muhafazakar ailenin farklı düşünen çocuğu olmak
ateistliğin adı farklı düşünmek olmuş ! swh!
böyle çocuklar ölene kadar boşlukta yaşar. sanki ďin , parçalarımızı yapıştıran sorgusuz bir tutkal gibi, bir şeye inanmayan herkes gibi iç muhasebesi bitmez, neye inanacaĝını da neye inanmayacagini da bilemez. mutsuzdur bu çocuklar , inanmadığını söylemek şurda dursun, belki imana gelirsin umuduyla zorla cumaya bile götürülürsün. çünkü bu gibi ailelerde , zihinde yüzde bir milyar kez emin oldukları bir allah vardır. kesin, katı kuralları olan, yakan, korku veren bir allah. çocuk için cehennem gibi bir şeydir ama ailenin pek de umrunda olmaz. batı da çocuklar 2-3 yaşlarında yüzme, piyano, satranç, bale, matematik, beyzbol, tenis kurslarına yazdırılırken türkiyede çocuklar, daha bebekken kuran kursuna yazdırılır. daha konuşamayan çocuklar, hizaya gelsin diye bir camide soldan verilen harfleri ezberlemeye çalışırlar. neden birleşmiş milletlere alınmadığımız çok açık değil mi? elli yıl kuran kursuna gitsen de katil oluyorsun, hırsız oluyorsun, kötülük yapıyorsun. ama onlar, doğar doğmaz cennete gitsin diye hemen din öĝretilmeyen çocuklar ise büyüyüp nobel alıyor, dünyaya kalıcı şeyler bırakabiliyor. neyse ya. sustum.
böyle çocuklar ölene kadar boşlukta yaşar. sanki ďin , parçalarımızı yapıştıran sorgusuz bir tutkal gibi, bir şeye inanmayan herkes gibi iç muhasebesi bitmez, neye inanacaĝını da neye inanmayacagini da bilemez. mutsuzdur bu çocuklar , inanmadığını söylemek şurda dursun, belki imana gelirsin umuduyla zorla cumaya bile götürülürsün. çünkü bu gibi ailelerde , zihinde yüzde bir milyar kez emin oldukları bir allah vardır. kesin, katı kuralları olan, yakan, korku veren bir allah. çocuk için cehennem gibi bir şeydir ama ailenin pek de umrunda olmaz. batı da çocuklar 2-3 yaşlarında yüzme, piyano, satranç, bale, matematik, beyzbol, tenis kurslarına yazdırılırken türkiyede çocuklar, daha bebekken kuran kursuna yazdırılır. daha konuşamayan çocuklar, hizaya gelsin diye bir camide soldan verilen harfleri ezberlemeye çalışırlar. neden birleşmiş milletlere alınmadığımız çok açık değil mi? elli yıl kuran kursuna gitsen de katil oluyorsun, hırsız oluyorsun, kötülük yapıyorsun. ama onlar, doğar doğmaz cennete gitsin diye hemen din öĝretilmeyen çocuklar ise büyüyüp nobel alıyor, dünyaya kalıcı şeyler bırakabiliyor. neyse ya. sustum.
devamını gör...
çocukken hayal edilen meslek vs sahip olunan meslek
çocukken beyaz önlüklere özenip doktor olmak isterim. kasap oldum. neticede önlük var. önlük şart. önlük önemli.
devamını gör...
para üstü yerine sakız veren bakkal
çoklu paket ürünlerini de tek tek satar, sinekten yağ çıkarır.
devamını gör...
pame radyo yayını
düşünmeden, acımadan, utanmadan
kocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.
ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan.
beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda;
oysa yapacak bunca şey vardı dışarda.
ah, önceden farketmedim örülürken duvarlar.
ama ne duvarcının gürültüsü, ne başka ses.
sezdirmeden, beni dünyanın dışında bıraktılar.
kavafis şiiri tadında dinlediğim bir yayın oluyor. bir ege tosbağası olan zatımın geç fark ettiği bir yayın olması da cabası. bundan sonra kaçırmamaya özen göstereceğim.
devamını gör...
15 temmuz'u fetö yapmadı
napolyon demiş ki bana bir aşk mektubu verin, mektuptan bir cümle seçerek mektubu yazanı idam ettireyim. yani bir aşk mektubunda ne yazar canım bebeğim bir tanem vs vs . böyle bir mektupta bile farklı şekilde sunulunca anlamı değişecek bir cümle vardır.
bir anlatım ancak bağlamında anlamlıdır. 15 saniyelik bir cümlenin öncesini ve sonrasını bilmeden sadece birilerinin başlığa çıkardığı anlam üzerine yorum yapmak anlamlı olmaz. ben açtım programın kendisini izleyeyim dedim ama 5 dakika zor dayandım. sayın soylu diyor ki benim görevim vatandaşı uyarmak ben konuşurum.
kendisi bürokrat olsa eyvallah. eski siyasi parti lideri yani seçime girip halktan oy isteyen insan. iki gün sonra tekrar o da görevden affını istese (ne demekse artık) ve istifası kabul edilse ne olacak. ya mhp ye genel başkan olacak ya da parti kurup seçimlere girecek. belki o da başkanlık sisteminin yeni başkanı olmak isteyecek.
sonuç olarak istifa edip parti kurarsa ya da adalet ve kalkınma partisi genel başkanı olursa sabah akşam konuşabilir ama bu şekilde bence olmuyor.
bir anlatım ancak bağlamında anlamlıdır. 15 saniyelik bir cümlenin öncesini ve sonrasını bilmeden sadece birilerinin başlığa çıkardığı anlam üzerine yorum yapmak anlamlı olmaz. ben açtım programın kendisini izleyeyim dedim ama 5 dakika zor dayandım. sayın soylu diyor ki benim görevim vatandaşı uyarmak ben konuşurum.
kendisi bürokrat olsa eyvallah. eski siyasi parti lideri yani seçime girip halktan oy isteyen insan. iki gün sonra tekrar o da görevden affını istese (ne demekse artık) ve istifası kabul edilse ne olacak. ya mhp ye genel başkan olacak ya da parti kurup seçimlere girecek. belki o da başkanlık sisteminin yeni başkanı olmak isteyecek.
sonuç olarak istifa edip parti kurarsa ya da adalet ve kalkınma partisi genel başkanı olursa sabah akşam konuşabilir ama bu şekilde bence olmuyor.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
bana abi demişler
daha on beşli olduğumu bilmezler
tabi onlarda haklılar
yaşımız yetmezse yaşantımız yeter.
daha on beşli olduğumu bilmezler
tabi onlarda haklılar
yaşımız yetmezse yaşantımız yeter.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük…
ama öyle her sabah olduğu gibi istanbul’lu bir günaydın değil elbet.
izmir’li bir günaydın…
bu sabah burada gözümü açmış olmaktan ötürü mutluyum.
ama öyle her sabah olduğu gibi istanbul’lu bir günaydın değil elbet.
izmir’li bir günaydın…
bu sabah burada gözümü açmış olmaktan ötürü mutluyum.
devamını gör...
türklerin uzaya gittiğinde yapacakları ilk iş
cemaat ve tarikat kurma işlerinde öne çıkacakları kesin..
bir kaç sene içinde yolsuzlukta zirveye oynarlar.
kadın cinayetleri oraya taşınır. napacaklar başka.
bir kaç sene içinde yolsuzlukta zirveye oynarlar.
kadın cinayetleri oraya taşınır. napacaklar başka.
devamını gör...
back to the future radyo yayını
ve sıra geldi radyo yayınları arasında benim için "elitlik" akan yayına. portakal suyum bitmiş*, gazoz stoğum da bitmiş*, maden suyumla** katılıyorum bu gecelik.
şarkı listesinin yine efsane olacağına inancım tam. bu sebepleee kendim kendime 3. şarkıyı hediye ediyorum. bakalım ne çıkacak?
hem şarkımı hem yayını beklemedeyiz, maden suyumla. son 2 dakika, bakalım neler olacak?
şarkı listesinin yine efsane olacağına inancım tam. bu sebepleee kendim kendime 3. şarkıyı hediye ediyorum. bakalım ne çıkacak?
hem şarkımı hem yayını beklemedeyiz, maden suyumla. son 2 dakika, bakalım neler olacak?

devamını gör...
millet aç diyorlar buyrun siz de doyuruverin
ee kardeşim sen imamoğlu ve yavaş'ın yardım kampanyalarına "bu iş sizin değil, devletin işi." diyerek el koymadın mı? bu nasıl bir r yapmak?
devamını gör...
içinde babanızın koştuğu bir anı
bana bisiklet sürmeyi öğretirken peşimden koşardı düşmeyeyim diye.
devamını gör...
yüksek lisans
şu an siyaset bilimi yüksek lisans öğrencisi olarak şunu söyleyebilirim ki, öldürmüyor ama süründürüyor. ama doktora kısmı direk öldürüyor. tezimi yazıp teslim edebilirsem o kısma da geçeceğim inşallah.
devamını gör...
cehennemi yaratıp merhametten bahsetme komikliği
cehennem sebep değil, sonuçtur.
"ihtiyar" (irade kavramının genel manası) dediğimiz kavram insanları diğer canlılardan ayıran en büyük ve en asil özelliktir. bu özellik melekuti bir özellik te olabilir, şeytani bir özellik te olabilir.
zulmün yada merhametin değerlendirilmesi, "adalet" mekanizmasının işidir. cennet yada cehennem kavramı adalet mekanizmasının sonucudur. merhamet mekanizmasının işlevi dışındadır.
islam zulmü üçe ayırmıştır;
1) kişinin kendine ettiği zulüm.
bu zulüm teraziye konan zulümdür. merhamet mekanizması bu zulümde işler.
2)kişinin başkasına ettiği zulüm.
bu zulüm, zulme uğrayanın affedip afetmemesi ile bağışlanır yada cezalandırılır. adalet mekanizması bu zulümde işler.
3)kişinin allah a ettiği zulüm(haşa).
bu zulüm şirk koşmak, yaradanı reddetmek gibi suçların sonucudur. eğer kişi tövbe ederse allah çok bağışlayandır. eğer kişi tövbe etmez ise allah çok adildir. (hem adalet, hem merhamet mekanizması çalışır.)
"ihtiyar" (irade kavramının genel manası) dediğimiz kavram insanları diğer canlılardan ayıran en büyük ve en asil özelliktir. bu özellik melekuti bir özellik te olabilir, şeytani bir özellik te olabilir.
zulmün yada merhametin değerlendirilmesi, "adalet" mekanizmasının işidir. cennet yada cehennem kavramı adalet mekanizmasının sonucudur. merhamet mekanizmasının işlevi dışındadır.
islam zulmü üçe ayırmıştır;
1) kişinin kendine ettiği zulüm.
bu zulüm teraziye konan zulümdür. merhamet mekanizması bu zulümde işler.
2)kişinin başkasına ettiği zulüm.
bu zulüm, zulme uğrayanın affedip afetmemesi ile bağışlanır yada cezalandırılır. adalet mekanizması bu zulümde işler.
3)kişinin allah a ettiği zulüm(haşa).
bu zulüm şirk koşmak, yaradanı reddetmek gibi suçların sonucudur. eğer kişi tövbe ederse allah çok bağışlayandır. eğer kişi tövbe etmez ise allah çok adildir. (hem adalet, hem merhamet mekanizması çalışır.)
devamını gör...
suriyeli gençlerin türkiye'deki hayat pahalılığına isyanı
artık şu evrende hiç bir şeye şaşırmıyorum dediğim durumdur. savaştan kaçan ırk bile türkiye'de yaşamak istemiyor sonra kalkmışiz beyin göçünü durduralım.
devamını gör...
z kuşağı
kendilerine fazla güvendikleri, saygı eksikliğinden muzdarip oldukları ara sıra tartışma konusu olan bir kuşak.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
devamını gör...
korkuyu beklerken
oğuz atay'ın ilk kez 1975 yılında basılan öykü kitabıdır.
2020 yılında 56. baskısını yapmış kitap. oğuz atay'ı okumaya başlamak için ilk tercih bu kitap olmalı bence.
bu kitaptaki kısa öykülerle oğuz atay'ın diline aşinalık kazanan okur, tutunamayanlar'ı koltuk altında taşımak yerine en derininde hissetmeyi öğrenecektir diye düşünüyorum.
benim en sevdiğim öykü demiryolu hikayecileri oldu.
son söz korkuyu beklerken öyküsünden gelsin o halde;
yalnız kalmaktan korktukça, yalnızlığım artıyor.
2020 yılında 56. baskısını yapmış kitap. oğuz atay'ı okumaya başlamak için ilk tercih bu kitap olmalı bence.
bu kitaptaki kısa öykülerle oğuz atay'ın diline aşinalık kazanan okur, tutunamayanlar'ı koltuk altında taşımak yerine en derininde hissetmeyi öğrenecektir diye düşünüyorum.
benim en sevdiğim öykü demiryolu hikayecileri oldu.
son söz korkuyu beklerken öyküsünden gelsin o halde;
yalnız kalmaktan korktukça, yalnızlığım artıyor.
devamını gör...
küfür etkisi yaratan ama küfür olmayan sözler
abartıyorsun... (kırıldığını söylediğinde "abartıyorsun" derler. hem neden kırıldığını anlatırsın hem de anlaşılamamanın acısıyla bu sözü duymak daha da canını yakar)
devamını gör...
bayramda köprü ve otoyolların ücretsiz olması
bayramda köprü ve otoyolları ücretsiz kullanabilirsiniz ama o yolları kullanmak için dışarı çıkarsanız 3150 lira ceza ödersiniz.
tam bir olacak o kadar skeci.
buradan buyrun ücretsiz
tam bir olacak o kadar skeci.
buradan buyrun ücretsiz
devamını gör...
dexter
bir drama dizisi.
efeniiiim, şimdi, kahramanımız dexter (dekstır) diye bir herif.. dexter'in zavallı annesi öldürülüyor ve dexter da bir polis memuru tarafından evlatlık olarak alınıyor. dexter daha gencecik, körpecik iken, evcil hayvanları öldürmek isteği uyanıyor içerisinde. sokak değil evcil hayvanı olacak, halis muhlis evcil hayvanı. herhalde, sokakta zavallı hayvanlar cefa çekerken, bazı hayvanların, mis gibi evlerde keyif çatmalarını kabullenemiyor.
dexter fıttırır ve bu fıttırmanın sonucu "yook yapamıyorum illaki öldürecem ben bunları" der. bunun üzerine bizim bu dexterı evlatlık alan polis memuru tamam öldür ama asla yakalanmayacan, öldürdüklerin ölmeyi hak edecek ve kurbanlarının suçlu olduklarından hep emin olacan diye bazı şeyler öğretir işte bazı kurallar falan öğretir. yani bizim polis memuru da, ne hikmetse artık manyak çıktı. hadi koçum git elalemi öldür diye ona bir baba tavsiyesi veriyor. tabii git hayvanları öldür demiyor git katilleri falan öldür diyor.
fakat dexter bir gün bir masum fotoğrafçıyı öldürür. yani bizim dexter, aslında hayırsız bir evlat çıkar. dexterın bir de üvey kız kardeşi vardır. adı debra. polis memuru üvey oğlu dexter'a yakın davranıyor diye debra içten-içe kıskançlık besler. yani debra da, hayırsız bir kardeştir. bildiğiniz aile paramparça yani.
dexter, rita diye bir kadınla birlikte olur. aşk yaşayıp mutlu olduklarını falan sanmayın ha. rita da eski kocası tarafından istismar edilmiş daha bunun şokunda. hele ritanın 2 tane çocuğu da var.
dexter daha sonraları bir düşman edinir ve bu düşman da gene ne hikmetse üvey kız kardeşinin doktoru çıkar. burda şaşırılacak durum bu değil, adamın üvey kız kardeşinin doktorunun katil olması.
neyse ben daha fazla spoiler vermeyeyim, şunu da söyleyeyim, bizim bu dexter katilliğin yanı sıra hem de polis departmanında kan sıçrama analisti. yani, polis departmanında çalışıyor, ama hayatını ek olarak da seri katillikten kazanıyor.
gerisini siz izlersiniz işte efendim.. saygılar..
efeniiiim, şimdi, kahramanımız dexter (dekstır) diye bir herif.. dexter'in zavallı annesi öldürülüyor ve dexter da bir polis memuru tarafından evlatlık olarak alınıyor. dexter daha gencecik, körpecik iken, evcil hayvanları öldürmek isteği uyanıyor içerisinde. sokak değil evcil hayvanı olacak, halis muhlis evcil hayvanı. herhalde, sokakta zavallı hayvanlar cefa çekerken, bazı hayvanların, mis gibi evlerde keyif çatmalarını kabullenemiyor.
dexter fıttırır ve bu fıttırmanın sonucu "yook yapamıyorum illaki öldürecem ben bunları" der. bunun üzerine bizim bu dexterı evlatlık alan polis memuru tamam öldür ama asla yakalanmayacan, öldürdüklerin ölmeyi hak edecek ve kurbanlarının suçlu olduklarından hep emin olacan diye bazı şeyler öğretir işte bazı kurallar falan öğretir. yani bizim polis memuru da, ne hikmetse artık manyak çıktı. hadi koçum git elalemi öldür diye ona bir baba tavsiyesi veriyor. tabii git hayvanları öldür demiyor git katilleri falan öldür diyor.
fakat dexter bir gün bir masum fotoğrafçıyı öldürür. yani bizim dexter, aslında hayırsız bir evlat çıkar. dexterın bir de üvey kız kardeşi vardır. adı debra. polis memuru üvey oğlu dexter'a yakın davranıyor diye debra içten-içe kıskançlık besler. yani debra da, hayırsız bir kardeştir. bildiğiniz aile paramparça yani.
dexter, rita diye bir kadınla birlikte olur. aşk yaşayıp mutlu olduklarını falan sanmayın ha. rita da eski kocası tarafından istismar edilmiş daha bunun şokunda. hele ritanın 2 tane çocuğu da var.
dexter daha sonraları bir düşman edinir ve bu düşman da gene ne hikmetse üvey kız kardeşinin doktoru çıkar. burda şaşırılacak durum bu değil, adamın üvey kız kardeşinin doktorunun katil olması.
neyse ben daha fazla spoiler vermeyeyim, şunu da söyleyeyim, bizim bu dexter katilliğin yanı sıra hem de polis departmanında kan sıçrama analisti. yani, polis departmanında çalışıyor, ama hayatını ek olarak da seri katillikten kazanıyor.
gerisini siz izlersiniz işte efendim.. saygılar..
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
"sen benim içimdeki büyük yangınların adı
ben senin gecendeki mavi yada günündeki sarı
sen benim şehrimdeki bütün sokakların adı
ben senin yüzündeki çizgi ya da dünündeki anı
hadi kalk gel bul bi bahane
birazcık heves biraz cesaret.
ilk günki gibi duruyor hâlâ.
kalbin ömürlük bende emanet. "
devamını gör...