uyku tutmayan gecelerde düşünülenler
tüm rezil anılarım film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.
devamını gör...
4 askeri darbeyi kemalistlerin yapması
bunları nerede ögreniyorsunuz kardeşim. hayır biz de okuyan yazan insanız ama böyle net ifadeler kullanabileceğim bir bilgi birikimi oluşmadı hala bende. hakikaten nerede öğreniyorsunuz?
devamını gör...
suriyelileri istemeyen tipler
ulan kendi vatandaşım aç neden isteyeyim? bu kadar cevabı net olan soru mu olur? aynı ülke vatandaşlarım her gün intihar etsin elin suriyeliside sigortasız yevmiyeyle şekline baksın!
devamını gör...
devletine güvenmeyip mafya babasına inanmak
"bir delil olsa da inanacağım yok" diyen aktrollerin açacağı bir başlıktır.
devamını gör...
yazarların aile evindeki adı
düzgün otur
devamını gör...
deniz salyası
bir kaç gündür gündemde olan organizmalar bütünü.
daha tıbbî terimle müsilaj diyelim biz ona.
şimdi efenim nedir bu marmarayı tehdit eden müsilaj dersek bir kaç yüzyıl geriye gitmemiz gerek. aslında müsilaj 18 yüzyıldan itibaren akdeniz'de görünen bir şey.
denizdeki canlıların yaşamları sonucu bazı ufacık algler çoğalır. bu algler aslında uysaldır. ama ortamdan rahatsız olurlarsa size salya sümük tükürürler. işte müsilaj aslında bu ortamda var olan alglerin yaşamlarına müdahale edilmesi sonucu tepki olarak bıraktıkları sıvılardır.
peki neden şimdi marmara'da hortladı derseniz hemen söyleyelim ki nerde çokluk orda bokluk düsturu ile hareket ediyorlar. alg bakıyor deniz suyu sıcaklık seviyesi artmış, bir daha bakıyor evsel ve sanayi atıkları yetersiz arıtımdan ötürü ortamlarına ortamlarına akıyor, bir daha bakıyor kii aşırı balıkçılık var sonra diyor tükürürüm böyle denizin içine diye isyan ediyor. bence en haklı organizmalardan biri.
neyse konu dağılmasın aslında bu müsilaj abiler iyi atıklardır ama bizim için değil. bitkiler için. bitkilerin su ve besin depolamasına yardımcı olurlar veya tohumları çimlendirmek için bu salya sümük abilere ihtiyaç vardır falan filan.
müsilaj istemiyorsanız temizliğe kendinizden başlayın. mesela ufacık, yarı çalışır beyninizi temizleyin. emin olun zamanla çevreyi de kirletmemeyi öğreneceksiniz.
daha tıbbî terimle müsilaj diyelim biz ona.
şimdi efenim nedir bu marmarayı tehdit eden müsilaj dersek bir kaç yüzyıl geriye gitmemiz gerek. aslında müsilaj 18 yüzyıldan itibaren akdeniz'de görünen bir şey.
denizdeki canlıların yaşamları sonucu bazı ufacık algler çoğalır. bu algler aslında uysaldır. ama ortamdan rahatsız olurlarsa size salya sümük tükürürler. işte müsilaj aslında bu ortamda var olan alglerin yaşamlarına müdahale edilmesi sonucu tepki olarak bıraktıkları sıvılardır.
peki neden şimdi marmara'da hortladı derseniz hemen söyleyelim ki nerde çokluk orda bokluk düsturu ile hareket ediyorlar. alg bakıyor deniz suyu sıcaklık seviyesi artmış, bir daha bakıyor evsel ve sanayi atıkları yetersiz arıtımdan ötürü ortamlarına ortamlarına akıyor, bir daha bakıyor kii aşırı balıkçılık var sonra diyor tükürürüm böyle denizin içine diye isyan ediyor. bence en haklı organizmalardan biri.
neyse konu dağılmasın aslında bu müsilaj abiler iyi atıklardır ama bizim için değil. bitkiler için. bitkilerin su ve besin depolamasına yardımcı olurlar veya tohumları çimlendirmek için bu salya sümük abilere ihtiyaç vardır falan filan.
müsilaj istemiyorsanız temizliğe kendinizden başlayın. mesela ufacık, yarı çalışır beyninizi temizleyin. emin olun zamanla çevreyi de kirletmemeyi öğreneceksiniz.
devamını gör...
mehmet pişkin
her yıl ölüm gününde intihar notunu seyrettikten sonra beni derin düşüncelere ve hislere gark ettiren abimiz. bir adım daha atsaydı, atabilseydi bambaşka bir insan olacağından neredeyse eminim. iyi-kötü, rahmet-lanet yobazlığına düşmeden düşünmeliyiz, hepimiz biraz o videodaki kişiyiz.
devamını gör...
a
latin (a), yunan (alpha), kiril (a), arap (elif), ibrani (alef) gibi en çok bilinen alfabelerin ilk harfidir.
devamını gör...
alttaki yazara seri oy atıyoruz
vira bismillah.
devamını gör...
arkeofili
‘herkes için arkeoloji’ diyerek 2014 yılının kasım ayında bir grup üniversiteli tarafından kurulmuştur. türkiye'den ve dünyadan arkeoloji haberlerini okuyucularıyla buluşturuyor.
en büyük hedefi ise arkeoloji kavramını daha çok insana ulaştırmak ve insanları tarihi eser algısı konusunda bilinçlendirmek.
meraklısı için buradan
en büyük hedefi ise arkeoloji kavramını daha çok insana ulaştırmak ve insanları tarihi eser algısı konusunda bilinçlendirmek.
meraklısı için buradan
devamını gör...
mahir çayan
türkiye halk kurtuluş partisi-cephesi'nin lideri olan türk marksist-leninist devrimci. 30 mart 1972 tarihinde, tokat'ın niksar ilçesine bağlı kızıldere köyünde dokuz arkadaşıyla birlikte öldürüldü.
nasıl da gülmüşsün hayata, öldüğünden haberi yok fotoğraflarının.
nasıl da gülmüşsün hayata, öldüğünden haberi yok fotoğraflarının.
devamını gör...
dünyanınbütünmeşhurlarınıntraşolurkenkullandığıjilet
hazır cevap tanımlarını eğlenceli bulduğum, takip ettiğim, tanımlarını okurken ucu bucağı olmayan kırmızı nicki gözüme alan, neşeli yazar.
devamını gör...
ilkokulda atatürk’ün gittiği okulların ezberlenmesi
anası, babası derken bir çok şeyini ezberlemiştik. aslında ezberlememiz gereken düşüncesi ve o düşünce yapısını uygulamaktır. ayakta uyutuyorlar bizi, boş işler ile oyalanıyoruz.
gündemde olan ciğeri 5 para etmez siyasetçileri destekleyen insan sürüleri var. bu kadar kötü duruma nasıl geldik ya...
parti şakşakcılığı yapılmaz arkadaşlar. iyi yönetiyor ise oy ver eğer yok ise o ışık yol ver.
bunlar futbol takımı değil arkadaş. bunlar ülkeyi yönetecek insanlar. parti tutulmaz. bakarsın görüşüne, icraatına iş varsa oy ver ama parti tutma be kardeşim.
edit: atatürk ten girip partiden devam etmek nedir arkadaş. dolmuş içimde demekki.
gündemde olan ciğeri 5 para etmez siyasetçileri destekleyen insan sürüleri var. bu kadar kötü duruma nasıl geldik ya...
parti şakşakcılığı yapılmaz arkadaşlar. iyi yönetiyor ise oy ver eğer yok ise o ışık yol ver.
bunlar futbol takımı değil arkadaş. bunlar ülkeyi yönetecek insanlar. parti tutulmaz. bakarsın görüşüne, icraatına iş varsa oy ver ama parti tutma be kardeşim.
edit: atatürk ten girip partiden devam etmek nedir arkadaş. dolmuş içimde demekki.
devamını gör...
baraka (1992)
herhangi bir yorum veya seslendirme içermemesine rağmen 96 dakikalık bu şaheser esnetmeden, uyuklatmadan bir solukta izlettiriyor kendisini. bunun en büyük etkisinin ron fricke'de olduğunu söylemek gerek. hızlandırılmış görüntüleri çekerken kameranın gerçek zamanlı hareket etmesi aşırı estetik. bunu yapabilmek için kamerayı bir düzeneğe bağlayıp milimetrik hareketler yapmış olmalılar ki bu muhtemelen çok uzun sürmüştür. fricke'in bu başyapıtı sanki hitchock'un "sanat filminin tanrısı yönetmendir, belgeselin yönetmeni tanrıdır" sözünü çürütmek istercesine planlı, düşünülmüş ve tesadüfilikten uzak.
kesinlikle ve kesinlikle izlenmeli, izlettirilmeli.
kesinlikle ve kesinlikle izlenmeli, izlettirilmeli.
devamını gör...
sahibini arayan mektuplar
kendi kendime yazdığım başlığımdan yeniden merhabalar sevgili sözlük ahalisi *
günümüzde insanlar hatır bile sormaya üşenirken, en uzun kelimelerimiz kısaltmalardan ibaret olan slm, nbr ve en yoğun vakitlerimiz sosyal medya vs yerlerde cirit atmakla geçerken genel olarak, insanların sevdiklerine uzun uzun mektuplar yazdığı bir dönemi kaçırmış olmak ne kadar üzücü. herkes bizi sevsin istiyoruz ama sevmeye vaktimiz, daha da önemlisi gönlümüz yok gibi...
on sekizinci mektup
en güzel beraberlik seninle olmak diyorum, nasıl en korkunç yalnızlık sensiz olmaksa... biraz önce buradaydın, aradan geçen zaman henüz kokunu bile dağıtamadı. oturduğun koltukta ağırlığının izi duruyor. dokunduğun her yerde sıcaklığın var, baktığın her şeyde aydınlığın.
gittin mi? ben şimdi yalnız mıyım? duvarlar üzerime yıkılıyor, yüzümde parçalanıyor aynalar, resim çerçeveleri. tarifi mümkün olmayan bir boşluk içindeyim. gözlerim kapıda belki yine de gelirsin diyorum. uzaktan ayak sesleri geliyor. sen değilsin gelen biliyorum, ama yine de bir umut var içimde vazgeçemediğim.
bir sigara yakıyorum ve seni arıyorum dumanın havada çizdiği şekillerde. sonra ne yapacağını bilemeyen ellerime bakıyorum bir zaman. ellerim hala ayrılırken ellerine temas etmenin hazzı içinde şaşkın ve kararsız. oysa, o ellerle şimdi şiirler yazabilirim senin için, sana yokluğumun dayanılmazlığını anlatabilirim.
zaman hayli ilerledi. evine varmış olmalısın. kulağım telefon sesinde. beni aramanı bekliyorum. telefonun her çalışında umutla uzanıyor ellerim ahizeye. oysa hep bir başkası çıkıyor karşıma. kahroluyorum. senden başkasının varlığına değil, sesine bile tahammülüm yok artık. ağır, dayanılmaz saatler geçiyor.
nihayet senin sesin telefonda. beni anlayan, o özlemli, kısık sesin. ''nasılsın'' derken bile yüreğimi heyecanla dolduran, kanımı tutuşturan sesini işitmenin sevinci sarıyor her yerimi. hiç bitmesin istiyorum konuşmamız. senden başka bir şey düşündüğüm yok, dünya umurumda değil. konuşuyor, konuşuyoruz ve ''allahaısmarladık'' diyorsun. sana düşündüklerimi söyleyemiyorum. ''ne olur, yine gel ve hiç gitme artık'' diyemiyorum. boğazıma bir şeyler düğümleniyor. ellerimde soğuk, hissiz bir aletle yapayalnız kalıyorum. sesin yerine çıldırtan bir uğultu kulaklarımda. biraz önce sesini bana ileten telefona düşmanım şimdi. hırsla ve kinle bakıyorum bir zaman.
sonra sevdiğin bir plağı çalmak geliyor aklıma. birden seviniyorum. her şeye rağmen yine seninleyim, ne iyi. beşinci senfoniyi dinliyorum. odayı orkestranın güçlü, tanrısal sesi dolduruyor. hiç ayrılmadığımıza ve ayrılmayacağımıza inanıyorum. yüzyılların ardından bir beethoven sesleniyor, isyan ediyor zamana. ve sonra bir başka plakta schumann ağlıyor, ben ağlıyorum, uzaklarda sen ağlıyorsun. aşkın ve sanatın ölümsüzlüğüne bir kere daha inanıyorum.
artık seni sevdiğime pişman değilim... *
günümüzde insanlar hatır bile sormaya üşenirken, en uzun kelimelerimiz kısaltmalardan ibaret olan slm, nbr ve en yoğun vakitlerimiz sosyal medya vs yerlerde cirit atmakla geçerken genel olarak, insanların sevdiklerine uzun uzun mektuplar yazdığı bir dönemi kaçırmış olmak ne kadar üzücü. herkes bizi sevsin istiyoruz ama sevmeye vaktimiz, daha da önemlisi gönlümüz yok gibi...
on sekizinci mektup
en güzel beraberlik seninle olmak diyorum, nasıl en korkunç yalnızlık sensiz olmaksa... biraz önce buradaydın, aradan geçen zaman henüz kokunu bile dağıtamadı. oturduğun koltukta ağırlığının izi duruyor. dokunduğun her yerde sıcaklığın var, baktığın her şeyde aydınlığın.
gittin mi? ben şimdi yalnız mıyım? duvarlar üzerime yıkılıyor, yüzümde parçalanıyor aynalar, resim çerçeveleri. tarifi mümkün olmayan bir boşluk içindeyim. gözlerim kapıda belki yine de gelirsin diyorum. uzaktan ayak sesleri geliyor. sen değilsin gelen biliyorum, ama yine de bir umut var içimde vazgeçemediğim.
bir sigara yakıyorum ve seni arıyorum dumanın havada çizdiği şekillerde. sonra ne yapacağını bilemeyen ellerime bakıyorum bir zaman. ellerim hala ayrılırken ellerine temas etmenin hazzı içinde şaşkın ve kararsız. oysa, o ellerle şimdi şiirler yazabilirim senin için, sana yokluğumun dayanılmazlığını anlatabilirim.
zaman hayli ilerledi. evine varmış olmalısın. kulağım telefon sesinde. beni aramanı bekliyorum. telefonun her çalışında umutla uzanıyor ellerim ahizeye. oysa hep bir başkası çıkıyor karşıma. kahroluyorum. senden başkasının varlığına değil, sesine bile tahammülüm yok artık. ağır, dayanılmaz saatler geçiyor.
nihayet senin sesin telefonda. beni anlayan, o özlemli, kısık sesin. ''nasılsın'' derken bile yüreğimi heyecanla dolduran, kanımı tutuşturan sesini işitmenin sevinci sarıyor her yerimi. hiç bitmesin istiyorum konuşmamız. senden başka bir şey düşündüğüm yok, dünya umurumda değil. konuşuyor, konuşuyoruz ve ''allahaısmarladık'' diyorsun. sana düşündüklerimi söyleyemiyorum. ''ne olur, yine gel ve hiç gitme artık'' diyemiyorum. boğazıma bir şeyler düğümleniyor. ellerimde soğuk, hissiz bir aletle yapayalnız kalıyorum. sesin yerine çıldırtan bir uğultu kulaklarımda. biraz önce sesini bana ileten telefona düşmanım şimdi. hırsla ve kinle bakıyorum bir zaman.
sonra sevdiğin bir plağı çalmak geliyor aklıma. birden seviniyorum. her şeye rağmen yine seninleyim, ne iyi. beşinci senfoniyi dinliyorum. odayı orkestranın güçlü, tanrısal sesi dolduruyor. hiç ayrılmadığımıza ve ayrılmayacağımıza inanıyorum. yüzyılların ardından bir beethoven sesleniyor, isyan ediyor zamana. ve sonra bir başka plakta schumann ağlıyor, ben ağlıyorum, uzaklarda sen ağlıyorsun. aşkın ve sanatın ölümsüzlüğüne bir kere daha inanıyorum.
artık seni sevdiğime pişman değilim... *
devamını gör...
konseri izlemeyip video çekmeye çalışan insan
o videoyu izlemeden sileceğine o kadar eminim ki. neyse siz anı yaşayın dostlar, en güzel kamera gözlerinizdir.
devamını gör...
limon
tadı harika olan içine girdiği yiyecekleri güzelleştiren, rengiyle insana ferahlık veren meyve.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
“birinci tekil kişiye tutunun.” - edmund husserl
devamını gör...

