kadınları etkilemenin yolları
ilgi, tatlı dil, bilgece duruş.
devamını gör...
bir kadının kendine yapabileceği en iyi şey
bağımsız olmak
devamını gör...
lazerle göz çizdirme ameliyatı
ilk olarak özel bir göz hastanesine gidip gözlerinizin çizilebilir olup olmadığını kontrol ettirmek gerekir. isteseniz dahi gözünüzde uygun koşullar yok ise çizdiremezsiniz. bu uygun koşul ise kornea kalınlığının yeterli olmasıdır.
lazer korneanın üst tabakasını kazıyarak sorunlu bölgeyi bir diğer ifadeyle tıraşlar. altta ki sağlam korneaya ulaşır. lakin korneaniz hali hazırda ince ise zaten ortaya çıkarılacak sağlam bir kısım da mevcut değil.
korneam absürt derecede kalın olduğu için 5 defa gözümü cizdirebilirim lakin cizdirenlerin daha sonraki aşırı göz hassasiyetlerinden şikayetçi olmaları gözün kendine gelmesinin çok uzun sürmesi oldum olası cesaretimi kırdı. özellikle astigmat ve miyop numarası çocukluğundan beri yüksek olan benim gibi kimselerde bu durum daha da uzun süreceği ön yargısındayim.
lazer korneanın üst tabakasını kazıyarak sorunlu bölgeyi bir diğer ifadeyle tıraşlar. altta ki sağlam korneaya ulaşır. lakin korneaniz hali hazırda ince ise zaten ortaya çıkarılacak sağlam bir kısım da mevcut değil.
korneam absürt derecede kalın olduğu için 5 defa gözümü cizdirebilirim lakin cizdirenlerin daha sonraki aşırı göz hassasiyetlerinden şikayetçi olmaları gözün kendine gelmesinin çok uzun sürmesi oldum olası cesaretimi kırdı. özellikle astigmat ve miyop numarası çocukluğundan beri yüksek olan benim gibi kimselerde bu durum daha da uzun süreceği ön yargısındayim.
devamını gör...
kendinden 10 yaş büyük erkekle birlikte olmak
ne eski devirlerde ne de şimdi garipsenecek durumdur. toplumlarca "normal" diye kabul edilen şeylerden biridir.
esas garipsenecek olay, kadının ortalama olarak erkekten beş yıl kadar daha uzun ömürlü, kırk yaşına kadar rahatlıkla doğurabilecek kapasitede, erkeğin zamanla azalan cinsel fonksiyonlarına karşılık -psikolojisini teyze/nine/kutsal kadın modlarına sokmadıkça- çok daha verimli şekilde devam eden dişiliği, cinsel becerilerine rağmen, on yaş daha genç erkekle hayatını birleştirecek bir beraberliğe gidince en ileri görüşlü insanların bile mesnetiyle karşılaşılmasıdır.
hadi erkek yirmili, kadın otuzlu yaşlarında olsun, erkeğin olgunlaşamamışlık problemi anlaşılabilir -ki kadınların çeşitli kaprisli, ilgi delisi halleri erkeklere göre her daim çocuksudur- ama erkek ve kadın da yirmilerini aşmışken yine aynı yaş faşizmi kadına uygulanmaktadır, o işte pek bir acayiptir. en acaibi de, erkeklere iltimas geçen bu tip şeylerin kadınlarca da benimsenmesi, "bayat" olanın "olgun" diye kapış kapış gitmesidir.
esas garipsenecek olay, kadının ortalama olarak erkekten beş yıl kadar daha uzun ömürlü, kırk yaşına kadar rahatlıkla doğurabilecek kapasitede, erkeğin zamanla azalan cinsel fonksiyonlarına karşılık -psikolojisini teyze/nine/kutsal kadın modlarına sokmadıkça- çok daha verimli şekilde devam eden dişiliği, cinsel becerilerine rağmen, on yaş daha genç erkekle hayatını birleştirecek bir beraberliğe gidince en ileri görüşlü insanların bile mesnetiyle karşılaşılmasıdır.
hadi erkek yirmili, kadın otuzlu yaşlarında olsun, erkeğin olgunlaşamamışlık problemi anlaşılabilir -ki kadınların çeşitli kaprisli, ilgi delisi halleri erkeklere göre her daim çocuksudur- ama erkek ve kadın da yirmilerini aşmışken yine aynı yaş faşizmi kadına uygulanmaktadır, o işte pek bir acayiptir. en acaibi de, erkeklere iltimas geçen bu tip şeylerin kadınlarca da benimsenmesi, "bayat" olanın "olgun" diye kapış kapış gitmesidir.
devamını gör...
yazarların aldıkları en unutulmaz mesaj
evde gereksiz kavgalar çıkaran,
ben işe gittikten sonra, gün içinde,
'seni seviyorum, beni affettinmi' şeklinde,
karımdan gelen mesajlar.
ben işe gittikten sonra, gün içinde,
'seni seviyorum, beni affettinmi' şeklinde,
karımdan gelen mesajlar.
devamını gör...
evi nepal’de kalmış slovakyalı salyangoz
ismet özelin celladıma gülümserken şiirinde bahsettiği salyangozdur.
ayrıca güzel bir mahlas olabilecek cümledir.
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum der şair.
haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
acaba kim bilen doğrusunu? hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
ayrıca güzel bir mahlas olabilecek cümledir.
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum der şair.
haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.
acaba kim bilen doğrusunu? hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
devamını gör...
terracotta ordusu
çocukken bir dergide görüp inanılmaz korktuğum heykel ordu.
ayrıca akıllara pompeii’i getirmesi olasıdır.
ayrıca akıllara pompeii’i getirmesi olasıdır.
devamını gör...
psy active
kafa iznine çıkmasına üzüldüğüm yazarımızdır. neden gittin ki şimdi, yapılır mı bize bu?
devamını gör...
toprak hattı
topraklama yapmak için kullanılan elektrik kablosu.
devamını gör...
medyen
medyen kelimesinin kökeni hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. hz. şuayb’ın ve gönderildiği kavmin arap, dolayısıyla bu kavmin adı olan medyen’in “ikamet etmek” anlamındaki müdûn veya “hükmetmek” mânasındaki dîn kökünden türemiş arapça bir kelime olduğu ileri sürüldüğü gibi arapça olmadığı da ifade edilmektedir.
kitâb-ı mukaddes’e göre medyen (ibrânîce’de midyan/midian, tevrat’ın yunanca tercümesinde madian/madiam) öncelikle bir şahıs adı olup hz. ibrâhim’in üçüncü eşi keturah’tan olan dördüncü oğlunun (tekvîn, 25/2; ı. târihler, 1/32), aynı zamanda bu kişinin soyundan gelen ve midyânîler (midyanim, madianites) denilen halkın ve onların yaşadığı bölgenin adıdır. tevrat’ta, hz. ibrâhim ve keturah’ın üçüncü çocuklarının adı olan medân’ın medyen’in farklı yazılmış şekli olup ikisinin aynı kişi olduğu da ileri sürülmüştür.
kur’an’da hz. şuayb ve mûsâ kıssaları dolayısıyla on yerde geçen medyen kelimesi, şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği (a‘râf, 85; hûd, 84; ankebût, 36) ve hz. mûsâ’nın mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı (tâhâ, 40; kasas, 22-28) bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de ashâb-ı medyen (tevbe, 70; hac, 44) ve ashâbü’l-eyke (hicr, 78; şuarâ, 176; sâd, 13; kaf, 14) diye bahsedilmektedir.
kur’ân-ı kerîm’de verilen bilgiye göre medyen halkına mensup olan ve bu halka peygamber olarak gönderilen hz. şuayb kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak, ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir (a‘râf, 85-86; hûd, 84-87). ancak kavminin önde gelenleri şuayb’ı yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. bunun üzerine şuayb onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir (a‘râf, 85-92; hûd, 84-95).
(öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi kur’an’da hz. şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği bir eyke halkından da söz edilmektedir (eş-şuarâ 26/176-189). eyke kelimesinin “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına geldiği, kelimenin leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı olduğu söylenebilir. nitekim ashâb-ı medyen (ehl-i medyen) ve ashâbü’l-eyke’nin kur’an’da anlatılan vasıfları birbirine uymaktadır; hz. şuayb’ın bu kavme tebliği de medyen halkına olan tebliğinin aynıdır (şuara, 177-183). ancak bazı müfessirler, kur’an’da şuayb’dan medyenliler’in kardeşi diye söz edilirken eykeliler hakkında böyle bir nitelemenin bulunmadığını dikkate alarak bunların iki ayrı kavim olduğunu ileri sürmüşlerdir (ibn kesîr, tefsîrü’l-kur-âni’l-azîm, ııı, 346). bize göre de kur’ân-ı kerîm’de medyen halkının deprem, sarsıntı veya gürültü ile, eyke halkının ise “gölge günü”nün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığını belirtilmiş (a‘râf, 91; hûd, 94; şuarâ, 189; ankebût, 37) olması nedeniyle medyen ve eyke halkları farklı kavimlerdir. ancak hz. şuayb’in, her iki kavme de tebliğde bulunmuş bir peygamber olduğu hususu tartışmasızdır.)
medyen halkının ticaret işleri ile uğraştığı eski ahit’ten de (tevrat) anlaşılmaktadır: eski ahid’e göre medyen, mısır ve ken‘ân ile ticaret yollarını elinde tutan yerleşik ve göçebe kabilelerin hâkimiyetindeydi (sayılar, 31/10). (eski ahid, midyânîler’den ilk defa hz. yûsuf dolayısıyla bahsetmektedir. tüccar olan ve mısır’a mal satan midyânîler kuyuya atılan yûsuf’u oradan çıkarıp bir rivayete göre 20 gümüş karşılığında ismâilîler’e vermiş (tekvîn, 37/28), diğer bir rivayete göre ise bizzat kendileri mısır’a götürüp potifar’a satmışlardır (tekvîn, 37/36).
meydenliler, ticaret yollarının üzerinde olan bir bölgede yaşamakta ve ticaret aracılığı ile zengin olmuş bir kavimdi. ancak putlara tapmakla birlikte kendilerine verilen sayısız nimetler onları şımartmış/azgınlaştırmıştı. çeşitli hileler, alışverişte ölçü ve tartıya dikkat etmeme gibi yöntemlerle zulmün içine batmışlardı. halkın malını kötü gösterip düşük ücretlerle satın almak, onlar için övünç kaynağıydı. halkın içinde fesat çıkarıyorlardı. bir tarafta hakkını alamayan mazlumlar, diğer tarafta zenginlikleriyle şımarmış, küstahlaşmış ve yaptıklarını marifet gören zalimler kitlesi vardı:
“medyen’e kardeşleri şuayb’ı (gönderdik). dedi ki: "ey kavmim! allah’a kulluk edin; sizin o’ndan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. inananları tehdit edip allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra o sizi çoğalttı. bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün! eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! o, hükmedenlerin en iyisidir." (a’raf, 85-87).
aynı durum hud suresinde de zikredilir: şuayb (as) kavmine; “ey kavmim! allah’a kulluk edin. sizin o’ndan başka ilâhınız yoktur. ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum. ey kavmim! ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. halkın malının değerini düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak başkalarına zarar vermeyin. eğer mümin iseniz, allah’ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim.” (hud, 84-86) diyordu. kavminin ileri gelenleri ise cevaben “dediler ki: ‘ey şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana dinin mi emrediyor? oysaki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (hud, 87). şuayb dedi ki: ‘ey kavmim! şayet ben rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, o kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. ben sadece gücümün yettiği kadar sizi ıslah etmeye çalışıyorum. başarım da ancak allah’ın yardımı ile olacaktır. ben yalnızca o’na dayandım ve ancak o’na döneceğim.’” (hud, 88).
ancak toplumda baskı, zulüm ve menfaat çetesini kurmuş olan medyen’in “ileri gelenleri”, düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı. hz. şuayb, elinden geldiği kadar onları tek olan yaratıcıya inanmaya çağırıyorsa da toplumdaki zalimler, tebliğe uymak şöyle dursun onu ve ona inananları kendilerine benzetmeye çalışıyor, aksi takdirde beldelerinden çıkaracaklarını açıkça ilan ediyordu. ancak hz. şuayb, bütün bu tehditlere rağmen allah’a dayanmayı sürdürüyor ve nihayetinde kavmi ile kendisi ve ona inanalar arasında allah’ın adil hükmün verilmesini diliyordu:
“kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "ey şuayb! ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" şuayb dedi ki: "istemesek de mi? doğrusu allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. rabbimiz allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. biz sadece allah’a dayanırız. ey rabbimiz! kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (a’raf, 88-89).
en sonunda hz. şuayb: “ey kavmim! sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, nûh kavminin veya hûd kavminin yahut sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! lût kavmi zaten sizden uzak değildir. rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra o’na tövbe edin. muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur" (hud, 89-90) dedi. devamında medyenliler, "ey şuayb! söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin" dediler. şuayb da, "ey kavmim! size göre benim kabilem allah’tan daha mı hatırlı ki o’nu arkanıza atıp unuttunuz. şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır. ey kavmim! elinizden geleni yapın! ben de yapacağım! kimin başına aşağılayıcı bir azap geleceğini ve (böylece) yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! bekleyin! ben de sizinle beraber beklemekteyim" (hud, 91-93) dedi.
hz. şuayb (as) bütün bunlara rağmen ısrarla hakkı anlatmaktan geri durmuyor fakat azgın ve sapkın olan ileri gelen zalimler hz. şuayb’i tehdit etmek bir yana yolları keserek halkın o’nun yanına gidip bir şey öğrenmesine engel olmaya da çalışıyor ve halka, “…‘eğer şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.’” (araf, 90) diyerek, öne sürdükleri tehditlerle insanları caydırma, gözlerini korkutmaya çalışıyorlardı. hz. şuayb (as) atalarının başına gelenleri, kavminin yaptıkları işlerin kötülüğünü bu gidişin sonun nereye varacağını anlatıyordu ama dinleyen yoktu. ahiretteki acıklı azabın hatırlatılması, medyen’in ileri gelenlerine bir şey ifade etmiyordu. sonunda onlara tanınan mühlet doldu ve vaat edilen helak günü gelip çattı:
“nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. böylece asıl hüsrana uğrayanlar, şuayb’ı yalanlayanlar oldu.” (a’raf, 91-92).
“ne zaman ki, emrimiz geldi, şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar. sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. dikkat edin, semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse medyen de öyle yok olup gitti.” (hud, 94-95)
medyen kavmi, kâfirlerin kaçınılmaz sonu olan helake maruz kaldıktan sonra, şuayb (a.s)'ın üzüntüsü, kur'an'da şöyle bildirilir: “o da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "ey kavmim, muhakkak size rabb'imin mesajını, tebliğ ettim ve size öğüt verdim. şimdi ben, inkâra sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?" (a’raf, 93).
işbu çalışma, lut kavmine (örtülü) gönderme yapılarak “lgbtli sapkınlar” ifadesinin kullanıldığı ve bolca yorumlandığı bir dönemde, medyen halkının neden helak olduğuna dair bir hatırlatma yapmak amacıyla derlenmiştir. bugün kime sorsanız detaylarını bilmeden üstelik bilmediğini de bilmeden ve bütün bu eksik bilgisine rağmen lut kavminin eşcinsellik nedeniyle helak edildiğine dair açıklama yapmakta beis görmez. üstelik bu güruh içinde yer alanların pek çoğu, lut kavminden bahis geçtiğinde ağızlarını doldura doldura “haa şu ib..ler!!!” de derler ancak lafı lut kavminden alıp, medyen kavmine getirirseniz ne bu kavmin adını, ne işledikleri günahları ne de neden helak olduklarını bilirler. bir başka deyişle medyen kavminin başta şirk ve adaletsizlik olmak üzere her türlü zulüm, ölçü ve tartıda hile, alışverişte (satın alırken) malın değerini düşürerek ve (satarken) fahiş fiyattan satarak haksızlık yapmak, zenginlikten şımarmış olmak, (toplumun ileri gelenlerinin sahip oldukları yönetsel güç sayesinde) mazlumları ezmek, ülkede bozgunculuk çıkarmak ve tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi nedenlerle helak olduklarından bihaberdirler. günümüz koşullarında pek çok paralellik taşıması nedeniyle medyen kavminin yaşamı ve hazin sonu daha da ibretliktir. toplumun ileri gelenlerinin kendi deyişleri ile “lgbtli sapkınları” dillerine pelesenk etmek yerine ve/veya aynı zamanda medyen halkını ve ibretlik sonunu da anmaları, bu doğrultuda kendilerine çeki düzen vermeleri, akabinde toplumu doğru yola sevk eden tedbirler almaları, ezcümle medyen halkına da en az lut kavmi kadar atıfta bulunmaları elzemdir. aksi takdirde hafazanallah insanların ve insanlığın sonunun medyen halkı gibi olması işten bile değildir, çünkü her şey bir anda o’nun “ol demesiyle olur” (bakara, 117) ve unutulmamalıdır ki “allah emrinde galiptir. fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (yusuf, 21).
kitâb-ı mukaddes’e göre medyen (ibrânîce’de midyan/midian, tevrat’ın yunanca tercümesinde madian/madiam) öncelikle bir şahıs adı olup hz. ibrâhim’in üçüncü eşi keturah’tan olan dördüncü oğlunun (tekvîn, 25/2; ı. târihler, 1/32), aynı zamanda bu kişinin soyundan gelen ve midyânîler (midyanim, madianites) denilen halkın ve onların yaşadığı bölgenin adıdır. tevrat’ta, hz. ibrâhim ve keturah’ın üçüncü çocuklarının adı olan medân’ın medyen’in farklı yazılmış şekli olup ikisinin aynı kişi olduğu da ileri sürülmüştür.
kur’an’da hz. şuayb ve mûsâ kıssaları dolayısıyla on yerde geçen medyen kelimesi, şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği (a‘râf, 85; hûd, 84; ankebût, 36) ve hz. mûsâ’nın mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı (tâhâ, 40; kasas, 22-28) bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de ashâb-ı medyen (tevbe, 70; hac, 44) ve ashâbü’l-eyke (hicr, 78; şuarâ, 176; sâd, 13; kaf, 14) diye bahsedilmektedir.
kur’ân-ı kerîm’de verilen bilgiye göre medyen halkına mensup olan ve bu halka peygamber olarak gönderilen hz. şuayb kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak, ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir (a‘râf, 85-86; hûd, 84-87). ancak kavminin önde gelenleri şuayb’ı yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. bunun üzerine şuayb onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir (a‘râf, 85-92; hûd, 84-95).
(öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi kur’an’da hz. şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği bir eyke halkından da söz edilmektedir (eş-şuarâ 26/176-189). eyke kelimesinin “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına geldiği, kelimenin leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı olduğu söylenebilir. nitekim ashâb-ı medyen (ehl-i medyen) ve ashâbü’l-eyke’nin kur’an’da anlatılan vasıfları birbirine uymaktadır; hz. şuayb’ın bu kavme tebliği de medyen halkına olan tebliğinin aynıdır (şuara, 177-183). ancak bazı müfessirler, kur’an’da şuayb’dan medyenliler’in kardeşi diye söz edilirken eykeliler hakkında böyle bir nitelemenin bulunmadığını dikkate alarak bunların iki ayrı kavim olduğunu ileri sürmüşlerdir (ibn kesîr, tefsîrü’l-kur-âni’l-azîm, ııı, 346). bize göre de kur’ân-ı kerîm’de medyen halkının deprem, sarsıntı veya gürültü ile, eyke halkının ise “gölge günü”nün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığını belirtilmiş (a‘râf, 91; hûd, 94; şuarâ, 189; ankebût, 37) olması nedeniyle medyen ve eyke halkları farklı kavimlerdir. ancak hz. şuayb’in, her iki kavme de tebliğde bulunmuş bir peygamber olduğu hususu tartışmasızdır.)
medyen halkının ticaret işleri ile uğraştığı eski ahit’ten de (tevrat) anlaşılmaktadır: eski ahid’e göre medyen, mısır ve ken‘ân ile ticaret yollarını elinde tutan yerleşik ve göçebe kabilelerin hâkimiyetindeydi (sayılar, 31/10). (eski ahid, midyânîler’den ilk defa hz. yûsuf dolayısıyla bahsetmektedir. tüccar olan ve mısır’a mal satan midyânîler kuyuya atılan yûsuf’u oradan çıkarıp bir rivayete göre 20 gümüş karşılığında ismâilîler’e vermiş (tekvîn, 37/28), diğer bir rivayete göre ise bizzat kendileri mısır’a götürüp potifar’a satmışlardır (tekvîn, 37/36).
meydenliler, ticaret yollarının üzerinde olan bir bölgede yaşamakta ve ticaret aracılığı ile zengin olmuş bir kavimdi. ancak putlara tapmakla birlikte kendilerine verilen sayısız nimetler onları şımartmış/azgınlaştırmıştı. çeşitli hileler, alışverişte ölçü ve tartıya dikkat etmeme gibi yöntemlerle zulmün içine batmışlardı. halkın malını kötü gösterip düşük ücretlerle satın almak, onlar için övünç kaynağıydı. halkın içinde fesat çıkarıyorlardı. bir tarafta hakkını alamayan mazlumlar, diğer tarafta zenginlikleriyle şımarmış, küstahlaşmış ve yaptıklarını marifet gören zalimler kitlesi vardı:
“medyen’e kardeşleri şuayb’ı (gönderdik). dedi ki: "ey kavmim! allah’a kulluk edin; sizin o’ndan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. inananları tehdit edip allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra o sizi çoğalttı. bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün! eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! o, hükmedenlerin en iyisidir." (a’raf, 85-87).
aynı durum hud suresinde de zikredilir: şuayb (as) kavmine; “ey kavmim! allah’a kulluk edin. sizin o’ndan başka ilâhınız yoktur. ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum. ey kavmim! ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. halkın malının değerini düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak başkalarına zarar vermeyin. eğer mümin iseniz, allah’ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim.” (hud, 84-86) diyordu. kavminin ileri gelenleri ise cevaben “dediler ki: ‘ey şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana dinin mi emrediyor? oysaki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (hud, 87). şuayb dedi ki: ‘ey kavmim! şayet ben rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, o kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. ben sadece gücümün yettiği kadar sizi ıslah etmeye çalışıyorum. başarım da ancak allah’ın yardımı ile olacaktır. ben yalnızca o’na dayandım ve ancak o’na döneceğim.’” (hud, 88).
ancak toplumda baskı, zulüm ve menfaat çetesini kurmuş olan medyen’in “ileri gelenleri”, düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı. hz. şuayb, elinden geldiği kadar onları tek olan yaratıcıya inanmaya çağırıyorsa da toplumdaki zalimler, tebliğe uymak şöyle dursun onu ve ona inananları kendilerine benzetmeye çalışıyor, aksi takdirde beldelerinden çıkaracaklarını açıkça ilan ediyordu. ancak hz. şuayb, bütün bu tehditlere rağmen allah’a dayanmayı sürdürüyor ve nihayetinde kavmi ile kendisi ve ona inanalar arasında allah’ın adil hükmün verilmesini diliyordu:
“kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "ey şuayb! ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" şuayb dedi ki: "istemesek de mi? doğrusu allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. rabbimiz allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. biz sadece allah’a dayanırız. ey rabbimiz! kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (a’raf, 88-89).
en sonunda hz. şuayb: “ey kavmim! sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, nûh kavminin veya hûd kavminin yahut sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! lût kavmi zaten sizden uzak değildir. rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra o’na tövbe edin. muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur" (hud, 89-90) dedi. devamında medyenliler, "ey şuayb! söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin" dediler. şuayb da, "ey kavmim! size göre benim kabilem allah’tan daha mı hatırlı ki o’nu arkanıza atıp unuttunuz. şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır. ey kavmim! elinizden geleni yapın! ben de yapacağım! kimin başına aşağılayıcı bir azap geleceğini ve (böylece) yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! bekleyin! ben de sizinle beraber beklemekteyim" (hud, 91-93) dedi.
hz. şuayb (as) bütün bunlara rağmen ısrarla hakkı anlatmaktan geri durmuyor fakat azgın ve sapkın olan ileri gelen zalimler hz. şuayb’i tehdit etmek bir yana yolları keserek halkın o’nun yanına gidip bir şey öğrenmesine engel olmaya da çalışıyor ve halka, “…‘eğer şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.’” (araf, 90) diyerek, öne sürdükleri tehditlerle insanları caydırma, gözlerini korkutmaya çalışıyorlardı. hz. şuayb (as) atalarının başına gelenleri, kavminin yaptıkları işlerin kötülüğünü bu gidişin sonun nereye varacağını anlatıyordu ama dinleyen yoktu. ahiretteki acıklı azabın hatırlatılması, medyen’in ileri gelenlerine bir şey ifade etmiyordu. sonunda onlara tanınan mühlet doldu ve vaat edilen helak günü gelip çattı:
“nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. böylece asıl hüsrana uğrayanlar, şuayb’ı yalanlayanlar oldu.” (a’raf, 91-92).
“ne zaman ki, emrimiz geldi, şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar. sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. dikkat edin, semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse medyen de öyle yok olup gitti.” (hud, 94-95)
medyen kavmi, kâfirlerin kaçınılmaz sonu olan helake maruz kaldıktan sonra, şuayb (a.s)'ın üzüntüsü, kur'an'da şöyle bildirilir: “o da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "ey kavmim, muhakkak size rabb'imin mesajını, tebliğ ettim ve size öğüt verdim. şimdi ben, inkâra sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?" (a’raf, 93).
işbu çalışma, lut kavmine (örtülü) gönderme yapılarak “lgbtli sapkınlar” ifadesinin kullanıldığı ve bolca yorumlandığı bir dönemde, medyen halkının neden helak olduğuna dair bir hatırlatma yapmak amacıyla derlenmiştir. bugün kime sorsanız detaylarını bilmeden üstelik bilmediğini de bilmeden ve bütün bu eksik bilgisine rağmen lut kavminin eşcinsellik nedeniyle helak edildiğine dair açıklama yapmakta beis görmez. üstelik bu güruh içinde yer alanların pek çoğu, lut kavminden bahis geçtiğinde ağızlarını doldura doldura “haa şu ib..ler!!!” de derler ancak lafı lut kavminden alıp, medyen kavmine getirirseniz ne bu kavmin adını, ne işledikleri günahları ne de neden helak olduklarını bilirler. bir başka deyişle medyen kavminin başta şirk ve adaletsizlik olmak üzere her türlü zulüm, ölçü ve tartıda hile, alışverişte (satın alırken) malın değerini düşürerek ve (satarken) fahiş fiyattan satarak haksızlık yapmak, zenginlikten şımarmış olmak, (toplumun ileri gelenlerinin sahip oldukları yönetsel güç sayesinde) mazlumları ezmek, ülkede bozgunculuk çıkarmak ve tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi nedenlerle helak olduklarından bihaberdirler. günümüz koşullarında pek çok paralellik taşıması nedeniyle medyen kavminin yaşamı ve hazin sonu daha da ibretliktir. toplumun ileri gelenlerinin kendi deyişleri ile “lgbtli sapkınları” dillerine pelesenk etmek yerine ve/veya aynı zamanda medyen halkını ve ibretlik sonunu da anmaları, bu doğrultuda kendilerine çeki düzen vermeleri, akabinde toplumu doğru yola sevk eden tedbirler almaları, ezcümle medyen halkına da en az lut kavmi kadar atıfta bulunmaları elzemdir. aksi takdirde hafazanallah insanların ve insanlığın sonunun medyen halkı gibi olması işten bile değildir, çünkü her şey bir anda o’nun “ol demesiyle olur” (bakara, 117) ve unutulmamalıdır ki “allah emrinde galiptir. fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (yusuf, 21).
devamını gör...
geceye bir söz bırak
"ah, milena! gece çöktü yine; boş bir karanlıkla boş bir beyaz kağıdı öpmek aynı şey sanki, ama yalnızlığa da alıştım, karanlığa da."
•franz kafka - milena'ya mektuplar
•franz kafka - milena'ya mektuplar
devamını gör...
japon imparatorluğu
meiji restorasyonu ile çağdaşlaşma yolunda büyük adımlar atmış imparatorluktur.
"zengin ülke, güçlü ordu" felsefesiyle askeri ve ekonomik alanda çok önemli gelişmeler kaydetmiştir. ayrıca bu dönemde statü farkına ve sınıf ayrımına neden olan daimyoluklara* son verilmiş, merkezi otorite güçlendirilmiştir.
"zengin ülke, güçlü ordu" felsefesiyle askeri ve ekonomik alanda çok önemli gelişmeler kaydetmiştir. ayrıca bu dönemde statü farkına ve sınıf ayrımına neden olan daimyoluklara* son verilmiş, merkezi otorite güçlendirilmiştir.
devamını gör...
hamlet
william shakespeare tarafından 1599 ile 1601 yılları arasında yazılan temasında trajedi'yi işleyen oyundur. danimarka'da geçen oyunda prens hamlet'in, kral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi gertrude ile evlenen amcası claudius 'tan nasıl intikam aldığını anlatır. oyun renkli bir biçimde kahır dolu kederden, hiddet dolu gazaba geçen gerçek ve yapmacık cinnetin izlediği yolu çizer ve ihanet, intikam, ensest, ahlaksızlık konularını işler.
devamını gör...
hoşlanılan kıza açılamamak
hoşlanılan kızla ilk fırsatta tanışmayı gerektirir. şayet zaten birbirini tanıyan insansanız , gayet medeni şekilde de konuşmayı gerektirir.
içinize atarsanız eğer, platonik aşka dönüşür, ızdırabınız olur.
içinize atarsanız eğer, platonik aşka dönüşür, ızdırabınız olur.
devamını gör...
geceye bir hayat dersi bırak
sizi polis, asker veya savcıyım diyerek arayıp, hesap ya da kimlik bilgilerinizi isteyen dolandırıcılara itibar etmeyiniz.
devamını gör...
dubaracı
kibar ve nahif bir yazarımız.
devamını gör...
kitaplıktaki en kıymetli kitap
"en" kıymetli diye sınıflandıramam ama 1968 basım "nazım hikmet'in kemal tahir'e mektupları" isimli kitap diğerlerinden ayrı bir yerde duruyor. tabii bir de ilk kitapların eski basımları var. ilk tarihi roman ilk psikolojik roman denemesi gibi. 1948'den kalan kitap örneğin nasıl gözüm gibi bakmam?
devamını gör...
sözlükçülerin genelde ezik büzük tipler olması
devamını gör...