z kuşağını yasaklamak
          bir güruhun talebi.
hangi güruhun? dj akman dinlemiş güruhun, doksanlarda komik renkli şeylwr giyip arabeskten içi geçen güruhun, 80 anayasasına evet diyen güruhun, 70 kerde sokaklara dökülen sağcı solcu diye birbirimi vuran anısını sevdiğim r*mantik güruhun, 60 larda statükonun orduya sızmasına dur dememiş iki kitap okınuş cahillerin, 50 lerde nato ülkesi olup da bunu kendine layık göremeyen güruhun, 40 larda hiçbir ekonomik atılımda bulunmamış müteşebbissiz toplumdan kalan güruhun, 30 larda demokrasinin d sini tınlamamış güruhun.. devam ederim de toplum buna hazır değil.
özetle z kuşağı cs go da birbirini vuran bir kuşak. sokaklarda birbirini vurmuyorlar en azından. dahası azınlık da olsa şimdiki toplumun oranına göre çok daha araştırmacı aydın demokrat liberal bir çizgiye sahip z kuşağı mensupları da çok sayıda var.
ve son olarak önemli mi bilmiyorum ama z kuşağı değilim.
sadece şuna eminim gençliğe böyle bir ülke verdiği için özür dilenesi gereken yaşlılar yeni nesili suçluyor.
iyisini de kötüaünü de bu çocukları siz yetiştirdiniz.
  hangi güruhun? dj akman dinlemiş güruhun, doksanlarda komik renkli şeylwr giyip arabeskten içi geçen güruhun, 80 anayasasına evet diyen güruhun, 70 kerde sokaklara dökülen sağcı solcu diye birbirimi vuran anısını sevdiğim r*mantik güruhun, 60 larda statükonun orduya sızmasına dur dememiş iki kitap okınuş cahillerin, 50 lerde nato ülkesi olup da bunu kendine layık göremeyen güruhun, 40 larda hiçbir ekonomik atılımda bulunmamış müteşebbissiz toplumdan kalan güruhun, 30 larda demokrasinin d sini tınlamamış güruhun.. devam ederim de toplum buna hazır değil.
özetle z kuşağı cs go da birbirini vuran bir kuşak. sokaklarda birbirini vurmuyorlar en azından. dahası azınlık da olsa şimdiki toplumun oranına göre çok daha araştırmacı aydın demokrat liberal bir çizgiye sahip z kuşağı mensupları da çok sayıda var.
ve son olarak önemli mi bilmiyorum ama z kuşağı değilim.
sadece şuna eminim gençliğe böyle bir ülke verdiği için özür dilenesi gereken yaşlılar yeni nesili suçluyor.
iyisini de kötüaünü de bu çocukları siz yetiştirdiniz.
devamını gör...
konuşurken sakalıyla oynayan erkek
          sakalıyla oynamayı alışkanlık haline getirmiş dümdüz erkektir.
ve konuşurken sakalımız var sözümüzü dinle tavrı takınıyordur.
  ve konuşurken sakalımız var sözümüzü dinle tavrı takınıyordur.
devamını gör...
kitap okuma aşkını kazandıran kitabın ismi
          becca fitzpatrick fısıltı "hush hush serisi"
      
  devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
          selamlar kıymetli sözlük ahalisi, öncelikle başlığımıza hoş geldiniz. sizlere ilk bölümde neden bu ismi seçtiğimizden bahsedeceğim. ben bir philip k. dick hayranıyım, hayranı demek hafif kalır hatta, bağımlısı ve takipçisiyim. onun çok değerli bir kitabı var: “mars’ta zaman kayması”. ona ufak bir atıfta bulunmak istedik. sizlerle kitabın arka kapak yazısını paylaşıyor ve keyifli vakit geçirmenizi diliyorum. akşam görüşmek üzere...
“iç içe giren, karmaşıklaşan zaman, sanrılar, karabasanlar, kaos ve şizofren zihinle dış dünya gerçekliğinin çatışması...
'dünyalı', iktidar ve para uğruna her yolu denemeyi yine hazır: mars'taki gücünü arttırmak isteyen arnie kott, usta bir tamirci ve eski bir şizofren olan jack bohlen'ı, geleceği görme yetisi olan otistik manfred steiner'le iletişim kurabilecek bir sistem yaratması için kiralıyor.”
  “iç içe giren, karmaşıklaşan zaman, sanrılar, karabasanlar, kaos ve şizofren zihinle dış dünya gerçekliğinin çatışması...
'dünyalı', iktidar ve para uğruna her yolu denemeyi yine hazır: mars'taki gücünü arttırmak isteyen arnie kott, usta bir tamirci ve eski bir şizofren olan jack bohlen'ı, geleceği görme yetisi olan otistik manfred steiner'le iletişim kurabilecek bir sistem yaratması için kiralıyor.”
devamını gör...
ben evlendiğimde 45 kiloydum
          15 yaşında evlenen annemim lafı. babam da muhtemelen 70 kiloydu, oda 17 yaşındaydı çünkü.
      
  devamını gör...
sosyal fobi
          biraz içimi dökeceğim.
ortaokul son sınıfta ikiz kardeşimin mide kanseri her yerine yayılmıştı, çektiği acıları görünce hayattan soğudum, vefatıyla çöktüm. odamız, kıyafetlerimiz, takı tokalarımız her şeyimiz ortaktı, en iyi arkadaşım ikizimdi. aylarca odamda uyuyamadım salonda yattım, ortak kıyafetlerimizi giyemedim şekerli parfümünün kokusu burnuma geliyordu. tüm dolabı boşalttık üç beş parça yeni şey aldık onlarla idare etmeye başladım. kimseyle konuşmak gelmiyordu içimden, ailemle dahi konuşamıyordum çünkü onların ne beni ne kendilerini teselli edecek güçleri kalmıştı. lise üçüncü sınıfa kadar öz güvensizliğim, mutsuzluğum en üst noktaya gelmişti ve insanların mutluluğunu, kahkahalarını, arkadaş ortamlarını kıskanmaya başladım. öyle karamsar ve yalnızdım ki lise birinci sınıfın yaz tatilinde kendimi bodrumda asmayı bile denedim, ip çürük çıktı daha düğümü sıkarken parçalandı. gözyaşlarım, stres yüzünden burnumdan akan kan kıyafetlerime, küflü zemine aktı. uzun uzun düşündüm, eve çıktım, annem beni o halde görüp beyninden vurulmuşa döndü başıma bir şey geldi sandı, onu öyle görünce hâlâ nefes almamı isteyen biri var diye düşündüm. en azından hayata tutunmalıyım, eskisi gibi neşeli olup insanlarla konuşmalı, yeni yerler görmeli, yeni arkadaşlar edinmeliyim.
teoride ayağa kalkmış olsam da pratikte yapamadım, zaten aynı okuldaysanız ve bir yılı yalnız geçirdiyseniz diğer yıl aynı insanlarla kaynaşmanız zor olacaktır. konuşmayı denedim, derdimi anlatacak, sarılacağım gerçek birileri olmalıydı, yapamadım. bu travma bana yepyeni bir fobi hediye etti, psikoloğa gittim, antidepresanlar kullandım ama biriyle konuşsam söyleyeceğim her kelime yanlışmış gibi hissediyor, doğru düzgün diyalog kuramıyordum. gelmediğim günün notlarını istemeye çekiniyordum, bunun beni daha da öz güvensiz göstereceğini hissediyordum. zaten isteyeceğim tek arkadaşım bile yoktu. bir gün sınıfta herkesin ortasında ağlamaya başladım, sebebi sınıf grubuna* atılmış sınav notlarından haberimin olmaması ve hocanın sınav yapmaya gelmesiydi. alacağım not umurumda değildi de, bu kadar izole yaşadığım için çok içerlemiştim. gözler bana döndü, sadece izlediler. ertesi yıl aileme anlatıp okul değiştirdim, evimize çok yakın bir fen lisesindeydim hep okumak istediğim okuldu ama bana yaramamıştı. ya merkezdeki anadolu lisesine gidecektim ya ilçedeki fen lisesine. ilçeyi seçtim, küçük de olsa farklı bir yer bana iyi gelecekti, hem yurtta kalacaktım.
lise üçüncü sınıfta gözlüklerimi çıkarıp* yeni sınıfıma girdim, gözlerim 6 numara miyop astigmat dolayısıyla gözlüğü çıkarınca görme engelliden hallice oluyorum. onların yüzlerini seçememek beni garip şekilde çok rahat hissettirdi* ve kendimi enerjik şekilde tanıttım, hatta olduğumdan daha da mutlu göründüğüme eminim. ''aranıza yeni bir rakip geldi'' tarzında laflar ettim, gülümsedim. onlar da gülümsediler, görmüyor olsam da pozitif enerjiyi hissettim. başlangıcı güzel yaptığımdan devamı çorap söküğü gibi geldi, bir süre sadece derslerde gözlük kullandım. arkadaşlarımın gözlerine 1-2 hafta sonra doğrudan bakabildim, artık o gereksiz stresi hissetmiyor, aklıma geleni söylüyor, komiklikler şakalar yapıyordum. kardeşim adına iki kat fazladan konuşuyordum. arkadaşlarım senin gelmediğin günler gülemiyoruz tarzı şeyler söylüyor, sınıfın neşesisin diyorlardı. hayatımın en iyi dönemini o iki yılda, o okulda, o yurtta geçirdim. yıllar geçti ama yurt ve okul arkadaşlarımla hala konuşuruz. belki yapmasaydım soğuk insanların arasında zorla mezun olacak, mezuniyetime bile gitmeyecektim. hayatımda aldığım doğru kararlardan biriydi.
  ortaokul son sınıfta ikiz kardeşimin mide kanseri her yerine yayılmıştı, çektiği acıları görünce hayattan soğudum, vefatıyla çöktüm. odamız, kıyafetlerimiz, takı tokalarımız her şeyimiz ortaktı, en iyi arkadaşım ikizimdi. aylarca odamda uyuyamadım salonda yattım, ortak kıyafetlerimizi giyemedim şekerli parfümünün kokusu burnuma geliyordu. tüm dolabı boşalttık üç beş parça yeni şey aldık onlarla idare etmeye başladım. kimseyle konuşmak gelmiyordu içimden, ailemle dahi konuşamıyordum çünkü onların ne beni ne kendilerini teselli edecek güçleri kalmıştı. lise üçüncü sınıfa kadar öz güvensizliğim, mutsuzluğum en üst noktaya gelmişti ve insanların mutluluğunu, kahkahalarını, arkadaş ortamlarını kıskanmaya başladım. öyle karamsar ve yalnızdım ki lise birinci sınıfın yaz tatilinde kendimi bodrumda asmayı bile denedim, ip çürük çıktı daha düğümü sıkarken parçalandı. gözyaşlarım, stres yüzünden burnumdan akan kan kıyafetlerime, küflü zemine aktı. uzun uzun düşündüm, eve çıktım, annem beni o halde görüp beyninden vurulmuşa döndü başıma bir şey geldi sandı, onu öyle görünce hâlâ nefes almamı isteyen biri var diye düşündüm. en azından hayata tutunmalıyım, eskisi gibi neşeli olup insanlarla konuşmalı, yeni yerler görmeli, yeni arkadaşlar edinmeliyim.
teoride ayağa kalkmış olsam da pratikte yapamadım, zaten aynı okuldaysanız ve bir yılı yalnız geçirdiyseniz diğer yıl aynı insanlarla kaynaşmanız zor olacaktır. konuşmayı denedim, derdimi anlatacak, sarılacağım gerçek birileri olmalıydı, yapamadım. bu travma bana yepyeni bir fobi hediye etti, psikoloğa gittim, antidepresanlar kullandım ama biriyle konuşsam söyleyeceğim her kelime yanlışmış gibi hissediyor, doğru düzgün diyalog kuramıyordum. gelmediğim günün notlarını istemeye çekiniyordum, bunun beni daha da öz güvensiz göstereceğini hissediyordum. zaten isteyeceğim tek arkadaşım bile yoktu. bir gün sınıfta herkesin ortasında ağlamaya başladım, sebebi sınıf grubuna* atılmış sınav notlarından haberimin olmaması ve hocanın sınav yapmaya gelmesiydi. alacağım not umurumda değildi de, bu kadar izole yaşadığım için çok içerlemiştim. gözler bana döndü, sadece izlediler. ertesi yıl aileme anlatıp okul değiştirdim, evimize çok yakın bir fen lisesindeydim hep okumak istediğim okuldu ama bana yaramamıştı. ya merkezdeki anadolu lisesine gidecektim ya ilçedeki fen lisesine. ilçeyi seçtim, küçük de olsa farklı bir yer bana iyi gelecekti, hem yurtta kalacaktım.
lise üçüncü sınıfta gözlüklerimi çıkarıp* yeni sınıfıma girdim, gözlerim 6 numara miyop astigmat dolayısıyla gözlüğü çıkarınca görme engelliden hallice oluyorum. onların yüzlerini seçememek beni garip şekilde çok rahat hissettirdi* ve kendimi enerjik şekilde tanıttım, hatta olduğumdan daha da mutlu göründüğüme eminim. ''aranıza yeni bir rakip geldi'' tarzında laflar ettim, gülümsedim. onlar da gülümsediler, görmüyor olsam da pozitif enerjiyi hissettim. başlangıcı güzel yaptığımdan devamı çorap söküğü gibi geldi, bir süre sadece derslerde gözlük kullandım. arkadaşlarımın gözlerine 1-2 hafta sonra doğrudan bakabildim, artık o gereksiz stresi hissetmiyor, aklıma geleni söylüyor, komiklikler şakalar yapıyordum. kardeşim adına iki kat fazladan konuşuyordum. arkadaşlarım senin gelmediğin günler gülemiyoruz tarzı şeyler söylüyor, sınıfın neşesisin diyorlardı. hayatımın en iyi dönemini o iki yılda, o okulda, o yurtta geçirdim. yıllar geçti ama yurt ve okul arkadaşlarımla hala konuşuruz. belki yapmasaydım soğuk insanların arasında zorla mezun olacak, mezuniyetime bile gitmeyecektim. hayatımda aldığım doğru kararlardan biriydi.
devamını gör...
mezar taşı okumak
          ayıp olmasın diye hepsine fatiha okumak zorunda kalıyorum.
      
  devamını gör...
i was made for lovin' you
          kıss grubunun güzel şarkılarından biridir. dinlemek isteyenler için.
      
  devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar

az önce bir arkadaşımı hastaneye götürmem gerekti. içeri sıra ile alındığı için kimseyi de riske atmamak adına hastaneye girmedim. hastanenin önünde beklerken bir sürü insan girdi çıktı. hepsinin görünümü, giyimi kuşamı birbirinden farklı, kendi hallerinde insanlardı. bazıları takım elbiseli, bazıları öğrenci, bazıları da ev hali ile çıkıp gelen insanlardı.
yukarıdaki fotoğraftaki teyze ile amca ilk başta hiç dikkatimi çekmedi. teyze amcanın koluna girmiş, amcanın elinde bir baston var. teyzenin çantasında bir süt şişesi ile yeşillik dolu olduğu belli bir poşet var. şu mavi paspasın üzerinde durdular. dakikalarca ayakkabılarındaki çamuru silmeye çalıştılar. bahçeden çıkıp gelmişler, gelirken elleri boş olmasın diye de doktora süt ve yeşillik getirmişler. teyzenin ayağındaki çamur ne kadar temizlemeye çalışsa da geçmedi, yoruldu.
amca teyzeye dedi ki "üst merdivene çık, ben temizlerim." teyze üst basamağa çıktı, ayağını hafif kaldırdı, amca elindeki bastonla ayağının altındaki çamuru temizledi teyzenin. teyze bu sırada amcaya bakıyor, gözlerinden görüyorum kalbindeki minnet.
bu manzara öyle güzeldi ki dakikalarca izledim, neden bilmem sonradan, onlar tam yukarı çıkarlarken fotoğraflarını çekmek geldi aklıma.
önemli olan ayaktaki çamurunuz değil be amca, önemli olan yüreğinizdeki güzellik. ne kadar güzel ve bir o kadar temiz olduğunuzu keşke dışarıdan, bizim gözümüzle görebilseydiniz!
devamını gör...
sevgilinin yanında yere 50 kuruş düşse alır mısın sorusu
          yere düşen parayı almak ayıp mı karşılanıyor? anlayamadigim sorunsal.
      
  devamını gör...
daddy fan club
          sözlükte var olan kulüptür. bu kulüptekiler daddy ne yazsa anında favoriler ve beğenir. daddy "a" yazsa beğenir bunlar. daddy "alfabenin ilk harfi b dir." yazsa yadırgamaz helal olsun tespitin dibi derler beğeni pompalarlar. ama bilmezler ki daddy de haksızsam haksızsın diyin fan club üyesidir. *
      
  devamını gör...
christiane vera felscherinow
          1962 almanya hamburg doğumlu aktrist ve müzisyen. aynı zamanda eski bir eroin bağımlısı. 12 yaşında esrara 13 yaşında eroine başlamış ve çok zor sancılı bir çocukluk dönemi geçirmiş. o kadar çalkantılı bir hayatı vardı ki bir filme ve bir romana konu oldu. şimdilerde oğlu ile birlikte sakin bir hayat sürüyor.
 
      
   
      devamını gör...
artık güzel başlıkların açılmaması
          üç beş balığa tanım gireyim, bir kaç dostla sohbet edeyim diye girdiğim kafa sözlüğe girme sıklığımın azalma sebebidir.
      
  devamını gör...
sensedim
          sevdiceğine söyleyebileceğin en naif, en içten kelime olabilir. kelime dediğime bakmayın içinden binlerce anlam çıkaran bir kelime. ne mutlu sevdiklerini senseyenlere.*
      
  devamını gör...
yazarların starbucks’a gitmeme nedenleri
          geriliyorum ben orada ya. sipariş vermesi bir ayrı dert benim için.
      
  devamını gör...
konstrüktivizm
          fransızcada constructivisme denilmektedir. 1920-30 yılları arasında sovyet rusya'da yeşeren, ancak stalin rejiminin baskılarıyla sindirilen modern sanat ve mimarlık akımı. sanatçı vladimir tatlin'in soyut geometrik resim kabartmalarıyla başlattığı ve rus asıllı ressam ve heykelci antoine pevsner'in, kardeşi gabo ile birlikte, ilkelerini 1920'de "manifeste réaliste" (gerçekçi bildirge) ile ortaya koydukları bu estetik öğreti şöyle özetlenebilir:
a. sanat gerçek yaşama yanıt vermek üzere iki temel öğeye dayanır: zaman ve mekân.
b. hacim, mekânın yegâne anlatımı değildir.
c. gerçek zamanın anlatımı, statik ritimler dışında, kinetik ve dinamik ritimler gerektirir.
ç. kitlenin ve mekânın hacmi somut ve ölçülebilir iki ayrı malzemedir.
d. mekân yapıtın bütünleyici parçası durumundadır.
e. yeni biçimler bulmak için, sanat taklitçi olmaktan kurtulmalıdır.
tatlin'e göre, "sanatçı dünyanın değişmesine katkıda bulunacak şekilde toplumsal işlevi olan bir üretici-mühendistir."
konstrüktivizm sözcüğü mimarlıkta daha geniş bir anlamda, geometrik eğilimleri anlatmakta da kullanılmıştır. a. pevsner'in deyişiyle g. eiffel ilk konstrüktivisttir.
bir refah simgesi olarak görülen makinenin güzelliği ile mimarlığın yararlı işlevinden yola çıkan bu akımla ilgili çok sayıda proje vardır, buna karşılık uygulama azdır. yaratılan ürünlerde saf olmayan geometrik düzenler ve dışa yansıtılmış strüktürel biçimler gözlenir. sovyet konstrüktivizminin ünlü mimarları arasında golossov, guinzburg, melnikov tatlin ve vesnin kardeşler sayılabilir. 1930'dan başlayarak konstrüktivistler yabancı ideolojileri rusya'ya ithal etmekle suçlandılar ve çalışmalarını bu yolda sürdürmeleri engellendi. rus konstrüktivistlerine rus avangardistleri de denir.
  a. sanat gerçek yaşama yanıt vermek üzere iki temel öğeye dayanır: zaman ve mekân.
b. hacim, mekânın yegâne anlatımı değildir.
c. gerçek zamanın anlatımı, statik ritimler dışında, kinetik ve dinamik ritimler gerektirir.
ç. kitlenin ve mekânın hacmi somut ve ölçülebilir iki ayrı malzemedir.
d. mekân yapıtın bütünleyici parçası durumundadır.
e. yeni biçimler bulmak için, sanat taklitçi olmaktan kurtulmalıdır.
tatlin'e göre, "sanatçı dünyanın değişmesine katkıda bulunacak şekilde toplumsal işlevi olan bir üretici-mühendistir."
konstrüktivizm sözcüğü mimarlıkta daha geniş bir anlamda, geometrik eğilimleri anlatmakta da kullanılmıştır. a. pevsner'in deyişiyle g. eiffel ilk konstrüktivisttir.
bir refah simgesi olarak görülen makinenin güzelliği ile mimarlığın yararlı işlevinden yola çıkan bu akımla ilgili çok sayıda proje vardır, buna karşılık uygulama azdır. yaratılan ürünlerde saf olmayan geometrik düzenler ve dışa yansıtılmış strüktürel biçimler gözlenir. sovyet konstrüktivizminin ünlü mimarları arasında golossov, guinzburg, melnikov tatlin ve vesnin kardeşler sayılabilir. 1930'dan başlayarak konstrüktivistler yabancı ideolojileri rusya'ya ithal etmekle suçlandılar ve çalışmalarını bu yolda sürdürmeleri engellendi. rus konstrüktivistlerine rus avangardistleri de denir.
devamını gör...
asla sözcüğünü yanlış kullanan insanlar
          umurumda olmayan insanlardır.
isteyen istediği şekilde kullanır kardeşim.
millet ne kadar meraklı birbirinin yanlışını düzeltmeye yahu?
  isteyen istediği şekilde kullanır kardeşim.
millet ne kadar meraklı birbirinin yanlışını düzeltmeye yahu?
devamını gör...
aysun gültekin
          1963 erzurum doğumlu halk müziği sanatçısı.
sesiyle, hanımefendiliğiyle, kişiliğiyle, her şeyiyle tam bir sanatçı olan aysun gültekin'in kendine has güçlü bir okuyuş tarzı vardır.
  sesiyle, hanımefendiliğiyle, kişiliğiyle, her şeyiyle tam bir sanatçı olan aysun gültekin'in kendine has güçlü bir okuyuş tarzı vardır.
devamını gör...
kalbim kırıldı
          pepe çizgi filminde bebee’nin söylediği şarkı. 
sözlerini aşağıya bırakıyorum. kimsenin kalbini kırmayın lütfen, acıyor sonra.
kalbim kırıldı kalbim kırıldı.
pepe bana hiç inanmadı.
oysa istemeden kırmıştık birbirimizi
ama o hiç sevmiyor artık beni
      
  sözlerini aşağıya bırakıyorum. kimsenin kalbini kırmayın lütfen, acıyor sonra.
kalbim kırıldı kalbim kırıldı.
pepe bana hiç inanmadı.
oysa istemeden kırmıştık birbirimizi
ama o hiç sevmiyor artık beni
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
          gemi, sahil, pusula, deniz, hedef...
hepimizin ruh halini bu gibi denizci tabirleri ile anlatabiliriz sanırım.
aylar, günler, haftalar...
yıllar hatta,
sanki hiçbiri birbirine benzemiyor,
sanki her an her şey değişecekmiş gibi,
sanki de hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi.
bir bakmışsın en şiddetli dalgalar üzerine üzerine geliyor,
diyorsun ki işte şimdi battık!
bütün gemi okyanusun sularıyla bütünleşiyor,
ama batmıyor.
sen de ne hissedeceğini şaşırıyorsun.
"batsa iyiydi, ama batmadığına da şükür!"
sonra zaman geçiyor senin o dalga zannettiğin şey,
sana artık dalga gibi gelmiyor.
sonra diyorsun ki: evet bu geminin kaptanı benim!
o an için öyle düşünüyorsun.
sonra farklı bir dalga geliyor.
bu sefer tekrar alabora olma tehlikesi yaşıyorsun.
dertler bitmiyor yani.
ama zamanla daha iyi bir kaptan oluyorsun,
galiba.
yok yahu! yine de zor iş bu kaptanlık!
idare etmek, rota çizmek,
doğru yolu bulmaya çalışmak...
ne olurdu şöyle bulutlar gibi süzülsek...
neyse yeter bu kadar metafor.
bir rota çizildi: market.
  hepimizin ruh halini bu gibi denizci tabirleri ile anlatabiliriz sanırım.
aylar, günler, haftalar...
yıllar hatta,
sanki hiçbiri birbirine benzemiyor,
sanki her an her şey değişecekmiş gibi,
sanki de hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi.
bir bakmışsın en şiddetli dalgalar üzerine üzerine geliyor,
diyorsun ki işte şimdi battık!
bütün gemi okyanusun sularıyla bütünleşiyor,
ama batmıyor.
sen de ne hissedeceğini şaşırıyorsun.
"batsa iyiydi, ama batmadığına da şükür!"
sonra zaman geçiyor senin o dalga zannettiğin şey,
sana artık dalga gibi gelmiyor.
sonra diyorsun ki: evet bu geminin kaptanı benim!
o an için öyle düşünüyorsun.
sonra farklı bir dalga geliyor.
bu sefer tekrar alabora olma tehlikesi yaşıyorsun.
dertler bitmiyor yani.
ama zamanla daha iyi bir kaptan oluyorsun,
galiba.
yok yahu! yine de zor iş bu kaptanlık!
idare etmek, rota çizmek,
doğru yolu bulmaya çalışmak...
ne olurdu şöyle bulutlar gibi süzülsek...
neyse yeter bu kadar metafor.
bir rota çizildi: market.
devamını gör...