haluk levent..
devamını gör...

"senin dünyaya bakan penceren kirli ise, benim çiçeklerim sana çamur görünür "
devamını gör...

bir afillibirbey ukdesidir.

william golding verdiği hizmetlerden dolayı kraliyet tarafından 1988 yılında bir soyluluk unvanı olan “sir” unvanı ile ödüllendirilmiş büyük edebiyatçıdır.

türkiye’de ve dünyada filme de çekilmiş olan ve klasikler arasında gösterilen the lord of the flies / sineklerin tanrısı ile tanınmasına rağmen benim şahsi görüşüme göre en iyi kitabı bu değildir ama sen etkilisi olanı kesinlikle bu kitabıdır.

benim en beğendiğim kitabı ise ingiltere’de sınıf sistemine dayalı ve birbirinin yanında birbirine dokunmadan geçen hayatları eleştirel bir dille anlattığı piramit romanıdır.

bunun dışında okuyup çok beğendiğim diğer bir eseri ise deniz üçlemesidir. geçiş ayinleri, yan yana ve aşağıdaki yangın kitaplarından oluşan üçlemeyi okurken sanki aylar süren zorlu bir deniz seyahati yapmış gibi hissettim kendimi, hatta ara ara deniz bile tuttu. o kadar nefis bir anlatımdı.

benim okuduğum bir diğer kitabı ise babil kulesi benzeri bir kulenin inşaası esnasında yaşanan olayları konu alan kule romanıdır ve kesinlikle okunmaya değer bir romandır.

nobel edebiyat ödülü ve booker ödülü sahibi olan yazar kalp yetmezliğinden hayatını kaybettiğinde müthiş bir külliyat bırakmıştır ardında.
devamını gör...

amerika birleşik devletlerinde kimliği belirlenmeyen kadın maktullere verilen isim. amerikalılar her şeyi metalaştırmayı ve etiketlemeyi sevdikleri, bu huyları ile kapitalizmi bir şekilde destekledikleri ve popüler kültür ateşini harladıkları için bu isimlendirme işine de bayılıyorlar.

zira bir şeyin popüler olabilmesi için havalı ya da gizemli bir isme ihtiyacı vardır. babsuhka lady’yi de aklımızda tutalım.

tabii kadın maktullere isim takan amerika ahalisi erkekleri de boş geçmemiş ve onlara da john doe ya da john q. demeyi ihmal etmemişler. ve de bu isimlerin kullanıldığı filmler de eksik olmayıp hemen mevzu üzerinden kapitalizm pompalanmaya başlamış.

ama jane doe sadece böyle bir takma isim değil. ayrıca toronto’da seri şekilde tecavüz suçu işleyen ve adı balkon tecavüzcüsüne çıkan bir caninin kurbanlarından birinin de adıdır.

bu kadın kolluk kuvvetlerine dava açmış ve gündemi uzun süre meşgul etmiştir haklı olarak. zira ilk dört tecavüz vakasından kimsenin haberi olmamış, kolluk kuvvetleri akıllarınca kimseyi galeyana getirmemek için olayları gizli tutmuştur.

jane doe kendisinin bu caninin yakalanması için bir yem olarak kullanıldığını iddia ederek açtığı davayı da kazanmıştır.

ayrıca jane doe, chuck palahniuk’un bir haz markası beautiful you kitabının 95. sayfasının altındaki çevirmenin notunda da anılmaktadır.
devamını gör...

bu ülkede apolotik kalmak mümkün mü ya. kendi vatanımda ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorum. şaka gibi. ne olursa olsun bu "zihniyetten" acilen kurtulmamiz gerekiyor.
devamını gör...

malatyalı olduğum için kayısı diyorlardı.
devamını gör...

and meanwhile, a whole lot goes down
somewhere in the darkness, us together for a while
you loved it then, so did ı
a feeling deep inside you wants to love it all again

now don’t leave it there, just give it a chance
ıf only ı’d forget you after one last dance
but you’re everywhere, yes you are

ın every melody.
devamını gör...

sözlükte bulunan en gereksiz şahsiyetlerden birisi. kendisi bir şeyler yapmak yerine hata arar, gelir nickaltinda bitiverir falan. görürseniz dikkate almayın, yol verin gitsin.
devamını gör...

gerçek sarışın mısın yoksa boya mı.
devamını gör...

açılın ulan sayın arkadaşlar mekanın sahibi geldi. nickim gençlerin ilgisini çekmiş. bu nickin hikayesini anlatayım bu geyik bitsin. hüzünlü ve dram dolu bir hikayedir. kalbi olanlar okumasın. bu ülke vatandaşlarının hafızası zayıftır diyenler ise tarağımı yesin. anlatmaya başlamadan sinirim bozuldu elim ayağım titriyor. sözlükte küfür yasakmış. salsam kendimi küfür dağarcığımın entelektüel kapasitesinin üzerinde olduğunu kanıtlasam.

neyse efendim ben geveze bir insan olarak olayın teğetinde dolaşarak kafanızı ütülemeyeyim. aslında hırvatı ben yaladım. yalamaz olaydım. hayatımın kararacağını bilmiyordum. kader ağlarını örmüş hayatımın içinden geçme planları yapıyormuş.

türkiye'de tıp fakültesini bitirmiş seksi bir delikanlıydım. kars'ın digor ilçesinde mecburi hizmet yapınca kutsal bir iş ve meslek yaptığımı anladım. benim gibi boktan birinin kutsal işler yapması doğru değildi. bu işi namuslu onurlu ve başı secdeye değen insanların yapması daha doğru diyerek istifa ettim. ben içkici bir ittim. kutsal iş yapacak biri değildim.

amma uzattın ya diyenler olabilir ama sayın okuyucu bunları bilmezseniz hırvatı neden yaladığımı anlayamazsınız. aslında mecbur bırakıldığımı. ülkemizin şerefi ve namusu söz konusu olmasa gider tuvalette masturbasyon yapar geçerdim.

devletten istifa edip amerika ve brezilya'da aylaklık ve serserilik yaptıktan sonra avrupa'ya döndüm. biz anadolu çocuğuyuz. öğünmek gibi olmasın eskişehirliyim. şu an tam emin değilim ama finlandiya ya da danimarka'da yaşıyorum o dönem. türkiye'yi özlüyorum delice. duydum ki hırvatistan türkiye maçı varmış.

futboldan pek anlamam. en büyük eskişehirspor konusunda netim bu kadar. aslında maç önemli değil benim için. türkçe konuşmayı özlemiştim. oradaki taraftarlarla konuşup maçta küfretmek için hırvatistan'a gittim. maçtan on saat kadar önce oraya ulaştım. biraz dolaştıktan sonra içmeye başladım. üzerimde eskişehirspor forması var.

kafam çok yüksek içkinin yanında oradaki gençler bana başka bir şeyler vermişti. maç başlayınca bir baktım ben hırvat taraftarların arasındayım. kafamı silkeyim desem de yapacak bir şey yoktu. taraftarlar çılgınca eğleniyor. hemen yan tarafımda belinden üzeri çıplak bir kız var. dünya güzeli. memelerinden birini kırmızıya diğerini beyaza boyamış. hıplayıp duruyor. ben zaten maç sevmem türkiye için oradayım. kırmızı beyaz yerinde durmayan şeylere gözüm takıldı.

şimdi beni ayıplayıp abazalık hatta sapıklıkla suçlayabilirsiniz ama çok güzeldi ve gözlerimi alamıyordum. kızın yanına gittim beraber hoplayıp zıplıyoruz. hırvatistan bir gol atınca sarıldık kardeşçe. göğüslerini bedenime yapıştırdı. arada ufak tefek sohbet ettik. maç bitince hırvatlar mı kazandı ben mi kazandım bilemiyorum. kadın dudaklarıma yapıştı. ben de ayıp olmasın diye hafiften kızın orasını burasını yaladım. yalamaz olaydım. orası burası derken sapık zannetmeyin göğüsleri yalamıştım.

tüm kameralar bizi çekiyormuş. ben o dönem pek tv izlemiyorum. geri döndüm işime. bir ay kadar sonra eskişehir'e gelmek zorunda kaldım. eskişehir'de bir tanrıça gibi karşılandım. büyüksün heykelini dikset testislere beton yetmez falan. kendi çapımda bir kahraman olmuşum. hırvatı yalayan esesliyim. hayatında ilk defa önemli biri olmak ne demek bilemezsiniz. önemli ve ünlü biriydim artık. haber bültenlerine falan çıkmışım ama bir kaç ay geçmiş kimse beni unutmamış. eskişehir'de bir bara girdim millet beni alkışladı. gençler tapınıyordu adeta.

eskişehir'de zaten tanınan biriydim ama bu olay sonrası lakabım doktor değil hırvattı. ben bu olayla gurur duyuyordum.

ancak yıllar geçtikçe bu olay karşıma çıkmaya başladı. japonya'da çalışıyorum. küresel bir şirketle iş bağlamak üzereyim. işi bağlasam yedi sülaleme yetecek para kazanacağım. konuyla ilgisi olmasa da bu video çıktı ortaya. konu öyle saptı ki japon firmasından kovuldum.

türkiye'ye döndüm. ben üç gün o kızla beş gün bu hatunla takılan bir modelim. bir kadınla inanılmaz bir uyum sağladık. kız ülkenin en zengin ailelerinden biri. benim annem ve babam ilkokul mezunu. tanışma toplantısında bu video konusu çıktı. ve kızın ailesi sorun yaptı.

sonra inanılmaz paralar ödeyerek bu videoyu yok ettim. eskişehir'e gittiğimde hala hırvat gelmiş büyüksün diyenler oluyor.

kesin ve net söylüyorum. o ben değilim. hırvatı ben yalamadım.
devamını gör...

bir nazım hikmet şiiri;

kız çocuğu
kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.*
devamını gör...

çoğu kişi "ağlamak rahatlatır" demiş ki bu çok doğrudur çünkü siz ağladığınızda beyninizde antidepresan etkisi yaratır. kabaca anlatmak gerekirse, eğer sürekli gülme ve kahkaha atma halindeyseniz, mutluluğunuz sürekli katlanarak artıyorsa akıl sağlığınızı yitirme noktasına gelirsiniz, beyin bir süre sonra mutluluktan nötr bir hale getirir sizi; tam tersine sürekli üzüntülü bir haldeyseniz de depresyon ve intihar eşiğine gelirsiniz. işte tam o sırada beynin müthiş etkisiyle üzüntünüz zamanla azalır ve nötr hale gelirsiniz. bunu kendi kendine yapamayanlar da ilaç ya da psikoterapi yardımıyla normal bir hale gelir; tedavinin amacı mutlu olmanız değildir yani.

peki konumuz ağlamaktı, hemen onu da açıklayalım. üzüntülü bir haldeyken ağlamak isterseniz lütfen ağlayın çünkü ağladığınızda stresiniz azalır, bunun sebebi de endorfin salgılamamızdır. bildiğiniz üzere endorfin beynimizde salgılanan mutluluk hormonudur. siz ağladığınızda beyniniz "nötr hale gelmeliyim, bunun için uğraşmalıyım" diyerek harekete geçer. ağlamak bu yüzden rahatlatır. siz ağlarken aslında mutluluk hormonu salgılarsınız aslında.

minik serçe'nin de dediği gibi: "ağlamak güzeldir."
devamını gör...

yılın en iyi sevgilisi tarzı ödül şeklindeki iğrenç objeler
devamını gör...

büyük bir okyanus ve içerisindeki bi’ kaç adacıktan oluşmuş gayet sanal ve de hayal bi’yer, hayalistan burası. adalarında dağları var tepelerine ulaşmaya nefes yetmeyen ve türlü türlü ağaçlar, kimisi meyve kimisi sadece oksijen veren. adalarından birisinin bir köşesi yanmakta ve tek nüfusu oraya doğru yüzmekte. söndüremeyeceği bilincinde onca su içerisinde biçare..

düşler beni terk ettiği için mi içmeye başladım yoksa içmeye başladığım için mi düşler beni terk etti, hatırlamıyorum. bütün çözüm yolları çürütülmüş, son sigara söndürülmüş şarkının bitmesini beklendikten sonra doğudan yükseleni alıp arkama yola koyulmuştum oysa, batışına yakın çözümlerimi bulmak adına..

hiç bir şey almamıştım yanıma, terk etmiştim bütün düşünceleri ve o'na gitmiştim safça. hiç bir düş sadece bi'düş değildi madem, gerçek bir 'hiç kimse' olmaktansa sahte bile olsa 'biri' olmayı hat etmiyor muydum.?

bilinç korkunç bi' lanetmiş. düşünürsün, hissedersin ve acı çekersin, sonrası yok. kendimden başka her şeyi hatırlıyorum şu an, gözümü kapadım artık dengesiz kaderlere, umurumda değil bu dünya. hatta canım bile cehenneme..

bir böcek daha düştü, kıpraşır durur beynimde. bu açıklanamaz ama hissedersin. hayatın boyunca dünyayla ilgili bazı şeylerin yanlış olduğunu hissetmişsindir. ne olduğunu bilemezsin, ama o' oradadır; beynine saplanmış bir kıymık parçası gibi, regl'i dinmeyen bi' kız gibi, sancılı ve kıvrandırıcı..

derinlere yüzüyorum bu gece..

neresinden çıkacağımı bilemediğim bi’ yere neresinden dalacağımı bilemeden, nereden yüklediğimi bilmediklerim sırtımda mecburi dalış yapıyorum.

bi’ deli kan*, ‘çok şaşırdığın bir şeye yatıp kalkınca inanırsın, haydan huya kaç saatte gidiliyor bilinmiyor’ derdi.

şimdi deli misali şaşkınım.

korkuyorum, uyumalı mıyım.?

okyanusun dibine batmışım, şu an sadece hareketsizce bekliyorum. tek dayanağım umut tüpüm dolu ve bunca basınç altında bile burnumu terk etmeyen o çiçek kokuları ile etrafımdaki köpek balıklarının gitmesini bekliyorum. zamanım dolsa da şu gece mesaisinde, saatim çalıp beni uyandırsa ve gitsem işe bu kabustan çıkıp diyorum. o kadar zor ki hayaletlerle uyumak, hayal gücünüzün tıkanmasına bağlı bu. gerçeğinden korkup yaklaşamayacağınız her şeyin ölüsü var karşınızda, zombi olmuşlar ve hepsi ölmelerine kızgın, sorumlu aramakta..

her gece düşüyorum o sinirli, hayatsal titreşimleri olmayan yaratıkların arasına. her gece yenileri ekleniyor, ilk kez görüp daha fazla korktuklarım cabası. saatim kurtarıyor beni böyle gecelerden, daha yatalı iki dakika olmamış, sanki gözüme uyku girmemiş, uyuyamadan kalkmışım ama saatler geçmiş hayaletler ormanında..

dokunuşlar hissiz, sevgisiz bu ten, ağlamaklı suratlarda maske, fonda ise bir ten..

bi' de müzik götürür beni hep ütopyalara, hep garip şeyler hissettirir bana ve sürükler beni hayal ormanına. seviyorum o anları, kendimi huzurlu hissettiğim bi' kaç sistemden birisi. geniş omuzlu bi' şövalye hayaletler ormanına girmiş, o sinirli yaratıkları bir bir kılıçtan geçiriyor. ‘wake up’ diye bağırıyor, her yöne kılıcını savuruyor. kılıcıyla buluşan ruhsuzlar rengarenk çiçeklerin ruhlarında ormana dağılıyor..

müzik, tam ben giderken tamda her şeyden vazgeçmişken, ‘ı follow you’ diyor ve gitme amacımı yok ediyordu. notalar bütünlüğünde de olsa hiç bir şeyi peşimden sürükleyemezdim. böyle olunca bir türlü birleştiremiyordum keskin kenarı yumuşak tenimle. sonra yaşama düşüyorum bi' yerden, yüksekçe bi' yerden ıslak bi' şekilde toprağa çarpıyorum ve gözlerimi ovalayarak devam ediyordum mutluluk hormonumu bitirmeye..

peki ya tükenirse.?
akması gereken göz yaşı dışında başka bir şeyse bile akacak..

annem aradı az önce, vücudunda ki mutluluk hormonunu bitirmeyi bırak ve buraya gel dedi..
annemi dinlemeliyim.
sevgiler..
devamını gör...

dünyada yeryüzünden silinen (eradike edilen) ilk ve tek insan hastalığıdır. etkeni olan 2 virüs, variola major ve variola minor 1975 ve 1977 yıllarında tamamen ortadan kalkmıştır.

1975 yılında bangladeşli 3 yaşında bir çocuk olan rahima banu çiçek tanısı almış, smallpox eradication program ekipleri bölgeye ulaşana kadar çocuğun evinin kapısında 24 saat nöbetçi dikilmiş, ekip bölgeye ulaştıktan sonra da 1.5 mil çapındaki bütün evlere aşı yapılmış, böylece bu hastalığın son taşıyıcısının bulaştırıcılığı engellenmiştir. böylece 1975 yılında 2 etkenden biri olan variola major yeryüzünden silinmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
rahima banu, annesinin kucağındayken. bangladeş, 1975.

diğer etken variola minor ise en son 1977 yılında somalili bir erkek olan ali maow maalin'de tespit edilmiş. kendisi hastane aşçısıyken 2 çiçek hastasıyla birlikte aynı aracı kullandığı için hastalığa yakalanmış, etkili ve efektif tedavisi sonrası sağlığına kavuşmuştur. 2013 yılında ise sıtmadan ölmüştür (yani çiçekle hiçbir alakası yok adamın ölüm sebebinin).

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ali maow maalin, somali, 1977.

türkiye bildiğim kadarıyla son çiçek aşısını 1982 yılında yapıp sonradan aşı takviminden çıkardı. bu kadar fazla süre aşılamaya devam edilmesine gerek yokmuş aslında fakat yukarıda anlattığım son 2 vaka doğal yoldan enfekte olan insanlar (gerçi somali vakasına hasta insandan bulaşmış. bangladeşli çocuğa nerden bulaştığını bulamadım). yine de mevcut hükümet 5 yıl daha insanları aşılayarak 1 nesli daha güven altına almışlar, helal olsunlar, çok tebrikler kendilerine.

bakın bu çiçek aşısı nasıl çalışıyor size onu da anlatayım. ilk doz aşıdan 10 gün sonra, ikinci doz aşıdan 7 gün sonra kanda yüksek miktarda koruyucu antikor titresi elde edilmeye başlanıyor. tarihsel olarak incelendiğinde %95 oranında koruyucu olduğu saptanmış aşının (mrna aşıları olan moderna ve pfizer/biontech aşılarının yüzdelerini hatırlayın). covid aşıları gibi değil, çok daha uzun süre bağışık yanıt oluşturuyordu (3-5 yıl) çiçek aşısı, hatta üçüncü doz ile çok daha uzun yıllar koruyuculuğu olan antikor yanıtları elde ediliyordu. hatta şöyle söyleyeyim,

hastalıktan 10 yıl önce aşı olan insanlarda ölüm oranı %1.3
hastalıktan 11-19 yıl önce aşı olan insanlarda ölüm oranı %7
hastalıktan 20+ yıl önce aşı olan insanlarda ölüm oranı %11 iken
aşı olmayanlarda ölüm oranı %52 idi.

yani daha ne kadar anlatabilirim aşının gerçekten işe yaradığını, (bkz: batı'da ana akım medyanın aşılar konusunda korkunç itirafı) gibi başlıklara itibar etmeyip gidip paşa paşa aşınızı olmanız gerektiğini, aşının sadece bireysel değil toplumsal bağışıklıkta da önemli olduğunu... gidin olun aşınızı.

yani kırk yıl düşünsem pandeminin başında "aşı çıksa da olsak hayat normale dönse" diyen adamların aşı çıkıp devlet tarafından ücretsiz şekilde vatandaşlarına verilmesine rağmen "aşılar çipliymiş hastalık yapıyomuş" diyeceğini hayal edemezdim. azıcık mantıklı konuşun.

bakın konuyla ilgili bir haber koyayım şuraya: evrimagaci.org/mezenformasy... (ki evrim ağacından nefret ederim ama haklılar). okuyun, kararınızı kendiniz verin (ve aşı olun)

kaynak
çiçek hastalığının tarihçesi: www.cdc.gov/smallpox/histor...
aşı sonrası ölüm yüzdeleri: academic.oup.com/jid/articl...
aşının nasıl eradike ettiğiyle ilgili makale: asm.org/Articles/2020/March...
devamını gör...

olmayan katliam. seyit rıza adlı terörist bozuntusunun çıkardığı ayaklanmadır. ayaklanma bastırmak ne zamandan beri katliam oldu ya?

seyit rıza 80 yıl öncesinin abdullah öcalanıdır. vatan hainidir. bu vatan hainine devrimci diyen insan ya ne dediğini bilmiyor ya da hakikaten bu adamın yaptığını destekliyordur. hadi gidin öte tarafta ağlayın katliam diye.
devamını gör...

random gülücük sanılan başlık. meğerse bir kasaba ismiymiş.
devamını gör...

muhtemelen etkisiz eleman bakan lutfi elvan'in yerine yine etkisiz eleman olarak hazine ve maliye bakanligina atanacak kisi. soyadi supermis yalniz. tam erdogan'in bakan profilini ifade ediyor.

bu da pensilvanya pozu. sasirdik mi? hayir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ruhu olan ışıktır. bulunduğu ortama yeni bir atmosfer kazandırıyor resmen. odamdaki beyaz ışığı bile gün ışığı olarak değiştirdim. farklı bir ruha bürünmüş gibi hissediyorum. ciddiyim ha. renkler, bulunan ortamlar insanın psikolojisini etkiliyor hep.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim