oğlum üzüm (bir kedi)
kızım bonnie (bir köpek)

şuradan görebilirsiniz çocuklarımı. ikisini de sokaktan aldım.
devamını gör...

"bir insana başkaları önünde verilen öğüt, öğüt değil hakarettir."

şu sözün doğrulundan yola çıkarak söylemek istediğim birkaç şey var. ister yetişkin ister çocuk olsun hepimiz insanız, hata yapabiliriz. hata, büyük küçük fark etmez adı üstünde hatadır. eğer kişi hatasının farkındaysa düzeltip düzeltmemek kendisine kalmıştır. ancak kişi yaptığı hatanın farkında değilse ve biz bunu görüyorsak insaniyet namına uyarabiliriz ya da görmezden gelebiliriz. bu da bir tercih meselesidir. ancak burada önemli olan eğer uyarma yolunu seçtiysek nasıl uyardığımızdır.

bunun için iki seçenek vardır.

birincisi; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi kenara çekip "bak arkadaşım şurada yanlış yaptığın bir şey var. doğrusu budur, senin yaptığın davranış şu yüzden hatalı. istersen bu şekilde düzeltebilirsin." diyebiliriz. aynı şey sözlük ya da sosyal mecralarda da söz konusudur. kişilerin kendilerini ifade ettikleri bu mecralarda eğer yanlış yaptıkları gözleniyorsa mesaj butonuna tıklanarak "sevgili yazar arkadaşım, yazdığın tanımda şu şekilde bir hata var, doğrusu budur. istersen bak" demek, doğrusu çok hoş bir harekettir.

ikincisi ise; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi uluorta uyarıp "bak kardeşim, şurada hatalısın, sen niye böyle yaptın ki doğrusu varken, hiç mi aklına gelmedi? neyse ki ben varım muhteşem kişiliğim ile seni uyarıyorum. al bu doğruyu git yanlışını düzelt" tarzında bir konuşma yapılabilir. aynı konuşmayı sözlük içinde düşünelim. bir yazar kişisi yanlışlıkla eksik ya da hatalı bir tanım girmiş olsun. bunu gören başka bir yazar arkadaş ilgili yazarı uyarmak yerine yeni bir tanım girer. "bunun böyle olduğunu düşünen yazar bilgili olduğunu düşündüğü konuda bilgili değildir. cahildir, dikkatsizdir. madem yapmış bir hata bir tekme de biz vuralım." evet, sonuç olarak bu da bir tercih meselesi.

şimdi iki seçenek arasındaki farka bakalım; birincisinde yapıcı diğerinde yıkıcı bir tutum var. hata yapan kişi olsaydınız hangi seçenek ile uyarılmayı seçerdiniz? kararı size bırakıyorum. sevgiler.*
devamını gör...

güney afrika cumhuriyeti'nin güney doğusunda, hint okyanusu'na kıyısı olan bir eyaletidir. yüzölçümü 94.361 km²'dir.
lesotho, swaziland ve mozambik ile sınırları vardır.
durban, pietermaritzburg en büyük şehirleridir.
devamını gör...

olur da zaman makinesi icat edilir ve yolunuz sparta'ya düşerse, başınıza bir şey gelmemesi için bazı noktalara dikkat etmeniz gerekiyor.

yemek yemeyi seviyorsanız ve bu sizin için bir keyif halini almışsa, yanınızda muhakkak yemeklik malzeme götürmeniz lazım. zira sparta mutfağı size çok fazla seçenek sunmaz. arpa, incir ve peynirden oluşan bir mönü ile hayatınızı idame ettirmek zorunda kalırsınız. bir de meşhur et suyunda yulaf ezmesi yemekleri var ki, bu da sadece diyet yapan arkadaşlarımızın işini görür. tedariksiz giderseniz mahvolursunuz benden söylemesi.

kesinlikle sparta sınırları içerisinde insanlara bir şey satmaya çalışmayın. takas dahi yapmaya kalkmayın. es kaza bir spartalı'ya bir şeyler satmaya çalışırken fark edilirseniz, oradan uzaklaşmaya bakın aksi taktirde sizi ıslak odunla döverler. sonra odunu kurulayıp tekrar döverler. çünkü sparta'da ticaret periokoi adı verilen spartalı olmayan mesenyalı ve lakonyalıların elinde aksi davranışlar pek hoş karşılanmıyor.

eğlence düşkünüyseniz ve sparta da kafa dağıtırım falan diyorsanız, bu durumu cidden iyice gözden geçirmenizde fayda var. hatta zaman makinenizi çalıştırmanıza bile değmez. çünkü sparta'da eğlenemeyeceksiniz. spartalılar eğlencenin toplumun yozlaşmasına sebebiyet verdiğini düşünürler. bu sebepledir ki ya hiç gitmeyeceksiniz ya da zaman makinanız su kaynatmış ve orada soluklanmak durumunda kalmışsanız, ağır abi/abla modunda takılacaksınız. yoksa vay halinize.

sparta, sözlükteki cinsiyetçi trollerimiz için bazı şartlara riayet etmeleri halinde cennete dönüşebilir. atletizm müsabakalarına cıbıldak bir şekilde katılıp, cinsel açlıklarından kurtulabilirler. en azından gözleri bayram eder zira spartalılar genelde müsabakalara kadın erkek fark etmeksizin cıbıl cıbıl katılıyorlar. bu satırları okuyan bir kaç troll arkadaşımızın şimdiden zaman makinesinin nasıl yapılacağını araştırmaya başlamış olması da kuvvetle muhtemel.

benim için uyku mühim, yattığım yeri yadırgarım falan diyorsanız, sparta'ya gitme fikrini iyice gözden geçirin. illaki gideceğim diyorsanız da, bir tane kaliteli şişirilebilir kamp matı edinin. çünkü evlerde ve kalabileceğiniz yerlerin çoğunda yatakların içerisinde saman olacak. çok rahat edemeyebilirsiniz.

şimdilik benden bu kadar. arkadaşlar zaten diğer mevzulara değinmiş ben sizin hayatta kalmanız ve keyifli bir tatil geçirebilmeniz için gerekli olanları yazdım. umarım keyifli zaman geçirirsiniz.
devamını gör...

peygamberimizin dediğine göre "gerçek pehlivan, rakibini yenen değil, öfkesini yenendir."
devamını gör...

benim takip ettiğim karşılıklı sevgi, saygı, beğeni, favori ayarlarımız tam olan yazarlar.
onlar kendilerini biliyor.
devamını gör...

terk edilmiş, eskimiş ve gözden çıkarılmış alanlara yapılır. geceleri yapmayı tercih ederler genelde.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


--- alıntı ---

kentlerdeki atıl kalmış alanlarda, gökdelen gölgelerinin arasında kalan kaldırım kenarlarında, kanalizasyon kapaklarının üzerinde, yollardaki parke taşların arasında, bakımsız kalmış arazilerde gerçekleştirilen bir tür korsan bahçevanlık olarak tanımlanabilir. gerilla bahçeciler (korsan hobilerin doğası gereği), izinsiz olarak gerçekleştirdikleri şehri yeşillendirme hareketini genelde gizli bir şekilde organize olup geceleri gerçekleştiriyorlar. bazı gerilla bahçeciliği meraklıları ise korsan hobilerini güpegündüz icra ediyorlar ki, gerilla bahçeciliğin bir nevi reklamı yapılsın, destek alınsın, katılım ve sürdürülebilirliği artsın. arada bir sulama için de gece baskınları düzenleniyor olsa da, çoğunlukla bitkiler doğa anaya teslim ediliyor. sonucunda ise şehrin orta yerinde çiçek bahçeleri bitiveriyor.

--- alıntı ---
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gerek dillerimizin ilkelliğinden, gerekse türümüzün varlığı boyunca geliştirdiğimiz temel ortak değer ve içgüdülerin üstün zihinsel yapıya uyumsuzluğundan kaynaklanan, dönemimiz itibariyle çözümsüz bir soruna yol açar insan zihnine vurulan kelepçe.

günümüzde insanlar gerek felsefi, gerek edebi, gerekse dini olarak bir şeylerin içine, dünyasına tam olarak girmekte zorlanıyorlar. eski çağlarda kaynaklar her şey için çok daha sınırlıydı, dolayısıyla da ortalama insanın belirli temel şeylere sadık kalarak yaşayıp gitmesi daha kolaydı. ama durum bizler için öyle değil. bizim kaynaklarımız ve seçeneklerimiz ortalama insanın kaldıramayacağı kadar fazla ve bunların her birinden birer tutam karışıyor genel kültüre, medyaya, sanata. bu yüzden de derinlemesine araştırma ve keşfetme tutkusuna kavuşturulmayan ortalama insan bu çokluğun arasında tutunacak bir şey göremiyor, dolayısıyla da nihai bir varoluş krizi yaşamaya itiliyor.

prangalarını geride bıraktığına pişman bir adam gibi, aylak aylak dolaşıyor insan. kaybolmuş, içindeki boşluk yığınını tatminiyat dünyasında doldurmaya çalışıyor. ona ne mutlu ki, ekonomik sistemimiz bile bunun üzerine kurulmuş vaziyettedir, o yüzden seçeneği bol olur bu insanın. kapitalizm kocaman kollarıyla kucaklar onu. kapitalizm kesmezse de hayli kalabalık bir düşük kalite müzik piyasamız ve fahişelerimiz var. uyuşturucu, uyarıcı ürünler, içkiler daima en büyük dostumuz olmuştur. ah, unutmadan, aşk da büyük bir tatmin aracı olarak kullanılmaktadır. çoğunlukla yaşça ortalamadan daha genç olan insanlarca.

insan basittir, insan zihni basittir. hayatta kalmanın ötesinde, kendisiyle tutarlı bir inanç-değer yapısı olmaz ise, içinde bir boşlukla dolanır durur öylece.

bu, günümüzde insanoğlunun evrensel olarak yaşadığı bir karakter krizidir.

peki tamam da, kim vuruyormuş insan zihnine kelepçeyi? biz vuruyoruz, ama bilerek yapmıyoruz bunu. sadece gelişmişlik seviyemizi kaldıramayacak kadar ilkeliz. daha yeni alışıyoruz, belki alışamıyoruz, belki de hiç alışamayacağız. kendimizi oyalamayı bir bıraksak.
devamını gör...

her kadın cinayeti, şiddeti sonrası bu tarz başlıkları hortlatmanız midemi bulandırıyor. artık alıyorum sazı elime, çünkü katlanamıyorum zihniyetinize. (çoook uzun bir yazı olacak.)

biz daha ne yapabiliriz bu kadınların kendilerini bile isteye dövdürtmediklerine, öldürtmediklerine sizi ikna edebilmek için?! hadi bir de başka perspektif deneyelim. belki dibini sıyırdığınız 3 iqnuzun ucundan kıyısından tutunur ve anlaşılır bu gerçek...

anneleri öldürülen çocukların, olay yerinde bırakmak zorunda kaldıkları "çocuklukları..." hiç mi içinizi sızlamıyor mesela o çocuklara. annesi gözlerinin önünde katledilen bir kız çocuğumuz vardı hatırlarsınız belki (vicdanınız kuruduğu için emin olamıyorum hatırlayacağınıza da çünkü siz "o da öyle yapmasaymış" tayfasından olduğunuz için unutup geçmiş olmanız da muhtemel) o kız çocuğu da babasını kendi mi seçti? o kız çocuğu bu travmaya rağmen büyüyecek, okuyacak, ona acısı sebebiyle destek olacaklar bir şekilde hayata tutunacak. sen ben unutacağız ama o çocuk bunu unutacak mı sanıyorsunuz? şimdi o kız çocuğu eğer annesi gözleri önünde katledilmeseydi kimse tarafından sahip çıkılmayacak, her gün devam eden şiddet sebebiyle travmaları katlana katlana boynuna yük olarak binecek ve bundan 10 yıl sonra onun belki de kurban edildiği bir twitter videosunu burada duyuruyor lanetler ediyor olacaktık. şimdi o kız çocuğu annesi gözleri önünde öldürüldüğü için korumaya alındı ve tedavi edilecek yaraları sarılacak umuyorum ki aynı kaderi bu sayede annesi sayesinde hayatına çekmeyecek. şimdi bu kız çocuğuna şanslı diyebilir miyiz he ne dersiniz? annesinin katledilmesi sayesinde travmaları onarılmaya çalışıldı ve o bir şekilde artık bunun gerçekliği olmaması gerektiğinin farkında. bildiği tek şey erkeklerin kadınları dövüyor, öldürüyor olması değil. normalleştirmeyecek bunu tabii yaşadığı travmayı onarabilirse o da. o kız çocuğundan kim sağlıklı ilişkiler kurmasını bekleyebilir ki? o küçük kız çocuğunu büyüyüp genç bir kadın olduğunda da eğer yaraları onarılmasaydı şiddeti normal sanmaya ses çıkarmamaya devam ediyor olsaydı kim suçlayabilirdi?

işte kendilerini öldürtmekle suçladığınız o kadınların geçmişlerinde twitter sayesinde şahit olmadığınız daha nice şiddet olayı var bir bilseniz! türkiyede aile içi şiddetin ne kadar normalleştiğinin farkında değilmiş gibi yapıp iyice adileşmeyin gözümde. bir de sanki hayatlarınız boyunca hiçbir kadını aşağılamamış, farkında olarak ya da olmayarak psikolojik şiddet uygulamamış gibi burada gelip kadınları kendilerini öldürtmekle suçlayamazsınız. hanginizin sicili, vicdanı pürü pak? hadi hodri meydan bir taneniz bile çıkamaz bu coğrafyadan hiçbir vukuatım yok diye. ergenliğinizi de biliyoruz sizin rezil herifler!
yetişkin bir kadın özgürce cesur bir fotoğraf paylaşsa altına üşüşüyorsunuz hemen "babanın bundan haberi var mı?" diye. neden çünkü baba cezalandıran bir figür, öyle yerleşmiş kafatascı zihinlerinize. halbuki babası abisi mi sahip çıkacak erişkin bir kadının bedenine, hayatına!

size şaşırtıcı bir şey daha söyleyeyim kendilerini öldürtmekle itham ettiğiniz o kadınlar o hayvanları babalarından, abilerinden gördüğü fiziksel ve psikolojik şiddet sebebiyle seçiyor. görüyor musunuz suçlu yine bir erkek çıktı, bakın şu işe? gel ağla şimdi onu da bir kadın yetiştirdi diye tüküreyim suratına 10milyon cümlelik yazımda hiç mi bir halt anlamadın diye.

bakın hergün kadın dediğin erkeğine bakacak, erkek öfkeliyse diğer odaya geçecek, kahkaha atmayacak, açık giyinmeyecek ki erkek tahrik olmasın vs diye bir ton laf duyuyoruz. sen ben gözümüz açık bir şekilde farkındayız değerimizin ama ülke kadınlarının büyük bir çoğunluğu eğitimlisinden eğitimsizine hiç sekmeden erkektir yapar kabulunde hala. toplum baskısı, o bu şu ne der korkusu, geçmişinde gördüğü şiddetle normali bu zannetmesi, sağlıklı psikolojiye sahip olmamaları. daha ne anlatayım size algılamanız için, ne örnek vereyim şaşırdım kaldım...

kendinizi eğitiyor musunuz, eve mi kapatıyorsunuz, psikolojiniz mi bozuluyor tedavi mi oluyorsunuz ne halt ediyorsanız edeceksiniz öldürmemeyi, zarar vermemeyi öğreneceksiniz!

hayatıma bu tip adamları çekiyorum diyen cağnım kadınlara sesleniyorum;
1. ortalıkta zaten normal bir insan, bir erkek yok. bir elin parmaklarını geçmez.
2. lütfen bir şekilde psikolojik destek terapi alın, çünkü bu normal değil. kabul etmeyin kabalığı, nezaketsizliği, şiddeti, küfrü. bugün bir kereden bir şey olmaz dersiniz ya da sadece el kaldırdı devamını getirmedi dersiniz ama havada duran o el emin olun yarın suratınıza inecektir! çiçeklerim vallahi başka bir hali var, aramızda az da olsa normal beyefendi insanlar var. kendinize reva görmeyin şiddeti, hakareti. maddi durumunuz yoksa özelden yazın, devlet kurumlarında bir şekilde sizlere destek olacak ücretsiz yerler bulunur. belediyelerde, üniversitelerde çok nadir de olsa ücretsiz danışmanlıklar var. destek olabilecekler, fikri olanlar da yazabilir yeter ki yardımımız olsun.

not: şu an normal ve kendini eğitebilmiş beyleri tenzih ediyorum lütfen üzerinize alınmayın. sizlerin bizlere destek olduğunuzun ve bütün bu adiliği her ne kadar suçlu olmasanız dahi utançla karşıladığınızın farkındayız. eleştirim eminim ki doğru kişilere sirayet edecektir ve umuyorum ki bir başka perspektif yaratırım da vazgeçerler her olayda yalnızca ve öncelikle katillerle empati yapma sevdasından!
devamını gör...

tek bir isteğim var. bir gün uçurulursam da önceden söyleyin lütfen 5 dk süre falan verin. azrail bile hemen almıyo canımızı bekliyo biraz.
devamını gör...

savaşa ve şiddete karşı olmak, savaşın getirdiği yıkımların ve savaşın olmaması gerektiğini savunmaktır.

çiçek çocuklar diye bildiğimiz vietnam savaşı'na karşı çıkan topluluk örnek olarak gösterilebilir. bu topluluk, askerlere çiçekler uzatmıştır fakat tabii ki her şey bu kadar çiçekli böcekli olmuyor. bu sadece nahif bir örnek olsa da savaşa karşı duran insanların tarihte ne zorluklardan geçtiğine de şahit olunmuştur.

--- alıntı ---
''son savaşı kimse kazanmadı ve bir sonraki savaşı da kimse kazanmayacak.''
-eleanor roosevelt.
devamını gör...

çoğu arkadaşım 1 kere diye cevap vermiş ama ben öyle düşünmüyorum. bir çok defa aşık olunabilinir.her seferinde aşkın o tarifsiz duygusunu farklı yönleriyle tadarsınız. aşk güzel şey
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her gün pringles yiyen insanlar zengindir.
devamını gör...

fişne fişne suyu ukdesidir.

hepimizin kalite anlayışı farklı. bir gün seçilenler sana uyar, diğer gün bana. görecelilik, zevk, renk meselesine göre değişkenlik gösterir efendim.
devamını gör...

elbet bir gün tası tarağı toplayıp gidip yerleşeceğim şehirdir. iç taraflarda insanları havası gibi sıcak, naif ve içtendir.
tatil bölgesi olarak çok tercih edilen ilçelere sahip olmasıyla beraberde turizim açısından önemli yere sahiptir.
herkesin gittiği plajlardansa kuytu, sakin koylar ve plajlar daha da çok sevmeme sebep olmuştur.

--! spoiler !--

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

--! spoiler !--
devamını gör...

kafa dengi bulabilsem de, bol bol sohbet etsem.
ama yaşımdan dolayı zor gözüküyor.
devamını gör...

bir robert walser kitabıdır.

robert walser pek tanınmaz nedense türkiye’deki okurlar arasında, bir kafka değildir mesela; birj.m.coetzee, bir robert musil, bir alfred döblin de değildir. ama size iyi bir haberin var, walser bu isimlerini hepsini etkilemiş dev bir yazardır. yakın zamanda bu yazarımızın tanınması için yeni bir tanım yazmaya karar verdim.

şimdi ise jakob van gunten ile tanışmadan önce onunla ilgili bazı fikirler edinme zamanı. zira eğer okuyacağınız bir roman ile ilgili önceden bir bilginiz yoksa o romanın hakkını veremeyebilirsiniz. bunu hiç istemeyiz.

robert walser’den etkilenen ve onlarca büyük yazarı etkileyen franz kafka’nın bavulunu alıp amerika’ya gitmeye karar veren kahramanı karl rossmann henüz 16 yaşındadır. j.d.salinger’ın kalplerde taht kurmuş olmasına rağmen bir türlü insanlarla uyum içinde yaşamayı başaramayan kahramanı holden caufield da bir önce bahsettiğimiz kahramanla aynı yaştadır. mark haddon’ın özel bir çocuk olan harika dedektifi christopher boone ise henüz 15 yaşındadır. tabii ki benim edebiyat tanrı’larımdan biri olan mark twain’in gözlerimizin önünde, bir ırmak yolculuğu ile büyüyen kahramanı huckleberry finn ise 13 yaşındadır.

sanki jose saramago’nun bütün isimler kitabında kaybolmuş gibi bir girizgah yaptığımın farkındayım tanıma ama başka türlüsü elimden gelmiyor çünkü jakob van gunten’in bu dev kahramanlardan yaşça büyük olduğunu ve 17 yaşında olduğunu belirtmek için bu uzun paragrafa ihtiyacım vardı.

evet, jakob van gunten 17 yaşındadır ve uşak olmak için eğitim alınan bir erkek okuluna kendi isteği ile başvurup orda eğitim almaya başlar. isminden de anlaşılacağı üzere* jakob soylu bir aileye mensuptur.

gittiği okul başlarda çok disiplinli bir okul gibi görünür, okul müdürü otoriter bir figür gibidir ama kitabın derinlerine gömüldükçe hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayacaktır okurlar.

jakob okuldaki çocuklara ne davranış ve düşünce tarzı olarak ne de kendine gelecek için koyduğu hedefler çerçevesinde benzerlik gösterir. jakob farklı bir çocuktur ve bu fark okul müdürü ile olan ilişkisinde de kendini göstermeye başlayacaktır zamanla.

diğer karakterlerle ilişkisi de çok yoğundur jakob’un. yakın arkadaşı kraus, okul müdür bay benjamenta’nın kız kardeşi ve romanda ortaya çıkan diğer karakterler; hepsi jakob’un kibirili duruşunu etkiliyor ya da bundan etkileniyor.

roman kesinlikle okunması gereken bir başyapıt.
devamını gör...

aşırı polyanna hareketler sergileyen yazar. olur , olur olmadık her şeye , yok saygısızca , ay yok genelleme yapıyorsunuz , cinsiyetçi davranıyorsunuz , ay çok ayıp! aa! olur mu hiç öyle şey? gibi tanımlar giriyor. kendisini bir fotoğrafla anlatmak isteseydim ahanda bu olurdu:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

barış akarsu
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim