artık mevcuttur efendim. ama buradaki çaylaklık sistemi diğerlerine göre çok daha adil.
en azından çıkma kriterleri var. kör kuyuya atılan taş gibi değil.
şimdiden '' hoşgeldiniz '' diyorum, çaylak arkadaşlara.
devamını gör...

geçenlerde bir arkadaş bana sezen aksu şarkısı gönderdi ben de ona nazan öncel şarkısı gönderdim. sonra sordum; sen sezen'ci misin yoksa nazan'cı mısın? peki siz?
tanım: ilk anket başlığını açan yazar heyecanı.
ha bu arada ben 35 e kadar sezen'ciydim,aşık olacaklara sezen oneririm. artık nazan'ciyim. yenilgiyi kabullenenlere nazan öneririm.
devamını gör...

bir pierre charras romanıdır.

biz dünyaya gelmeden önce, yarattıklarına kayıtsız bir yazarın kaleminden dökülmüş bir kahraman bekler bizi. biz varolmaya başlayınca onun da dünyadaki görevi başlamış olur. yol göstermek görevlerinden biridir elbette, ama daha çok, korumak bizi. acz içinde korkulacak kadar büyük bu gezegene gözyaşları ve mutluluk nidaları arasında geldiğimizde bizim için orda bekleyen bu gönüllü muhafız, yardıma hazırdır.

biz doğmadan önce zorunlu olarak tayin edildiği kahramanlık görevi zaman geçtikçe gönüllü hale dönüşür. önce o dev bir adamdır önümüz sıra yürüyen, sonra yanımızda yürüyen bir dev olur. ve zamanla, nankörlük sözcüğünün sözlük anlamını öğrenmeye başladıkça önde giden biz oluruz ve o dev adamın gitgide küçüldüğü yanılsamasına kapılırız. uzun süreli bu yanılsama yerin hayalkırıklıklarına bıraktığında, bir pişmanlık dalgası çarpar bedenimize ki iş işten geçmiş olur çoğu zaman. kim ne derse desin, kahramanlarımız babalarımızdır. onlara en çok kızdığımız anlar, yanımızda olmalarını en çok istediğimiz anlardı, en çok; onları ne kadar sevdiğimizi söyleyemediğimiz zamanlar bizi sevmediklerini düşünürüz, onlardan nefret etmeye başladığımızda artık onların aynısı olmuşuzdur bile, ki bu nefret tiyatrosu sahtelikten başka bir şey değildir.

pierre charras, on dokuz saniye‘den sonra bu sefer bir başka kitabıyla odama konuk oldu. onun hakkında uzun bir yazı yazmak isterdim ama kısa romanlar yazan bu yazara haksızlık etmiş olmak istemem asla. bu romanda pierre charras bir baba-oğul öyküsü anlatıyor bize. tanrıyla arası ikizinin ölümünden sonra açılan bir baba ile ona olan sevgisini bir türlü ifade edememiş bir oğulun çekişmeleri. babanın ölümünün ardından oğulun onun izini sürüp, anılar ve tahminler eşiliğinde babasıyla konuşmaları. annesinin babasına olan büyük aşkı ve 17 senelik beyhude bekleyişi. babanı oğlunda gördükleri ve oğulun zamanında anlayamadıkları.

romanı okurken içinizi garip bir korku kaplayacak. bir kaybetme korkusu, zaten kaybetmiş olanlarda ince bir sızı. romanı okuyunca babanız yakınınızda ise ona sarılın ve hiçbir şey söylemeyin, uzaktaysa bir telefonla ona, onu sevdiğinizi söyleyin, bir yerlerde sizi bekliyorsa, pencereyi açın ve ona “iyi geceler” dileyin.pierre charras’ın diğer romanında yaptığı gibi bir sürprizle bizi roman sonuna doğru yolculayışı kendisine olan hayranlığı artıracak cinsten. charras romana diderot’dan bir alıntı ile başlamış ben de yazımı bu alıntıyla bitirmek isterim:

“görmeden yazıyorum…bütün boşlukları sizi seviyorum ile doldurun.” iyi geceler sevgili babacığım…”
devamını gör...

yalnızlığımı azaltıyor.
devamını gör...

1997 yapımı steven spielberg yönetmenliğinde; morgan freeman, anthony hopkins, matthew mcconaughey gibi bomba bir kadrosu olan, kölelik temalı film.
devamını gör...

ince belli olsun, güzel olsun, sürekli arayıp darlamasın, yatakta kaplan, mutfakta aşçı, sokakta namuslu olsun diyen erkeğe karşılık 1.90 boyu olsun bari diyen kadındır.
devamını gör...

(almanca:der letzte mensch), friedrich nietzsche'nin (bkz: böyle buyurdu zerdüşt) adlı yapıtında yer alan bir terimdir. ''übermensch'' olarak adlandırılan üst
insanın anti-tezini tanımlamak için kullanılmıştır. son insan; yaşamaktan bıkmış, risk almayan, yalnızca huzur ve güvenliğini düşünen kişi olarak tanımlanmıştır.
devamını gör...

kimi insanların vicdan yerine tercih ettikleri şeydir.
devamını gör...

genellikle sorun çıkmasını en baştan engellemeye çalışıyorum ben. bu nedenle müthiş düzenli yaşarım. mesela mola saatlerini kalem kalem bildiririm, orada kahve ve çay içme saatleri bile yazılıdır. bu kısaca bu saatler içinde kimse beni farklı işlere çekmeye çalışmasın aramız bozulmasın anlamına gelen uyarıdır. çalışırken kimseyle konuşmam ki düzen bozulmasın. ya da bir işe başlayacaksam mümkünse bir süre maaş almadan çalışırım. tüm dosyaları ezberler, benden önce çalışan arkadaşın yaptığı tüm işleri kontrol eder, onun çalıştığı insanları arayıp tanışır, o insanlardan farklı kişilerin numarasını öğrenir, onlarla anlaşma yaparım ki yedek çalışma arkadaşlarım olsun. sistemi kurduktan sonra maaş almaya başladım. iş yaşamım son derece sorunsuz ve hatasız geçer. her zaman a,b,c, z planlarım vardır.

ancak sosyal hayatı böyle bir düzene oturtmak mümkün değil. çok denedim, olmadı. ne kendi ne de karşı tarafın duygularını kontrol altına almak diye bir şey yok. neye kızar, neyi kıskanır, yüzüne ne der arkandan ne sayıp söver hiç belli olmuyor. bu nedenle sorun çıktığı an gidip uyuyorum ben. uykum geliyor. tartışma sırasında bile baktım sorunu çözemiyorum uyuya kalırım. vücudum uyku üretir. baktım uyanınca geçmemiş, ağlarım uyanır, ağlarken uyuya kalırım.

yani ya korkunç bir mücadele veriyorum ya da tamamen kendimi bırakmış oluyorum. neden? çünkü ortam yok. allah sabır versin, çok zor.
devamını gör...

ölüm şairi cahit sıtkı tarancı'nın düşten güzel isimli kitabında yer alan şiir. eğer geyikli gece'nin son dizeleri* bir şiir ile özdeşleşecek olsaydı bu şüphesiz yalnızlık macerası olurdu. kaç yaşında olursan ol özlermişsin anneni, kaç yaşında olursan ol hep biraz yorucu bir dağınıklıkmış yalnızlık. kimi zaman yerin bin kat dibine sokup kimi zaman bir nefeslik yaşama payı bırakırmış insana böyle anlar. öldürmeyen şey insanı aynadaki aksine muhtaç ediyormuş, ben kendi aksini görmekten korkan ve tiksinen cahit sıtkı tarancı'dan bunu öğrendim. "cesaret, şairim, cesaret." burası her ne kadar gel zoya şiirinde veda ettiği zoya'sı ile mutlu olan voznesenski'nin dünyası olsa da yine aynı dünya değil mi kendine biraz bile tahammülü olmayan cahit sıtkı'ya kendi dizlerinden medet umduran?


öyle yalnız kaldım ki hayatımda
kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum
çok zaman annemin dizlerine hasret
koydum başımı kendi dizlerime
doya doya ağladım


paylaşırsa dost paylaşırmış
insanın derdini sevincini
dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör
hangi kapıyı çalsan kimseler yok


aşık mı olmadım taparcasına
bir mecnun geçti o çöllerden bir de ben
diz mi çektirmedim alemde kerem gibi
ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara
ne leyla yar oldu bana ne aslı ne şirin

o gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
sabahları sokağa çıkmadan evvel
cesaret şairim cesaret
kendi saçlarımı okşuyorum geceleri
sevgilimin saçları niyetine.
devamını gör...

emziğini verin sussun dediğim durumdur. ağlar da güler de. düşe kalka büyüyecek.
devamını gör...

mutlu günler vaat ediyor sana yıllar ömür boyu
devamını gör...

kendine saygısı olan insanın mevsim gözetmeksizin yapacağı iş. gözleri uv ışınlarından korur, göz hassaslığı olanı aşırı rahat ettirir. şahsen bulutlu havada bile gözlerini açamayan ben gibi insanlar için aksesuar değil ihtiyaçtır.
devamını gör...

7 yıldır şov yaptığımı anlamamışım. sözlük sayesinde şimdi anladım.
büyüksün sözlük.!

insanın tahakküme karşı verdiği savaşların en zoru kendi iç dünyasıyla olanıdır.
bunu kimsenin başına kakmadan yapabilmek güç ister, irade terbiyesi ister, ruhsal kudret ister.

birileri bu içsel savaşa karar vermişken ve bunu yasamsallastirmak için bir disiplin yakalamışken buna şov demek modern ve medeni küçük adamın dilidir.
'dinle küçük adam' sen ilkel atalarının yolundan saptın, titre ve kendine gel. sen sadece ve sadece bir toplayıcı olabilirsin. çünkü çocuğun oynamak için tavşanı, yemek için ise elmayı seçer.
kendine gel küçük adam.

yapamadığını da yermekten vazgeç.



'mideniz hayvan mezarlığıdır'
devamını gör...

tombulumun adı lokum, aramıza 1 ay önce iştirak eden minnoşun adı ruhiye.
devamını gör...

tüm dünyaya, en zor ahlaki sözü bırakan kişi: kendini bil!
devamını gör...

babamın beni unutulmuş kitaplar mezarlığı’na ilk götürüşü hiç aklımdan çıkmaz.

(bkz: rüzgarın gölgesi)
devamını gör...

en yaşlı ben değilmişim, yaşasın.
devamını gör...

epidemiyoloji, toplumdaki hastalık ve sağlıkla ilgili durumların dağılımlarını, görülme sıklıklarını ve bunların nedenlerini inceleyen bir bilim dalıdır. sağlığı geliştirmek ve hastalıkları azaltmak için sağlık bilgilerini toplamayı, yorumlamayı ve kullanmayı amaçlar. epidemiyoloji kelimesi kökenini yunanca'dan almıştır.
devamını gör...

en eski dil bilimsel kaydın ait olduğu dildir. arkeolojik kayıtlara göre ilk olarak mö 3100 yılı civarında ortaya çıkmış ve sonraki bin yıl boyunca mezopotamya'da hakim olmuştur. m.ö.2000 civarında yerini büyük ölçüde akadca'ya bırakmış ancak çivi yazısı ile yazılan bir dil olarak yazılı dil şeklinde 2.000 yıl daha varlığını sürdürmüştür.

yazı, sümerlerin en önemli kültürel başarılarından biri olmaya devam etmektedir ve bizlere yöneticilerden çiftçilere ve çiftlik sahiplerine kadar insanların yaşadıklarının kayıtlarını tutma iznini vermektedir. en eski yazılı yasalar, ebla' şehrinde yazılmış ur-nammu kanununları, mö 2400'e kadar uzanmaktadır.

bu yasaların bir kısmı ilmiye çığ ve hatice kızılyay tarafından transkripte edilmiştir:

[[alıntı]]
"m.ö 2050 yılında üç erkek; bir berber, bir bahçıvan ve mesleği bulunmayan diğer bir kişi lu innana adındaki bir tapınak görevlisini öldürdüler. katiller, kurbanın karısı olan nin dada'ya kocasının öldürüldüğünü söylediler (neden söyledikleri bilinmiyor).karısı sırrı tuttu ve yetkililere cinayeti bildirmedi.ancak kanunun kolu uzundu ve o zamanın yüksek düzeyde medenileşmiş sümer devletinde de bu bir istisna değildi.

suç kral ur ninurta'nın dikkatine getirildi, başkent isin'de kendisi nippur'daki vatandaşlar mahkemesine davayı götürdü, ki söz konusu yer, adalet mahkemesi olarak işlev görüyordu.

bu mecliste dokuz kişi suçlular hakkında kovuşturma açılmasını istedi. savlarına göre sadece üç katil değil, bunun yanında adamın karısının da idam edilmesi gerektiğini, çünkü suçu öğrendikten sonra sessiz kaldığını ve bu yüzden de öldürmeye yardımcı olduğunu öne sürmüşlerdi. mesliste bulunan iki adam daha sonra kadını savunmak için söz aldılar. kadının kocasının öldürülmesinde bir payı olmadığını ve bu yüzden de serbest bırakılması gerektiğini savundular."
[[/alıntı]]

söz konusu davanın tercümesinden sonra, pennsylvania üniversitesi hukuk fakültesinin dekanı olan j.roberts'e görüşü soruldu ve; "bizim kanunlarımıza göre, olayda karısı herhangi bir suç işlememiştir" cevabı verdi.

kaynak
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim