burçlara inanan insan
uydurulmuş 12 kalıba kendini sokmaya çalışan, hayatını buna göre yönlendiren ve buna bilim diyebilen acınası insandır.*
devamını gör...
halkların kardeşliğini savunan kürtlerin 150 uygur isyanı
terör eylemlerine devlet her müdahale ettiğinde "sanatçılarından" cihangir solcusuna kadar isyan eden kürt kardeşlerimizin ( pkk'lı olmayanlar tanım dışıdır) isyanı.
kendilerinin rojava dedikleri yere 150 uygur türkü yerleştirilince cumartesi akşamı twitteri yıktılar " bunlar buraya niye geliyor" diye.
e hani ezilmiş halklardan yanaydınız, ezilenlere sahip cikiyordunuz diye sormadan gecemiyor insan.
m.nerinaazad.co/tr/news/kur...
kendilerinin rojava dedikleri yere 150 uygur türkü yerleştirilince cumartesi akşamı twitteri yıktılar " bunlar buraya niye geliyor" diye.
e hani ezilmiş halklardan yanaydınız, ezilenlere sahip cikiyordunuz diye sormadan gecemiyor insan.
m.nerinaazad.co/tr/news/kur...
devamını gör...
kitap kulübü hakkında her şey
bugün ilk toplantısını saat 21.00 itibariyle gerçekleştirmiş kulüptür.
h.g.wells'in zaman makinesini konuştuk,irdeledik,sorguladık. yer yer,yazar burada ne demiş, demiş de niye demiş, dediyse nasıl demiş dedik.
hatta en son kulüpten bir arkadaşımızı zamanda yolculukla geçmişe gönderip geçmişte yapmasını istediklerimizi sıralıyorduk, değişik anlar yaşadık.
toplantıya sesle katılanların sesine, yazarak fikirlerini aktaran herkesin parmaklarına sağlık! çok keyifliydi,iyi ki geldiniz!
sıradaki kitabı ve toplantıyı heyecanla bekliyorum!
h.g.wells'in zaman makinesini konuştuk,irdeledik,sorguladık. yer yer,yazar burada ne demiş, demiş de niye demiş, dediyse nasıl demiş dedik.
hatta en son kulüpten bir arkadaşımızı zamanda yolculukla geçmişe gönderip geçmişte yapmasını istediklerimizi sıralıyorduk, değişik anlar yaşadık.
toplantıya sesle katılanların sesine, yazarak fikirlerini aktaran herkesin parmaklarına sağlık! çok keyifliydi,iyi ki geldiniz!
sıradaki kitabı ve toplantıyı heyecanla bekliyorum!
devamını gör...
cehennemde söylenecek ilk söz
baba klima yokmu be? şöyle açsak duvara karşı he olmaz mı?
devamını gör...
arto tunçboyacıyan
2005 yılında “armenian navy band” grubu ile “le voyage en arménie” isimli bir albüm çıkarmış olan ermeni asıllı müzisyendir.
dinlemeyi sevdiğim iki güzel parça.
dolma mama
zeytuni zar
dinlemeyi sevdiğim iki güzel parça.
dolma mama
zeytuni zar
devamını gör...
gelin tanış olalım
“yol erbabıyız. menziller bahanedir. sonlar, vuslatlar, nihayetler değişir ama yol değişmez. yol hayattır.”
pandemi öncesinde ankara meb şura salonunda izlediğim oyundur. kalabalık bir arkadaş grubuyla biletlerini bir ay kadar önce almıştık. defalarca ankara’da sahnelenmiş olmasına rağmen, her oyunu dolu dolu geçmiştir.
fırat tanış’ın müthiş performansı, anlatılan yol hikayesinin bizim toprakların sesi olması, söylenen türküler gerçekten çok iyidi.
tek kişilik oyunlar, hem oyuncu hem izleyen açısından zordur. sahnede kaldığınız süre içerisinde o yüksek konsantrasyondan kopmadan, izleyiciyi oyuna dahil ederek, alt metinde felsefe, tasavvuf gibi zor konuları, farklı bir dille anlatmak gerçekten zordur. ancak fırat tanış bu işin hakkını vermiştir. gerçekten “tanış” olmuşuzdur.
oyunun yazarı semih çelenk’tir. fırat tanış ile birlikte sahneye koydukları oyun, iki yıldır kapalı gişe oynanmaktadır. aynı adlı bir de kitap çıkarmıştır. “gelin tanış olalım” arketip yayınevinden okuyuculara sunulmuştur.
tanım: fırat tanış’ın tek kişilik (bir orkestra ile) performansla sergilediği, anadolu felsefesini, aşıklık geleneğini ve insan olabilme ve kalabilme öğretisini anlattığı oyundur.
pandemi öncesinde ankara meb şura salonunda izlediğim oyundur. kalabalık bir arkadaş grubuyla biletlerini bir ay kadar önce almıştık. defalarca ankara’da sahnelenmiş olmasına rağmen, her oyunu dolu dolu geçmiştir.
fırat tanış’ın müthiş performansı, anlatılan yol hikayesinin bizim toprakların sesi olması, söylenen türküler gerçekten çok iyidi.
tek kişilik oyunlar, hem oyuncu hem izleyen açısından zordur. sahnede kaldığınız süre içerisinde o yüksek konsantrasyondan kopmadan, izleyiciyi oyuna dahil ederek, alt metinde felsefe, tasavvuf gibi zor konuları, farklı bir dille anlatmak gerçekten zordur. ancak fırat tanış bu işin hakkını vermiştir. gerçekten “tanış” olmuşuzdur.
oyunun yazarı semih çelenk’tir. fırat tanış ile birlikte sahneye koydukları oyun, iki yıldır kapalı gişe oynanmaktadır. aynı adlı bir de kitap çıkarmıştır. “gelin tanış olalım” arketip yayınevinden okuyuculara sunulmuştur.
tanım: fırat tanış’ın tek kişilik (bir orkestra ile) performansla sergilediği, anadolu felsefesini, aşıklık geleneğini ve insan olabilme ve kalabilme öğretisini anlattığı oyundur.
devamını gör...
enöte
bir gök cisminin yörüngesi üzerinde dolanırken, ortak kütle merkezi etrafında dolandığı cisimden en uzakta olduğu nokta.
etrafında dolanılan cisim güneş ise ondan en uzakta olunan noktayı belirtmek için özel olarak afel ya da günöte terimleri kullanılır.
söz konusu olan dünya ise onun etrafında dolanırken ondan en uzakta olunan nokta için apoge ya da yeröte terimleri kullanılır.
etrafında dolanılan cisim güneş ise ondan en uzakta olunan noktayı belirtmek için özel olarak afel ya da günöte terimleri kullanılır.
söz konusu olan dünya ise onun etrafında dolanırken ondan en uzakta olunan nokta için apoge ya da yeröte terimleri kullanılır.
devamını gör...
matteo bocelli
ünlü italyan tenor andrea bocelli' nin oğludur ve bir müzisyendir. 23 yaşında olmasına rağmen kendisi birçok filmin arka plan müziğini yapmış bir isimdir ki tabii babasının şöhreti bundaki en büyük etkendir. ayrıca babasıyla yaptığı düetler de meşhurdur. zaten görme engelli babasının yanından pek ayrılmaz; ona yardımcı olur devamlı. sesi ise bize andrea bocelli'yi anımsatmakla beraber kendisi onun kadar büyük bir yetenek değildir ne yazık ki. fakat andrea bocelli de matteo kadar yakışıklı değildir sonuçta. yani hem yetenek hem de güzellik tanrı vergisi unsurlar olduğuna göre,burada tabiatın gayet dengeli bir iş çıkardığından söz edebiliriz*.
andrea-matteo bocelli, fall on me düeti oldukça etkileyicidir. burada baba-oğul sırt sırta verip birbirlerinden güç aldıklarını ifade etmek istemişlerdir ki bu da çok anlamlıdır. ayrıca burada, gözleri görmeyen bir babanın oğluna gurur dolu bakışını görmekteyiz*;
disney aslan kral filminden can you feel the love tonight;
queen grubunun efsanevi şarkısı love of my life'ın matteo tarafından yorumu;
andrea-matteo bocelli, fall on me düeti oldukça etkileyicidir. burada baba-oğul sırt sırta verip birbirlerinden güç aldıklarını ifade etmek istemişlerdir ki bu da çok anlamlıdır. ayrıca burada, gözleri görmeyen bir babanın oğluna gurur dolu bakışını görmekteyiz*;
disney aslan kral filminden can you feel the love tonight;
queen grubunun efsanevi şarkısı love of my life'ın matteo tarafından yorumu;
devamını gör...
porno izleyen kadın
toplumda sadece erkeklerin yaptığı bir eylemmis gibi lanse edilir. fakat kadın erkek farketmeksizin herkes izlemistir ve izliyordur. bir kadının porno izlemesi bana asla garip gelmez.
devamını gör...
sözlük yaş ortalamasının 13 olması
demek ki ben yükseltiyorum. ben de olmasam 10 olacak demek.
devamını gör...
az
''çünkü oğuz atay'ı da okudum, seni de tanıdım..''
az'ı 3 yıl önce okudum, hatta geçen yıl sunumunu da yaptım. sunum yapmadan önce düşündüm, sabahattin ali'nin bir kitabını sunmak isterdim fakat ne kadar sevsem de kendimde o yeterliliği göremedim çünkü kitabın hakkını verememekten korktum ve pek bilinmeyen fakat hak ettiği değeri görmesi gerektiğini düşündüğüm bir kitabı sunmak istedim. o kitap hakan günday'ın az'ıydı.
hakan günday'la tanışma kitabım bu kitap oldu. beni kendisine çeken ise kitabın arka kapağındaki, mektuptan alıntı olarak seçilen yazıydı:
''diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum, az.''
hayatta tanıdığımı sandığım fakat ismini bilmekten öteye gidemediğim ne çok insan vardı. öyle sosyal medyada bir kişinin fotoğraflarını görüp günümüz diliyle like atmakla olmuyordu ki tanımak. kendisini bana anlatmasıyla tanıyamazdım ki bir kişiyi, hatta itiraf edeyim, kendimi de tanıyamazdım. zaten tam manasıyla tanıyabildiğimi de hiç düşünmedim. işte beni bu düşüncelere sürüklediği için kitabı alıp hemen okumak istedim.
kitabın başında, yazarımızın yazmış olduğu kitabı nevzat çelik'e, nevzat çelik'in itirazın iki şartı adlı şiirinden alıntı yaparak ithaf ettiğini gördüm. meraklı benliğim elbet bunun da nedenini sorguladı ve araştırma yoluna gitti. öğrendim ki, hakan günday'ın ilk romanı kinyas ve kayra (kitap)'nın basılması gereken bir eser olduğunu söyleyen ilk kişi nevzat çelik olmuş, ve hakan günday, kendisinden yazı dünyasına dair çok şey öğrenmiş.

kitabı okurken iki ana karakterimizin isminin de derda olduğunu gördüm, sadece birinin sonundaki a harfinde şapka vardı. yaşları da aynıydı. 11 yaşında, biri kız diğeri erkek çocuğu olan, iki derda! fakat sadece ''iki çocuk'' demek çok basit kaçıyor, 11 yaşında iki çocuk demek çok kolay. çocuk deyince insanlar şöyle sanıyor; okula giden, arkadaşlarıyla oynayan, belki yeri gelince kavga eden, düşüp bacağını kanatınca ağlayan iki çocuk. ama hayır, bu çocuklar ''iki çocuk'' diyerek genellenemeyecek çocuklar. bu çocuklar 11 yaşına gelene kadar birçok zorluk çekip bir de yıllar geçtikçe yanlış karar vermek zorunda bırakılmış çocuklar. bu çocuklar, o zorlukların arasında oğuz atay'ın tutunamayanlar (kitap)'ı sayesinde belki de hayata tutunmaya çalışmış ve yolları kesişmiş çocuklar.
bundan sonrası, ayrıntılı incelemeye girecek, sıkılan olursa burada okumayı kesebilir (tabii buraya kadar okuduysa) ama meraklıları elbet olacaktır, öyleyse iyi okumalar.
kişiler:
derdâ: güneydoğu'da babasının annesini terk ettiği bir köy ortamında doğan çocuk. ayrıca, annesinin kendisine bakamadığı için başta yatılı okula gönderse de sonra 11 yaşında tarikat şeyhinin oğluna sattığı kız çocuğu. satmak kelimesi çok çirkin fakat bir annenin 11 yaşındaki kızını satması kadar değil.
saniye: derdâ'nın ''sözde'' annesi. 11 yaşındaki kızını birkaç havyan parası karşılığında satan kişi.
bezir: derdâ'nın tarikatçı kocası. derdâ'ya fiziksel ve cinsel şiddet uygulayan kişi.
derda: göz kanseri annesiyle, hapisteki babasının mezarlığın bitişiğine ördüğü evde yaşayan erkek çocuk. tüm dünyası mezarlık olan ve geçimini de mezar temizliğinden yapan çocuk ayrıca. ''çocuk dediğin ölümü öğrenince büyür... eğer ölümü öğrenince büyüyorsa, mezar temizleyip para kazanınca ne oluyordu?''
mekân:
yatırca: derdâ'nın doğup büyüyemediği yer. büyüyemediği diyorum çünkü annesinin zoruyla 11 yaşında bir tarikatçıyla evlendirilip londra'ya gönderiliyor.
londra
derdâ’nın londra’da yaşadığı apartman
rehabilitasyon merkezi
edirnekapı mezarlığı: kitabın ikinci karakteri derda'nın yaşadığı yer. ''mezarlıkta mı yaşıyor?'' diye sormayın. evet, mezarlıkta yaşıyor. derda'nın babası yoksul olduğundan, ''zaten mezarlığın duvarı var, çevresine 3 duvar daha örüp orada yaşayalım.'' diye düşünmüş.
kitabın konusundan bahsetmeyeceğim, iki çocuğun onlarca zorluktan geçip yollarının kesişmesi demek yeterli olacaktır çünkü ne desem tat kaçıran bir bilgi vermiş olacağım. bu kitap hayatınıza güzel şeyler katmayacak onu da belirteyim. kitabı elinizden bir an önce atmak isteyeceksiniz fakat asla yarım bırakamayacaksınız. elinizden atmak isteseniz de bir kere başladığınız taktirde atamazsınız. çünkü bu kitap size az değil, ''çok'' şey katacak.
az'ı 3 yıl önce okudum, hatta geçen yıl sunumunu da yaptım. sunum yapmadan önce düşündüm, sabahattin ali'nin bir kitabını sunmak isterdim fakat ne kadar sevsem de kendimde o yeterliliği göremedim çünkü kitabın hakkını verememekten korktum ve pek bilinmeyen fakat hak ettiği değeri görmesi gerektiğini düşündüğüm bir kitabı sunmak istedim. o kitap hakan günday'ın az'ıydı.
hakan günday'la tanışma kitabım bu kitap oldu. beni kendisine çeken ise kitabın arka kapağındaki, mektuptan alıntı olarak seçilen yazıydı:
''diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum, az.''
hayatta tanıdığımı sandığım fakat ismini bilmekten öteye gidemediğim ne çok insan vardı. öyle sosyal medyada bir kişinin fotoğraflarını görüp günümüz diliyle like atmakla olmuyordu ki tanımak. kendisini bana anlatmasıyla tanıyamazdım ki bir kişiyi, hatta itiraf edeyim, kendimi de tanıyamazdım. zaten tam manasıyla tanıyabildiğimi de hiç düşünmedim. işte beni bu düşüncelere sürüklediği için kitabı alıp hemen okumak istedim.
kitabın başında, yazarımızın yazmış olduğu kitabı nevzat çelik'e, nevzat çelik'in itirazın iki şartı adlı şiirinden alıntı yaparak ithaf ettiğini gördüm. meraklı benliğim elbet bunun da nedenini sorguladı ve araştırma yoluna gitti. öğrendim ki, hakan günday'ın ilk romanı kinyas ve kayra (kitap)'nın basılması gereken bir eser olduğunu söyleyen ilk kişi nevzat çelik olmuş, ve hakan günday, kendisinden yazı dünyasına dair çok şey öğrenmiş.

kitabı okurken iki ana karakterimizin isminin de derda olduğunu gördüm, sadece birinin sonundaki a harfinde şapka vardı. yaşları da aynıydı. 11 yaşında, biri kız diğeri erkek çocuğu olan, iki derda! fakat sadece ''iki çocuk'' demek çok basit kaçıyor, 11 yaşında iki çocuk demek çok kolay. çocuk deyince insanlar şöyle sanıyor; okula giden, arkadaşlarıyla oynayan, belki yeri gelince kavga eden, düşüp bacağını kanatınca ağlayan iki çocuk. ama hayır, bu çocuklar ''iki çocuk'' diyerek genellenemeyecek çocuklar. bu çocuklar 11 yaşına gelene kadar birçok zorluk çekip bir de yıllar geçtikçe yanlış karar vermek zorunda bırakılmış çocuklar. bu çocuklar, o zorlukların arasında oğuz atay'ın tutunamayanlar (kitap)'ı sayesinde belki de hayata tutunmaya çalışmış ve yolları kesişmiş çocuklar.
bundan sonrası, ayrıntılı incelemeye girecek, sıkılan olursa burada okumayı kesebilir (tabii buraya kadar okuduysa) ama meraklıları elbet olacaktır, öyleyse iyi okumalar.
kişiler:
derdâ: güneydoğu'da babasının annesini terk ettiği bir köy ortamında doğan çocuk. ayrıca, annesinin kendisine bakamadığı için başta yatılı okula gönderse de sonra 11 yaşında tarikat şeyhinin oğluna sattığı kız çocuğu. satmak kelimesi çok çirkin fakat bir annenin 11 yaşındaki kızını satması kadar değil.
saniye: derdâ'nın ''sözde'' annesi. 11 yaşındaki kızını birkaç havyan parası karşılığında satan kişi.
bezir: derdâ'nın tarikatçı kocası. derdâ'ya fiziksel ve cinsel şiddet uygulayan kişi.
derda: göz kanseri annesiyle, hapisteki babasının mezarlığın bitişiğine ördüğü evde yaşayan erkek çocuk. tüm dünyası mezarlık olan ve geçimini de mezar temizliğinden yapan çocuk ayrıca. ''çocuk dediğin ölümü öğrenince büyür... eğer ölümü öğrenince büyüyorsa, mezar temizleyip para kazanınca ne oluyordu?''
mekân:
yatırca: derdâ'nın doğup büyüyemediği yer. büyüyemediği diyorum çünkü annesinin zoruyla 11 yaşında bir tarikatçıyla evlendirilip londra'ya gönderiliyor.
londra
derdâ’nın londra’da yaşadığı apartman
rehabilitasyon merkezi
edirnekapı mezarlığı: kitabın ikinci karakteri derda'nın yaşadığı yer. ''mezarlıkta mı yaşıyor?'' diye sormayın. evet, mezarlıkta yaşıyor. derda'nın babası yoksul olduğundan, ''zaten mezarlığın duvarı var, çevresine 3 duvar daha örüp orada yaşayalım.'' diye düşünmüş.
kitabın konusundan bahsetmeyeceğim, iki çocuğun onlarca zorluktan geçip yollarının kesişmesi demek yeterli olacaktır çünkü ne desem tat kaçıran bir bilgi vermiş olacağım. bu kitap hayatınıza güzel şeyler katmayacak onu da belirteyim. kitabı elinizden bir an önce atmak isteyeceksiniz fakat asla yarım bırakamayacaksınız. elinizden atmak isteseniz de bir kere başladığınız taktirde atamazsınız. çünkü bu kitap size az değil, ''çok'' şey katacak.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
''ben bir hedefe koşmak istiyorum. kaçmak değil..'' alıntısını okumuştum geçenlerde bir yerde.
hedefe koşuyor mu yoksa kaçıyor muyum hiç bilmiyorum. tek bildiğim, hedeften günden güne uzaklaşıyor olmam. ya da ben öyle hissediyorumdur, belki de sadece yerimde sayıyorumdur fakat bir gün önceki halinden daha iyi olmaya çalışan biri için yerinde saymak kimi zaman kötü hissetmesine yeter de artar bile.
ah ben ''karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. içim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor'' fakat birbirini tekrar eden endişe dolu, gelecekten bihaber düşünceler arasında kaybolmak bazen bu isteğin gerçekleşmesine engel olabiliyor. havanın ne ara karardığını bile bilmeyecek kadar boşa geçen zaman... zamanı umursamazca tüketmek...
neyse, kalbinizi sağlam tutun.
hedefe koşuyor mu yoksa kaçıyor muyum hiç bilmiyorum. tek bildiğim, hedeften günden güne uzaklaşıyor olmam. ya da ben öyle hissediyorumdur, belki de sadece yerimde sayıyorumdur fakat bir gün önceki halinden daha iyi olmaya çalışan biri için yerinde saymak kimi zaman kötü hissetmesine yeter de artar bile.
ah ben ''karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. içim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor'' fakat birbirini tekrar eden endişe dolu, gelecekten bihaber düşünceler arasında kaybolmak bazen bu isteğin gerçekleşmesine engel olabiliyor. havanın ne ara karardığını bile bilmeyecek kadar boşa geçen zaman... zamanı umursamazca tüketmek...
neyse, kalbinizi sağlam tutun.
devamını gör...
aslan kral
birincisi, akademi ödülü kazanmış 15 haziran 1994 yılında gösterime giren walt disney pictures yapımı bir animasyon filmidir.
walt disney animasyon klasiklerin 32. filmidir.
hikâye, william shakespeare in hamlet oyununun, afrika'da insansı hayvanların krallık yerinde geçen, hem hüzünlü hem heyecanlı maceralaralarına evrilmesidir. komik diyaloglar, neşeli şarkılar ile daha da keyifli hale getirilmiştir.
1995 yılında ortaokullu olan erkek kardeşimle sinemada izlemiştim. daha sonra cdsini aldık, 4 yaşında iken oğlumla izledik defalarca. çoğu sahneyi ezbere bilirim. simba'nın babası öldüğü zaman oğlum çok ağlamıştı.
filmde aklımdan çıkmayan hakuna matata şarkısı arada dilime dolanır.
hakuna matata geçmez bu moda
üzülme sakın her şeye hayatta
dertsizlik demek bu felsefe
hakuna matata
film çocuk filmi diye bilinir ama içeriği yetişkinlerin yaşadığı hayat ile doludur.
hasis akrabalar, suçluluk yaşayan ergen, eş seçimi vb.
suçluluk psikolojisi üzerine bakışı ile babasının ihtişamı ile mücadele edemeyen çözümü tüm hayatından kaçmakta bulan ergenlerin de kendini arayabileceği ve çıkışı bulabileceği bir animasyon filmidir.
arkadaşlığın nelere kadir olabileceğinin sese görüntüye bürünmüş halidir.
hayatın nefes aldıkça mücadeleye değer olduğunun keyifli kanıtıdır.
alanında hatta tüm alanlarda en iyi olan animasyondur.
psikolojiye iyi eden filmler kategorisinde en başta yer alabilecek filmdir.
walt disney animasyon klasiklerin 32. filmidir.
hikâye, william shakespeare in hamlet oyununun, afrika'da insansı hayvanların krallık yerinde geçen, hem hüzünlü hem heyecanlı maceralaralarına evrilmesidir. komik diyaloglar, neşeli şarkılar ile daha da keyifli hale getirilmiştir.
1995 yılında ortaokullu olan erkek kardeşimle sinemada izlemiştim. daha sonra cdsini aldık, 4 yaşında iken oğlumla izledik defalarca. çoğu sahneyi ezbere bilirim. simba'nın babası öldüğü zaman oğlum çok ağlamıştı.
filmde aklımdan çıkmayan hakuna matata şarkısı arada dilime dolanır.
hakuna matata geçmez bu moda
üzülme sakın her şeye hayatta
dertsizlik demek bu felsefe
hakuna matata
film çocuk filmi diye bilinir ama içeriği yetişkinlerin yaşadığı hayat ile doludur.
hasis akrabalar, suçluluk yaşayan ergen, eş seçimi vb.
suçluluk psikolojisi üzerine bakışı ile babasının ihtişamı ile mücadele edemeyen çözümü tüm hayatından kaçmakta bulan ergenlerin de kendini arayabileceği ve çıkışı bulabileceği bir animasyon filmidir.
arkadaşlığın nelere kadir olabileceğinin sese görüntüye bürünmüş halidir.
hayatın nefes aldıkça mücadeleye değer olduğunun keyifli kanıtıdır.
alanında hatta tüm alanlarda en iyi olan animasyondur.
psikolojiye iyi eden filmler kategorisinde en başta yer alabilecek filmdir.

devamını gör...
alevilere müslüman değil diyen tip
üst edit; alevilik günümüzde sadece bir kaç anadolu şehrine özgü bir inanç değildir. alevilik; 400 milyon müslümanın kendini tanımladığı bir inançtır.şiilik, zeydilik, ismaililik, bektaşilik, nizarilik, nusayrilik vs vs.bu inanç etrafında şekillenmiştir. alttaki tanım; islam literatüründe ki alevilik tir.
gerçek müslümanların aleviler olduğunu bilmeyen tiptir.
nitekim allah ahzab suresi 33.ayetinde;
"ey ehlibeyt! allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
buyurmuştur.
başka bir ayette;
"de ki; buna karşılık sizden ehlibeyt imi sevmenizfen başka bir mükafat beklemiyorum." (şuara 23)
peygamberimiz şöyle buyurmuştur;
"cennet ehlibeyt ime zulmeden ve itretim hakkında beni incitene haram kılınmıştır."
başka bir yerde;
"ey ali! seni ancak mümin sever. seni ancak kafir buğzeder."
başka bir yerde;
"ali hakk iledir. hakk ta ali iledir. bu iklisi kevser havuzunun başına gelinceye kadar birbirinden ayrılmaz."
başka bir yerde;
"ben ilmin şehriyim, ali de kapısıdır. şehre girmek isteyen kapıdan gelsin"
yani peygambere (saa) gitmek isteyen; ali (as) ye gitmeden, peygamber (saa) e ulaşamaz.
gerçek müslümanların aleviler olduğunu bilmeyen tiptir.
nitekim allah ahzab suresi 33.ayetinde;
"ey ehlibeyt! allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
buyurmuştur.
başka bir ayette;
"de ki; buna karşılık sizden ehlibeyt imi sevmenizfen başka bir mükafat beklemiyorum." (şuara 23)
peygamberimiz şöyle buyurmuştur;
"cennet ehlibeyt ime zulmeden ve itretim hakkında beni incitene haram kılınmıştır."
başka bir yerde;
"ey ali! seni ancak mümin sever. seni ancak kafir buğzeder."
başka bir yerde;
"ali hakk iledir. hakk ta ali iledir. bu iklisi kevser havuzunun başına gelinceye kadar birbirinden ayrılmaz."
başka bir yerde;
"ben ilmin şehriyim, ali de kapısıdır. şehre girmek isteyen kapıdan gelsin"
yani peygambere (saa) gitmek isteyen; ali (as) ye gitmeden, peygamber (saa) e ulaşamaz.
devamını gör...
kişinin büyüdüğünü fark ettiği anlar
anne ve babanın yaşlandığını fark ettiği andır. insanın içini garip bir burukluk alıyor. büyümeyi durdurmak istiyor adeta. hep genç kalsınlar hiç yaşlanmasınlar istiyor insan. onları üzmemeye daha çok gayret ediyor insan. her ne kadar söz ile söyleyemese de onları daha çok seviyor ve onların rızasını almak için daha çok gayret ediyor insan. çaresiz kalıyor insan çünkü zamanı durdurma gibi bir şansı yok. bunun için onlarla geçen her anı daha da güzel geçsin diye çaba sarfediyor insan.
devamını gör...
deniz gezmiş
buradan
nerde kendini bilmez çocuklar
bir sabah öylece çekip gittiler
çınladı alkışlar kör sokaklarda
yankısı kime kaldı
deniz koydum adını
kederi bende saklı
uzak köyler kurdum birbirine
denizine aldandım
acının surlarında ateşler yaktık
vuruldu şehirler soluksuz kaldık
kendine çekildi bütün zamanlar
gölgeler orda kaldı
nerde kendini bilmez çocuklar
bir sabah öylece çekip gittiler
çınladı alkışlar kör sokaklarda
yankısı kime kaldı
deniz koydum adını
kederi bende saklı
uzak köyler kurdum birbirine
denizine aldandım
acının surlarında ateşler yaktık
vuruldu şehirler soluksuz kaldık
kendine çekildi bütün zamanlar
gölgeler orda kaldı
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
an itibariyle modum ektedir.https://media.normalsozluk.com/up/2021/05/13/o5acvwxx4lkbccew.jpg
devamını gör...
yellow
ingiliz müzik grubu coldplay'e ait kelimelerle tarif edilemeyecek bir şarkıdır.kelimeler burada yetersiz kalır zira hissiyat ve içtenlik birleşip kontrolü tamamen ele almıştır.bundan sonra da sözlere ne gerek vardır ki.
chris martin tam olarak gözlerinin içine bakar ve bu şarkıyı senin için yazdığını söyler.bu esnada yıldızlar senin için nasıl da parlıyordur.
bir insan bu denli sempatik olamazdır,muhtemelen müzik şirketinin planıdır, satış için.ama varsın, olsundur.kandırılmanın asıl böylesi güzeldir.
chris martin tam olarak gözlerinin içine bakar ve bu şarkıyı senin için yazdığını söyler.bu esnada yıldızlar senin için nasıl da parlıyordur.
bir insan bu denli sempatik olamazdır,muhtemelen müzik şirketinin planıdır, satış için.ama varsın, olsundur.kandırılmanın asıl böylesi güzeldir.
devamını gör...