşman ordusunda 40.000 kişinin olduğu söyleniyor, fakat hz. muhammed'in yanında sadece 9 kişi kalmıştı. yani 9 kişi ile 40.000 kişiye saldırınca, başarısız olma oranı da yüksek olsa gerek. ve, hz. abbas ile birlikte, hz. ebu sufyan bin haris'in de hz. muhammed'i durdurmaya çalıştığı söylenir. ve bunun için, katırdan tuttukları anlatılır. yani katırı durdurmaya çalışdıkları anlatılır.
hz. abbas, hz. muhammed'in emri ile şöyle seslenir: "ey akabe'de biat eden ensar, ey şecere-i rıdvân altında söz veren ashab!" ki zaten hz. abbas'ın gür sesli olduğu söylenir. ki sahabiler de bunu duyarak, "lebbeyk" diyerek geldiler. lebbeyk, "buyrun efendim, emredin, sana geldim" gibi anlamlara gelen bir seslenme sözüdür. sahabiler, resulullah'ın yanına koşunca, savaş yeniden kızıştı. sonunda da, islam ordusu, düşmanları yendi.
"allah birçok yerde, bu arada huneyn savaşı'nda gerçekten size yardım etmiştir. o gün sayıca çokluğunuza güvenmiştiniz, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı; o yer geniş olmasına rağmen size dar gelmiş, nihayet geriye çekilmeye başlamıştınız. bunun üzerine allah, peygamberinin ve müminlerin üzerine kendi katından bir güven duygusu indirdi, bir de göremediğiniz askerler gönderdi ve böylece inkâr edenlerin cezasını verdi. işte bu, inkârcıların hakettiği karşılıktır. artık bunun ardından allah dilediğinin de tövbesini kabul eder. çünkü allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir." (tevbe/25-27)

(yukarıdaki resimde, huneyn savaşı'nın gerçekleştiği huneyn bölgesi (ya da huneyn vadisi) görülüyor.)
bunun sebebini, kısaca bir rivayet özetliyor. tabiin (peygamber'i değil fakat sahabeleri görmüş kimseye verilen ad) hadisçilerinden, ebu ishak sebii'nin (v. 745), sahabe olan hz. bera bin azib'den duyduğuna göre; bir adam, hz. bera bin azib'e sormuş ki, "huneyn savaşı'nda, gerçekten resulullah'ı bırakıp kaçtınız mı?" hz. bera bin azib de demiş ki, "evet. ama o, yerinden kımıldamadı." ve sözlerine şöyle devam etti, "o gün onu, hâris amcasının oğlu ebu süfyan'ın gemini tuttuğu beyaz katırın üzerinde gördüm. bu sırada resulullah, "ben peygamberim, yalan yok." diye sesleniyordu."
ayrıca bunun dışında bazı râviler (öğrendiği hadis'i rivayet eden kimseye verilen ad), resulullah'ın, "ben peygamberim, yalan yok." cümlesinin ardından, "ben abdülmutallib'in oğluyum." dediğini de rivayet eder. müslümanların savaşta kaçmasının sebebi de şöyle anlatılır, savaşta, düşman tarafında yer alan okçular, işlerinde çok iyilerdi. fakat müslümanlar üzerlerine saldırınca, onlar dağıldılar. daha sonra, müslümanlar ganimete yöneldiler. pusuda bekleyen okçular da hemen ok fırlatmaya başladılar. bu sefer de müslümanlar kaçmaya başladılar. resulullah'ın yanında sadece 9 veya 10 kişi kaldı. savaşta, hz. muhammed ile kalan kişilerin şunlar olduğu söylenir: hz. abbas, hz. ebu sufyan bin haris, hz. ebu bekir, hz. ömer, hz. ali, hz. üsâme bin zeyd, hz. abdullah bin mesud, ca'fer (hangi ca'fer'dir bir bilgim yok), hz. kusem bin abbas, hz. fadl bin abbas, hz. eymen bin ümmü eymen.
müslümanların kaçması üzerine, resulullah kaçmakta olan müslümanları geri çağırmak için, "ben peygamberim, yalan yok. ben abdülmutallib'in oğluyum." diye buyururken, diğer bir yandan da, "düldül" isimli katırını düşmanların üzerine sürüyordu. hatırlatayım ki, bu olay yaşandığında, hz. muhammed'in 571 doğumlu olduğunu varsayarsak, hz. muhammed, 61'li yaşlarındaydı.
bu olayla ilgili şöyle bir söylenti de var, hz. muhammed'in katırından inip, yerden toprak alıp, düşmanların gözüne fırlattığını ve ardından da "bu yüzler kahrolsun!" diye buyurduğu da söyleniyor. ardından da toprak kimin gözüne geldiyse, onlar kaçmışlar diye anlatılıyor yani. olayı araştırdığımızda, hz. muhammed, katırını düşmanların üzerine sürmeye başlayınca, hz. abbas da onu durdurmaya çalışıyor. bunun sebebi şu olsa gerek: düşman ordusunda 40.000 kişinin olduğu söyleniyor, fakat hz. muhammed'in yanında sadece 9 kişi kalmıştı. yani 9 kişi ile 40.000 kişiye saldırınca, başarısız olma oranı da yüksek olsa gerek. ve, hz. abbas ile birlikte, hz. ebu sufyan bin haris'in de hz. muhammed'i durdurmaya çalıştığı söylenir. ve bunun için, katırdan tuttukları anlatılır. yani katırı durdurmaya çalışdıkları anlatılır.
hz. abbas, hz. muhammed'in emri ile şöyle seslenir: "ey akabe'de biat eden ensar, ey şecere-i rıdvân altında söz veren ashab!" ki zaten hz. abbas'ın gür sesli olduğu söylenir. ki sahabiler de bunu duyarak, "lebbeyk" diyerek geldiler. lebbeyk, "buyrun efendim, emredin, sana geldim" gibi anlamlara gelen bir seslenme sözüdür. sahabiler, resulullah'ın yanına koşunca, savaş yeniden kızıştı. sonunda da, islam ordusu, düşmanları yendi.
"allah birçok yerde, bu arada huneyn savaşı'nda gerçekten size yardım etmiştir. o gün sayıca çokluğunuza güvenmiştiniz, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı; o yer geniş olmasına rağmen size dar gelmiş, nihayet geriye çekilmeye başlamıştınız. bunun üzerine allah, peygamberinin ve müminlerin üzerine kendi katından bir güven duygusu indirdi, bir de göremediğiniz askerler gönderdi ve böylece inkâr edenlerin cezasını verdi. işte bu, inkârcıların hakettiği karşılıktır. artık bunun ardından allah dilediğinin de tövbesini kabul eder. çünkü allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir." (tevbe/25-27)

(yukarıdaki resimde, huneyn savaşı'nın gerçekleştiği huneyn bölgesi (ya da huneyn vadisi) görülüyor.)
devamını gör...
yeni biriyle tanışmayı sevmek
insan tanımayı sevmektir. herkesin bir hikayesi var, her insan bir mikrokozmoz. bilinmeyi hak ediyor.
devamını gör...
the birds
aynı zamanda hitchcock'un filmi yaparken esinlendiği, daphne du maurier'in 1952 yılında yayımladığı bir öykü.
spoiler vermeden kısaca öyküden bahsedelim, artılarını ve eksilerini konusalım. şimdi öncelikle, öykü kuşların örgütlenerek, birbiriyle asla yan yana bulunmayacak bazı türlerle bir olup insanlığın üstüne saldırdığı, gökyüzündeki güneşi kapatacak kadar korkutucu bir hal alması ile başlıyor. bunu yaparken, asla yan yana gelemeyecek kuş türlerinden bir başlıyor ve bir anda kendinizi birçok kuş türünün günlük yaşantısı hakkında bilgi sahibi olmuş buluyorsunuz, daha da güzeli o zamanın radyo kültürünü de çok hoş bir biçimde önümüze sunuyor, zira sabah yediyi bekleyip radyodan haberleri dinlemeler mi dersiniz, her insanın "ne olup ne bitmiş yahu?!" diye her kısmıyla radyoların başında durmalar mı dersiniz, insanı gerçekten yazıldığı yıla getiriyor, yetiyor mu? yetmiyor, zira insanlar evlere kapanmış, sokağa çıkamayacak haldeyken bir anda yaklaşık 10 yıl öncesini düşünmemizi de sağlıyor.
10 yıl önce ne olmuştu, sahi? evet, 2.dünya savaşı... ve o zamanın hava saldırılarından korunma şekilleri, o günlerde radyoların nasıl yayın yaptığı, ne zorluklarla yaşandığına kadar insanı kendi içerisine çekiyor bu öykü.
öykünün güzel kısımları kadar zevk veren yerleri olduğu kadar eksik olan kısımları da bi hayli rahatsız edici, misal kitap oldukça yavaş başlayıp bir anda hızlanıp öyle keskin bir biçimde bitiyor ki, "acaba okuduğum kitap eksik mi benim?!" diye iç geçiriyorsunuz, zira kitap 66 sayfalık bir şey. daha kötü olan kısım ise hikayenin orta yerinde kesilmesi, yani öykü öyle bir anda bitiyor ki, "lan nolcak acaba, aaaaaaaaağ!" diye bağırabilirken bulabiliyorsunuz kendinizi, bu da ne yazık ki benden bir tık eksi not almasına sebep oldu.
spoiler vermeden kısaca öyküden bahsedelim, artılarını ve eksilerini konusalım. şimdi öncelikle, öykü kuşların örgütlenerek, birbiriyle asla yan yana bulunmayacak bazı türlerle bir olup insanlığın üstüne saldırdığı, gökyüzündeki güneşi kapatacak kadar korkutucu bir hal alması ile başlıyor. bunu yaparken, asla yan yana gelemeyecek kuş türlerinden bir başlıyor ve bir anda kendinizi birçok kuş türünün günlük yaşantısı hakkında bilgi sahibi olmuş buluyorsunuz, daha da güzeli o zamanın radyo kültürünü de çok hoş bir biçimde önümüze sunuyor, zira sabah yediyi bekleyip radyodan haberleri dinlemeler mi dersiniz, her insanın "ne olup ne bitmiş yahu?!" diye her kısmıyla radyoların başında durmalar mı dersiniz, insanı gerçekten yazıldığı yıla getiriyor, yetiyor mu? yetmiyor, zira insanlar evlere kapanmış, sokağa çıkamayacak haldeyken bir anda yaklaşık 10 yıl öncesini düşünmemizi de sağlıyor.
10 yıl önce ne olmuştu, sahi? evet, 2.dünya savaşı... ve o zamanın hava saldırılarından korunma şekilleri, o günlerde radyoların nasıl yayın yaptığı, ne zorluklarla yaşandığına kadar insanı kendi içerisine çekiyor bu öykü.
öykünün güzel kısımları kadar zevk veren yerleri olduğu kadar eksik olan kısımları da bi hayli rahatsız edici, misal kitap oldukça yavaş başlayıp bir anda hızlanıp öyle keskin bir biçimde bitiyor ki, "acaba okuduğum kitap eksik mi benim?!" diye iç geçiriyorsunuz, zira kitap 66 sayfalık bir şey. daha kötü olan kısım ise hikayenin orta yerinde kesilmesi, yani öykü öyle bir anda bitiyor ki, "lan nolcak acaba, aaaaaaaaağ!" diye bağırabilirken bulabiliyorsunuz kendinizi, bu da ne yazık ki benden bir tık eksi not almasına sebep oldu.
devamını gör...
terk edilmemek için yalvarmak
bu davranışta bulunmak hiç bir insana yakışmayacak bir harekettir.
ne kadar zor olsa da terk etmeyi düşünen birine değil yalvarmak konuşmak bile doğru olmaz.
biten bitmiştir bunu anlamak lazım. insan kendini daha fazla bu şekilde düşürmemeli.
hayat devam ediyor sonuçta.
ne kadar zor olsa da terk etmeyi düşünen birine değil yalvarmak konuşmak bile doğru olmaz.
biten bitmiştir bunu anlamak lazım. insan kendini daha fazla bu şekilde düşürmemeli.
hayat devam ediyor sonuçta.
devamını gör...
chp'nin meclise 128 milyar nerede pankartı asması
şu an mahmut tanal'ın yaptığı eylem . demokrasilerde yurttaşların vergilerinin âkıbetini sorma hakları vardır , soruyoruz : 128 milyar nerede ? her bir kuruşun hesabını vermekle yükümlüsünüz .www.cumhuriyet.com.tr/haber... .
devamını gör...
ösym
2020'nin pandemi nedeniyle ertelenen ales'ini* okulların bahar dönemi kabul tarihlerinden sonraya takvimleyen, bunu yaparken de okulları önceden haberdar ve organize edemeyen eşsiz kuruluş. sayelerinde lisansüstü başvurularını bahar döneminde kabul eden okullar bu sene yalnızca ta önceden ales'e girmiş adayların başvurularını değerlendirebilecekler.
ayrıca, 2021'in ilk yökdil'ini de* mart'a, ertelenen yökdil'den* sadece 1 ay sonraya takvimlemişler. böylece 2021'de yökdil'ler nedendir bilinmez şubat'ta ve mart'ta peş peşe yapılacakken, ales ise mayıs'ta yapılacak. ayrıca ikinci yökdil* ise ağustos'ta, artık kimin ne işine yarayacaksa.
hazırladıkları 2021 takvimiyle üniversitelerin takviminin uzaktan yakından alakası yok. üniversiteler eski usul, alışıldık tarihlerinde alım yapmaya devam edecekler.
bitti mi? bitmedi! diyelim ki kendinizi sınamak istediniz. bir dil sınavına ya da ales'e girmek istediniz. başvuru ücreti 145 lira. 145 lira! yks'nin tüm oturumları da 270 lira mıymış neymiş bu sene. masrafları bir soru kitapçığı, bir optik kağıdı, iki kalem, bir silgi olan sınavlar bunlar. üç de şeker veriyorlardı gerçi en son, şeker önemli.
komik ya.
ayrıca, 2021'in ilk yökdil'ini de* mart'a, ertelenen yökdil'den* sadece 1 ay sonraya takvimlemişler. böylece 2021'de yökdil'ler nedendir bilinmez şubat'ta ve mart'ta peş peşe yapılacakken, ales ise mayıs'ta yapılacak. ayrıca ikinci yökdil* ise ağustos'ta, artık kimin ne işine yarayacaksa.
hazırladıkları 2021 takvimiyle üniversitelerin takviminin uzaktan yakından alakası yok. üniversiteler eski usul, alışıldık tarihlerinde alım yapmaya devam edecekler.
bitti mi? bitmedi! diyelim ki kendinizi sınamak istediniz. bir dil sınavına ya da ales'e girmek istediniz. başvuru ücreti 145 lira. 145 lira! yks'nin tüm oturumları da 270 lira mıymış neymiş bu sene. masrafları bir soru kitapçığı, bir optik kağıdı, iki kalem, bir silgi olan sınavlar bunlar. üç de şeker veriyorlardı gerçi en son, şeker önemli.
komik ya.
devamını gör...
kokusu yaşam sevincini artıran şeyler
sıcak ekmek kokusu..
yeme isteği aşılayarak,yedikten sonra bir süre o yaşamın mutluluğunu devam ettirir.
bu bile fakir ya neyse..az önce yaşadım ondan.*
yeme isteği aşılayarak,yedikten sonra bir süre o yaşamın mutluluğunu devam ettirir.
bu bile fakir ya neyse..az önce yaşadım ondan.*
devamını gör...
nash dengesi
oyun teorisinde, bir oyuncunun diğer rakiplerin hamleleri veri iken yapabileceği en iyi hamleler bütünüdür.
(bkz: mahkumların açmazı oyunu)
(bkz: maksimin strateji)
(bkz: hakim strateji dengesi)
nash dengesi denilmesinin nedeni (bkz: john nash) tarafından ortaya atılmış olmasından kaynaklıdır.
(bkz: mahkumların açmazı oyunu)
(bkz: maksimin strateji)
(bkz: hakim strateji dengesi)
nash dengesi denilmesinin nedeni (bkz: john nash) tarafından ortaya atılmış olmasından kaynaklıdır.
devamını gör...
portakal hamamı radyo yayını
hasta gelene kadar dinlerim diye açtım,hasta gelmiyor.*
iyi yayınlar.
bana iyi gelen yayındır.
iyi yayınlar.
bana iyi gelen yayındır.
devamını gör...
criminal case
pretty simple tarafından geliştirilmiş ve 15 kasım 2012' de piyasaya sürülmüş olan dedektif oyunu. 2012 - 2013 yıllarında facebook' ta popülerdi. sonradan instagram kullanımının yaygınlaşmasıyla ve büyük bir kitlenin oraya geçmesiyle oyun unutulup gitti diye tahmin ediyorum.* olay yerlerini inceleyip kanıt topluyor, kanıtları inceliyordunuz. onların detaylı analizi ise ilgili birimlerce yapılıyordu. otopsiler kadar olmasa da bekleme süreleri bir hayli uzun oluyordu. oyunda her şey için yıldıza ihtiyacınız vardı. şüpheliler ve tanıklarla konuşmak, delilleri incelemek, katili tutuklamak, ek soruşturmayı açmak ve sıradaki vakaya geçmek için yıldız şarttı. yıldızları da olay yerlerinden topluyordunuz. olay yerlerinin büyük çoğunluğu arama bulma üzerineydi, kanıt bulmak için gidiyordunuz. bir de bonus yerler vardı, onlar yıldız toplamak için biçilmiş kaftandı. fark bulma, parçaları değiştirerek manzaranın bütünlüğünü sağlama gibi şeylerdi. olay yerlerini incelemek için enerjiye ihtiyaç duyardınız, hiçbir zaman da enerji yeterli olmazdı.* böyle durumlarda oyunu oynayan diğer arkadaşlarınız yardımınıza yetişirdi. bir sonraki vaka için dosya göndererek veya enerji desteğiyle... herkes herkese her konuda destek olmasına rağmen oyunda tatlı bir rekabet ortamı vardı. hatırlıyorum da, annemin bir arkadaşıyla sürekli birincilik için yarışır ve birbirimizin rekorlarını kırmaya çalışırdık. (bkz: kuşakları birleştiren oyun) oyun içinde kazandığınız parayla boosterlar alabiliyor ya da avatarınızı süsleyebiliyordunuz. boosterlar olay yerlerinde size çok yardımcı oluyorlardı, en iyi şekilde kullanırsanız da ekstra puan olarak dönüyorlardı. ekstra puan da sonraki yıldıza daha çok yaklaşmanız ve ilgileniyorsanız o olay yerinde rekor kırmanız demekti. ekstra enerji için portakal suyu, cips ve hamburgerler vardı. criminal case' in facebook sayfasını takip ederek onlardan toplayabiliyordunuz.* ek soruşturmada da birileri mutlaka hamburger veriyordu. o sebeple kimin hamburger vermeye yatkın olduğunu tespit edip, ek soruşturmaya o kişiye yardım ederek başlıyordum. unutmadan, bir de iskambil kartları vardı. onları da arkadaşlarınız gönderiyor, arada da olay yerinden köpeğiniz buluyordu. onları biriktirdikçe de ekstra xp ya da booster alabiliyordunuz. güzel zamanlardı. eski ortam olmadan aynı tadı verir mi emin değilim, lakin tekrar oynayacağım. ıos ve android' de mevcutmuş madem, eski günleri yad edeyim.
aylar sonra gelen edit: nihayet ilk oyunun tamamını bitirdim. sonunu tatmin edici buldum.
amirimiz samuel king' in intiharının ardından, nihayet şapşik yardımcımız jones ile crimson order' ın vukuatlarını ciddiyetle araştırmaya başlıyoruz. oyunun bu bölümünde en saçma bulduğum nokta şu oldu: yaptığımız zihinsel zaman yolculukları. barış çubuğu tüttürüp zihinsel olarak 400 yıl geriye giderek o zamandan kalma eşyaları görüp (?) delil olarak inceliyoruz. her zaman 400 yıl önceki olay yeri muazzam şekilde gözümüzde canlanıyor. her zaman gözümüze çarpan o 400 yıllık eşyayı birileri güven içinde saklamış oluyor ve istediğimizde sorunsuz şekilde teslim alıyoruz. her zaman, aradığımız delil o 4 asırlık eşyada oluyor. aşırı saçma. oynayabilmek için daha fazla olay yeri olsun diye kurgulanmış muhtemelen ama saçma işte. en sonunda çubuklarıyla kafayı bulmamızı sağlayan şaman teyze de, geçmişte öldürülen aloki kabilesinin huzur bulamayan ruhu çıkmasın mı? kendisi uçtu, kuş olup uçtu.* finalde de grimsborough' un daha fazla yardımımıza ihtiyaç duymadığına karar verip, veda partimizin ardından serinin ikinci oyunu olan pasifik' e doğru yol alıyoruz.
seriyi oynadıkça güncelleme yaparım.
aylar sonra gelen edit: nihayet ilk oyunun tamamını bitirdim. sonunu tatmin edici buldum.
amirimiz samuel king' in intiharının ardından, nihayet şapşik yardımcımız jones ile crimson order' ın vukuatlarını ciddiyetle araştırmaya başlıyoruz. oyunun bu bölümünde en saçma bulduğum nokta şu oldu: yaptığımız zihinsel zaman yolculukları. barış çubuğu tüttürüp zihinsel olarak 400 yıl geriye giderek o zamandan kalma eşyaları görüp (?) delil olarak inceliyoruz. her zaman 400 yıl önceki olay yeri muazzam şekilde gözümüzde canlanıyor. her zaman gözümüze çarpan o 400 yıllık eşyayı birileri güven içinde saklamış oluyor ve istediğimizde sorunsuz şekilde teslim alıyoruz. her zaman, aradığımız delil o 4 asırlık eşyada oluyor. aşırı saçma. oynayabilmek için daha fazla olay yeri olsun diye kurgulanmış muhtemelen ama saçma işte. en sonunda çubuklarıyla kafayı bulmamızı sağlayan şaman teyze de, geçmişte öldürülen aloki kabilesinin huzur bulamayan ruhu çıkmasın mı? kendisi uçtu, kuş olup uçtu.* finalde de grimsborough' un daha fazla yardımımıza ihtiyaç duymadığına karar verip, veda partimizin ardından serinin ikinci oyunu olan pasifik' e doğru yol alıyoruz.
seriyi oynadıkça güncelleme yaparım.
devamını gör...
normal bir kadıköy beyefendisi
tanımlarını keyifle okuduğum yazar arkadaşımızdır.
hatta o kadar iyi bir insandır ki 'nickaltı olmayan yazar kalmayacak' prensibi ile hareket eder sağ olsun.
takipteyiz efendim.
hatta o kadar iyi bir insandır ki 'nickaltı olmayan yazar kalmayacak' prensibi ile hareket eder sağ olsun.
takipteyiz efendim.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
küçükken güneşin derimi yakması beni fazlasıyla rahatsız ediyordu bu yüzden güneşi cehennem zannediyordum.
devamını gör...